๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 29 Ocak 2010, 20:56:03



Konu Başlığı: Namazların Kaza Edilmesinin Hükmü
Gönderen: Eflaki üzerinde 29 Ocak 2010, 20:56:03

İster direkt olarak düşürücü olmayan bir özür nedeniyle olsun, is­ter özürsüz olarak olsun, kazaya kalmış farz namazları, acilen (fevren) kaza etmek vâcibtir. Üç mezheb imamı bu hükümde görüş birliği et­mişlerdir.

Şafiiler dediler ki:  Namaz, özürsüz olarak kazaya bırakılmışsa acilen kaza edilmesi vâcib olur. Eğer bir özür nedeniyle kazaya bırakıl­mışsa, tehirli olarak kaza edilmesi vâcib olur. Acilen kaza edilmesi hük­münden bazı durumlar istisna edilmiştir:

1. Kazaya kalmış olan namazın, Cuma hutbesi esnasında hatırlan­ması. Bu durumdaki kişi, bu kazayı acilen değil de Cuma namazım kıl­dıktan sonra kılmalıdır.

2.  Özürsüz olarak kazaya kalmış olan namaz, henüz kılınmamış olan bir namazın vaktinin sonunda hatırlanır da, bu vaktin sonunda, anı­lan kaza namazını ve vakit namazının bir rek’atini kılacak miktarda bir zaman kalmamış olursa, bu durumda önce vaktin namazı edâ edilir. Ka­za bundan sonra kılınır.

3. Bir kimse, vakit namazına başladıktan sonra üzerinde kaza na­mazı bulunduğunu hatırlarsa, başlamış olduğu namazı tamamlar. Vakit geniş de olsa, dar da olsa bu hüküm değişmez.

Kazaları; rızık temini uğruna çalışma, yemek yeme, uyku uyuma, farz-ı ayn olan ilmi tahsil etme gibi mazeretler dışında ge­ciktirmek caiz olmaz. Kazaya kalmış namazı kaza etmekle günahtan kurtulunmaz. Ayrıca namazı kazaya bırakmış olmaktan ötürü tevbe et­mek de gereklidir. Yine bunun gibi, sadece tevbe etmekle de günah­tan kurtulunmaz. Ek olarak, kazaya kalmış olan namazları kaza etmek de gereklidir. Çünkü günahtan tam olarak sıyrılmak, tevbenin kabul edilmesi için şarttır. Kaza etmeksizin sadece tevbe eden kişi, günah­tan kurtulamaz. Nafile namazlarla meşgul olmak, acilen kılınması ge­reken farz namazın kazasına aykırıdır. Mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanefiler dediler ki:  Nafile namazla meşgul olmak, acilen kı­lınması gereken kazalara aykırı olmaz. (Yani zimmetinde kaza namazı bulunan kimseler nafile namaz kılabilirler.) Ama vakit namazlarına bağlı sünnetlerle kuşluk, teşbih, tahiyyet’ül-mescid, öğle öncesi kılman dört ve akşam sonrası kılman altı rek’atlik namazlar dışındaki nafileleri terkedip kazaları kılmak daha faziletli olur.

Malikiler dediler ki:  Üzerinde kaza namazı bulunan kimselerin bayram namazı gibi sünnetler ve aynı günün fecir namazıyla şef ve vitir dışındaki nafileleri kılmaları haramdır. Bu anılan namazlar dışındaki bir nafileyi, söz gelimi teravihi kılarsa, bu kılınan namazın asıl itibariyle bir ibadet olması dolayısıyla sevâb kazanır. Ama kazayı geciktirme açısından da günahkâr olur. Mâlikîler, zimmetinde kaza namazı bulunan kişinin, farzlara bağlı sünnetleri (râtibe) ve tahiyyet’ül-mescid gibi kısa süren na­fileleri kılmasına ruhsat vermişlerdir.

Şafiiler dediler ki: Zimmetinde acilen kılması gereken kaza na­mazları bulunan kişinin, ister farz namazlara bağlı ratîbeler olsun, isterse diğerleri olsun, nafile namazlarla meşgul olması haramdır. Üzerinde kaza namazı kalmadıktan sonra nafile namaz kılabilir.

Hanbeliler dediler ki: Üzerinde kaza namazı bulunan kişinin, mutlak nafile namazları kılması haramdır. Kıldığı takdirde de geçerli ol­maz. Farz namazlara bağlı sünnetlerle vitir gibi mukayyed nafileleri kıl­ması caiz olur. Şayet kazaları çoksa, bunları da kılmaması daha uygun olur. Yalnız sabah namazının sünneti bundan istisna edilmiştir. Bu sün­net müekked olduğundan ve şerîat koyucu tarafından kılınması teşvik edilen bir sünnet olduğundan dolayı, kazalar her ne kadar çok olsa da kılınma­sı, mükelleflerden istenen bir nafiledir.[109]