Konu Başlığı: Suyu Temizleyici Olmaktan Çıkarmayan Durumlar Bahsi Gönderen: Eflaki üzerinde 25 Ocak 2010, 11:06:55 Bazen suyun rengi, tadı ve kokusu değişir ama bununla beraber yine de temiz kalabilir. Böyle bir suyu ibâdetlerde kullanmak sahîh olur. Meselâ bu suyla abdest alınıp gusül yapılabilir. Ancak bu suyu kullanmaktan ötürü maddî bir zarar doğmayacaksa kullanılabilir. Sözgelimi bu suyu kullanmakla kişinin organlarından birinde zarar meydana gelecekse bununla abdest almak caiz ve helâl olmaz. Çöl ve yaban yerinde yaşayanlar, başka su bulamadıklarında, vasfı değişik olan bu suyu kullanmak mecburiyetinde kalıyorlar. İslâm Dîni, zararlarından emin olmaları hâlinde bu suyu kullanmalarına müsâade etmiştir. Ki Buhârî´nin bu mânâda rivayet ettiği bir haber de buna delâlet etmektedir. Şöyle ki: Müslümanlar Mekke´den Medine´ye göç ettiklerinde çokları sıtmaya yakalandılar. Müslümanların o günkü düşünürleri, “Bathan” denilen bataklığın kurutulması gereğine işaret ettiler. Bataklık kurutulduktan sonra sıtma hastalığı ortadan kalktı. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a.) şöyle demişti: “Bathan, değişik bir su akıtıyordu.” Sağlığın muntazam olması için sıhhî su tesisatlarının çekilmesi, yerlerde ve ovalardaki su birikinti yerlerini kapatmak gerekir. Zîrâ bu çukurlardaki sular, kirlenip vasıflarını değiştiriyorlar. Ki bu da zararlı oluyor. Bu önlemleri almak, İslâm dininin sağlam hedeflerinin gereğidir. İslâm dininin ilkeleri, “faydaları temin edip zararları bertaraf etmek” esasına dayanmaktadır. Bazı fıkıhçılar, suyu temizleyici olmaktan çıkarmayan vasıf değişikliğine ilişkin bazı örnekler vermişlerdir. Ki bunları şöyle sıralayabiliriz: 1. İçine yerleşmiş olduğu yer veya içinden geçtiği yol dolayısıyla vasıflarının tümünün veya bir kısmının değişmesi. Birincisine örnek: Göller, eski sarnıçlar ve su birikinti yerlerindeki sular gibi. İkincisine örnek ise, tuz ve kükürt gibi madenlerin üzerinden geçip gelen sular gibi. 2. Çok beklemekle suyun vasfının değişmesi. Matara veya kırba gibi kaplarda uzun müddet beklemekten ötürü vasfının değişmesi, suyu temizleyici olmaktan çıkarmaz. 3. İçindeki balıkların doğurmasından veya yosunlardan ötürü vasfının değişmesi halinde su, temizleyici olmaktan çıkmaz. Yosun içindeyken kaynatılmadıkça veya kaynatıldıktan sonra içine atılmadıkça suya zarar vermez. Hanbelîler: Yosun, suyla birlikte kaynatılsa bile suyun temizleyici olmaktan çıkmayacağını ve fakat suya zararı olabileceğini söylemişlerdir. 4. Katran, selem ağacı ve benzeri maddelerle dibâğ edilmiş kapların içindeki suların vasıfları değişirse de, bu sular temizleyici olmaktan çıkmazlar. Dibâğ edilmiş bir kırbaya konan su değişse bile temizleyici olmaktan çıkmaz. 5. Rüzgârların kuyu ve benzeri gibi, içinde su bulunan yerlere savurdukları tozlar. Saman parçacıkları ve ağaç yaprakları gibi sakınılması zor olan şeylerden ötürü vasıfları değişen sular da temizleyici olmaktan çıkmazlar. 6. Bitişiğinde bulunan şeylerden öturu vasıfları değişen sular da temizleyici olmaktan çıkmazlar. Meselâ bir leş, su kenarına konulur da onun pis kokusundan dolayı suyun vasfı değişirse bu, onu temizleyici olmaktan çıkarmaz. Ama bu câhil köylülerin yapmakta oldukları en çirkin işlerden biridir. Hayvan leşlerini su kıyılarına, hem de kullanmakta oldukları suyun kıyısına atmakta ve bundan çıkan pis kokular da etrafa yayılmaktadır. Şerîat sahibi her ne kadar bu sulardan abdest almaya ve gusül yapmaya müsaade etmişse de, diğer taraftan, kullanılması halinde zarar doğuracaksa bu suları kullanmayı yasaklamıştır.[41] Temiz, Fakat Temizleyici Olmayan Sular Tanımı: Kullanılmış, fakat pis olmayan sulara, temiz, fakat temizleyici olmayan sular denir. Bu suları içmek, yemek pişirmek ve diğer adet îcâbı günlük işlerde kullanmak sahihtir. Abdest almak, gusül yapmak gibi ibâdet işlerinde kullanılması ise sahîh değildir. Çeşitleri: Bu suların çeşitleri üçtür: Malikiler dediler ki: Temiz ve fakat temizleyici olmayan sular tek çeşittir. Ki o da, kendisine temiz bir şey karışıp üç vasfından biri değişen sudur. Buna temiz ve fakat temizleyici olmayan su denir. İkinci çeşit suya gelince o da, az miktardaki kullanılmış sudur. Bu, temizleyicidir. Tabiî, eğer kullanıldığından ötürü üç vasfından biri değişmemiş ise... Üçüncü çeşit olan ise, bitkilerden elde edilen sulardır. Örneğin gülsuyu, karpuz suyu gibi! Mâlikîlere göre bunlar, kendisiyle temizlenilen sular grubundan değildirler. Çünkü bunlar mutlak su değildirler. Ama aklıbaşında bir insan tarafından kasten atılacak olursa temizleyici olmaktan çıkacağını söylemişlerdir. Bu durumda suyun kaynatılması veya kaynatılmamış olması gibi bir ayırım da gözetmezler. Ama bu yosun sadece sudan üremişse, rüzgâr veya benzeri bir şeyin etkisiyle suya atılmışsa bunun bir zararı olmaz. 1. Temizleyici suya az miktarda temiz suyun karışması: Sözgelimi temizleyici olan bir suya gülsuyu, hamur suyu veya bunlara benzer bir miktar su karışacak olursa bu suyun temizleyicilik vasfı gider. Bu su, her ne kadar içme ve elbise temizliği gibi adet îcâbı işlerde kullanilabilirse de abdest almak, gusül yapmak gibi ibâdetlerle İlgili işlerde kullanılamaz. Yalnız şunu bilmek gerekir ki; suyun temizleyicilik vasfı ancak iki şartın tahakkuku hâlinde ortadan kalkabilir: a. Suyun rengi, tadı ve kokusundan ibaret olan üç vasfından birinin bu karışımdan ötürü değişmiş olması. b. Karışan şeyin, suyun temizleyiciliğini gideren şeylerden biri olması. Ki bu şeyler hakkında mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır. Hanefiler dediler ki: Suyu temizleyici olmaktan çıkarıp sadece temiz olarak bırakan şeyler katı ve sıvı olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Katı olana gelince bu, suyun temizleyici olma özelliğini iki durumda ortadan kaldırır: a. İncelik ve akıcılığını giderecek bir şeyin suya karışması. Meselâ suya temiz bir çamur konulur ve bu çamur onun incelik ve akıcılığını yok ederse bu suyla temizlenmek sahîh olmaz. Suyuna çamur karışmış bir havuzun kurumasından sonra dibinde kalan çamurlu suyla temizlenmek de sahih değildir. b. İçinde pişirilmekte olan bir şeyle suyun karışması. Meselâ temizleyici bir suyun içine mercimek konulur ve pişirmek amacıyla iki defa kaynatıldıktan sonra bu su vasfını değiştirirse, mercimek pişmemiş olsa bile onunla temizlenmek sahîh olmaz. Bu su, incelik ve akıcılığını kaybetmemiş olsa bile yine böyledir. Bu durumlar, su az olduğunda, bilhassa çöllerde ve yaban yerlerinde görülür. Ama sabun ve benzeri temizlik malzemeleriyle vasfı değişen sular bu hükmün dışında tutulmuşlardır. Rengi, tadı ve kokusunu değiştirseler bile, bunlar içindeyken kaynatılan sular temizleyici olmaktan çıkmazlar. Ancak suyun içinde pişirilir de incelik ve akıcılığını giderecek olurlarsa onu temizleyici olmaktan çıkarırlar. Sıvı olana gelince bunlar, suya karıştıkları takdirde üç durumda onu temizleyici olmaktan çıkarırlar: a. Suya karışan sıvı, kokusu gitmiş olan gülsuyu ve kullanılmış su gibi renk, tad ve kokudan ibaret olan üç vasıfta suya muvafık olmalıdır. Bu durumun meydana gelmesi hâlinde karışımın çok olan unsuruna bakmak gerekir. Eğer çoğunlukta olan su ise bu su temizleyicidir. Eğer çoğunlukta olan, su ile karışık öbür unsur ise bu durumdaki su temiz, fakat temizleyici değildir. Sözgelimi bir cemaat, küçük bir havuzdan veya sarnıçtan abdestlerini alır da bunların abdest organlarından damlayan su, tekrar dönüp havuza giderse bakılır: Eğer kullanıldıktan sonra tekrar havuza dönen bu su, kullanılmamış olan sudan az ise herhangi bir sakınca sözkonusu değildir. Yok, eğer ona eşit veya ondan çok ise, havuzdaki veva sarnıçtaki suyun tamamı “müsta’mel su” hükmüne girer. b. Temizleyici suya karışan bu sıvı, renk, tad ve kokudan ibaret olan üç vasfı bakımından suya zıt olmalıdır. Sirke gibi. Sirkenin rengi, tadı ve kokusu suyunkine zıttır. Meselâ bir kişi, elini sirkeye batırdığında yeni (elbisesinin kolu) de beraber bulaşır ve bundan sonra elini temizleyici suya batırır, yenleri de bu suya bulaşırsa bakılır: Eğer sirkenin vasıflarının çoğu, örneğin rengi ve tadı bu suya bulaşıp açıkça görülürse temizleyici olmaktan çıkar. Ve bu suyun ibâdetlerle ilgili işlerde kullanılması sahîh olmaz. Ama yemek pişirmek ve benzeri işlerde kullanılması sahihtir. Eğer sirkenin vasıflarından sadece biri suya bulaşıp açıkça görülürse bu su, temizleyici olmaktan çıkmaz. c. Suya karışan sıvı, bazı vasıflarında suya muvafık, bazı vasıflarında ise zıt olmalıdır. Örneğin sütün rengi ve tadı vardır. Ama kokusu yoktur. Eğer biraz süt, suya karışır da bir tek vasfı açıkça görülürse o su temizleyici olmaktan çıkar. Bu durum daha çok, sudan uzak tarlalarda çalışmakta olan çiftçilerde görülür. Şöyleki: Sütü bir kaba koyarlar. Sonra da boşalan bu kaplan iyice temizlemeden içine su doldururlar. Sütün eseri de suda görülür. Görüldüğünde de o su temizleyici olmaktan çıkar. Sadece temiz olarak kalır. Malikiler dediler ki: Üç şey, suyu temizleyici olmaktan çıkarır: 1. Suya temiz bir şeyin karışıp rengi, tadı veya kokusundan ibaret olan üç vasfından birini değiştirmesi. Bu koku, suda açıkça görülmese bile farketmez. Temizleyiciliğin ortadan kalkması birtakım şartlara bağlıdır: a. Suya karışan şeyin her zaman suyla beraber olmayan, bazan beraber olsa bile çoğu kez ondan ayrı bulunan bir şey olması. b. Suya karışan şeyin, kapların dibâğlanmasında kullanılan bir şey olmaması. c. Suya karışan şeyin, yerin cüzlerinden biri olmaması. d. Suya karışan şeyin, sakınılması zor olan şeylerden olmaması. Bunun birçok örnekleri vardır: Sözgelimi sabun. Bu, çoğu kez suya karışmaz. Gülsuyu ve benzeri esans sıvıları da böyledir. Suyu kullanan adam çoğunlukla bu saydığımız şeylere gereksinim duymamaktadır. Davar pislikleri de böyledir. İçme suyuna karışacak olursa bu su, temizleyici olmaktan çıkar. Çünkü bundan sakınmak zor değildir. Yanmakta olan birşeyin dumanı da böyledir. Bu şey, yerin parçalarından biri olsa bile farketmez. Kuyunun veya su kanalının yakınında bulunan ağaç yaprakları da böyledir. Çünkü buraların üstünü örterek bunlardan sakınmak mümkündür. Hurma çiçeği, saman çöpü ve rüzgârın savurup getirdiği tozlar da böyledir. Balık, suda ölür veya dışarıda öldükten sonra suya atılırsa da böyledir. Yukarıda sayılan temiz şeyler, bahsedilen şartlarla suya karışacak olurlarsa suyu temizleyici olmaktan çıkarırlar. Ve bu sular, sadece temiz sayılırlar. Tabiî, vasıflarından birinin değişmesi şartıyla bu böyle olur. 2. Suyun, içinde bulunduğu kaptan ötürü vasfının değişmesi. Bu değişme, suyu temizleyici olmaktan iki şartla çıkarır: a. Suyun içinde bulunduğu kap, yere ait parçalardan yapılmamış olmalıdır. Suyun, deriden veya tahtadan yapılma bir kap içinde bulunması nedeniyle değişime uğraması gibi. b. Sudaki bu değişim, örfe göre aşırı bir değişim olarak telâkki edilmelidir. Sözgelimi pişirilmiş topraktan yapılma bir kap içinde su bulunup bu su, örfe göre aşırı derecede değişmemiş ise bu, hiç de zarar vermez. Yine bunun gibi su, ketenden veya hurma lifinden yapılma bir ipin, içine düşmesi nedeniyle değişime uğramışsa da hiçbir şey gerekmez. Böyle bir su temizleyicidir. Ancak değişmesi, örfe göre aşın olarak kabul edilirse o zaman temizleyici olmaktan çıkar. 3. Suya katran veya selem ağacının bulaşması nedeniyle rengi veya tadı değişmişse temizleyici olmaktan çıkar. Ama yalnız kokusu değişmişse, temizleyici olarak kalmakta devam eder. Ve bu değişim ona zarar vermez. Şafiiler dediler ki: Temiz bir şey suya karıştığında dört şartla onu temizleyici olmaktan çıkarır: 1. Suya karışan temiz şey, suyun ihtiyaç duymadığı şeylerden olmalıdır. Eğer su, varlığını sürdürebilmesinin ancak kendisine bağlı olduğu bir suyun üzerine ilâve edilmesiyle veya kaynağı olan yer dolayısıyla değişikliğe uğramışsa bu değişiklik zarar vermez. Ve onu temizleyici olmaktan çıkarmaz. 2. Suyun değişmiş olmasının kesinlikle bilinmesi gereklidir. Eğer değişip değişmediği hususunda şüpheye düşülürse bu su, temizleyici olmaktan çıkmaz. 3. Suyun değişmesinin, içine kasıtlı olarak atılmış olsa bile toprak dolayısıyla olması hâlinde su, temizleyici olmaktan çıkar. Denizden elde edilen tuz da toprak gibidir. Bu anlatılanlardan başka bir şeyin suya atılması dolayısıyla su değişmişse temizleyici olmaktan çıkar. Sadece temiz olarak kalır. Meselâ suya, safran bitkisi, hurma ve benzeri şeyler düşüp onu değiştirirse ve bu değişiklik de örfen aşırı olarak kabul edilirse; içine ağaç yaprağı düşmekle suyun vasfı değişirse; içine keten veya meyankökü gibi analize uğrayan bitkiler atmakla suyun vasfı değişikliğe uğrarsa bu durumda su, temizleyici olmaktan çıkar. Tabiî bu değişiklik çok olup vukuu da kesinlikle bilinmelidir. Ama diyelim ki, böyle bir değişiklik katrandan ötürü olmuşsa bu durumda su, iki şartla sadece temiz kalır: a. Katranda yağ eseri bulunmamalıdır. b. Katran, su kırbasını ıslâh etmek için kullanılmış olmamalıdır. Yok, eğer kırbayı islâh maksadıyla kullanılmış ise bunun suya bir zararı dokunmaz. Kaya tuzu da aynı hükme tâbidir. Fakat bu tuzun, su için bir yerleşim yeri veya geçit yeri olmaması şarttır. Eğer geçit yeri veya yerleşim yeri olursa bunun suya bir zararı dokunmaz. Hanbeliler dediler ki: Suyun temizleyiciliğini birkaç şey giderir. Ki onları da şöylece sıralayabiliriz: 1. Suya, sakınılması zor olmayan temiz bir şeyin karışması. Bu, iki şartla gerçekleşir: a. Suyun vasıflarından birinin aşırı derecede değişmiş olması. Az bir değişikliğin herhangi bir zararı dokunmaz. b. Bu temiz şeyin suya, temizlenme mahallinin dışında karışmış olması. Sözgelimi abdest almakta olan bir şahsın elinde safran bitkisi bulunur da bu adam eline su aldığında, safrandan ötürü değişikliğe uğrarsa bunun zararı suya dokunmaz. Suya karışan bu şeyin acı bakla ve nohut gibi suda pişirilip pişirilmemesi hüküm bakımından farketmez. Ama suya karışan şey, yosun ve ağaç yaprağı gibi sakınılması zor şeylerdense ve bunları aklı başında bir insan kasıtlı olarak içine atmamışsa su, temizleyici olmaktan çıkmaz. 2. Temizleyici suya “müsta’mel su”yun karışması. Bu suyun da bir hades hâlinin giderilmesi veya bir necasetin giderilmesi veyahut da bir mahallin temizlenmesinde kullanılmış olması, daha da bu suyun kullanıldığı yerden veya organdan ayrılırken değişikliğe uğramamış olması şarttır. Bu “Müsta’mel su”, kulleteyn[42] miktarından az olan bir suya karışırsa onu, temizleyici olmaktan çıkarır. 3. Vasıflarında suya zıt olmayan bir sıvının temizleyici suya karışması. Kokusu gitmiş, fesleğen, nane ve gülsuyu gibi. Bunlar, temizleyici suyun tüm cüzlerine galip gelecek şekilde ona karışırsa temizleyiciliğini giderirler. 2. Temiz ve fakat temizleyici olmayan suların ikinci çeşidi, az miktardaki kullanılmış sudur. Az olan su, iki kulleden az, iki rıtıldan daha çok noksan olan sudur. Kullanılmış suya (Mâ-i müsta’mel) gelince, bunun tanımı hususunda mezheblerin tafsilatlı görüşleri aşağıya alınmışıtr. Malikîler: Az miktardaki suyu kullanmak, ona zarar vermez demişlerdir. Bu su, temizleyici olmaktan da çıkmaz. Bir kişi, az miktardaki bu sudan abdest alır da organlarından süzülüp damlayan sn tekrar bu suya karışırsa bu kişi, ikinci defa yine aynı sudan abdest alabilir. Hanefiler dediler ki: Kullanılmış suyun, temizleyicilik özelliğine zarar vereceği az miktardaki suyun ölçüsü şudur: Normal bir zira´la 10 x10 zira´lık alanda, kare biçimindeki bir yerde bulunan su ile normal zira´la çevresi 36 zira´ olan daire şeklindeki bir havuzda bulunan sudan noksan olanlara az su denir.[43] Çok su ise bu ölçüden fazla olan sulara denir. Ki deniz, ırmak ve sulama kanallarındaki sular örnek olarak gösterilebilir. Müsta’mellik, bu suların temizleyiciliklerini ortadan kaldırmaz. Alanı bu ölçüleri bulan veya aşan suların çok derin olmaları da gerekmez. Ama bundan daha az bir sudan kullanıldığı takdirde bu su, Müsta’mel olur. Müsta’mel suyun hükmü ileride açıklanacaktır. Malikîler dediler ki: Müsta’mellik, suyun temizleyicilik vasfını ortadan kaldırmaz. Bu suyla abdest alınıp gusül yapılabilir. Ama başka suyun varolması halinde bunları, bu gibi işlerde kullanmak mekruh olur. Kullanılmış olan su az olsa bile temizleyiciliğini kaybetmez. Şunu da kaydetmek gerekir ki: Mâlikîlere göre Müsta’mel su, iki nevidir: a. Az miktardaki temizleyici su, büyük olsun, küçük olsun bir hades halinin giderilmesinde kullanılmış olmalıdır. Örneğin gusül veya abdest için kullanılmış olması gibi. Veya bu su bir necasetin giderilmesinde kullanılmış olmalıdır. Bu necaset de ister manevî olsun, ister maddî olsun... Nitekim bu husus daha önce de açıklanmıştır. b. Az miktardaki temizleyici su, yapılması ancak temizleyici bir suya bağlı olan bir iş için kullanılmış olmalıdır. Bu iş, ister cenazeyi yıkamak veya kendisiyle cinsel ilişki helâl olsun diye hayız ve nifas hâli sona eren zımmî kadının yıkanması gibi vâcib bir iş için olsun. İsterse abdest üzerine abdest almak, cuma günleriyle bayram günlerinde gusül yapmak, abdest alırken organları ikinci ve üçüncü defa yıkamak gibi sünnet bir iş için olsun aynı hükme tâbidir. Az miktardaki temizleyici bir suyun bu gibi işlerde kullanılmasından sonra ikinci bir defa kullanılması mekruh olur. Tabiî iki şartla: 1. Gusül yapılırken veya abdest alınırken su, organın üzerinden akıp yürüdükten sonra yere damlamalıdır. Bu su, bir necasetin giderilmesinde kullanılmışsa bu şart sözkonusu olmaz. 2. Su, yerinden alınıp organın üzerine döküldüğü takdirde yere damlamalıdır. Ama eğer su, yerinde durur da yıkanacak olan organ, içine daldı-rılırsa veya cünüp biri hepten suya dalarsa ve suyun içindeyken her hangi bir organını ovmazsa bu su yine Müsta’mel olmaz. Temizleyici olmaktan çıkmaz. Hanefiler dediler ki: Temizleyici su, kullanıldığı takdirde temiz ve fakat temizleyici olmayan bir su haline gelir. Bu suyun içme, yemek pişirme ve benzeri âdet icâbı işlerde kullanılması sahîhtir. Ancak abdest almak, gusül yapmak gibi ibadetle ilgili işlerde kullanılması sahih değildir. Bunlara göre Müsta’mel sular dört çeşittir: 1. Namaz kılmak, ihrama girmek, Mushaf´a dokunmak gibi ibâdetlerden birini yapabilmek için kendisine ihtiyâç duyulduğu için kullanılmış olan su. 2. Bir hades hâlini ortadan kaldırmak için kullanılmış olan su. Küçük hadesi ortadan kaldırmak için tam bir abdest almak gibi. 3. Hades hâlini gidermemesine rağmen bir farzı yerine getirmiş olmak için kullanılan su. Meselâ kişinin, abdest organlarından bazısını yıkayıp bazısını yıkamaması! Diyelim ki: Yalnız yüzünü yıkasa, her ne kadar abdesti tamamlamamış olsa bile yine de yüzünü yıkamış olduğundan dolayı bu su müstameldir. Böyle bir kişiye “farzı yerine getirdi (yüzünü yıkadı) ama hades hâlini gidermedi,” derler. Hadesin giderilmesi, abdestin tamamlanmasına bağlıdır. 4. İbâdeti hatırlamak amacıyla kullanılmış olan su. Meselâ aybaşı halindeki bir kadının her namaz vakti, îtiyâd edinmiş olduğu namazı hatırlamak İçin abdest alması gibi. Bütün bu hâllerde su, organlardan süzülüp ayrılmadıkça Müsta’mel su sayılmaz. Şafiiler dediler ki: Müsta’mel su, görünürde veya gerçekten kullanana göre yerine getirilmesi zorunlu olan bir iş için kullanılmış olan az sudur. Hades hâlinin ortadan kaldırılması veya bir necasetin giderilmesi için kullanılan az su, Müsta’meldir. Bunu biraz açalım: Az sudan maksat, kulleteynden (221 litreden) az olan sudur. Bir kişi az sudan abdest alır veya gusül yapar, yüzünü elleriyle yıkadıktan sonra ellerini de yıkamak için suyu elleriyle avuçlarsa bu su Müsta’mel olur. Ki bunda da bir takım şartlar vardır: 1. Bu su farz olan bir temizlik için kullanılmış olmalıdır. Kişi, eğer nafile bir namaz kılmak, Mushaf-ı Şerifi eline almak ve buna benzer nafileler için abdest almış ise bu su, avuçlanıp kullanmakla Müsta’mel olmaz. 2. Suyun birinci defa kullanılmış olması. Meselâ yüzünü bir defa kabın dışında yıkasa sonra ikinci yıkayış ve üçüncü yıkayış için elini kaba koyup su alsa, bu su Müsta’mel olmaz. 3. Suyun evvel emirde az olması. Eğer su, önceden kulleteynden fazla ise, sonra onu birkaç kaba taksim etse ve bunlardan birinden avuçlayıp alsa Müsta’mel olmaz. Yine bunun gibi az miktardaki Müsta’mel suyu diğer sularla birleştirip kulleteynden fazla bir miktara ulaştırırsa bundan avuçlayıp kullanmasının bir zararı olmaz. 4. Suyun, yıkamakta olduğu organından damlayarak ayrılması. A.ma organının üzerinde yürüyüp akar da organdan ayrılmazsa Müsta’mel olmaz. Kişi eğer az sudan abdest alır veya gusül yapar da sonra bu sudan avuçlamaya niyet ederse bu su, Müsta’mel olmaz. Abdestte yüzünü yıkadıktan sonra ellerini yıkamak istediğinde suyu avuçlamaya niyet etmelidir. Ama maz-maza veya istinşak anında avuçlamaya niyet ederse bu yeterli olmaz. Zîrâ Şafiî Mezhebine göre tertip farzdır. Gusülde avuçlamaya niyet etmenin yeri, gusül yapmaya niyet edildiği andır. Veya suyun bedene değdiği andır. Yok, eğer avuçlamaya niyet etmeden suyu, bedenini yıkamak üzere yerinden naklederse bu su Müsta’mel olur: Abdest alırken de abdest organlarını yıkadıktan sonra suyu avuçlamaya niyet ederse bu su yine Müsta’mel olur. Yukarıdaki tanımda “görünürde veya gerçekten” kaydı konulmuştu. Bunun anlamı şudur: Abdest alanın mükellef olup abdestin kendisine gerçekten farz olması ile abdest alanın mükellef olmayıp aldığı abdestin bir görünüşten (şekilden) ibaret olması demektir. Ki suyun Müsta’mel olması bakımından ikisinin de pozisyonu aynıdır. Ayrıca yine aynı tanımda “kullanana göre” kaydı da düşülmüştü. Ki bu da şu anlama gelmektedir: Abdest alanın abdesti, kendi mezhebine göre sahîh ise abdestinin suyu Müsta’meldir. Şafiî mezhebine göre abdesti sahîh olmasa bile suyu yine Müsta’mel olur. Meselâ Hanefi bir kişi, niyetsiz olarak abdest alsa Hanefî mezhebine göre abdesti sahîh, Şafiî mezhebine göre gayr-ı sahihtir. Bununla beraber bu kişinin abdest suyu Şafiî mezhebine göre Müsta’mel bir sudur. Yine aynı tanımda “Bir necasetin giderilmesi” kaydı düşülmüştü. Ki bu da şu anlama gelmektedir: Kendisiyle necaset giderilen su, Müsta’meldir. Ama necis değildir. Bu suyun temiz olması için tabiî ki bazı şartlar gereklidir: 1. Meselâ bir necis elbise yıkanırken bu elbisedeki necaset giderildikten sonra yıkama suyu, üç vasfından biri değişmeksizin bu elbiseden saf ve berrak olarak ayrılmalıdır. 2. Pis yerin temizlenmesinde kullanılıp ayrılan su, eskisinden daha fazla ağırlıkta olmamalıdır. Tabiî elbisenin suyu, emme miktarı ile ayrılan suya elbisenin çözülen kirlerinin karışması da hesaba katılmalıdır. Sözgelimi necâsetli bir elbise, 10 rıtıl (21,2 litre) miktarındaki bir suyla yıkanırsa bu elbise, suyun onda birini çeker. Elbisenin suya karışan kirleri de çeyrek rıtıl kadar olur. Elbise yıkandıktan sonra süzülüp ondan damlayan sular 9,25 rıtıl kadar olursa bu su temizdir. Eğer daha fazla olursa necistir. 3. Temizleme esnasında suyun necasetin üzerinden geçmesi. Şayet geçmezse ve necasetten kendisine bir şey karışmazsa bu suya zaten Müsta’mel denemez. Evet, bütün bunları anlattıktan sonra denebilir ki: Bu asırda hemen hemen her tarafta sıhhî su tesisatları ve su muslukları varken bu konulardan söz etmek yersizdir. Bizim bunlara verecek cevabımız şudur: İslâm dîni zaman ve mekânla kayıtlanamaz. Şüphe götürmez gerçeklerden biridir ki bu hükümler, çöllerde ve suyu kıt yerlerde yolculuk edenler için gerekli olan hükümlerdendir. Bu durumdakiler için sözkonusu hükümler, Şafiî Mezhebi´ne göre tartışmasız bir biçimde zorunlu olan ihtiyaçlardandır. Hanbeliler dediler ki: Müsta’mel su, kendisiyle hades hâli ortadan kaldırılan veya bir necaset giderilen sudur. Ki bu su, kendisiyle yedi defa yıkandıktan sonra mahallinden temiz olarak ayrılan sudur. Yedinci yıkayıştan önce yıkama mahallinden ayrılan su necistir. Yedinci yıkayıştan sonra ayrılan su, Müsta’mel ama temizdir. Tanımda geçen “az sudur” kaydıyla, çok su, tanım dışı edilmiş oldu. Bilindiği gibi “çok su”, 221 litre veya daha fazla miktardaki sudur. “Kendisiyle hades hâli ortadan kaldırılan veya bir necaset giderilen” demekle de, temiz bir şeyi yıkamada kullanılan su, tanım dışı edilmiş oldu. “Bu su, kendisiyle yedi defa yıkandıktan sonra mahallinden temiz olarak ayrılan sudur” kaydı ise şu anlamı ifade etmektedir: Necis bir elbise veya bir kap ancak yedi defa yıkanmakla temiz olur. Hanbelîlere göre necis bir şey, yedi defa yıkanmadıkça temizlenmiş olmaz. Hanbelî fıkıhçılari, ölünün yıkandığı su ile abdesti bozucu uykudan uyanan bir kişinin elini tümüyle içine daldırdığı suyu da Müsta’mel sular sınıfına dâhil etmişlerdir. Yalnız bu uykunun gece uykusu olması, elini suya daldıran kişinin de müslüman, âkıl ve baliğ bir kişi olup elini daha önce niyetsiz ve besmelesiz olarak üç defa yıkamamış olması şarttır. Yıkamış ise elini soktuğu su Müsta’mel olmaz. Yine bunun gibi kendisi, içine daldırmadan önce elinin tamamına dökülen su da Müsta’mel olur. Meselâ elindeki ibrikle eline su dökerse elinden damlayan su, Müsta’mel olur. Şunu da unutmamak gerekir ki: Su, ancak kullanıldığı yerden damlayıp ayrıldıktan sonra Müsta’mel olur. Aksi takdirde Müsta’mel değildir. Kutleteyn, yani iki külle (testi) miktarı, Mısır rıtıh ile 446, 3/7 rıtıl eder ki bu da 221 litre ağırlığındadır. Su, kare şeklindeki bir yerde ise, orta halli bir adamın zira´ı ile uzunluk, genişlik ve derinlik bakımından 1,25 zira´ ölçüsünde olan su, kulleteyn miktarına eşit olur. Eğer kuyu şeklindeki müdevver bir yerdeyse çapı bir zira´, derinliği 2,5 zira´, çevresi ise 3, 1/7 zira ölçüsünde olan su, kulleteyn miktarına eşit olur. Eğer üçgen biçiminde bir yerdeyse genişliği 1,5 zira1, uzunluğu 1,5 zira´, derinliği de 2 zira´ ölçüsünde olan su, kulleteyn miktarına eşit olur. 3. Temiz suların üçüncü çeşidine gelince, bu sadece temiz olan sudur. Bu, gül suyu gibi sınaî yöntemlerle elde edilen ve karpuz suyu gibi, kendiliğinden akarak elde edilen bitki suyudur.[44] |