> Forum > ๑۩۞۩๑ Sosyal ve Manevi Hizmetler Dünyası ๑۩۞۩๑ > Dostluk Ve Kardeşlik > Mevlid Kandili - Kutlamaları
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mevlid Kandili - Kutlamaları  (Okunma Sayısı 5044 defa)
27 Şubat 2010, 05:49:01
arrad

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 10


« Yanıtla #5 : 27 Şubat 2010, 05:49:01 »



Yazı-4
"Arab dilinde "Mimli masdar" adı verilen ve "doğum zamanı, doğum yeri, doğmak" mânâlarında kullanılan "mevlid", halk arasındaki teâmül dikkate alındığı zaman, "Hz. Muhammedin doğum zamanı" mânâsında kullanılmaktadır. Mevlid kutlamaları Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ahirete intikalinden yüzlerce yıl sonra yaklaşık hicri 4. yüzyılda ilk olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.

Bu kutlamalarda Resulullah (s.a.v.) için kasideler okunmaktaydı. İşte bunlardan en meşhur olan, Mevlid kandillerinde okunan Vesîlet’ün Necât Osmanlı padişahı Sultan birinci Murâd Han’ın vezîrlerinden Ahmed Paşa’nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendinin torunu, Osmanlı dönemi alimlerinden olan Süleyman Çelebi (1351-1422 m.) tarafından yazılmıştır. Mevlid; münâcaat (ALLAHü teâlâya yalvarma), velâdet (Peygamberimizin doğumu), risâlet (Peygamberliğin bildirilişi), mîrâc (Göklere çıkışı, Cennet'i ve Cehennem'i görmesi), rihlet (Peygamberimizin vefâtı) ve duâ bölümlerinden ibârettir. Üç yüze yakın beyitten oluşmaktadır.

Mevlid-i şerif Hicri 4. asırdan günümüze kadar özellikle Osmanlı (Türk) toplumu içerisinde önemli bir yer edinmiş ve Peygamberimizin doğum günlerinin, kandillerin, Cenaze ve sünnet merasimlerinin en önemli unsuru haline gelmiştir.

Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.

Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur'an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu.

İlk zamanlar, sırf Resulullah (s.a.s.)'in doğduğu zaman ve sadece camilerde okunan mevlid, sonraları para karşılığında hanendeler tarafından rastgele zamanlarda okunur olmuştur. Kandil gecelerinde, ölülerin ardından; kırkıncı, elli ikinci gecelerinde, sene-i devriyelerinde de mevlidler okunmaya başlanmıştır.

Mevlid kutlamalarını Peygamberimize olan sevginin tezahürü olarak görenler, onun sünnetine gereken önemi vermedikleri halde, peygamberimizin bir çok sünnetinden habersiz oldukları halde onu çok sevdikleri iddiasında bulunmaktadırlar. Oysa sevginin en açık belirtisi onun yolundan gitmek ve onun yapmadıklarını terk etmekle mümkün olabilecektir. Onun şerefli ashabı böyle bir sevgi gösterisinde ve anma merasiminde bulunmadıkları halde daha sonraki nesiller içerisinde takvada ve sevgide ashabı da geçenler oldu. Mevlid kutlamaları ile sevgi gösterisi yapanların, gözyaşları dökenlerin bu saf ve temiz duygularını şeytanın nasıl da saptırabildiğinin farkına varmaları gerekmektedir. Çünkü diğer taraftan bakıldığında bu davranış sünnetine tabi olunmadan ortaya konulan içi boş bir sevgi gösterisi olmaktadır.

Muhteviyatı ilk bakışta Peygambere yazılmış bir şiir olarak masum gözükse de, üzerinde düşünüldüğü zaman içerisinde uydurma hâdiselerinde olduğu tespit edilecek ve Peygamberimize yönelik abartılı övgülerin olduğu görülecektir.

Bir hadiste “Biz Beni Amir heyeti olarak Rasulullah’a gittik ve sen bizim büyüğümüzsün dedik Hazreti. Peygamber (s.a.v.) “Büyük olan ALLAH’tır” dedi biz “sen fazilet bakımından bizim en üstünümüzsün, vermek bakımından bizim ileride olanımızsın” dedik peygamber “sakın fazla ileri gidip de şeytanın elçileri olmayınız.” Buyurdu. [1]

Peygamberimiz (s.a.v.)’in sağlığında ve vefatından sonra ne sahabe tarafından, ne tabiin, ne tebe-i tabiin, ne de daha sonraki ehli sünnet alimleri tarafından, onun doğum günü kutlanmamıştır. Ayrıca Mevlid kasidesi okumak, Kur’an ve sünnette izine bile rastlanmayan bid’atlerden biridir. Mevlid-i Nebevî’yi kutlayan bazı insanlar, Rasulullah (s.a.v.)’in onların kutlamalarında hazır bulunduğuna bile inanmaktadırlar.

“Yine, bazı insanların ihdâs ettikleri şey, ya İsa (a.s.)’ın doğum gününü kutlayan Hıristiyanlara benzemektir, ya da Peygamber (s.a.v.)’e sevgi duymak ve saygı göstermektir. İnsanlar, doğum gününü kutlama konusunda farklı olmalarına rağmen, her kim Peygamber (s.a.v.)’in doğum gününü bayram edinirse, (bilsin ki) seleften (ümmetin ilkleri) hiç kimse bunu yapmamıştır. Bunda hayır olsaydı veya bunu yapmak daha tercih edilen bir görüş olsaydı, onlar Peygamber (s.a.v.)’i bizden daha çok seviyor ve bizden daha çok O’na saygı duyuyorlardı. Çünkü onlar, hayıra bizden daha düşkündüler.

Peygamber (s.a.v.)’i sevmek ve O’na saygı göstermek, ancak O’nun yaptığı gibi yapmak, O’na itaat etmek, O’nun emirlerine uymak, gizli ve açık olarak sünnetini yaşatmak, gönderildiği bu dîni yaymaya çalışmak ve bu uğurda kalp ile, el ile ve dil ile cihâd etmekle olur. Çünkü bu yol, ilk Müslümanlar olan Muhâcir, Ensâr ve onlara en güzel bir şekilde tâbi olanların yoludur.” [2]

Bu hususta ortaya atılan görüşlerden bazılarında da bidat olduğu açıkça itiraf ediliyor ancak güzel bir bidat olduğu belirtiliyor. Ancak daha öncede izah edildiği üzere bidatin iyisi ve kötüsü olmaz her sonradan çıkma bidattir. Ne gariptir ki bu mevlid kandili kutlamalarının sonradan çıktığını herkes kabul ediyor. Ama güzel bir bidat olduğunu düşünerek; ne var bunda Resulullah (s.a.v.)’e olan sevgimizi ortaya koyuyor onu yad ediyoruz diyorlar.

Şunu unutmamak gerekir ki; Din adına yapılan her ne olursa olsun, Peygamberimiz ve Ashabı yapmadığı halde dine sonradan sokulmuş bir şey ise muhteviyatının iyi olması onu bid’at olmaktan çıkarmaz. Çünkü o zaman her önüne gelen yeni ve güzel bir şey bulduğunu ve bununda çok faydalı olduğunu iddia eder ve din artık o ilk günkü temiz halinden uzaklaşmış olur

Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki;

“Her kim bizim bu işimizin (yani dinimizin) içine, ondan olmayan bir şeyi yeniden sokarsa (o yaptığı iş) merdudtur, başına çalınır.” [3]

Maalesef bu bid’at Türk İslam toplumu içerisine öylesine bulaştı ki, sanki dindenmiş gibi, kandillere, cenaze, sünnet ve bir takım merasimlere artık tamamen yerleşti. Hattâ Mevlidi okuyan bazı insanlar bu işi gelir kapısı haline getirdi. Bu bid’atin topluma örf ve adet şeklinde yerleşmesi nedeniyle dinin içerisinden çıkarılması artık oldukça zor bir hale geldi.

Ebu Muhammed Musab Köylüoğlu

[1] Ebu Davud (Mutarrif)

[2] İbn-i Teymiyye:“İktidâus-Sırâtıl-Mustekîm”

[3] Buhari-Müslim





Yazı-5
"Câmilerde Bir Büyük Bid'at; Mevlid. Mevlid, doğum zamanı ve doğum yeri anlamındadır. Zamanla doğum tarihini kutlamak anlamı kazanmıştır. Mevlid, bugün özellikle câmilerde kullanıldığı şekliyle, Peygamberimiz'in doğumunu anmak ve kutlamak şeklinde uygulanan tören ve okunan şiir anlamında kullanılmaktadır. Osmanlı şâiri Süleyman Çelebi'nin (ölümü, 1422) Vesîletü'n-Necât adlı şiir kitabı bu adla yapılan törenlerde özel bir makam ve usûlle okunduğu için, mevlid dendiği zaman o şiir kitabının okunduğu merâsim akla gelmektedir.

Peygamberimiz'in doğumunu anma esprisi de unutulmuş, Peygamber için yazılan bu şiirin okunması kendi başına bir dinî törene, bir ibâdet kabulüne dönüşmüştür. Bugün birçok aile, ölüleri için sevap, hatta mutlaka yapılması gerekli dinî vecîbe gibi düşünmektedir. İbâdetler, ALLAH'a nasıl yaklaşıp hangi uygulamalarla sevaba girileceği nassların hükmü ile belli olur. Yani ibâdetler, fıkhî deyimiyle "taabbudî alandır, tevkîfîdir, vahyîdir. Din tamamlanmıştır, artırma da eksiltme de yapılamaz.

Rasûlün ve ashâbın hayatında mevlid diye bir uygulama kesinlikle mevcut değildir. Mevlidi savunanlar şöyle derler: "Mevlid bir vesîledir, biz bu vesîleyle Kur'an okuyoruz, salât ve selâm getiriyoruz, duâ ediyoruz; esas amaç da bunlardır." Cevap olarak deriz ki: Mevlid dışında sayılanların kendi başlarına okunmaları halinde hangi zorluk ve eksiklik çıkıyor da Süleyman Çelebi'nin şiirine sığınılıyor? Süleyman Çelebi'den önce Kur'an okuyanların okudukları boşa mı gitti?

Kur'an ve sünnet, ibâdet anlayışı ile böyle şiir okuyarak sevap kazanılacağı bir ibâdetten bahsetmez. Ayrıca, mevlid şiir gibi değil; Kur'an okunur gibi Kur'an makamıyla okunmakta, Kur'an dinlenir gibi dinlenmektedir. Mevlid türünden kutlamalar, din kaynaklı değil; folklor ve âdet kaynaklıdır. Bu kutlamalar, câmide olmadığı sürece, ibâdet ve sevap kabul edilmemek şartıyla, Kur'an makamıyla ve kutsal metinmiş gibi icrâ edilmediği özelliklerde, salt şiir okur gibi okunursa bir sakıncası olmaz. Bugünkü şekliyle ise, en azından büyük bir bid'at ve hurâfedir.

Bugün, bir şiir, ölülere rahmet ve cennete ulaşma vesilesi gibi kabul edildiğinden, Kur'an'dan öne çıkarıldığından, dinin temel ilkeleri açısından çeşitli sakıncalar içerir. Örf dinleşince, din de örfleşir. Örfün kutsallaşmasına seyirci kalmak, dinin tahribine seyirci kalmakla eş anlamlıdır.

Kur'an şöyle buyuruyor: "ALLAH yalnız başına anıldığında, âhirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O'nun berisindeki ilâhlaştırılmış kişiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler." (39/Zümer, 45)

Tevhid, ibâdet kasdıyla "ALLAH'ı da anmak" dini değil; "sadece ALLAH'ı anmak" dinidir. Câmiye sokulup ibâdet kasdıyla okunan mevlidin, sadece bid'at olarak kalmayacağı, bu anlayış ve kabulün şirk kapsamına girebileceğini bu riski taşıdığını belirtelim.

Bir Büyük Bid'at Daha; Mescidlerin Süse Boğulması

Mescidin meşrû ve makul süsü, orada bolca secde edilmesi, çokca insanın ibâdetle mescidi şenlendirmesidir. Asr-ı saâdette mescide biçilen roller, ne oranda uygulanabilirse onları icrâ etmekle mescidlerin yüzü gülecektir. Mescide gidenlerin süslenmeleri, temiz ve güzel giyinmeleri Kur'an'ın tavsiyesidir (7/A'râf, 31).

Ama mescidleri, hem de gözü meşgul edecek, ibâdetteki huşûya engel olaca...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 09 Ocak 2011, 20:05:53 Gönderen: Reyyan »
Kayıtlı
Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mevlid Kandili - Kutlamaları
« Posted on: 26 Nisan 2024, 01:17:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mevlid Kandili - Kutlamaları rüya tabiri,Mevlid Kandili - Kutlamaları mekke canlı, Mevlid Kandili - Kutlamaları kabe canlı yayın, Mevlid Kandili - Kutlamaları Üç boyutlu kuran oku Mevlid Kandili - Kutlamaları kuran ı kerim, Mevlid Kandili - Kutlamaları peygamber kıssaları,Mevlid Kandili - Kutlamaları ilitam ders soruları, Mevlid Kandili - Kutlamalarıönlisans arapça,
Logged
27 Şubat 2010, 05:49:55
arrad

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 10


« Yanıtla #6 : 27 Şubat 2010, 05:49:55 »

Yazı-6
Kitaplarımızda müfessirler, muhaddisler, müctehidler vardır. Ulema, fukaha, şuara, kurra, meşayıhlarda vardır. Fakat mevlüthan, duahan diye bir şey yoktur. Başka İslam memleketlerinde "mevlüt" okunmaz. Süleyman efendi merhum Peygamberimize ((S.A.V).) aşkından dolayı, onun başka Peygamberlerden üstün olan meziyetlerini manzum olarak (yazmıştır) getirmiştir Her kim Resulullah ((S.A.V).)'a muhabbeten aşk ile okuyup-dinlerse, sürürlenirse, salavat-ı şerife getirirse faydadan hali değildir.

Fakat şimdiki dinleyicilerde o aşk-ı muhabbet nerde? Kimisi hafızın sesini dinlemeye gelir. Kimisi ibadet ediyoruz diye gelir. Kimisi de boyalı dudaklarını, baldır bacaklarını göstermeye gelir. Çocuklarda şeker almaya gelir. İşte bu kadar. Ya o çıplak kadınları seyreden gençlerin göz zinasından hasıl olan günahlar ne olacak? "El aynanı tezniyani" iki gözünde zinası vardır. Şehvet nazarıyla baktımı (zina olur). Hem bakanın hem de sebep olanın amel defterine yazılır.

Hele bugünkü mevlidler, teganni, riya ve gürültüden başka bir şey değiller. Hafız efendi çıkar kürsüye, eğer mevlid biraz bol paralı ise, sen seyreyle bak nasıl okuyor, ne kadar bağırıyor? "İndiler gökten melekler saaaaaaf saaaaaaaf" uzatır da uzatır. Bunu belki de kırk elif miktarı çeker. Dinleyen boyalı kadınlarda; şu hafız efendi de ne ses varmış, (derler). Böyle bir mevlidden hiçbir sevap hasıl olmadığı gibi, ancak ve ancak günah kazanılmış olur....Mevlüt ne FARZ, ne VACİP, ne SÜNNET hiçbir şey değildir.

Arada okunan aşr-ı şeriflerden, selavat-ı şeriflerden başka bağırda bağır, hiç mi hiç faydası yoktur. Herif ömründe hiç mi hiç rahmana secde etmemiş, ALLAH'a, Peygamber'e, Kur'an'a inanmamış, hem de dine düşman olduğunu izhar etmiş. Şimdi bu adam öldükten sonra kırkında bir mevlüt okut. Duahanda gelsin çıksın kürsüye. Haşa ALLAH'a emir verir gibi bir dua yapsın, göndersin doğru cennete. Böyle yağma mı olur? (Böyle İslam mı olur?)

Dediklerine göre kürsüye çıkan 500 liradan aşağı çıkmazmış .(Kitap 1976 yılında yazılmıştır ki; yazılalı tam 26 sene olmuş. O günkü 500 lira da çok büyük para) Birde çıktımı aman ya Rabbi. Açar ağzını, yumarmış gözünü. Sen şimdi dinle bak. Ya Rabbi gaffar ismin hürmetine, settar ismin hürmetine, arş kürs hürmetine, levhü kalem hürmetine vb. sayar da sayar, sayarda sayar. Ağzı da köpük atar.Ya Rabbi bu zati şerifi cennetine idhal eyle. Cemalinle müşerref eyle, habibine komşu eyle, seyyiatı varsa (Rabbini tanımayan insanın seyyiattan başka nesi olabilir ki?) hasenata tebdil eyle. Artık eyle de eyle! Dua da biter böyle. O ahmak cemaatta elleri havada öyle bekler.... Ölünün sahipleri de gözlerinin yaşlarını silerler; bu kadar güzel sözler boşa gitmez derler. Bu hoca efendinin aldığı para boşa gitmez, aldığı paralar helal olsun derler. (Kesenin ağzını açarlar.) Onun için bazıları; "Okuyan para alır, dinleyen şeker alır, Ölü de hava alır" demişlerdir......Ben şu gafil kimselerin haline şaşarım. Ki o mevlütlerde sarf edilen paraları ALLAH rızası için fakir talebelere verseler belki ALLAH'dan ümit kesilmez, o mevtalara faydası olur....Bir de kalkar papazlara güleriz. Cennetten yer satıyorlar, Cehennemden adamı azad ediyorlar diye. Ya onlar bize dese ki ; " Siz de bir din düşmanına, ALLAH'a iman etmeyen bir dinsize mevlüt okutmakla onu nasıl cennete sokacaksınız. Ne cevap veririz?" Efendiler; bu mevlüt okuyanlar hakkında Şeyhülİslam Ebussud Efendi neler yazmış, neler! Okusanız da bir görseniz."
Kaynak: Hafız Edhem Mollaömeroğlu, Şirin Sözler, sh:105-108, 2.baskı.Gül Mat. İst.1976


Yazı-7
"Hicri dördüncü asırdan itibaren fertler arasında yaygınlaşmaya başlayan mevlid adeti, ilk olarak 604 Hicri/1207 Miladi yılında Mısır Memlukları Fatimi'lerden Melik Muzafferüddin Kökböri tarafından toplu bir merasimle icra edilmiş, daha sonraları da, İslam dünyasında yayılmıştır. Osmanlılarda ise,1588 yılında Sultan 3.Murad zamanında resmi merasim halinde camilerde okutulmaya başlamıştır........Meşruluğuna gelince: Celaleddin-i Suyuti, "Husnü'l-Maksad fi ameli'l-Mevlid" isimli eserinde, İbn-i Haceri'l- Askalani'den naklen demiştir ki : "Mevlid sonradan ihdas edilmiş bir BİD'AT'TIR. İslam'ın ilk üç asrında yaşayanlardan bize böyle bir şey intikal etmemiştir......................." İbni Haceri'l-Heysemi de, "el-Fetave'l-Hadisiyye" isimli eserinde aynı görüşleri savunmuştur.

Kur'an'nın okunmasından hasıl olan sevabın ölüye ulaşması mezhep imamları arasında münakaşa konusu olurken, kişiden adalet vasfını kaldıran teganni ile okunan kaside ve ilahilerin sevabı acaba ölülere ulaşır mı?... Bir çok paralar harcayarak bunu okutmaktansa, Mevlide harcanan paraları, ölünün sevap kazanmasında şüphe olmayan amellere sarf etmek çok daha fazla ecir ve sevap elde etmeye sebep olur, denilmiştir. Mesela bu para ile fakir ve fukaranın yiyecek ve giyecek giderlerinin karşılanması; yetimlere ve öksüzlere yiyecek, elbise, kitap, kalem ve defter parası olarak verilmesi;.... Dini kitaplar satın alınarak camilere, okullara veya umumi kütüphanelere ölü namına veya kendi adına vakfedilmesi gibi yerlere harcanacak olursa, Mevlid okutmaktan daha çok sevap ve ecir kazanılmış olur."
Kaynak: A.Rıza Karabulut, İslam'da Vasiyet ve İsgat Meselesi, sh:174-177. Elif Yay.1989 Ankara 4.Baskı.



Yazı-8
Günümüzde okunan mevlid, Süleyman Çelebi`nin 1409 yılında yazdığı "Vesiletü'n- Necat" isimli kasidedir. Hz. Peygamber'in doğum gecesi için merasim yapmak ve bu arada mezkür kasideyi okumanın cevazı tartışılmış, bazıları bunun BİD'AT olduğunu, birçok münker fi'lin işlenmesine sebep teşkil ettiğini ileri sürerek "MEKRUH, hatta HARAM" demişlerdir. (Muhammed b. Muhammed el- Fasi'nin görüşü budur. Maliki ulemasından Tacüddin el- Faqıhani'nin görüşü de böyledir.)...........

Muayyen gecelerde ve yıl dönümlerinde ölünün ruhu için Mevlid okutmak yakın zamanlarda bilhassa memleketimizde adet olmuş bir BİD'ATtır ve birçok mahzurlu tarafları vardır :

1- Zaman geçtikçe bunun ölüler için yapılması gereken bir ibadet ve merasim olarak telakki edildiği görülmektedir. İslam'a -onda olmayan- bir ibadet ve merasim katmak Hz. Peygamber (s.a.)'ın şiddetle menettiği BİD'ATTIR.

2- Bilhassa evlerde okunan mevlidler dolayısıyla İslam'ın menettiği bazı fiil ve davranışlar meydana gelmektedir.

3- Mevlid arasında zikir, dua, Kur'an okumak gibi ibadetler vardır; fakat bunları profesyonel kişiler para mukabilinde yaptıkları için hem sevap hasıl olmaz, hem de alan veren günahkar olur.

4- Bu Bid'at yaygın hale geldiği için, geçmişlerimiz namına yapmamız Sünnet olan ibadet ve hayırların yerini almış, onlara mani olmuş, onları unutturmuştur. Gerek Hz. Peygamber'in doğum gecesi ve gerekse başka zamanlarda her Müslüman mevlid kasidelerinden birini alıp okuyabilir. Bu okuyuştan ilahi ve Peygamberi aşk, feyiz ev bereket hasıl olur. Zaten bunları yazanlar da "para ile ölülerin ruhuna okunsun" diye değil, herkes okusun, Peygamberini tanısın, sevsin, ona aşkla bağlansın diye yazmışlardır....Bu nevi yazılara iki sebeple aksülamel vaki olur, itiraz edilir :

1-Öteden beri böylece devam ettiği ve kimsenin çıkıp da aksini söylemediği için.

2-Bazı zümrelerin menfaatlerine dokunduğu için. İşte böyle düşünen ve söyleyen din kardeşlerimize İbn Abidin (Rh.a.)'nin şu sözlerini nakletmekle iktifa edeceğiz. Böyle yapıla geldiği, teamül ve örf halini aldığı iddiası karşısında merhum diyor ki: "İnsanlar öteden beri şunlara alışmış, adet edinmiştir :

a-) Ambalajı içinde mal satıp; (tahmini) darasını düşmek.

b-) ...Fasid alış-verişler.

c-) Gıybet ve birçok fısk nevileri.

d-) Camilerin kıble duvarlarını süsleme.

e-) Cenazeyi taşırken yüksek sesle zikretme.

f-) Ramazan gecelerinde lüzumundan fazla kandil ve mum yakma ( Allame el-Bağanı'nın Mülteka Şerhinde naklettiğine göre dört mezhepden alimler bunun HARAM olduğuna fetva vermişlerdir, halbuki halk bunu dinin şiarlarından biri olarak kabul eder.)

g-) Minarelerden mevlidler okutma -ki bunu ibadet telakki ederler, hastalarının şifayab olması, kayıplarının dönmesi için adarlar, sevabını Hz.Peygamber'in ruhuna hediye ederler. Halbuki BU MÜZİK VE EĞLENCEDEN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR. Abdü'l-gani en-Nablusi bu sebeple müezzinlerin fasık olduklarını, vaktin girdiğine dair haberlerine itimad edilemeyeceğini zikretmiştir. Eğer insanların alıştıkları ve ibadet telakki ettikleri bu -meşru olmayan- işleri sayıp döksek maksaddan dışarı çıkarız. Hasılı DİNİN KENDİ GİTMİŞ **** KALMIŞTIR...EĞER SENİN MUASIRIN HANEFİ MÜFTÜLER BUNLARDAN BAZILARININ CAİZ OLDUĞUNA FETVA VERİYORLAR, BUNLAR BİR ŞEYE DAYANMIYORLAR MI? DERSEN BENDE DERİM Kİ ""EVET, FETVA VERİYORLAR FAKAT NEYE DAYANDIKLARINI SORSAN, ONLARDA YERYÜZÜNÜN DOĞUSUNU VE BATISINI ARASALAR SAĞLAM BİR DAYANAK BULAMAYACAKLARDIR."
Kaynak: Prof. Dr. Hayreddin Karaman, İslam Işığında Günün Meseleleri, C/1, sh:120-124.Kalem Yay. 1978. İst. İbn Abidin (Rh.a.) merhumdan naklen.



Yazı-9
Mevlidi şerif bilindiği gibi Hz.muhammed Mustafa (S.A.V). efendimize hürmeten yazılmış bir noktada peygamberimizi bize en güzel yönleriyle tanıtmaya çalışan bir şiirdir. Süleyman Çelebiye kadar bir çok mevlid eserleri yazılmıştır. Fakat hiç biri onunki kadar meşhur olmamıştır.

Mevlid merasimi ilk defa Gulatı Şianın hakim olduğu Fatımı devletinde görülmüştür. Fatımiler Resuli Ekremin doğum gecesi dışında Hz.Ali'nin ve ehli Beytin doğum günlerinde de merasim yapmayı ihdar edinmişlerdir.

Ehl-i Sünnetin müçtehid imamları mevlidin bidat olduğu hususunda fikir birliğindedirler. Ibni Abidin, mevlit, müzik ve eğlenceden başka bir şey değildir diyor.

Mevlid, ölülerin arkasından bir ibadet maksadıyla veya onu kurtarıcı bir reçete olarak sunulmaktadır. Bir kere mevlid ne Kur'anda, ne de sünnettte mevcuttur. Peygamberimizden yıllarca sonra yazılmış bir eserdi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 09 Ocak 2011, 20:05:04 Gönderen: Reyyan »
Kayıtlı
15 Mayıs 2014, 18:14:35
✿ Yağmur ✿

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.684


Site
« Yanıtla #7 : 15 Mayıs 2014, 18:14:35 »

Selamunaleykum;
Mevlîd, özel günlerde (sünnet töreni, hac dönüşü, asker uğurlama, bir ölümün 40. günü gibi) ve kutsal gecelerde, Son peygamber Muhammed'in doğumunu anlatan edebî metinlerin makam ve usûl ile okunmasıdır. Türkçeye Arapça'dan girmiş olan kelime, "Peygamberin doğum günü" anlamında da kullanılır. Halk arasında mevlit, mevlüd, mevlüt olarak da söylenmektedir.

Edebî bir terim olarak „Mevlîd“, peygamberin doğumunu, hayatından kısa pasajları, mucizelerini anlatan mesnevi tarzındaki metinlerin tümüne verilen isim olmakla beraber, İslâm edebiyâtında bir edebî türdür. Günümüzde Türkiye'de bu türün en tanınan örneği, Süleyman Çelebi‘nin 15. yüzyıl tarihli "Vesîletü'n Necât" (Kurtuluş Vesilesi) ismini taşıyan manzum, Türkçe eseridir. Bu nedenle "mevlîd" kelimesi ile kastedilen çoğunlukla Süleyman Çelebi'nin söz konusu eseridir. Türkçede olduğu gibi Arapça, Kürtçe, Arnavutça gibi birçok dilde de mevlidler yazılmıştır. Türkçe mevlid geleneğinde olduğu gibi özel günlerde ve kutsal gecelerde okunduğu gibi, diğer zamanlarda da isteyenler tarafından okunmaktadır.

Musikî terimi olarak “mevlîd”, cami ve tekke musikisinin bir türünü ifade eder. İslâm musikîsinde “Mevlîd” okuyanlar, Farsça’dan türetilmiş "mevlidhan" tâbiri ile nitelendirilir. Günümüzde icrâ edilmekte olan mevlid bestesini, 17. yüzyılda Bursalı Sekbân adlı bir musikîşinas tarafından bestelendiği sanılmaktadır.

Türk edebiyat literatüründe 63 mevlid yer alır. En önemlisi, Süleyman Çelebi tarafından 15. yüzyılda yazılmış olandır. Diğer mevlitlerin hemen hepsi Süleyman Çelebi'nin mevlidine naziredir. Yalnızca Süleyman Çelebi'den önce yaşamış olan Erzurumlu Mustafa Darir'in "Tercümetü'd Darir" adlı eseri, İbn-i İshak'ın "Siret'ün Nebi" eserinden çeviridir.

Hamdullah Hamdi'nin ve Şemseddin Sivasi Efendi'nin yazdığı mevlidler, başarılı örneklerdendir. Ancak hiçbir eser Süleyman Çelebi'nin yazdığı mevlidin seviyesine erişememiştir

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes