Konu Başlığı: Yeminin Şartları Gönderen: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 00:33:45 Yeminin tahakkuku için bazı şartlar gereklidir: 1-Yemin eden, mükellef olmalıdır. Çocuğun ve delinin yemini tahakkuk etmez, geçerli değildir. 2-Yemin eden, kendi serbest iradesiyle yemin etmiş olmalıdır. Zorlanarak yemin eden kişinin yemini tahakkuk etmez. Böyle bir kişi, zorlanarak yeminini bozsa da, yeminini bozmuş sayılmaz. Unutan veya ya-nılan kişi de bu hususlarda herhangi bir hüküm altına girmez. 3- Yemin eden, yemine kasdetmiş olmalıdır. Dili kayarak yemin eden kişinin yemini geçerli olmaz. 4- Yemin kalıpları bahsinde de anlatılacağı gibi, edilen yemin Allah´ın adlarından veya sıfatlarından biri ile yapılmış olmalıdır. 5- Yemin edilen şey akıl ve âdet açısından veya sâdece âdet açısından ister istemez olması gereken bir olgu olmamalıdır. Böyle bir şeye yemin etme durumunda edilen yemin gerçekleşmez; lağv (geçersiz) olur. Birincinin örneği: "Vallahi bu cisim bir yer tutmuştur" demek gibidir. Bu bir yemin değildir. Çünkü cismin yer tutması, aklen ve âdeten ister istemez olması gereken bir olgudur. İkincinin örneği: "Vallahi güneş doğudan doğar" veya, "vallahi öleceğim" demek gibidir. Ki bunlar da yemin değildir. Çünkü güneşin doğudan doğması âdeten ister istemez olması gereken bir olgudur. Ölüm de öyle... Yine bunun gibi bir kişi; "vallahi göğe çıkmam" veya "vallahi bu taşı altın´a çevirmem" veyahut "vallahi dünü geri getirmem" diye yemin ederse, yemini gerçekleşmez. Çünkü göğe çıkamamak, taşı altın´a çevirememek, dünü geri getirememek âdeten zorunlu bir olgudur. Bunlar dışında edilen yeminler gerçekleşirler. Kİ bu da dört maddede toparlanabilir: 1- Yemin edilen iş, aklen ve âdeten mümkün olmalıdır. "Eve girmeyeceğime..." veya "eve gireceğime Allah adına and olsun" diye yemin etmek gibi. Bu yemin tahakkuk eder. Çünkü eve girmek, aklen ve âdeten mümkündür. 2- Üzerine yemin edilen şey sâdece âdeten imkânsız olmalıdır. "Vallahi göğe çıkacağım" veya "vallahi dağı yükleneceğim" demek gibi. Kişi, sırf bu yemini etmekle yeminini bozmuş olur. Aynı şekilde ölü biri için, "vallahi falanı öldüreceğim" diyen kişi de sırf yemin etmekle yeminini bozmuş olur. 3- Yemin edilen iş aklen ve âdeten imkânsız olmalıdır. Meselâ "vallahi falan kişinin yaşamıyla ölümünü bir araya getireceğim" demek gibi. İki zıt şeyi bir araya getirmek, aklen ve âdeten imkânsızdır. Sırf bu yemini etmekle yemin bozulmuş olur. 4- Yemin edilen İş, şer´ân zorunlu veya yasak olmalıdır. Zorunlu olanın örneği: "Vallahi öğlen namazını kılacağım"; yasak olanın örneği: "Vallahi içki İçeceğim" demektir ki, bu iki yemin de gerçekleşir. 5- Yeminde istisna edatı bulunmamalıdır. Meselâ, "Allah dilediği takdirde vallahi şöyle yapmam" veya "vallahi şöyle yapmam, meğer ki Allah dilesin" şeklinde yemin eden kişinin yemini gerçekleşmez. İstisnanın hüküm ve şartları hususunda mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmış. 6- Yemini telâffuz etmelidir. Telâffuz etmeksizin sâdece kalpten geçirilen yemin gerçekleşmez. Yeminle ilgili olarak mezhebler bazı ek şartlar ileri sürmüşlerdir. (101) Hanefîler dediler ki; Başkası tarafından zorlanarak yemin eden kişinin yemini geçerlidir. Yemini bozduğu takdirde keffâret ödemesi vâcİb olur. Yemini bozarken mecburiyet hissetse de keffâret ödemesi vâcîb olur. Başkasının zor kullanarak, yeminin tersi bir hareketi ona uygulaması durumunda yemini bozulmuş olmaz. Meselâ su içmeyeceğine yemin eden kişinin boğazına, başkası zor kullanarak su akıtacak olursa, yemini bozulmaz. Unutarak yemininin aksini yapan kişi, yeminini bozmuş olur. Meselâ yemin etmeyeceğine yemin eden kişi, unutup da yemin ederse, yeminini bozmuş olur; keffâret ödemesi gerekir. Delirme ve baygınlık hâlinde yeminin aksini yapan kişi de yeminini bozmuş olur; keffâret Ödemesi gerekir. Ama delirme veya baygınlık hâlinde yemin eden kişinin yemini gerçekleşmez. Zîrâ yeminin gerçekleşmesi için, yemin edenin akıllı olması şarttır. Hatâ edenin yemini de gerçekleşir. Bu, zühul eseri yemin eden kişidir. Mâlikîler dediler ki: Zorlama sonucu ettirilen yemin geçerli olmaz. Zorlama olmaksızın gerçekleşen yemin, ya "vallahi ekmek yiyeceğim" demek gibi bîr işi yapmak için edilir ki, buna hins yemini denir. Veya "eve girmeyeceğim" demek gibi, bir işi yapmamak için edilir ki, buna da berr yemini denir.Yemin-i berr´de kişi yeminini bozmaya,yani yukarıdaki misâle göre eve girmeye zorlanırsa keffâret ödemesi gerekmez. Bu zorlama akılsız bir varlık tarafından gelse bile hüküm aynıdır. Sözgelimi, eve girmeyeceğine yemin eden kişi, bir hayvana binmiş olur da hayvan serkeşlik eder ve zorla onu eve sokarsa; hayvandan inmeye veya onu durdurmaya imkân bulamazsa, eve girdiğinden dolayı keffâret ödemesi gerekmez. Ama bir zarara uğramaksızın inmesi veya başını tutması veya üzerindeyken ayaklarım vurması mümkün olur da yapmazsa, hayvanın zoruyla da girmiş olsa yeminini bozmuş olur; keffâret ödemesi gerekir. Aynı şekilde başkası, kendisini zorla eve sokarsa ve kendisi de zarar gömleksizin çıkma imkânına sahip olur da çıkmazsa yeminini bozmuş olur; keffâret ödemesi gerekir. Yemin-i hins´te, yani bir işi yapmaya yemin etmede kişi, zorlayıcı bir güç tarafından, yemininin gereğini yapmaktan engellenirse, durumun ne olacağı hususunda ihtilâf vuku bulmuştur: Bazısı bu durumda yeminin bozulmuş olacağını ve keffâret ödenmesi gerektiğini söylemişlerdir. Ki meşhur olan görüş budur. Bazıları da bu durumda yeminin bozulmuş olmayacağını söylemişlerdir ki, bu görüş kıyâsa uygundur. Yemin-i berr´de, yani bir işi yapmamaya yemin eden kişi, zorlanarak yemininin aksini yaparsa yemini bozulmaz. Bu hükümde ittifak vardır. Yemini hins´te, zorlama sonucu yeminin aksi bir hareket işlenmektedir. Çünkü eve girmemeye yemin eden kişi yeminini çözmüş olmaktadır. Ama yemin-i berr´de durum bunun tersinedir. Bunda yemini bozmak, fiilin terki ile olur. Fiili terketmenin sebepleri çoktur. Bu nedenle hükmü sıkı tutulmuştur. Fiili işlemenin sebebleri İse azdır. Bu nedenle hükmü geniş tutulmuştur. Zorlama sonucu yeminin bozulmuş sayılmaması için altı şart gereklidir: 1-Yemin ederken, yeminin aksini yapmaya zorlandığını bilmemelidir. 2- Kendisini (yemini, bozmaya) zorlamaları için başkasına emretme-meüdir. 3- Üzerine yemin ettiği kişiyi, bizzat kendisi zorlayıcı olmamalıdır. Meselâ hanımının eve girmemesi için yemin eden kişi, sonra onu eve girmeye zorlarsa yeminini bozmuş olur. Ama başkası hanımını eve girmeye zorlarsa yemini bozulmuş olmaz. 4- Zorlama, şer´î olmamalıdır. Şer´î olursa yemin bozulur. Meselâ, hapse girmemeye yemin eden kişi, bilâhare şer´î bir dâva yüzünden hapse girerse, yemini bozulmuş olur. Aynı şekilde "Bu borcu bu ay içinde Ödemeyeceğim" diye yemin eden kişi, hakimin zorlaması dolayısıyla öderse yeminini bozmuş olur. 5- Yemin ederken "bu işi gönüllü de olsam, gönülsüz de olsam yapmayacağıma..." kaydını koymuş olmamak şarttır. Ama, "falanın evine gönüllü de olsam, gönülsüz de olsam girmeyeceğim" diye yemin eden kişi, bilâhare o şahsın evine zorlanarak girerse, yeminini bozmuş olur. 6- Zorlama durumu kalktıktan sonra, yemini bozacak bir harekete giri-şilmemelidir. Meselâ zorla eve girdirilen kişi, zorlama durumu kalktıktan sonra gönüllü olarak o eve bir daha girerse yemini ozulmuş olur; keffâret ödemesi gerekir. Unutarak da olsa yeminin aksini işleme hâlinde, yemin bozulur. Meselâ "şu şeyi yemiyeceğime..." diye yemin eden kişi, sonra bu yeminini unutup o şeyi yerse, yeminini bozmuş olur. Ama yeminine "unutma hâli dışında..." veya "unutmadığım sürece..." gibi kayıtlan eklemiş olursa, o şeyi unutarak yerse yeminini bozmuş sayılmaz. Çünkü yeminini kayıtlamıştır. Hatâ ve bilgisizlik de unutma gibidir. Hatâya örnek: "Falanın evine girmeyeceğim" diye yemin eden kişi, başkasının evi-olduğuna inanarak o kişinin evine girerse yeminini bozmuş olur. Bilgisizliğe örnek: Bu gece şu eve gireceğim diye yemin eden kişi, bilmeyerek bu gece eve girmesi gerekmediğine İnanarak eve girmez de vakit geçerse, yeminini bozmuş olur. Bilmemesi de mazeret sayılmaz. (102) Hanefıler dediler ki: Yemin edilen iş âdeten imkansızsa, bir vakitle kayıtlanmadığı takdirde sırf yemin etmekle yemin bozulmuş olur. Ama vakitle kayıtlanırsa, o vakit geçmedikçe yemin bozulmuş olmaz. Meselâ, "vallahi bir sene sonra göğe çıkacağım" diyen kişinin yemini bir sene geçmedikçe bozulmaz. Hanefîler dediler ki: Ölü birini kasdederek "falanı öldüreceğime Allah´a andolsun" diye yemin eden kişi, yemin ederken o kişinin ölü olduğunu ya bilir veya bilmez. Bilmeyerek yemin eder de sonra onun Ölü olduğu anlaşılırsa, yemini bozulmuş sayılmaz. Çünkü o, o kişide Önceden meveud olan ve halâ da meveud olduğuna inandığı hayatı üzerine yemin etmiştir. Ama ölü olduğunu bilerek yemin ederse, yeminini bozmuş olur. Zîrâ onun yemini her ne kadar âdeten imkânsız bir şey üzerine edilmişse de, Allah´ın o kişiye yeniden hayat vermesinin mümkün olması bakımından, aslında mümkün olan bir şeydir. Ama testi meselesi bunun gibi değildir. Testi meselesi şu şekilde ifâde edilebilir: Bir kişi zaman belirtmeksizin, "bu testinin suyunu içeceğim" diye yemin eder de içindeki suyu, yemin eden kişi veya bir başkası dökerse, veyahut da testi kendiliğinden düşüp suyu dökülürse, yemin sahibinin yemini bozulmuş olur. İki mesele arasındaki fark şudur: İkinci meselede testideki suyun aynısının geri getirilmesi aslen mümkün değildir. Her ne kadar testiye başka bir su doldurulması mümkünse de önceden dökülüp de gitmiş olan suyun geri getirilmesi aklen mümkün değildir. Cenab-ı Allah testide bir su yaratacak olursa bu su, içilmek üzere üstüne yemin edilen suyun aynısı olmaz. Yemin esnasında testide bulunan su ise akıp gitmiştir. Birinci meseleye gelince, aslında ölü olup da öldürülmesi için yemin edilen kişiye, hayat geri gelirse yine aynı kişi dirilmiş olacaktır. Kişinin varlığı değişmiş olmayacaktır. Şunu bil ki: testi meselesinde dört durum söz konusu olabilir: 1- Testide su yokken, belli bir süre İçin yemin etmek. Meselâ kişinin, testide su yokken, "vallahi bulgun bu testideki suyu içeceğim" diye yemin etmesi gibi. 2- Testide su varken suyunu belli bir süre içinde içmeye yemin ettikten sonra su dökülürse yemin bozulmuş olmaz. Çünkü birinci durumda yemin zaten gerçekleşmemiştir. (Çünkü su dökülmüştür.) Yemin her ne kadar testide suyun bulunması anma rastlamış ve gerçekleşmişse de, suyun dökülmesi nedeniyle yemin iptal edilmiş olmaktadır. 3- Testide su bulunmaz ve yemin de belli bir süreyle sınırlandırılmış olmaz. Örneğin testide su yokken "vallahi bu testinin suyunu içeceğim" diye yemin etmek gibi. Bu durumda da yemin bozulmaz. Çünkü testide su bulunmadığı için yemin aslında tahakkuk etmemiştir. Yemin eden kişi, testide su bulunduğunu bilse de bilmese de, bu üç durumda yemin bozulmaz. 4- Testide su bulunur ve yemin de süresiz olur. Örneğin belli bir süreyle, "vallahi bu testinin suyunu içeceğim" diye yemin etmek gibi. Testi içinde su yarken bu şekilde yemin eden kişi, suyun varlığını bilse de bilmese de, testideki su kendiliğinden dökülüp gitse veya yemin edenin kendisi veyahut başkası dökse, yemin bozulmuş olur. Bundan şu meseleler çıkar: Meselâ bir kişi, "yarın falanın hakkını ödeyeceğim" diye yemin eder de, yarına varmadan borçlu veya alacaklıdan biri ölürse yemin bozulmaz. Çünkü yemin, tahakkuk ettikten sonra iptal olmuştur. Bir kişi hanımına, "yarın namaz kılmazsan benden boşsun" deyip de ertesi gün namazı edâ etmesi mümkün olan vaktin geçmesinden önce veya namazın bir rek´atini kıldıktan sonra hayız hâli görülürse, esahh olan görüşe göre yemini bozulmuş olur. Çünkü üzerine yemin edilen şeyin, yani namazın, hayız kanarna-sıyla birlikte (sahîh olsun olmasın) kılınması mümkündür. Şundan ki: Şeriat sahibinin hayızlıyken de namaz kılmayı meşru saymasını engelleyecek bir şey yoktur. Ama testi meselesi böyle değildir. Çünkü testide üzerine yemin edilen şeyin (suyun) geri getirilmesi asla mümkün değildir. Bu nedenle yeminin bozulduğuna hükmedilmiştir. Aynı şekilde bir kişi, gündüzleyin yemek yedikten sonra, "vallahi bugün oruç tutacağım" diye yemin ederse yemini gerçekleşir ve yeminini bozmuş olur. Çünkü (unutma hâlinden dolayı) yemekle birlikte oruçlu olmak da mümkündür. Oruçlu kişi unutarak yese de oruçlu sayılır. Bu durumda yemekle beraber oruca başlaması mümkün olur. Sabah olduktan sonra bir kişi hanımına, "eğer geceleyin seninle cinsel ilişki yap-madıysam sen söylesin der de bununla niyeti herhangi bir gece için olursa, niyeti gelecek geceye çevrilir. Eğer geçen geceyi kasdetmişse yemini gerçekleşmez ve (tabiî) bozulmaz. Aynı şekilde fecrin doğuşundan sonra, "vallahi bu gece burada uyumayacağım" diye yemin eden kişi, fecrin doğduğunu bilmezse, yemini bozulmuş olmaz. Adamın biri hanımına, "falan yerden aldığın eşyayı tekrar yerine bırakmazsan benden boşsun der de, aslında hanım böyle bir eşyayı oradan almamış, eşya da yerinde duruyor olursa, yemini bozulmaz. Çünkü üzerine yemin edilen durum, vukûbulmuş değildir. Yani, yerinden alınmamış bir eşyayı tekrar eski yerine koymak mümkün değildir. Bir kişi, falan adama, Zeyd ismindeki şahıstan izin almadıkça bir şey vermeyeceğine yemin ederse ve Zeyd de hayatta değilse, falana bir şey verdiği takdirde yemini bozulmaz. Bir kişi borcunu yarın ödeyeceğine yemin eder de bugün öderse, yeminini bozmuş olmaz. Aynı şekilde bu ekmek parçasını yarın yemeye yemin eder de bugün yerse, yeminini bozmuş olmaz; veya falan şahsı yarın öldüreceğine yemin eder de adam bugün ölürse yemini bozulmuş olmaz. Ama yemin eden kişi, yarınki işini yapamadan önce, bugün delirirse, yeminini bozmuş olur. Malikîler dediler ki: Kişinin yapmaya yemin ettiği işi engelleyen bir şey çıkarsa, şu gibi durumlar sözkonusu olur: a) Engel aklî olabilir. Meselâ, bir kişi falanı öldürmeye yemin eder, bir de bakar ki adam ölmüştür. Veya belli bir güvercini öldürmeye yemin edery bir de ballar ki güvercin ölmüştür. Buradaki adam veya güvercinin ölümü, onun yemininin gereğini yapmasını engelleyen aklî bir şeydir. b) Engel âdî olabilir. Meselâ belli bir güvercini kesmeye yemin eden kişi, bir de bakar ki o güvercin çalınmıştır. Burada güvercinin çalınmış olmasa yeminin gereğinin yapılmasını engelleyen âdî bir şeydir. c) Engel şer´î olabilir. Bu gece hanımıyla cinsel ilişkide bulunmaya yemin eden kişi, hanımının geceleyin hayızlı olduğunu görürse, hanımın ha-yızlı oluşu, yeminin gereğinin yapılmasını engelleyen şer´î bir mâni olur. Şu halde yeminin gereğinin yapılmasını engelleyen şeyler aklî, adî ve şer´î olmak üzere üç kısma ayrılır. Engel aklî olup yeminden sonra meydana gelmez, yemin süreli olmaz ve kişi de yeminin gereğini yapmakta ihmalkâr davranmazsa yeminini bozmuş olmaz. Meselâ bir kişi, "vallahi şu güvercini keseceğim" dîye yemin ettikten sonra, kesmekte ihmalkârlık eder de güvercin de (başka bir sebebten) ölürse, yeminini bozmuş olur. Ama "vallahi şu güvercini yarın keseceğim" diye yemin eder, yarın olduğunda ilk iş olarak güvercini kesmeye gider de güvercini ölü olarak bulursa, yemini bozmuş olmaz. Fakat güvercinin ölümü yeminden önce vukûbulmuş ise; yeminin gereğini yapmak için süre koymuş olsun olmasın, ihmalkârlık etsin etmesin, mutlak surette yeminini bozmuş olmaz. Engel adî olursa; meselâ, kesilmesine yemin edilen güvercin çahnmışsa ve çalınması da yeminden önce vukûbulmuşsa; yeminin gereğini yapmakta ihmalkâr davranılmış olsun olmasın veya yemin süreli olsun olmasın, bozulmuş olmaz. Ama çalınma olayı yeminden sonra vukûbulmuşsa; yeminin gereğini yapmakta ihmalkâr davranılmış olsun olmasın ve yemin de süreli olsun olmasın mutlak surette yemin bozulmuş olur. Engel şer´î olursa; meselâ hanımıyla bu gece cinsel ilişkide bulunmaya yemin eden kişi, geceleyin onun hayızlı olduğunu görünce, yemini mutlak olarak bozulur. Yemini, hayız kanamasının başlamasından önce edip yeminden sonra hayız görülüp bütün gece de devam etse, veya yemini hayızdan sonra etmiş olsa da hüküm aynı olur. Yani şer´i engel yeminden önce de olsa, sonra da olsa yemini bozar. Ama kişi hanımıyla cinsel ilişkide bulunmaya yemin eder de belli bir zaman kaydı koymazsa, kadının hayızlı olduğunu görünce, kanama hâlinin sona ermesini ve temizlenmesini bekler, sonra da yeminin gereğini yapar. Yemini de böylelikle bozulmuş olmaz. Ama kadın hayizlıyken kocası, (yemin gereğidir deyip: onunla cinsel ilişki kurarsa, yeminin gereğinin yapılıp yapılmadığı hususunda görüş ayrılığına düşülmüştür. Bazıları, yeminin bozulmadığını ileri sürmüşlerdir. Çünkü, yapılmasına yemin edilen cinsel ilişki, lügat anlamı itibariyle yerini bulmuştur. Bazıları da cinsel ilişkinin şer´î anlamdaki hükmüne muhalefet edildiği gerekçesiyle yemininin bozulmuş olacağını ileri sürmüşlerdir. Tabiî bu İhtilâf, yeminin hayızdan sonra edilmesi hâlinde sözkonusudur. Ama yemin, hayız kanamasının görülmesinden önce edilir de ihmalkârlık nedeniyle gereği yerine getirilmez ve hayız kanaması başlarsa, bozulmuş olur. Ki bunda ittifak vardır. Hanbelîler dediler ki: Bir kişi falanı öldürmek üzere yemin eder de o kişi ölü olursa, yeminden önce ölü olduğunu bilse de, bilmese de yemi-nİ mutlak olarak bozulur. Aynı şekilde içinde su bulunmayan testi için, "vallahi bu testideki suyu içeceğim" diye yemin ederse, içinde su olmadığını bilse de bilmese de, mutlak olarak yemini bozulur. Yine bunun gibi, "şu hayvanı yarın döveceğim" diye yemin eder de, dövmeden önce hayvan ölürse, (yarınki günde) hayvanı dövebileceği bir zaman geçmiş olmasa bile yemini bozulur. Bu kabilden olarak "yarın bu yemeği yiyeceğim" diye yemin eder de yarından önce bu yiyecek telef olursa yemini bozulur. Yemek, ister isteğiyle telef edilmiş olsun, ister rızâsı dışında telef edilmiş olsun, hüküm aynıdır. Aynı şekilde "bugün bu suyu içeceğim" veya "bu çocuğu döveceğim" diye yemin eder de yeminin gereğini yapmadan su telef olursa veya çocuk ölürse, yemini suyun telef olması ve çocuğun ölümü anında bozulur. Buna benzer olarak yemin ederken zaman kaydı koymazsa, meselâ *´vallahi bu ekmeği yiyeceğim" diye yemin eder de yemeden önce o ekmek teief olursa, telef olma anında yemini bozulur. "Vallahi yarın onu döveceğim" diye yemin eder de yarından önce döverse, yeminin gereğini yapmış olmaz. Aynı şekilde Cuma günü oruç tutmaya yemin eden kişi Perşembe günü tutarsa, yeminin gereğini yapmış olmaz. Yarın olmazdan Önce yemin eden kişi ölür veya delirirse de yarınki gün geçerse yemin bozulmuş olmaz. Şâfiîler dediler ki: Ölü olan bir kişiyi kasdederek "falanı öldüreceğim" diye yemin eden kişi, mutlak surette yeminini bozmuş olur. Bir kişi, "vallahi bu yemeği yarın yiyeceğim" diye yemin eder de, yemek kendiliğinden telef olur veya başkası tarafından telef edilir ve kendisi de telef edilmesini önlemeye muktedir olduğu halde bunu önlemezse; yarınki gün yemeği yemeyip, yemek yiyebileceği bir zamanm geçmesiyle yemini bozulmuş olur. Günün sonunda o yemek bozulmuş olsa da yemediği,takdirde, yeminini bozduğuna hükmedilir. Yemin eden kişi yarınki günde ölürse, ölmeden önce yemek yiyebileceği bir zamanm geçmesiyle yemini bozulmuş olur. Günün sonunda ölse bile bu zamanın geçmesinin hemen ardından yemininin bozulduğuna hükmedilir. Aynı şekilde bizzat kendisi yarından önce yemeği telef ederse, telef etme anmda yeminini bozduğuna hükmedilmez. Ama yarınki günde yemek yiyebileceği bir zamanın geçmesinden sonra yeminini bozduğuna hükmedilir. Yapılmasına yemin edilen iş, süresi içinde yapılması mümkün olur da ertelenir veya öne alınırsa yemin yine bozulmuş olur. Falan kişinin borcunu gün batımı esnasında ödemeye yemin eden kişi, bu borcu gün batımı esnasında ödeme imkânına sâhib olduğu halde daha önce öderse, yeminini bozmuş olur. Ödeme vaktinden önce, ödeme eyleminin ön hareketleri olan tartma ve ölçme işlemlerine başlar da astl ödemeyi vaktinj biraz geçirerek yaparsa yeminini bozmuş sayılmaz. Hanefîler dediler ki: Yapılmasına yemin edilen iş akıl ve âdet bakımından mümkün olmayan bir iş ise, yemin (zâten) gerçekleşmez ve bağlayıcı olarak kalmakta devam etmez. (103) Mâlikîler dediler ki: istisna ya "Allah dilerse" sözüyle veya "illâ" (ancak) edatı, ya da benzeri edatlardan biriyle olur. "Allah dilerse" sözüyle istisna, yalnızca Allah adına yemin etme durumunda ve belirsiz adama durumunda fayda verir. Belirsiz adamadan kasıt, adanılan şeyin belirlenme-mesidir. Meselâ bir kişi, "Allah dilerse vallahi böyle yapmam" veya "Vallahi ben bu işi yapmam, meğer ki Allah dilesin" diye yemin eder de bu işi yine yaparsa, bazı şartlar çerçevesinde keffaret ödemez. Ki bu şartlara ileride değinilecektir. Aynı şekilde, "üzerime adak olsun ki, Allah dilediği takdirde böyle yapmayacağım" veya "üzerime adak olsun ki, böyle yapmayacağım, meğer ki Allah dilesin" derse keffaret ödemesi, ancak bazı şartlarla gerekli olur. Ama "hanımımı bpşayayım ki, Allah dilerse bu işi yapacağım", veya "...yapmayacağım" diye yemin eder de yeminini bozarsa, hanımı boş olur ve "Allah dilerse" istisnasının da kendisine bir faydası olmaz. Yemin ederken "Allah murad ederse", "Allah takdir etmişse", "Allah kaza ederse" gibi istisna edatlarını kullanmanın, "Allah dilerse" sözü gibi bir fayda sağlayıp sağlamayacağı hususunda görüş ayrılığına düşülmüştür. Bazıları, bu son istisna sözlerinin, tıpkı "Allah dilerse" sözüyle aynı fonksiyona sâhib olduklarını söylemişlerdir. Meselâ bir kişi, "Allah murad ederse, vallahi bu işi yapmayacağım" veya "Allah takdir etmişse vallahi bu işi yapmayacağım" veyahut "Allah kaza ederse vallahi bu işi yapmayacağım" diye yemin eder de yeminini bozarsa, kuvvetli görüşe göre keffaret ödemesi gerekmez. Bazıları ise yemin ederken istisnanın ancak, "Allah dilerse" sözüyle yapılabileceğini söylemişlerdir. İllâ (ancak) ve benzeri edatlardan biriyle yapılan İstisna, bütün yeminlerde fayda verir. Bir kişi sözgelimi, "vallahi Zeyd ile konuşmayacağım. Ancak Perşembe günü müstesna" veya "düğün yaptırdığı günden başka günlerde Vallahi Zeyd ile konuşmayacağım" veya "geldiği gün dışında... konuşmayacağım" veya "kederli olduğu gün dışında, diğer günlerde konuşmayacağım" veyahut "hasta olduğu gün değil, diğer günlerde...-konuşmayacağım" veyahutta "ölümünden başka günlerde... konuşmayacağım" diye yemin ederse bu istisnaları geçerli olur. Aynı şekilde bir kişi hanımına "bir defadan başka, eve girersen üç talâkla benden boşsun" derse, bütün bu istisnalar, şu sayacağımız şartlar çerçevesinde geçerli olurlar: Geçmiş zamanla veya gelecek zamanla ilintili olsa, mün´akide veya ğamûs olsa da yeminin bütün detaylarında istisna geçerlidir. Gamûs yemininde istisnanın geçerli olup fayda vermesi demek, günahkâr ©imayı önlemesi demektir. Bir kişi denizin tümünü içeceğine veya dağı omuzlayacağına, ya da (zaten) ölü birini öldüreceğine yemin eder de sonra, "Allah dilerse" veya "ancak" veya benzeri edatlardan biriyle istisna kaydı koyacak olursa günahkâr olmaz. Yemine şart, nitelik ve müddet gibi kayıtlan eklemek de onu, "illâ" ve benzeri edatlardan biri ile istisnâlı kılmak gibidir. Sözgelimi bir kişi, "eğer Zeyd içindeyse onun evine girmem" veya "Zeyd´in büyük evine girmem" veya "şu vakte kadar...", ya da "kendisi yok iken..." veya "kendisi hasta iken..." veyahut "bu ay içinde onun evine girmeyeceğim" diye yemin ederse, bu istisnaları geçerli olur. Yalnız, istisnanın sahîh olabilmesi İçin beş şart gereklidir: 1- İster "Allah dilerse" sözüyle, ister başka bir edatla olsun, istisna edilen şey, kendisinden istisna edilen şeye bitişik olarak söylenmelidir. Ancak Öksürme, aksırma, esneme ve nefes kesilmesi gibi önlenmesi imkânsız bir ânza dolayısıyla, bitişik olarak söylenemezse bunun bir sakıncası olmaz. Ama bir şeyi hatırlamak veya selâma mukabelede bulunmak ve benzeri şeyler için arada susulursa, istisna geçerli olmaz. 2- İstisnayı telâffuz ederken, istisna sözünü söylemeye niyet etmelidir. Ama niyetsiz olarak diline gelip söylerse, bu istisna ister "Allah dilerse sözüyle olsun, ister "illâ" ve benzeri edatlardan biriyle olsun, geçerli olmaz. 3- İstisna ile yemini iptal etmeyi kasdetmelidir. Bu kasıt, yemini telâffuz etmeden önce veya yemini telâffuz etme esnasında olsa da aynı hükmü ifâde eder ve ittifakla geçerli olur. Ama bu kasıt, yemin lâfzını telâffuz edip tamamladıktan sonra olursa; istisna önceki şekilde, kendisinden istisna edilen şeye bitiştirilirse, meşhur görüşe göre geçerli olur ve bir anlam ifâde eder. Bu bitiştirme başkasının hatırlatması üzerine yapılırsa da geçerli olur. Meselâ yemin etmekte olan kişiye, bir başkası "Allah dilerse" diyerek hatırlatmada bulunur, o da yemini çözmek kasdıyla bu hatırlatmaya uyup araya fasıla koymaksızın istisna kaydını koyarsa,istisnâsı geçerli olur ve fayda verir. Ama yemini çözmeyi kasdetmeksizin veya başka hiç bir şeyi kasdetmek-sizin sırf teberrük maksadıyla "Allah dilerse" derse bu istisnası fayda vermez. 4- Yemin eden kişi, istisna sözünü gizli de olsa telâffuz etmelidir. Gizli de olsa telâffuz etmek, satış ve icar gibi, başkasının hukukunu ilgilendiren hususlar üzerine yapılanlar dışındaki yeminlerde geçerli olur ve fayda sağlar. Çünkü bu gibi konulardaki yeminler yemin edenin niyetine bağlı olur ki, o da istisnaya razı olmaz. 5- İkinci kez istisna ile hükümden çıkardığı şeyi, birincide niyetinde tutmamalıdır. İstisna edilecek şeyi önceden yeminin kapsamına alır da sonra onu hükümden istisna ederse, bu istisnası fayda vermez. Aksine, istisna edeceği şeyi, yeminden önce hüküm dışı etmelidir. Adamın biri, "her helâl bana haram olsun ki bu işi yapmayacağım" diye yemin eder de, bu yemini etmeden önce hanımını bu hükmün dışında tutmayı niyet eder, bilâhare yemininin gereğini yapmazsa, hanımı yine kendisi için helâl olmakta devam eder. Ama yeminden önce niyetinde hanımını da, kendine haram edindiği helâller kapsamına sokar da yemini telâffuz ettikten hemen sonra onu bu hükümden istisnâ ederse, istisnası-fayda vermez. Fikihçılar buna, "muhaşât meselesi" adını verirler. Çünkü yemin eden koca, hanımını yeminden önce yemin kapsamından çıkarmıştır. Hanımı yeminin kapsamından çıkınca da yemin zâten lağv (geçersiz) olur.Zîra hanım ve câriye dışındaki helâlleri haram kılma yemini geçersizdir. Şâfiîler dediler ki: İstisna, beş şart muvacehesinde bütün yemin ve akitlerde geçerli olup fayda verir:: 1- İstisna edilen şey, örfe göre kendisinden istisna edilene bitişik olmalıdır. Öyle ki örfe göre her ikisi bir sözmüş gibi telâkki edilmelidir. Nefes sektesi, tutulma, ses kesilmesi ve az bir öksürme nedeniyle ikisi arasına fasıla girmesinin bir sakıncası olmaz. Ama uzun süren bir öksürük, az da olsa mevzu dışı bir konuşma; nefes sektesi ve ses kesilmesinden fazlaca susma gibi nedenlerle aralarıma fasıla girmesi sakıncalı olur. 2- İstisna ile yeminin hükmünü kaldırmayı kasdetmelidir. Eğer bunu kas-detmezse, istisnanın faydası olmaz. 3- Yemin sözünü tamamlamadan istisnaya niyet etmelidir. 4- İstisna edilen, kendisinden istisna edilen şeyin tümünü kapsamama-Iıdır. Mesela "üç talâk müstesna, eğer bu işi yaparsam karım üç talâkla benden boş olsun" diyen kişinin bu istisnası fayda vermez. Çünkü istisna edilen, kendisinden istisna edilen şeyin tümünü kapsamına almıştır. 5- Karışıklıklar olmadığında ve normal duyduğunda istisnayı, kendine duyurabilecek bîr sesle söylemelidir. Hanefîler dediler ki: İster "Allah dilerse" sözüyle olsun, ister başka edatlardan biriyle olsun, yeminin (gerçekleşmesi için) istisnasız olması şarttır. Sözgelimi, "Allah dilerse bu işi yapmayacağım" veya "bu işi yapmayacağım, meğer ki Allah dilesin" veya "Allah dilediği sürece bu işi yapmayacağım" veya "bana başka türlü görünmediği takdirde bu işi yapmayacağım" veyahut "başka işi beğendiğim takdirde yapmıyacağim" dediği bu işleri yapan kişi, yeminini bozmuş sayılmaz. Aynı şekilde, "Allah bana yardım ederse..." veyahut "Allah´ın nasib kılmasıyla bu işi yapmiyacağim" diye yemin ettikten sonra yapmıyacağım dediği bu işleri yapan kişi yeminini bozmuş olmaz; keffâret ödemesi de gerekmez. Hanefîlere göre istisna, Allah adına ve diğer şeyler üzerine yemin etmede fayda verir. Ancak boşamada istisna geçerli olmaz ve faydası olmaz. ´´Allah bana yardım ederse..." veya "Allah´ın yardımıyla..." diye talâk üze-nne yemin eden kişi, bu sözle istisnâyı kasdederse, istisnası kendisiyle Allah arasında olan hususta fayda verir. Ama yargı merciinde fayda sağlamaz. (Boşanmaya engel olamaz.) istisna´nın sahîh olması için gerekli bazı şartlar vardır: 1- İstisna sözünü, harflerini kendi duyacak kadar seslice telâffuz etmelidir. Kendine duyuramadığı takdirde sahîh kavle göre istisnası geçerli olmaz! Ancak sağırlık nedeniyle duyamazsa istisnası sahîh olur. 2- İstisna edilen söz kendisinden istisna edilene bitişik olmalıdır. Zaruret olmaksızın aralarına bir fasıla konulursa istisnanın faydası olmaz. Ama bu fasıla soluk alma, aksırma öksürme ve dilde ağırlık olup dilin dolaşmasının uzun sürmesi gibi nedenlerden ötürü olup da sonra, "Allah dilerse" diye istisna kaydı koyan kişinin istisnası geçerli olur. İstisnayı kasdetmek şart değildir. Bir kişi hanımına, "Sen boşsun" der de diline bir istisna sözü gelirse ve bunu kasdetmeksizin söylerse istisnası geçerli olur ve hanımı boş olmaz. Hanefî mezhebinin kuvvetli görüşü budur. 3- İstisna edilen, kendisinden istisna edilenden fazla olursa, meselâ bir kişi hanımına, "Dört talâk müstesna, sen üç talâkla benden boşsun" demesi gibi. 4- İstisna edilen, kendisinden istisna edilenle eşit miktarda olmalıdır. Bütünü, bütünden başka bir lafızla istisna etme durumunda istisna sahîh olur. Meselâ bir kişi, "Zeynep, Fâtıma ve Selma dışındaki karılarım boş olsun." der de (zâten) bunlardan fazla karısı olmazsa; bütünü, bütünden başka lâfızlarla istisna ettiği gerekçesiyle istisnası sahîh olur. Hanefîler yeminin şartlarına şu hususu da eklemişlerdir: Yapılmayacağı veya yapılacağı söylenen sözle yemin lâfzı arasına susma ve benzeri bir fasıla konulmamalıdır. Bir kişi başkasına yemin ettirmek istediğinde ona, "vallahi söyle" der, o da söyler, sonra da ona, "böyle yapmadım de der de, o da söylerse, bu, gerçekleşen bir yemin olmaz. Çünkü ikinci şahıs, birincinin sözünü nakletmiş olmaktadır. Yemin lafzıyla üzerine yemin edilen husus arasında susmak da bir fasıladır. Aynı şekilde "Allah´ın ahdi ve Rasûlün ahdi üzerine söz veriyorum ki bu işi yapacağım" diyen kişi o işi yapmazsa yeminini bozmuş olmaz. Zîrâ "Rasûlün ahdi" tamlaması, "Allah´ın ahdi... üzerine söz veriyorum ki" üzerine yemin edilen husus arasına fasıla olarak girmiştir, "Rasûlün ahdi" ise yemin değildir. Hanefîler, müslümanhğı da yeminin şartlarına eklemişlerdir. Müslümanlık unsuru keffâret, namaz ve oruç gibi ibâdetleri gerekli kılan bir şarttır ki, yemin eden için de lâzım olan bir şarttır. Hanbelîler dediler ki: Allah adına yemin etmek, zıhar ve adak´üzerine yemin etmek gibi, keffâret giren bütün yeminlerde istisnanın faydası olur. Ama talâkta faydası olmaz. Bir kişi, "Allah dilerse vallahi bu işi yapmam veya "bu işi yaparsam üzerimde bir adak bulunsun, meğer ki Allah dilesin" diye yemin ederse yemini gerçekleşmez. Yemin eden kişinin, dileme mânâsını kastederek "Allah murad ederse demesi de, "Allah dilerse demesi gibi olur ki, bu istisnanın faydası olur. Ama "Allah murad ederse sözünden "Allah emrederse" veya "Allah severse gibi mânâları kastederse bu istisnası fayda vermez. Aynı şekilde Allah´ın dilemesi veya murad etmesiyle, o işin şarta bağlanmasını değil, fakat gerçekleşmesini kastederse, istisnası fayda vermez. İstisnanın sahîh olması için şu şartlar gereklidir: 1- İstisna edilen, kendisinden istisna edilene bitişik olmalıdır. Araya fasıla girerse, istisnanın faydası olmaz. Ancak soluk alma, öksürme, aksırma, esneme ve kusma gibi nedenlerle araya giren kısa fasıla hükmen bitişik sayılır. 2- Yemin eden kişi, telâffuz ederek istisna sözünü konuşmalıdır. Mazlum olma hali dışında, kendi içinden söylemesinin bir faydası olmaz. 3- Üzerine yemin ettiği hususla ilgili sözü tamamlamadan istisnayı kas-detmiş olmalıdır. Önce böyle bir niyeti olmaksızın yemini tamamlar da sonra istisna etme isteğini duyarsa, istisnanın faydası olmaz. Aynı şekilde yeminini kesin olarak bağlamak ister, ama kasdı olmaksızın dili kayıp istisna ederse veya istisnayı âdet haline getirmiş olup da dili kayarak kasıtsız olarak istisna yaparsa, istisnasının faydası olmaz, yani yemini tahakkuk eder. |