๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 00:57:51



Konu Başlığı: Yeminlerde Geçerli Olan Esaslar
Gönderen: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 00:57:51

Fetva ve mahkeme açısından yeminlerin geçerli sayılması veya bo­zulması hususunda muteber olan esaslar şunlardır:

a)  Niyet,

b) Örf,

c)  Kelimenin lügat veya şer´î anlamı,

d)  Yemin etmeye sevkeden sebeb. Bütün bunlarla ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştı.

(111) Hanefîler dediler ki:  Yukarıda sayılan esaslar, şu tafsîlât çerçeve­sinde yeminlerde geçerli olurlar.

1- Örf: Hanefîlere göre bu, yeminin temelini teşkil eden ana unsurdur ve diğerlerinden önce gelir. Bunun açıklamasına gelince, yeminde zikredilen lâfzın, insanlarca bilinen mânâsına itibâr edilir. Örf ister özel, ister genel ol­sun, esas olarak kabul edilir. Kelimenin lügat veya şer´î anlamı bir tarafa bırakılır. Örneğin: "Vallahi baş yemiyeceğim" diye yemin eden kişi; koyun ve sığır gibi, pazarlarda satılması âdet hâline gelmiş başlardan birini yediği anda yeminini bozmuş olur. Çünkü insanların yenilmesini kasdettikleri baş­lar, bu başlardır. Bu kişi, kaz ve Ördek başıyla serçe ve balık başını yerse, yeminini bozmuş olmaz. Ancak insanlar, bu sonuncuların başlarını pazar­larda yalnız olarak satmayı teamül hâline getirmişlerse, bunları yiyen kişi de, yeminini bozmuş olur. Zâten "baş" kelimesi, lügat anlamı bakımından da bunları kapsamına almaktadır. Ancak bu lügat mânâsı, yalnız olarak mu­teber değildir. Bilindiği gibi muteber olan, örfen anlaşılan mânâdır. Aynı şekilde bir kişi, "vallahi ben kazığa binmem" diye yemin ederse, Kur´ân-ı Kerim´de dağlar da kazık olarak adlandırılmış olmakla birlikte, dağa çıktığında yeminini bozmuş olmaz. Çünkü kazık, örfe göre dağdan başka şeyler için isim olarak kullanılır. Çünkü yeminde, kelimeyi örfen kastedilen anlamda kullanmak gerekir. Başka bir kelimeyi eklemeksizin yemin cümlesinden, ör­fe göre kastedilen mânâ anlaşılırsa muteber olmaz. Örneğin: "vallahi kapı­dan çıkmayacağım" diye yemin eden kişi, evin tavanından çıkarsa yeminini bozmuş olmaz. Örfe göre bu kişinin anılan sözünden, her ne kadar ne kapı­dan ne de tavandan çıkmayacağı anlaşılırsa da, tavandan çıkmakla yemini bozulmuş olmaz. Çünkü, yemin ederken, tavandan çıkmayacağı anlamını imâ eden bir kelimeyi kullanmış değildir. Dolayısıyla tavandan çıkması, ye­minin bozulması hususunda geçerli bir neden değildir. Çünkü örf, söylen­meyen sözü söylenmiş saymaz. Aynı şekilde adamın biri, falan şahsı kırbaçla dövmeyeceğine yemin eder de onu sopayla döverse, yeminini bozmuş olmaz. Her ne kadar örfen o kişiye, ne kırbaç ne de sopayla dövüp eziyet etmiyeceği mânâsı anlaşılsa bile, onu sopayla dövmesi, yemininin bozulması için ge­çerli bir neden olmaz. Yani, sopa kelimesi yeminde geçmediği için, söylenmiş sayılmaz. Yine bunun gibi, "bu eşyayı on liraya satmam" diye yemin eden kişi, dokuz liraya satarsa yeminini bozmuş olmaz. Bu kişinin o eşyayı her ne kadar örfe göre on liradan fazlasına satmayı ve dokuz liraya, ya da daha aşağısına satmamayı kasdettiği anlaşılsa bile bu maksadı, yemin cümlesin­deki kelimelerle ifâde edilmiş değildir. Çünkü o, yemin ederken sadece "On lira" demiştir ve on lira başka, dokuz lira başkadır. Aynı şekilde bir eşyayı on liraya satmiyacağına yemin eden kişi, o eşyayı onbir liraya satarsa, yemi­nini bozmuş olmaz. Çünkü o yemin etmekle, on liradan fazlasını istediğini, sâdece on liraya satmayacağını kasdetmiştir. On sayısı, sâdece on sayısı için kullanılır. Başka bir sayıyla birlikte olması hâlinde yine on sayısı için kulla­nılmış olur. ´Onbir´ sayısında olduğu gibi Örf bunu, on sayısı için ayrı ola­rak kullanır. Çünkü onun maksadı odur. Böyle olunca da yemini bozulmuş olmaz. Ama şu eşyayı on liraya satın almam diye yemin eden kişi, onbir li­raya satın alırsa yeminini bozmuş olur. Çünkü o sözüyle, örfe göre o eşyayı, on liradan fazlasına değil de on liradan eksiğine satın almayı kasdettiği an­laşılmakta ve zaten söylediği söz de buna işaret etmektedir. Çünkü on raka­mı, yalnızca on rakamına veya kendisine bitişik olan başka bir on rakamına isim olarak kullanılmaktadır. Onbir liraya satın almakla yeminini bozmuş olur. Çünkü burada on rakamı, başka bir rakamla (yani bir rakamıyla) biti­şik olarak bulunmaktadır. Yemini bozma şartı üzerine fazlalık yapmak, ye­mini bozmaya engel olmaz. On liraya satın almam diye yemin eden kişi, yedi liraya satın alırsa yemirimi bozmuş olmaz. Çünkü burada (yani yedi sayısın­da) on rakamı ne yalın olarak ne de başka bir rakama bitişik olarak mevcûd değildir. Bundan da anlaşılıyor ki; yeminler örfî lâfızlar ve bu lâfızların de­lâlet ettikleri maksatlar üzerine kurulurlar. Bu lâfızlardan ziyâde olan örfî maksatlara gelince bunlar geçerli değildirler. "Bu eşyayı on liraya satmam" diye yemin eden kişi, onbir liraya satarsa yeminini bozmuş olmaz. Çünkü onun örfe göre maksadı, o eşyayı on liradan fazlasına satmaktır ve o mak­sat hasıl olmuştur. Yemininin lâfzı da buna delâlet etmektedir. Satıcının ör­fen maksadı, o eşyayı sadece on liraya satmamaktır. Ama on bir liraya satarsa yeminini bozmuş olmaz. On liraya satın almamaya yemin edip de onbir lira­ya satın alan kişinin durumu bunun tersinedir. Onun, örfen anlaşılan, mak­sadı, o eşyayı on liraya veya daha fazlasına satın almamaktır. Çünkü o eşyanın fiyatını düşürmeyi kasdetmiştir. Fiyatı, onbir lira verip arttırmakla yemini­ni bozmuş olur. On liraya almayacağına yemin edip de dokuz liraya satına-lan kişi, yeminini bozmuş olmaz. Çünkü dokuz rakamında ne yalın, ne de başka rakama bitişik bir on rakamı bulunmamaktadır, aynı şekilde on lira­ya satmam diye yemin eden kişi, dokuz liraya satarsa yeminini bozmuş olmaz.

Ortak anlamlardan birini belirlemeye gelince bu şöyle olur: Bir kişi "ka­rım bugün çıkarsa benden boştur" der de bu çıkışla, yolculuğa çıkmasını kastederse sözü dinî bakımdan onaylanır. Çünkü ´çıkma´ kelimesi; yolculu­ğa çıkma, evden çıkma ve mescidden çıkma gibi ortak anlamlar ifâde eden bir kelimedir. Yukarıdaki boşama sözünü çıkma şartına bağlayan kişi bu üç muhtemel anlamdan birini kasdetmiş olabilir ve buna ilişkin açıklaması da dînen onaylanır; ama mahkemece onaylanmaz. Aynı şekilde falan kişiyle bir arada oturmamaya yemin eden kişi; bu sözüyle, falan adamla özel bîr yerde oturmayı kasdettiğint açıklarsa, bu açıklaması dînen onaylanır. Çünkü oturma kelimesi, özel bir evde oturma anlamına geldiği gibi, herhangi bir evde otur­ma anlamına da gelebilir. Eğer oturmama yemini ile, özel bir evde oturmayı kasdettiğini açıklarsa, bu açıklaması onaylanır. Çünkü bu, ortak anlam ifâde eden oturma kelimesinin muhtemel anlamlarından bindir.

Karısını boşamayı, çıkma şartına bağlayan kişi, çıkma kelimesiyle, me­selâ Şam yolculuğuna çıkmasını kasdettiğini açıklarsa, bu açıklaması onay­lanmaz. Yine bunun gibi, falan kişiyle bir arada oturmamaya yemin eden kişi, bununla kiralık bir yerde değil de, kendi mülkü olan bir yerde oturma-mayı kasdettiğini açıklarsa, bu açıklaması onaylanmaz. Çünkü bu kelimeler o anlamlara delâlet etmedikleri gibi, o anlamlan ifâde etme ihtimalleri de yoktur. Lâfız, örfen mecaz olarak başka bir anlamda kullanılmazsa, örfî mânâ geçerli olabilir. Meselâ "şu eve ayağımı sokmam" diye yemin eden kişinin bu yeminindeki kelimeler, o kişinin sâdece ayağını o eve koymiyacağı anla­mını ifâde etmektedir. Bu ise, örfen kasdedilen bir anlam değildir. Aksine bu söz, mutlak olarak o eve girme anlamını ifâde etmektedir. Yemin eden kişi sadece ayağını o eve koyacak olursa yeminini bozmuş olmaz. Aynı şe­kilde, "vallahi bu ağaçtan ve bu ağacın meyvesinden bir şey yemiyeceğim" diye yemin eden kişinin bu sözü, ağaçtan elde edilen parayı yeme anlamını ifâde eder. Ama ağacı yiyecek olursa yemini bozulmuş olmaz. Çünkü ağa­cın kendisini yemek, örfün kasdettiği bir anlam değildir. Bu durumda söze itibâr edilmez.

2- Niyet:  Yeminde kullanılan kelimelerin halkça bilinmese bile, muhte­mel anlamlarından birini belirleme alanında niyet işlerlik kazanır. Meselâ niyet olarak örümcek evini tutarak ev yıkmayacağına yemin eden kişi, örümcek evini yıkarsa yeminini bozmuş olur. Örümcek evi, her ne kadar örfe göre ev olarak telâkki edilmemekteyse de, yemin eden kişi ev kelimesinin muhte­mel anlamlarından biri olan örümcek evini niyetinde tutmuştur. Bu nedenle de niyetine göre muamele görür. Niyet, geneli özelleştirir. Allah adına ye­min eden kişi eğer mazlumsa, niyeti muteber olur. Bir kişi bir işi yaptırmak için zulmen bir başkasına yemin ettirir de, yemin eden kişi o zâlimin istedi­ğinin aksini yaparsa, yemini bozmuş olmaz. Mazlum değil de kendisi zalim-se, yemin ettirenin niyeti muteber olur.

Boşama meselesiyle ilgili yeminler de böyledir. Yemin eden eğer maz­lumsa, niyeti dînî açıdan muteber olur. Aksi takdirde yemini bozma sonuç­larına dînî açıdan muhatab olur ve sorumluluktan kurtulamaz. Mahkemece hiç bir durumda sorumluluktan kurtulamaz. Örf bakımından durum böyle olmayıp din ve mahkeme alanlarına göre niyet, yemini özelleştirir. Aynı şe­kilde niyet, nevilerinden birini kastederek cinsi de özelleştirir. Niyet, sarfe-dilen kelimenin muhtemel ortak anlamlarından birini belirlemede de etkendir.

Niyetle özeli genelleştirmeye gelince bu, bir kişinin özel anlamlı bir ke­limeyi kullanıp onunla geneli kasdetmesİdİr. Meselâ falanın suyunu içme-meye yemin eden bir kişi, bu sözüyle onun başa kakmaya neden olacak her malıyla alâkalı olarak onunla olan ilişkisini kesmeyi kastederse bu niyeti fayda vermez. Çünkü "su" kelimesi, anlam olarak diğer eşyaları içermez.

Niyet ile geneli özelleştirmeye örnek verecek olursak bu, kişinin yemek yememeye ve bir şey içmemeye yemin etmesi ve bu yeminiyle de belli bir ye­meği ve belli bir içeceği yememeye veya içmemeye niyet etmesini gösterebili­riz. Ki bu kişinin sözkonusu niyeti yargı makamı önünde değil de dînce muteber sayılır. "Yemek" kelimesini söylemeksizin "yememeye" yemin eden kişi» bu yeminiyle belli bir yemeği yememeye niyet ederse, bu niyeti ne yargı makamınca ne de dince muteber sayılır. Çünkü bu kişi, yemininde genel ke­limeyi (yemeği) söylememiştir. Aynı şekilde bir kişi, "vallahi ona elli vuracağım" diye yemin eder de bu sözüyle ona belli bir kırbaçla vurmaya niyet ederse, başka herhangi bir şeyle vurduğunda yeminini bozmuş olmaz. Çünkü kırbaçtan bahsetmediği için onu özelleştirmesi sahîh değildir. Niyet, ancak söylenen kelimeler üzerinde etkili olur. Bu durumda niyeti geçerli sa­yılmaz. Geneli özelleştirme niyeti; geneli, kapsadığı bazı birimlere tahsis et­me durumunda fayda verir. Ama geneli, kendisiyle ilgili bazı şeylere tahsis etme durumunda sözkoiusu niyetin faydası olmaz. "Vallahi yemek yemem" diye yemin eden kişi, bu yemindeki yemek kelimesini, yemeğin birimlerin­den biri olan ete tahsis etmeye niyet ederse bu niyeti geçerli olur. Çünkü ye­meğin kapsamında bulunan kısımlar çoktur. Meselâ ekmek, et, meyve v.s. Genel kelimeyle (yemek kelimesiyle) bu kısımlardan birini niyet ederse bu niyeti sahîh olur. Ama bu genelin kapsamı dışında olmakla birlikte ilgisi olan bir şeyi kastederse, bu kasdı (niyeti) geçerli olmaz. Sözgelimi belli bir zaman veya belli bir yerde yemek yememeye niyet eden kişinin bu niyeti fayda ver­mez. Çünkü yer ve zaman, (her ne kadar yemekle ilintili olsalar bile) yeme­ğin kapsadığı birimler dışında birer olgudurlar. Dolayısıyla bunların kastedilmeleri fayda vermez.

Nevilerinden birini kastederek cinsi özelleştirmenin örneğine gelince; bu, kişinin kadınla evlenmemeye yemin edip kadın sözünden de, arap kadım gi­bi belli bir nevi kasdetmesidir. Ki bu şekilde yemin eden kişinin kasdı (niye­ti) dînen onaylanır. Çünkü insanlar; Arap, Habeş, Zenci, Rûm, Türk gibi nevilere ayrılırlar. Şu halde bir cinsi, kendi nevilerinden biriyle özellemek sahîh olur. Buna, bir nevi kendi sınıflarından biriyle özelleştirmek de diye­bilirsiniz. Ama zorunlu niteliklerinden bir nitelikle bir cinsi özelleştirmeye gelince bunda, niyetin faydası olmaz. Meselâ kadını; Mısırlı veya Iraklı ve Şamlı olmakla özelleştirmede niyetin ne yargı önünde, ne de din nazarında faydası olmaz. Çünkü bu nitelikler, kadın kelimesinin ifâde ettiği aslî an­lamlar değildirler. Bu nitelikler, kadını yer belirterek belli bir yerle özelleş­tirmektir ki, bunda niyetin faydası olmaz.

3- Lügat Anlamı:  Yeminde lügat anlamı, örfle beraber muteber olmaz. Ancak lügatle örf anlamı arasında müşterek olursa, örftendir diye lügat an­lamı muteber olur. Önce de açıklandığı gibi şer´î anlam da böyledir.

4- Yemine iten sebep:  Üzerine yemin edilen şeyde bulunan bir nitelik sebebiyle yemin edilir de sonra bu nitelik ortadan kalkarsa, yemin bozulmuş olmaz. Bu nitelik sebebiyle yemin edilir de sonra bu nitelik ortadan kalkarsa, yemin bozulmuş olmaz. Bu nitelik ortadan kalkmazsa veya yemin etme esnasında hiç yoksa yemin bozulmuş olur. Önce var olup da sonra ortadan kalkan nitelikle ilgili misâl şudur: Yaş iken şu üzümü yemiyeceğim diye ye­min eden kişi, üzüm kuruduktan sonra, yani kuru üzüm olarak yerse yemi­nini bozmuş olmaz. Ama yaşlığı gitmeden yerse yemini bozmuş olur. Ki bu zaten bilinmektedir.

Yemin vaktinde mevcûd olmayan niteliğe gelince, buna şu örneği vere­biliriz: "Vallahi bu çocukla konuşmayacağım" veya "vallahi bu kuzunun etini yemiyeceğim" gibi. Yemin eden kişi, yaşlandığında çocukla konuşursa veya büyüyüp koç olduktan sonra o kuzunun etini yerse, yeminini bozmuş olur. Şundan ki: Çocukta ve kuzudaki küçüklük niteliği, ancak işaret etmekle lağv olur ve sadece işaret edilen şey için muteber olur ki o da hem büyüklük hem küçüklük hâlinde bakidir. Bu itibarla da yemin etme vaktinde mevcûd olmadığı için ona bakılmaz. Yemine iten etken, küçüklükten başka bir se-bebse yemin ona döner. Meselâ beyinsizliğinden ötürü veya ırzına zarar gel­mesinden korktuğu için bir çocukla konuşmamaya yemin eden kişi, yaşlandıktan sonra onunla konuşursa, sebeb ortadan kalktığı İçin yeminini bozmuş olmaz. Çünkü o nitelik, yemin etme vaktinde mevcutken sonra or­tadan kalkmıştır. İşaret de mevcûd değildir. Onun için, yemin bozulmuş ol­maz. Bu Mâlikîler nezdindeki yeminin bisat (sebeb, etken) ına benzer.

5-  Ayakta durma, oturma, giyme, binme ve bir meskende barınma gi­bi, bir zaman boyu sürebilecek şeyler üzerine yemin etmek. Bu sayılan ve bunlara benzer işlerin belli bir zaman devam etmeleri sahihtir. Meselâ, bir saat ayakta durdu veya bir gün oturdu. Veya iki gün giydi veyahut bir ay meskende oturdu, ya da ikâmet etti... gibi. Bir zaman boyu devam edecek olan bir işi yapma halindeyken o işi yapmamaya yemin eden, meselâ ayakta durmaktayken ayakta durmamaya veya oturmaktayken oturmamaya, veya­hut ikâmet etmekteyken ikâmet etmemeye yemin eden kişinin durumu hak­kında ihtilâf vardır. Bazıları bu kişinin her halükârda yeminini bozmuş sayılmayacağını; bazıları da yemin ettiği şeyi derhal yapması ve ancak yap­maya imkân bulacağı kadar bir sürenin kendisine tanınacağı görüşünü ileri sürmüşlerdir. Binek üzerindeyken binmemeye yemin eden kişinin derhal bi­nekten inmesi, aksi takdirde yeminini bozmuş olacağı, bu ikinci grubun gö­rüşüdür. Aynı şekilde ayakta durmaktayken, ayakta durmamaya yemin eden kişi derhal oturmalıdır. Aksi takdirde yemini bozulur. Zaten bilfiil yapma­dığı halde bir işi yapmamaya yemin etmeye gelince; sözgelimi bir kimse ya­ya olduğu halde binmemeye yemin eder de sonra binerse; binmeye başlamak ve binmenin devam etmesiyle yemini bozulmuş olur. İnme imkânı olduğu her anda yeminini bozmuş olur. Bazıları derler ki: Her ne halde olursa ol­sun, yalnız binmeye başlamakla yeminini bozmuş olur. Bu görüşü bazı âlimler de yeğlemişlerdir. Gerçek şu ki, bütün bu anlatılanlarda muteber olan örf­tür. Binmenin, ayakta durmanın, oturmanın devamı eğer örfe göre binme, ayakta durma ve oturma olarak adlandınlıyorsa, bu takdirde anılan eylem­leri devam ettirmekle yemin bozulur. Aksi takdirde bozulmaz.

Bir zaman boyu devam etmeyen giriş, çıkış, temizlenme ve evlenme gibi eylemlere gelince kişi, bilfiil bu eylemleri yapma halindeyken yapmamaya yemin ederse yemini ittifakla bozulmaz. Sözgelimi evliyken evlenmemeye veya temizken temizlenmemeye veya evin içindeyken eve girmemeye veyahut evin dışındayken evden çıkmamaya yemin eden kişi, içinde bulunduğu durumu sürdürmekle yeminini bozmuş sayılmaz. Yeminle ilgili olarak diğer bazı esaslar daha vardır ki, münâsebet oldukça ileride onlara da değineceğiz.

Mâlikîler, yeminlerde geçerli esasların beş tane olduğunu söylemiş­lerdir.

1- Niyet: Geçerlilİk-husûsunda niyet, diğer esasların başında gelir. Ni­yet ile genel kavram özelteştirilir. Kayıtsız kavramlara kayıt konulur ve ka­palı anlamlı kelimelere açıklık getirilir. Genel kavramdan amaç, kendisine uyan bütün kelimeleri sınırsız olarak kapsamına alan kavramdır. "Vallahi yağ yemem" gibi. Bu cümledeki yağ kelimesi genel olup koyun yağım, sığır, deve, manda ve benzeri hayvanların yağını kapsar. Bu yemini ile kişi, genel anlamdaki yağı özelleştirmeye niyet ederse iki durum sözkonusu olur:

Ya sadece koyun yağını yemeyi kendine haram etmiş, diğer yağlan ye­meyi ise mubah olarak bırakmıştır. Ya da sâdece koyun yağını yemeyi ken­dine haram etmiş, ama diğer yağları mubah olarak bırakmayı hiç düşünmemiştir. Bu iki durumda da niyetinin faydası olur. Birinci durumda niyetin faydalı olacağında ihtilâf yoktur. Çünkü genel kavramın hakîkaten gerekli kıldığı şeye muhalefet etmiştir. Şundan ki: Genel kavram onun, bü­tün nevileriyle yağı kendi şahsına haram etmesini gerekli kılmaktadır. Niyet ise onun, koyun yağı dışındaki yağlan kendi için mubah kılmasını gerekli kılmaktadır ki, bu durumda genel kavramla niyet arasında gerçek bir zıtlık vardır. Zaten bazı kimseler, bu zıtlığın varlığını şart koşmuşlardır. Bu du­rumda da anılan zıtlaşma, gerçekleştiği için niyet fayda verir. Bunda ihtilâf yoktur. İkinci duruma gelince, mütemed görüşe göre niyet, bunda da fayda verir. Şundan ki: Genel kavram, özel bir anlamla özelleştirilmektedir. Bura­daki genel kavram yağdır. Bu kavram koyun yağı ile özelleştirilmiştir. Ge­nel kavramla bu kavramın alt birimleri arasında bir zıtlık yoktur. Çünkü koyun yağı, özel olup genel olan yağ kelimesinin alt birimlerinden biridir. Aralarında bir zıtlık yoktur, ama başkalık vardır. Ki o da yeterlidir. Müte­med görüşe göre aralarında gerçek zıtlığın bulunması şart değildir.

Kayıtsız mutlak lâfza gelince, bunu şöylece örneklendirebiliriz: "Valla­hi erkekle konuşmayacağım" diye yemin eden kişi, bu cümledeki erkek, ke­limesiyle cahil bir erkeği veya mescidde, ya da geceleyin bir erkekle konuşmamayı niyetinde bulundurursa; âlim bir erkekle veya mescid dışında ya da gündüzleyin bir erkekle konuşursa, yeminini bozmuş olmaz.Aynı şekilde bir erkeğe ikram etmeye yemin eden kişi, bu cümledeki erkekten Zeyd adlı bir erkeği kastederse, başka bir erkeğe ikram ettiği takdirde yeminini yerine getirmiş olmaz. Çünkü erkek kelimesi mutlak olup onu Zeyd ile ka-yıtlandırmıştır. Böyle yapmakla da, "Zeyd´e ikram edeceğim" şeklinde ye­min etmiş sayılır.

Kapalı anlamlı kelimeye gelince, bunun için şu örneği verebiliriz: İki eşi olan ve ikisinin de adı Zeyneb olan bir koca, "Zeynep benden boştur" derse bu sözü kapalı anlamlıdır. "Zeynep demekle falanın kızı Zeyneb´i kasdettim" derse o zaman belirttiği adamın kızı olan Zeynep boşanmış olur. Sonra eğer yemin, boşama ve benzeri şeyler üzerine edilmişse, genel veya kayıtsız olan mutlak kelimenin örfe göre, kendi niyet ettiği şeyle niyet etmediği şeye eşit olarak delâlet etme ihtimali bulunmalıdır. Sözgelimi, karısı sağ olduğu süre­ce üzerine evlenmemek üzere talâkla yemin eden kişi, bu sözüyle hanımının kendi nikâhında bulunduğu süreyi kasdetmiş olduğunu söylerse, bu sözü yargı makamınca onaylanır. Bu durumda hanımını bâin bir talâkla boşar ve üze­rine yeni bir kadınla daha evlenirse, eski karısının, kendi nikâhında bulun­duğu sürece evlenmemeye yemin etmek niyetini güttüğünü iddia ederse bu iddiası, mahkemece kabul edilir. Şundan ki: "Kadının hayatı" müfred ve kendisine muzaf kılınmış bir kelime olup, sağ olduğu zamanların tümünü kapsamına alır. Hem kocasının nikâhında olduğu zamanları, hem başka za­manları kapsar. Kendi nikâhında bulunduğu zamanı kasdetmiş ise, geneli Özelleştirmiş olur. Hayat kelimesi de hem nikâhında bulunduğu, hem bu­lunmadığı zamanlara eşit olarak delâlet etmektedir. Eğer söylenen kelime eşit olarak iki tarafa delâlet etmiyorsa niyet ettiği şey, kelimenin dış anlamına yakın olabileceği gibi ona fazlaca muhalif de olabilir. Eğer yakınsa, niyeti­nin o olduğuna ilişkin sözü, müftü nazarında makbul olur. Yemini ister Al­lah adı üzerine, ister boşama, ister azâd etmeye ilişkin olsun mutlak olarak müftü nazarında kabul edilir. Eğer yemini Allah adı üzerineyse sözü, kadı nazarında da makbul olur. Ama yemini, boşama ve azâd etmeye ilişkin olursa sözü, kadı nazarında makbul olmaz.

Niyet ettiği şey, kelimenin dış anlamına çok muhâlifse, sözü ne kadı, ne de müftü nazarında makbul olur. İki tarafın eşit olmasına yakın muhale­fetin örneği, önce de verildiği gibi şudur: Koyun yağını yememeye niyet ede­rek "vallahi yağ yemem" diyen kişinin durumunu ele alalım. Buradaki yağ kelimesi, hem niyet ettiği koyun yağına hem de başka yağlara atfedilebile­cek genel bir anlam taşır. Her ne kadar kelimenin dış anlamı manda gibi ço­ğunlukla koyundan başka hayvanların, yağları için kullanılmakta ise de, koyun yağı da bu anlamdan-uzak değildir. Burada yağ kelimesini, ister başka yağ­ların çıkarılmasına niyet edilsin, ister edilmesin, özel anlamında kullanılma­sı sahîh olur. Önce de geçtiği gibi mûtemed görüş budur. Tabiî bütün bunlar, manda veya inek yağının çoğunlukla kullanıldığı yörelerde sözkonusudur. Ama çoğunlukla koyun yağının kullanıldığı durumlarda niyet ettiği şey, kelimenin dış anlamına eşit olur.

Niyet edilen şeyin, kelimenin dış anlamına çok muhalif olmasına örnek olarak şunu gösterebiliriz: "Karım boştur veya haramdır" diyen kişi, bu sö­züyle, ölmüş olan karısını kasdederse veyahut hanımının yetim malı yediği­ni kasdederse bu kasdı ve niyeti, kelimenin dış anlamından uzaktır. Ne yargı makamınca, ne de dince muteber sayılmaz. Ancak niyetinin bu olduğuna iliş­kin karîne bulunursa sözü onaylanır.

2- Bisat-ı yemin: Bu, yemine iten etken demektir. Sarih niyet bulunmazsa veya zaptolunmazsa, yemine iten etken muteber olur. Çünkü etken de niyet hükmündedir. Aynen niyet gibi etken de geneli özelleştirir; kayıtsız mutlak kavramları kayıtlandırır. Örneğin: Kasap önünde kalabalık bulunduğundan ötürü, o gece et almamaya yemin eden kişi, kalabalığın dağılmasından son­ra o kasaptan veya kalabalık olmayan başka bir kasaptan et ahrsa, yeminini bozmuş olmaz. Zîrâ kendisini yemin etmeye iten etken, kalabalıktır ve bu etken de yeminin hükmünü özelleştirmektedir. Aynı şekilde bir tabibin, "hasta hayvanın eti zararlıdır" dediğini işiteakişi, et yememeye yemin ederse, sağ­lıklı hayvanın etini yemekle yeminini bozmuş olmaz. Çünkü yemininin se­bebi, hasta hayvana özgüdür. Aynı şekilde "falanın evini satın alacağım" diye yemin eden kişi, sahibinin misil değeriyle evi satmaya yanaşmaması du­rumunda yeminini bozmuş olmaz. Sahîh olan görüş budur. Zîrâ yemini, ev sahibinin rızasıyla kayıtlıdır. Yine bunun gibi, malını satmaya yemin eden kişi, malına değerinden az fiyat verilmesi durumunda satmazsa yeminini boz­muş olmaz. Yoksullara harcamak üzere halktan zekât toplayan bir kimseye, "kendine bir pay ayırmak için böyle yapıyorsun" denilir ve o da, zekât ver­memeye yemin eder, bu yeminiyle de hiç bir şeye niyet etmezse malının ze­kâtını verirken yeminini bozmuş olmaz. Ancak başka insanların zekâtım verdiğinde yeminini bozmuş olur. Yine bir kişi akidlerden bir akdi (mukave­le kağıdını) yitirir de şahitlere, yeni bir mukavele yazsınlar diye eskisini yi­tirdiğine talâk üzerine yemin eder ve sonra da eskisi evde bulunursa, hanımı boşanmış olmaz.

3- Örf:  Bu, fiilî ve sözlü olmak üzere iki kısma ayrılır. Sözlü örf, telâf­fuz edilen bir kelime ile örfe göre ne anlaşihyorsa o demektir. Meselâ dabbe (binek hayvanı) sözünden örfe göre eşek anlaşılır. Beyaz demekle köle, elbi­se demekle gömlek anlaşılır. Dabbe almamaya yemin eden kişi, at satın alır­sa, yeminini bozmuş olmaz. Ama eşek satın almakla yeminini bozmuş olur. Köle almamaya yemin eden kişi, siyahı alırsa yeminini bozmuş olmaz. Veya elbise almamaya yemin eden kişi, sarık satın alırsa yeminini bozmuş olmaz.

Fiilî örfe gelince bu, insanların kullanmayı veya işlemeyi teamül hâline getirmiş oldukları şeydir. Sözgelimi halkı yalnızca arpa ekmeği yemeyi iti-yad hâline getirmiş bir beldede yaşayan kimse ekmek yememeye yemin et­mişse, ekmek kelimesi hem arpa hem de buğday ekmeğini kapsamasına rağmen, buğday ekmeğini yediğinde yeminini bozmuş olmaz. Çünkü fiili örfe göre ekmek kelimesi, yalnızca arpa ekmeğine özgüdür. Bazıları fiili örfün kelimeyi özelleştiremeyeceğini söylemişlerdir. Dolayısıyla ekmek yememeye yemin eden kişi, buğday ekmeği yemekle yeminini bozmuş olur. Ama kuv­vetli görüş, birincisidir. Niyet ve bisat (yani yemin edilmesini gerekli kılan etken) olmayınca, yeminde örf muteber olur.

4- Şer´î anlam:  Namaz kılmamaya veya temİzlenmemeye, yahut da ze­kât vermemeye yemin eden kişinin yemini, anılan kelimelerle ilgili şer´î rü­künler için anlam ifâde eder. Lügat anlamını ifâde etmez. Bu kişi öğle veya ikindi namazını kılarsa, yeminini bozmuş olur. Diğer misâller de böyle... Kuv­vetli görüşe göre şer´î anlam, lügat anlamına tercih edilir.

5- Lügat anlamı: Bineğe binmemeye yemin eden kişi, karada yürüyen bir hayvana binerse, bu timsah bile olsa, yeminini bozmuş olur. Aynı şekilde elbise giymemeye yemin eden kişi, sarık takmakla yeminini bozmuş olur. Anılan dört esastan birinin mevcûd olmaması durumunda, yeminde lügat anlamı muteber olur.

hanbelîler dediler ki: Yeminde öncelikle:

1- Niyet muteber olur. Yemin eden kişinin niyetine İki şartla başvurulur:

a) Yemin eden kişi zâlim olmamalıdır. Eğer zâlimse niyeti muteber ol­maz. O takdirde, yemin ettirenin niyeti muteber olur.

b) Yemin lâfzı, niyetini anlam olarak kapsamalıdır. Eğer lâfzı, niyetini yakın veya orta bir ihtimalle kapsamaktaysa, sözü yargı ve fetva makamın­ca onaylanır. Ama uzak bir ihtimalle kapsamaktaysa, sözü dînen onaylanır. Yani kendisiyle Allah arasında olan konularda geçerli olur. Ama lâfzı niyet ettiği anlamı kapsamazsa, sözgelimi ekmek yememeye yemin eden kişi, bu yeminiyle eve girmemeye niyet ederse, niyeti geçerli olmaz. Niyetin muteber olduğu yemin nevi´leri şunlardır:

aa) Genel lâfızla özel anlama niyet etmek. Sözgelimi et yememeye ye­min etme durumunda, et kelimesinin kapsamında koyun eti, sığır eti, deve eti, tavuk eti gibi ve daha bir çok et çeşitleri vardır. Kişi genel lâfız olan "et" kelimesiyle bu çeşitlerden birini yememeye niyet ederse, bu niyeti sahih olur ve niyetinin bu doğrultuda olduğuna ilişkin iddiası da kabul edilir.

bb) Bir işi yapmaya veya yapmamaya yemin ederken belli bir vakit için­de yapıp yapmamaya niyet etmek. Meselâ, "vallahi öğle yemem" diye ye­min eden kişi, bu günün öğle yemeğini yememeye niyet ederse veya içinde bulunduğu saati kasdederek "vallahi yemedim" diye yemin eden kişinin, bu yemini ederken güttüğü niyet, kastettiği vakit için muteber olur.

cc)  Dinleyenin anlayacağından başka mânâdaki bir şeye niyet ederek ye­min etmek. Meselâ hanımına "sen üç defa boşsun" diyen kişi, bu sözüyle hanımının bağlardan veya sözgelimi terzilik gibi bir işten boşanıp kurtulduğunu kasteder.se, niyeti her ne kadar yargı merciince muteber sayılmazsa da hanımı boşanmış olmaz. Çünkü boşama kelimesi, uzak bir ihtimâlle de olsa onun niyet ettiği mânâyı kapsamaktadır.

dd)  Yemin ederken özel kelimeyle genel anlamı kasdetmek. Meselâ, "su-sasam da vallahi falan kişinin suyunu içmeyeceğim" diye yemin eden kişi, bu sözüyle o şahsın başa kakmaya yolaçacak yemeğini yememeye ve giysisi­ni giymemeye de niyet ederse bu niyeti muteber olur. Çünkü özel kelimeyi genel anlamda kullanmak sahihtir. (Bu durumda o kişinin yemeğini yerse veya giysisini giyerse yeminini bozmuş olur.) Ama evinin gölgesinde veya lam­basının ışığında oturursa yeminini bozmuş olmaz. Çünkü yeminindeki keli­me, bu tür anlamlan kapsamaz. Aynı şekilde falan evde eşiyle birlikte oturmayacağına yemin eden kişi, bu yeminiyle eşine cefâda bulunmaya ve onunla oturup kalkmamaya niyet ederse, bu niyeti muteber olur. Çünkü özel kelimeyle genel anlamı ;kasdetmiştir.

2- Yeminin sebebi gözönüne alınır. Yemin eden kişi, sarfettiğİ kelime­nin ne dış anlamı ve ne de muhtemel bir anlamıyla herhangi bir şeye niyet etmemişse, kendisini yemine iten sebebe bakılır. Şöyle ki: Bir kişinin bir baş­kasından alacağı olur da ödemesi için sıkıştırır ve o da, "hakkını yarın Ödeyeceğim" diye yemin eder, fakat yarından önce öderse yeminini bozmuş olmaz. Çünkü yeminin sebebi ödemenin çabuklaştırılmasını gerekli kılmak­tadır. Sebeb de niye delâlet etmektedir. Ama niyeti ve yemininin sebebi olmaz ise; yeminle belirtilen vadeden önce öderse yeminini bozmuş olur. Buna göre yarından önce veya yarından sonra öderse yeminini bozmuş olur.

3-  Üzerine yemin edilen şeyin, tüm özellikleri ortadan kalkacak şekilde niteliği değişir, sonra da ikinci kez aynı nitelikleri yeniden kazanırsa, yemin geçerli olur. Örneğin: "şu ağacın şu dalı altında gölgelenmeyeceğim" diye yemin eden kişi, o dalın kırılması ve sonra tekrar yerine tutturulması duru­munda altına girip gölgelenirse yeminini bozmuş olur. "Şu kalemle yazmayacağım" diye yemin eden kişi, o kalemi kırıp tekrar onarır ve sonra da onunla yazarsa yeminini bozmuş olur. "Bu eve girmem" diye yemin eden kişi, o evi yıkıp yeniden inşa eder, sonra da içine girerse yeminini bozmuş olur.

4-  Üzerine yemin edilen şey, tüm özellikleri kaybolmayacak biçimde bir nitelik değişimine uğrarsa; meselâ kızarmış et yememeye yemin eden kişi, haşlanmış et yerse, yeminini bozmuş olur. Ama gömlek şeklindeki bir giysi­yi giymemeye yemin eden kişi, sonra o giysiyi gömlek şeklinden çıkarıp baş­ka bir biçime sokarak giyerse, yeminini bozmuş olmaz. Çünkü gömlek olarak giyme hâli, o giysi için değil de onu giyen kişiyle ilgili bir kayıttır.

5-  Bütün bunlardan sonra ismin işaret ettiği şey muteber olur ki, bu da örfî, şer´î ve lügavî olmak üzere üç kısımdır. Gerçek olan da iügavî anlamı­dır. Ama mûteberlik açısından şer´î anlamı Öne alınır. Meselâ, hiç bir şeye niyet etmeksizin namaz kılmamaya yemin eden kişinin yemini, lügavî salât olan duayı değil, şer´î salât olan namazı ifâde eder. Bu kişi cenaze namazını kılmakla da yeminini bozmuş olur. Çünkü cenaze namazı, şer´î salâttır. İfti-tah tekbiri almakla yemini bozulur. Çünkü bu tekbiri almakla namaza gir­miş sayılır. Ama, "vallahi hiçbir namaz kılmayacağım" diye yemin eden kişi, iki secdesiyle birlikte bir rek´at kılmadıkça yeminini bozmuş olmaz. Çünkü ancak bu kadarına namaz adı verilir ve sahîh bir namaz kılmadıkça yemini­ni bozmuş olmaz. Sözgelimi abdestsiz veya iftitah tekbiri almadan namaz kılarsa yeminini bozmuş olmaz. Diğer akidler de böyledir. Fâsid akİdle ye­min bozulmaz. Ancak hac böyle değildir. Bir kişi haccetmeyeceğine dair ye­min eder, sonra fâsid de olsa hacca giderse, yeminini bozmuş olur. Şu da var ki örfî mânâ, lügavî mânâdan önce gelir. Bir kişi, alacaklısının hakkını yarın ödemeye yemin eder de bu yemini ederken borcu geciktirmeye niyetle­nir ve ancak yarından önce borcu öderse yine yeminini bozmuş olur. Çünkü yemin, onun niyeti üzerine kurulmuştur. Fakat kendisi, niyetine muhalefet etmiştir.

"Şu malı yüz liraya satacağım" diye yemin eden kişi, o malı yüz liraya veya daha fazlasına satarsa yeminini bozmuş olmaz. Ama yüz liradan eksik bir fiyatla satarsa yeminini bozmuş olur. Zira içinde bulunduğu durumun karineleri onun daha fazla fiyat istediğine delâlet etmektedir. Bir mal için "yüz liraya satın almam" diye yemin eden kişi, o malı yüz liraya veya daha aşağısına satın alırsa yeminini bozmuş olmaz. Ama daha fazlasına alırsa, bi­rinci durumun tersine, yeminini bozmuş olur. Çünkü içinde bulunduğu du­rumun karineleri onun, o malı daha aşağısına almak istediğine delâlet etmektedirler. Başa kakma nedeniyle, "şu elbiseyi vallahi giymeyeceğim" diyen kişi, bilâhare o elbiseyi satıp parasıyla başka bir elbise alıp giyerse, yeminini bozmuş olur. Minnet olmayacak bir şekilde o elbiseyi satın alırsa veya başkası satın alıp kendisine giydirirse yeminini bozmuş olmaz. Çünkü sebeb ortadan kalkmıştır, ki, o da başa kakmadır.

6- İşaretle belirleme. Yemin eden kişinin, niyeti ve yemininin sebebi ol­mazsa o takdirde işarete bakılır. Çünkü işaret maksadı belirler; yemin eden kişinin maksadının ne olduğuna kelimenin mânâya olan delâletinden daha fazla delâlet eder. Belirli bir şey için yemin edilirse, meselâ bir kişi; "vallahi bu yumurtayı yemiyeceğim" diye yemin etmiş ve kelimenin muhtemel an­lamlarından birine de niyet etmemişse, veya yemini bir sebebe dayanmıyor­sa, o yumurtayı yemekle yeminini bozmuş olur. Üzerine yemin edilen belirli şeyin niteliği yok olursa, meselâ yenmemesine yemin edilen yumurta civcive dönüşürse, bu varsayım üç kısımda mütalaa edilir:

a) Üzerine yemin edilen şey, yumurta örneğinde olduğu gibi, niteliği ta­mamen ortadan kalkar, adı değişip parçaları da başka bir şeye (civcive) dö­nüşür veya buğday ekilip başağa, veyahut şarap sirkeye dönüşür. Bu durumlarda yumurtayı yememeye yemin eden kişi; civcivi, buğdayı yeme­meye yemin eden kişi başağı yerse ve şarabı içmemeye yemin eden kişi sirkeyi içerse yeminini bozmuş olur.

b) Üzerine yemin edilen şeyin parçaları yerinde kaldığı halde niteliği yok olup isminin ortadan kalkması, meselâ "ratb" adı verilen taze hurmanın ku-ruyarak "temr" adını alması veya "ratb"ın ezilerek pekmezleştirilmesi, ya da "maraba" denen .´bir tatlı yapılıp ismini ve niteliğini kaybetmesi, fakat aslî cüzlerinin var olmakta devam etmesi. Şu halde hurmayı taze "ratb" ha­lindeyken yememeye yemin eden bir kimse, onu "temr" ya da "maraba" hâlinde yerse yeminini bozmuş olur. Aynı şekilde "şu çocukla konuşmam" diye yemin eden kişi, yaşlandığında o çocuk ile konuşursa yeminini bozmuş olur. Her ne kadar çocuğun "çocuk" olma ad ve niteliği ortadan kalkmışsa da vücûdunun cüzleri hâlâ var olmakta devam etmektedir. Yine bunun gibi, "bu kuzunun etini yemem" diye yemin eden kişi, onu koç olduktan sonra yerse, yeminini bozmuş/olur, "şu buğdayı yemem" diye yemin eden kişi, onu un hâline geldikten´ ve ezilip parçalandıktan sonra yerse yeminini boz­muş olur.

c) İzafenin değişmesi. Falanın evine girmem diye yemin eden kişi, ev sahibinin evi başkasına satmasından sonra o eve girerse yeminini bozmuş olur. Aynı şekilde "vallahi Ali´nin hanımıyla konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, Ali´nin hanımını boşamasından sonra o kadınla konuşursa yemini­ni bozmuş olur.

Şâfiîler dediler ki:  Yeminler eğer Allah adı üzerine and içerek yapıl­mışsa, örfe, örfün anladığı mânâya göre gerçekleşirler. Edilen yemin cümle­sindeki kelimeler, mecaz da olsalar bilinen anlamlarını ifâde ederler. Bu mecazlar ister bilinen, ister bilinmeyen mecazlar olsunlar, aynı hüküm ge­çerlidir.

Edilen yemin talâk üzerine ise o zaman yemin cümlesindeki kelimeler, örfe bakılmaksızın lügat anlamlarını ifâde etmiş sayılırlar. Sözgelimi, "val­lahi bu ağaçtan yemiyeceğim" diye yemin eden kişi, ağaç kelimesinin ger­çekte ağacın odun ve yaprağı anlamını ifâde etmesine rağmen, anılan ağacın meyvesini yerse yeminini bozmuş olur. Ama örfe göre ağaç kesilmesi, mey­veyi de anlam olarak kapsamına almaktadır. Aynı şekilde bir emîr (devlet yetkilisi) kendi evini yapmamaya yemin eder de başka birisi evini yaparsa yeminini bozmuş olur. Yine bu emîr, saçını traş etmemeye yemin eder de kendisinin emriyle başkası saçını traş ederse, başka bir şeye niyet etmemiş ise örfe nazaran yeminini bozmuş olur. Mûtemed görüş budur. Ama başka bir şeye niyet etmişse, niyetine göre amel olunur. Aynı şekilde "vallahi şu yumurtayı yemem" diyen kişi, o yumurtayı çiğnemeksizin yutarsa yeminini bozmuş olur. Çünkü örfe göre yutmak, yemek demektir. Ama "şu yumur­tayı yersem, karım boş olsun" dîye talâk üzerine yemin eden kişi, o yumur­tayı çiğnemeksizin yutarsa hanımı boşanmış olmaz. Çünkü çiğnemeksizin yutmak, lügate göre yemek demek değildir. Talâk üzerine yemin etmek, bi­lindiği gibi örf üzerine değil, lügat üzerine kurulur. Niyete gelince bu, yeminde sarf edilen kelimenin taşıması muhtemel ol­mayan bir anlama niyet etmedikçe, muteber olur. Önceki örneklerde de geç­tiği gibi bir kişi, "vallahi ben bu işi yapmadım" der de. bu sözüyle, "O, Allah´tır" demeye niyet ederse, yemini geçerli olmaz. Yine bunun gibi bir kişi, "Billahi ben bu işi yapacağım" der de bu sözüyle Allah´tan yardım di­lemeye niyet ederse, sözü mahkemece değil de diyâneten kabul edilir. Çün­kü kadı huzurunda olmadıkça tevriye (sözün ilk anda anlaşılan mânâsını değil de başka mânâyı kasdetmek) yeminde sahihtir. Yeminde sarfedilen kelime­den anlaşılması mümkün olmayan bir manaya niyet etmek fayda vermez. Meselâ "ve´I-cenabî´r-RefF" (yüce kata) diyen kişi, bu sözüyle Allah´a ye­min etmeye niyet ederse yemini gerçekleşmez. Çünkü "cenâb" kelimesi, in­sanın evinin avlusu mânâsını taşır ki, bu mânâ da Allah hakkında mümkün değildir. Mümkün ve muhtemel olmayan mânâlara niyet etmek, geçersizdir.

Namaz kilmamaya yemin eden kişi, cenaze namazı kılmakla yeminini bozmuş olmaz. Çünkü cenaze namazı, her ne kadar şer´an namaz ise de, ör-fen namaz sayılmaz. Yeminde de örf tercih edilir. Bu kişi rükûlu ve secdeli de olsa fâsid bir namaz kılmakla da yeminini bozmuş olmaz. Diğer akitler de böyledir. Hac akdi dışında, bir akdi yapmamaya yemin eden kişi, o ak-din sahihini yapmadıkça yeminini bozmuş olmaz. Ama haccetmemeye ye­min eden kişi, fâsid de olsa haccetmekle yeminini bozmuş olur.


Konu Başlığı: Ynt: Yeminlerde Geçerli Olan Esaslar
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 24 Şubat 2014, 16:35:07
1- Örf: Hanefîlere göre bu, yeminin temelini teşkil eden ana unsurdur ve diğerlerinden önce gelir. Bunun açıklamasına gelince, yeminde zikredilen lâfzın, insanlarca bilinen mânâsına itibâr edilir. Örf ister özel, ister genel ol­sun, esas olarak kabul edilir. Kelimenin lügat veya şer´î anlamı bir tarafa bırakılır. Örneğin: "Vallahi baş yemiyeceğim" diye yemin eden kişi; koyun ve sığır gibi, pazarlarda satılması âdet hâline gelmiş başlardan birini yediği anda yeminini bozmuş olur. Çünkü insanların yenilmesini kasdettikleri baş­lar, bu başlardır. Bu kişi, kaz ve Ördek başıyla serçe ve balık başını yerse, yeminini bozmuş olmaz. Ancak insanlar, bu sonuncuların başlarını pazar­larda yalnız olarak satmayı teamül hâline getirmişlerse, bunları yiyen kişi de, yeminini bozmuş olur. Zâten "baş" kelimesi, lügat anlamı bakımından da bunları kapsamına almaktadır.
bu hususa dikkat!


Konu Başlığı: Ynt: Yeminlerde Geçerli Olan Esaslar
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 24 Şubat 2014, 16:39:06

Esselamü aleyküm rahmetullahü ve berakatühü;
Benim merak ettiğim bir soru var...
Şimdi bir kimse yemin ettiğinde,yemin ederken yanında da küçük bir çocuk
varsa ve ettiği yemin doğru değil yalan ise bu yemin çocuğa atlar diyorlar...
Bu doğru mu?