๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 16:47:36



Konu Başlığı: Ticâret Mallarının Zekatı
Gönderen: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 16:47:36

Darbhânede basılmış otsun olmasın, altın ve gümüş dışında ve nakit cinsinden olmayan mallara ticâret malı denir. Uç mezheb imamı; altın ve gümüşün ticaret malı kapsamına girmeyeceği hususunda itti­fak etmişlerdir. Mâlikîler bunlara muhalefet ederek demişlerdir ki: Darb­hânede damgalanmamış altın ve gümüşler, para cinsinden olmayıp ticâret malı cinsindendirler. Kumaş, demir ve benzeri ticâret malları ze­kâta tâbidir. Bir ticârete sâhib olan kişinin, malının kırkta birini zekât olarak vermesi gerekir. Mezheblerin buna ilişkin şartları ve görüşleri, detaylı bir şekilde aşağıda anlatılmıştır.

Şafiiler dediler ki: Ticâret malları, altı şartla zekâta tâbi olur­lar:

1.  Bu mallar, satın alma gibi bir karşılık ödenerek mülk edinilmiş olmalıdırlar. Bir kişi peşin veya vadeli olarak ticâret yapmak niyetiyle mal satın alırsa, ileride belirtilecek şekilde bu malın zekâtını vermesi vâcib olur. Ama bu mallar miras gibi bir nedenle, bedeli ödenmeksizin mülk edinilmişse, sahibi bu malda ticâret niyetiyle tasarrufta bulunmadıkça ze­kâtını vermesi vâcib olmaz.

2.  Bu malı satın alırken akdin hemen ardından veya akit meclisindeyken bunlarla ticâret yapmaya niyet edilmişse, zekâtını vermek vâcib olur. Bu mallarla, sözü edilen şekilde ticâret yapmaya niyet etmezse, ze­kâtını vermek vâcib olmaz. Sermayeyi tüketip tamamını mala bağlayıncaya kadar her mal alışta ticâret niyetini yenilemelidir. Böylelikle sermaye tümüyle mala bağlandıktan sonra, artık her alış-veriş için ticâret niyetini yapmaya gerek kalmaz. Çünkü önceki niyetler nedeniyle ticâret hükmü, malın tümünü kapsamış olur.

3.  Elde bulunan malı ticâret için değil de yararlanmak üzere sak­lamayı kasdetmiş olmamak. Ama bu malla ticâret yapmamak kastedilirse sene hesaplaması kesilir; zekât vâcib olmaz. Bilâhare bu malla ticâret yap­mak kastedilirse bu malda tasarrufta bulunmakla beraber ticâret niyetini yenilemeye gerek yoktur.

4.  Ticâret malı, mülk edildikten itibaren üzerinden bir sene geç­miş olmalıdır. Bu şart tahakkuk etmediği takdirde zekât vâcib olmaz. Ancak bu ticâret malı, nisâb miktarındaki peşin bir parayla mülk edinil­mişse veya kendisiyle mülk edinildiği peşin para, nisâb miktarından az olur da mal sahibi bu parayı nisâb miktarına ulaştıracak başka paraya da sâhibse, her iki durumda da yanındaki ticâret malı zekâta tâbi olur. Tabiî yine, üzerinden bir sene geçmiş olmalıdır.

5.  Ticâret mallarının zekâtının keyfiyeti kısmında da belirtileceği üzere, ticâret mallarının tümü sene içinde nisâbtan az olan bir paraya çevrilmemiş olmalıdır. Eğer bu malların tümü sene içinde nisâbtan az olan bir paraya çevrilmişse, bir sene geçme, şartı işlemez. Zekât da gerek­mez. Bu parayla başka ticâret malı satın alırsa, bir senelik süre, bu malı satın aldığı tarihten itibaren işlemeye başlar. Eskiden geçen süre, nazar-ı itibâra alınmaz. Ama kişi, yanındaki ticâret malının bir kısmını nisâbtan az olan paraya çevirir, bir kısmını da mal olarak bırakırsa veya bu malların hepsini sene sonunda para ya da eşya cinsinden bir şeyler karşılığında yahut da malın değerini ölçmeyen bir nakitle satarsa bir senelik süre ke­silmez (işlemeye devam eder).

6.  Ticâret mallarının değeri, sene sonunda nisâb miktarına ulaşır­sa, zekâtını vermek vâcib olur. Çünkü zekâtta senenin hem başı, hem sonu değil de sadece sonu nazar-ı itibâra alınır. Ticâret malı, meralarda beslenen hayvanlar ve meyve cinsinden bir şey olur da hem miktar ve hem de kıymet bakımından nisaba ulaşırsa, zekât bu malların bizzat ken­dilerinden verilir. Eğer bu tür malların kıymet veya miktarından sadece biri nisaba ulaşrmşsa; miktar bakımından nisaba ulaşması durumunda ze­kâtı, miktarına göre kendj. parçasıyla ödenir... Eğer kıymet bakımından nisaba ulaşmışsa, zekâtı ficâret malı hükümlerine göre verilir. Nisâb mik­tarı eksilmedikçe ticâret mallarının zekâtı her sene tekerrür eder. Bunla­rın zekâtını veriş keyfiyetine gelince; malların değeri satın alındıkları altın ya da gümüş gibi şeylere göre takdir edilir. Ama bu mallar, para dışında­ki şeylerle satın alınmışsa, değeri beldede en fazla revaçta bulunan paray­la takdir edilir. Değer takdiri için, sene sonunda iki âdil kişinin bulunma­sı gerekir. Çünkü bu kişiler, malın değerini takdir etmede bilir kişilik yapacaklardır. Bunların da bir kişiden fazla olması gerekir. Bu malların zekât oranı kırkta birdir.

Hanefiler dediler ki:  Ticâret mallarının zekâta tâbi olmaları için gerekli bazı şartlar vardır:

1. Ticâret malı, nisâb miktarına altın veya gümüş değeriyle var­mış olmalıdır. Bu mallar, damgalanmış olan altın ve gümüşle değerlendi­rilmelidir. Mal sahibi, elindeki malı dilerse damgalı, dilerse damgasız al­tın veya gümüşle değerlendirir. Ama malı, bu altın veya gümüş cinslerin­den biriyle nisâb miktarını bulmakta, diğeriyle bulmamaktaysa bu du­rumda esas olan; hangisiyle nisâb miktarına ulaşacaksa onunla değerlen­dirmektir. Ticâret malları, bulundukları beldedeki rayiç değerleriyle tak­dir edilirler. Bir kişi malını ticâret için başka bir beldeye gönderir ve üzerinden bir sene geçerse, değeri o beldedeki rayice göre takdir edilir. Kişi, malını kırsal bir kesime gönderirse, değeri oraya en yakın olan bel­dedeki rayice göre takdir edilir. Değer takdiri yapılırken, cinsleri ayrı da olsa, ticâret mallan birbirine eklenir.

2.  Ticâret mallarının üzerinden bir sene geçmiş olmalıdır. Bunda önemli olan, senenin ortası değil de başı ve sonudur. Senenin başında nisâb miktarı mala sâhib olup bu miktar sene içinde eksilir de sene so­nunda tekrar nisâb miktarına sâhib olursa zekât verilmesi vâcib olur. Ama nisâb miktarı sene başında veya sonunda eksilirse, zekât verilmesi vâcib olmaz. Yine aynı şekilde sene sonundaki malı, nisâb miktarından fazla olursa, zekâtını bu fazlalık oranında ödemesi gerekir.

3.  Kişi, elindeki malla ticâret yapmaya niyet etmiş olmalı ve bu niyetini de fiilen ticarî bir davranışla birlikte yapmış olmalıdır. Meselâ bir kişi, kendi işinde çalıştırmak üzere bir hayvan satın alır ve sonra da bununla ticâret yapmaya niyet ederse, bu niyeti o hayvanı bilfiil satmaya veya kiraya vermeye başladığı anda mer’î olur. Bir kişiye para dışında bir mal hibe edilir veya kendisine vasiyet edilir de, bu malı teslim aldığın­da ticâret yapmaya niyet ederse, bu niyeti, bilfiil ticarî bir muamelede bulunmadıkça, mer’î olmaz. Bir kişi ticarî bir malı kendi misli bir malla değiştirirse, asla bakılarak takas yoluyla elde edilen mal da ticari mal sayılır. Elde edilen bu mal karşılığında verilen mal, ticarî olduğu için, ayrıca bu mal için de ticârete niyet etmeye gerek kalmaz. Ancak değiştir­meyi yaparken bu malla ticâret etmeye niyet ederse, bu mal ticarî sayıl­maz.

4.  Kendisiyle ticâret yapılan mal, ticâret niyetine elverişli olmalı­dır. Sözgelimi bir kişi, öşür arazisini satın alıp ekerse veya tohum satın alıp ekerse, çıkan hasadın öşürünü vermek gerekir. Ayrıca zekât verilmesi de gerekir. Ama satın alman öşür arazisi ekilmezse, zekâtını değerine gö­re vermek vâcib olur. Oysa haraç arazisi böyle olmayıp, ekilmese bile değerine göre zekâtını vermek gerekmez. Bir kişi yanında ticâret için bu­lundurduğu hayvanların üzerinden bir sene geçmeden ticâret niyetini bo­zar, bu hayvanları sütleri, yavruları ve benzeri maksatlarla saime hayvan­lar kılarsa, ticâretin senesi kesilir. Niyetin değiştirildiği anda yeni sene başlar. Bu senenin bitiminde kendilerinden bir miktarım vererek zekâtla­rını öder. Zekâtlarını kendi cinslerinden olmayan değerleriyle ödeyemez. Altın ve gümüşle ticâret yapmakta olan kişi, bunların zekâtını önce belir­tilen nakit zekâtı gibi öder. Zekâtın vâcib olması için bunlarla ticâret yapmaya niyet etmek gerekmez. Bir kişinin ticarî malı, yıllar boyu (satılmayıp) yanında kalır; sonra da bu malı satarsa, sadece bir senenin değil de yanında kaldığı bütün senelerin zekâtını vermesi gerekir.

Malikiler dediler ki: Sahibi karaborsacı da olsa, hazırdaki piya­saya uygun olarak alıp satan biri de olsa, ticarî mallar belli bir keyfiyetle ve beş şart doğrultusunda zekâta tâbi olurlar:

1. Ticâret malı, elbise ve kitap gibi, zekâtın kendi aynı ile ilgisi olmadığı bir mal olmalıdır. Eğer zekât; altın ve gümüş gibi bir süs eşyası, veya aynı ile .ilgili olan deve, sığır, koyun, keçi gibi hayvanlar gibi bir mal ise nisâb miktarını buldukları takdirde, önce belirtilen şekilde ödenir. Ki bu ödeniş keyfiyeti; naam, altın ve gümüşün zekâtının verilişi bölü­münde anlatılmıştır. Eğer bunlar nisâb miktarını bulmazlarsa zekâtları, diğer eşyalarda olduğu gibi kıymetiyle ödenir.

2.  Ticâret malı, satın alma, kiralama gibi mâlî bir mübadele ile mülk edinmiş olmalıdır. Hibe, miras, hulu’, sadaka gibi yollardan mülk edinilmiş olmamalıdır., Eğer bu yollardan biriyle mülk edinilmiş, sonra da bu malla ticâret yapmaya niyetlenilmişse bu mal satılıp da parasının alındığı günden bir sene sonra zekâtını vermek gerekir. Bu malın zekâtı­nın mülk edinilmiş olduğu günden bir sene sonra verilmesi vâcib olmaz. Eğer bu yollardan biriyle mülk edinilmiş olduğu malı satmazsa, kendisi, hazırdaki piyasaya uygun fiyatla alıp satan bir tüccar da olsa, değerini takdir edip de zekâtını vermesi vâcib olmaz.

3.  Satın alırken kişi, bu malla ticârete niyet etmelidir. Bu malı alırken bununla ister sadece ticâret etmeye, ister bundan gelir sağlamaya veya isterse bundan yararlanmaya niyet etmiş olsun, yine zekâta tâbi olur. Örneğin bir kişi ticâret’ maksadıyla bir ev satın alır, fakat aynı zamanda kiraya vermeye veya içinde oturmaya, kazanç sağladığı takdirde satmaya da niyet ederse, bu durumların tümünde evin zekâtım vermesi vâcib olur. Gelir sağlamak, ya da bizzat yararlanmak için yanında alıkoymak maksa­dıyla bir eşya satın alan kişi, bununlar ticâret yapmaya niyet etmezse zekâtını vermesi vâcib olmaz.

4.  Kişinin malının karşılığı bir eşya veya nakit ödeyerek elde ettiği bir eşya ise, zekâta tâbi olur. Ama bir kimse, karşılığı parayla takdir edilen bir malı hibe veya miras gibi yollarla elde etmişse, zekâta tâbi olmaz. Ancak bu malı satarsa, parasını aldığı günden bir sene sonra ze­kâtını vermesi vâcib olur.

5.  Elindeki ticâret mallarının bir kısmını satan kimse karaborsacı bir tüccarsa ve sattığı malın bedeli de altın veya gümüş üzerinden nisâb miktarına ulaşırsa, zekâtını vermesi vâcib olur. Bu mallarının bir kısmım satan kişi, hazırdaki piyasaya uygun fiyatla alıp satan bir tüccarsa, sattığı malın bedeli altın veya gümüş üzerinden bir dirhem tutarında bile olsa, zekâtını vermesi vâcib olur. Karaborsacının sattığı malın bedeli, altın ve­ya gümüş üzerinden nisâb miktarına ulaşmaz veya hazırdaki piyasa fiya­tıyla alıp satan kişinin satmış olduğu malın bedeli, altın veya gümüş üze­rinden bir kıymet ifade etmezse, zekât verilmesi vâcib olmaz. Ancak bu durumdaki karaborsacı tüccarın yanında nisabı tamamlayacak olan; ka­zanıp da üzerinden bir senenin geçmiş olduğu bir malı veya üzerinden bir senelik süre geçmemiş de olsa bir maden kaynağı bulunursa hepsinin zekâtını vermesi vâcib olur.

Ticâret mallarının zekâtını vermek keyfiyetine gelince; bu malın sahi­bi karaborsacı bir tüccarsa, altın ve gümüş gibi paralarla satmış olduğu malların bedelini, bu eşyalar, yanında senelerce kalsa bile yanındaki diğer mallara ekleyerek sadece bir senenin zekâtını verir. Bu kişinin vadeli olarak sattığı mallardan dolayı alacaklarının zekâtım tahsil ettikten sonra sadece bir senelik zekâtını verir. Hazır piyasadaki fiyatlara uygun olarak alıp satan tüccara gelince; bu kişi, yanında bulunan mallar senelerce satıl-mayıp kalsa veya piyasası düşse de, malının değerini takdir edip hesablar; bunları yanındaki paralan ekleyerek tümünün zekâtını verir. Bu kişinin ticarî alacaklarına gelice; bu borçlar, vâdesi gelmiş nakit alacaklarsa veya henüz verilmiş borçlar ise ve her iki durumdaki bu borçlar sağlam olup batak değillerse, bunlar da mal varlığı olarak hesaba katılır, zekâtını ver­mesi gerekir. Yine bu tüccarın alacakları eşya cinsinden veya vadeli nakitlerse ve aynı zamanda da batak olmayıp sağlamsa, mal varlığı olarak değerlendirilip hesaba katılır ve hepsinin zekâtı verilir. Vâdesi gelmemiş nakit alacakların değeri eşya ile takdir edilir. Sonra bu eşyaların peşin fiyatı da altın veya gümüşle belirlenir. Sözgelimi bir tüccarın başkasında, vâdesi gelmemiş 20.000 lira alacağı olsun. Bunu takdir etmek için bilirki­şiler şöyle bir soru sorarlar: “Vâdesi gelmemiş bu 20.000 lira ile kaç ta­kım elbise satın alınabilir?” Eğer kendilerine bu parayla beş takım elbise satın alınabilir, denilirse bu defa da şunu sormaları gerekir: “Bu beş ta­kım elbise peşin olarak kaça satılır?” Eğer kendilerine: “Bu elbiseler pe­şin olarak 15.000 liraya satılabilir” denilirse işte bu 15.000 lira, vâdesi gelmemiş olan 20.000 liranın kıymetidir ki, tüccarın malına zekât hesabı bakımından 20.000 lira yerine 15.000 liralık bir ekleme yapılır. Alınacak borçlar eşya cinsinden iseler ve toplamları da nisâb miktarım bulmuşsa zekâtını vermek vâcib olur. Aksi takdirde vâcib olmaz.

Kişinin alacağı, ödenme umudu olmayan batak bir yerdeyse, bu bor­cu tahsil etmeden zekâtını vermek vâcib olmaz. Tahsil edince, bir seneli­ğinin zekâtım vermesi gerekir. Vâdesi geçmiş borçlar da böyledir. Bunlar da tahsil edildiklerinde bir senelik zekâtlarını vermek gerekir.

Hazırdaki piyasaya uygun alış-veriş yapan kişinin zekât senesi, eğer içinde zekât cereyan etmemişse onunla ticâret mallarını satın almış oldu­ğu günden veya bu para nisâbtan az ise zekâtını verdiği günden itibaren başlar. İdare vakti bundan sonraya ertelenmiş olsa bile, kuvvetli görüşe göre uygun olan budur. İhtikârci tüccarın zekâtının senesine gelince, onun ana mala sâhib olduğu günden -veya zekâtını vermişse- zekâtını verdiği günden itibaren başlar. Hazırdaki piyasaya uygun olarak alıp satan kişi­nin iş âletleri ile ticâret mallarını içine koymuş olduğu kaplar takdir edi­lip de zekât hesabına dâhil edilmezler. Ticâret yapan kişi mallarının bir kısmında ihtikâr yapıyor; bir kısmını da hazırdaki piyasaya uygun olarak satıyorsa bunun zekâtında tafsilâtlı hükümler söz konusu olur ki, bunları şöylece özetleyebiliriz: Hazır piyasaya göre sattığı mallar, karaborsa (ihti­kâr) ile sattığı mallar kadarsa birinciyi kendine özgü hükmüyle zekâtlandırır. Yani mallarının değerini her sene (sonu) takdir edip zekâtlandırır.

İkinciyi de ihtikâr hükmüne göre zekâtlandırır. Yani vadeli sattığı malın parasını tahsil ettiğinde, sadece bir senelik zekâtını verir. Yine bu tücca­rın malının az bir kısmı piyasadaki fiyata göre satılmaktaysa, bu mallar kendilerine özgü bir şekilde zekâtlandırılır. Malının çoğu da ihtikâr usûl­lerine göre satılıyorsa bu mallardan dolayı alacaklarını, tahsil ettiğinde zekâtlandırır. Yani hazırdaki piyasaya göre satan kişi, her sene malının değerini takdir edip zekâtlandırır. îhtikârcılık yapan tüccarsa malını bor­ca satıp da borcunu tahsil ettiğinde zekâtlandırmayı bekler. Ama bu tüc­carın malının çoğu piyasadaki fiyatlara uygun olarak satılmaktaysa, ağır­lık bu tarafta olduğundan her sene malının değerini takdir edip zekâtlan­dırır. Eşyaların değer takdirinde sadece bir kişinin bulunması yeterlidir. Fazla adam bulundurmak şart değildir. Çünkü bu iş, şahitlik türünden değil de hüküm vermek, türündendir. Hüküm veren hâkimin de birden fazla olması gerekli değildir.

Hanbeliler dediler ki:  Kıymeti nisâb miktarına ulaşan ticâret mal­ları iki şartla zekâta tâbi olur:

1. Bir kimse bu mallan, satın alma gibi kendi eylemiyle mülk edin­miş olmalıdır. Miras gibi, kendi eylemi olmaksızın mülk edinmişse zekâta tâbi olmaz.

2.  Bu mallar mülk edinilirken ticârete niyet edilmiş olmalıdır. Ya­ni bu maldan kazanç sağlama amacı güdülmesi ve bu niyetin de bütün sene boyunca sürmesi gerekir. Bir kişi kullanmak gayesiyle bir eşya satın alır da sonra bununla ticâret yapmaya niyet ederse, bu mal ticarî olmaz. Ancak takınmak için alınan zînet eşyaları bilâhare ticârete konulmaya niyet edilirlerse, salt bu niyetle ticarî olmuş olurlar. Ticâret mallarının zekât değeri, senenin bitiminde takdir edilir. İster içinde bulunulan belde­nin parasıyla olsun, ister olmasın, malların değeri bu paraların her ikisiy­le veya biriyle de olsa, fakirlere daha faydalı olacak şekilde altın veya gümüşe göre takdir edilmelidir. Bu malların altın veya gümüşle alınanları kendileri için Ödenmiş olan altın veya gümüşün miktar veya cinsiyle tak­dir edilmezler. Değer takdiri yapıldıktan sonra ve değerlendirme de sene sonunda yapılmışsa malın değeri artar veya eksilirse önemli olmaz. Bir kişi ticâret amacıyla meralarda beslenen (saime) hayvanlara mâlik olur da bunların mülk edinilmelerinin üzerinden bir sene geçerse, eğer bu süre içinde hem saimeliklerine, hem de kendileriyle ticâret yapmaya niyet edil­mişse, sahibi zekâtlarını sadece ticâret malı olarak vermelidir. Bir kişi saime hayvanları senenin yansı boyunca ticâret niyetiyle mülkiyetinde bu­lundurur, sonra bu niyetini bozarsa, niyetini kestikten bir süre sonra ze­kâtını (saimelere özgü şekilde) öder. Bir kişi ekmek ve ticâret etmek için bir tarla satın alırsa değeri de nisâb miktarına ulaşırsa, bunların tümünün zekâtını kıymetleri oranında vermek vâcib olur.[219]

Ticâret Mallarının Zekâtı Kendilerinin Aynısıyla mı Yoksa Kıymetleriyle mi Ödenir?

Ticâret mallarının zekâtını aynılarıyla değil de değerleriyle ödemek vâcibtir. Bu mallar, değer takdiri yapılırken elbise ve bakır gibi ayrı cinslerden olsalar da birbirlerine eklenirler. Sene içinde ticâretten sağ­lanan kazanç da ana mala eklenerek onunla birlikte zekâtiandırılır. Ti­câret dışı yoldan elde edilen rnal da aynı şekilde zekâtiandırılır. Mezheblerin bu konudaki detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanefiler dediler ki:  Bir kişi sene başında nisâb miktarı mala sâhib olur, sonra sene içinde kâr sağlar veya hibe ve miras gibi ticâret dışı yollarla başka bir mala sâhib olursa bu mal ve o kazanç, sene başın­daki mevcûd nisâb miktarına eklenir. Bu nisâb miktarının üzerinden bir sene geçer de sene sonunda nisâb miktarı eksilmezse, tümünün zekâtını vermek vâcib olur. Bu mezhebe göre muteber olan, nisâb miktarının se­nenin başında ve sonunda mevcûd olmasıdır.

Malikiler dediler ki: Kazanç, malı ticârette çalıştırmaktan doğar ki, sene içinde doğan bu mal, nisâbtan az da olsa, ana mala eklenir. Sözgelimi Muharrem ayında bir kişinin yanında on dinar bulunur, bu tarihten itibaren bu parayla ticâret yapmaya başlar, Receb ayı gelince de bu para yirmi dinara yükselirse, bu yirmi dinar ertesi senenin Muhar­rem ayına kadar eksilmeden aynı kalırsa, bu paranın yekûnunun zekâtını vermek vâcib olur. Çünkü kazanç, i ana malda saklıdır. Böyle olunca ana mal olan on dinar mevcûdken güya kâr olan ikinci on dinar da onun beraberinde mevcûdtur. Dolayısıyla ikinci on dinarı, birinci on dinara mutlak surette eklemek gerekir. Asıl olan birinci on dinar nisâbtan az olsa bile bu hüküm aynıdır. Miras ve hibe gibi ticâret dışındaki bir yoldan elde edilen mallar sene içinde, nisâb miktarında olsa bile kişinin kendi malına eklenemez. Aksine mülk edinilmesinden bir sene sonra zekâtını vermesi gerekir. Sözgelimi bir kişinin Muharrem ayında mülk edinmiş olduğu ni­sâb miktarı altını olur da Receb ayında bu sermâye ile on dinar para kazanırsa, bir sonraki Muharrem ayı geldiğinde asıl sermayenin zekâtını verir. Müteâkib Receb ayı geldiğinde de on dinarın zekâtını verir. Altın ve gümüş gibi nakitlerde, kazançla sermayenin zekâtları birbirinden ayrı olarak verilir. Ama hayvanların zekâtı böyle değildir. Diyelim ki bir kişi­nin nisâb miktarını bulan büyük veya küçük baş hayvanları olur da sonra satın alarak veya kendisine hîbe edilerek birkaç hayvan daha elde ederse, bu sonradan elde edilenler nisâb miktarı kadar olsun veya olmasın, asıl mallara ilâve edilir ve senesi dolunca da tümünün zekâtı verilir. Ama asıl mallar nisâb miktarından az olurlarsa, sonradan elde edilen nisâb miktarında iseler, bir sene geçtikten sonra zekâtları verilir. Sene içinde elde edilen mallar, havanların doğurması yoluyla elde edilmişlerse bun­lar, yavruların anaları nisâb miktarından az olsalar bile analarının senesi dolunca onlarla birlikte zekâtlandınlırlar. Çünkü yavrular anaların aslın­da gizlenmiş olarak takdir edilirler. Dolayısıyla yavrular da zekât bakı­mından analarının senesine tâbi olurlar.

Şafiiler dediler ki: Sene içinde kazanılan kârlar da sermâyeye ek­lenirler. Sermâyesi nisâb miktarından az olsa bile, ticâret senesinin başın­da mâlik olduğu mal da, aslı nisâbtan az olsa bile sermâyeye eklenir. Ticaret dışı bir yolla elde edilen mal, ele geçtiği tarihten bir sene sonra kendi başına zekâtlandırılır. Bu mal, sermâyeye eklenerek onunla birlikte zekâtlandırılmaz. Ancak bu, kendisiyle ticâret yapılan bir hayvandan sağ­lanan bir yavru ise, sermayeye eklenerek onun senesi sonunda zekâtlandı­rılır.

Hanbeliler dediler ki: Asıl mal nisâb miktarında olduktan son­ra, sene içinde sağlanan kazanç asla ilâve edilir. Asıl mal nisâbtan az ise ilâve edilmez. Ama malın tümünün nisâb miktarını bulmasından bir sene sonra zekât vermek gerekir. Ticâret dışı yollardan elde edilen mala gelince; bu, asıl mala ilâve edilerek onun senesi sonunda zekâtlandırıl­maz. Aksine bu mal, mülk edinildiği tarihten bir sene sonra kendi başına zekâtlandırılır. Yalnız saime (meralarda otlanarak beslenen) hayvanlar­dan doğan yavrular, analarının senesi dolunca onlarla birlikte zekâtlandırılırlar.[220]


Konu Başlığı: Ynt: Ticâret Mallarının Zekatı
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 19 Temmuz 2016, 23:45:09
Esselamu aleykum
Allah c.c. Razi olsun...Ticaret mallarının nasıl zekat verildiğini öğrenmiş olduk....Rabbim ilmimizi artırsın inşallah....


Konu Başlığı: Ynt: Ticâret Mallarının Zekatı
Gönderen: Damla üzerinde 19 Temmuz 2016, 23:50:01
#Esselamu aleykum. Ticaret onemlidir.Cunku helal mi haram mi bilemezsin.Ama zekatinin nasil verildigini ogrenmis oldum.Rabbim razi olsun. #


Konu Başlığı: Ynt: Ticâret Mallarının Zekatı
Gönderen: Ceren üzerinde 20 Temmuz 2016, 10:59:37
Aleykumselam.Her sene ticaret mallarindan elde edilen net gelir toplanir ve ona gore zekati verilir.Rabbim zekatini vaktinde ve hakkiyla veren kullardan eylesin bizleri inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Ticâret Mallarının Zekatı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 06 Mayıs 2018, 00:06:30
Aleykümüsselam ticaret mallarımızında zekatı vardır ihmal etmeyelim inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Ticâret Mallarının Zekatı
Gönderen: Mehmed. üzerinde 06 Mayıs 2018, 13:05:49
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri İslam a uygun yaşayan kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun