๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 19:50:07



Konu Başlığı: Satılan Malın Durumu Hakkinda, Satıcıyla Müşterinin Anlaşamaması
Gönderen: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 19:50:07
Ayıplı oluşu nedeniyle geri verilmekte olan bir malın durumu üzerin­de, satıcıyla müşteri anlaşmazlığa düşerlerse hüküm ne olacaktır? Mez-heblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştı.

(146) Hanefîler dediler ki:  Ayıplı oluşu nedeniyle geri verilen malın du­rumu üzerinde satıcıyla müşterinin ihtilâfı beş kısma ayrılır:

1-  Satıcıyla müşterinin, satılan malın sayısında ihtilâf etmeleri. Bir kişi, bir başkasından bir hayvan satın alır; hayvanı teslim aldıktan ve bedelini öde­dikten sonra, geri verilmesini gerektiren bir ayıbı olduğunu görür ve geri ver­mek üzere satıcıya gider.Satıcı, maldaki bu ayıbı kabullenir, ancak der ki: "Ben bu hayvanı beraberinde bir tane daha olarak sana sattım. Şimdi bu durumda paranın hepsini değil de sâdece bu hayvanın payına düşen bedeli sana verebilirim." Müşteri de: "Ben bundan başka bir hayvan senden satın almadım. Vermiş olduğum bedelin tamamım geri ver" derse ve ikisinin de iddialarını doğrulayacak bir delilleri yoksa, bu durumda söz müşterinindir. Çünkü o, inkâr eden bir teslim alıcıdır. Müşteri, hayvanı teslim almış ve sa­tıcının iddia ettiği diğer hayvanı inkâr etmiştir. Yemîn etmesiyle birlikte söz, inkâr edenindir. Yine geri verilen hayvanla ilgili satış akdi, geri verme nede­niyle feshedilmiş olmaktadır ki, bunun parasını ödeme yükümlülüğü müşte­rinin üzerinden kalkmış olmaktadır. Satıcı ise, para ödeme yükümlülüğünün müşterinin üzerinden kalkma sebebinin (geri vermenin) meydana gçlmesfff-den sonra, paranın bir kısmınıalmayı iddia etmektedir. Müşteri ise bunu inkâr etmektedir. Bilindiği gibi, yemin etmesi şartıyla söz, ikâr edenin sözüdür.

2- Satıcıyla müşteri, satılan malın sayısında değil de, teslim alınan ma­lın sayısında ihtilâf ederler: Satılan malın iki binek hayvanı olduğu ve her ikisinin bedelini de satıcının teslim aldığı hususunda anlaşırlar. Bundan son­ra müşteri, iki hayvandan birini geri vermeye gelir. Satıcı kendisine, "satın almış olduğun hayvanların ikisini de teslim aldın. Bir tanesini geri getirdiğin için, sadece bunun karşılığı olan parayı sana iade ediyorum" der ve müşteri de, "ben, geri vermek istediğimden başka bir hayvan teslim almadım" der­se, bu mesele de önceki gibi hükme bağlanır.Söz, müşterinin sözüdür.

3-  Satıcıyla müşteri, satılan malın niteliği üzerinde ihtilâf ederler. Me­selâ Mısır´ın yerli dokuması diye aldığı kumaşın Şam dokuması olduğunu gören kişi, satıcıya geri vermeye gelir de satıcı kendisine, "bunun Şam ku­maşı olduğunu sana hatırlatmıştım" der, buna karşı müşteri de, "aksine, bunun Mısır kumaşı olduğunu bana söylemiştin" karşılığında bulunursa, bu mesele şu şekilde hükme bağlanır: Yemin etmesi şartıyla söz, satıcınındır. Çünkü o, fesih hakkını inkâr etmektedir. Sözünü belgelemek ise müşteriye düşer. Çünkü iddia sahibi odur.

4- Satıcıyla müşteri, satılan malın miktarında ihtilâf ederler. Meselâ tartılı bir mal satın alan bir kişi, ağırlığını noksanlaştırarak o malı geri vermek için getirir, satıcı da, "ben bunu sana eksiksiz olarak tartıp verdim" derse, bu meselede söz, daha önce belli miktarda teslim aldığını söylememiş ise, müş­terinin sözüdür.

5- Satıcıyla müşteri, satılan malı belirleme hususunda ihtilâf ederler. Me­selâ bir hayvan satın alan kişi, onu geri vermeye getirdiğinde satıcı, "sana sattığım hayvan bu değildir" der de müşteri, "kesinlikle odur" derse, bu mesele için iki durum sözkonusu olur:

a)  Bu geri verme, şart muhayyerliği veya görme muhayyerliği nedeniyle olursa, yemin etmesiyle birlikte söz, müşterinin sözüdür.

b)  Bu geri verme, satın alınan maldaki eski bir ayıp nedeniyle olmak-taysa, yemin etmesiyle birlikte söz, müşterinin sözüdür. İki durum arasın­daki farkı şöylece anlatabiliriz: Şart muhayyerliği veya görme muhayyerliği nedeniyle geri verilen mal üzerinde yapılmış olan satış akdi, karşı tarafın rı­zâsına bağlı kalmaksızın feshedilmiş olur. Hatta, bilgisine bile bağlı kalmak­sızın feshedilmiş olur, diyenler de vardır ki, bu hususta ihtilâf vardır. Satış akdinin feshedilmesinden sonra satıcıyla müşteri arasındaki ihtilâf bundan sonra teslim alınan, yani satılan mal üzerinde olur. Bilindiği gibi söz, malı teslim almış olanın sözüdür ki, bu durumda o da müşteridir. Ayıplı oluşu dolayısıyla geri verilen mala gelince, bu mal üzerinde yapılmış ola´n satış ak­dini, yalnız başına müşteri feshedemez. Ama o, geri vermek için getirmiş ol­duğu mal üzerinde yapılan satış akdini feshetme hakkına sahip olduğunu iddia eder. Satıcı da bu hakkı inkâr eder. Bu durumda söz", inkâr edenin sözüdür.

Hanbelîler dediler ki:  Satıcıyla müşterinin, satılan mal üzerinde ihtilâf etmeleri, üç durumu kapsar:

1- Satılan malda meydana gelen ayıbın, satıcının yanındayken mi, müş­terinin yanmdayken mi meydana geldiği hususunda ihtilâf ederler. Satıcı, "maldaki ayıp, müşterinin yanındayken meydana gelmiştir" der. Buna kar­şılık müşteri de, "maldaki ayıp, henüz satıcının yanmdayken meydana gelmiştir" der. Bu meselenin de üç şekli vardır:

a)  Maldaki ayıp, hem satıcının ve hem de müşterinin yanında vukuu muh­temel bir ayıp olur. Elbisenin delinip yamanması gibi. Satıcı, müşteriye, "el­biseyi benden sağlam olarak teslim aldın. Bu ayıplar, senin yanındayken meydana geldi" der ve müşteri de bunun tersini söylerse; hiç birinin delîli de olmazsa, bu durumda söz, müşterinin sözüdür. Ama elbiseyi bu ayıbıyla birlikte satın aldığına veva bu ayıbın, elbise kendi yanmdayken meydana gel­mediğine dâir, kesinlik!^ yemin etmesi gerekir. Yemin ettikten sonra müşte­ri, kendisi farkında olmaksızın elbise başkasının eline geçerek elinden çıkmış değilse, sahibine geri verebilir. Ama bu şekilde farkında olmayarak elinden çıkmışsa, ne yemin eder ne de geri verebilir.Çünkü elbise, kendi yanından kaybolunca, başkasının yanındayken ayıplı hâle gelmesi muhtemel olur. Bu İhtimâlin mevcudiyeti karşısında kesin ifâdelerle yemin etmesi caiz olmaz.

b)  Satılan maldaki ayıbın durumunun, bu ayıbın kesin olarak satıcı ya­nındayken meydana geldiğine ve müşterinin yanındayken vuku bulmasının mümkün olmadığına delâlet etmesi. Sözgelimi bir kişi, başı yaralı olduğu için ayıplı sayılan bir hayvanı satın almış ve yara çıban hâline dönüşmüş olsun. Müşteri bunun farkına satın aldıktan bir veya iki gün geçtikten sonra farkı­na varırsa yaranın çıbanlaşmış olması, onun müşterinin yanındayken mey­dana gelmesi muhtemel olmayan eski bir yara olduğunu kesinlikle kanıtlar ki, bu durumda söz, yeminsiz olarak müşterinindir.

c)  Satılan maldaki ayıbın durumunun *b´ sıkkındaki durumunun tersi­ne olarak kesinlikle müşterinin yanmdayken meydana geldiğine delâlet et­mesi. Sözgelimi, bir hayvan satın alan kişi, bir müddet sonra hayvanda,satıcının yanındayken vukuu imkânsız olan yeni bir yara görürse, bu durumda söz, yeminsiz olarak satıcının sözüdür.

2-  Satıcıyla müşteri, zimmette borç olmayıp da muayyen olan satılık malın cismi üzerinde ihtilâf ederler. Meselâ bir kişi, satın aldığı zimmette borç ol­mayan, muayyen bir hayvanı geri vermek istediğinde, satıcı kendisine "bu, sattığım hayvan değildir" der, müşteri de, "bu, o hayvandır" cevabını ve­rirse, bu mesele için iki şekil sözkonusu olur:

a) Satılan mal, kendisinde mevcûd eski bir ayıbı nedeniyle geri verilirse, söz, yemin etmesi şartıyla, satıcının sözüdür.

b) Satılan mal, şart muhayyerliği nedeniyle geri verilirse; meselâ, mu­hayyer olmayı şart koşarak bir hayvan satın alan kişi, bu hayvanı, satıcıya geri vermek için getirirse, bu durumda söz, yemin etmekle beraber müşterinin sözüdür. Bu iki durum arasındaki farkı şöylece ifâde edebiliriz: Ayıplı-lık nedeniyle malın geri verilmesi durumunda satıcı, müşterinin fesih hakkını inkâr etmektedir. Geri verilmesi istenen malın, kendi satmış olduğu mal ol­duğunu da inkâr etmektedir. Bu durumda söz, yemin etmesi şartıyla inkar­cının (satıcının) sözüdür. Şart muhayyerliği nedeniyle malın geri verilmesi durumunda, satıcı, müşterinin fesih hakkını tanımaktadır ki, söz satıcının değil, müşterinin sözüdür.

3-  Satıcıyla müşteri, satılan mal karşılığında ödenen muayyen bedel üze­rinde ihtilâf ederler. Meselâ bir kişi, muayyen bir mal satın alır ve bu malın benzeri olan bir malı da bedel olarak satıcısına öder. (Takas yapar). Ancak sonra müşteri, ayıplı lığı dolayısıyla malı geri verir. Satıcı da müşteriden al­dığı malı aynen iade eder. Ne var ki müşteri, bunun kendi malı olmadığını iddia eder. Satıcı ise, kendisinin malı olduğunu söyler ve ikisinin de delilleri bulunmazsa; bu durumda yemin etmesi şartıyla müşterinin sözü muteber olur. Aynı şekilde satılan mal muayyen olmayan bir malsa, yine bu uygulamaya gidilir. Meselâ vadeli olarak zimmette bulunan bir borç ki bu, selemdir satın alan bir kişinin, satın aldığı şey, muayyen değildir. Müşteri, vâdesi gel­diğinde bu malı teslim aldıktan sonra, ayıplıhk nedeniyle geri verirse, satıcı "bu, sana satmış olduğum mal değildir" der, müşteri de bunun o mal oldu­ğunu söylerse, söz müşterinindir.

Mâlikîler dediler ki:  Satıcıyla müşterinin, satılan mal üzerinde ihti­lâfa düşmeleri dört kısımda ele alınabilir:

1-  Satıcıyla müşteri, malın satışı esnasında maldaki ayıbı görüp görme­dikleri hususunda ihtilâf ederler. Satıcı, müşteriye, "satın almadan önce mal­daki ayıbı gördün ve bilerek aldın" der; müşteri de "bu ayıbı, satın almadan önce ne gördüm ne de bildim" derse, yemin etmeksizin malı geri verebilir. Ancak satıcı, bu ayıbı kendisine gösterip açıkladığını iddia ederse, müşteri­nin yemin etmesi gerekir. Yemin ettikten sonra malı geri verebilir. Yemin etmeye yanaşmaz da satıcı, malı satmadan önce ayıplı olduğunu söylediğine ve ayıbını açıkladığına dâir yemin ederse, artık bundan sonra müşteri, malı geri verme hakkını yitirir. Aynı şekilde müşteri, malı satın almadan önce iyice bakıp kontrol etmesine rağmen, geri vermeyi gerekli kılan bu ayıbı göreme­diğine ilişkin lehinde tanıklık edecek şâhidler bulur, satıcı da kendisine, "satın alırken bu ayıbı farkedip gördün" derse, müşterinin, ayıbı görmemiş oldu­ğuna dâir yemin etmesi gerekir. Yemin ettikten sonra geri verebilir. Eğer ye­min etmeye yanaşmaz da satıcı, ayıbı göstermiş olduğuna dâir yemin ederse, müşteri, malı kabul etmeye mecbur olur.

2- Satıcıyla müşteri, maldaki gizli ayıba müşterinin razı olup olmadığı hususunda ihtilâf ederler. Satıcı, malı satın alırken müşterinin bu gizli ayıbı görmemiş olduğunu itiraf eder. Ama satın aldıktan sonra farkına vardığı halde yine de maldan razı olduğunu söyler. Müşteri ise, "ben bu maldan razı değilim" diyerek razı olmadığını söylerse, üç şekil sözkonusu olur:

a)  Satıcının, müşterinin maldan razı olduğu hususundaki iddiası hiç bir mesnedle pekiştirilmiş olmaz. Bu durumda müşteri, yemin etmeksizin malı geri verir.

b) Satıcının, müşterinin maldan razı olduğu hususundaki iddiası, başka bir iddia ile pekiştirilmiş olabilir. Meselâ bir başkasının kendisine haber ver­diğini iddia eder ve haber verenin adını da söylemezse, satıcı, bu ayıbı gör­dükten sonra maldan razı olmadığına dâir, müşteriye yemin ettirebilir. Müşteri yemin etmeden önce, başkasının kendisine bu hususta haber verdiğine dâir satıcıya yemin ettirebilir mi, ettiremez mi? Bu hususta ihtilâf vardır.

c) Satıcı, müşterinin maldaki ayıbı gördükten sonra dahi razı olduğu­nu, başkasının kendisine haber verdiğini söyler ve haber verenin adını da açık­larsa, bu durumda adı açıklanan haberci, ya şahitliğe ehil biridir veya fâsık olduğu için şahitlik yapmaya ehil değildir. Böylelerine Mâlikîler, Allah´ın "gazabına uğramış kirn^e*´ derler. Zîrâ böyle biri, günahkârlığı ve fâsıklığı nedeniyle Allah´ın gazabına uğramıştır. Haber veren şâhidliğe ehil ise ve sa­tıcı da onun şahitliğine dayanarak müşterinin, ayıplı da olsa, maldan razı olduğunu ispatlar ve yemin ederse, satış akdi tamam ve geçerli olur. Artık müşterinin maldan razı olmadığına dâir iddiasının bir faydası olmaz. Haber veren şahitliğe ehil olmaz veya ehil olur da satıcı, onun şahitliğine dayana­rak müşterinin maldan razı olduğunu ispatlayamazsa; müşteri, maldan razı olmadığına dâir yemin eder ve malı geri verir. Ancak haber verenin fâsık biri olması durumunda müşterinin yemin etmesi gerekir. Çünkü haber ve­ren, fâsık olsa bile, onun satıcıyı doğrulaması, az da olsa satıcının iddiasını kuvvetlendirir. Eğer haber veren, satıcıyı yalanlarsa, (zaten) müşterinin ye­min etmesine gerek kalmaz. Satıcıyı yalanlayan haberci (şahit) âdil biri de olsa, fasık biri de olsa aynı hüküm geçerli olur.

3- Satıcıyla müşteri, maldaki ayıbın eski olup olmadığı hususunda ihti­lâf ederler. Tabiî eğer bu, gizli ve görünmez bir ayıpsa veya görünürde oldu­ğu halde iyice bakmayınca görülemeyecek bir ayıpsa... Böyle bir ayıbın malda eskiden beri bulunduğunu, yani satın almazdan önce de var olduğunu müş­teri iddia eder, satıcı ise bu ayıbın, müşterinin yamndayken meydana geldi­ğini söylerse, bu meselenin beş şekli vardır:

a)  Satıcıyla müşteriden birinin, İddiasını doğrulayacak bir delili bulun­maz. Bu durumda söz, yeminsiz olarak satıcının sözüdür. Malda, şüpheli ayıbın yamsıra başka bir eski ayıp bulunmadıkça satış akdi tamamlanmış olur. Şüpheli ayıbın, müşterinin yamndayken vukûbulmadığına İlişkin sözü muteber olur. Ama yemin etmesi de gerekir.

b) Bilirkişiler maldaki ayıbın müşterinin yamndayken vukûbulduğunu ifâde ederlerse, söz satıcının sözüdür. Yemin etmesine de gerek yoktur.

c)  Bilirkişiler maldaki ayıbın, müşterinin yamndayken vukûbulduğunu şüphe ve zan ifâde eden bir sözle bildirirlerse, söz satıcının sözüdür. Ama yemin etmesi gerekir.

d)  Bilirkişiler maldaki ayıbın eskiden beri satıcının yanındayken mey­dana gelmiş olduğunu kesin bir ifâde ile belirtirlerse söz, yeminsiz olarak müşterinin sözüdür. Malı geri verebilir.

e)  Bilirkişiler maldaki ayıbın eskiden beri satıcının yanındayken mey­dana gelmiş olduğunu şüphe ve zan ifâde eden bir sözle ifâde ederlerse, söz müşterinin sözüdür. Ama yemin etmesi gerekir. Yemin ettikten sonra malı geri verebilir. Satılan maldaki ayıp, normal bakışla görülebilecek bir ayıp ise, bu durumda delîl ve başka ispatlayıcı şeylere başvurulmaz. Aksine müş­terinin, bu ayıptan haberdar olduğu ve razı olduğu sonucuna varılır. Bu ayı­bın eski bir ayıp olduğuna şâhidler kesin bir ifâdeyle tanıklıkta bulunsalar da bunun bir faydası olmaz.

4-  Satıcıyla müşteri, gizli ayıbı reddetme hususunda ihtilâf ederler. Geri verilmesine çalışılan maldaki ayıpla ilgili olarak satıcı: "Bu ayıp, kesinlikle mal benim yanandayken mevcut değildi" der, müşteri de: "Bu ayıp, mal senin yanındayken kesinlikle mevcuttu" derse, bu durumda söz, yeminsiz olarak satıcının sözüdür. Çünkü aslolan, ayıbın mevcut olmamasıdır. Mes-nedsiz olduğuna işaret eden bir delil bulunmadıkça, satıcının sözüne uyulur. Sözüne uyulabilmesİ için, bu durumda satıcının yemin etmesi de gerekir. Ör­neğin bir kişi satış akdi esnasında duyularla hissedilmeyecek derecede ayıplı olan bir hayvan satın alır, bunun farkına ancak kullanma esnasında varırsa; satıcıya geri vermek için geldiğinde satıcı, bu ayıbın kendi yanındayken mev­cudiyetini inkâr eder, müşteri ise mevcûd olduğunu söylerse, yeminsiz ola­rak satıcının sözü muteber olur. Ancak kendisinde bu ayıbın mevcûd olup olmadığını anlaması için bu hayvanı güvenilir bir kimsenin yanına bırakır­da, güvenilir kişi bu ayıbın hayvanda mevcûd olduğunu söylerse, yemin et­mesi şartıyla satıcının sözü muteber olur. Çünkü güvenilir kişi, onun iddiasını zayıflatmıştır. Satıcının iddiası, hayvandaki ayıbı re´sen inkâr etmekten iba­rettir. Satılan maldaki ayıbın eskiliğine veya yeniliğine tanıklık için bir şahi­din bulunması yeterlidir. Çünkü şahidin yaptığı iş, tanıklık değil de, bilirkişiliktir. Yalnız bu bilirkişinin, yalancılıkla lekelenmiş biri olmaması gerekir.

Şâfiîler dediler ki:  Satıcıyla müşteri, maldaki ayıbın eski veya yeni olduğu hususunda ihtilâf ederler. Bu meselede beş durum sözkonusu olur:

1-  Satıcıyla müşteri, durumu eski olabileceği gibi yeni de olabileceğine delâlet eden ayıp üzerinde ihtilâf ederler. Birinin iddiasını diğerine karşı doğ­rulayan bir delil de bulunmazsa, yani her ikisinin de iddiasının doğru olaca­ğı muhtemel olursa; bu durumda satıcı, maldaki ayıbın yeni olduğunu ve müşterinin yanındayken meydana geldiğini iddia ederse, yemin etmesi şar­tıyla sözü kabul edilir. Çünkü aslolan, akdin feshedilmesi değil devam etti­rilmesidir. Ancak, müşterinin iddiasının doğru olacağı İhtimali nedeniyle, satıcının yemin etmesi gerektiğini söylemişlerdir.

2-  Bir kişi, sözgelimi "içindeki ayıplardan sorumlu olmamak şartıyla bu hayvanı sana sattım" diyerek ayıplardan berî olma şartıyla malını satmış olur. Bilindiği gibi önce de anlatıldığı şekilde bu şart, satış akdi esnasında hayvanda bilfiil mevcûd olan gizli ayıplardan başka ayıpları kapsamaz. Bu şart ileri sürülmekle birhkte, ayıplardan salim olarak satılan bir hayvanda bilâhare bir ayıp vukûbulur, ama müşteri, hayvanı henüz sahibinden teslim almamış olursa, sahibine geri verir. Bu durumda müşteri, hayvanı geri ver­mek için satıcıya, "bu ayıp, hayvanı satın aldıktan sonra ve fakat senden teslim almadan önce meydana geldi" der, satıcı da kendisine, "bu ayıp, eski bir ayıptır. Zâten ben de ayıplarından sorumlu olmayacağımı şart koşmuş­tum. Dolayısıyla bundan sorumlu değilim" derse, yemin etmesi şartıyla bu sözü muteber olur.

3-  Satıcıyla müşteri; iki ayıp üzerinde ihtilâf ederler. Müşteri, her iki ayıbın da eski olduklarını iddia eder; satıcı ise birinin eski, diğerinin yeni olduğunu iddia eder. Bu durumda yemin etmesi şartıyla müşterinin sözü mu­teber olur. Müşteri yemine yanaşmazsa; satıcının yemin yükümlülüğü orta­dan kalkar. Zîrâ satıcının yemin etmesinde bir fayda yoktur. Müşterinin yemine yanaşmaması, satıcıya bir hak doğurmaz. Müşterinin hakkı, zorla geri verme durumunda düşer ki, bunun hükmü önce de belirtildiği şekilde şöyle olur: Satın alınan mal, müşterinin yanındayken kendisinde bir ayıp mey­dana gelir ve sonra da eskiden olma başka bir ayıbı açığa çıkarsa, bu du­rumda müşteri zorla geri verme hakkına sahip olamaz ve bu meselede de üç şekil sözkonusu olur:

a)  Satıcı, malı geri almaya razı olur ve malda meydana gelen yeni ayıp dolayısıyla doğan değer eksikliği farkını müşteriden talep etmez.

b) Müşteri, maldaki eski ayıp dolayısıyla doğan değer eksikliği farkını satıcıdan talep etmeksizin, malı olduğu gibi satın almayı kabul eder. Eğer ikisi de bu şekillerden biriyle anlaşırlarsa caiz olur.

c) Bu iki şekilden biri üzerinde anlaşamazlar da biri akdi feshetmeyi, diğeri de geçerli kılmayı taleb ederse, bu durumda akdi geçerli kılmak iste­yenin görüşü uygulanır ve satıcının da, maldaki eski ayıp dolayısıyla doğan değer eksikliği farkını müşteriye ödemesi gerekir.

4- Satılan maldaki ayıbın durumunun, eski bir ayıp olduğuna delâlet etmesi. Sözgelimi satılan hayvanda çıbanlaşmış bir baş yarası bulunur. Hay­vanın alınışından sonra da en fazla bir gün geçmiş olursa, bu yaranın müşte­rinin yanında oluşup çıbanlaştığı düşünülemez. Bu durumda yeminsiz olarak müşterinin sözü muteber olur.

5-Ayıbın durumunun, yeni bir ayıp olduğuna delâlet etmesi. Satın alı­nan hayvanda, aradan uzun zaman geçtikten sonra kabuğu kurumamış bir yaranın bulunması gibi. Bu durumda yemin etmeksizin, satıcının sözü mu­teber olur.