๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 02 Şubat 2010, 18:29:32



Konu Başlığı: Peygamber (S.A.V.)´İn Kabrini Ziyaret
Gönderen: Eflaki üzerinde 02 Şubat 2010, 18:29:32

Şüphesiz ki Peygamber (s.a.v.) Efendimizin kabrini ziyaret etmek, ibâ­detlerin en yücesi ve en kıymetlisidir. Allah katında peygamberlerin en hayırlısı olan Hz.Muhammed (s.a.v.)i bağrına basmış toprak parçasının kendine mahsus sânı, şerefi ve meziyeti vardır ki, onu vasfetmekten ka­lem âciz kalır. Kabirleri ziyaret etmenin en sağlıklı ve en doğru maksadı, güzel nasihatler alıp âhireti hatırlamaktır. Nitekim kabir ziyaretine izin ve­ren hadîste de bu hususa değinilmiştir. Kabir ziyareti, şeriat sahibinin de benimsediği sahih bir maksada dayandığına göre bütün yönlerden övgü­ye değer bir hareket olacaktır. Açıkça bilinmektedir ki, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin kabrini ziyaret etmek, basiret sahibi insanların gönüllerinde, diğer ibâdetlere nisbetle çok daha muazzam bir tesir meydana getirir. Pey­gamber Efendimizin kabrinin yanı başında durup, Onun Allah´a davet, in­sanları şirk karanlığından çıkarıp hidâyet aydınlığına kavuşturmak, ahlâkî üstünlükleri tüm dünyaya yaymak, ortalığı kuşatıp kol gezmekte olan boz­gunculuğu ortadan kaldırmak, insan toplumundan zararları def edip fay­daları temin etmek esâsına dayalı İslâm dinini yerleştirmek uğruna karşılaştığı zorluk ve sıkıntıları düşünen bir kişinin kalbi, Allah yolunda hak­kıyla cihad eden bu peygamber için sevgiyle dolup taşacaktır. O´nun vaz´-etmiş olduğu kuralların tümüne uymak, O´na ve O´nu elçi gönderen Allah´a isyan etmekten uzak durmak gerekir. İşte bunların gerçekleştirilmesi, en büyük kurtuluşun tâ kendisidir.

Muhammed Mustafa (s.a.v.) in kabrini ve vahyin yeryüzüne indiği yer­leri müşahede etmek, Allah´ın dinini savunmak amacıyla ihlâsla çalışan­ların türbelerini ziyaret etmek, ibâdetlerin en üstünü olmaya lâyıktır. Çünkü bunların türbelerini ziyaret edenler, anlamlı İbret dersleri almakta ve bun­ları kendilerine örnek edinmeleri umulmaktadır. Çünkü bunlar, mal-mülk lezzetinin etkisinde kalmaksızın dünya hayatına ve zînetlerine ilişkin ar­zuların cazibesine kapılmadan, sırf Allah yolunda mallarını harcamış; can­larını feda etmişler; mallarının çoğundan el çekmişler, malların tadından yüz çevirmiş; ilây-ı kelimetullah uğruna, Allah yoluna bitmek tükenmek bilmeyen bir şevkle cihada girişmişler ve Allah´ın dinine destek olmuşlar­dır. Eğer müslümanlar bu kabirlerde bulunan kimselerin, kendi zamanla­rında saltanat süren Romalıları ve İranlıları, kaale alınmayacak kadar cılız maddi kuvvetleriyle hezîmete uğratırken tutundukları manevî güce, iman kuvvetine tutunacak olsalar bambaşka bir veçheye bürünecekler, hiç kimse de kendilerine egemen olamayacaktır. Muhammed Mustafa (s.a.v.)in ve onun İslâmiyet´in yücelmesi uğruna çaba sarfeden ashabının mezarlarını ziyaret etmek; sırf Allah´a kulluk edip O´nun ve elçisinin emirlerine riâyet eden, yasakladıklarından uzak duran ame!-i sâlih sahibi ihlâslı kimsele­rin kalblerine çok tesir eden yüce ve anlamlı bir ibâdettir.

Peygamber Efendimizin kabrini ziyarette bu güzel öğütten başka bir şey bulunmasa bile O´nun gönülleri kendine râm eden bu azametli eseri, sapıklıklardan arı bir din olan İslâmiyet´in teşvik ettiği sahîh amellerden biri olmak için yeter de artar bile. Beytullah´ı tavaf ettikten sonra Rasûlul-lah´ın kabrini ziyaret imkânına sâhib olan bir müslümanın kalbi, nasıl olur da onu ziyaret etmeye koşmadan sükûnet bulabilir? Mekke´de olup da vahyin iniş yeri olan Medine´ye yakın bulunan gücü-kuvveti yerinde bir mü´min, onu ziyaret etmemeye nasıl razı olabilir? Kâbeyi ve Rasûlullah´-ın türbesini ziyaret için nasıl olur da gönlü tiril tiril titremez?... Şu da var ki Hz.İbrahim (a.s.)ın yapmış olduğu duâ, Medineliler için de gerçekleş­miştir. Cenâb-ı Allah O´nun duasını şu şekilde bildirmektedir:

"Ey Rabbimiz! Ben, evlâdımdan bir kısmını senin mukaddes olan evi­nin (Kabe´nin) yanında, ekin bitmez bir vadide yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılsınlar diye. Bundan böyle, insanların bir kısmının gö­nüllerini onlara meylettir. (Kendi istekleriyle yanlarına gelip Kabe´yi tavaf etsinler.) O belde halkına da bazı meyveleri nâsib et. Umulur ki şükreder­ler.[12]

Medine halkı da bu duanın kapsamı içindedir. Medine İslâmin izzet bulduğu bir beldedir. İslâmiyet, Medine´nin ensâr ve muhacirlerden olu­şan ahâlisinin omuzları üzerinde kurulmuş ve yükselmiştir. Medine halkı, kendileriyle menfaat alış-verişinde bulunacak olan ziyaretçilere muhtaç­tır. Ziyaretçiler ora halkına ihsanda bulunup ma´mur hâle gelmesine kat­kıda bulunacaklardır. Orada menfaat mübadelesinde bulunmak, en kutsal ve en yüce işlerdendir. Mekke´ye gidip de Medine´yi ziyaret etmemek, İs­lâm´ın kaynağı olan vahyin iniş yerlerini gezmemek olur şey değildir. Bu konuda senedi sahih olan veya olmayan birçok hadîs-i şerîf mevcuddur. İşin aslına bakılacak olursa, Medine´yi ziyaretle ilgili olarak İslâm´ın ve dî­nî kuralların teşvik ettiği faydaları ve güzellikleri anlatmış olduğumuz için bu hadîslerden ayrıca söz etmeye gerek kalmamaktadır.

Buraya kadar anlattıklarımızın yanı sıra fıkıhçılar, Rasûlullah´ın kabr-i şerîfini ve diğer mescidleri ziyarete ilişkin bir takım adabı açıklamışlardır ki bunları şöylece sıralayabiliriz: Ziyaret için Peygamber (s.a.v.)jn türbe­sine yönelen kişi, yol boyunca bolca salât ve selâmda bulunur. Mekke´­den Medine´ye giderken yol üzerinde uğradığı mescidlerde ki bunlar yirmi tanedir- imkân bulduğu kadarıyla namaz kılar. Medine uzaktan göründü­ğünde şöyle der:

"Allah´ım! Bu, senin peygamberinin haremidir. Onu benim için ate­şe karşı bir korunak, azaba ve kötü hesaba karşı da sığınak eyle."

Mümkün olduğu takdirde Medine´ye girmeden önce ve girdikten sonra gusledip koku sürünmeli; en güzel elbiselerini giymeli, Medine´ye de te­vazu, sekînet ve ağırbaşlılıkla girmelidir. Medine´ye girdiğinde de şöyle demelidir:

"Ey göklerin ve onların altında olanların, yerlerin ve onların üstünde olanların, rüzgârların ve onların savurduklarının rabbi olan Allah´ım! Bu beldenin hayrını, ahâlisinin ve içinde bulunan şeylerin hayrını senden di­liyorum. Bu beldenin şerrinden, ahâlisinin ve içinde bulunan şeylerin şer­rinden sana sığınıyorum. Allah´ım! Bu, senin rasûlünün haremidir. Oraya girişimi, ateşe karşı benim için bir korunak, azaba ve kötü hesaba karşı da benim için bir sığınak eyle."

Mescîd-i Nebeviye girerken de, diğer mescidlere girerken yaptığı gi­bi, önce sağ ayağını içeri atar ve şu duayı okur:

"Allah´ım, Muhammed´e ve Muhammed´in âline salât eyle! (Rahmet eyle.) Allah´ım! Günâhlarımı bağışla, bana rahmet kapılarını aç. Allah´ım, buaün beni sana yönelenlerin en makbulü, sana yaklaşanların en yakını, çoluk-çocuk geçindirenlerin en başarılısı eyle! Ben senin hoşnutluğunu taleb ediyorum."

Bu duayı okuduktan sonra, Mescıd-i Nebevinin direği sağ omuzunun hizasına gelecek şekilde durup minber yanında İki rekât namaz kılar. Bu­rası Peygamber (s.a.v.) efendimizin namaz kılarken durduğu yerdir ve kabir ile minber arasıdır. Namazdan sonra, kendisini buraya gelmeye mu­vaffak ettiği için Allah´a şükür secdesi yapar; istediği bir duayı okur. Bun­dan sonra kalkıp Peygamber Efendimizin kabrine yönelir, kabrin baş tarafında kıbleye yönelik olarak durur, üç veya dört zira´ kadar yaklaşır. Bundan fazla yaklaşmamalı, elini türbenin duvarına koymamalı; tıpkı na­mazda durur gibi durmalıdır. O´nun yüksek ve değerli şahsiyetini, [ahdin­de uyuyormuş gibi göz önüne getirip canlandırmalıdır. Sesini duyduğunu da kesin olarak bilmeli, sonra da şöyle demelidir:

"Ey Allah´ın peygamberi! Sana selâm olsun. Allah´ın rahmet ve be­reketi üzerine olsun. Tanıklık ederim ki, sen O´nun elçisisin. İlâhi mesajı tebliğ ettin. Emâneti sahiplerine teslim ettin. Ümmete nasihatte bulundun. Allah, övülmüş ve Övgüye lâyık bir halde ruhunu teslim alıncaya kadar, O´nun emrine cihad ettin. Büyüğümüze ve küçüğümüze yaptığın iyilikle­rinden ötürü Allah sana mükâfatların en hayırlısını versin. Salâtın en fazi­letlisi ve en temiziyle, tahiyyetîn (selâmın) en mükemmeli ve en bereketlisiyle sana salat ve selâmda bulunsun. Allah´ım! kıyamet günün­de peygamberimizi, peygamberler içinde sana en yakın eyle. Onun bar­dağıyla bize (kevser suyunu) içir. Bizleri O´nun şefaatinden hissedar eyle. Kıyamet günü bizi O´na yoldaş eyle. Allah´ım! Bu ziyaretimizi, Peygam­ber Efendimizin kabriyle son beraberliğimiz eyleme. Ey celâl ve İkram sa­hibi Allah´ım! Tekrar ziyaret etmekliğimizi bize nasîb eyle."

Bu duayı okurken sesini yükseltmez; fazla da kısmaz. Kendisiyle bir­likte Rasûlullah (s.a.v.)a selâm gönderenlerin selâmını da tebliğ eder:

"Ey Allah´ın rasûlü! Falan oğlu falandan sana selâm olsun. Rabbin-den (taraf afva mazhariyeti için) senden şefaat diliyor, ona ve tüm müslü-manlara şefaat eyle."

Bundan sonra yüzü hizasında durup kıbleye sırt çevirir ve dilediği şe-, kilde ona salât okur. Bunun peşi sıra bir zira´ kadar dönüp Hz.Ebu Bekir (r.a.)İn başı hizasına gelir ve der ki:

"Selâm sana ey Rasûlullah´ın halîfesi... Selâm sana ey Rasûlullah´-ın mağara arkadaşı... Selâm sana ey Rasûlullah´ın seferdeki yoldaşı... Se­lâm sana ey Rasûlullah´ın sırlarını güvenerek açtığı sırdaşı... Peygamberin ümmetine imam olarak yaptığın iyiliklerden ötürü Allah sana mükâfatla­rın en faziletlisini versin. Onun ardılı olarak en güzel bir şekilde halifelik yaptın... Onun yoluna ve yöntemine en hayırlı yol olarak uydun. İrtidat edenlerle, bid´atçilerle savaştın... İslâmi her tarafa yaydın... Kopmuş bağları birleştirdin... Her zaman hakkı ayakta tuttun. Ölünceye kadar haklılara yar­dım ettin. Selâm sana. Allah´ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun. Allah´­ım! Bizi bu dünyadan, onun sevgisi içimizde olarak göçür! Onu ziyaret için harcadığımız emeği boşa çıkarma. Ey kerem sahibi, rahmetinle..."

Bu duayı okuduktan sonra dönüp Hz.Ömer (r.a.) in kabrinin hizasına gelir, şunları söyler:

"Selâm sana ey mü´minlerin emîri. Selâm sana ey İslâmı açığa vu­ran. Selâm sana ey putları kıran. Allah seni bize mükâfatların en fazîletli-si olarak verdi. Seni halîfe edinenden Allah razı olsun. İslâmiyete ve müslümanlara sağken de, ölüyken de yardım ettin. Yetimleri tekeffül et­tin Kopmuş akrabalık bağlarını yeniden kurdun. İslâmiyet, seninle güç kazandı. Müslümanlar için beğenilen, doğru yolda giden ve başkalarını doğru yola götüren bir imam oldun. Onların düzensizliklerini intizama sok­tun. Yoksulların ihtiyaçlarını giderdin. Onların kırık ve gediklerini onardın. Selâm sana. Allah´ın rahmet ve bereketi üzerine olsun."

Bundan sonra yarım arşın kadar geri döner ve der ki:

"Selâm size ey Rasûlullah´ın arkadaşları, dostları, iki veziri, iki da­nışmanı, dini ayakta tutmak için iki yardımcısı... Ve ondan sonra müslü-manlann maslahatını gerçekleştirenler. Allah size, mükâfatların en güzelini versin.

Bundan sonra da kendi şahsı, ebeveyni, kendisinden duâ isteyenler ve bütün müslümanlar İçin duâ eder. Daha sonra Rasûlullah´ın mübarek başının yanına gelerek ilk önceki gibi durur ve der ki:

"Allah´ım, sen buyurdun ki -zâten senin sözün de gerçektir. "Eğer onlar, nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de günahlarına Allah´­tan mağfiret dileseler, peygamber de kendileri için mağfiret dileseydi el­bette ki Allah´ı tövbeleri fazlasıyla kabul edici, çok esirgeyici bulacaklardı." İşte biz de senin buyruğunu işiterek, emrine itaat edecek, peygamberin­den de şefaat dileyerek sana geldik. Rabbimiz! Bizi ve iman ile bizden evvel geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla. İman etmiş olanlar için kalbleri-mizde bir kin bırakma. Rabbimiz, muhakkak ki sen çok şefkatli ve merha­metlisin. Rabbimiz, bize dünyada da iyilik, âhirette de iyilik ver. Ve bizi (cehennem) ateşinin azabından koru. İzzet sahibi rabbin, onların (yakı­şıksız) nitelemelerinden münezzehtir. Bütün mürsel peygamberlere se­lâm olsun. Âlemlerin Rabbı Allah´a da hamd olsun."

Bundan sonra da aklına gelen başka duaları okur. Ve Ebu Lübâbe´-nin kendini bağlayıp, Allah tarafından affediiinceye kadar Öylece kaldığı "Ebû Lübâbe" sütununa gelir.Kabr-i şerîf ile minber arasında bulunan bu sütunun yanında iki rek´at namaz kılıp tövbe eder ve dilediği duaları okur. Daha sonra ravzaya gelir-ki burası kare biçiminde bir havuz gibidir-. Ken­disine nasîb olan miktarda namaz kılar. Dua edip Allah´a bolca teşbih ve senada bulunur, bağışlanmasını taleb eder. Bunu müteakiben minbere gelerek, Peygamber Efendimizin hutbe irâd ederken elini üzerine koymuş olduğu nar ağacının üzerine elini koyar -ki Rasûlullah´m bereketine nail olsun-. Bunu yaparken Rasûlullaha salât ve selâmda bulunur. Dilediği du­aları okur. Allah´ın gazab ve kızgınlığından, şefkat ve merhametine sığı­nır. Bundan sonra Hannâne sütûnu´nun yanına gelir. Bu sütunun altında, önceleri Peygamber Efendimizin hutbe okurken elini dayadığı ve minber yapılıp da minbere çıkmakla yaslanmayı terketmesinden ötürü ağlayıp in­leyen ağacın kalıntısı gömülüdür.

Peygamber (s.a.v.) in kabr-i şerifini ziyaretten sonra Bakî mezarlığı­na çıkmak, görülecek ve ziyaret edilecek yerlere gitmek müstehab olur. Bakî mezarlığına giden kişi Hz.Abbas´m ve beraberinde Hz.Ali´nin oğlu Hasan´ın, Zeynel Abidin´in ve oğlu Muhammed Bâkır´ın ve onun oğlu Ca­fer Sâdık´ın mezarlarını ziyaret etmelidir. Ayrıca Emîr´ui-mü´minin Hz.Os-man (r.a.) in, Peygamber Efendimizin oğlu İbrahim´in, Rasûlullah (s.a.v.) in eşlerinin ve bir çok sahabelerle tabiîlerin, özellikle İmam Mâlik ile Nâ-fî´in mezarları da ziyaret edilmelidir. Perşembe günü Uhud şehidlerinin, Özellikle şehidlerin efendisi Hz.Hamza (r.a.) nın mezarının ziyaret edilmesi müstehab olur. Ziyaret esnasında şöyle denmelidir:

"Sabrettiğiniz için selâm olsun. Ahiret saadeti ne güzeldir!.. Ey mü´minler kavminin yurdu, size selâm olsun. İnşâallah bizler de size kavuşa­cağız."

Bundan sonra da âyete´l-kürsî ve ihlâs sûresi okunmalıdır.

Kubâ Mescidi´ne cumartesi günü gitmek müstehab olur. Orada şu duâ okunur:

"Ey medet dileyenlere medet kılan. Yardım dileyenlere yardım eden. Sıkıntıya düşenlerin sıkıntısını kaldıran. Müşkül durumda kalanların çağ­rısına karşılık veren! Muhammed (s.a.v.) e ve âline rahmet eyle. Bu ma­kamda rasûlünün hüzün ve sıkıntısını giderdiğin gibi benirnde hüzün ye sıkıntımı gider. Ey şefkati sonsuz olan ve bol nîmet veren. İyiliği çok, ıh-sânı sürekli olan. Ey merhamet edicilerin en merhametlisi."

Medine´de bulunulduğu sürece namazların hepsini, Mescid-i Nebe-vî´de kılmak müstehab olur. Memlekete dönüleceği zaman iki rek´at na­maz kılarak mescidle vedalaşmak; hoşa giden duaları okumak; bundan sonra da kabr-i şerîfş giderek istenilen duaları okumak müstehab olur. Allah, dualara icabet edendir.