Konu Başlığı: Sermâye Sahibi İle İşçinin Hakları Gönderen: Eflaki üzerinde 08 Şubat 2010, 19:10:44 Sermâye sahibiyle, işçinin her birine mahsus, özel bazı haklar vardır ki; bunların sınırını aşamazlar. Bu haklar, aşağıda her mezhebe göre´genişçe açıklanmıştır. (26) Şâfiîler dediler ki: işçiye özgü haklar şunlardır: 1- Satma ve satın alma tasarrufu. Ama bu tasarrufu güzelce kullanması gerekir. Bir malı satılabileceğini zannettiği bir fiyatla satın alması sahih olmaz. Aksine, satın alacağı maldan kazanç sağlayacağına kuvvetle kanaat getirmesi gerekir. Çünkü rfıudârebeden güdülen amaç budur. Parasını teslim almadan, bir malı, vadeli olarak satması da sahih değildir. Çünkü; olabilir ki para, borçlunun yanında zayi olur, ki bu da sermâye sahibinin zararınadır. Bu durumda işçiyi, böyle bir satışı, yapmaktan menedebilir. Ama peşin paralı bir satışı yapmaktan menedecek olursa, mudârebe akdi fâsid olur. Mal sahibinin iznini aldıktan sonra İşçi, veresiye satış yapabilir. Mal sahibi, kendisine böyle bir izin verirse, şâhid tutmak veya işi yazıya dökmek kaydıyla veresiye satış yapabilir. Bu kayıtlara riâyet etmeksizin satış yapacak olursa, kendisi sorumlu olur. Yani bu satış nedeniyle sermâye telef olursa, bedelini mal sahibine ödemesi gerekir. Parasını önceden vererek vadeli mal da satın alabilir. (Selem yapabilir), Tabiî bunu yapmak için de mal sahibinin iznini alması şarttır. Meselâ falan ayda teslim almak üzere, parasını peşin vererek yirmi kile buğday satın alabilir. 2- İşçi, elindeki malı ticâret malı karşılığında satabilir. (Takas edebilir). Sözgelimi; yirmi kantar pamuk satın alıp, bunları hazır dokuma mâmulle-riyle takas etmek isteyebilir. Böyle yapması sahihtir. Çünkü bu, bir kazanç vesilesidir. îşçi, kazanca götürücü her işi yapma hakkına sahibtir. 3- Satın aldığı malın ayıplı olduğunu görürse, geri vermesinde yarar varsa, geri verme hakkına sahibtir. Sermâye sahibi malın ayıplı oluşuna razı olup da onu geri vermekten alıkoyamaz. Çünkü; çalışmakta olduğu için, işçi de onun malında hak sahibidir. Ancak maslahat, ayıplı da olsa malın geri verilmemesini gerektiriyorsa, işçinin geri vermesine engel olabilir. Çünkü bu ayıp, kazancını eksiltmemektedir. Mûtemed olan görüşe göre bu durumda işçi, o malı geri verme hakkına sahip olmaz. Evet denebilir ki işçi, eşya satın almakla yükümlü bir vekil gibidir. Malda bir ayıp görünce, mutlak surette onu geri verme hakkına sahip olur. Bu durumda, maldaki ayıp kazanca engel olsa da olmasa da işçi, ayıplı malı geri verme hakkına sahip olur demek sahihtir. Doğrusu şu ki, bu iki durum arasında fark vardır: Mudârebede amaç, kârdır. Maldaki ayıp kâra engel olmadığı takdirde işçi, onu geri verme hakkına sahip olmaz. Mal satın almak için görevlendirilen vekilin durumu bundan farklıdır. Vekil, ayıpsız olarak mal satın almakla görevlidir. Satın aldığı mal ayıphysa, onu mutlak surette geri verme hakkına sahip olur. Bundan da anlaşılıyor ki esas, fayda ve maslahattır. Maslahat, malın geri verilmesini gerektiriyorsa; işçi geri verilmemesini, mal sahibi de geri verilmesini istiyorsa, mal sahibinin isteği geçerli olur. Malın geri verilmesiyle verilmemesi hemen hemen aynı olur da, maslahat ve yararın ne yanda olduğu bilinemezse, işçinin sözüne göre amel edilir. Çünkü direkt olarak işi elde tutan odur. İşçi, elindeki mudârebe malından bazısını, sermâye sahibine satarak onunla muamele yapamaz. Mal sahibinin iznini almaksızın, sermâyeden fazla miktarda mal satın alamaz. İzinsiz olarak fazla mal satın alırsa bu fazlalıklar, onun (işçinin) hesabına sayılır. Mudârebe malından sayılmaz. Sermâye sahibinin iznini almaksızın; sefere, mudârebe malı ile çıkamaz. Çıktığı takdirde, doğacak zarardan kendisi sorumlu olur. Sermâye sahibinden kesin müsâade almadan tuzlu denizde sefere çıkamaz. Bundan maksat, tehlikeden sakınmaktır. Seferdeyken, esah kavle göre sermâyeden masraf yapamaz. Bir kavle göre sefer nedeniyle kendi normal masrafından fazla olan masrafları sermâyeden karşılayabilir. Meselâ yol kirası, sefer için gerekli giyecekler ve bunlara benzer sefer için örfen gerekli olan masrafları sermâyeden karşılar. Bu masraflar, ileride kâr edildiği takdirde kârdan düşülür. Kâr edilmediği takdirde zarar olarak kabul edilir. Bu kavil, her ne kadar zayıfsa da tüccarların örfüne daha yakındır. Ticâret işlerinde bu görüşü uygulamak, daha da kolaydır. Eğer sefer masrafları, akidleşme esnasında şart koşulur-sa, bu kavle göre amel edilir. Kumaşı açıp katlamak, misk ve altın gibi hafif ağırlıklı eşyaları tartmak, normal olarak işçinin görevidir. Pamuk ve tahıl gibi ağır şeylere gelince işçi, bunları tartmak mecburiyetinde değildir. Bu işleri yaptırmak için örfe uygun olarak adam kiralar ve ücretini mudârebe sermâyesinden öder.Kendi yaptığı işler için ücret alamaz. Kendisinin yapması gereken işler için adam kiralarsa, ücretlerini kendisinin vermesi gerekir. Sermâye sahibine gelince, Önceden de bilindiği gibi ona özgü hakları şöylece sıralayabiliriz: 1- İşçiyi, belirli bir mal satın almaktan men edebilir. İşçi, sözgelimi pamuk satın almak isterse, sermâye sahibi onu pamuk satın almaktan men edebilir. Ancak sermâye sahibinin, işçiye, belirli bir maldan başka şey satın almamasını şart koşması, önce de söylendiği gibi caiz değildir. 2- Sermâye sahibi, işçiyi sefere çıkmaktan men edebilir. 3- İşçiyi, parasını almadan vadeli satış yapmaktan men edebilir. 4- işçiyi, belirli bir kişiyle muamele yapmaktan men edebilir. Ama belirli bir kişiyle muamele yapmasını şart koşması caiz olmaz. Mudârebe akdi fâsid olunca bu fâsidlik; a- Ya mal sahibinin tasarruf ehliyetine sahip olmayışı nedeniyle olur ki, bu durumda işçinin (mudâribin) tasarruflarından hiç biri geçerli olmaz. b- Ya da Önce belirtilen şartlardan birinin ihlâli nedeniyle olur. Bu durumda, işçinin, yaptığı tasarruflar geçerli olur. Çünkü mal sahibi kendisine tasarruf izni vermiştir. Kazancın tamamı, mal sahibinin olur. İşçiye de ecr-i misil vermesi gerekir. Mal sahibi, kârın tamamının kendisine âit olmasını şart koşar. İşçi de bu şartı kabul ederse, bu durumda işçi, ücret alma hakkına sahip olmaz. İşçi, mudârebe sermâyesinden başka bir şeyle bir mal satın alırsa, meselâ kendi şahsına ve adına peşinatsız olarak vadeli bir mal satın alırsa, bununla da kendi şahsına satın almayı kasdederse, bu şeyin kazancı kendisinin olur. Sermâye sahibine ne kâr payı, ne de ücret verir. Hanefîler dediler ki: Sermâye sahibine özgü haklan şöylece sıralayabiliriz: 1- Sermâye sahibi, mudârebeyi zamanla sınırlandırabilİr. İşçinin sâdece soğan ya da pamuk zamanında veya sâdece kış ya da yaz mevsiminde veyahut da sâdece bir sene süreyle çalışmasını şart koşabilir. 2- Mudârebeyi mekânla sınırlandirabilir... Meselâ işçinin sâdece Mısır veya İskenderiye´de çalışmasını şart koşabilir. 3- Mudârebeyi belli bir türle sınırlandırabilİr. Meselâ işçinin (mudâribin) sâdece pamuk, tahıl veya davar ticâreti yapmasını şart koşabilir. 4- İşçiyi bir şeyle kayıtlayabilir. Meselâ işçinin, sâdece falan şahısla muamele, etmesini veya falan şahıstan başkasına mal satmamasını ve falandan başkasından mal satın almamasını şart koşabilir. Bu gibi durumlarda işçinin, sermâye sahibi tarafından ileri sürülen şartlara muhalefet etmesi sahih olmaz. Muhalefet ettiği takdirde gasbedici olur. Mudârebe sermayesiyle bir mal satın alırsa, bu onun hesabına olur. Mal sahibinin onunla bir ilgisi olmaz. Sermâyeyi tazmin etmesi gerekir. Yaptığı çalışmaya karşılık ücret alamaz. Dönüşü mümkün bir şekilde bir şarta muhalefet eder de sonra bu muhalefetinden dönerse, mudârebe de eski sahih haline döner. Meselâ sermâye sahibinin şart koştuğu belde dışındaki başka bir beldeden mal satın alırsa, bu alış-verişten cayıp da sermâye sahibinin şart koştuğu beldeden satın alırsa, mudârebe akdi eski sahih hâline döner. Sermâye sahibi faydalı olmayan bir şart koşamaz. Meselâ, peşin parayla satış yapmaktan işçiyi men edemez. Böyle bir şarta uyulmaz. Çünkü bu şartın kazanca zararı vardır. îşçi de kazanca ortaktır. Evet, ödenmesi garantili olan vadeli satış, peşin satışa nisbetle daha fazla fiyatla uluyorsa; bu durumda sermâye sahibi, işçiyi peşin ama ucuz fiyatla satmaktan men edebilir. Çünkü bu men edişte kâr ve fayda vardır. Faydası az bir şart koşarsa, meselâ işçiye: "Kapalı çarşıda çalış" veya "eski Mısır çarşısında çalış" derse, bu kayıtla amel olunmaz. Ama başka çarşıda çalışmasını yasaklarsa, meselâ: "Şöyle bir çarşıdan başka yerde çalışma" derse, bu kaydı geçerli olur. Çünkü mal sahibi, kendi malı üzerinde velayet hakkına sahihtir. İşçiye bu gibi kayıtlar getirirse, kayıtlamalarına riâyet edilir. Sermâye sahibi mudârebeyi zaman ve mekânla ve başka şeylerle kayıtlamazsa -ki buna mutlak mudârebe denir. işçinin yapacağı tasarruflar üç kısma ayrılır: Birinci Kısım: Mal sahibi: "Dilediğin gibi çalış" diyerek yetkili kılmasa veya açık bir izin vermese de sırf mudârebe akdinden doğan bir yetkiyle işçi,mudârebe malında bazı tasarruflarda bulunma hakkına sahip olur ki, bu haklar şunlardır: 1- Mudârebe malını dilediği herkese satabileceği gibi, dilediği herkesten de mudârebe amacıyla mal satın alabilir. Hattâ akrabalık, karı-kocalık, kölelik bağı dolayısıyla kendisi için şâhidlikleri kabul edilmeyen kimselerle de alış-veriş yapabilir. Meselâ evlâdına, eşine, ebeveynine mal satabilir. Yalnız, yabancısı olsun akrabası olsun fahiş fiyatla mal satması sahih olmaz. Böyle yaptığı takdirde mal sahibi kendisine, "dilediğin gibi çalış" demiş olsa bile, şarta muhalefet etmiş sayılır. Bilindiği gibi şarta muhalefet eden de, gasbe-dici kimselerin hükmüne tâbi olur. Piyasadan az bir farkla alıp satma durumuna gelince ki bu normal olarak halk arasında vukûbulan ve sakınılması mümkün olmayan bir durumdur bir kavle göre sahihtir. Bir kavle göre ise bu memnudur. 2- Mudârib, satın almış olduğu ticâret eşyalarını sermâye sahibine satabilir. Ama bu durumda sermâye sahibi muhayyer olur: Dilerse satın aldığı malların bedelini ödeyerek mudârebe akdini devam ettirir. Dilerse bedellerini ödemez. Sermâyeden düşer ki; bu durumda, mudârebe kesilmiş olur. Ama mudârib, sermâye sahibinden ticâret malı satın alırsa, akid fâsid olur. 3- Peşin parayla satabileceği gibi, sattığı eşyanın cinsine göre, halk arasında normal karşılanacak bir vâdeye kadar, vadeli olarak da mal satabilir. Halk arasında bilinen normal vâdeden daha uzun bir vâdeye kadar sattığı takdirde bir kavle göre sahihtir. Bir kavle göre sahih değildir. 4- Mudârib, bir mal satar da, müşteri o malda bir ayıp görürse, mudârib o aybı karşılayacak nisbette fiyattan indirim yapabilir. Ama o aybı karşılayacak nisbetten daha fazla bir indirim yaparsa, yapılan fazla indirim, mudâribin hesabından düşülür. Ama mudârebe akdi fâsid olmaz. 5- Ticâret işlerinde kullanmak üzere mudârebe sermâyesi ile bir binek satın alabilir. Sermâye sahibinin izni olmaksızın, meselâ bir gemi satın alamaz. 6- Mudârebe sermâyesi ile arazi kiralayıp tohum satın alır ve ekebilir. Ya da kiraladığı araziye hurma ağacı dikebilir. Bu işleri yapacak olursa, akid sahih olur. Elde edilen kâr da, önceden akidleşme esnasında belirledikleri oran dâhilinde aralarında paylaşılır. Ama içinde mudârebe sermayesiyle mü-sâkât yapmak için hurmalık veya bahçe satın alırsa, sahih olmaz. Bu iş için harcadığı parayı, sermâye sahibine iade etmekle yükümlü olur. Bu işi yapmasını sermâye sahibi kendisine teklif etmiş olsa bile iade etmesi gerekir. 7- Kara ve deniz yolculuklarına çıkabilir. Halkın çekindiği seferlere çıkması, mûtemed görüşe göre sahih değildir. 8- Mudârib, ahm-satı´m İşini yaptırmak üzere,başkasını yerine vekil tâyin edebilir. 9- Mudârebe sermâyesini, ücret almaksızın meccânen ticâret malı satın alması için, başkasına tevdî edebilir. Mudârebe sermâyesini, sermâye sahibinin kendisine de bu şekilde verebilir. Verir de; sermâye sahibi alıp o sermâye ile alım satım yaparsa sahih olur. Mudâribe, yardımcılık yapmış olur. Akidleşme esnasında ileri sürmüş oldukları şartlar da, olduğu gibi geçerliliklerini korurlar. Bu muamelede malın nakid olmasıyla, ticâret eşyası olması arasında fark yoktur. Sermâye sahibi, malı, mudâribin izni olmaksızın onun evinden alırsa, aldığı şey nakidse, mudârebe bâtıl olur. Ticâret eşyası ile bâtıl olmaz. Ama sermâye bin lira olur da; sahibi onu, aşırı şekilde pahalıya, meselâ; iki bin liraya satar. Sonra bu iki bin lirayla, değeri dört bin lira olan bir ticâret malı satın alırsa, bu son aldığı malı kendi hesabına satın almış olur. İşçiye, yani mudâribe beşyüz lira ödemesi gerekir. Bu beşyüz lira, onun işçiden izin almaksızın, evinden kaldırıp sattığı maldan sağladığı kârın yarısıdır ki; bu yan pay, işçinin hakkıdır. Mudârib kendisine sermâye veren kişiye, mudârebe yapması için sermâye verirse, bu ikinci mudârebe akdi fâ-sİd olur. Birinci mudârebe olduğu gibi yürürlükte kalmakta devam eder. Sağlanan kazanç, birinci akidde ileri sürdükleri şartlar çerçevesinde aralarında paylaşılır. 10- Mudârebe malını dilediği kimsenin yanına emânet olarak bırakabilir. 11- Mudârebe malını, dilediği kimsenin yanına rehin olarak bırakabilir. Bu mala karşılık rehin alabilir. 12- Eli dar ve geniş olan kimseler üzerine para ile havale kabul edebilir. Zîrâ bütün bunlar ticâretin gereklerinden ve tüccarların yaptığı işlerdendir. İkinci Kısım: Mudârib, sermâye sahibinin "dilediğin gibi çalış" diyerek kendisine yetki vermesi durumunda, bazı işleri yapabilir. Şöyle ki: 1- Başkalarıyla da mudârebe akdi yapabilir. 2- Başkasıyla ortaklık yapabilir. 3- Mudârebe sermâyesini kendi malına veya başkalarının malına katabilir. Ancak mudârebenin yapıldığı yörede mudâriblerin, kendi mallarıyla mudârebe malım birbirine katmaları âdet ise ve sermâye sahihleri de buna razı oluyorlarsa, sermâye sahibi, "dilediğin gibi çalış" dememiş olsa bile, mudârebe malıyla kendi malım birbirine katması sahih olur. Ama "dilediğin gibi çalış" demişse, bu işlerin Jıepsini yapabilir. Üçüncü Kısım: Mudârib, sermâye sahibinin açık izniyle bazı işleri yapabilir. Şöyle ki: Mudârib, borç alma ve borç verme yetkisine, ancak sermâye sahibinin açık izniyle sahip olur. Salt mudârebe akdi ile veya sermâye sahibinin: "Dilediğin gibi çalış" demesiyle, bu iki yetkiye sahip olamaz. Mutlaka, sermâye sahibinin açıkça izin vermesi şarttır. Borç alması şöyle olur: Meselâ mudârebe sermâyesinin tümüyle mal satın alır. Sonra da borca olarak başka mal satın alır. Çünkü artık mudârebe sermâyesini tüketmiştir. Yine bunun gibi mudârebe sermâyesinin tümüyle ticâret eşyası satın alır. Sonra bu eşyaları ıslah etmek için borç altına girer. Meselâ mudârebe sermâyesinin tümüyle kumaş satın alır. Sonra da bu kumaşların ıslahı, düzeltilmesi veya taşınması için borç altına girerse, bu işi gönüllü olarak yapmış sayılır. Meğer ki sermâye sahibinden bu iş için izin almış olsun. Ödünç vermesine gelince, sermâye sahibinin açık iznini almadan, mudârebe malını ödünç olarak başkasına verme yetkisine sahip değildir. Mâlikîler dediler ki: Sermâye sahibi ile işçiden (mudâribten) kaynaklanan fiiller üç kısma ayrılır: 1- Akdi fâsid kılan fiiller. Bu takdirde; şayet ortada bir kazanç varsa işçi, kazançtan kırâz-ı misil alır. Eğer kazanç yoksa bir şey alamaz. 2- Akdi fâsid kılan fiiller. Bu takdirde işçi, alacağı mezkûr kırâz-ı misi-le ek olarak, eğer ticâretten fazla bir iş yapmışsa ve yaptığı iş, ücret verilebilir işlerdense ecr-i misil de alır. 3- Akdi fâsid kılan fiiller. Bu takdirde kâr da olsa zarar da olsa işçi ecr-i misil alır. Bunlar anlaşıldıktan sonra bilmek gerekir ki, işçi ile sermâye sahibinden her birinin belli bir sının vardır ve bu sının aşmaları sahih olmaz. Muhalefet ettikleri takdirde yapılan muhalefet, birinci veya ikinci kısımdansa ve muhalefet çalışma esnasında görülürse, mudârebe akdi feshe uğramaz. İş de durdurulmaz. Aksine işçi, ticarî çalışmasına devam eder.Kırâz-ı misil alır. Ticâret dışı başka bir iş yapmışsa, ecr-i misil de alır. Ama muhalefet, üçüncü kısımdansa ve çalışma esnasında görülürse, akid feshe uğrar. Çalışma durdurulur. Kâr da edilse zarar da edilse işçi, ecr-i misil alır. İşçinin, sermâye sahibi tarafından kısıtlanamayacak bazı yetkileri vardır. Şöyle ki: 1- İşçi, ticarî çalışmayı zamanla sınırlandirmaksızın çalışma hakkına sahihtir. Sermâye sahibi, "bu sermâye ile bir sene ticâret yap" veya "şu andan süresi başlamak üzere bir sene bu sermâye ile ticâret yap. Ancak çalışmaya bir ay sonra başla" diyerek şart koşar ve işçi de ticârete başlarsa, kırâz-ı misil alır. Ama sermâye sahibi; "yaz mevsiminden başka zamanda satın alma" veya "kış mevsiminden başka zamanda satma" diyerek çalışma vaktini sınırlandırırsa, akid fâsid olur. İşçi de ecr-i misil alır. 2- İşçi, pazarda sürekli olarak bulunan türdeki eşyaları satın alabilir. Sermâye sahibi, bazan bulunan bulunmayan şeyleri satın almasını şart ko-şamaz. Böyle bir şart koşar da, işçi ticârete devam ederse, mudârebe akdi fâsid olur. İster onun şart koştuğunu satın alsın, ister başka mal satın alsın, kârdan kırâz-ı misil alır. Mütemed olan görüş budur. Bazıları derler ki: Sermâye sahibinin şart koştuğunu satın alırsa, akid fâsid olmaz. Az ama her zaman bulunur bir mal satın almasını şart koşarsa, sahih olur. işçi, mudârebe malından ticâret yapmak için satacağı veya satm alacağı mallan, peşin parayla satma ve satın alma hakkına sahihtir. Sermâye sahibi, borca satmasını veya satın almasını şart koşamaz. Aksi takdirde akid fâsid olur; işçi de kârdan kırâz-ı misil alır. Bu durumda zarar olursa, bu da işçiye âit olur. Sermâye sahibi, peşin parayla satın almasını şart koşar, ama o borca satın alırsa, akid fâsid olur. Kârdan kırâz-ı misil alır. Zarar edilmişse, bu, kendisine âit olur. Sermâye sahibinin iznini almaksızın malı borca satamaz. 4- Mudârebe sermayesiyle satın aldığı malların satışına kendisi yetkilidir. İşçiden izin almaksızın sermâye sahibi malı satarsa, satışı geçerli olmaz. Işçİ, satışı reddedebilir. Çünkü ticâret işlerini çeviren ve işi bizzat elde tutan işçidir. Kâr etmek için, malı hangi ortamda satması gerektiğini ancak kendisi takdir edebilir. 5- Kefilsiz olarak işçi, mudârebe sermâyesini alma hakkına sahibtir. İşçinin ihmâli, tefriti olmadan sermâyenin telef olması durumunda bile tazminat ödemesi için mal sahibi, işçinin kefil getirmesini şart koşarsa, akid fâsid olur. İşçi de kârdan kırâz-ı misil alır. Ama işçinin ihmal veya tecâvüzü sonucu sermâyenin telef olması durumunda, tazminat ödeyecek bir kefil getirmesini şart koşarsa, önce de belirtildiği gibi bunun akde bir zararı dokunmaz. İşçi gönüllü olarak kefil getirirse, bir kavle göre sahih olur. Bîr kavle göre sahih olmaz. İşçi için sıralamış olduğumuz bu haklara riâyet edilmediği takdirde, işçi sâdece kırâz-ı misil alır.İşçinin haklarına şu husus da eklenmiştir: İşçiyle sermâye sahibi, mudârebe çalışmasının tamamlanmasından sonra anlaşmazlığa düşerler ve anlaşmazlıkları çok farklı noktalarda olursa, meselâ birisi: "Benim kârdaki payım üçte ikidir" der, diğeri de: "Hayır, senin kârdaki payın sekizde birdir" derse, bu durumda anlaşmazlığı çözümlemek için işçiye, kırâz-ı misil verilir. Akid her ne kadar eski haliyle sahih olarak kalsa da bu uygulamaya gidilir. Aralarındaki anlaşmazlık, biribirine yakın noktalardaysa, meselâ taraflardan her biri, muhtemel bir kâr payı fazlalığı iddia ediyorlarsa, bu durumda işçinin sözüne göre amel edilir. Ama sâdece sermâye sahibi böyle bir iddiada bulunuyorsa, onun sözüne göre amel edilir. İşçi de yalnızca böyle bir iddiada bulunursa, sözüne göre amel edilir. Mudârebe çalışmasına başlamadan önce aralarında anlaşmazlık vukûbulursa, her halükârda sermâye sahibinin sözüne göre amel edilir. Çünkü bu durumda işçi, çalışmaya henüz başlamış değildir. Mudârebe akdi bağlayıcı değildir. Sermâye sahibi dilediği oranda kâr payını belirleyebilir. Kırâz-ı misil ile birlikte ecr-i mislin verildiği meselelere gelince bunlar, sermâye ile ilgilidirler. Mudârebenin tanımı bahsinde yapılan itirazlar arasında bunlardan bahsetmiştik. Dileyenler o bahse bakabilirler. İşçinin bazı haklan vardır ki; bunlara muhalefet edildiği, mudârebe çalışması esnasında görüldüğü takdirde akid fâsid olup feshe uğrar. Bu durumda kâr da edilmiş olsa, zarar da edilmiş olsa işçi, ecr-i misil alma hakkına sahip olur. Bu hakları şöylece sıralayabiliriz: 1- İşçi, mudârebe çalışmasını tek başına, bağımsız olarak yürütme hakkına sahibtir. Sermâye sahibi, işçinin yanısıra mudârebe çalışmasına el koyma hakkına sahip değildir. Sermâye sahibi, işçiyle birlikte çalışmayı şart koşarsa ve işçi de bu şartla beraber çalışırsa, mudârebe çalışması esnasında akid feshe uğrar. İşçi de sermâye sahibinin kendisi ile birlikte çalışmasını şart koşarsa, akid yine feshe uğrar. Yalnız sermâye sahibinin, işçiyle birlikte kâ-rın bir payım alması karşılığında bir kölenin çalışmasını şart koşması, istis-nâen caizdir. Yalnız bu kölenin, işçi üzerinde deneticilik yapmaması ve alacağı kâr payının da efendisine değil, kendisine âit olması şarttır. Aksi takdirde mudârebe akdi feshe uğrar. 2- İşçi, ticâret malı olan kumaşları dikip elbise yapmak, ticâret için alınmış olan derileri dikip kundura yapmak gibi âdet olmayan işleri yapma mecburiyetinde değildir. Bu gibi işleri de yapması, sermâye sahibi tarafından şart koşulursa, akid fâsid olur; ecr-i misil alır. Ticâret için alınmış olan mudârebe malı tohumları ekip ziraat yapmasını şart koşmak da bu hükme tâbidir. Zîrâ ticâret ayrı şey, ziraat apayrı bir şeydir. Ama mudârebe malım, ekine ve tarıma sarf etmesi şart koşulursa, akid sahih olur. Kumaş toplarını müşteriye açıp katlamak gibi normal olarak işçiye âit olan ve yorgunluk gerektirmeyen hafif işleri, işçinin yapması icâb eder. İşçi, bu işleri yaptırmak için adam kiralarsa, ücreti kendi malından ödemesi gerekir. 3- Mudârebe malında başkaları işçiye ortak olamazlar. Sermâye sahibi, başkalarının da kendisine ortak olmalarım şart koşarsa, akid fâsid olur. Iş-çİ, ecr-i misil alır. 4- İşçi, mudârebe malını kendi malına katma mecburiyetinde değildir. Sermâye sahibi, bunu yapmasını işçiye şart koşarsa, akid fâsid olur. îşçi, ecr-i misil alır. Ama böyle bir şart koşulmadan işçi mudârebe malını kendi malına katarsa bu, bazı şartlarla caiz olur: a- Bu mal, misli bulunur mallardan olmalıdır. Misli bulunmadığı için, değerle takdir edilen mallardan olmamalıdır. Ki bunlarla ilgili açıklama, bey bahsinde yapılmıştı. b- Mallan birbirine katmakta, kesin olmayan bir fayda söz konusu olmalıdır. e- Mallardan biri ile meşgul olmadan, bu malları birbirine katmış olmalıdır. 5- İşçi, dilediği her yerde satma ve satın alma hakkına sahibtir. Sermâye sahibi, işçinin falan beldeye kavuşmadan mal satın almamasını, oraya ulaştıktan sonra beldenin her neresinde olursa olsun tasarrufta bulunabileceğini şart koşarsa, akid fâsid, olur. İşçi de ecr-r misil alır. 6- Mal sahibine danışmadan tasarrufta bulunmamasını şart koşarsa, akid fâsid olur. İşçi de ecr-i misil alır. 7- îşçi, herhangi bir şahıstan mal satın alabilir. Sermâye sahibi, belirli bir şahıstan satın almasını şart koşarsa, meselâ: "Falandan başkasından satın alma" veya: "Falandan başkasına satma" derse, akid fâsid olur. İşçi de ecr-i misil alır. 8- İşçi, her zaman satma ve satın alma hakkına sahibtir. Sermâye sahibi, belirli bir zamanda alim-satımı şart koşarsa, meselâ: "Yaz mevsimi dışında satın alma" veya:?´ ´Sadece kışın sat" derse akid fâsid olur. İşçi de ecr-i misil alır. İşçinin belli bir yerden veya belli bir çarşıdan başka mahallerde ticâret yapmamasını şart koşmak da böyledir. Sermâye sahibinin haklarına gelince, bunları şöylece sıralayabiliriz: 1- Sermâye sahibi, işçinin deniz yolculuğu yapmamasını, kanal gibi alçak ve çukur yerlerde konaklamamasını, geceleyin sefere çıkmamasını şart koşabilir. İşçi onun bu üç şartından birine aykırı davranırsa, telef olan mal için tazminat ödemesi, üç şartla gerekli olur: a- İşçi, sermâye sahibinin koştuğu şartlara riâyet etmeye muktedir olmalıdır. İşçi, dışarıda olup da kanal gibi çukur ve alçak bîr yere konaklamak mecburiyetinde kalırsa, deniz yolculuğuyla sefere çıkmaktan veya geceleyin kervanla birlikte yola çıkmaktan başka çâresi olmazsa, tazminat ödemekle yükümlü olmaz. b- Elindeki mal, yağma veya suya batma sebebleri dışında telef olursa, işçi tazminat öder. Ama işçiden zorla alınıp yağmalanır veya denize düşüp batarsa, ya da semavî bir âfet nedeniyle telef olursa, sorumlu olmaz. Ama bu sebebler dışında telef olursa, meselâ denizden ulaşan rutubet dolayısıyla çürürse, ya da kanal gibi çukur ve alçak bir yerde konaklarken düşüp telef olursa, ya da geceleyin yol gitmekteyken görmediği bir ağaca çarpıp kırılırsa, bu durumda işçinin tazminat ödemesi gerekir. c- Bu telef olayı, sermâye sahibinin şartına muhalefet ettiği esnada vu-kûbulmahdır. Sözgelimi sermâye sahibinin menettiği deniz yolculuğunu yapar da denizden çıktıktan veya çukur yerde konaklayıp da oradan ayrıldıktan, veyahut geceleyin yolculuk yapar da gün doğduktan spnra telef olayı vukû-bulursa, işçi tazminat ödemekle yükümlü olmaz. Sermâye sahibiyle işçi, telef olayının şarta muhalefet edildiği anda veya ondan sonra vukûbulduğu konusunda anlaşmazlığa düşerlerse, işçinin sözüne itibar edilir. Onun bu konuda söyledikleri tasdik edilir. 2- Kân az olacağı veya zarar edeceği nedeniyle, belli bir eşyayı satın almamasını işçiye şart koşabilir. Bu durumda; işçinin, bu şarta uyması gerekir. Şarta muhalefet ettiği takdirde, elindeki malı yağmalanarak veya denize düşerek veyahut semavî bir âfet dolayısıyla telef olsa bile mutlak surette tazminat ödemesi gerekir. 3- Sermâye sahibi onu, henüz mudârebe çalışmasına başlamazdan, kendisinin malıyla beraber sefere çıkmaktan menedebilir. Çalışmasından önce sefere çıkmaktan onu meneder, yine de sefere çıkarsa, telef olan malın tazminatını ödemesi gerekir. 4- İltimas ve kayırma olmaksızın başkalarından satın aldığı fiyatla, işçiden mudârebe malını satın alabilir. Ama başkalarından satın aldığından eksik bir fiyatla satın alırsa sahih olmaz. Çünkü bu takdirde işçiyi aldatıp zarara uğratmış ve işçinin sağlayacağı kârın bir kısmını elinden almış olur. Ki bunu yapma hakkına sahip değildir. 5- Mudârebe malıyla işçinin başkalarına ortak olmasını menedebilir. Sermâye sahibinden izin almaksızın işçi, mudârebe malıyla başkalarına ortak olursa, mudârebe akdi fâsid olur. Telef olma durumunda işçi, tazminat ödemekle yükümlü olur. 6- İşçinin, mudârebe malını vadeli olarak borca satmasını menedebilir. Sermâye sahibinin iznini almaksızın işçi, böyle bîr satış yaparsa akid fâsid olur. Bu durumda mal telef olursa, işçinin tazminat ödemesi gerekir. İşçinin mudârebe sermâyesini kullanarak başkalarıyla mudârebe yapmasını da menedebilir. Sermâye sahibinin izni olmadan böyle bir mudârebe yaparsa, akid fâsid olur. İşçi, ecr-i misil alır. 7- Sermâye sahibi, işçinin itibâr ve saygınlığı bulunmayan bir yerde mudârebe sermâyesini ekine sarfetmesini menedebilir. Veya itibar ve saygınlığı bulunmayan bir yerde müsâkât işlerine mudârebe sermâyesini sarfetmesini menedebilir. İşçi onun bu menedişine aldırmayıp da tohum ve çift sürme âletini satın alır, arazi kiralar ve ekerse, akid fâsid olur. Bu ekin yağmalanır veya çahnırsa, bedelini işçi tazmin eder. Amaîtibar ve saygınlık sahibi olduğu bir yerde eker de ekinler çalınır veya yağmalanırsa, tazminat ödemesi gerekmez. Kendi sermayesiyle ticâret yapamayacak derecede işçiyi meşgul edecekse, işçinin başkalarından da sermâye alarak mudârebe yapmasını, ilk sermâye sahibi menedebilir. Sermâye sahibi kendisine izin verse bile işçinin, mudârebe için borca mal satın alması caiz olmaz. Böyle yapacak olursa, satın aldığı malın bedelini ödemekten kendisi sorumlu olur. O malın kârı da zararı da kendisine âit olur.»Mudârebe sermâyesini, ticâret eşyasına dönüştürme hilesine gidilmesin diye, işçinin sermâye sahibinden mal satın alması mekruhtur. Hanbelîler dediler ki: Mudârib (işçi), anlatılan bütün satış çeşitleriyle satış yapma hakkına sahibtir. Aynı şekilde bütün satın alma çeşitleriyle satın alma hakkına da sahibtir. Meselâ murabaha ve müsâveme ile satış ya pabîlir. Borç taleb etme hakkına sahibtir. Borç tahsili için mahkemeye başvurabilir. Kendisinden alacaklı olduğu kimseleri başkasına havale edebilir. Başkasının kendisine yaptığı havaleleri kabul edebilir. Kullanmak üzere mudârebe malıyla eşya kiralayabilir. Satın aldığı malı, ayıplı olduğu gerekçesiyle geri verebilir. Erfıânet verme, rehin bırakma ve rehin alma hakkına sahibtir. Belde ve yolun güvenlik içinde olması şartıyla sefere çıkabilir: Güvenliğin ekseri zamanlarda bulunduğu bir tarafa giderse ve (güvenliğin her zaman mevcûd olmadığını) biliyorsa, telef olması durumunda, malın bedelini tazminat olarak öder. Ama bilmiyorsa, tazminat ödemekle yükümlü olmaz. Malın alış fiyatını veya maliyetini arttıran masrafların bir kısmını, taşıma masrafı gibi gerekli harcamaları ikrar edebilir. Vadeli olarak borca mal satabilir. Borca sattığı malın bedelini tahsil edemezse, zayi olursa, tazminat Ödemesi gerekmez. Ancak güvenilmeyen veya tanımadığı bir kişiye borca satarsa, bu takdirde ifrata kaçtığı için, telef olan malın bedelini ödemesi gerekir. Mudârebe sermâyesini kullanarak başkasıyla mudârebe yapamaz, ortaklık kuramaz. Mudârebe malını, gerek kendisinin, gerek başkasının malına katamaz. İbda, da yapamaz. Yâni kazanç, yine kendisiyle sermâye sahibine âit olmak üzere, mudârebe sermâyesinin bir kısmını başkasının yanına bırakarak o sermâye ile meccânen ticâret yapmaya ve sağladıkları kazançtan kendilerine pay vermeksizin başkasını bedava çalıştırma hakkına sahib değildir. Mudârebe malından başkalarına ödünç veremez. Mudâribin, kumaş toplarım açıp katlamak, para kesesini bağlamak ve kapamak gibi âdeten yapması normal karşılanan işleri yapması gerekir. Sermâyeyi sahibine teslim etmeden kâr payı alamaz. İki eşya satın alıp da bunlardan birinden kâr, diğerinden zarar ederse, kârı zarara ekler. |