Konu Başlığı: Namazı Kısaltmayı İptal Eden Şeylerle Vatan-ı Aslî Ve Diğer Vatanlar Gönderen: Eflaki üzerinde 29 Ocak 2010, 20:41:43 Sefere çıkılırken, namazın kısaltılmasının mubah olmaya başladığı noktaya geri dönülmesi esnasında namazı kısaltmak batıl olur. Bu yer, misafirin vatanı olsun, olmasın aynı hükmü gerekli kılar. Geri dönmeye niyet etmek de bilfiil geri dönrmk gibidir. Mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıda anlatılmıştır. Hanefiler dediler ki: Misafir, çıktığı yere geri döndüğünde, bu dönüşü namazı kısaltma mesafesinden önce olmuş olsa bile, seferi batıl olur. Yine bunun gibi dönmediği halde, sadece dönmeye niyet etmekle de seferi batıl olur ve her iki durumda da namazı tam kılması gerekir. Namazı kısaltma mesafesini katettikten sonra geri dönerse, dönüş bilfiil tahakkuk ettikten sonra, namazı tam olarak kılar. Salt niyet etmekle veya dönüşe başlamakla seferin hükmü sona ermez ve namazı kısaltarak kılar. Hanefîlere göre vatan iki kısma ayrılır: 1. Vatan-ı aslî: İnsanın doğduğu veya orada kendi nikâhındaki bir eşinin bulunduğu bir yerdir. Bunun yanında doğum yeri olmadığı veya eşi bulunmadığı halde, rızkını temin ettiği yer de aslî vatan sayılır. 2. Vatan-ı ikâmet: İkâmete niyet edilerek içinde onbeş gün veya daha fazla bir süre kalınmaya elverişli olan bir yerdir. Vatan-ı aslî, ancak kendi misli olan bir vatanla iptal edilebilir. Diyelim ki, Asyot’ta doğan bir kişi için Asyot, vatan-ı aslîdir. Bu kişi Asyot’-tan çıkıp Kâhire’ye gider ve orada evlenirse veya yerleşmek ve geçimini sağlamak için orada kalırsa, Kahire onun vatan-ı aslîsi olur. Bir ara Kâ-hire’den doğum yeri olan Asyot’a misafirliğe giderse, sefer hükmünü kesecek kadar kalmaya niyet etmediği takdirde namazını kısaltarak kılması vâcib olur. Çünkü Asyot her ne kadar vatan-ı aslîsi ise de, kendi misli olan Kâhire’yle iptal edilmiştir. İki vatan-ı aslîden, ilkinin yenisiyle iptal edilmesi için aralarında, namazı kısaltacak kadar gerekli mesafenin bulunması şart değildir. Meselâ Vasitî’de doğmuş olan bir kişi, yerleşmek amacıyla Kâhire’ye göç etmiş veya orada evlenmişse; bilâhare Kâhire’den Asyot’a doğru sefere çıkıp yolda Vasitî’ye uğrar veya Vasitî’nin içine girerse namazını kısaltarak kılar. Çünkü Vasitî her ne kadar onun vatan-ı aslîsi ise de, kendi misli olan Kahire nedeniyle -ikisi arasında namazı kısaltacak kadar mesafe bulunmasa da- vatan-ı aslî olmaktan çıkmıştır. Vatan-ı aslî, vatan-ı ikâmetle iptal edilmez. Bir kişi doğum yerinden veya eşinin beldesinden veyahut da geçimini temin ettiği yerden sefere çıkıp bir tarafa gider ve orada onbeş gün kaldıktan sonra çıkmış olduğu yere geri dönerse burada ikâmete niyet etmese bile, namazlarını tam olarak kılması vâcib olur. Çünkü vatan-ı ikâmet, vatan-ı aslîyi iptal etmez. Vatan-ı ikâmetin iptaline gelince bu, üç şeyle olur: 1. Vatan-ı aslî ile iptal edilir. Meselâ onbeş gün Mekke’de ikâmet eden bir kişi, Minâ’ya gidip orada evlenirse, sonra dönüp Mekke’ye gelirse, namazı kısa olarak kılması gerekir. Zîrâ vatan-ı ikâmeti olan Mekke, vatan-ı aslîsi olan Minâ ile iptal edilmiştir, 2. Vatan-ı ikâmet, kendi misli olan bir vatan-ı ikâmetle iptal edilir. Bir kişi, namazı kısaltmayı gerekli kılan mesafedeki ikâmete elverişli bir yere gidip orada niyet ederek onbeş gün ikâmet eder, sonra da oradan başka bir yere giderek aynı şekilde ikâmet ettikten sonra ilk yerine geri dönerse, orada onbeş gün ikâmete niyet etmediği takdirde namazı kısaltarak kılması vâcib olur. Zîrâ ilk vatan-ı ikâmet, ikinci vatan-ı ikâmetle iptal edilmiştir. Vatan-ı aslîde de olduğu gibi, iki vatan-ı ikâmetten birinin diğerini iptal etmesi İçin aralarında namazı kısaltmayı gerektiren bir mesafenin bulunması şart değildir. 3. Vatan-ı ikâmet, sefere kendisinden yeniden başlanılmakla iptal edilmiş olur. Namazı kısaltarak kılma ruhsatına sahip seferi bir kişi, ikâmete elverişli bir yerde onbeş gün veya daha fazla süreyle ikâmet eder, sonra buradan başka tarafa gitmeye niyetlenirse, buradan çıkışa başladığı anda vatanı ikâmeti batıl olmuş olur. Bir iş için buraya tekrar geri dönerse, namazı kısaltarak kılar. Çünkü yeni bir seferi buradan başlatmasıyla, burasının vatan-ı ikâmet oluşu batıl olmuştur. Seferi, vatan-ı ikâmet dışındaki bir yerden başlatmak, vatan-ı ikâmeti iki şartla batıl kılmaz: a. Seferi yoldan seçerken vatan-ı ikâmetine uğramazsa, vatan-ı ikâmeti batıl olur. Uğrarsa batıl olmaz. b. Vatan-ı ikâmetle seferin başlatıldığı yer arasında namazı kısaltmayı gerekli kılan bir mesafe bulunmalıdır. Aradaki mesafe bundan az olursa vatan-ı ikâmet batıl olmaz. Meselâ iki tüccar düşünelim: Bunlardan biri Asyot’tan, diğeri de Cürca’dan yola çıkıyor olsun. Asyot’tan çıkan, Kâhire’ye gelip ikâmete niyet ederek onbeş gün kalıyor. Cürca’dan çıkan ise Kefrü’z-Zeyyat’a gelip orada ikâmete niyet ederek onbeş gün kalıyor. Bu durumda Kahire birincisinin, Kefrü’z-Zeyyat da ikincisinin vatan-ı ikâmeti olur. Kahire ile Kefrü’z-Zeyyat arasında namazı kısaltmayı gerekli kılacak bir mesafe vardır. Bu adamların ikisi de bulundukları yerden hareket edip Benha’ya gelirlerse namazı tam olarak kılarlar. Çünkü Kâhire’yle Benha arasındaki mesafe, namazı kısaltmak için yeterli değildir. Aynı şekilde Kefrü’z-Zeyyat’la Benha arasındaki mesafe de yeterli değildir. Bu tüccarlardan ikisi de Benha’da onbeş gün ikâmet ederlerse, vatan-ı ikâmetleri olan Kahire ile Kefrü’z-Zeyyat, vatanları olmaktan çıkar. Zîrâ önce de belirtildiği gibi vatan-ı ikâmet, kendi misliyle batıl olur. Bu takdirde Benha, ikisinin de vatan-ı ikâmetleri olmuş oluyor. Bunlar Kefrü’z-Zeyyat’ta, Kâhire’ye seferi başlatmak maksadıyla Benha’dan Kefrü’z-Zeyyat’a gidip orada bir gün kaldıktan sonra Kâhire’ye hareket ederlerse, Kefrü’z-Zeyyat’ta iken namazlarım tam olarak kılarlar. Çünkü Benha ile Kefrü’z-Zeyyat arasındaki mesafe, namazı kısaltmak için yeterli değildir. Bunlar Kâhire’ye giderken yolda Benha’ya uğrarlarsa, yine namazlarını tam olarak kılarlar. Çünkü her ne kadar Kefrü’z-Zeyyat’la Kahire arasındaki mesafe namazı kısaltmak için yeterli ise de, bunlar sefer esnasında Benha’ya uğramış olmakla oranın vatan-ı ikâmet oluşunu iptal etmemiş olmaktadırlar. Zîrâ sefer, başka bir yerden başlatılmakla vatan-ı ikâmet iptal edilmiş olmamaktadır. Ki başlatıldığı yer Kefrü’z-Zeyyat’tır ve aradaki mesafe de namazı kısaltma mesafesinden azdır. Ayrıca yolcu de zaten, Benha’ya uğramıştır. Malikiler dediler ki: Bir kişi namazı kısaltacak kadar bir mesafeyi katetme niyetiyle sefere çıkar, sonra hareket etmiş olduğu yere geri dönerse, geri döndüğü bu belde kendisinin ya aslî beldesi, yani doğup nüfusuna kayıtlı olduğu yer olur, yahut da aslı beldesi olmayıp sürekli olarak ikâmet etmek istediği başka bir belde olabilir. Üçüncü olarak da geri döndüğü bu belde, sefer hükmünü kesecek bir müddet için niyet ederek ikâmet etmek istediği bir belde olabilir. Bu kişi aslî beldesine veya sürekli olarak ikâmet etmek istediği beldeye geri dönerse, sırf buraya girmekle namazı tam olarak kılar. Burada sefer hükmünü kaldıracak ikâmete niyet etmese bile mukîm gibi namazı tam olarak kılar. Ancak daha önce orada oturmayı terkederek çıkıp gitmişse, dönüşte burada namazı kısaltarak kılmasına herhangi bir engel yoktur. Ancak bu kişinin burada kendisiyle zifafa girdiği bir eşi bulunur veya burada sefer hükmünü kaldıracak bir ikâmete niyet ederse, namazı tam olarak kılması gerekir. Anlatılan bu hüküm, kişinin önce sefere çıkıp sonra geri döndüğü beldede bulunması durumuyla ilgiliydi. Bu beldeye geri dönüş için yola koyulma durumundaysa aradaki mesafeye bakılır. Bu mesafe, namazı kısaltmayı gerekli kılacak bir mesafe ise, namazı kısaltarak kılar. Aksi takdirde tam olarak kılar. Geri dönüş mesafesi namazı kısaltmaya yeterli değilse, seferin hükmü batıl olur. Dolayısıyla geri dönüş esnasında ve döndüğü şehre girdikten sonra da namazlarını tam olarak kılması gerekir. Geri döndüğü belde, kendi aslî beldesi veya sürekli ikâmet etmek istediği bir belde olmasa bile, namazını tam olarak kılması gerekir. Geri döndüğü bu yer, kendi aslî beldesi veya sürekli olarak ikâmet etmeye henüz yoldayken niyet etmiş olduğu bir belde ise, buraya girdiğinde, sırf girmiş olma nedeniyle seferîliği kalkar. Kişinin kendisiyle evlenip dünya evine girdiği eşinin -bu eşi kendisiyle küs değilse- bulunduğu belde de bu hükme tâbidir. Sırf buraya girmiş olmakla, seferîliği ortadan kalkar. Kişi, geri dönüş esnasında anılan beldelerden birine girmeye niyet ederse, niyet ettiği noktayla gideceği belde arasındaki mesafeye bakılır. Bu, namazı kısaltmayı gerekli kılacak bir mesafe ise, seyir esnasında namazı kısaltarak kılar. Eğer mesafe, namazı kısaltmaya ruhsat verecek kadar uzun bir mesafe değilse, seyir esnasında da namazı tam olarak kılar. Bazıları, mesafe şartı aranmaksızın mutlak olarak namazın kısaltılabileceği görüşündedirler. Anılan beldelerden birine uğrayıp geçmek, namazın kısaltılarak kılınmasına engel olmaz. Kişinin kendisiyle zifafa girmemiş olduğu veya zifafa girdiği halde dargın olduğu eşinin beldesine girmesi de namazı kısaltarak kılmasına engel olmaz. Şafiiler dediler ki: Vatan, kişinin yaz-kış sürekli olarak ikâmet ettiği yerdir. Bu tanıma uymayan yerler vatan değildir. Seferdeki bir kişi, ister bir ihtiyaçtan dolayı, ister herhangi bir ihtiyaç olmaksızın vatanına geri döndüğünde dört gün ikâmete niyet etse de, etmese de seferîliği ortadan kalkar. Geri dönüş esnasında, vatana ulaşıncaya dek namazı kısaltarak kılar. Geri dönüşü, vatanından başka bir beldeye ise bu dönüşü, ya bir ihtiyaç içindir veya bir ihtiyaç için değildir. Dönüşü eğer bir ihtiyaç için değilse, menzile varmadan sefer hükmünü kesecek süreli bir ikâmete niyet etmedikçe seferîliği ortadan kalkmaz. Ancak bu niyeti yaparken durgun vaziyette olup yürüyüş hâlinde olmamalı ve başkasına bağlı olmadan kendi başına karar verme yetkisine sâhib olmalıdır. Bu niyeti yaptıktan sonra sırf menzile kavuşmuş olmakla seferîliği ortadan kalkar. Mezkûr ikâmete niyet etmeyince, iki durum müstesna olmak üzere seferîliği kalkmaz. 1. Bilfiil mezkur ikâmette bulunmak, 2. Veya menzile ulaştıktan sonra mezkûr ikâmete niyet etmek. Seferden dönüşü (kendi vatanından başka yere olmakla birlikte), bir ihtiyaç içinse ve bu işin dört günden önce tamamlanmayacağını kesin olarak biliyorsa, ikâmete niyet etmese bile sırf oraya ulaşıp yerleşmekle seferîliği sona erer. Ama işinin dört günde tamamlanacağını bilirse, seferiliği ortadan kalkmaz ve o beldede bulunduğu sürece namazlarını kısaltarak kılar. Bu anlatılanlar, seferi kişinin bütün zaman boyunca işin tamamlanması beklentisi içinde olmamasıyla ilgilidir. Ama bütün zaman boyunca işinin tamamlanması beklentisi içinde olursa, seferiliği kalkmaz ve tam onsekizgün boyunca namazlarım kısaltarak kılabilir. Niyet etmek de, bilfiil vatana dönmek gibidir. Ancak bu niyeti yaparken yürüyüş hâlinde değil, durmuş vaziyette olmalıdır. Seferi kişinin kendi vatanından başka bir beldeye dönmeye niyet edişine gelince; bu dönüş, eğer bir ihtiyaçtan ötürü ise seferîliği sona ermez. Dönüp dönmemekte tereddüt etmek de, dönmek gibidir. Hanbeliler dediler ki: Seferi kişi, yolculuğa ilk başladığı vatanına döndüğü veya dönmeye niyet ettiği takdirde, bulunduğu yerle vatanı arasındaki mesafe, namazı kısaltma mesafesinden az ise namazı tam olarak kılması vâcib olur. Buradan ikinci kez ayrılıncaya veya bu niyetinden vazgeçinceye kadar namazlarını tam olarak kılmaya devam eder. Dönmeden veya dönüşe niyet etmeden önce kısaltarak kılmış olduğu namazları iade etmesine gerek yoktur. Dönüşünün bir ihtiyaçtan ötürü olmasıyla, kesin bir dönüş olması arasında bu hüküm bakımından herhangi bir fark yoktur. Seferi kişinin dönüşe niyet ettiği yerle vatanı arasındaki mesafe, namazı kısaltmayı gerekli kılacak bir uzunluktaysa, bu geri dönüşün uzun bir yolculuk sayılmasından dolayı, dönerken de namazlarını kısaltarak kılar. Seferdeki kişi, yolu üzerinde bulunan kendi vatanına herhangi bir ihtiyaç için değil de sırf yol üzerinde bulunduğundan ötürü uğrarsa namazlarını tam olarak kılar. Yine aynı şekilde seferi bir kişi, vatanı olmasa bile evlenmiş olduğu beldeye uğrarsa, namazlarını oradan ayrılıncaya kadar tam olarak kılar.[101] |