๑۩۞۩๑ Sosyal ve Manevi Hizmetler Dünyası ๑۩۞۩๑ => Dostluk Ve Kardeşlik => Konuyu başlatan: Halis_52 üzerinde 08 Ocak 2011, 14:38:31



Konu Başlığı: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 08 Ocak 2011, 14:38:31
Selamün Aleyküm Kıymetli Arkadaşlar.
Aklıma şöyle güzel bir paylaşım geldi sizlerle paylaşmak istedim.
Mesela 32 farzı ele alalım. 32 farzdan başlayarak, sonra karma, sonra da diğer dini bilgilerimizi paylaşarak devam edelim inşaallah
Paylaşım şu şekil olsun inşaallah:" Mesela 32 farzdan başlayıp özellikle İmanın Şartlarından birincisi olan ALLAH'ın varlık ve birliğine inanma konusundan başlayalım, ALLAH (c.c.) kavramı ile ilgili soru cevap şeklinde, yüz mesajdan sonra meleklere iman kısmına geçelim. (Gerçi yüzle sınırlamak doğru olmaz ama konuların hepsini görmek açısından bu şekil olmasını düşünüyorum, sonra karma soru cevap şeklinde genişletiriz.) sonra 32 farzı bu şekilde bitirelim, karma yapalım ve diğer dini bilgilerimizi ilerletelim inşaallah... Bir soruya cevap veren kardeşimiz, arkadaşımız kendisi de yeni bir soru sorarak silsileyi devam ettirsin inşaallah... Yalnız dini konulara çok dikkat edelim, mantıklı, kaynaklı cevaplar vermeye çalışalım...

Mesela imanın şartlarından birincisi olan ALLAH'ın (c.c.) varlık ve birliği ile ilgili, zatı ve subuti sıfatları, varlığının delilleri, zatı ve subuti sıfatlarının tek tek ele alınışı, birliğinin ve varlığının delilleri vb...

İlk soruyu ben soruyorum inşALLAH... Soruyu cevaplayan arkadaşımız da kendisi bir soru sorarak silsileyi devam ettirsin inşaallah. Soru-1 ALLAH (c.c.) nün varlığına Kuran dan delil nedir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Ekvan üzerinde 12 Ocak 2011, 07:18:11
   Dilerseniz bu hikayeyi buradan silebilirsiniz..Ama internette görüntülü olarak ta var..gerçek bir hikaye..Ben her izlediğimde gözlerim doluyor..İnşaallah formatınızı bozmaz..Paylaşmak istedim..

   Rubin adında Avustralyalı bir çok zor günnlerin ardından bir dini inanç arayışı içine girer bazı müslümanlardan dinimiz hakkında belli bilgiler aldıktan sonra kuran-ı kerim i evine götürmek ister ve götürür. Sonrasını şu şekilde anlatır ;

Okumaya başladım. Şunun farkına vardım, hikaye okuyor gibi hissetmedim kendimi. Sanki biri bana emir veriyormuş gibi, biri yapmam gereken şeyleri söylüyormuş gibi hissettim.

Bir gece gerçekten ruhani bir ortam hazırlamaya karar verdim. Bir mum yaktım, pencereyi açtım, perdeleri açtım. Melbourne'de güzel bir yaz akşamıydı. Oturup düşünüyordum.

Bugün son olması lazım. Bu akşam o akşam. Bütün o ruhani ilmi delilleri inceledim, dağlar kadar... Bir emriyonunun oluşumu vs. Bütün bu muhteşem kanıtları gördüm fakat yine de bir kıvılcıma ihtiyacım vardı.

Sanki bir uçurumun ucundaydım. Atlamaya hazırdım. Fakat bir şeyin beni itmesi lazımdı.

işte oturdum orada. Çok sessizdi. Kuran okuyordum. Sonra durdum. Dedim ki: "ALLAH, bu benim beklediğim vakit. Şimdi islam'a katılmaya hazır olduğum vakit. Tek istediğim bir işaret, tek bir işaret. Çok büyük bir işaret olmasına gerek yok!

Mesela bir yıldırım düşmesi olabilir. Ya da evimin yarısının yere düşmesi gibi falan. Sadece küçük bir şey, sen yaparsın. Dünyayı sen yarattın hadi...

işte orada oturmuş, tamam şimdi hadi diyordum. Etrafa baktım hiçbir şey olmadı, kesinlikle bir şey olmadı açıkçası hayal kırıklığına uğradım.

işte orada oturdum ve 'ALLAH bu sana bir fırsat buradayım, bir yere gitmiyorum. Bir daha bu fırsatı vermeyeceğim. Belki çok meşguldün... Dünya'nın öbür tarafında hâlâ gündüz. Dünyada birçok olay oluyor. Belki bu defa bir arabanın egzozundan çıkan bir gürültü olabilir. Tamam evin yarısı yıkılmasın. Onu istemiyorum. Onu unutalım, belki bir kuş düşebilir içeriye, umurumda değil, ne olursa...'

Dedim ki, 'tamam hadi şimdi.'

Kesinlikle hiçbir şey olmadı. Yani aha şu oldu bile diyecek bir şey olmadı. Şu duvarda yeni bir çatlak olmuş olabilir diyebileceğim bir şey olmadı.

Kesinlikle hiçbir şey olmadı, gerçekten çok büyük bir hayal kırıklığına uğradım. işte orada otururken 'işte buraya kadar son şansımdı islam ve ben onu bulamadım.'

Kur'an'ı tekrar elime aldım. En son okurken kaldığım sayfayı açtım. Bir sonraki sayfanın ilk ayeti "içinizde işaret arayanlar" diye başlıyordu.

"içinizde işaret arayanlar için size zaten yeteri kadar göstermedik mi?"

"Etrafınıza bakın, Güneş'e, Ay'a suya bakın, bunlar ilim insanları için işaretlerdir."

Sübhanallah...

Kafama battaniyeyi örttüm. Uyuyor numarası yaptım.

Çok korkmuştum.

Bütün işaretler baştan beri etrafımdayken kendi işaretime karşı ne kadar kibirli olduğuma inanamadım. Bu dünyaya sahip olmamız, bu canlıların var olması bunlar bizim için işaretlerdir.

Ertesi gün karar verdim, bu kadar, Müslüman oluyordum. Altı ay kadar araştırmıştım. Camiye girdim ve kendi kendime işte buraya kadar dedim.

Şimdi şahadet getireceğim. Ne söyleyeceğim hakkında bir fikrim yoktu. Herhalde yatsı namazına yakındı. O da akşam 7-8 gibi bir şey yapar. içeri girdim inanamadım. Camide bine yakın insan vardı. "Ne kadar güçlü bir din" dedim. Meğer Ramazan"ın ilk günüymüş.

  Kuran-ı Kerimden de İHLAS SURESİ bence en güzel delildir..Bir başka soru yazmıyorum..Çünkü yukarıda yazılanlar sizce uygun cevap olmayabilir..Dediğim gibi silebilirsiniz..Fiemanillah..


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 12 Ocak 2011, 19:37:44
Selamün Aleyküm kardeşim mesajınız her ne kadar konuyla doğrudan alakalı olmasa bile unutulmuş gibi görünen bu konuya kendi çapınızda bir yorum yapma zahmetine katlandığınızdan teşekkür ederim. Yorumunuzu acizane değerlendirmek gerekirse yukarıdaki konuyla pek fazla alakası yok gibi görünüyor... Çünkü bu acizane konunun şartlarını belirtmiştim. Ve cevapların konunun devamı açısından kısa ve net olmasını temenni ettim... Bu konuya art arda iki defa mesaj ve yorum yazamayacağımdan kimler yazar acaba diye bekledim. Lakin istediğim bir makale, geniş bir yorum ve uzun açıklamalar değildi... İhlas süresine gelince aslında mantıken düşündüğümüzde Kur'anın hepsi ALLAH'ın (c.c) varlığına bir delil teşkil eder. lakin ihlas süresi doğrudan deyil dolaylı bir delildir... Doğrudan ALLAH'ın (c.c) varlığına delil teşkil eden bir sürü ayet var... ben bu ayetlerden sadece 3-5 inin buraya yazılmasını akabinde yeni bir soru sorularak silsilenin devamını talep etmek istedim... Ve sorduğum soru bizlerin gayet kolaylıkla cecaplayacağı bir soru idi... Bir müslüman olarak bu kadarını bilmemiz gerekir, en azından kolaya kaçmadan biraz daha kendimizi yorarak bu şekilde güzel bir konuya imza atmış oldum... Teşekkürler kardeşim.  Sorunun cevabı hala beklenmekte ve yeni sorularla konu destek beklemektedir.


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: S.bayar üzerinde 12 Ocak 2011, 21:28:50
Aleyküm Selam Abimiz Allah(cc) Razı olsun Çok güzel bir düşünce Rabbim iştirak edenlerin sayısını artırsın.
Sorunuza cevap vereyim
Allah (cc) varlığına delil olarak Kur'an-ı Kerim de En'am suresi 73. Ayeti Kerimede şöyle buyuruluyor;
 "Gökleri ve yerihak ile yaratan O'dur. O , Ol dediği gün herşey oluverir.O'nun sözü haktır.Sura üfürüldüğü günde Mülk onundur.
O,görünmeyeni de görüneni de bilir. O, herşeyi hikmetle yapar. Herşeyden Hakkıyla haberdardır."
Ra'd suresi 2. Ayeti Kerimede
"O Allah ki .gökleri,gördüğünüz gibi direksiz yükseltti,sonra Arş üzerine hükümranlığını kurdu,güneş ile ayı da hükmüne boyun eğdirdi; herbiri belirli bir vakte kadar hareket edip durur; her işi o yürütüp idare eder ve delilleri açıklar ki , Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız."

Bende bir soru sorayım Soru 2-) ALLAH (c.c.) nun birliğine Kuran dan delil nedir?   
 


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Ekvan üzerinde 12 Ocak 2011, 21:34:28
  

    Değerli kardeşim..Yukarıda anlattığim hadiseyi internet ortamında bulup izlerseniz Allah(c.c.)ın varlığına delil teşkil edecek harika bir olay yaşandığını siz de göreceksiniz..Konuya sizin beklentiniz doğrultusunda Kuran-ı kerimden bir ayet-i kerimeyle cevap verelim..

    Tur Suresi 35. ve 36.Ayetinde Yusuf Suresi 105.Ayette Rabbimizin varlığının delilleri anlatılmaktadır.Yine Rad Suresi 2,3,4.ayetlerde de Rabbimizin varlık delilleri anlatılmaktadır.Meallerini merak eden kardeşlerimi araştırmaya davet ediyorum..

    Benim sorum da Allah (c.c.)ın birlik delili nedir? olsun..Bu hayırlı çabanız için Rabbim sizden razı olsun..  


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 12 Ocak 2011, 23:37:37
Selamün Aleyküm
ALLAH razı olsun kardeşim sizlerden peki dediğiniz konuyu internet ortamından araştırıp izleyeceğim inşaallah... Konuyu aslında bu da bir cevap ama bu cevabı nakli değil de akli delil olarak kabül edebiliriz, bilirsiniz ALLAH'ın (c.c) varlığına deliller çoktur bunlar ana hatları ile: "Nakli-Vahyi (Kur'an ve hadisten) Akli  delillerdir. Yine bu delillerin alt dalları olarak: "İmkan delili, hudus delili, gaye ve nizam delili gibi deliller de vardır... Aynı zamanda başlarda selam da verelim ki selam alıp verme şeklinde de bir taraftan devam etsin inşaallah..
Soruyu cevaplama açısından her iki arkadaşıma ve kardeşime de teşekkür ederim. ve sorulmuş olan yeni soruya cevap vereyim inşaallah... ALLAH'ın (c.c.) birliğine delil olarak ilk göze çarpan süre İHLAS süresidir....1. De ki: “O, ALLAH’tır, bir tektir.” İkinci olarak Enbiya 21/22 Eğer yerde ve gökte ALLAH’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş'ın Rabbi ALLAH, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.  Soru-3) ALLAH'ın (c.c.) varlığını aklen nasıl isbat edebiliriz?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Ekvan üzerinde 19 Ocak 2011, 15:49:10
   
    Ve Aleykum Selam ve Rahmetullah..

ALLAH`IN VARLIĞINA AKLÎ DELİLLER


1- Hudûs (sonradan varolma) delilleriyle ALLAH’ın varlığını ispat.

Bu âlem, yok iken sonradan var olmuştur. O halde, başlangıcı olmayan bir var ediciye muhtaçtır. Varlığı ve yokluğu kendinden olmayan bu âlemin, varlığını yokluğuna tercih eden bir mucide ihtiyacı vardır. O mucidin de varlığının kendinden olması; Vâcibu’l-vücud olması gerekir. Bir başka yaratıcıya muhtaç olmadan varlığı kendinden olan tek varlık ise ALLAH Teâlâ’dır. bu halde bu âlem vâcibu’l vücud olan bir yaratıcıya muhtaçtır. Bu delîli de iki maddede inceleyebiliriz:

a)  Cisimlerin sonradan yaratılması esasına dayanan delil. Kelâm âlimleri bu delîli şöyle açıklarlar: Bu âlem, suretiyle ve maddesiyle hâdistir (sonradan varolmuştur). Her hâdis (sonradan varolan) mutlaka bir muhdise (mucide) muhtaçtır. O halde bu âlem de bir muhdise muhtaçtır. O da yüce ALLAH’tır. Bu âlemin sonradan yaratıldığı gözlem ve aklî delillerle ispat edilmiştir. Şöyle ki: Âlem; (Evren) cevher ve arazlardan meydana gelmiştir. Ârâz, cisimlere ârız olan hareket, sükûn, ictima (birleşme), iftirâk (ayrılma) hâlleridir. Bu hâllere “ekvân-ı erbaa (dört oluş) denir. Ekvân-ı erbaa, cisimlere değişik hâl ve şekiller veren sıfatlardır. Bu sıfatların hepsi sonradan varolmuştur. Sükûndan sonra hareket, karanlıktan sonra aydınlık, beyazlıktan sonra siyahlık hâllerinin oluştuğu gibi. Bu ârâzlar yok olduktan sonra görülmezler. Görülmemeleri hâdis olduklarının, yani sonradan yaratıldıklarının delilidir. Hâdis olmasaydılar, vacip (varlığı kendinden) olmaları gerekirdi. Vacip olsaydılar bu defa da, zıdlarının gelmesiyle yok olmamaları gerekirdi. Halbuki zıdları gelince yok oluyorlar. O halde vacip değil, hâdistirler. Hâdis oldukları sabit olan ârâzlar, kendileriyle birleştikleri cevherlerin de hâdis olduklarının delilidir. Çünkü hâdis, ancak kendisi gibi hâdis olan cisimle birlikte olur. Cevherler (cisimler) de mutlaka bu dört durumdan birisiyle birliktedirler. O halde cevher ve ârâzlardan ibaret olan bu evren hâdistir sonradan yaratılmıştır. Her hadisin de bir muhdise ihtiyacı vardır. O muhdis ise; bu âlem cinsinden olmayan varlığı zatının icabı, yani Vâcibu’l-Vücud olan mutlak kemâl sahibi ALLAH Tebârek ve Teâlâ’dır.

Bu âlemi yaratan varlık; Vâcibu’l Vücud değilse Mümkiniu’l-Vücud’tur. Yani vücudu sonradan yaratılmıştır. O hâlde o da, varlığında başka bir yaratıcıya muhtaçtır. Şayet o yaratıcı da bu mucit gibi başka bir yaratıcıya muhtaç ise; yaratıcılar zincirinin böylece sonsuzluğa doğru silsile hâlinde devam edip gitmesi gerekir. Böyle bir teselsül ise batıldır, mümkün değildir. Varlığı farzedilen bu yaratıcılar silsilesinin bir noktada durması ve başkasına muhtaç olmayan, her bakımdan mükemmel, varlığı zâtının gereği olan bir yaratıcıya dayanması şarttır. Bu varlık, âlemin yaratıcısı olan ALLAH’tır.

b) İhtirâ (İcat Etme) delîli. Gökler ve yer, bitki ve hayvanlar yoktan var edilmiştir. Her yoktan var olunana da bir var edici gerekir. Bu âlemin de bir var edicisi vardır. O da ALLAH’tır. Âlemde gördüğümüz herhangi bir bitki veya hayvan sonradan varolmuştur. Her birinin varlığının bir başlangıcı vardır. Cisimlerde zamanla hayat idrak, akıl gibi hâller icat olunuyor. İlliyet kanununa göre her icat olunan şeye bir icat eden gerekir. Çünkü hayat, idrawek ve akıl gibi durumlar kendiliğinden var olmazlar. Mutlaka bir yaratıcıya muhtaçtırlar. O da, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan, herşeyi bilen ve herşeye güç yetiren ALLAH ‘tır

c) Terkip delili. Bu âlem mürekkep (parçaları bir araya getirilmiş olan) bir varlıktır. Terkip olunan her varlık, kendinden önce varolan bir terkip ediciye muhtaçtır. Terkip olunan varlık, parçalardan meydana gelir. Parçalar, bütününden önce vardır ve ondan ayrı şeylerdir. O halde, terkip bulunan varlık yok iken, daha sonra parçalarının birleştirilmesiyle sonradan yaratılmıştır. Her sonradan yaratılan gibi o da bir yaratıcıya muhtaçtır. Bu yaratıcı, terkip edilen ve kendinden başkasına muhtaç olan bu âlem cinsinden olamaz. Aksi halde yaratıcıların teselsülü gerekir. Teselsül ise batıldır. O hâlde bu yaratıcı, varlığında başkasına muhtaç olmayan ezelî bir varlıktır. O da, Vâcibu’l-Vücud olan ALLAH’tır.

2- İmkân Delîli

    a) Bu âlem, varlığı da, yokluğu da mümkün olan bir varlıktır. Her mümkün, varlığını yokluğuna tercih eden bir kuvvete muhtaçtır. Bu âlem de, var olabilmek için böyle bir müessir kuvvete muhtaçtır. O kuvvet de bu âlemin dışında, vücudu zatından olan bir varlıktır. O da ALLAH’tır.

    b) Hakîkatta bir mevcut vardır. Bu mevcut, ya varlığı zatındandır ya da varlığı ve yokluğu mümkün olandır. Varlığı zatından ise; bu özelliğe sahip olan yalnız ALLAH’tır. Bu mevcut, varlığı mümkün olan ise; mümkün olan varlığın mevcûdiyeti zatının icabı olmadığından, var olabilmesi için, varlığını yokluğuna tercih eden bir müreccihe-yaratıcıya ihtiyaç vardır. O yaratıcı-müreccih ise ALLAH’tır.

    c) Âlemde görülen madde daima hareket hâlindedir. Maddenin hareket hâlinde olması ilmen ispat edilmiştir. Madde ve maddedeki hareketin mucidi kimdir? Maddeciler, madde ve ondaki hareketin ezelî olduğunu söylerler. Oysa maddedeki bu hareket, bir evvelki hareketin neticesidir. O da bir evvelkinin… Bu hareketler silsilesi sonsuzluğa doğru devam edip gidemez. Bu hareket silsileşinin bir noktada durması ve ilk hareketin, vücûdu vâcip olan bir illete, bir hareket ettiriciye dayanması zarûrîdir. O da herşeyin yaratıcısı olan ALLAH’tır.

    3- İbdâ’ ve İllet-i Gâiyye Delîli. içinde bulunduğumuz âleme dikkatle bakacak olursak, onun çok güzel ve çok mükemmel olarak ve daha önce bir benzeri olmadan vücuda getirildiğini görürüz. Gökyüzü, güneş, ay, hülâsa canlı-cansız her varlık bir amaç için yaratılmıştır. Âlemde varolan hiçbir eşya faydasız, maksatsız ve boş yere yaratılmamıştır. Bu âlem bir güzellik, gaye ve vesîleler toplumudur. Âlemde en değerli varlık olan insan, rastgele vücuda gelmiş, sebepsiz ve gayesiz bir varlık değildir. Her azasıyla güzel, mükemmel, faydalı ve maksatlıdır. İnsanın yaratılışı güzel ve mükemmel olduğu gibi, yaratılış gayesi de ALLAH’ı bilmek, tanımak ve O’na ibadet etmektir. İnsanın olduğu gibi, canlı-cansız her mevcudun da varlığının bir gayesi, hikmet ve faydası vardır. İşte âlemde görülen canlı ve cansız varlıklardaki ibdâ ve gayeler manzumesi; bütün bunları icat edip yaratan bir yaratıcının varlığını, aynı zamanda o varlığın ilim ve kudret sahibi bir ilâh olduğunu isbat eder. Her şeyi bir maksada göre yaratan bu varlık, Vâcibu’l-Vücud olan Yüce ALLAH’tır. Kur’an-ı Kerîm’de bu delîli dile getiren bir çok ayet vardır. (Bakara, 2/22, Nebe’, 78/6-16, ….)

    Netice olarak diyebiliriz ki; inat ve garazdan uzak her sâlim akıl sahibi, ALLAH’ın kendisine lûtfettiği aklı kullanarak esere bakıp müessiri, binaya bakıp bânîsini, yaratılmışlara bakıp yaratıcısını keşfedebilir. Bunun için ALLAH, Kur’an’ın bir çok yerinde, zatının varlığına delil olabilecek eserlere bakmalarını, onun üzerinde düşünmelerini, akletmelerini istemektedir.

ALLAH-u Teala'nın Zati sıfatları nelerdir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Hadice üzerinde 19 Ocak 2011, 16:13:25
Esselamü aleyküm verahmetullahi ve bera ketüh...

Sıfat-ı Zatiyye:

Allahü tealanın zatında (kendisinde) bulunup diğer varlıklarda bulunmayan, yalnız Allahü tealaya mahsus sıfatları. Bu sıfatların sonradan yaratılan varlıklarla hiçbir surette bağlantıları yoktur.

Hz. Allahın Zati sıfatları 6 dır

1.Vücud: (Var olmak.)  
2.Kıdem:   (Evveli olmamak; ezeli olmak.)  
3.Beka: (Sonu olmamak; ebedi olmak. )
4.Vahdaniyet: (Birlik. Zatında ve sıfatlarında tek olup, ortağı yoktur)
5.Muhalefetün lilhavadis: ( Sonradan olanlara hiç benzememek.)
 6.Kıyam binefsihi: (Var olmasında başka bir şeye muhtaç olmamak. )


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Ekvan üzerinde 20 Ocak 2011, 08:57:12
  Esselamu Aleykum ve Rahmetullah
Vücûd:
Bu sıfat, ALLAH Teâlâ`nın vâr olduğunu ifâde eder. ALLAH Teâlâ`nın varlığı başka bir varlığa bağlı olmayıp, zâtının îcabıdır. Yani vücûdu, zâtıyla kaimdir ve zâtının vâcib bir sıfatıdır. Bu sebeble Hak Teâlâ`ya Vâcibü`l-Vücûd denilmiştir. Bâzı Kelâm âlimleri, Vücûd sıfatına, sıfat-ı nefsiyye adını vermişlerdir. Vücûd`un zıddı olan adem (yok olma) ALLAH Teâlâ hakkında muhaldir. ALLAH`ın yok olduğunu iddiâ etmek, kâinatı ve içindeki varlıkları inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü her şey`i yaratan ve vâr eden O`dur.
 

Kıdem:
Kıdem, ALLAH Teâlâ`nın varlığının başlangıcı olmaması demektir. ALLAH Teâlâ kadîmdir, ezelîdir. Yani önce yok iken sonradan vâr olmuş değildir. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, Cenâb-ı Hakk`ın vâr olmadığı bir an, bir zaman, tasavvur edilemez. Aslında zaman ve mekânı yaratan da O`dur. ALLAH Teâlâ zaman ve mekân kayıtlarından münezzeh, ezelî ve kadîm bir Zât-ı Zülcelâldir. Kıdem`in zıddı olan hudûs (sonradan olma, belli bir zamanda yaratılma) ALLAH Teâlâ hakkında muhaldir.

Beka:
Beka, ALLAH Teâlâ`nın varlığının sonu olmaması, daima var bulunması demektir. ALLAH Teâlâ`nın varlığının başlangıcı olmadığı gibi, sonu ve nihayeti de yoktur. O hem kadîm ve ezelî, hem de bâki ve ebedîdir. Zâten kıdemi sâbit olan bir varlığın, bekası da vâcib olur. Beka`nın zıddı fena, yani, bir sonu olmaktır. Bu ise, ALLAH Teâlâ hakkında muhaldir.

Muhalefetün lil-havâdis:
ALLAH`ın, sonradan vücud bulan varlıklara benzememesi demektir. ALLAH Teâlâ ne zâtında, ne de sıfatlarında kendi yarattığı varlıklara benzemez. Biz ALLAH`ı nasıl düşünürsek düşünelim, O, hâtır ve hayâlimize gelenlerin hepsinden başkadır. Çünkü hâtıra gelenlerin hepsi hâdis, yani, sonradan yaratılmış, yok iken vâr edilmiş şeylerdir. ALLAH Teâlâ ise, vücûdu vâcib, kadîm ve bâkî, her şeyden müstağnî, her türlü noksandan uzak, bütün kemâl sıfatlara sahip olan İlâhî ve mukaddes bir zâtdır. Şübhe yok ki, böyle yüce bir Zât, önce yok iken sonra vâr olan, bil`âhare tekrar zeval bulan varlıklara benzemez. Nitekim Cenâb-ı Hak kendi zâtını Kur`ân-ı Kerîm`de: arapça var. "Onun "Hak Teâlâ`nın) benzeri yoktur. O, her şey`i işitici ve görücüdür" (Şûra 11) sözleriyle tavsif etmiştir. Peygamber Efendimiz de (asm) bu mânayı te`yiden: "Her ne ki senin aklına geliyor, işte ALLAH Teâlâ onun gayrısıdır" buyurmuştur.

Kıyam Bi-nefsihî:
ALLAH Teâlâ`nın, başka bir varlığa ve hiçbir mekâna muhtaç olmadan zâtı ile kaim olması demektir. Mevcudatın hepsi, sonradan vücuda gelmiştir. Bu sebeble de bir Yaradana ve bir mekâna muhtaçdırlar. Buna mukabil her şeyin yaratıcısı olan ALLAH Teâlâ`nın vücûdu, zâtının gereğidir ve varlığı hiçbir şey`e muhtaç değildir. Şayet ALLAH da vâr olabilmek için başka bir varlığa muhtaç olsa idi, O da mahlûk olur ve her şey`in Hâlikı ve başlangıcı olmazdı. Halbuki O, her şey`in Hâlikı ve yaratıcısıdır. O`ndan başka her şey mahlûktur. Hâlık ise, mahlûkuna asla muhtaç olmaz.

Vahdaniyet:
Vahdaniyet, ALLAH`ın bir olması demektir. Vahdaniyet, ALLAH Teâlâ`nın kemal sıfatlarının en önemlisidir. Çünkü bu sıfat, ALLAH Teâlâ`nın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde bir olduğunu; saltanat ve icraatında ortaksız bulunduğunu ifade etmektedir.Bu sıfatın zıddı olan birden fazla olmak (taaddüd) ve bir ortağı bulunmak (teşerrük) ALLAH hakkında muhaldir. İslâm dîninde, hattâ bütün hak dinlerde, tevhid, yani, ALLAH`ın birliği (tevhid) akîdesi, îman esaslarının ve tüm dinî inançların temelini teşkîl eder. Kalbde tevhid akîdesi bulunmadıkça, ALLAH indinde hiçbir inanç, hiçbir amel, makbûl değildir. Bu sebeble İslâmiyet, beşeriyete her şeyden önce tevhid inancını sunmuş ve bütün insanlığı ALLAH`ı birlemeğe, şerîk ve nazîrden tenzîhe çağırmıştır. Hak dinler ile bâtıl dinlerin ayrıldığı en mühim nokta da, bu husustur. Çünkü bâtıl dinler de ALLAH`ın varlığını kabûl etmekte, fakat İlâhî sıfatlarda, bilhâssa, vahdaniyet sıfatında hatâya düşerek, O`na nazîr ve ortaklar koşmaktadırlar. Bu bakımdan, ALLAH`ın varlığını kabûlden sonra en mühim hakikat, tevhid inancı olmaktadır. Tevhid inancı olmadan ALLAH`a îmanın bir mânası ve değeri kalmamaktadır. Kur`an`da ALLAH`ın birliği ve tevhid inancı üzerinde duran âyetlerden bâzıları şunlardır:  قُلْ هُوَ اللّهُ اَحَدٌ   "De ki ALLAH birdir." (İhlâs, 1).  هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللّهِ    "ALLAH`tan başka bir yaratıcı var mıdır?" (Fâtır, 3).  وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلهٍ اِذًا لَذَهَبَ كُلُّ اَلهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلاَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ   "Onunla (ALLAH ile) birlikte hiçbir ilâh yoktur. (Eğer olsaydı) her ilâh kendi yarattığını kabûllenir (ve korur) ve mutlaka birisi diğerine galebe eder (üstün gelir)di." (el-Mü`minû*, 91).  لَوْ كَانَ فيهِمَا اِلهَةٌ اِلاَّ اللّهُ لَفَسَدَتَا    "Yer ve gökte ALLAH`tan başka ilâhlar olsaydı, yerin de, göğün de nizâmı bozulur, harâb olurdu." (el-Enbiyâ, 22).

MEHMED DİKMEN
   Cenab-ı Allah'ın SUBUTİ sıfatları nelerdir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: S.bayar üzerinde 22 Ocak 2011, 11:13:22
Selamün aleyküm
Allah (cc) Subuti sıfatları
1-)Hayat:Yüce Allah'ın Canlı ve diri olması demektir.Allah'ın bir hayat sahibi olması , O'nun ezeli , ebedi ve ölümsüz olmasıdır."Allah hayat sahibidir"(Al-i İmran,3/2)
2-)İlim :Yüce Allah'ın olmuş,olacak ve olan herşeyi bilmesi demektir.Allah'ın ilmi belirli mekan ve zaman ile sınırlı değildir.
"De ki : İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanızda Allah onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki herşeyi de bilir..."(Al-i İmran3/29)
3-İrade:Yüce Allah'ın Herşeyi i,stediği gibi dilemesi demektir.
"Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece ona "Ol" demektir ve o hemen oluverir"(Nahl,16/40)
4-)Kudret:Yüce Allah'ın  varlıklar üzerinde irade ve ilmine uygun olarak tasarruf hakkına sahip olması,herşeyi yapmaya ve yaratmaya gücünün yetmesi demektir."...Muhakkak ki ,Allah her şeye kadirdir,gücü yetendir..."(Bakara,2/20)
5-)Sem'i(işitme):Allah'ın Herşeyi işitmesi demektir."...Allah,şüphesiz herşeyi işitir ve görür"(Hac,22/61)
6-)Basar(Görme):Allah'ın herşeyi görmesi demektir."...Biliniz ki ,Allah Şüphesiz yaptıklarınızı görür"(Bakara,2/233)
7-)Kelam:Allah Teala'nın harf,ses,hece ve yazı gibi insanlara mahsus vasıtalara  muhtaç olmadan  konuşması demektir.
"...Allah Musa ile konuştu"(Nisa,4/164)
8-)Tekvin:Allah'ın yaratma sıfatıdır.
"De ki ;onları  ilk defa yoktan var edip yaratan, yeniden diriltir.O bütün yaratılmışı hakkıyla bilendir"(Yasin,36/79)[/color][/color][/color]Allah'ın sevdikleri ve kendilerinden Razı oldukları kimlerdir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Ocak 2011, 16:50:22
 
Allah(c.c) ın  sevdikleri ve kendilerinden Razı oldukları ve onların amelleri

1. Allah İhsanı ve Muhsinleri Sever
“İhsan” sözlükte; “bir şeyi iyi ve güzel yapmak, iyi, doğru, güzel ve yararlı iş işlemek, (ila) ve (be) harf-i cerleriyle kullanıldığında iyilik etmek, in’am ve ikramda bulunmak” anlamındadır. (İbn Manzur, Xlll, 115. Asım Efendi, lV, 590)وَاَنْفِقُوا فى سَبيلِ اللّهِ وَلَاتُلْقُوا بِاَيْديكُمْ اِلَى التَّهْلُكَةِ وَاَحْسِنُوا اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنينَ
Ve Allah yolunda infak ediniz. Ve kendi nefislerinizi tehlikeye düşürmeyiniz. Ve (iyilik sahibi olunuz) ihsanda bulununuz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ muhsin olanları sever. (Bakara, 2/195)
وَسَارِعُوا اِلى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّموَاتُ وَالْاَرْضُ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّقينَ () اَلَّذينَ يُنْفِقُونَ فِى السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمينَ الْغَيْظَ وَالْعَافينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنينَ
Ve Rabbinizden bir mağfirete ve eni gökler ile yer genişliğinde olan bir cennete koşunuz ki, muttakîler için hazırlanmıştır. O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever. (Al-i İmran, 3/133-134)  
لَيْسَ عَلَى الَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ فيمَا طَعِمُوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَامَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَامَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُوا وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنينَ
İman edip salih amel işleyenler, Allah'tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah'tan sakındıkları, imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah'tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe, daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte bulunanları sever. (Maide, 5/93)
Kimlere İhsanda Bulunulur?
وَاعْبُدُوا اللّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه شَيًْا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِى الْقُرْبى وَالْيَتَامى وَالْمَسَاكينِ وَالْجَارِ ذِى الْقُرْبى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبيلِ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ اِنَّ اللّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. (Nisa, 4/36)   Buna göre ihsan şunlara karşı yapılırsa daha bir güzel olur:
l- Ana babaya
ll- Yakınlara
lll- Yetimlere, Miskinlere, Yoksullara
lV- Yakın ve Uzak Komşuya
V- Yolculara ve Elimizin Altındakilere
Muhsinlerin Mükafatı
اِنَّ الْمُتَّقينَ فى جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ () اخِذينَ مَا اتيهُمْ رَبُّهُمْ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذلِكَ مُحْسِنينَ
Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı. (Zariyat, 51/15-16)
مَاكَانَ لِاَهْلِ الْمَدينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ اَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللّهِ وَلَا يَرْغَبُوا بِاَنْفُسِهِمْ عَنْ نَفْسِه ذلِكَ بِاَنَّهُمْ لَا يُصيبُهُمْ ظَمَاٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ فى سَبيلِ اللّهِ وَلَا يَطَؤُنَ مَوْطِئًا يَغيظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلًا اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِه عَمَلٌ صَالِحٌ اِنَّ اللّهَ لَا يُضيعُ اَجْرَ الْمُحْسِنينَ
Medine halkına ve civardaki bedevilere, Rasulullah'ın emrine aykırı hareket etmek uygun olmadığı gibi, onun katlandığı zahmetlere öbürlerinin katlanmaya yanaşmamaları da yakışık almaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiçbir susuzluk, hiçbir yorgunluk ve hiçbir açlık, ayrıca kâfirleri öfkelendirecek ayak bastıkları hiçbir yer veya düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi etmez. (Tevbe, 9/120)
2. Allah Takvayı ve Muttakileri Sever
“Zarar verecek şeylerden sakınmak, bir şeyi bir tehlikeye karşı korumaya almak” (İbn Faris, Vl, 131) anlamındaki “vikaye” kökünden gelen “muttaki” kelimesi; kuvvetli bir himayeye girerek korunan, sakınan, kendini muhafaza altına alan, bunun gereği olarak korkan ve çekinen kimse” demektir. (Razi, ll, 20)
Kur’an’a göre bir insanın muttaki olabilmesi için iman edip kendisini şirk, küfür ve nifaktan koruması, Allah ve Peygamberinin emrettiklerini yapması, yasaklarından ve haramlarından sakınması günahları terk etmesi, dünya ve ahirette kendisine zarar verecek şeyleri yapmaktan çekinmesi gerekir. (Taberi, l, 99-100)بَلى مَنْ اَوْفى بِعَهْدِه وَاتَّقى فَاِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقينَ
Hayır. Kim ahdini ifâ eder ve ittikada bulunursa şüphe yok ki Allah Teâlâ o muttakîleri sever. (Al-i İmran, 3/76)كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِكينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللّهِ وَعِنْدَ رَسُولِه اِلَّا الَّذينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقيمُوا لَهُمْ اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقينَ
Allah Teâlâ'nın katında ve peygamberinin katında o müşrikler için nasıl bir ahd olabilir! Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle muâhede yapmış olduklarınız müstesna. İmdi onlar size karşı istikamet gösterdikçe siz de onlar için istikamette bulunun. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ muttakîleri sever. (Tevbe, 9/7)
3. Allah Adaleti ve Adil Mü’minleri Sever
“Adalet” bir insanın insaflı olması, özünde, sözünde, fiil ve hükümlerinde doğru olması, her şeyi yerli yerinde yapması, dengeli davranması, haklıya hakkını, yetkili olması halinde haksıza cezasını vermesi, iman edip salih ameller işlemesi, haram ve günahlardan sakınması anlamındadır. Adil/muksıt insan olabilmek için iman edip salih ameller işlemek ve İslami hükümleri uygulamak gerekir.
اِنَّ اللّهَ يَاْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلى اَهْلِهَا وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ اِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه اِنَّ اللّهَ كَانَ سَميعًا بَصِيرًا
Muhakkak Allah Teâlâ size emrediyor ki, emanetleri ehline veriniz ve insanlar arasında adâletle hükmediniz. Şüphesiz Allah Teâlâ size bununla ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yok Allah Teâlâ bihakkın işitici ve bihakkın görücüdür. (Nisa, 4/58)
اِنَّ اللّهَ يَاْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَايتَائِ ذِىالْقُرْبى وَيَنْهى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehy eder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir. (Nahl, 16/90)لَا يَنْهيكُمُ اللّهُ عَنِ الَّذينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِى الدّينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ اَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا اِلَيْهِمْ اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطينَ
Allah, sizinle din hususunda savaşta bulunmamış ve sizi yurdunuzdan çıkarmamış kimselere iyilik etmenizden ve onlara adâlette bulunmanızdan sizi nehy etmez. Şüphe yok ki Allah, adâlette bulunanları sever. (Mümtehine, 60/8)
4. Allah Sabrı ve Sabreden Mü’minleri Sever
“Sabır” sözlükte; “hapsetmek, tutmak, birini bir şeyden alıkoymak ve dayanmak” anlamına gelir. (İbn Manzur, lV, 438)  
Kur’an’a göre insanın; hem ilahi musibetlere, (2/155-156) kafirlerin eza, cefa ve alaylarına, (3/186; 14/12) insanların kötülüklerine, (16/126; 42/40) hem de nimetlerin şükrüne, (11/11) Allah’a ibadet ve itaate, (19/65) harama ve yasaklara, (8/46) öfke ve sinirlenmeye, (42/37; 3/134) savaş cihad ve kötülüklerle mücadeleye, (3/142; 8/66) karşı sabretmesi gerekir.
وَكَاَيِّنْ مِنْ نَبِىٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا اَصَابَهُمْ فى سَبيلِ اللّهِ وَمَا ضَعُفُوا وَمَا اسْتَكَانُوا وَاللّهُ يُحِبُّ الصَّابِرينَ
Ve nice peygamberler ile beraber birçok âlimler, savaşta bulundular da Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden dolayı ne gevşediler ne zaafa düştüler, ne de baş eğdiler. Allah Teâlâ ise sabredenleri sever. (Al-i İmran, 3/146)
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَىْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرينَ
Vallahi Biz sizleri elbette biraz korku ile, açlık ile mallardan, canlardan, mahsulattan biraz eksiklik ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. (Bakara, 2/155)
Sabır Öfke Anında Güzeldir
وعن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما في قوله تعالى: ادْفَعْ بِالَّتِى هِىَ أحْسَنُ. قالَ: الصّبْرُ عِنْدَ الْغَضَبِ، وَالْعَفْوُ عِنْدَ الاسَاءَةِ. فَإذَا فَعَلُوهُ عَصَمَهُمُ اللّهُ تعالى وَخَضَعَ لَهُمْ عَدُوُّهُمْ
(777)- İbnu Abbas (r. anhümâ), "Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yol ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki yakın dost(un olmuş)tur. Bu (en güzel haslete), sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hisseye mâlik olandan gayrisi eriştirilmez" (Fussilet,34-35) âyetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "(Ayette kastedilen en iyi yol) öfke anındaki sabır, kötülüğe maruz kalındığı andaki aftır. İnsanlar bunları yaptıkları takdirde, Allah onları korur, düşmanları da kendilerine eğilir. Sanki samimi dost olur." (Buharî, Tefsir, Hâmim, es-Secde (Fussilet) 1.)
Sabredene Cennet Vardır
وعن أبي هريرة قال: قَالَ رَسُولُ اللّه صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يقُولُ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ مَنْ أَذْهَبْتُ حَبِيبَتَيْهِ فَصَبَرَ وَاحْتَسَبَ لَمْ أَرْضَ لَهُ ثَواباً دُونَ الجَنَّةِ
(3235)- Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri şöyle demiştir: "Ben kimin iki sevdiğini almışsam ve o da sevabını umarak sabretmişse, ona cennet dışında bir mükâfat vermeye razı olmam." (Tirmizî, Zühd 58, (2403).)Sabır Ziyadır
وعن أبى مالِكِ الاشْعرى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ: الْوُضُوء شَطْرُ الايمان، وَالْحَمْدُللّهِ تَمْلا‘ُ الْمِيزَانَ، وَسُبْحَانَ اللّهِ وَالْحَمْدُ للّهِ تَملا‘نِ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالارْضِ، والصَّلاَةُ نُورٌ، والصَّدَقَةُ بُرْهَانٌ، وَالصَّبْرُ ضِيَاءٌ، وَالْقُرآنُ حُجَّةٌ لَكَ أوْ عَلَيْكَ، كُلُّ النَّاسِ يَغْدُو، فَبَايَعٌ نَفْسَهُ فَمُعْتِقُهَا أوْ مُوبِقُهَا
(4672)- Ebu Malik el-Eş'arî (r.a) anlatıyor: "Resulullah (a.s) buyurdular ki:
"Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülillah mizanı doldurur; sübhanallah ve’l-hamdülillah arz ve sema arasını doldurur; namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyadır; Kur'an ise lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır kimisi de helak eder." (Müslim, Taharet 1, (223); Tirmizî, Daavat 91, (3512); Nesaî, Zekat 1, (5, 5-6).)5. Allah Mütevekkil İnsanları Sever
“Tevekkül” kelimesi, “bir işi tamamen birine havale etmek, sipariş etmek” anlamındaki “v-k-l” kökünden gelir.
Sözlükte, “Allah’a güvenip bağlanmak ve O’na teslim olmak” demektir. (Rağıb, s. 531)
وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ وَكَفى بِاللّهِ وَكيلًا
Ve Allah'a tevekkülde bulun.Vekil olmaya Allah kâfidir. (Ahzab, 33/3)
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَليظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِى الْاَمْرِ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلينَ
Allah'tan bir rahmet sebebiyledir ki, onlara yumuşak davrandın, ve eğer sen çirkin huylu katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılırlardı. Artık onları affet. Onlar için istiğfarda bulun. Ve onlar ile iş hususunda müşavere yap. Sonra ettiğin zaman da Allah Teâlâ'ya tevekkül et. Şüphe yok ki Allah Teâlâ tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran, 3/159)
وَالَّذينَ امَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدينَ فيهَا نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِلينَ () اَلَّذينَ صَبَرُوا وَعَلى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
Ve o kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, elbette ki onları cennetten altlarından ırmaklar akan yüksek makamlara içlerinde ebedîyyen kalmak üzere yerleştireceğiz. İyi amellerde bulunanların mükâfatı ne kadar güzeldir. O zâtlar ki, sabrettiler ve Rablerine tevekkülde bulundular. (Ankebut, 29/58-59)6. Allah Temizlenenleri Sever
Kur’an’ın “oku” emrinden sonra ikinci sırada inen ayetinde
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ
“Elbiselerini temizle” (Müddessir, 74/4) emri verilmiş, Bakara suresinin 222. ayetinde ise
اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّا بينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرينَ
“Allah, temizlenenleri sever” buyrulmuştur. Bu ayetteki temizlik “haramlardan kaçınma” (adet halinde cinsel ilişkide bulunmama)dır. Dolayısıyla haramlara ve günahlara dalmak manevi kirliliktir. Bunlardan arınmak ise temizliktir.
Efendimiz Aleyhisselam da;
وعن ابن المسيب: أنَّهُ كَانَ يَقُولُ: إنَّ اللّهَ تَعالى طَيِّبٌ يُحِبُّ الطِّيبَ، نَظِيفٌ يُحِبُّ النَّظَافَةَ، كَرِيمٌ يُحِبُّ الْكَرَمَ، جَوَادٌ يُحِبُّ الجُودَ، فَنَظِّفُوا أفْنِيَتَكُمْ، وَلاَ تَشَبَّهُوا بِالْيَهُودِ
(2138)- İbnü’l-Müseyyeb (r.a)'den rivayet edildiğine göre demiştir ki: "Allah Teâlâ Hazretleri münezzehtir, (halde ve sözde) nezîh olanı sever; temizdir, temizliği sever; kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliği sever. Öyle ise avlularınızı temizleyin ve yahudilere benzemeyin." (Tirmizî, Edeb 41, (2800).) buyurarak bu güzel özelliklere dikkat çeker.Günahlar insanı manen kirlettiği gibi sevap olan fiiller de insanı manevi kirden arındırır.
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّيهَا () وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّيهَا
Nefsini (şirk, küfür, nifak ve isyandan) temizlemiş olan şüphe yok ki, felâha ermiştir. Ve muhakkak ki, nefsini (bunlarla) kirleten de hüsrâna uğramıştır. (Şems, 91/9-10)خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ اِنَّ صَلوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللّهُ سَميعٌ عَليمٌ
Onların mallarından bir sadaka al, onunla kendilerini temizlemiş, tezkiye etmiş olursun. Ve onlara dua et, şüphe yok ki, senin duan onlar için bir sükûnettir ve Allah Teâlâ kemaliyle işiticidir, bilicidir. (Tevbe, 9/103)7. Allah Tevbeyi ve Tevbe Edenleri Sever
“Tevbe” günahlardan dönmek demektir. Şirk, küfür ve nifaktan iman ederek, isyandan ise itaate dönerek tevbe edilir. Samimi (nasuh) tevbe edebilmek için; günahın itiraf edilmesi, pişmanlık duyulması ve o günahın tamamen terk edilip bir daha işlenmemesi, kul hakkı varsa sahibine hakkın ödenip helallik dilenmesi gerekir.
وَيَسَْلُونَكَ عَنِ الْمَحيضِ قُلْ هُوَ اَذًى فَاعْتَزِلُوا النِّسَاءَ فِى الْمَحيضِ وَلَاتَقْرَبُوهُنَّ حَتّى يَطْهُرْنَ فَاِذَا تَطَهَّرْنَ فَاْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ اَمَرَكُمُ اللّهُ اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّا بينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرينَ
Ve sana hayz halinden soruyorlar. De ki: "O bir kerih şeydir. Artık hayz zamanında kadınlarınızdan çekiliniz. Ve onlara temizleninceye kadar yaklaşmayınız. Fakat iyice temizlendikleri vakit onlara Allah'ın size emrettiği yerden varın. Şüphe yok ki Allah Teâlâ çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever." (Bakara, 2/222)
اَلتَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْامِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنينَ
(Onlar) Tevbe edenlerdir, ibadette bulunanlardır, hamd edenlerdir, oruç tutanlardır, rükûa, secdeye varanlardır, mâruf ile emir ve münkerden nehyeyleyenlerdir ve Allah Teâlâ'nın hududunu muhafazada bulunanlardır. İşte (o) mü'minleri müjdele. (Tevbe, 9/112)
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا تُوبُوا اِلَى اللّهِ تَوْبَةً نَصُوحًا عَسى رَبُّكُمْ اَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيَِّاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ يَوْمَ لَايُخْزِى اللّهُ النَّبِىَّ وَالَّذينَ امَنُوا مَعَهُ نُورُهُمْ يَسْعى بَيْنَ اَيْديهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْلَنَا اِنَّكَ عَلى كُلِّ شَىْءٍ قَديرٌ
Ey mü'minler! Allah'a Tevbe-i Nâsûh ile tevbede bulunun. Umulur ki Rabbiniz sizden günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akar cennetlere girdirir. O gün ki Allah, Peygamberini ve O'nunla beraber imân etmiş olanları rüsvay etmez. Nûrları önleri ve sağ tarafları arasında koşar. Derler ki: "Ey Rabbimiz! Bize nûrumuzu tamamla, bizim için mağfiret buyur. Şüphe yok ki Sen her şey üzerine hakkıyla kâdirsin." (Tahrim, 66/8)
8. Allah Cihat Yapanları Sever
“Cihat”; mü’minin kötülüklerle mücadele etmesi, İslamın tanınması, bilinmesi ve yaşanması için çalışmasıdır.
اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الَّذينَ يُقَاتِلُونَ فى سَبيلِه صَفًّا كَاَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ
Şüphe yok ki Allah, O kimseleri sever ki O'nun yolunda sanki bir muhkem binâ etmişler gibi saf bağlayarak savaşta bulunurlar. (Saff, 61/4)
Gerçek Mü’minler
وَالَّذينَ امَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فى سَبيلِ اللّهِ وَالَّذينَ اوَوْا وَنَصَرُوا اُولئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَريمٌ
Ve o kimseler ki, imân ettiler ve muhâcerette bulundular ve Allah yolunda cihada atıldılar. Ve o kimseler ki, (muhacirleri) barındırdılar ve yardım ettiler. İşte bihakkın mü'min olanlar onlardır. Onlar için bir mağfiret vardır ve bir kerîm rızık vardır. (Enfal, 8/74)
9. Allah Mü’minlere Karşı Alçakgönüllü Olanları Sever
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دينِه فَسَوْفَ يَاْتِى اللّهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرينَ يُجَاهِدُونَ فى سَبيلِ اللّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ ذلِكَ فَضْلُ اللّهِ يُؤْتيهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَليمٌ
Ey imân edenler! Sizden her kim dininden dönerse, muhakkak Allah bir kavmi getirir ki, onları sever, onlar da O'nu severler. Mü'minlere karşı mütevazi olurlar, kâfirlere karşı da izzet sahip- leri bulunurlar. Allah yolunda savaşa atılırlar ve kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte o, Allah'ın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah Teâlâ vâsidir, alîmdir. (Maide, 5/54)
Alışverişleri Dahi Müsamahalıdır
عن أبى هريرة رضى اللّه عنه يرفعه: إنَّ اللّهَ يُحِبُّ سَمْحَ البيعِ سَمْحَ الشِّرَاءِ سَمْحَ القَضَاءِ
(201)- Ebu Hüreyre’den gelen bir rivayette Rasulullah (a.s) şöyle buyurur: "Allah, satıştaki müsâmahayı, satın alıştaki müsâmahayı, ödemedeki müsâmahayı sever" (Tirmizî, Büyû 75 (1319)).
وعن خالد بن مَعْدَانَ يرفعه قال: قال النبي: إنَّ اللّهَ رَفِيقٌ يُحِبُّ الرِّفْقَ وَيَرضى بِهِ وَيُعِينُ عَلَيْهِ مَالا َ يُعِينُ عَلى الْعُنْفِ، فَإذَا رَكِبْتُمْ هذِهِ الدَّوَابَّ الْعُجْمَ فَأنْزِلُوهَا مَنَازِلَهَا. فإنْ كَانَتِ الارْضُ جَدبَةً فَانْجُوا عَلَيْهَا بِنِقْيَهَا، وَعَلَيْكُمْ بِسَيْرِ اللَّيْلِ، فإنَّ الارْضَ تُطوَى بِاللَّيْلِ مَالاَ تُطْوَى بِالنَّهَارِ، وَإيَّاكُمْ والتَّعْرِيسَ عَلى الطَّرِيق فإنَّهَا طَرِيقُ الدَّوَابِّ وَمَأوى الحَيَّاتِ. أخرجه مالك .
(2187)- Hâlid İbnu Ma'dân -merfu olarak- rivayet ediyor: "Rasulullah buyurdular ki: "Allah refikdir, (yumuşaklık, kolaylık, müsamaha sahibi). Bu sebeple rıfkı sever, rıfk sebebiyle razı olur, rıfk (sahibin)'e mahsus bir yardımı vardır ki, şiddet sahipleri bu yardımı göremez. Öyleyse bu, dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman bunlara konaklama yerlerinde mola verin. Eğer geçtiğiniz arazi çoraksa, oradan hayvanın iliğini kurutmadan çıkın. Gece yürüyüşünü tercih edin. Zîra geceleyin arz, gündüzleyin dürülmeyecek şekilde dürülür. Yol üzerine (geceleyin) konaklamaktan kaçının. Çünkü o, hayvanların yolu, yılanların sığınağıdır." (Muvatta, İsti'zân 38, (2, 979).)
Bir Kişiyi Allah Sevince…
وعن أبي هريرة قال: قال رسولُ اللّه: إذَا أحَبَّ اللّهُ تَعالى الْعَبْدَ نَادَى جِبْرِيلَ: إنَّ اللّهَ يُحِبُّ فَُلاناً فَأحْبِبْهُ. فَيُحِبُّهُ جِبْرِيلُ. ثُمَّ يُنَادِي فِي أهْلِ السَّمَاءِ: إنَّ اللّهَ يُحِبُّ فَُلاناً فَأحِبُّوهُ فَيُحِبُّهُ أهْلُ السَّمَاءِ. ثُمَّ يُوضَعُ لَهُ الْقَبُولُ في الارْضِ
(3346)- Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Rasulullah (a.s) buyurdular ki:
"Allah bir kulu sevdi mi Cebrâil Aleyhisselâm’a:
"Allah falanı seviyor, onu sen de sev!" diye seslenir. Onu Cebrâil de sever. Sonra o, sema ehline: "Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" diye nidâ eder, derken, bütün sema ehli de onu sevmeye" Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" diye nidâ eder, derken, bütün sema ehli de onu sevmeye başlar. Sonra onun için arz (halkı arasına hüsn-ü kabûl) konur." (Buhârî, Tevhid 33, Edeb 41; Müslim Birr 157, Muvatta, Şi'r 15; Tirmizî, Tefsîr, Meryem (3160).)    


Abdullah Özmen  

peki Allahın vahid yani tek Rab olmasının delilleri?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 28 Ocak 2011, 01:25:31
Selamün Aleyküm Hocam ALLAH'ın c.c. birliğine delil sorularda var. İsterseniz sorunuzu değiştirebilirsiniz... Bu arada sorulmuş sorulardan farklı soru soralım ve de selam alıp vermeyi ihmal etmeyelim inşALLAH... Hocam ilginize teşekkürler...


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 28 Ocak 2011, 19:06:57
aleyküm selam kardeşim, uyarılarınız için teşekkür edrim, Dikkatimden kaçmış hakkınızı helal ediniz


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Ekvan üzerinde 07 Şubat 2011, 11:36:53
  ESSELAMU ALEYKUM::     
 CENAB_IHAKKIN SUBUTİ SIFATLARI
     Hayât
Cenâb-ı Hakk'ın hayat sâhibi olması, hayat sıfatiyle muttasıf bulunması demektir. Cenâb-ı Hak hakkında vâcib olan bu sıfat, mahlûkatta görülen ve maddenin ruh ile birleşmesinden doğan geçici ve maddî bir hayat olmayıp ezelî ve ebedîdir. Bütün hayatların kaynağı olan hakikî hayattır. Hayat sıfatı, İlim, İrâde, Kudret gibi kemâl sıfatlariyle yakından ilgilidir. Bu sıfatların sâhibi bir zâtın, hayat sâhibi olması zarurîdir. Çünkü ölü bir varlığın ilim, irade ve kudret gibi kemâlâtın sâhibi olacağı düşünülemez. Bunun içindir ki, hayat sıfatını, Cenâb-ı Hakk'ın ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarla vasıflanmasını sağlayan ezelî bir sıfattır, diye târif etmişlerdir. Hayat sıfatının zıddı memât, yani, ölü olmaktır. Bu ise Allah hakkında muhaldir.

--------------------------------------------------------------------------------

İlim
Allah Teâlâ'nın her şey'i bilmesi, ilminin her şey'i kuşatması demektir. Bu âlemi en güzel şekilde, en mükemmel bir nizâm üzere yaratan ve onu idare eden Zât-ı Akdes'in, yarattığı varlığı en ince teferruatına kadar bilmesi gerekir. Zira hakikatı, faydası, lüzum ve hikmeti bilinmeyen bir şey, nasıl yaratılabilir? O halde yaratıcının bir şey'i yaratabilmesi için, evvelâ ilim sâhibi olması, sonra o ilmin icablarına göre yaratması şarttır. Bundan başka, îman ve sâlih amel sâhiplerini mükâfatlandırmak, isyan eden ve kötü yolda olanları da cezalandırmak, ancak bu kimselerin yaptıklarını bütün teferruatı ile bilmekle mümkündür. İlmin zıddı cehil, gaflet ve unutkanlıktır. Bütün bunlar Hak Teâlâ hakkında muhaldir.

--------------------------------------------------------------------------------

İrâde
Allah'ın bir şey'in şöyle olup da böyle olmamasını dilemesi; her şey'i dilediği gibi tayin ve tesbit etmesi demektir. Allah Teâlâ kâmil bir irâde sahibidir. Bu kâinatı ezelî olan irâdesine uygun olarak yaratımştır. Bu kâinatta olmuş ve olacak her şey Allah'ın dilemesi ve irâde etmesiyle olmuş veya olacaktır. O'nun her dilediği mutlaka olur, dilemediği de asla vücûd bulmaz. Bu hususta Kur'an'da:

"Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmederse (yani onu dilerse) ona ancak 'ol' der, o da oluverir" (Âl-i İmrân, 47) buyrulur.

Hadîs-i şerîfte de: "Allah'ın dilediği oldu, dilemediği de olmadı" denilmiştir. İrâde sıfatından başka meşîet adında müstakil bir sıfat yoktur.

--------------------------------------------------------------------------------

Kudret
Kudret, Hak Teâlâ'nın varlıklar üzerinde irâde ve ilmine uygun olarak te'sir ve tasarruf etmesi, her şey'i yapmağa ve yaratmaya gücü yetmesi demektir. Allah Teâlâ'nın sonsuz bir kudret sahibi olduğuna ve her şey'e kadir bulunduğuna, görmekte olduğumuz şu kâinat ve ihtiva ettiği güzellik ve şaşmaz nizam en büyük delildir.

--------------------------------------------------------------------------------

Tekvin
Tekvin; îcad ve yaratma demektir. Tekvin'i mâdum (yok) olan bir şey'i yokluktan çıkarmak, vücûda getirmek diye îzah etmişlerdir. Tekvin, Ehl-i Sünnet'in iki hak itikadî mezhebinden biri olan Mâtüridîlere göre, ilim, irade ve kudret sıfatından ayrı bir sıfattır. Yine Mâtüridîlere göre, Hak Teâlâ'nın yaratmak, rızık ve nimet vermek, azâb vermek, diriltmek, öldürmek gibi bütün fiilleri, tekvin sıfatına râcidir. Onun eser ve tecellîsi sayılır. Bunlara sıfat-ı fi'liyye (fiilî sıfatlar) da denilir. Kudret ve tekvin, birer kemal sıfatı olup zıdları olan acz, Allah hakkında muhaldir. Eş'arîlere göre ise: Allah'ın tekvin sıfatı diye ayrı, müstakil bir sıfatı yoktur. Tekvin, kudret sıfatının makdûrata (yaratılması takdîr edilmiş şeylere) yaratma ânında taallûkundan ibarettir. Yani tekvin, kudret sıfatı içinde itibarî bir vasıf olmaktadır. Allah Teâlâ'ya Mükevvin isminin verilmesi, O'na, kudret sıfatından ayrı, Tekvin adında bir sıfatın isnâd edilmesini gerektirmez. İcad etmek, yaratmak, bilfiil vücuda getirmek, Hak Teâlâ'nın Kudret sıfatıyla olur. Mâtüridîler Tekvin sıfatını Kudret sıfatından ayrı bir sıfat kabûl ettiklerinden, zâtî ve sübûtî sıfatları 8 olarak sayarlar. Eş'arîlere göre ise bu sıfatlar 7'dir (Sıfât-ı Seb'a).

--------------------------------------------------------------------------------

Sem've Basar
Allah'ın her şey'i işitip, her işi görmesi demektir. Sem' ve basar sıfatları da Allah'ın ezelî ve ebedî kemâl sıfatlarındandır. Allah'ın işitip görmesine, uzaklık - yakınlık, gizlilik - açıklık, karanlık - aydınlık gibi mefhumlar bir engel teşkil edemezler. O, içimizdeki fısıltıları, kalbden ve gönülden yaptığımız duaları işitir. Hikmetine uygun şekilde karşılık verir. Hak Teâlâ'nın Semî' ve Basîr, yani, her şey'i en iyi işitici ve en iyi görücü olduğu, Kur'ân-ı Kerîm'de defalarca zikredilmiştir. Sem' ve Basar sıfatları birer kemâl sıfatı olduğundan, zıdları olan a'mâlık (görmemek) ve sağırlık (işitmemek) Zât-ı Bârî hakkında muhal olan noksan vasıflardandır.

--------------------------------------------------------------------------------

Kelâm
Allah Teâlâ'nın harfe ve sese muhtaç olmadan konuşması demektir. Allah Teâlâ'nın kelâm, yani, söyleme, konuşma sıfatı vardır. Bu sıfat ezelî ve ebedîdir. Bu sebeble Allah'a Mütekellim denilir. Kur'ân-ı Kerîm'e de Kelâmullah tabir edilir. Allah'ın peygamberlerine bildirdiği vahiyler, onlara verdiği İlâhî kitablar, mahlûkatına gönderdiği ilhamlar, hep O'nun Kelâm sıfatının bir tecellîsidir.


    Peygamberlere iman ile ilgili Ayet-i Kerimeler nelerdir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 11 Şubat 2011, 01:07:23
Aleyküm Selam Hocam isterseniz sırasıyla gidelim ha ne dersiniz? sorularımızı imanın şartlarıyla başlattık. Malum 2. Amentu billahi Ve MELAİKETİHİ.....
Meleklerle ilgili devam inşallah...  Allah razı olsun sizlerden.


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: büşra-7j üzerinde 31 Mart 2011, 19:58:23
ALLAH razı olsun sizlerden.  :)


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 04 Nisan 2011, 23:40:25
Mevlam sizlerden de razı olsun kardeşim. Buyrun sizlerden de bir soru alalım. Melekler konusuyla ilgili... Bu arada aramıza hoş geldiniz.


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Nisan 2011, 17:40:22
Esselamu aleykum kardeşlerim..
Benim sorum şu:
Meleklerin özellikleri nelerdir


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 25 Nisan 2011, 12:06:53
Ve Aleyküm Selam kardeşim
İlginize teşekkürler. Peki hemen cevap vereyim Melekler yemezler, içmezler giyinmez ve kuşanmazlar . ALLAH'ın nurdan yarattığı ve istedikleri şekillere girebilen günahsız varlıklardır. Ben de DÖRT BÜYÜK MELEĞİ  sorayım. Selamun Aleyküm


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Ekvan üzerinde 25 Nisan 2011, 18:35:21
    Cebrail A.S.Azrail A.S..Mikail A.S.İsrafil A.S.

    Benim sorum da şu olsun...Diğer vazifeli meleklere örnekler verir misiniz?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Zehibe üzerinde 30 Nisan 2011, 00:52:29
Hamele-i arş: Arşı taşımakla görevli melekler..
Rıdvan: Cennette görevli melekler..
Zebani,Malik: Cehennemde görevli melekler..
Münker- Nekir: Kabirde sorguyla görevli melekler..
Kiramen Katibin:İnsanların amellerini yazmakla görevli melekler..
Hazin: Cennet ve cehennemde bekçi melekler..
Mukarrabûn ve İlliyyûn:Allah'a çok yakın ve onun katında üstün mevkie sahip melekler..

Peki ben kitaplar kısmına geçeyim hangi peygamberlere kaç sahife gönderilmiştir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 30 Nisan 2011, 01:15:56
Aleyküm Selam hocam. Peki sorunuzu cevaplandırayım inşallah.
 10 sahife Adem (a.s)
30 sahife İdris (a.s)
50 sahife Şit (a.s)
10 sahife İbrahim (a.s)'a gönderilmiştir.

Selamün Aleyküm
Suhuf ne demektir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Ekvan üzerinde 02 Mayıs 2011, 12:43:17


       Suhuf (Sayfalar) nedir? Hangi peygamberlere kaçar sayfa gönderilmiştir?

Allah c.c., dört büyük kitap dışında dört peygambere de küçük kitaplar göndermiştir.
Allah c.c. tarafından peygamberlere gönderilen, bazıları birkaç sayfadan ibaret olan küçük kitaplara suhuf (sayfalar) denir.
Allah c.c. şu dört peygambere de toplam 100 sayfalık küçük kitaplar göndermiştir.
· Hz. Adem Peygambere 10 sayfa
Hz. Şit Peygambere 50 sayfa
Hz. İdris Peygambere 30 sayfa
Hz. İbrahim Peygambere 10 sayfa

Kaynak: “Mesleki Açık Öğretim Lisesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 3 (Hazırlayan: M. Sadık Arslan)” 


     Büyük kitaplar hangileridir ve hangi peygamberlere(a.s.) verilmiştir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Zehibe üzerinde 02 Mayıs 2011, 13:53:34
Hz.Muhammed (sav) : Kuran-ı Kerim
Hz.İsa (a.s) : İncil
Hz.Musa (a.s) : Tevrat
Hz. Davut (a.s) : Zebur

Tahrif edilmiş kitaplar hangileridir ve tahrif edilemeyek olan kitap hangisidir ve tahrif edilememesinin sebebi nedir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 02 Mayıs 2011, 16:54:59
        Kıymetli Hocalarım bu arada selamlarımızı ihmal etmeyelim inşallah... Böylesi daha güzel olur inşallah... Birimiz selam versin diğeri yazısında o selamı alsın, sonra o kişi selam versin. Böylelikle selam zincirimiz de devam etsin inşaallah...

        Tahrif edilen (aslı bozulan) kitaplara; Tevrat, Zebur, İncil'i misal verebiliriz.Tahrif edilmeyen kitaba da Kur'an-ı Kerim'i örnek verebiliriz. tahrif edilememe sebebini de yine Kur'an-ı  Kerim'in kendi ifadesi ile "Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz. " (Hicr 15/9) işte bu özelliğinden dolayıdır ki kitabımız asırlar boyunca bizzat rabbimiz tarafından korunarak günümüze kadar orjinalliğini korumuştur.

        Selamün aleyküm
        Kur'an-ı Kerim'in özellikleri nelerdir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Zehibe üzerinde 11 Mayıs 2011, 16:38:17
Aleyna ve aleykumusselam,
Allah c.c. razı olsun hocam soruma yanıt verdiğiniz için...
Sizin sorunuz benim sorumu da kapsıyor, Kuranı Kerimin ilk özelliği olarak onun tahrif edilemeyişi günümüze kadar aynı orijinallikte olmasını söyleyebiliriz.İkinci olarak Kuranı Kerim toplu olarak değil, zaman ve olaylara göre ayetler ve sureler halinde parça parça inmiştir. Bu durum, onun kolayca ezberlenmesini ve anlaşılmasını sağlamıştır.Üçüncü olarak, Kuranı Kerim son ilahi kitaptır. Ondan sonra başka kitap gelmeyecektir. Kuran'ın hükümleri kıyamete kadar geçerli olacak, değişmiyecektir.Dördüncü olarak da, Kuranı Kerim, bütün insanlığa gönderilen bir kitaptır. Her asrın ihtiyaçlarını karşılayacak hakikat ve hikmetlerle doludur.

Kuranı Kerim kaç ayet ve sureden oluşmaktadır? Kolay bir soru oldu kabul ediyorum (:


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 12 Mayıs 2011, 00:44:26
        Ve Aleyküm selam hocam  :(

         Ayetlerin sayısı konusunda alimlerin görüşlerinde bazı küçük değişiklikler olabilir. Bizim kendi din tarihimizde, Orta Asya'dan Ortadoğu'ya, Hindistan kıtasına, Osmanlı bölgesine, bugünkü Türkiyemize kadar ehl-i sünnet ulemasının kullandığı Kur'an-ı Kerim baskıları ve yazmalarında ayetlerin sayısı, bugün okuduğumuz Kur'an-ı Kerim'deki numaralamaya göre 6236 dır.
        Bazı arkadaşlara soruyorum, "Kur'an-ı Kerim kaç ayet?" diye; "6666" diye, dört tane altıyı sıralıyorlar. Bu doğru değildir, gerçekleri yansıtmıyor. Kur'an-ı Kerim'in ayet sayısı 6236'dır. Malum süre de 114 tanedir.

        Selamun Aleyküm
        Kur’an’ı Kerim kaç yılda inmiş, tamamlanmıştır?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Ekvan üzerinde 26 Haziran 2011, 17:40:03

    Ve Aleykum Selam..

  Kur'an-ı Kerim 23 yılda inmiştir..Benim sorumda şu olsun..İlk nazil olan ayet-i kerimeler hangileridir?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 26 Haziran 2011, 18:24:38
Esselamu aleykum.
İlk nazil olan ayetler alak suresinin ilk 5 ayetidir.
"Yaradan Rabbinin adıyla oku. İnsanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. Kalem ile yazmayı öğreten de O'dur. O, insana bilmediği şeyleri öğretti."
Benim sorum da şu:Kuran'ı Kerimde en uzun sure hangisidir.


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Haziran 2011, 14:39:44
Aleyna ve aleykumusselam,

Kuran-ı Kerim'de en uzun Bakara suresidir.Peki ben de en kısa sureyi sorayım o halde :)


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Halis_52 üzerinde 21 Ağustos 2011, 17:33:30
Esselamu Aleyküm en kısa süre "Kevser Süresi"dir. :)

Benim sorum da şu olsun:" Kur'an-ı Kerim kimin zamanında harekelenmiştir? Halifeyi ve harekeleyen alimi yazınız...


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Rukiye Çekici üzerinde 08 Ocak 2014, 20:42:20
Selamün aleyküm
ALLAH (cc) Subuti sıfatları
1-)Hayat:Yüce ALLAH'ın Canlı ve diri olması demektir.ALLAH'ın bir hayat sahibi olması , O'nun ezeli , ebedi ve ölümsüz olmasıdır."ALLAH hayat sahibidir"(Al-i İmran,3/2)
2-)İlim :Yüce ALLAH'ın olmuş,olacak ve olan herşeyi bilmesi demektir.ALLAH'ın ilmi belirli mekan ve zaman ile sınırlı değildir.
"De ki : İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanızda ALLAH onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki herşeyi de bilir..."(Al-i İmran3/29)
3-İrade:Yüce ALLAH'ın Herşeyi i,stediği gibi dilemesi demektir.
"Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece ona "Ol" demektir ve o hemen oluverir"(Nahl,16/40)
4-)Kudret:Yüce ALLAH'ın  varlıklar üzerinde irade ve ilmine uygun olarak tasarruf hakkına sahip olması,herşeyi yapmaya ve yaratmaya gücünün yetmesi demektir."...Muhakkak ki ,ALLAH her şeye kadirdir,gücü yetendir..."(Bakara,2/20)
5-)Sem'i(işitme):ALLAH'ın Herşeyi işitmesi demektir."...ALLAH,şüphesiz herşeyi işitir ve görür"(Hac,22/61)
6-)Basar(Görme):ALLAH'ın herşeyi görmesi demektir."...Biliniz ki ,ALLAH Şüphesiz yaptıklarınızı görür"(Bakara,2/233)
7-)Kelam:ALLAH Teala'nın harf,ses,hece ve yazı gibi insanlara mahsus vasıtalara  muhtaç olmadan  konuşması demektir.
"...ALLAH Musa ile konuştu"(Nisa,4/164)
8-)Tekvin:ALLAH'ın yaratma sıfatıdır.
"De ki ;onları  ilk defa yoktan var edip yaratan, yeniden diriltir.O bütün yaratılmışı hakkıyla bilendir"(Yasin,36/79)[/color][/color][/color]ALLAH'ın sevdikleri ve kendilerinden Razı oldukları kimlerdir?
Rabbim her güzel şeyimizi daim eylesin inşALLAH. :)


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 10 Mart 2014, 16:45:39
        Ve Aleyküm selam hocam  :(

         Ayetlerin sayısı konusunda alimlerin görüşlerinde bazı küçük değişiklikler olabilir. Bizim kendi din tarihimizde, Orta Asya'dan Ortadoğu'ya, Hindistan kıtasına, Osmanlı bölgesine, bugünkü Türkiyemize kadar ehl-i sünnet ulemasının kullandığı Kur'an-ı Kerim baskıları ve yazmalarında ayetlerin sayısı, bugün okuduğumuz Kur'an-ı Kerim'deki numaralamaya göre 6236 dır.
        Bazı arkadaşlara soruyorum, "Kur'an-ı Kerim kaç ayet?" diye; "6666" diye, dört tane altıyı sıralıyorlar. Bu doğru değildir, gerçekleri yansıtmıyor. Kur'an-ı Kerim'in ayet sayısı 6236'dır. Malum süre de 114 tanedir.

        Selamun Aleyküm
        Kur’an’ı Kerim kaç yılda inmiş, tamamlanmıştır?

Kuran ı kerim 610 yılında Kadir gecesinde indirilmiştir. 23 yılda tamamlanmıştır. 13 yıl Mekke de 10 yıl medine de tamamlanmıştır.


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 10 Mart 2014, 16:48:06
Esselamu Aleyküm en kısa süre "Kevser Süresi"dir. :)

Benim sorum da şu olsun:" Kur'an-ı Kerim kimin zamanında harekelenmiştir? Halifeyi ve harekeleyen alimi yazınız...
*Birincisi: Muaviye b. Ebu Süfyan döneminde, Muaviye, Ebul-Esvedi görevlendirmiş, O da Kuran okurken meydana gelebilecek okuma hatalarını ortadan kaldırmak amacıyla nokta şeklinde hareke işaretleri koymuştur.

*İkincisi: Abdülmelik b. Mervan döneminde Kurandaki bazı harfleri birbirinden ayırmak için noktalar konulmuştur.Mervan bu işte el-Haccac b. Yusufu görevlendirmiş; o da bu işi Nasr b. û‚sım ve Hayy b. Yasmura havale etmiştir.


*Üçüncüsü: Bu dönemde irab alametleri olan Fetha, Damme, Kesre ve Sükû»n konulmuştur. Bu harekelendirmede Halil b. Ahmed el-Ferahîdînin yolu izlenmiştir.


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 10 Mart 2014, 16:49:43
Esselamu Aleyküm en kısa süre "Kevser Süresi"dir. :)

Benim sorum da şu olsun:" Kur'an-ı Kerim kimin zamanında harekelenmiştir? Halifeyi ve harekeleyen alimi yazınız...
Kuranın harekelenmesi ve noktalanması üç merhalede tamamlanmıştır

*Birincisi: Muaviye b. Ebu Süfyan döneminde, Muaviye, Ebul-Esvedi görevlendirmiş, O da Kuran okurken meydana gelebilecek okuma hatalarını ortadan kaldırmak amacıyla nokta şeklinde hareke işaretleri koymuştur.

*İkincisi: Abdülmelik b. Mervan döneminde Kurandaki bazı harfleri birbirinden ayırmak için noktalar konulmuştur.Mervan bu işte el-Haccac b. Yusufu görevlendirmiş; o da bu işi Nasr b. û‚sım ve Hayy b. Yasmura havale etmiştir.

*Üçüncüsü: Bu dönemde irab alametleri olan Fetha, Damme, Kesre ve Sükû»n konulmuştur. Bu harekelendirmede Halil b. Ahmed el-Ferahîdînin yolu izlenmiştir.
Umarım sorunuza yanıt verebilmişimdir inşallah benimde bir sorum olacak....
''Kur'anda Fatiha sûresinden sonra âmin diye bir kelime yok. Âmin diyenler Kur'ana kelime ilave etmiş olmuyorlar mı? Bu yanlışlığın sebebi nedir?''


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Pelinay üzerinde 10 Mart 2014, 18:08:51
Ve aleykümüsselam; Fatiha suresinden sonra neden amin dediğimizi açıklamaya çalışalım inşALLAH....

[Peygamber Efendimiz(s.a.s.), namaz’da Fatiha Suresi’nin okunması bittikten sonra “âmin” denmesini özellikle emretmiştir.
Şöyle ki: “İmam, Fatiha’yı tamamlayıp âmin dedikten sonra siz de .”âmin” deyiniz. Kimin bu sırada “âmin” demesi meleklerin o anda “âmin” deyişi ile aynı ana rastlarsa geçmiş günahları affolunur. ” (Müslim, K. Salat, 72; Ebû Dâvud, Salat, 167-168; Tirmizî, Mevâkîttü’s-Salat, 116).
 
Bu hadislere göre namaz’da Fatiha’dan sonra “âmin” demek sünnettir. İmam-ı A’zam’a göre “âmin” gerek imam ve gerekse cemaat tarafından hafiyyen (sessizce); imam-ı Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre açık ve imamla birlikte söylenmesi sünnettir. (Sünen-i Ebû Dâvud Tercüme ve Şerhi, İstanbul 1988, III, 470-474).
 
Ebu Hureyre (r.a)’den Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
«İmam (namazda Fatiha okurken): «Gayril mağdubi aley him vele’d-dallin» dediği zaman siz de Amin deyiniz. Her kimin amin demesi meleklerin amin demelerine uyarsa, onun geçmiş günahları mağfiret olunur.» (Buhari, Müslim)
 
Vail İbn Hucr (r.a) şöyle demiştir:
«Rasulullah (s.a.s)’ın, «vele’d-dallin» dedikten sonra amin dediğini duydum. Sesini yükseltirken elifi çekerdi.»
(Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed)
 Ebu Hureyre (ra) şöyle dedi:
«Rasulullah (sas) namazda «veleddallin» dedikten sonra yüksek sesle amin derdi. Öyleki, birinci saftakiler bunu duyardı.» (Ebu Davud, İbni Mace)


Bi rsoruda ben sorayım inşALLAH: Kur'an-ı Kerim ne zaman kitap haline getirilmiş ve ne zaman çoğaltılmaya başlanmıştır?...


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 10 Mart 2014, 18:36:04
'' Kur'an-ı Kerim ne zaman kitap haline getirilmiş ve ne zaman çoğaltılmaya başlanmıştır? '''
sorusunun yanıtıııı.....      
Vahiy Katipleri indirilen ayetleri o dönemin yazı malzemesi olan deri, ağaç kabuğu, papirüs kağıdı ve kemik gibi malzemeler üzerine yazıyorlardı. Bu belgeler üzerinde ayetlerin ve surelerin yer ve sıralarına ait bilgiler de yer alıyordu. Bu malzemelerin düzgün bir şekilde yazılıp kitap haline getirilmesi gerekiyordu.

İlk Halife Hz. Ebubekir, halifeliği döneminde Kur’an sayfalarını toplayarak bir araya getirmeyi kararlaştırdı. Bu amaçla Vahiy Katibi ve hafız olan Zeyd bin Sabit başkanlığında bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyon çok büyük bir titizlikle Kur’an’ı bir araya getirerek kitaplaştırma işine başladı. Her ayet, Peygamberin huzurunda yazıldığına dair en az iki şahitle birlikte kabul ediliyordu. Bu şekilde iki kapak arasında toplanan Kur’an Mushafı oluşturulmuş tur. Bu asıl Mushaf daha sonra Peygamberimizin hanımı Hz. Hafsa’ya emanet edilmiştir.

Üçüncü Halife Hz. Osman zamanında ise Kur’an, elde var olan asıl mushaf üzerinden çoğaltılarak Mekke, Basra, Kufe, Bahreyn ve Yemen gibi çeşitli merkezlere gönderilmiştir. Böylece lehçe farklılıklarından oluşabilecek kargaşaların da önüne geçilmiş oldu. Bu gün de Topkapı Sarayında Hz. Osman zamanında çoğaltılan Mushaflar bulunmaktadır. Böylece Kur’anı Kerim hem ezberlenmek hem de kitaplaştırılmak suretiyle asırlar boyunca korunarak günümüze kadar gelmiştir.

Bendende bir soruuuuu:
Kur’an Kadir gecesi mi indi, yoksa Berat gecesi mi?


Konu Başlığı: Ynt: Dini Bilgilerimizi İlerletelim inşaallah
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 10 Mart 2014, 18:37:45
'' Kur'an-ı Kerim ne zaman kitap haline getirilmiş ve ne zaman çoğaltılmaya başlanmıştır? '''
sorusunun yanıtıııı.....     
Vahiy Katipleri indirilen ayetleri o dönemin yazı malzemesi olan deri, ağaç kabuğu, papirüs kağıdı ve kemik gibi malzemeler üzerine yazıyorlardı. Bu belgeler üzerinde ayetlerin ve surelerin yer ve sıralarına ait bilgiler de yer alıyordu. Bu malzemelerin düzgün bir şekilde yazılıp kitap haline getirilmesi gerekiyordu.

İlk Halife Hz. Ebubekir, halifeliği döneminde Kur’an sayfalarını toplayarak bir araya getirmeyi kararlaştırdı. Bu amaçla Vahiy Katibi ve hafız olan Zeyd bin Sabit başkanlığında bir komisyon oluşturuldu. Bu komisyon çok büyük bir titizlikle Kur’an’ı bir araya getirerek kitaplaştırma işine başladı. Her ayet, Peygamberin huzurunda yazıldığına dair en az iki şahitle birlikte kabul ediliyordu. Bu şekilde iki kapak arasında toplanan Kur’an Mushafı oluşturulmuş tur. Bu asıl Mushaf daha sonra Peygamberimizin hanımı Hz. Hafsa’ya emanet edilmiştir.

Üçüncü Halife Hz. Osman zamanında ise Kur’an, elde var olan asıl mushaf üzerinden çoğaltılarak Mekke, Basra, Kufe, Bahreyn ve Yemen gibi çeşitli merkezlere gönderilmiştir. Böylece lehçe farklılıklarından oluşabilecek kargaşaların da önüne geçilmiş oldu. Bu gün de Topkapı Sarayında Hz. Osman zamanında çoğaltılan Mushaflar bulunmaktadır. Böylece Kur’anı Kerim hem ezberlenmek hem de kitaplaştırılmak suretiyle asırlar boyunca korunarak günümüze kadar gelmiştir.
Bendende bir soruuuuu:
Kur’an Kadir gecesi mi indi, yoksa Berat gecesi mi?

Kadir gecesi