๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 31 Ocak 2010, 18:57:03



Konu Başlığı: Ramazan Orucunun Kazası
Gönderen: Eflaki üzerinde 31 Ocak 2010, 18:57:03

Kasıtlı olarak veya önceki sayfalarda belirtilen sebeplerden ötürü Ramazan orucunu tutmadığı için kaza etmesi gereken bir kimse; tut­mamış olduğu günlerin orucunu, nafile oruç tutmanın mubah olduğu günlerde kaza eder. Bu kazaları, oruç tutmanın yasak olduğu günlerde ifâ etmesi geçerli olmaz. Meselâ Ramazan bayramının birinci günün­de, Kurban bayramının da her dört gününde bu orucu tutamaz. Bu kazaları, farz bir oruç için tahsis edilmiş olan bir zamanda da, meselâ hâl-i hazırdaki Ramazan ayı içinde tutamaz. Bu kazaları, günü belirlen­miş adak oruçlarının günlerinde ifâ etmek de geçerli olmaz. Meselâ, Zilkade ayının ilk on gününde oruç tutmayı adayan kişi, zimmetindeki Ramazan kazasını bu on gün içinde ifâ edemez. Mâlikîlerle Şâfiîler bu görüştedirler. Hanefîlerle Hanbelîlerin buna ilişkin görüşleri ise aşa­ğıya alınmıştır.

Hanefiler dediler ki: Kişinin, geçen Ramazandan kazaya kalan orucunu, oruç tutmayı adadığı günlerde tutması sahîh olur. Adak orucu­nu ise başka günlerde kaza etmesi gerekir. Şundan ki: Adaklar; zaman, mekân veya dirhemlerle tâyin edilmezler. Buna göre bir kişi, Receb ayın­da oruç tutmayı adarsa, bu orucu Receb ayında tutamadığı takdirde Şa­ban ayında tutabilir. Bir dirhemi sadaka olarak belli bir yerde vermeyi adayan kişi, bunun yerine başka bir dirhemi, başka bir yerde sadaka ola­rak verebilir.

Hanbeliler dediler ki: İnsanı ikna edecek en açık ifâde şudur: Ramazandan kazaya kalan günleri, oruç tutmaya adanan günler içinde kaza etmek sahîh olur.

Bir kişi, içinde bulunduğu Ramazan ayının tutamamış olduğu gün­lerinin orucunu, yine Ramazan ayı içinde kaza edemez. Çünkü bu Ra­mazan ayı sadece eda için tahsis edilmiştir; kaza için değil... Dolayı­sıyla bu ay, Ramazanın edâ orucundan başka bir orucu kabul etmez. Şu halde bir kişi, hazırdaki Ramazan ayını veya bu ayın birkaç gününü, geçen Ramazan ayında tutamadığı günlerin yerine kaza olarak tut­maya niyet ederse, tuttuğu oruç ne hazırdaki Ramazan orucunun yeri­ne, ne de geçen Ramazanın kazası yerine geçer. Hazırdaki Ramazan orucunun yerine geçmez; çünkü bu oruca niyet etmemiştir. Geçen Ra­mazanın kazası yerinede geçmez; çünkü hazırdaki Ramazan ayı, ken­di orucundan başka bir orucu kabul etmez. Hanefîler dışındaki diğer üç mezheb bu hususta görüş birliği etmişlerdir.

Hanefiler dediler ki:  Bir kişi, kazaya kalmış geçmiş Ramazanın orucunu hazırdaki bir Ramazan ayı içinde tutarsa, bu orucu hazırdaki Ramazan orucunun yerine geçer. Çünkü bu zaman, hazırdaki Ramazan orucu için tahsis edilmiştir. Başka bir orucu kabul etmez. Bu günlerde tutulan oruçta niyetin tâyin edilmesi şart değildir.

Yevm-i sekte nafile oruç tutmak sahîh olduğu için, o günde kaza orucu da tutulabilir. Ramazan orucu kaza edilirken aya değil de, güne itibâr edilir. Meselâ Ramazanı baştan sona tutmayan bir kişi, otuz gün çekmiş olan bu Ramazanın orucunu, sözgelimi Muharrem ayının birin­ci gününden başlayarak tutar ve sonuna kadar devam ederse; bu ay yirmi dokuz gün çektiği takdirde, bir gün daha kaza etmesi gerekir. Üzerinde kaza orucu bulunan kişinin, zimmetten kurtulmak için bu ka­za oruçlarını tutmakta acele davranması ve başladıktan sonra da peşpeşe devam etmesi müstehab olur. Böyle yapmaz da, kaza oruçla­rını tutmayı geciktirir veya peşpeşe değil de ayrı ayrı günlerde tutarsa sahîh olur, ama menduba muhalefet etmiş olur. Şu kadar var ki; ikinci Ramazana, geçen Ramazandan kazaya kalmış olan günler sayısında yaklaşılmış ise, bu takdirde kazaya kalan oruçları acilen tutmak vâcib olur. Şâfiîlerle Hanefîler bu görüşe muhaliftirler.

Şafiiler dediler ki:  Meşru mazereti olmaksızın Ramazan orucu­nu kasden bozan kişinin, bunu acilen kaza etmesi vâcibtir.

Hanefiler dediler ki: Ramazanın tutulmayan veya bozulan oru­cunu, belli bir vakte bağlı olmaksızın geniş süre içinde kaza etmek vâcib­tir. Kazaları ikinci Ramazanın girişine dek erteleyen kişi günahâr olmaz.

Bir kişi zimmetin­de bulunan kaza oruçlarını tutmaz da ikinci Ramazan ayı girerse, bu durumda kazaya ek olarak fidye vermesi de vâcib olur. Fidye, her ka­za günü için bir miskine yemek yedirmektir. Bunun miktarı kefaretler bahsinde belirtilmiştir. Üç mezheb imamı bu hükümde ittifak etmişler­dir. Yalnız Hanefîler, ikinci Ramazan girinceye dek kaza oruçlarını tut­mamış olan kimsenin fidye vermesi gerekmez demişlerdir. Bu gecikme bir mazeretten ötürü olsun, olmasın aynı hükme tâbidir. Fidye ancak, ikinci Ramazanın girişinden önce kaza etme İmkânı olup da kaza et­meyen kimse üzerine vâcib olur. Aksi takdirde fidye vermesi gerekmez. Kaza oruçlarını tutmamış olan kişinin, yılların tekerrürü ile fidyeyi tekrar vermesi gerekmez. Şâfiîler, yılların tekerrürü ile fidyenin de te­kerrür edeceğini söylemişlerdir.[191]

Ramazan Orucunu Tutmayanın Kefaret Vermesi Ve Bu Kefareti Vermekten Âciz Olan Kimsenin Hükmü


Ramazan orucunu, kefareti gerekli kılacak şekilde bozan veya tut­mayan kimsenin kefaret vermesi vâcib olur. Bu kefaret de, üç mezhe­bin ittifakına göre mü’min bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır. Hanefîler, oruç kefareti dolayısıyla hürriyete kavuşturulacak olan kölenin mü’­min olması şart değildir, demişlerdir. Yalnız hürriyetine kavuşturulacak olan kölenin körlük, dilsizlik ve delilik gibi zararlı ayıplardan salim ol­ması şarttır. Bunu bulamayan kişinin peşpeşe iki ay oruç tutması vâcib olur. Bunun için bir kamerî ayın başlangıcında oruca başlayan kişi, hilâl itibariyle bu ve bundan sonraki ayı baştan sona oruçlu olarak ge­çirir. Arabî bir ayın içinde kefaret orucuna başlayan bir kimse, İçinde bulunduğu ayın geri kalan kısmını ve müteâkib ayın tamamını oruçlu olarak geçirir. Üçüncü ayda da, ilk ayda tuttuğu günlerin orucunu otu­za tamamlayacak gün sayısı kadar oruç tutar. Kaza gününün orucu, bu kefaretten sayılmaz. (Ayrıca tutulması gerekir.)

Kefaret için tutulan iki aylık orucun peşpeşe olması zorunludur. Bu arada seferîlik gibi şer’î bir mazeretle de olsa oruç bozulduğu tak­dirde, o güne kadar tutulmuş olan oruçlar nafile yerine geçer. Sürekli­lik şartının ihlâl edilmiş olması nedeniyle yeniden iki aylık oruca başla­mak gerekir. Üç mezheb imamı bu hususta görüş birliği etmişlerdir. Hanbelîler, seferîlik gibi şer’î bir mazeret dolayısıyla kefaret orucuna ara vermek; süreklilik şartını ihlâl etmez demişlerdir.

Şiddetli bir meşakkat ve benzeri sebeplerden ötürü iki ay oruç tutmaya muktedir olamayan kimsenin altmış miskine yiyecek vermesi vâcib olur. Bu üç durum arasındaki tertibe riâyet etmek, üç mezheb imamına göre vâcibtir. Mâlikîler, diğer mezheblere muhalefet ederek aykırı görüş beyânında bulunmuşlardır.

Malikiler dediler ki: Ramazan orucunun kefaretini verecek olan kişi, köle azâd etmek, yiyecek vermek veya iki ay oruç tutmak şıkların­dan dilediğini seçebilir. Sırasına göre en faziletlisi yiyecek vermek, köle azâd etmek, sonra iki ay oruç tutmaktır. Bunlardan birini tercih etme serbestisi özgür ve reşîd kimselere özgüdür. Kölenin, köle azâd etmesi sahîh olmaz. Çünkü onun velayeti yoktur. Efendisi izin verirse, kefareti için miskinlere yiyecek verir. İki ay oruç tutarak da kefaret ödeyebilir. Efendisi yiyecek vermesine izin vermezse, sadece oruç tutarak kefaret öde­mesi zorunlu hale gelir. Sefih kimselere gelince, velîsi kendisine oruç tu­tarak kefaret ifâ etmesini emreder. Sefîh oruç tutmaktan geri durur veya tutmak ister de âciz kalırsa velîsi, yiyecek vermekle köle azâd etmekten hangisi daha ucuza mal olacaksa onu vererek kefaretini ifâ eder.

Üç mezheb imamı, bu görüşü ileri sürerken Ebû Hüreyre (r.a.)’ın rivayet etmiş olduğu şu habe­re dayanmışlardır:

“Adamın biri Rasulullah (s.a.v.)’a gelerek:

“Yâ Rasûlullah! Mahvoldum” dedi. Rasûlullah:

“Seni mahveden nedir?  ” diye sordu. Adam:

“Ramazanda (gündüzleyin) hanımımla cinsel ilişkide bulundum” diye cevap verdi.

“Bir köle azâd edecek kadar mal bulabilir misin? ”

“Hayır.”

“Peşpeşe iki ay oruç tutabilir misin? ”

“Hayır.”

“Altmış miskine yedirecek kadar erzak bulabilir misin? ” Adam:

“Hayır” dedi ve sonra da oturdu.

Rasûlullah (s.a.v.) ona, hurma yaprağından örülmüş ve içinde ke­faret miktarınca hurma bulunan bir zenbil getirdi:

“İşte bunu sadaka olarak dağıt” dedi. Adam da:

“Bizden daha yoksul birine mi vereceğim?! Allah’a and olsun ki, bu iki kara taşlı yerin arasında bu hurmalara bizden daha muhtaç bir aile halkı yoktur” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), ön dişleri görününceye kadar güldü ve sonra:

“Git de onları çoluk çocuğuna yedir” dedi.” [192]

Bu hadîsten anlaşılıyor ki, kefaret ödemesi gereken kişi, içlerinde geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimseler bulunduğu takdirde, ke­faretini kendi aile halkına yedirebilir. Ne var ki bu hüküm, sadece bu soruyu Rasûlullah (s.a.v.) a soran adama mahsustur. Çünkü kefarette farz olan, kişinin kendi aile halkı dışındaki altmış miskine yiyecek ver­mesi ve mezheblerin aşağıda sunulan tafsîlâtı doğrultusunda her bir miskine belli miktarda vermesidir.

Malikiler dediler ki:  Kefaret veren kişinin her bir miskine Pey­gamber (s.a.s.) in ölçeğiyle bir ölçek yiyecek vermesidir. Bu ölçek de, ne fazla yumularak, ne de fazla açılarak orta durumdaki iki avucun do­lusu kadardır. Kefaret olarak her miskine verilecek bu bir ölçeklik yiye­cek de, kefaret veren kişinin içinde bulunduğu beldede çoğunlukla yeni­len buğday ve benzeri şeylerden olmalıdır. Bu yiyecek maddesinin yerine ne öğle ve ne de akşam yemeği yedirmek yeterli olmaz. Bu ölçeğin ölçek olarak miktarı, Mısır kadehinin üçte biri kadardır. Bu ölçeğin ağırlık ola­rak miktarı 1 -1/3 rıtıl kadardır. Bir rıtıl, 128 Mekke dirhemine eşittir.

Bir dirhem de orta ağırlıktaki elli arpa tanesi ve bir arpanın beşte biri ağırlığına eşittir. Bu yiyecek maddesi yalnızca yoksul ve miskinlere verile­bilir. Kişinin bunu, geçimini temin etmekle yükümlü olduğu kimselere vermesi caiz olmaz. Meselâ anasına, babasına, eşine veya küçük çocukla­rına vermesi, kefaret yerine geçerli olmaz. Kefaret verecek olan kişi, bu kefaretini; geçimlerini temin etmekle yükümlü olmadığı kardeş, bacı ve dede gibi akrabalarına verebilir.

Hanefiler dediler ki:  Kefaret için altmış miskini, iki öğle veya iki akşam yemeğinde veyahut da bir iftarla sahur yemeğinde yemek yedi-rerek doyurmak yeterli olur. Ya da her birine yarım sa’ (1, 667 kg), buğday veya değerini veya bir sa’ (3,334 kg) arpa, hurma ya da kuru üzüm vermesi yeterli olur. Bir sa’, 2 ,1/3 Mısır kadehidir. (1 Mısır kadehi = 1,429 kg’dir.) Kefaret verilen miskinler arasında, kefaret veren kişinin usûl, fürû ve eşi gibi geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimseler bu­lunmamalıdır.

Şafiiler dediler ki:  Kefaret için altmış miskinden her birine, fıtır sadakasında verilmesi uygun olan buğday ve arpa gibi yiyecek maddeleri­nin o beldenin çoğunlukla yenen gıda maddelerinden olması şarttır. Un veya kavut gibi nesnelerin verilmesi geçerli olmaz. Çünkü bu gibi şeyleri, fıtır sadakası olarak vermek caiz olmamaktadır. Bir ölçek, Mısır kadehi­nin yarısı kadardır ki, bu da Mısır ölçeğinin sekizde birine eşittir. Verilen bu gıda maddesinin, yoksula mülk edilmesi vâcibtir. Bu miktar gıda mad­desini yoksula yedirmek kefaret olarak geçerli olmaz. Meselâ bu gıda mad­desini öğle ve akşam yemeği yaparak yoksula yedirmek yeterli olmaz. Kefaret olarak kendilerine bu gıda maddeleri verilen miskinler arasında, kefaret verenin geçimini temin etmekle yükümlü olduğu kimselerin bu­lunmaması gerekir. Ama kefaret vermekle yükümlü olan kişinin yerine başkası kefaretini veriyorsa, kefaret için gıda maddesini alan yoksullar arasında kefaret veren kişinin geçimini temin etmekle yükümlü olduğu kişilerin bulunması da sahîh olur.

Hanbeliler dediler ki: Kefaret için her miskine bir ölçek buğday verilir. Bir ölçek, 1, 1/3 lrak rıtılıdır. Bir Irak ntıh ise 128 dirheme eşittir.

Ya da bir ölçek arpa, hurma, kuru üzüm veya çökelek verilir. Kişinin gücü yettiği takdirde bu sayılan gıda maddelerinden başkasını vermesi caiz olmaz. Bir ölçek, dört müdtür. Bir ölçek, iki Mısır kadehi kadardır. Buğday veya arpa ununu veya bunların kavutlarını (kavrulduktan sonra öğütülerek elde edilen un), elenmemiş olsa bile, kefaret olarak vermek yeterli olur. Ancak verilen kavut miktarı, ölçek olarak değil de gram ola­rak, bunların tane haldeki ölçekleri ağırlığında olmalıdır. Arpa ve buğda­yı, taneleri arasındaki yabancı maddeleri ayiklamaksizın da kefaret ola­rak vermek caizdir. Fakirlere ekmek yedirmek veya onlara kurtlanmış, nemlenmiş, tadı değişmiş bayat buğday gibi ayıplı ve kusurlu tahılları vermek caiz olmaz. Kendilerine kefaret verilen yoksullar arasında, kefa­ret verenin babası, dedesi, oğlu, torunu gibi usûl ve fürûu ile, eşi ve başkası tarafından geçimi sağlanmayan kızkardeşi bulunmamalıdır. Bu hü­küm bakımından kefareti, müstehak olan kişinin kendisinin vermesi ile başkasının onun yerine vermesi arasında fark yoktur.

Kefareti gerekli kılan davranışlar kaç gün işlenmiş ise o günler sayısınca kefaret vermek vâcib olur. Mâlikîlerle Şâfiîler bu görüştedir­ler. Hanefîlerle Hanbelîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanefiler dediler ki: İster aynı günde, ister muhtelif günlerde olsun, ister bir Ramazanda, ister muhtelif senelerin Ramazanlarında ol­sun, kefareti gerekli kılan davranışların tekerrür etmesi nedeniyle kefaret tekerrür etmez. Ancak kefareti gerekli kılan davranışlardan birini işleyen kişi, bu davranışın kefaretini öder; sonra da kefareti gerekli kılan ikinci bir davranışı işlerse, bu tekrarı aynı günde ise önceki kefareti ikisi için de yeterli olur. Bu tekrarı ayrı günlerde olursa da birincinin kefaretini ödemişse ikincisi için de yeni bir kefaret ödemesi vâcib olur. Zahir rivâyetlere göre bu hususta da tafsîlât vardır. Şöyle ki: Kefaret, cinsel ilişki nedeniyle vâcib olmuşsa tekerrür eder. Aksi hâlde tekerrür etmez.

Hanbeliler dediler ki: Kefareti gerekli kılan davranış aynı günde tekerrür eder de birinci davranışın kefareti verilmiş olursa, müteakib dav­ranışın kefaretini de vermek vâcib olur. Eğer birinci davranışın kefareti henüz verilmemiş ise müteakib davranış için de ayrıca bir kefaret gerek­mez. Sadece bir kefaret vermek icâb eder.

Kefareti gerekli kılan davranışlar aynı günde birkaç defa tekrarlansa bile bir tek kefaret vâcib olur. Kefareti ikinci kez gerekli kılan davranış, birinci kefaretin ödenmesinden sonra vukûbulsa dahi yine bir tek kefa­ret vâcib oiur. Diyelim ki: Ramazanda gündüzleyin oruçluyken bir kişi defalarca cinsel ilişkide bulunur da birinci ilişkiden hemen sonra bir köle azâd ederek veya altmış yoksula yiyecek vererek kefaretini öder­se; bundan sonra oruçlu gibi davranmaması her ne kadar günahsa da, müteakib cinsel ilişkilerinden ötürü kendisine bir şey gerekmez. Kefaret ödemesi gereken bir kişi, bütün çeşitleriyle kefareti vermekten âciz kalırsa, imkân buluncaya kadar kefaret zimmetinde kalır. Hanbelîler dışındaki üç mezheb bu hususta müttefiktirler.

Hanbeliler dediler ki:  Bir kişi, kefaretin kendisine vâcib oldu­ğu anda bütün çeşitleriyle kefareti ödemekten âciz ise, bilâhare imkân bulsa bile kefaret zimmetinden düşmüş olur.[193]


Konu Başlığı: Ynt: Ramazan Orucunun Kazası
Gönderen: Hafsa Nur 6.D üzerinde 23 Aralık 2014, 20:20:35
Ramazan orucunun kazası, Ramazan ayında tutulmayan her bir oruç günü için Ramazandan sonra oruç tutmak demektir.

Ramazan ayında ister özürlü, ister özürsüz bir gün veya daha fazla oruç tutmayanların, tutmadıkları gün sayısı kadar oruçlarını Ramazandan sonra bire bir kazâ etmeleri farzdır.
Ramazan orucunun kazâsı bayram günleri dışında her gün yapılabilir. Kaza orucunun şartları, vacipleri, sünnetleri, mekruhları ve kaza orucunu bozan hususlar tıpkı Ramazan orucunda olduğu gibidir.

Kaza orucu için, Ramazan orucunda olduğu gibi, sahurda veya bir şey yiyip içmemek şartıyla en geç kaba kuşluğa kadar niyet edilir. Niyet, “Niyet ettim Allah rızası için gününde tutamadığım en son Ramazan orucunun kazasını yapmaya” diye yapılır. Niyet dil ile yapılabileceği gibi, kalp ile de yapılır. Niyet için esas olan, o gün kaza orucu tutmaya karar vermektir.
 ben bir şey sormak istiyorum;
 “Bir kimse imsak vaktinde uyanamayıp, tam sabah ezanı okunmaya başlayınca sahur için bir bardak su içmiş, tabiî  bunu bilmediği için yapmış, yani ezan okunmaya devam ederken ezanın sonuna kadar bir şey yenilip içilebilir gibi bir bilgiye sahip olduğu için bunu yapmış. Böyle biri kaza mı tutmalı, yoksa kefaret mi?”


 

 


Konu Başlığı: Ynt: Ramazan Orucunun Kazası
Gönderen: Ceren üzerinde 03 Mayıs 2018, 01:30:06
Esselau aleykum. Ramazan orucunu sırasında orucunu tutamayan kişilerin nafile oruclarını nasıl tutacaklarını öğrenmiş olduk.rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..


Konu Başlığı: Ynt: Ramazan Orucunun Kazası
Gönderen: Sevgi. üzerinde 03 Mayıs 2018, 01:38:12
Aleyküm Selam.  Çok önemli bilgiler verilmiş . Rabbim bizleri hakkıyla orucunu tutup Rızasını kazanan kullarından eylesin inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Ramazan Orucunun Kazası
Gönderen: Mehmed. üzerinde 03 Mayıs 2018, 07:59:28
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri orucunu dosdoğru bir şekilde vaktine tutabilenlerden eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun