๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 28 Şubat 2010, 16:18:44



Konu Başlığı: Tefviz Nikâhı
Gönderen: Eflaki üzerinde 28 Şubat 2010, 16:18:44
Tefvîz, lügatte bir işi başkasına havale etmektir. "İşimi Allah´a havale ettim" cümlesinde olduğu gibi. Fıkıh ıstılahındaysa, evlenme akdinden mehri çıkarıp uzaklaştırmaktır. Bunun anlamı ve hükmünün ne olduğu konusunda mezheblerin geniş açıklamaları aşa­ğıya alınmıştır.

(53) Hanefîler dediler ki:  Mehirsiz olarak evlendirilen kadın, evlendi­rilmesi işini velîsine havale ettiği için kendisine "mufavvize", yani işini baş­kasının yetkisine bırakan denir. Bu kadına "mufavvaze" de denir. Çünkü velîsi onu kocasına havale etmiştir. Yani kocanın kendi takdir edeceği bir mehri, nikâhta kadına icâb etmesi için kocaya yetki vermiştir. Kocası bu ka­dınla ya gerdeğe girerek cinsel temasta bulunmuştur veya kocası kendisiyle sahih halvette bulunmuştur veyahut da cinsel temasta bulunmadan, ya da halvete girmeden kocası kendisini boşamış yahut kocası ölmüştür. Eğer cin­sel temasta veya sahih halvette bulunmuşsa, kadın için mehr-i misil sabit olur. Önce de belirtildiği gibi, fâsid nikâh akdinde mehir tesmiye edilmemiş (be­lirtilmemiş) ise, miktarı neye varırsa varsın, mehr-i misil kadın için kesinlik kazanır. Fâsid nikâhta böyle olunca, sahih nikâhta öncelikle kesinlik kaza­nır. Mehirsiz olma şartıyla evlenmesi geçersizdir, hiç bir kıymet ifâde etmez. Cinsel temastan ve halvetten önce boşarsa, kadına mut´a vermesi vâcib olur. Akidden sonra kadına mehir takdir etmiş olmasıyla olmaması arasında bir fark yoktur. Çünkü akidden sonra takdir edilen, ikiye bölünmez.

Kendisinden ötürü mut´a verilmesi gereken talâk, kendisine mehir tes­miye edilmeyen bir nikâhta gerdekten önce yapılan talâktır. Bu nikâh ak­dinden sonra mehir takdir edilmiş olsa da olmasa da veya şarap ve domuz gibi bir şeyin mehir olarak belirtilmesi nedeniyle mehir tesmiyesi her bakım­dan fâsid olsa da, hüküm aynıdır. Mehir tesmiyesi bir bakıma sahih, bir ba­kıma fâsid olursa, meselâ mehir olarak on dirhem para, on batman da şarap belirtilirse, kadına on dirhemin yarısı verilir ve on batman şarap lağvedilir. Nitekim bu, mehrin şartlan bölümünde de anlatılmıştır.

Aynı şekilde adamın biri yüzbin lira ile birlikte bir de hediye verme kar­şılığında bir kadınla evlenir, fakat daha gerdeğe girmeden kadını boşarsa, bu kadına yüzbin liranın yansını vermesi gerekir; hediye ise lağvedilir. Bu iki durumda da kadına mut´a verilmez. Çünkü gerdekten önce boşamada kadına mehr-i misil vermeye gerek yoktur. Aksine, nikâh akdinde belirtil­miş olan mehir nazar-ı itibara alınır. Belirtilen bu mehir her bakımdan fâ-sidse, lağvedilir ve kadına mut´a verilmesi gerekir. Bir bakıma fâsid, bir bakıma sahihse, kadın sahih olanın yarısını hak eder; fâsid olan ise lağvedilir. Gerdekten sonra boşamrsa, önce de belirtildiği gibi, kadın mehr-i misli hak eder. Gerdekten önceki boşamadan maksat, sebebi kocadan kaynakla­nan ayrılıklardır ki, mehir sahibi, talâk olsun fesih olsun bu ayrılma sebe­binde kocaya ortak olmaz. Örneğin talâk, iylâ, lian, cüb, înet, irtidad, Islâmiyeti kabul etmeme, zevcenin kızını veya anasını şehvetle öpme gibi. Bütün bu ayrılma durumlarında koca, kadına mut´a vermekle yükümlü olur. Ayrılış sebebi kadından kaynaklanırsa, meselâ kadın irtidad eder, îslâmiye-ti kabul etmez, zina için kendini üvey oğluna teslim eder veya bu oğlanı şeh­vetle öper veya küçük kumasını kendi sütüyle emzirir veya (buluğa ermeden evlenmişse nikâhı feshetme hususunda) kendini muhayyer kılar veya kendi küfvü olmayan bir erkekle evlenir de velîsi nikâhı feshederse, bütün bu du­rumlarda kadına ne vâcib, ne de müstahab olarak mut*a vermek gerekmez. Aynı şekilde kadın, mufavvize olmayıp kendisi için nikâh akdinde bir mehir belirtilir de kocası kendisiyi^ cinsel temasta bulunmadan kocasından aynlırsa bu ayrılığın sebebi kocasından kaynaklansa dahi- belirtilen mehrin yarısı düşer. "Mehir sahibinin ayrılış sebebinde kocaya ortak olmaması" kaydını koymakla, şu durum kapsam dışına çıkmış oldu: Adamın mülkiyetinde bir cariyesi bulunur, bu cariyesini başka bir adamla evlendirir, kocası henüz onun­la gerdeğe girmeden efendisi bu cariyeyi satarsa -ki mehrin sahibi efendidir-bu durumda nikâh akdi feshedilmiş olur. Câriye, mehrin yarısını hak etmez, kendisine mut´a verilmesi de gerekmez. Çünkü ayrılma sebebi her ne kadar kadından kaynaklanmamış olsa da, mehrin sahibi olan efendisi, ayrılma se­bebinde kocasına ortak olmuştur. Yani bu cariyeyi başkasına mülk etmiştir. Efendisi onu başkasına satmasaydı, ya da kocası onu satın alsaydı, başkası bu cariyeye mâlik olamayacaktı. Kocası satın alıp da boşasaydı, ona (cari­yeye) mut´a veya mehrin yansının verilmesi gerekirdi. Cinsel temastan önce kocası ölmüş ve nikâh akdinden sonra kadın için mehir takdir etmiş ve ikisi de buna razı olmuşlarsa, kadın kendisi için belirtilmiş olan mehri hak eder. Eğer mehir takdir etmemişse, ölümü nedeniyle kadın mehr-i misli hak eder. Kocanın nikâh akdini yaparken mehri reddetmiş olmasıyla, susup mehir be­lirtmemiş olması arasında bir fark yoktur. Şarap veya domuz gibi fâsid bir mehir belirtmişse, bu lağvedilir ve kadın için mehr-i misil sabit olur. Meselâ nikâh akdinden sonra kadın için mehir belirtmiş, cinsel temastan önce kadı­nı boşamışsa, ona mehrin yarısı değil de mut´a vermesi vâcib olur. Zîra akid­den sonra takdir edilen, ikiye bölünmez. Tıpkı nikâh akdinde belirtilmiş olan mehre, akidden sonra yapılan ilâve gibi. Meselâ nikâh akdinde kadın için mehir olarak yüzbin lira takdir edilmişken, nikâhtan sonra ellibin lira ilâve edilir ve cinsel temastan önce boşanma vukûbulursa, kadın yüzbin liranın yarısını hak eder.

Mut´a iki kısma ayrılır: Vâcib mut´a ve müstehab mut´a. Vâcib mut´a, cinsel temastan önce boşanan mufavvıza kadına verilen mut´adır ki, bu da­ha önce açıklanmıştı. Müstehab olan mut´aya gelince bu, cinsel temastan sonr.a boşanan her kadına verilen mut´adır. Nikâh akdinde bu kadın için mehir belirtilmiş olmasıyla olmaması arasında bir fark yoktur. Ayrılma koca tara­fından olursa ve kadın için mehir belirtilmişse, bu kadın cinsel temastan ön­ce boşanirsa, sahih kavle göre kendisine mut´a verilmesi müstehab olur. Ancak koca irtİdad eder veya İslâm´a girmeye yanaşmazsa, onun mut´a vermesi müs­tehab olmaz. Çünkü müstehablık bir fazilettir ve bu da sadece müslüman-lardan beklenir.

Mut´a, mehrin yarısına bedel olarak bir giysiden veya bu giysinin kıy­metinden ibarettir; mufavviza kadına verilir. Şu da var ki kocanın, mehr-i mislin yarısından fazlasını verme mecburiyeti yoktur. Bu miktar da insanla­rın durumuna göre değişir. Bu miktarın tesbitinde eşler anlaşırlarsa ne alâ. Aksi takdirde sahih olan görüşe göre, eşlerin durumunu nazar-ı itibara ala­rak bu miktarı kadı tesbit eder. Kadı, eğer durumları müsaitse zevce için elbisenin iyisini takdir eder. ikisinden biri varlıklı, diğeri yoksul ise, orta değerde bir elbise takdir eder. Aksi takdirde düşük değerde bir elbise takdir eder.

Fıkıhçılar mut´ayi, kadının başını örten şey diye açıklamışlardır. Buna tarha veya melhafa, -melhafa, baştan ayağa kadının bürünüp örtündüğü şeydir- mülâc veya şikka adı verilir. Melhafa ve izar aynı anlamdadırlar. Öyleyse izar üzerine ilâve yapan kimse, bunların birbirlerinden ayrı şeyler ol­duklarım düşünmüştür. îzar kelimesinin, melhafe altına giyilen elbise gibi şeyler olduğunu kasdetmiştir. Özetle erkekten istenen; kadını, dışarı çıkar­ken, her cihetin Örfüne uygun olarak itiyad edindiği gibi giydirmesidir. Za­manımızda mut´a; nakışlı bir elbise (gılabiye), altında gömlek ve entari, üste de izar (palto) başta da özel takye, veya insanların durumuna göre değişen mendildir. Koca, boşadığı kadına bu giysilerin kıymetini verirse, kadının bunu kabul etmesi gerekir ki, kendine uygun giysileri satın alsın.

Şâfiîler dediler ki:  Tefviz nikâhı, mehri nikâhtan uzaklaştırmak de­mektir. İki kısma ayrılır:

1- Mehrin tefvizi:  Örneğin kadının, velisine: "Beni dilediğin veya fala­nın dilediği miktardaki bir mehirle evlendir" demesidir.

2- Bıd´ın tefvizi: Örneğin kadının, velîsine: "Beni mehirsiz olarak evlendir" veya "ne şimdi, ne de cinsel temastan sonra mehirsiz olarak beni evlendir" demesi gibi. Bunu söyleyen kadına mufavviza denir. Zîra bu ka­dın, evlendirilmesi işini velîsine bırakmıştır. Buna mufavvaza da denir. Çünkü velîsi, bunun işini kocasının yetkisine bırakmış, ona havale etmiştir. Reşid olması şartıyla kadının, velîsine tefvizde bulunması sahih olur. Sefihin tef­vizi ise, velayet bahsinde geçen şartlar çerçevesinde evlendirilmesi hususun­da velîsine izin vermesi sayılır. Mehirden söz etmeksizin velîsine, "beni evlendir" demesi mehir için tefviz olmaz. Veya mehirsiz olarak bıd´ için tef­viz olmaz. Zîra evlenmenin âdeten mehirle olması gereklidir.

Tefviz nikâhının hükmüne gelince; velî, kadını mehr-i misille ve beldenin bilinen parasının mehir olarak ödenmesi üzerine evlendirirse, kadın için belirtilen mehir hak olur. Aksi takdirde, yani kadını mehr-i misilsiz veya bel­denin bilinen parası dışındaki bir paranın mehir olarak ödenmesi koşuluyla evlendirir veya mehirden söz etmezse; kocanın cinsel teması veya ölümü du­rumunda kadına mehr-i misil vermek vâcib olur. Mehr-i misil takdir etme­den veya cinsel temasta bulunmadan boşarsa, kadına mehir yoktur. Ama mut´a vardır. Mehir takdir edilmeden koca ölürse, kadın için mehr-i misil kesinlik kazanır. Çünkü tefviz nikâhında mehr-i mislin vâcib oluşu hususunda, ölüm de cinsel temas gibidir. Bu, mutlaka böyledir. Koca, ölmeden kadın için mehr-i misil takdir etmiş olsa da olmasa da hüküm aynıdır. Mâlikîler bu görüşe muhaliftirler. Her ikisinin de rızasıyla koca, kadına sahih bir me­hir takdir eder veya ikisinin anlaşamaması halinde kadı takdir eder; sonra da koca cinsel temasta bulunmadan kadım boşarsa, kadın takdir edilmiş olan mehrin yarısını hak eder^

Koca, şarap veya dornuz gibi fâsid bir mehir takdir eder, kadın da buna razı olur ve kocası cinsel temasta bulunmadan kendisini boşarsa, mehrin ya­rısını değil, mut´ayı hak eder. Bu, nikâh akdinde kadın için fâsid bir mehir takdir etmesi ve cinsel temasta bulunmadan onu boşaması meselesinden apayrı bir meseledir. Bu meselede kadın, önce de belirtildiği gibi, mehr-i mislin ya­rısını hak eder. Yabancı bir şahıs, kadın için mehir takdir eder, eşler de bu­na razı olurlarsa sahih olur. Razı olmazlarsa, bu mehir kendi malından olsa bile sahih olmaz. Bu mezhebe göre mufavviza kadının mehr-i misli, nikâh akdi halindeki mehr-i misli esas alınarak takdir edilir. Nikâh akdi esnasında güzel olup sonra cinsel temas esnasında güzelliğinin bir kısmım yitirecek bir arızaya uğrarsa, sahih kavle göre, nikâh akdi esnasındaki durumu esas alı­nır. Mufavviza kadın, kendisi için mehir takdir edilinceye kadar kocasına, kendisiyle cinsel temasta bulunma imkânı vermeyebilir. Kocası mehir takdir etmeye yanaşmazsa, gereğini yapması için kadıya müracaatta bulunur.

Mufavviza kadın, cinsel temastan ve kendisi için mehir takdir edilme­sinden önce boşamrsa, kendisine mut´a vermek vâcib olur. Mut´a, kocanın cinsel temastan önce boşadığı kadına zorunlu olarak vermesi gereken mal­dır. Çünkü bu kadına mehir verilmez. Veya hepsi kendisi için olsa da, ger­dekten sonra vereceği maldır. Ancak bazı durumlar bundan istisna edilmiştir:

1- Gerdeğe girmeden boşanan ve nikâh akdinden sonra kendisi için me­hir takdir edilmiş olan mufavviza kadın, mehrin yarısını hak eder. Yarı mehri hak eden diğer kadınlar da böyledirler. Bunlara mut´a verilmez.

2-  Ayrılmaya sadece kadın veya erkekle birlikte kadın, her ikisinin bir­likte irtidad etmesi gibi, müşterek sebebiyet verirlerse, kadına mut´a verilmez.

3-  Eşlerden birinin ölümü durumunda kadına mut´a verilmez. Kocanın sebebiyet verdiği ayrılmaya örnek olarak Han ayrılmasını gösterebiliriz: Bu durumda kocanın mut´a vermesi vâcib olur. Kadının sebebiyet verdiği ayrılığa örnek olarak da inet ayrılmasını gösterebiliriz. Bu durumda kadına mut´a vermek vâcib olmaz. Vâcib olan mut´anm miktar bakımından sınırı yoktur. -En azı, malî kıymeti olan bir şeydir. Çoğuna sınır yoktur. Sonra bunun tak­dirinde eşler anlaşırlarsa ne alâ. Aksi takdirde kadı, eşlerin durumunu gözö-nüne alarak kendi içtihadıyla bir meblağ takdir eder.Otuz dirhemden az olmaması ve mehrin yarısına ulaşmaması müstehab olur.

Mâlikîler dediler ki:  Tefviz nikâhı, mehir belirtilmesinden, "hîbe ettim" sözünden hâlî bulunan; mehrin belirlenmesi işi başkasının vereceği hükme bırakılmayan, mehrin düşürülmesi hususunda (taraflar arasında) an­laşma yapılmış olmayan nikâhtır. Örneğin adamın biri diğerine "kızımı se­ninle evlendirdim" der, mehirden söz etmez ve mehri düşürme hususunda onunla anlaşma yapmaz, diğeri de "kabul ettim" derse, bu tefvîz nikâhı olur ki, ileride de açıklanacağı gibi caizdir. Onunla evlendirmek kasdıyla, "kızı­mı sana hîbe ettim" der ve mehirden söz etmezse, diğeri de "kabul ettim" derse, akid fâsid olur ve gerdeğe girmeden önce feshedilir. Gerdeğe girdik­ten sonra mehr-i misil ile sabit olur. Nitekim sîga bahsinde de bundan sözet-miştik. Ama, "kızımı tefvîzen sana hîbe ettim" derse, bu bir tefvîz akdi olur. Çünkü burada tefvîz kelimesinin söylenmiş olması bir karinedir.

"Mehrin belirlenmesi işi, başkasının vereceği hükme bırakılmayan" kay­dım koymakla, tahkim nikâhı kapsam dışına çıkarılmış oldu. Tahkim nikâ­hı, mehir tesmiyesinden ve "hîbe ettim" sözünden hâlî bulunan, ama mehrin belirlenmesi işi, başkasının vereceği karara bırakılan nikâhtır. Adamın biri­nin bir başkasına: "Onun mehrini belirlemek için falan kişinin vereceği hü­küm üzerine kızımı seninle evlendirdim" demesi gibi.

"Mehrin düşürülmesi hususunda anlaşma yapılmış olmayan" kaydını koymakla, tarafların mehri düşürmek için anlaşma yaparak akdettikleri ni­kâhlar kapsam dışına çıkarılmış oldu. Böyle bir akid fâsid olur ve gerdekten önce sabit olur. Gerdekten sonraysa, mehr-i misil ile sabit olur. Taraflarca, bile bile gasbedilmiş bir malın mehir olarak belirtilmesi meselesinde olduğu gibi.

Tefvîz nikâhının hükmüne gelince, bu akid, ittifakla sahih ve caizdir. Hatta kadında, hayız veya nifas gibi bir engel olsa, yahut kadınla kocadan biri cinsel teması engelleyen hac ihramı ve Ramazan orucu gibi bir ibadet halinde bulunsa bile akid sahih olur. Yalnız cinsel teması yapacak olan er­keğin baliğ; kendisiyle temas yapılacak olan kadının da cinsel temasa daya­nabilecek bir yaşta olmaları şarttır. Koca baliğ olmaz veya kadın cinsel temasa dayanamayacak kadar küçük yaşta olursa, kadın yapılan cinsel temas nede­niyle mehri hak etmez. Çünkü bu temas, hiç vukûbulmamış gibidir. Cinsel temastan ve gerdekten önce boşanır veya bu durumda eşlerden biri ölürse, boşanmadan ya da ölümden önce kocası, kendisi için ya mehri takdir etmiş­tir, ya da takdir etmemiştir. Kendisi için mehir takdir etmemişse, kadın bir şey alamaz. Takdir etmişse, ya mehr-i misil takdir etmiştir veya daha azını takdir etmiştir. Her iki durumda da kadın, takdir edilen bu mehre ya razı olur veya olmaz. Kendisi için mehr-i misil takdir edilmişse ve bunun boşan­madan önce kendisi için takdir edilmiş olduğunu iddia ederse, iddiasının doğ­ruluğu saptandığı takdirde mehr-i mislin yarısını hak eder. Kendisi için belirlenmiş olan bu mehre razı olduğu saptansa da, saptanmasa da bu yarıyı hak eder. Çünkü o razı olmadan da mehr-i misil onun için bağlayıcı olur. Kocasının, ölmeden önce bu mehri kendisi için takdir ettiğini iddia eder ve bu iddiasının gerçek olduğu saptanırsa, razı olup olmadığına bakılmaksızın mehrin tamamım alır. Bu takdir edilen, mehri mislinden az olsa bile hüküm aynı olur. Kendisi için takdir edilen mehre, boşanma veya ölümden önce ra­zı olduğu beyyine ile saptanırsa; boşanma durumunda takdir edilmiş olan mehrin yansını, ölüm halinde de tümünü alır. Boşanmadan veya ölümün­den önce, takdir edilen bu mehre razı olduğu saptanmazsa, hiçbir şey ala­maz. Razı olduğuna dâir beyyinesiz kuru bir iddiada bulunursa, bu iddiası kabul edilmez.

Özet olarak kadın, cinsel temastan önce meydana gelen talâk veya ölümle mehir olarak hiç bir şeyi hak etmez. Ancak daha önce kendisi için mehir takdir edildiğini beyyine ile ispatlarsa o zaman durum değişir. Takdir edildiğini ispat­ladıktan sonra, takdir edilmiş olan mehir eğer mehr-i misil ise; Ölüm nede­niyle tümünü, boşanma nedeniyle de yansını alma hakkına sahip olur. Bu mehre razı olup olmadığına da bakılmaz. Takdir edilmiş olan mehir, eğer mehr-i mislinden daha azsa, takdir edildiğini ispatlamanın yanısıra bu mik­tara talâk veya ölümden önce razı olduğunu beyyineyle ispatlaması da gere­kir. Aksi takdirde bir şey alamaz. Şunu da belirtelim ki, kadın, gerdeğe girmeden önce kendisi için bir mehir takdir edilmesini taleb etme hakkına sahiptir. Mehir takdir edilmeden, kocasının kendisiyle cinsel temasta bulun­masına imkân vermesi mekruh olur.

Tahkim nikâhının hükmüne gelince, önce verilmiş olan tafsilât bakımın­dan tıpkı tefvîz nikâhı gibidir. Kadın, cinsel temastan sonra boşanacak olursa, mehr-i misil alır. Temastan önce boşanır veya kocası ölürse, tefvîz nikâhın­da aynı durum için verilmiş olan hüküm burada da geçerli olur. Sonra eğer mehri belirleme hakemliği kocaya verilmiş ve koca da kadın için mehr-i mi­sil takdir etmişse, kadının bu mehri kabulü, kocanın da ödemesi zorunlu olur. Ama kadın için mehir takdirinde bulunmaz ve cinsel temasta bulunmadan önce onu boşarsa, kocanın bir şey vermesi gerekmez. Mehri belirleme ha­kemliği zevceye veya yabancı bir şahsa verilmiş olur da bu hakem mehr-i misil kararını verirse denilmiştir ki; razı olsa da, olmasa da bu karar, koca için bağlayıcı olur. Bir kavle göre de koca razı olmayınca bu karar, onun için bağlayıcı olmaz. Razı olmadan boşarsa, kadına bir şey vermesi gerekmez. Kuvvetli görüşe göre hem koca, hem hakem -bu hakem de ister zevce olsun, ister başka biri olsun- beraberce razı olurlarsa bu hakem kararı koca için bağlayıcı olur.

Hanbelıler dediler ki:  Tefvîz nikâhı, birkaç şeye denir. Şöyle ki:

1- Mücbir babanın, kendi velayeti altındaki bir kadını mehirsiz olarak evlendirmesidir.

2- Kadının, kendisini mehirsiz olarak evlendirmesi hususunda velîsine izin vermesi. Her iki durumda da bu kadına, bıd´ını tefvîz eden kadın denir. Yani akid işini velîsinin yetkisine bırakmıştır.

3-  Kocanın, mehir belirleme hususunu kadına bırakarak onunla evlen­mesi. Yani dilediği kadar mehri kendisine vermek üzere kadınla evlenmesi. Kadının, falan kimsenin takdir edeceği mehir ile evlendirilmesi konusunda yetkiyi başkasına devretmesi de bu hükme tabidir. Bu durumdaki kadına, mehri tefvîz edilen kadın denir. Bu son durum, Mâlikîlerdeki tahkîm nikâ­hına benzemektedir.

Bütün nevileriyle tefvîz nikâhının Hanbelî mezhebindeki hükmüne ge­lince, bu nikâh, Hanbelîlere göre sahihtir. Sırf nikâh akdi dolayısıyla kadın için mehr-i misil, vucûben sabit olur. Ancak bu mehir, cinsel temas ve hal­vetle, cinsel temas ve halvetten önce mehir takdiriyle ve eşlerden birinin ölü­müyle kesinleşir. Ama cinsel temas ve halvetten veya hâkimin mehir takdirinden, yahut da eşlerin hâkim takdirine razı olmalarından önce koca karısını boşarsa, malî durumu elverdiği ölçüde karısına mut´a vermesi gere­kir. Mut´anın en iyisi bir köle veya câriyedir. En aşağısıysa namazda yeterli olabilecek bir giysidir ki, bu da gömlek, baş örtüsü ve namaz kılarken giyi­len elbisedir. Bu, mut´anın en azıdır. Kadınla cinsel temasta bulunur veya halvette buluşur, ya da insanların huzurunda olsa bile onu öper veya şehvet­le avret yerine bakar veya insanların huzurunda -başkalarının yapması helâl olan bir işi yaparak- şehvetle elleyip dokunursa, kadın için mehr-i misil -hâkim takdir etmese bile- kesinlik kazanır. Hâkimin takdir etmesiyle de kesinlik ka­zanır. Üzerine koyup eksiltmeksizİn hâkim, kadının talebi üzerine mehir takdir eder. Mehr-i misil, daha az veya daha çoğunu takdir ederse, onun takdiri de hükmü gibi eşler için bağlayıcı olur. Hâkim tarafından takdir edilen me­hir, nikâh akdinde belirtilen mehir gibidir. Eşler bir mehre razı olurlarsa, bu ister az, isterse çok olsun onlar için bağlayıcı olur. Mehir takdirinden ön­ce, cinsel temastan ve ona bağlı olan hareketlerin vukuundan önce boşarsa, kocanın kadına takdir edilen mehrin yarısını vermesi gerekir. Tıpkı nikâh akdiyapıhrken belirtilen mehir gibi. Kendisi için mehir belirtilmeyen mu-favviza kadına, cinsel temas ve temasa bağlı hususlardan önce boşanması durumunda mut´a vermek gerektiği gibi; kendisi için şarap, domuz ve ben­zen fâsid şeylerin mehir olarak belirtildiği kadına da mut´a vermek gerekir, üonra eğer ayrılık, kadın tarafından olmuşsa, mufavviza olsun olmasın, ka­dına ne mehir, ne de mut´a vermek gerekir. Çünkü buna sebep olan kadın­dır ve ayrılış, kadının ilanından sonra vukûbulmaktadır. Retk (vagina ağızında yer alan ve cinsel temasa engel olan et parçası) gibi bir ayıp nedeniyle, müs-luman bir kocayla evli olması halinde kadının irtidad etmesiyle, kâfir bir ko çayla evli olması halinde kadının müslüman olmasıyla veya kumasını emzirmesi halinde vukûbulan ayrılık nedeniyle de kadına bîr şey vermek ge­rekmez,

Ayrılma koca tarafından olursa, kadına nikâhta belirtilen mehrin yan­sını vermek gerekir. Nikâhta mehir belirtilmemişse, ona mut´a vermek gerekir.

Bütün bunlar, ayrılmanın cinsel temas ve halvet gibi mehir kesinleştirici durumların vukuundan önce gerçekleşmesi halinde geçerli olan hüküm­lerdir. Aksi takdirde, ayrılma kadın tarafından olsa bile, bundan sonra mehir sakıt olmaz.