๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 13 Şubat 2010, 16:53:28



Konu Başlığı: Vekâlet Bahisleri
Gönderen: Eflaki üzerinde 13 Şubat 2010, 16:53:28

Tanımı

Vekâlet (vikâlet şeklinde de okunabilir) lügatte koru­mak, yeterli olmak ve garantörlük anlamlarına gelir. Vekâletin, fıkıh-çıların ıstılahına göre ifâde ettiği anlama gelince, mezheblerin buna ilişkin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır.

(39) Mâlîkîler dediler ki:  Vekâlet; bir şahsın bir hakkını kullanmada, ölümden sonra tasarrufta bulunmaması kaydıyla, tıpkı kendisi gibi tasarrufta bulunmak üzere, başka bir şahsı kendi yerine nâib tâyin etmesidir. "Ölüm­den sonra tasarrufta bulunmaması kaydıyla" demekle, vasiyet vekâletin kap­samı dışına çıkarılmış olmaktadır. Çünkü vasiyet, kişinin kendi ölümünden sonra, kendi hakkını kullanmada başkasını nâib tâyin etmesidir. Şu halde vasiyete vekâlet denemez. Müslümanların imamının (devlet başkanının), ken­dinden başka valileri, kadıları ve namaz kıldıran imamları nâib tâyin etme­sine vekâlet denir mi, denmez mi? Bu hususta ihtilâf vardır. Meşhur olan görüşe göre buna vekâlet denmez. Şu halde vekâletin tanımını yaparken ta­nıma, bu tür inâbeti kapsam dışına çıkaracak olan bir kaydın eklenmesi ge­rekir. Yani "vekâlet, dînî veya siyâsî emirliği olmayan bir şahsın, başkasını kendi yerine nâib tayin etmesidir" demek gerekir. Fakat devlet başkanının valileri, kadıları ve namaz kıldıran imamları nâib tâyin etmesi vekâlettir di­yenlere göre böyle bir kaydı tanıma eklemeye gerek yoktur.

Hanefîler dediler ki: Vekâlet, bir şahsın caiz ve bilinir olan bir ta­sarrufu yapma hususunda başkasını kendi yerine koymasıdır. Yalnız, mü­vekkilin de tasarruf hakkına sahip olması şarttır, ´Caiz olan tasarruf kaydım koymakla, çocuğun, kendi malım hibe etme veya eşini boşama hususunda başkasını vekil tâyin etmesi, kapsam dışına çıkarılmış olmaktadır. Çünkü çocuğun bu tür tasarruflarda bulunması caiz değildir. Kısıtlılık bahislerinde de anlatıldığı gibi çocuk, sözlü olsun fiilî olsun, kendisi için zararlı olan tasarruflarda bulunmaktan men edilmiştir.

"Bilinir olan tasarruf" kaydım koymakla da meçhul olan tasarruflar, vekâlet kapsamının dışına çıkarılmış olmaktadır. Meselâ adamın biri, bir baş­kasına: "Seni bir malda vekil tâyin ettim" veya "her şeyde benim vekilimsin" derse bu sözle vekil, tasarrufta bulunma hakkına sahip olmaz. Ancak üzeri­ne vekil tâyin edildiği malı koruma hakkına sahip olur. "Müvekkilin tasar­ruf hakkına sahip olması" kaydım koymakla bir kişinin, tasarruf hakkına sahip olmadığı bir şeyde başkasını vekil tayin etmesi, kapsam dışına çıkarıl­mış oldu. îmâm-i Âzam bunu reddederek der ki: Bir müslümanın, içki ve domuz satma hususunda bir zımmîyi vekil tâyin etmesi; ihramdaki bir kişi­nin, ihramda olmayan birisini avlanma hususunda kendine vekil tâyin etme­si, müslümanın içki ve domuz satmaktan menedilmiş olmasına rağmen sahihtir. Müslüman içki ve domuz satma tasarrufunda bulunma hakkına sahip değildir. Hac ihramında bulunan kişi de avlanmaktan menedilmiş olmakla birlikte, ihramda bulunmayan bir kimseyi bu hususta kendine vekil tâyin ede­bilir. Hal böyle olunca, vekâlet tanımını yaparken,"müvekkilin.tasarrufta bulunma hakkına sahip olması*´ kaydını koymak sahih olmamaktadır ve bu kayıt fazladır. Demek ki, tasarruf hakkına sahip olmayan bir kişinin de ve­kâlet vermesi sahihtir. Buna cevap olarak deriz ki: Anılan kayıttan maksat, vekâlete mâni arızalar bir yana, eşyanın kendisinde tasarrufta bulunma hak­kına sahip olmaktır. Eşyada aslolan mübahlıktır. Şeriat koyucu içki ve do­muz satmayı yasaklamış olmasaydı, hiçbir şahıs bunlarda tasarrufta bulunmaktan men edilmeyecekti.

Şâfiîler dediler ki: Vekâlet, bir kişinin sağken yapması kaydıyla, bir işi yapmak üzere başkasını naip tâyin etmesidir. Yalnız müvekkilin, vekâlet konusu olan bu işi yapmaya hak sahibi olması ve yapılacak işin de vekâlete elverişli olması şarttır. "Bir işi yapmak üzere başkasını nâib tâyin etmesidir" sözünden kasdedilen mana,müvekkilinkendîsinin tasarrufta bulunma hak­kına sahip olduğu bir işi yapmayı, vekiline bırakmasıdır. Vekil, kendi tasar­rufuna bırakılan işi, hayatı boyunca yapmaya yetkiliymişçesine îfâ eder. Vekâlet vermenin sîga ile olması gereklidir. Böylece de vekâlet rükünlerinin; müvekkil, vekil, vekâlet konusu ve sîga olmak üzere dört tane olduğu anla­şılmış olmaktadır. "Sağken yapması kaydıyla" ifâdesinin tanımda yer al­masıyla da vasiyet, vekâlet kapsamının dışına çıkarılmış oldu. Vasî, ancak vasiyette bulunanın ölümünden sonra tasarrufta bulunabilir. Bu ise vekâlet değildir. Vekâlet tanımında geçen diğer ihtirâzî kayıtlarla ilgili açıklamalar, vekâletin şartları kısmında yapılacaktır.

Hanbelîler dediler ki: Vekâlet, tasarrufta bulunması caiz olan bir kimsenin, kendi gibi tasarrufta bulunması caiz olan bir kimseyi, gerek Al­lah´ın hukukunu, gerek insanların hukukunu ilgilendiren ve vekâlet kabul eder bir hususta vekil tâyin etmesidir. Allah´ın hukukuyla insanların huku­kuna ilişkin detaylı açıklamalar inşaallah ileride yapılacaktır.