๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 19:27:00



Konu Başlığı: Satılan Mal, Muhayyerlik Süresi İçinde Satıcının Mülkiyetinden Çıkar Mı?
Gönderen: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 19:27:00
Satılan mal, muhayyerlik süresi içinde satıcının mülkiyetinden bazı imamlara göre çıkar, bazılarına göre ise çıkmaz. Bu görüşlere ilişkin ge­niş açıklama aşağıda verilmiştir.

(133) Hanbelîler dediler ki:  Hem şart muhayyerliği ve hem meclis mu­hayyerliği süreleri içinde mülkiyet, müşteriye intikâl eder. Akdi yapanların her ikisi de muhayyer olsalar veya satıcı, ya da müşteriden sâdece biri mu­hayyer olsa bile, bu muhayyerlik süresi içinde mal, satıcının mülkiyetinden çıkar. Satılan mal, anılan her iki muhayyerlik süresi içinde telef olur veya bir kusur nedeniyle değeri eksilirse, bu mal ya ölçekle ölçülerek veya tartıla­rak veya sayılarak veya uzunluğu ölçülerek satılmıştır, ya da hiç tartılma­dan veya sayılmadan veya ölçülmeden satılmıştır. Eğer ölçülerek, tartılarak veya sayılarak satılmış ve müşteri de bunu eliyle teslim almışsa, tazmini müş­teriye âit olur. Çünkü artık o mala sahip olmuş ve eline geçirmiştir ki, artık o malın sorumlusu da kendisi olacaktır. Ama kabzedip teslim almamışsa, satıcı o malı tazmin eder. Eğer bu mal hiçbir şekilde ölçülmeksizin satılmış­sa, tazmin edilmesi iki durumda müşteriye âit olur:

a)  Müşteri malı, eline geçirip teslim almış olmalıdır.

b) Malı teslim almamış olduğu halde, bu teslim almama durumu satıcı­nın engellemesinden dolayı olmamalıdır. Teslim almak istediği halde satıcı tarafından engellenirse, bundan satıcı sorumlu olur. Satılan mal, müşteri­nin elinde telef olursa, muhayyerlik düşer ve malın bedelini ödemekle yü­kümlü olur. Muhayyerlik süresi içinde mülkiyetin müşteriye intikal etmesiyle birlikte mülkiyetin sonuçları da müşteriye intikal eder. Meselâ, muhayyerlik şartıyla bir hayvan satın alan kişi, o hayvanın ihtiyaçlarını temin etmekle de yükümlü olur. Alıp satmamaya yemin eden bir kişi, muhayyerliği şart koşarak satsa veya satın alsa, bu işte ahş-veriş niteliği mevcûd olduğu için ye­minini bozmuş olur. Satılan malın mülkiyeti nasıl müşteriye intikal ediyorsa, bu malın karşılığında müşteri tarafından ödenen para üzerindeki mülkiyet de satıcıya intikal eder. Şuf´adar, muhayyerlik şartıyla satılan bir malı, mu­hayyerlik süresi içinde alma hakkına sâhib olamaz. Her ne kadar bu malın mülkiyeti müşteriye intikal etmiş olsa da, bu böyledir. Çünkü muhayyerlik şartı ile satılmış olması, müşterinin o mal üzerinde tasarrufta bulunmasına engeldir. Böyle olunca da müşterinin o mal üzerindeki mülkiyeti, kısır bir mülkiyet olmaktadır. Adamın biri, muhayyer olmak şartıyla bir ev satın alırsa, muhayyerlik süresi geçinceye kadar şuf´adârın o evi almaya hakkı olmaz. Satılan maldan üreyen şeylere gelince, buna ilişkin tafsilât vardır: Satılan mal­dan üreyen şey, ya ona bitişik veya ondan ayrı olur. Meyve, yavru ve süt gibi ondan ayrı ürünler olurlarsa, satılan mal henüz satıcının elinde bulunsa bile bunlar müşteriye ait olurlar. Satıcının yanında telef olmuş, fakat bu sa­tıcının aşırı ihmalkârlığı veya tecâvüzü nedeniyle meydana gelmemişse, müş­teriye tazminat ödemez. Çünkü o mal, satıcının yanında emânettir. Aşırı ihmâli veya tecâvüzü ile telef etmedikçe sorumlu olmaz.

Şâfiîler dediler ki: Alış verişi yapanlardan yalnızca biri muhayyer olunca, satılan mal satıcının mülkiyetinden çıkar. Muhayyerlik satıcı içinse, satılan mal onun mülkiyetinden çıkmaz. Muhayyerlik müşteri içinse, satılan mal müşterinin mülkiyetine intikal eder. Eğer her ikisi beraberce muhayyer iseler, satılan malın mülkiyeti askıda kalır. Satış tamamlanınca da mülkiye­tin, satış akdinin yapıldığı andan itibaren müşteriye âit olduğu açığa çıkar. Satış akdi feshedilince de o mal, satıcının mülkiyetinden hiç çıkmamış gibi olur. Bu muhayyerliğin, şart muhayyerliği veya meclis muhayyerliği olması arasında bir fark yoktur.

Satılan maldan elde edilen faydalar, süt gibi ondan ayrı da olsa, mu­hayyerlik süresi içinde meydana gelen karnındaki yavrusu gibi ona bitişik de olsa, bu faydaların mülkiyeti muallakta kalır. Muhayyerlik süresi sonun­da asıl mala sâhib olan kişi, bu faydalara sahip olur. Muhayyerlik süresin­den önce meydana gelen karnındaki yavru da anasıyla birlikte satılmış olur ki, onun statüsüne tâbi olur. Karnındaki yavru dışında, satılan mala bitişik faydalara gelince, akdin geçerli kılınması veya reddedilmesi bakımından asıl satılan mala tâbi olurlar.

Satılan malın muhayyerlik süresi içinde semavî bir âfetle telef olması, ya malın teslim alınmasından önce ya da sonra olur. Eğer malın teslim alın­masından önce olursa, ister her ikisi ister birisi muhayyer olsunlar, her halü­kârda satış akdi infisah eder. Matın teslim alınmasından sonra olursa, muhayyerlik ya sâdece satıcı için veya sâdece müşteri için veyahut da her ikisi için olur. Muhayyerlik eğer, satıcı içinse akid infisah eder ve müşteri de öde­diği parayı geri ister (ve alır). Aldığı para, telef olan malın değerinden faz­laysa, satıcı farkı geri almak için müşteriye başvurur. Muhayyerlik eğer müşteri içinse veya her ikisi içinse muhayyerlik devam eder. Müşterinin onaylamasıyla akid tamamlanırsa, satıcı müşteriye malın fiyatını ödemekle yükümlü olur. Eğer müşteri onaylamazsa, mahn değerini vermekle yükümlü olur.

Hanefîler dediler ki: Muhayyerlik ya satıcı veya müşteri veyahut her ikisi için olur. Eğer satıcı içinse, satılan mal, muhayyerlik süresi zarfın­da onun mülkiyetinden çıkmaz. Bu hükümde ittifak vardır. Bu mal karşılı­ğında müşterinin ödemiş olduğu paraya gelince, bu para müşterinin mülkiyetinden çıkar ki bunda da ittifak vardır. Müşterinin mülkiyetinden çıkar ama satıcının mülkiyetine girer mi? İşte bunda ihtilâf vardır. Bu du­rumda müşteri onu ya alacak veya satıcının elinde bırakacaktır. Teslim alır da elinde telef olursa, satıcıya kıymetini vermekle yükümlü olur. Kıymetlen­dirmede, malın telef olduğu günün piyasası değil, malı teslim aldığı günkü piyasa esas alınır. Bu durumda müşterinin, kendisinde bir artma, ya da ek­silme meydana gelen malı, satıcıya teslim etmesi gerekir. Bu durumun mey­dana gelişi, satış akdinin devam etmesi veya feshedilmesiyle de olsa hüküm aynıdır. Satıcı, muhayyerlik süresi içinde satış akdini fesheder ve satılan mal müşterinin elinde kalır da sonra telef olursa dahi müşteri, o malın değerini ödemekle yükümlü olur. Ama muhayyerlik süresi geçtiği halde akid feshe­dilmez ve satılan mal da telef olursa, müşteri mahn değerini değil, (kararlaş­tırdıkları) fiyatı öder. Çünkü sürenin dolması nedeniyle muhayyerlik hakkı düşmüş ve satış akdi kesinleşmiş olur. Satılan mal, satıcının dindeyken de­ğerini eksiltecek bir kusura mâruz olursa, satıcının muhayyerlik şartı bozul­maz. Çünkü maldaki bu kusurun meydana gelişi onun eseri değildir. Bu nedenle de o sorumlu olmaz. Bu durumda müşteri muhayyer olur. Dilerse malı, anlaştıkları fiyatla alır, dilerse satış akdini fesheder. Ama malda mey­dana gelen kusur, satıcının fiiliyle olmuşsa, bundan satıcı sorumlu tutulur. Malda meydana getirdiği noksanlık oranında, kendisine ödenecek paradan-eksiltme yapılır. Muhayyerlik kendisinde olduğu zaman, mal, satıcının elin­de telef olursa satış akdi infisah eder. Ne satıcıya, ne de müşteriye bir şey gerekmez.

Muhayyerlik hakkı müşteri veya akdin tarafları dışındaki yabancı bir şahıs için olursa, satın alınan mala karşılık verilen bedel, müşterinin mülki­yetinden çıkmaz. Bu hükümde ittifak vardır. Ama bu durumda satıcının mül­kiyetinden çıkan mebi´ (satılan mal), müşterinin mülkiyetine girer mi, girmez mi? Ebû Hanîfe, müşterinin mülkiyetine girmeyeceğini söyler. Çünkü bu mal, satıcıya vereceği paranın da kendi mülkiyetinde olmasıyla birlikte müşteri­nin mülkiyetine girecek olursa her iki bedel, akdi yapanlardan sâdece birisi­nin mülkiyetinde toplanmış olacaktır ki, karşılıklı bedelleşme akitleriyle ilgili olarak şer´î platformda böyle bir kural yoktur. Çünkü karşılıklı bedelleşme (muâvaza) akitleri, malla semenin (bedelinin) mülkiyetlerinin değişiminde ta­raflar arasında eşitliği öngörür. İmameyn ise, satılan mahn, muhayyerlik süresi içinde müşterinin mülkiyetine gireceğini söylemişlerdir. Çünkü (satıcının mülkiyetinden çıktığına göre) müşterinin mülkiyetine de girmeyecek olursa, kim­senin mülkü olmayan bir mal hâline gelecektir. Buna cevaben denir ki: Hayır bu maİ sahipsiz sayılmaz. Çünkü satıcının mülkiyeti, halen bu malla ilintili­dir. Şu da var ki; bu malın müşterinin mülkiyetine girmemesi, mülkiyetle ilgili bazı sonuçların müşteriye intikal etmesine engel olmaz. Bu malla ilgili gerekli harcamaları yapmak müşteriye âit olur ki bunun vâcib olduğu husu­sunda icmâ edilmiştir. Muhayyerlik süresi zarfında müşteri bu mal üzerinde tasarrufta bulunursa, bu tasarrufu caiz olur. Bu tasarrufu, akdi onaylaması demektir. Müşterinin mülkiyetine girse de girmese de hüküm budur. Malı teslim alır da elinde telef olursa, satıcının muhayyerliğindeki durumun tersi­ne olarak mahn değerini değil de, aralarında kararlaştırmış oldukları fiyatı­nı ödemekle yükümlü olur. Çünkü satıcının muhayyer olması durumunda, satılan mal müşterinin elinde telef olursa, malın değerini müşterinin satıcıya ödemesi gerekir. İki durum arasındaki farka gelince; birincisinde mal, müş­terinin elinde telef olmuştur. Böyle olunca da bu malın telef olması İçin ön­ceden malda bir ayıp, bir hastalık ve benzeri bir kusurun meydana gelmiş olması gerekir. Ayıplanan ve kusurlanan malı bu durumda geri vermek ol­maz ve satış akdi malın bedelinin müşteri tarafından ödenmesi gerekli ol­duktan sonra kesinleşir ve geçerli olur ki, bundan sonra mal geri verilemez. Ama muhayyerliğin satıcıya âit olması durumunda hüküm, bunun tersi olur. Malın telef olmasından önce meydana gelen ayıp ve kusur, muhayyerlik sü­resi içinde satıcının malı geri istemesine engel teşkil etmez. Malın telef olma­sıyla satış akdi bâtıl olur ve parası da müşterinin zimmetinde takarrür etmez ve kıymeti sabit olur. Semen ile kıymet arasındaki farka gelince; semen, (ya­ni satın alınan mala karşılık olarak verilen para veya başka bir şey); malın değerinden az da olsa çok da olsa, akid taraflarının üzerinde anlaşmış ol­dukları fiyattır. Kıymete gelince o, bir şeyin ne fazla, ne de eksik olarak ken­disiyle değeri takdir edilen şeydir. Müşterinin dindeyken malda bir kusur meydana gelirse bu kusur, hastalık gibi giderilmesi mümkün bir şey ise ve muhayyerlik süresi içinde durum düzelirse müşterinin muhayyerliği devam eder. Ama malda meydana gelen hastalık düzelmezse, satış akdi kesinleşir. Müşterinin muhayyer olarak satın almış olduğu malda, dindeyken bir ku­sur meydana gelirse ve bu kusurun giderilmesi de mümkün olmazsa, o za­man müşteri malın kıymetini değil de semenini (aralarında anlaşmış oldukları bedelini) ödemekle yükümlü olur. Ama muhayyerlik satıcı İçin olursa, müş­terinin, malın kıymetini ödemesi gerekir. Malda meydana gelen kusurun se­mavî bir âfet nedeniyle veya müşterinin fiiliyle veyahut yabancı birinin fiiliyle olmuş olması arasında hüküm bakımından fark yoktur. Ama muhayyerli­ğin müşteride olması durumunda, malda meydana gelen kusurun, satıcının fiiliyle olması hususunda ihtilâf vukûbulmuştur. İmam Muhammed der ki: Bu durumda müşterinin muhayyerliği, eskisi gibi devam eder. Dilerse satış akdini onaylar, malda meydana gelen noksanlığın değer farkını alır; dilerse satış akdini reddeder. İmam Âzam ile İmam Ebû Yûsuf, bu durumda satış akdinin gerçekleşeceğini söylemişlerdir. Satılan mal tarla, hayvan veya baş­ka bir eşya gibi kıymet ile takdir edilebilen bir malsa, müşteri, satıcıdan de­ğer eksikliği farkını alır. Satılan mal, diyelim ki gümüş gibi emsali ile takdir edilebilen bir mal İse ve satıcı ya da müşteri bu malda bir kusur meydana getirmişlerse, karşı tarafın bu kusurdan ötürü değer farkını alması helâl ol­maz. Çünkü bu fark, ribâdır. Satılan mal, diyelim ki gümüşten yapılma bir­kaç bilezik ise ve müşteri de muhayyerlik hakkına sahip olarak bunları teslim aldıktan sonra satıcı bunları kıracak olursa bu durumda müşterinin, bedel­de meydana gelen eksikliği para olarak alması helâl olmaz. Ama değer ek­sikliği farkını talep etmeksizin malı teslim alıp akdi kesinleştireceği gibi, malı satıcıya teslim edip, aynı bileziklerin emsallerini veya kıymetlerini tamamen alma muhayyerliğine de sahiptir.

Muhayyerliğin hem satıcı ve hem müşteri için olmasına gelince, bu du­rumda satılan mal satıcının, bu mal karşılığında verilen bedel de müşterinin mülkiyetinden çıkmaz. Bu hüküm, ittifakla sabittir. Taraflardan biri, mu­hayyerlik süresi içinde akdi feshederse satış bozulur. Yine taraflardan biri, onaylarsa kendisine nisbetle akid bağlayıcı olur. Diğer tarafın muhayyerliği devam eder. Muhayyerlik süresinin bitimine kadar taraflardan ne bir onay ve ne de bir fesih vukûbulmaz, aksine her ikisi de susarlarsa, süre bitince akid kesinleşir.

Taraflardan biri onaylar, diğeri feshederse, isler fesih önce olsun, ister onay önce olsun, ikisi arasındaki satış akdi bâtıl olur. Müşterinin teslim al­masından önce mal telef olursa, satış akdi bâtıl olur. Satın alınan malın be­deli bir eşya ise ve satıcı onu teslim almadan telef olursa satış akdi bâtıl olur. Aynı şekilde teslim alındıktan sonra satılan mal veya bedeli telef olursa yine satış akdi bâtıl olur. Ancak teslim alan kişi, teslim aldığı şeyin kıymetini öde­mekle yükümlü olur.

Sonra mebi´de (satılan malda) meydana gelen fazlalıklar, muhayyerlik süresi zarfında askıda kalır. Satış akdi kesinleşirse bu fazlalıklar da asıl mal­la birlikte müşteriye âit olur. Aksi takdirde satıcıya aittir. Satış akdini feshe­den ve etmeyen durumlarla ilgili açıklama, ayıp muhayyerliği bahsinde gelecektir.

Malikîler dediler ki:  Muhayyerlik hakkı yalnız satıcı veya yalnız müş­teri veya her ikisi için birlikte olursa, ya da ikisi dışındaki yabancı bir şahıs için olursa satılan mal, muhayyerlik süresi içinde satıcının mülkiyetinden çık­maz. Mûtemed olan görüş budur. Akdin kesinleşmesiyle mülkiyet, satıcıdan müşteriye intikal eder. Sonra muhayyerlik hakkı ya satıcı için, ya müşteri için veya her ikisi için olur. Muhayyerlik hakkı satıcıda olduğu halde müşte­ri, malı teslim almışsa ve bu malın zayi olduğunu iddia ederse, üç durumda bu malın bedelini tazmin etmekle yükümlü olur:

1- Satılan mal kaybedilen bir mal olur. Yani sağlam olarak saklanması mümkün olan bir mal olur. Elbise ve zînet gibi. Bu mallar, sağlam olarak saklanması mümkün olan mallardır. Bu durumda müşteri, teslim almış ol­duğu malın zayi olduğunu iddia eder ve bu iddiasını doğrulayan bir belge ibraz edemezse, malın bedelini tazmin etmekle yükümlü olur. Ama belge ib­raz ederse, tazminatla.yükümlü olmaz. Aksine, satıcı tazminatla yükümlü olur.

2-  Satılan mal kaybedilen bir mal olmaz. Yani sağlam olarak saklan­ması mümkün olmayan bir mal olur. Örneğin hayvan gibi. Hayvanı telef etmedikçe veya kesip yemedikçe gözlerden saklamak mümkün olmaz. Bu du­rumda müşteri, teslim almış olduğu bu malın zayi olduğunu iddia eder, ama yalan söylediği beyyine ile sabit olursa; meselâ "falan gün hayvan zayi oldu" diye iddia eder de, tanıklar o günden sonra hayvanı müşterinin yanında gör­düklerine veya onu kesip yediğine, telef ettiğine tanıklık ederlerse bedelini tazmin etmekle yükümlü olur. Satıcı sorumlu olmaz.

3-  Satılan mal yine saklanması mümkün olmayan bir mal olur ve teslim aldıktan sonra zayi olduğunu iddia eder, ama doğru veya yalan söylediğine ilişkin bir beyyine bulunmazsa, yemin etmesi gerekir. Yalanla itham edilse de edilmese de yemin etmesi gerekir. Yalnız eğer yalancılıkla itham edilirse, "malın zayi olduğuna ve bunda da kendisinin bir taksiri olmadığına"; eğer yalancılıkla itham edilmezse "taksin olmadığına" yemin etmelidir. Yemin etmeye yanaşmazsa, malın bedelini tazmin etmekle yükümlü olur. Bundan anlaşıldığı üzere, müşteri üç durumda, satıcı ise iki durumda malın bedelini tazmin etmeye mahkûm edilir:

1-  Satılan mal, saklanması mümkün olan bir mal olur, ama zayi olduğu hususunda müşteri beyyine getirirse, bu durumda satıcı tazminat ödemekle yükümlü olur.

2- Satılan mal, saklanması mümkün olmayan bir mal olur. Ama zayi olduğunu iddia eden müşterinin yalan söylediğini ispatlayan bir delil bulun­mazsa ve ayrıca yemin de ederse satıcı, tazminat ödemekle yükümlü olur.

Tazminat ödemede, en fazla miktar esas alınır. Eğer satıcıyla müşteri arasında kararlaştırılan fiyat, malın değerinden fazlaysa, tazminat olarak ma­lın fiyatı ödenir. Eğer malın değeri fiyatından fazlaysa, tazminat olarak ma­lın değeri ödenir. Ancak birinci durumda bu uygulamaya gidilmez. Yani satılan mal, gizlenmesi mümkün olan bir mal olup müşteri, zayi olduğunu iddia eder ve iddiasının doğruluğundan yana bir delil bulunmaz ve "taksiri olmadığına" yemin ederse, değerinden az olsa bile tazminat olarak sâdece malın fiyatını öder. Çünkü fiyat, malın değerinden fazla veya ona eşit olur­sa, yemin etmesine gerek kalmaz. Bu durumda yeminin bir faydası olmaz.

Muhayyerlik hakkı müşterinin olur ve teslim aldığı malın zayi olduğu­nu iddia ederse, her halükârda, satıcıyla anlaştıkları fiyatı tazminat olarak öder. Bu fiyat, malın değerinden az da olsa, çok da olsa hüküm budur. Ba­zıları derler ki: Müşteri, satın almayı kasdetmediğine yemin ettiği takdirde, eğer fiyattan az olursa malın değerini tazminat olarak öder. Muhayyerlik hak­kının hem satıcı ve hem de müşteri için olması durumunda hüküm, ağırlığın satıcıda olmasını sağlamak amacıyla tıpkı satıcının muhayyer olduğu durum­daki gibi olur. Çünkü mal sahibi odur. Müşteri daha malı teslim almadan, satıcının malın zayi olduğunu iddia etmesi durumunda, satıcı şayet teslim almışsa, müşteri, verdiği semeni ondan alma hakkına sâhib olur. Aksi tak­dirde olmaz.

Satılan maldan muhayyerlik süresi zarfında sağlanan faydalar; buğday, yumurta ve süt gibi kendisinden ayrı iseler, satıcıya âit olur. Yün ve hayva­nın hamlindeki cenin gibi ona bitişik iseler, müşteriye âit olur. Çünkü bunlar, satılan malın birer parçasıdırlar.