๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 28 Şubat 2010, 16:26:35



Konu Başlığı: Mehrin Ayin Olması Ve Onda Fazlalık Ya Da Eksilmenin Vuku Bulması
Gönderen: Eflaki üzerinde 28 Şubat 2010, 16:26:35
Mehir hayvan, bahçe, elbise veya tarla gibi bir ayın olur da, bu ayında bitişik bir fazlalık meydana gelirse, meselâ mehir bir hayvan olup bu hayvan tavlanırsa,, veya mehir bir bahçe olup bu bahçe mey. ve verirse, veya mehir bir tarla olup bu tarlanın üzerine bir bina yapı­lırsa veya mehir bir elbise olup bu elbise boyanırsa, ya da mehirde kendisinden ayrı bir fazlalık meydana gelirse, meselâ mehir bir hayvan olup bu hayvanın yünü kırkılırsa veya mehir bir bahçe olup bu bahçenin meyvesi devşirilirse, bütün bunlar mehrin kadın tarafından teslim alınmasından ya önce, ya da sonra olur. Gerdekten önce bo-şarsa bu fazlalığın yarısı kocaya âit olur mu, olmaz mı? Aynı şekilde kadın tarafından teslim alınmadan veya teslim alındıktan sonra me-hirde bir eksiklik meydana gelirse, bu eksiklik kimin üzerine olacak­tır? Mezheblerin bu konudaki tafsîlâtlı görüşleri aşağıya alınmıştır.

(56) Şâfiîler dediler ki:  Mehir artar, zevce de kocasından ayrılırsa ve bu ayrılığın sebebi zevce olursa, mehirdeki fazlalık, her halükârda kocaya âit olur. Zîra mehrin tümü kocaya aittir. Zevce, mehrin gelir veya ürününden bir şey hak etmez. Çünkü mehir, zevcenin mülkiyetinden çıktığı gibi, bu faz­lalık da tümden onun mülkiyetinden çıkmıştır. Ama ayrılığa sebep olan ka­dın değil de, boşama veya başka bir yolla, koca ise mehirde meydana gelen fazlalık bitişik de olsa, ayrık da olsa, eşler onu yarı yarıya paylaşırlar. Bu, fazlalığın ayrılmadan sonra meydana gelmesi halinde sözkonusu olan hüküm­dür. Ayrılmadan önce meydana gelmesi halinde fazlalık; yavru, süt ve ka­zanç gibi ayrık ise, ayrılığın sebebi kadın da olsa, erkek de olsa fazlalığı kadın hak eder. Ayrılığın sebebi kocaysa, fazlalığın değil, sadece mehrin yarısını hak eder. Aksi takdirde fazlalığı almaksızın sadece mehrin tümünü almak üzere zevceye müracaat eder. Ayrılma, nikâh akdine bitişik bir sebeple olur­sa, meselâ kendisinde nikâh akdini feshetmeyi gerektiren bir ayıp bulunan bir kadını nikahlarsa; bir kavle göre mehrin fazlalığını almak için de kadına müracaat eder. Zîra nikâh akdi hiç yapılmamış gibidir. Ayrılma, kadın se­bebiyle olmuştur. Mehrin tümü kocaya aittir.

Bir kavle göre koca ayrık mehir fazlalığını almak için zevceye müracaat edemez. Ancak bitişik fazlalığı almak için zevceye müracaat edebilir. Meş­hur olan görüş budur. Bazıları bu hususta eşler arasında eşitlik uygulanma­sını öngören görüşü tercih etmişlerdir. Çünkü her iki durumda da nikâh akdi âdeta hiç yapılmamış gibidir.

Hayvanın tavlanması gibi mehre bitişik fazlalıklara gelince, ayrılma eğer koca sebebiyle olmuş ve kadın da mehrin fazlalığını eline geçirmişse, koca sadece mehrin yarısını hak eder. Mehrin fazlalığından bir şey alma hakkına sahip olmaz. Ama zevce müsamaha ederse, koca bu fazlalıktan pay alır. (Bu fazlalık ortada mevcut değilse) bunun kıymetini talep edemez. Örneğin bir kimse zevcesine mehir olarak bir hurmalık verir, sonra bu hurmalıkta çağla meydana gelirse, bu, hurmalığa bitişik bir fazlalıktır. Zevce, kocanın çağ­layla birlikte hurmalığın yarısını almasına razı olursa, koca bunu kabul et­meye zorlanır. Kocanın, çağlanın kıymetini istemeye hakkı yoktur. Aksi takdirde çağlasız olarak hurmalığın yarısının kıymetini alır. Kocası kendi­sinden ayrılır, ayrılırken ağaçlar üzerinde olgunlaşmamış hurmalar bulunursa, kocası yansını alsın diye, kadın, hurmaları kesip devşirmeye zorlanmaz. Çünkü meyveler, hurmalık zevcenin mülkiyetindeyken meydana gelmiştir. Hat­ta hurma devşirme zamanına kadar zevce, bu çağlaları ağaç üzerinde bekletme imkânına sahiptir. Koca, meyveyi keserse, keserken hurma ağacının lif ve dallarını kırma gibi ağaçta bir zarar meydana getirmediği takdirde değerin yansına sahip olur. Çağlaların bekletilmesi uzun sürüp ağaçlara zarar verir­se yine aynı hüküm sözkonusu olur.

Koca, devşirme zamanı gelinceye dek meyvelerin ağaç üzerinde bekle­tilmesine razı olur, bununla birlikte sadece hakkını alırsa -ki bu, hurmalığın yansıdır- kadın sorumluluktan kurtulsun diye, kocanın bu yarıyı almış ol­ması şartıyla, kadın bunu kabullenmeye zorlanır. Ama devşirilmesi zamanı­na dek meyvelerin ağaç üzerinde bekletilmesine razı olmazsa, buna yetkisi vardır.Tabiî bu durumda onları kesmeye de hakkı yoktur.Nitekim daha ön­ce de bundan sözedilmişti. Aksine bunların kıymetini alma hakkına sahip olur.

Kısacası, kocanın anılan durumda zevcesine, meyveleri ağdç üzerinde bekletme imkânını tanıması ve meyveleri kesmeye zorlaması uygun olur. Ama koca da, hurmaları kesim zamanına dek bekletmek için razı olmaya zorla­namaz. Koca için kıymet alma hakkı vardır/Kesim nedeniyle hurmalıkta mey­dana gelen değer eksilmesi veya hurmaları ağaç üzerinde bekletme nedeniyle de koca, kıymet alma hakkına sahip olur. Ayıp meydana gelmesi nedeniyle mehirin eksikliğe uğramasının üç hali vardır:

1- Eşlerin ayrılmasından ve zevcenin tesellümünden sonra, zevcenin fii­li veya yabancı bir şahsın fiili nedeniyle mehrin değer eksikliğine uğraması. Bu durumda koca, az da olsa çok da olsa, bu değer eksikliği farkını zevce­den alma hakkına sahip olur. Ama başka bir sebeple meydana gelen değer eksikliğinin farkını taleb edemez.

2-  Ayrılmadan önce ve zevce tarafından teslim alındıktan sonra mehir­de eksiklik meydana gelmesi. Bu durumda koca ayıplı olarak, ayrıca bir be­del almaksızın mehri alabileceği gibi, sağlam olarak edeceği fiyatın yarı bedelini de alabilir.

3- Talâktan ve kadın tarafından teslim alınmazdan önce mehirde eksil­menin vukûbulması. Bu durumda kadın buna razı olursa, koca, eksilmenin bedelini almaksızın, mehrin yansını alır. Çünkü mehirdeki bu eksiklik, ko­canın yarımdayken meydana gelmiştir. Kadın buna razı olmazsa, mehr-i mislin yarısını alır ve koca tamamını alır. Mehirdeki ayıp, yabancı birinin vasıta­sıyla veya zevce vasıtasıyla meydana gelmişse, koca, meydana gelen değer eksikliği farkını almakla birlikte mehrin aslının yarısını alır.

Geriye bir şekil daha kaldı ki, bu da mehrin bir taraftan artması, bir başka taraftan eksilmesidir. Bir kimse zevcesine, meyve vermemiş bir hur­malığı mehir olarak verir ve sonra bu hurmalık meyve verir ama öte taraf­tan bir âfet gelip bu meyveleri azaltırsa, ya da bir kimse zevcesine mehir olarak bir manda verir ve bu manda bir malak doğurur, ama öte taraftan manda hastalanır ve bu hastalık mandanın sütünü eksiltirse, bu durumda hüküm olarak ayın, eşler arasında paylaştırılır. Bunu kabullenmezlerse, ayına değer takdir edilir. Takdir edilirken aynda meydana gelmiş olan artış ve eksilme­ler nazar-ı itibara alınmaz. Bu anlatılanlar, ayrılmayla birlikte mehirde ek­silmenin vukübulmasına dâir hükümlerdi.

Mehir henüz kocanın yanmdayken bîr eksilme meydana gelir ve koca da karısıyla gerdeğe girmek isterse bunun dört şekli vardır:

1-  Mehirdeki ayıp, sefih olmayan reşîd zevcenin eliyle meydana getiril­miş olmalıdır. Bu durumda zevce, kocadan bir şey alma hakkına sahip olmaz.

2- Mehirdeki ayıp, semavî bir âfet nedeniyle meydana gelir, meselâ me­hir bir hayvan olup bu hayvana körlük İsabet ederse, bu durumda kadın mu­hayyer olur: Dilerse mehri fesheder ve mehr-i misil alır. Dilerse mehri onaylar ve ayıplı da olsa alır.

3-  Mehirde yabancı bir şahıs tarafından ayıp meydana getirilmesi.

4-  Mehirde koca tarafından bir ayıp meydana getirilmesi. Bu iki durumda zevce mehri feshedip mehr-i misil almakla, ayıplanan mehri, değer eksikliği farkım taleb etmekle birlikte, almak arasında muhayyer olur.

Kısaca, mehirde ayıp meydana gelmesi durumunda zevce, ilk üç durumda muhayyer olur. Yani mehir koca veya yabancı bir şahıs veya semavî bir âfet nedeniyle telef olursa, mehri feshedip mehr-i misil almakla, meydana gelen değer eksikliği farkını taleb ederek ayıplı mehri almak arasında muhayyer olur. Dördüncü durumda zevceye muhayyerlik yoktur. Bu son durum, reşid olan zevcenin mehirde ayıp meydana getirmesidir.

Hanefıler dediler ki: Mehirdeki fazlalık, zevcenin onu teslim alma­sından sonra ortaya çıkmışsa, meselâ mehir olarak zevceye verilmiş olan inek doğurmuşsa veya bahçe meyve vermişse, bu fazlalıklar mutlaka zevcenin olur. Mehirdeki fazlalık, zevcenin onu teslim almasından önce ortaya çıkmışsa, fazlalık ya mehrin kendisinden kaynaklanmıştır, ya da mehre arız olup dı­şardan gelerek mehrin kendisinden kaynaklanmamıştır. Her halükârda bu fazlalık, mehre ya bitişik olur, ya da ayrık olur. Mehirden kaynaklanmayan ve mehre bitişik olan fazlalığa elbisenin boyanmasını ve evin bina edilmesini örnek olarak gösterebiliriz. Mehirden kaynaklanmayan ve mehirden ayrık olan fazlalığa ise hizmetçinin kazancını ve gelirini örnek olarak gösterebili­riz. Mehrin kendisinden kaynaklanan ve ona bitişik olan fazlalığa, hayva­nın tavlanmasını ve güzelleşmesini örnek olarak gösterebiliriz. Ağaçta duran meyve de buna örnek olarak gösterilebilir. Mehirden kaynaklanan ve ondan ayrık olan fazlalığa hayvanın yavrusunu ve ağacın koparılmış meyvesini ör­nek olarak gösterebiliriz. Bu fazlalık mehrin tesellümünden önce olmuş ve mehrin kendisinden kaynaklanmamışsa, bitişik de olsa, ayrık da olsa zevce­ye âit olur. Ancak fazlalık, mehre bitişik olursa; meselâ elbise boyanır ve ev bina edilirse zevce bunu teslim almış sayılır; bu fazlalık ikiye bölünmez.

Ancak zevcenin, tesellüme hüküm verildiği günün rayicine göre bunun yan­sını kocasına vermesi gerekir. Ama hizmetçinin kazancı ve tarım ürünü gibi ayrık bir fazlalık olursa, bu ikiye bölünmez. Dolayısıyla zevce, asıl mehrin yarı değerini kocasına vermekle yükümlü olur. Fazlalık mehirden kaynakla­nır ve gerdeğe girmeden, zevce boşanırsa; mehrin yarısını koca, yarısını da zevce alır.

Mehirde meydana gelen fazlalık, zevcenin mehri tesellümünden sonra mutlak surette ikiye bölünmez. Tesellümden önce mehrin kendisinden kay­naklanarak meydana gelen fazlalık ikiye bölünür. Çünkü bir şeyden kaynak­lanan ve doğan şey, bitişik de olsa, ayrı da olsa, ona tâbi olur. :

Zevce tarafından teslim alınmadan mehirde meydana gelen eksikliğe ge­lince, bu birkaç şekilde olur:

1-  Mehirdeki eksikliğin semavî bir âfet nedeniyle meydana gelmesi. Bu­nun da iki şekli vardır:/

a- Mehirde az bir eksikliğin meydana gelmesi. Meselâ mehir olarak ve­rilen atın topallaşması veya bedeninin bazı kısımlarında bir durgunluk ve kı­rıklık meydana gelmesi. Bu durumda zevce, mehirde meydana gelen eksiklik için bedel talebinde bulunamaz.

b-  Mehirde fazla bir eksikliğin meydana gelmesi: Meselâ mehir olarak verilen atın gözlerinden birini yitirmesi, bahçenin faydalı meyveler veren bazı ağaçlarının kuruması, ya da mehirde değer eksikliği meydana getiren ağır bir arızanın vukûbulması gibi. Bu durumda gerdekten önce boşanan zevce muhayyer olur: Dilerse ayıplı mehrin yarısını, dilerse mehrin nikâh akdi gü­nündeki kıymetinin yansını alır. Zîra zevcenin tesellümünden önce mehir, kocanın kefâletindedir. Zevce, mehirde meydana gelen değer eksikliği nede­niyle bir bedel talebinde bulunma hakkına sahip olmaz.

2-  Mehirdeki noksanlığın, kocanın fiiliyle meydana gelmesi. Bunun da iki şekli vardır:

a- Meydana gelen noksanlığın az miktarda olması. Bu durumda zevce, mehri almakla birlikte noksanlığa karşı bedel talebinde bulunma hakkına sahip olur. Mehri reddedip kocasının mehrin yarısını tazmin etmesini isteyemez.

b-  Mehirde meydana gelen eksikliğin fazla miktarda olması. Bu durumda zevce muhayyer olur: Dilerse mehrin nikâh akdi günündeki değerinin yansı­nı alır. Dilerse mehrin yarısını alır ve meydana gelen eksiklik kıymetinin ya­rısını kocasına ödettirir.

3- Mehirde meydana gelen eksikliğin, zevcenin fiiliyle olması. Bu du­rumda zevce, eksiklik az da olsa, çok da olsa sadece mehri alabilir.

4- Meydana gelen eksikliğin, mehrin kendisi sebebiyle olması. Meselâ zevceye mehir olarak verilen atın sıçrayarak bedeninde bir kırıklığın meyda­na gelmesi, veya mehir olarak verilen kölenin kendisini yaralaması vb.

şeklin hükmü, mehirde semavî bir âfet nedeniyle bir eksikliğin meydana gel­mesinde uygulanan hükmün aynısıdır.

5- Mehirde, yabancı bir şahsın fiiliyle eksikliğin meydana gelmesi. Bu­nun da iki şekli vardır:

a-  Mehirde meydana gelen eksiklik az miktardaysa, zevce, sadece meh-rî alma hakkına sahip olur. Meydana getirmiş olduğu değer eksikliğinin ya­rısını yabancı şahıstan taleb eder.

b- Mehirde meydana gelen eksiklik fazla miktardaysa zevce muhayyer olur: Dilerse yabancı şahsı, meydana getirmiş olduğu değer eksikliği farkı­nın yarısını ödemekle yükümlü kılmanın yanısıra mehrin yarısını alır. Diler­se kocasına bırakır. Koca da mehrin, nikâh akdi günündeki değerinin yarısını karısına ödemekle yükümlü olur ve meydana getirdiği değer eksikliği farkı­nın tamamını ödettirmek için yabancı şahsa başvurur. Bu, mehrin koca ya-nındayken değer eksikliğine uğramasının hükmüdür.

Zevcenin teslim almasından sonra mehirde bir noksanlığın meydana gel­mesi ve kocanın da zevceyi gerdekten önce boşaması durumuna gelince; bu noksanlık zevcenin fiiliyle meydana gelmiş olup az miktardaysa, koca an­cak bu az aybıyla birlikte mehrin yarısını alabilir. Ama meydana gelen nok­sanlık fazla miktardaysa, koca muhayyer olur: Dilerse değer eksikliği farkını taleb etmeksizin, ayıplı haliyle mehrin yarısını alır; dilerse mehri almaz ve zevcenin teslim aldığı günkü değerine göre yarı değerini alır. Örneğin zevce­nin yanmdayken semavî bir âfet nedeniyle mehirde bir noksanlık meydana gelir veya bu noksanlık, mehrin kendi fiiliyle meydana gelirse; meydana ge­liş boşanmadan önce de olsa, sonra da olsa, yukarıdaki muhayyerlik hüküm­leri işlerlik kazanır. Mehirdeki ayıp, yabancı bir kimsenin fiiliyle boşanmadan önce meydana gelirse, zevcenin, teslim aldığı günkü değeri üzerinden meh­rin yarı değerini kocasına vermesi gerekir. Çünkü yabancı şahıs, mehirde mey­dana getirmiş olduğu noksanlığın bedelini ödemekle yükümlüdür. Bu bedelse mehirden ayrı bir fazlalıktır ki, bölünemez. Evet zevce, boşanmadan önce yabancıyı ibra ederse, bu durumda noksanlık ikiye bölünür. Zevce, yarısını kocasına vermekle yükümlü olur. Yabancı şahıs, eşlerin boşanmalarından sonra mehirde bir noksanlık meydana getirirse, koca için mehrin aslının ya­rısı hak olur. Sonra o, noksanlığın yarı kıymetini dilerse yabancı şahıstan, dilerse zevcesinden alır. Bazıları demişlerdir ki: Az önceki hüküm açısından yabancının mehirdeki ayıp ve noksanlığı talâktan önce meydana getirmesiy­le talâktan sonra meydana getirmesi arasında bir fark yoktur. Noksanlığın koca tarafından meydana getirilmesiyle, yabancı bir kimse tarafından mey­dana getirilmesi, eşit olarak aynı hükümlere tabidirler. Şunu da belirtelim ki; koca nikâhta belirtilen mehre eklemede bulunacak olursa sahih olur ve bu fazlalık iki şartla mehre eklenmiş olur:

1- Zevce bu arttırmayı, arttırma sözünün söylendiği mecliste kabul etmiş olmalıdır. Zevce, küçük yaşta ise bu arttırmayı velîsinin, o mecliste ka­bul etmiş olması gerekir.

2-  Eklenen miktar bilinmelidir. Koca, eklediği miktarı belirtmeksizin: "Senin mehrini arıtırdım" derse, bu ekleme sahih olmaz. Çünkü yapılan ar­tırmanın miktarı bilinmemektedir. Bazıları üçüncü bir şart daha ileri sürer­ler ki, bu, evliliğin devam etmekte oluşudur. Meselâ koca, bâin talâkla boşadığı veya ölüm ile kendisinden ayrılan zevcesinin mehrini arttırırsa sa­hih olmaz. Aslında bunda ihtilâf vardır: Bazıları demişlerdir ki: Ebû Hanî-fe, zevcenin ölümünden sonra mirasçıları kabul ettikleri takdirde mehirde arttırma yapmanın sahih olacağım söylemiştir. Bâin talâkla boşandıktan sonra zevcenin mehrini arttırmak da bu hükme kıyaslanır. Çünkü bu, öncelikle sahih olur. Ama en sağlamı, arttırırmn sıhhati için evliliğin devamının şart olması­dır. Çünkü evlilik kesintiye uğradıktan sonra mehri arttırmanın bir anlamı yoktur. Bunun sahih olduğunu söyleyenler, evliliğin kesintiye uğramasından sonra bu artırımın, mut´a gibi koca tarafından yapılan erdemli bir davranış olduğu görüşündedirler ki, bunun bâtıl kılınmasını gerektiren bir sebep yoktur. Bununla birlikte bu gibi varsayımlara pratikte hemen hemen hiç rastlanma­maktadır. Böyle olunca da bu mesele üzerinde tartışmanın bir yararı olmaz.

Artırımın kabulünde şahit bulundurmak ve mehrin zevcenin mülkiye­tinde durması şart değildir. Zevcenin kendisine hîbe etmesinden veya kendi­sini ibra etmesinden sonra koca, mehri arttıracak olursa, sahih olur. Yapılan artırımın mehrin cinsinden olması şart değildir. Zevceye mehir olarak para verir, sonra da ek olarak bir hayvan verirse, sahih olur. Bunun tersi de sa­hihtir. Artırımın özellikle koca tarafından yapılması şart değildir. Kocanın velîsi de arttıracak olursa sahih olur.

Bu arttırmanın´´mehirde zİyâdelik" lafzıyla olması şart değildir. Hatta koca, zevcesine: "Şu kadarla sana müracaat ettim" deyip zevce de "kabul ettim" derse, mehirdeki arttırma yine sahih olur. Gerdekten önce boşarsa, koca sadece aslî mehrin yarısını alabilir. Fazlalığa gelince, Önce de belirtildi­ği gibi, bu ikiye bölünmez. Bu hüküm, mehrin ayın olmasına özgü değildir. Kocanın, zevcesinin mehrini arttırması sahih olduğu gibi, zevcenin de koca­sına mehrin -nakit olması şartıyla- bir kısmından veya tümünden affetmesi sahih olur. Mehir, ticâret eşyası veya hayvan gibi bir ayın olursa, onun bir kısmını düşürmek sahih olmaz. Şu da var ki, mehir düşürüldükten sonra ko­canın yanmdayken telef olursa, koca onu tazmin etmez. Karısına "şu atı" mehir olarak verir, sonra da karısı onu bu mehirden ibra ederse, var olduğu sürece karısı bu mehri ondan alma hakkına sahip olur. Telef olursa, telef olduğu için koca, bu mehri tazmin etmez. Bu hüküm mehrin ayın olmasına Özgü değildir.

Mâlikîler dediler ki:  Eşler arasında talâk ile bir ayrılma vukûbu-lursa, mehirde sonradan meydana gelen fazlalık veya eksiklik, eşler arasın­da yarı yarıya paylaşılır. Çünkü sahih görüşe göre zevce, nikâh akdi nedeniyle irin yansına mâlik olur. Boşanma gerdekten önce olursa, eşlerden her I mehrin yarısına mâlik olur. Şu da var ki, hayvanın yavrusu mehrin ken-nden sayılır ve ona tâbi olur. Bunda ihtilâf yoktur. Bu durumda zevce-mehrin yarısına mâlik olmasıyla, hiç bir şeye mâlik olmaması, ya da rin tümüne mâlik olması arasında bir fark yoktur. Ancak bunda ihtilâf lir. Mehir olarak verilen hayvanın yavrusu da her halükârda eşler ara-a taksim edilir. Meyve gibi tarımsal bir ürüne, ücrete ve yüne gelince, ; âvle göre zevce bunun mâliki olur ve bu, onun için hak olur. Gerdekten e boşamış olmakla koca, sadece mehrin aslının yarısını alma hakkına olur. "zevce, sırf nikâh akdi ile mehrin yarısına sahip olur" diyenlerin \üşüne göre, zevce mehirde fazlalaşan ürünün ya yarısını alır veya "Zev-rf nikâh akdi ile mehrin tümüne sahip olur" diyenlerin kavline göre ürü-tümünü alır. Bununla hiç kimsenin hükmetmediğini söyleyenler de ustur. Ama kuralın açık anlamı bunu gerektirmektedir. Bu nedenle bazı H let sahibi kimseler bu hususta bir takım detaylar ileri sürmüşlerdir. Gerdekten önce talâkla değil de, nikâhın feshiyle eşler arasında bir ay-a vukûbulursa, mehirdeki fazlalık ve noksanlık tek kelimeyle kocaya âit ´. Ayrılma gerdekten sonra veya ölümle vukûbulursa, fazlalık ve nok-ık tek kelimeyle zevceye âit olur.

Şunu da belirtelim ki, nikâh akdi yapıldıktan sonra koca mehri arttıra-\/olursa, bu fazlalık, onun bir parçasıymışçasına mehre katılır. Bir kimse ´ün lira mehirle bir kadınla evlenir, evlenme akdinden sonra, meselâ bu re yirmibin lira eklerse, bu eki kadına ödemesi gerekir ve bu da mehir t . Bu ekin cins, vadeli veya peşin olma bakımından mehire misil olması \ değildir. Bir bahçeyi mehir olarak veren bir kimse, bilâhare buna yüz-: ira ekleyecek olursa, bu eki zevcesine ödemesi zorunlu olur. Aynı şekil-´; İadeli yüzbin lirayı mehir olarak veren bir kimse, bilâhare peşinen teslim (yeği yirmibin lirayı eklerse, bu ek zevce tarafından teslim alınsa da alında mehir sayılır. Gerdekten önce karısını boşarsa, kadına yüzbin ile 1 ibin liranın toplamının yarısını (altmışbin lirayı) vermesi gerekir. Ni­te i akdinden sonra yapılan ek, gerdekten önce boşama vukûbulduğu yarıya bölünür. Yalnız kocanın, zevcenin bu fazlalığı teslim almasından iflâs etmemiş olması şarttır. İflâs ederse, bu fazlalık düşer. Aynı, ecenin tesellümünden önce koca vefat ederse de fazlalık düşer ve ikiye ilünmez. İflâs ve ölüm hallerinde fazlalık, zevce tarafından teslim alın-{ uşsa, düşer. Tesellümden sonra hiç bir halde düşmez. Bütün bunlar, nikâh akdinden sonra yapılmasına dâir hükümlerdi. Akidden önce esnasında yapılan eklemelere gelince, bu ekler, bu bakımdan mehir Bu hususta hiçbir ihtilâf yoktur.

Hanbelîler dediler ki:  Muayyen mehre yapılan ek; kazanç, yavru Hlından koparılmış meyve gibi mehirden ayrı bir fazlalıksa, bu, teslim S olsa da, olmasa da zevcenin hakkı olur. Çünkü bu, onun tek başına tasarrufta bulunabileceği mülküdür ve onun kefâletindedir. Öyle ki telef olur­sa, zevcenin hesabına zayi olmuş olur. Bu fazlalık sayı ile sayılan, Ölçekle ölçülen veya tartıyla tartılan bir nesneyse, tıpkı satın alınan eşya gibi teslim almadan zevcenin onda tasarrufta bulunması sahih olmaz. Hayvanın tav­lanması veya elbisenin boyanması gibi bitişik olan fazlalıklar da bu hükme tâbi olup kocanın bunda hakkı yoktur. Çünkü zevcenin mülkiyetine girmiş­tir. Kocası gerdekten önce onu boşarsa, o da kendisine mehir olarak verilen hayvanı, ânz olan fazlalıkla birlikte kocasına vermeye razı olursa, ya da bo­yasıyla veya nakışıyla birlikte vermeye razı olursa, kocanın kabul etmesi gerekir.

Muayyen olmayan mehre gelince; bu, zevce tarafından teslim alınma­dan kocanın kefaleti altındadır. Önce de belirtildiği gibi fazlalığı da, nok­sanlığı da kocaya aittir. Özetle koca -bitişik de olsa, ayrık da olsa- muayyen mehirdeki fazlalığa mâlik olmaz. Gerdekten önce zevcesini boşarsa, sadece mehrin yarısını alır. Ama zevce ona, bitişik fazlalığıyla birlikte mehrin yarı­sını teberru ederse, onu alması gerekir. Kıymetini istemeye hakkı olmaz.

Muayyen mehir noksanlaşır, koca da gerdekten önce zevcesini boşarsa, zevce muhayyer olur: Dilerse, meydana gelen noksanlık nedeniyle bir bedel istemeksizin mehrin yansını, dilerse kıymetinin yarısını alır.

Şunu da belirtelim ki, koca nikâh akdinden sonra karısının mehrİnİ art-tırırsa, bu fazlalık evlilik bağının devam etmesi şartıyla aslî mehre katılır. Gerdekten önce boşandığı takdirde zevce, İlk mehrin ve fazlalığın yarısını alır. Bu fazlalık, Hanefîlerin görüşüne aykırı olarak ikiye bölünür. Mâlikî-lerin görüşüne aykırı olarak da bu fazlalık, kocanın iflâs etmesi nedeniyle sakıt olmaz.