๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 01:25:44



Konu Başlığı: Konuşmama Üzerine Yemin Etme
Gönderen: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 01:25:44

Bu konuyla ilgili olarak mezheblere göre detaylı meseleler aşağıda ayrı ayrı ele alınmıştır.

(114) Mâlîkîler dediler ki:  Bir kişi belli günlerde, aylarda veya senelerde falan adamla konuşmamaya yemin eder de, yeminden sonra gelen herhangi bir zaman içinde o şahısla konuşursa yeminini bozmuş olur. Bu, yemin ede­nin belli bir zamana niyet etmemesi durumundadır. Ama belli bir zaman ko­nuşmamaya niyet ederse, o niyet sahîh olur. Belirtmeksizin bir takım günler, aylar ve seneler boyunca falan adamla konuşmamaya niyet eden kişinin, yemininde gün demişse üç gün, ay demişse üç ay, yıl demişse üç yıl konuşma­dığı takdirde yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Bu sürelerden önce konuştuğu takdirde yeminini bozmuş olur. Gün hakkındaki yemini gündüz-Ieyin olmuşsa, içinde bulunulan o gün, günlerden sayılmaz ve o gün de ko­nuşmaz. Yemini geceleyin olmuşsa, ertesi gün o günlerden sayılır. "Falanla konuşmayacağım" diyerek bir kayıt koymaz veya bir niyette bulunmaksızın yemin ederse, bu yemini üç gün için geçerli olur. Üç günden sonra konuştu­ğu takdirde yeminini bozmuş olmaz. Çünkü ser´an küsmek, üç günden faz­la olmamalıdır. Küsmeye yemin edenin bu dinî kurala uyması gerekir ki, kuvvetli olan görüş de budur. Bazıları da derler ki: Bu şekilde yemin eden kişinin, sözlü örfe göre hareket ederek o şahısla bir ay küsülü kalması gerekir.

"Falan kişiyle bir zaman konuşmayacağım" diye yemin eden kişinin, yemin gününden itibarenijbir yıl boyunca o şahısla konuşmaması gerekir. Aynı şekilde bir kişi, zaman kelimesinin başına "Iâm-ı ta´rif" koyarak "falan kişiyle zaman boyunca konuşmayacağım" veya asr, dehr, zamanla konuşma­yacağım diye yemin ederse, yine yemin gününü müteâkib bir yıl boyunca onunla konuşmaması gerekir. Tabiî zaman, asr ve dehr kelimeleri örfe göre yaygın olarak bir senelik süre anlamında kullanmıyorlarsa, bir sene süreyle, aksi takdirde bu kelimelerin lügate göre belirtilen sürelerinin en azı kadar o şahısla konuşmaması gerekir.

Kelimelerin başına "lâm-i ta´rif" koyup mârifeleştirerek "falan kişiyle zaman, asır veya dehr boyunca" konuşmamaya yemin eden kişinin, o şahıs­la süresiz olarak konuşmaması gerekir. Ama falan kişiyle zamanlar, asırlar veya dehrler boyu konuşmamaya yemin eden kişi, bu kelimelerin başına "lam-ı ta´rif" koymaksızm belgisiz olarak telâffuz ederse, o şahısla üç yıl süreyle konuşmaması gerekir.

´ Falan kişiyle konuşmamaya yemin eden kişi, o şahsa mektup yazmakla yeminini bozmuş olur. Mektubu kendisinin yazmasıyla başkasının yazması arasında fark yoktur. Veya başkasına emrederek yazdırması, kâtibin de yaz­dıktan sonra ona okuyup anlaması hâlinde yine yeminini bozmuş olur. Ko­nuşmama yemininin, mektupla bozulması iki şartla olur:

1-  Mektup, okusun okumasın, kendisiyle konuşmamaya yemin edilen kişiye ulaşnfcş olmalıdır. Bazıları derler ki: Kendisiyle konuşmamaya yemin edilen kişinin o mektubu okuması veya başkasının kendisine okuması gere­kir. Ona ulaşması niyetiyle yazmış olsa bile, yazılan mektup kendisine ulaş­madığı takdirde yeminlinin yemini bozulmaz.

2-Yazılan mektup, hükmen de olsa yeminlinuı izniylekarşı tarafa ulaş­mış olmalıdır. Meselâ ulağın mektubu aldığını ve karşı tarafa götüreceğini bildiği halde sesini çıkarmazsa izin vermiş sayılır. Ama mektubu yazıp ulağa verir ve götürmesini söyler; fakat bundan hemen sonra götürmemesini em­reder, o da mektubu okursa yeminlinin yemini bozulmuş olmaz. Aynı şekilde ona yazar, sonra geri döndüğünü bildiren bir mektubu ona atar, da muhatabı okursa yeminlinin yemini bozulmaz. Ama hanımını boşamak is­teyen bir kişinin boşama kağıdını hanımına göndermek kasdıyla yazması sâ­dece hanımın boşanmasına sebep olur. İki mesele arasındaki fark şudur: Koca, boşama fiilini yapmakta bağımsızdır. Başkasıyla karşılıklı konuşma gerek­sinimi duymaz. Konuşma işine gelince, konuşmamaya yemin eden kişi, ba­ğımsız olmayıp kendisiyle karşılıklı konuşmak için bir kişinin varlığına ihtiyaç duyar. Şu halde anılan şartlar olmaksızın, karşı tarafa mektup yazmakla ye­minini bozmuş olmaz. Yine bunun gibi, başkasıyla konuşmamaya yemin eden kişi, konuşmamaya yemin ettiği şahsa ulak aracılığıyla bir mesaj gönderir de ulak, mesajı ona teblîg ederse yeminini bozmuş olur. Elçi ona ulaşsa bile, tebliğ etmedikçe yemini bozulmaz. Muhatabı, mesajı götürmeyi ulağa em­rettiğini duyarsa, yeminlinin yemini, yine bozulmuş olur. Ama sâdece karşı­lıklı konuşmamaya niyet ettiğini söylerse, bu sözü mektup ve ulak meselelerinde fetva açısından kabul edilir. Dolayısıyla her iki meselede de yeminini bozmuş olmaz. Edilen yemin, talâkla da ilgili olsa, başka şeylerle de ilgili olsa hüküm aynıdır. Niyetinin bu yönde olduğuna ilişkin sözü, mek­tup gönderme meselesinde olursa ve yemini de talâk ve köle azâd etmekle İlgili ise yargı merciince kabul edilmez.

Başkasıyla konuşmamaya yemin eden kişi, eğer bu yeminiyle o şahısla yüz yüze konuşmamaya niyet ederse, sözü, ulak ve mektup gönderme mese­lesinde fetva açısından kabul edilir. Ettiği yemin talâk veya başka alanlarla da ilgili olsa, o şahısla yüz yüze konuşmadıkça yeminini bozmuş olmaz. Et­tiği yemin talâk veya başka alanla da ilgili olsa, ulak gönderme meselesinde de sözü yargı merciince kabul edilir. Mektup gönderme m eşelesin deyse sö­zü, yargı bakımından kabul edilmez.

Kendisiyle konuşmamaya yemin edilen kişi mektup yazarak yemin ede­ne gönderir ve o da mektubu okursa, doğru olan görüşe göre yeminini boz­muş olmaz. Çünkü yeminli kişi, bu durumda o şahısla konuşmuş değildir. Konuşan, mektubu gönderendir. Kitap okumamaya veya sâdece okumama­ya yemin eden kişi, dilini oynatmaksızın kalbiyle okursa, yeminini bozmuş olmaz.

Falan kimseyle konuşmamaya yemin eden kişi, o şahsa, anlayacağı şe­kilde işarette bulunursa, bazılarına göre yemini bozulmuş, bazılarına göre bozulmamış olur. Falan kimseyle konuşmayacağım diye yemin eden bir ki­şi, onunla normal olarak işitemeyeceği uzak bîr mesafeden konuşursa yemi­nini bozmuş olmaz. Ama normal olarak işitebileceği bir mesafeden konuşursa; herhangi bir işle meşguliyet, uyku .veya sağırlık gibi nedenlerle işitmese bile yeminini bozmuş olur. Çünkü bu engeller ortadan kalkacak olursa, sesi, nor­mal olarak işitebilecektir.

Falan kişiyle konuşmamaya yemin eden bir kişi, o şahsın Kur´ân-ı Ke­rîm okuması esnasında takıntısını açıp yanlışını düzeltirse, namaz dâhilinde olsun, namaz hâricinde olsun yemini bozulur. Takıntısını açması, vâcib de olsa yemini bozulur. Şöyle ki: Kendisiyle konuşmamaya yemin ettiği kişi imam olur da Fâtiha´yı okurken takılırsa, arkasında duran kişilerden birinin, ta­kıntısını açması vâcibolur. Nitekim namaz bahsinde de bu konuya temas edilmişti. Falan kimseyle konuşmamaya yemin eden kişiye, konuşmamaya yemin ettiği kişi imam olarak cemaatle birlikte namaz kıldırırsa, namaz se­lâmım verirken, ona da selâm vermeye niyet etmekle yeminini bozmuş ol­maz. Konuşmamaya yemin eden kişi, o şahsa imamlık ederek bir cemaatle birlikte kendilerine namaz kıldırırsa; namazdan çıkma kasdıyla selâmını ve­rirken ardındaki cemaate de selâm vermeye niyet ederse yemini bozulmaz. Konuşmamaya yemin ettiği şahıs, sağ tarafında da olsa sol tarafında da olsa farketmez. Ama namaz^ışında ona selâm verirse bu selâm örfe göre konuş­ma sayılacağından dolayt yeminini bozmuş olur. Namazdayken imamın ha­tâsını ve takıntısını açmakla selâm verme arasındaki farka gelince; takıntı açılırken imama âdeta, "şöyle de denmiş oluyor. Oysa selâmda böyle bir anlam yoktur.

Hanefîler dediler ki:  Hîn ve zaman kelimelerinin başına "lâm-ı ta´rif" koyarak "vallahi falan kimseyle, zamanla konuşmayacağım" veya belgisiz olarak, "vallahi falan kimseyle, zamanlarla (veya hinlerle) konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, aradan altı ay geçmeden o şa­hısla konuşursa yeminini bozmuş olur. Altı ay geçtikten sonra konuşursa ye­minini bozmuş olmaz. Bu, "konuşmayacağım" şeklinde olumsuz cümleli yeminlerin örneğiydi. Olumlu cümleli yeminlere gelince, şöyle bir örnek ve­rebiliriz: "vallahi bir zaman veya bir hîn miktarı oruç tutacağım", ya da "val­lahi zaman veya hîn miktarı oruç tutacağım" diyerek yemin eden bir kişi altı aydan daha az oruç tuttuğu takdirde yeminini bozmuş olur. Oruç misâ­linde, yemin eden kişinin yeminden hemen sonra oruca başlaması şart değil­dir. Altı ay süreyle tutmak kaydıyla oruca herhangi bir zaman başlayabilir. Belgili veya belgisiz olarak hîn ve zaman kelimelerini kullanmakla belli bir zamana niyet ettiğini söylerse, sözü kabul edilir. Çünkü bununla, sözün ger­çek anlamına niyet etmiş olmaktadır. Hîn ve zaman kelimesi, zamanın azı için de çoğu için de kullanılabilir. Dehr boyunca falanla konuşmamaya ye­min eden kişi, dehr kelimesinin başına "lâm-ı ta´rif" koymuşsa, ömrü bo­yunca o şahısla konuşmamalıdır. Aksi takdirde yeminini bozmuş olur. Dehr kelimesinin başına "lam-ı ta´rif" koymaksızın belgisiz olarak "bir dehr bo­yunca falanla konuşmayacağım" diye yemin eden kişinin, yemin vaktinden itibaren altı ay süreyle onunla konuşmaması gerekir. Başına "lâm-ı ta´rif koysun, koymasın, belgili belgisiz, "ebedî olarak falan kimseyle konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, ömrü boyunca onunla konuş­tuğu takdirde yeminini bozmuş olur. Başına "lâm-ı ta´rif" koyarak "falan kimseyle ömür boyunca konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, ömrü boyunca o şahısla konuşmamalıdır. Aksi takdirde yeminini bozmuş olur. "Bir ömür boyunca falan kimseyle konuşmayacağım" diye yemin eden kişi, ömür kelimesinin başına "lâm-ı ta´rif" koymamışsa, altı ay süreyle o şahısla ko­nuşmamalıdır. Tıpkı hîn kelimesiyle yemin etmede olduğu gibi. Kuvvetli olan görüş budur. Bütün bunlar, yemin eden kişinin aksi yönde bir niyeti olma­ması durumunda sözkonusudur. Aksi takdirde niyetine göre hareket eder.

"Vallahi falan kimseyle çok günler boyunca konuşmayacağım" veya "falan kimseyle günler, aylar, yıllar, cumalar veya zamanlar boyunca konuşmayacağım" diye yemin eden kişinin yemini, her neviden on taneye sarf olunur. Yani yemini günlerle ilgiliyse on gün boyunca, aylarsa on ay boyunca... on sene boyunca, on cuma boyunca, beş sene boyunca konuş­maması gerekir. Bu sürelerden önce konuştuğu takdirde yeminini bozmuş olur. Şu mânâda ki: Cumalar boyunca oruç tutacağım diye yemin eden kişi, her haftanın cuma gününde oruç tutmalı ve böylece on cumayı tamamlama­lıdır. "Zamanlar boyunca falan kimseyle konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, beş sene geçmeden o şahısla konuşursa yeminini bozmuş olur. Zîrâ bilinmektedir ki; her bir zaman altı aya eşittir. On zaman ise altışar aydan beş sene tutarında olur. Hîn ve dehr kelimeleri de zaman gibidir. Önce de belirtildiği gibi her bir hîn ve dehr, altı aydır. Başlarına "Iâm-i ta´rif" koy-maksızm ve çoklukla nitelemeksîzİn, falan kimseyle günlerce, aylarca, sene­lerce ve zamanlarca konuşmayacağım diye yemin, eden kişinin yemini bunlardan her türün üçer tanesi için kullanılır. Meselâ günlerce konuşmaya­cağım diye yemin eden kişi, üç günden önce konuşursa yeminini bozmuş olur. Cumalarca konuşmayacağım diye yemin eden kişinin, yeminden itibaren üç cuma boyunca; aylarca konuşmayacağım diye yemin edenin üç ay süreyle; zamanlarca konuşmayacağım diye yemin eden kişininse onsekiz ay süreyle konuşmaması gerekir. Daha önce konuştuğu takdirde yeminini bozmuş olur. Tabiî bu durumların hepsinde, yeminin aksi istikametinde bir niyeti yoksa bu şekilde hareket eder. Aksi takdirde niyetine göre hareket eder.

Baş taraflarına "lâm-ı ta´rif" koyarak mârife şeklinde, erkeklerle, ka­dınlarla veya yoksullarla, fakirlerle konuşmamaya yemin eden bir kişi; bun­ların çoğuluyla konuşmamaya niyet etmemişse birer tanesiyle konuştuğu takdirde yeminini bozmuş olur. Ama bu kişi bütün erkeklerle, bütün kadın­larla veya bütün yoksullarla konuşmamaya niyet etmişse, niyetinin bu oldu­ğuna ilişkin sözü hem fetva, hem de yargı bakımından onaylanır. Ebediyyen de yemini bozulmaz. Başlarına "lâm-ı ta´rif" koymaksızın çoğul olarak er­keklerle, kadınlarla ve yoksullarla konuşmamaya yemin eden bir kişi, çoğu­lun en azı sayılabilecek üç erkek, üç kadın veya üç yoksulla konuştuğu takdirde yeminini bozmuş olur. Eğer üçten fazlasıyla konuşmamaya yemin ettiğini ve niyetinin bu yolda olduğunu söylerse, sözü yargı merciince onaylanır. Bu kişi, bir ferdle de konuşmamaya niyet edebilir. Çünkü.çoğulu söylemekle tekili kasdetmesi caizdir. Ama çoğulu söylemekle iki kişiyi kasdetmesi caiz olmaz. Falan şahsın hanımlarıyla veya kardeşleriyle veya dostlarıyla konuşmamaya; ya da onun bineklerine binmemeye, elbiselerini giymemeye yemin eden bir kişinin o şahsa nisbet ederek sayılarla ve benzeri şeylerle sınırlandı çoğul kelimeler telâffuz etmesi durumunda, telâffuz etmiş olduğu kelimeleri iki kısma ayırmak mümkündür:

a) Bunların insandan başka çoğullarında, çoğulun en az sayısı olan üç ile yetinilir. Yani falan şahsın bineklerine binmeye veya onun elbiselerini giy­memeye yemin eden kişi; üç tane bineğine binmekle, ya da üç elbisesini giy­mekle yeminini bozmuş olur. Tabiî o şahsın üçten fazla bineği veya elbisesi varsa... Eğer üçten az iseler, zâten onlara binmekle veya giymekle yemini bozulmaz.

b)  İnsanlardan teşekkül eden çoğullara, meselâ, falan şahsın hanımla­rıyla veya kardeşleriyle veya dostlarıyla konuşmamaya yemin etme durumu­na gelince, yemin edeŞ kişi, bunlardan her birinin bütün bireyleriyle konuşmadığı takdirde yeminini bozmuş olmaz.

Bu şıklardaki çoğullar arasındaki farka gelince diyeceğimiz şu ki: Bi­rinci şıktaki çoğulların O şahsa nisbetinde mülkiyet sözkonusudur. Binekler­le ve elbiselerle ilişkiyi kesip küsmek maksat olamaz. Asıl küsme maksadı onların sâhibleriyledir. Edilen yemin, o şahsın mülkiyetinde olan eşyalara sirayet etmektedir. Bu durumda o eşyalar çoğul olarak anıldıklarından, ço­ğulun en az sayısı olan üç sayısı sözkonusu olmaktadır.

İkinci şıktaki çoğullara gelince, bunlar, o şahsa nisbet edilerek özel ki­şilikler kazanmışlardır. Böyle olunca da edilen yemin, anılan çoğulun tüm bireylerini kapsar. Yemin sahibi, yemin ederken andığı çoğulun tüm bireyleriyle konuşmadıkça yeminini bozmuş olmaz. Gerçek şu ki, bu hüküm örfe aykırıdır. Bildiğimiz kadarıyla çoğul, bireylere bölünür. Yemin eden kişi, ço­ğulun bireylerinden sadece bir tanesiyle bile konuşsa yemini (örfe göre) bozulur.

Ademoğluyla veya Mısır halkıyla veya şu kavimle konuşmam diye ye­min eden bir kişi, bu çoğulların bireylerinden bir tanesiyle bile konuşursa yeminini bozmuş olur. Çünkü bu çoğullar (belli bir şahsa nisbet edilemedik­leri için) sınırlandırılıp sayıya bağlanamazlar. Bunlar, "lâm-ı tarifle anılan (cinsi istiğrak edip kapsayan) çoğullardır.

Falan şahısla aybaşında konuşmamaya yemin eden bir kişinin, ayın bi­rinci gün ve gecesinde o şahısla konuşmaması gerekir. Ayın evveli sözün­den, yarıdan azı (14 gün) anlaşılır. Ayın sonu sözünden ise yarıdan fazlası (günden sonraki kısmı) anlaşılır. Sözgelimi, ayın evvelinin son gününde oruç tutmaya niyet eden bir kişinin, onbeşinci günde; ayın sonunun ilk günü oruç tutmaya yemin eden bir kişinin de onaltıncı günde oruç tutması gerekir.

Falan şahısla yazın veya kışın konuşmamaya yemin eden bir kişinin, ya­şamakta olduğu belde halkının bu konularda bilinen bir hesabı varsa, (mev­sim belirlemede) o hesaba uyması gerekir. Böyle bir hesâbları yoksa kış

mevsimi; kürk, şal ve benzeri kalın elbiselerin giyildiği, yaz mevsimi ise bu tür elbiselere ihtiyaç duyulmadığı zamandır.

"Falan şahısla konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, ne zaman onunla konuşursa yeminini bozmuş olur. Onunla bir veya iki günlüğüne ko­nuşmamaya ve özel bir yerde konuşmamaya niyet etmiş olsa bile, her nerede ve ne zaman onunla konuşursa yeminini bozmuş olur. Bu niyeti de ne fetva, ne de yargı merciince onaylanmaz. Çünkü bu kişi, telâffuz etmediği genel bir şeyi özelleştirmeye niyet etmiştir ki, önce de belirtildiği gibi niyet, lâfız­lardan başka şeylerde geçerli olmaz.

"Falan şahısla konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, uyumakta olan şahsa seslenerek uykusundan uyandırırsa yeminini bozmuş olur. Uy­kusundan uyandırmazsa, seçkin olan görüşe göre yeminini bozmuş olmaz. Uyanıkken seslendiğinde, seslenilen kimse kendisini duymayacak kadar uzakta olursa yeminini bozmuş olmaz. Kulak verdiği takdirde sesini duyacak kadar yakınında olursa, sağırlık veya bir işle meşguliyet dolayısıyla işitmese bile, yeminini bozmuş olur. Ama iyice kulak verdiği halde uzaklık nedeniyle du-yamazsa, yeminim bozmuş olmaz. Konuşmama yeminine bitişik olarak ko­nuşursa yine yeminini bozmuş olmaz. Meselâ hanımına, "seninle konuşursam boş ol, çık dışarı" diyen kocanın hanımı "çık dışarı" sözü nedeniyle boşan­mış olmaz. Çünkü bu cümle, "boş ol" yeminine bitişik olarak söylenmiştir. Tabiî "çık dışarı" sözünü, yeminden ayrı bir konuşma niyetiyle söylememiş olmak şarttır. Aksi takdirde hanım boşanmış olur. Ama hanımına "seninle konuşursam boş ol ve çık dışarı" diyen kişinin hanımı boşanmış olur. Çün­kü burada, "boş ol" yemininden sonra araya fasıla koyarak "çık dışarı" demiştir.

Herhangi bir şeye hitab ederek bu hitabını, kendisiyle konuşmamaya yeminli olduğu şahsa duyurmak isteyen kişi, yeminini bozmuş olmaz. Mese­lâ "ey duvar! Kulak ver, dinle" demekle yeminini bozmuş olmaz. Ancak duvarla birlikte, kendisiyle konuşmamaya yeminli olduğu şahsa da hitab et­meyi kastederse yeminini bozmuş olur. Kendisiyle konuşmamaya yeminli ol­duğu şahsın da aralarında bulunduğu bir topluluğa selâm verirse yeminini bozmuş olur. Ancak ona selâm vermeyi kasdetmediğini söylerse bu sözü, yargı makamınca değil de fetva makamınca onaylanır. Namazdayken selâm ve­rirse, konuşmamaya yeminli olduğu şahıs sol tarafında olsa bile, yeminini bozmuş olmaz. Kendisiyle konuşmamaya yeminli olduğu şahıs imamlık eder­ken bir hatâsından Ötürü unutarak kendisine hitaben "sübhânallah" derse veya okumadaki bir takıntısını açarsa yeminini bozmuş olmaz. Ama bunları namaz dışında yaparsa yeminini bozmuş olur.

Falan şahısla konuşmamaya yemin eden bir kişi, ona bir mektup yazar, ya da mesajını taşıyan bir ulak gönderirse yeminini bozmuş olmaz. Çünkü bu, örfe göre konuşma sayılmaz. Yeminler ise örfe göre kurulurlar. Falan şahsa haber vermeyeceğim diye yemin etse de aynı hüküm geçerli olur. Zira konuşma ve haber verme sadece dil ile olur. Ama falan şahsa demiyeceğim diye yemin eden bir kişi, ona mektup yazsa veya mesaj taşıyan bir ulak gön­derse, yemininin bozulup bozulmayacağı hususunda İhtilâf vukûbulmuştur. Falan şahısla konuşmamaya yemin eden bir kişinin, anlıyacağı şekilde ona işaret etmesi, örfe gö.re konuşmak sayılmaz. "Falan kimseye şöyle haber vermeyeceğim" diye yemin eden bir kişi, o kimseye mektup yazmakla yemi­nini bozmuş olduğu gibi, diliyle konuşmakla da yeminini bozmuş olur. Ama ona eliyle, ya da başıyla işaret ederse yeminini bozmuş olmaz. Falan şahsın sırrını ifşa etmeyeceğim veya açığa çıkarmayacağım veya onu kimseye bildirmeyeceğîm diye yemin eden bir kişi; konuşarak da olsa, yazarak veya işa­ret ederek de olsa, sırrını açıklarsa yeminini bozmuş olur.

"Falan kimseyle bir ay konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişinin, yemin gününden itibâreh. o şahısla otuz gün konuşmaması gerekir. Zîra hâ­linin delâleti, yani kızgıhfığı, yemininin gereğini âcilerr yerine getirmesini gerekli kılmaktadır. Bir aylığına oruç tutmaya yemin eden kişinin durumuysa bunun tersinedir. Bu kişinin, herhangi bir tarihten başlayarak otuz gün oruç tutması gerekir. Çünkü yemininin hemen yürürlüğe konulmasını gerektiren bir sebep mevcud değildir.

"Falan şahısla bu ay konuşmayacağım" diye yemin eden kişinin, ayın geri kalan günlerinde onunla konuşmaması gerekir. Sene, gün ve gece için de böyle... Geceleyin, "falan şahısla bir gün konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişinin, o gecenin kalan kısmında ve ertesi günde o şahısla konuş­maması gerekir. Gündüzleyin "falan şahısla bir gün konuşmayacağım" di­ye yemin eden kişinin, o andan itibaren ertesi gün aynı vakte kadar, yani yirmidört saat süreyle o şahısla konuşmaması gerekir. "Falan kimseyle ne bu gün, ne yarın, ne de yarından sonraki gün konuşmayacağım" diye yemin eden kişi, geceleri onunla konuşabilir. Çünkü yemini üç tanedir. Yemin eder­ken cümledeki olumsuzluk ekleri olan ´ne´ Ieri tekrarlamazsa yemini bir ta­ne sayılır.

Konuşmamaya yemin eden bir kişi, Kur´ân-i Kerîm okursa veya tesbi hatta bulunursa ve bunları namazdayken yaparsa ittifakla yemini bozulmaz. Eğer namaz dışındayken yapmışsa, gerçek olan bu hususta örfe müracaat etmektir. Kur´ân-ı Kerîm okumak, tesbihat ve benzeri şeyler örfe göre ko­nuşma sayılıyorsa, yeminini bozmuş olur, yoksa bozmuş olmaz. Meselâ Mı­sır örfüne göre bunlar konuşma sayılmamaktadır.

Falan kimseyle konuşmamaya yemin eden bir kişi, imamlık yapan o kim­seye tâbi olarak namaza durur da, bir hatasından ötürü ona hitaben "sübhânallah" derse, veya aynı kişi imamlık yaparken takılıp kalır da ken­disine tâbi olan yelHinli şahıs takıntısını açarsa yeminini bozmuş olmaz. Ye­minli kişi, kendisiyle konuşmamaya yemin ettiği şahsın da aralarında bulunduğu bir cemaate imamlık ederken namazın sonunda vermiş olduğu selâmların ne birincisiyle ne de ikincisiyle yeminini bozmuş olmaz. Seçkin olan görüş budur. Kişinin kendisiyle konuşmamaya yemin ettiği şahıs, imam olarak kendisinin de içinde bulunduğu bir cemaate namaz kıldınrsa, nama­zın sonunda selâm verirken kişi, kendisiyle konuşmamaya yemin ettiği şah­sa (imama) selâmla mukabele etmekle yeminini bozmuş olmaz. Ama konuşmamaya yemin eden kişi namaz dışındayken, konuşmamaya yemin ettiği şahsın da aralarında bulunduğu bir cemaate selâm verirse; o şahıs selâmı duysa da duymasa da yeminini bozmuş olur. Ancak selâm verirken, "yalnız o şah­sa değil" diye istisna ederse, yeminini bozmuş olmaz. Öyle değil de, "yalnız bîr kişiye değil" diye istisna ederse, o şahsı kasdettiğini söylemesi hâlinde sözü onaylanır. Aynı şekilde o şahsın dışındaki topluluğa selâm vermeye kal­ben niyet ederse, buna ilişkin beyanı sâdece fetva makamınca onaylanır. Yargı makamınca onaylanmaz.

Falan şahsın kitabını veya yazısını okumayacağım diye yemin eden bir kişi, o kitaba bakıp da okumaksızın anlarsa yeminini bozmuş olmaz. Bir ri­vayete göre yemini bozulur ki bu, örfe daha uygundur. "Falan şahısla ko­nuştuğum gün benden boşsun" diye karısına hitaben talâk üzerine yemin eden kişinin, o şahısla gece ve gündüz konuşmaması gerekir. Eğer bu yeminiyle sâdece gündüzleyin konuşmamaya niyet ettiğini söylerse, ifâdesi hem fetva, hem yargı makamınca onaylanır. Karısına hitaben, "falan şahısla konuştu­ğum gece benden boşsun" diyen kişinin sâdece gecelen o şahısla konuşma­ması gerekir.

"Babası gelinceye kadar falanla konuşursam karım boş olsun" diye ta­lâk üzerine yemin eden kişi, babası gelmeden o şahısla konuşursa karısı bo­şanır. Çünkü burada, o şahsın babasının gelişini, konuşmamanın son sınırı yapmıştır. Babasının gelişinden sonra konuşursa karısı boşanmaz. Ama bir kişi, "karım boş olsun illâki falan şahıs gelsin" derse, o şahsın gelmesiyle karısı boşanmaz. Şundan ki: Birinci misâlde "babası gelinceye kadar falan şahısla konuşursam" cümlesinin arapça aslındaki "illâ" kelimesi, her ne kadar ´stisnâ edatı ise de, gaye (sınır) ve şart edatı olarak emaneten kullanılabilir. Tabiî ikisi arasında ortak bir nitelik bulunması da gereklidir. Bu ortak nite-İikse her iki edatın, cümle içinde kendilerinden sonra gelen hükme aykırı ol­malarıdır. illâ´ edatı gaye için kullanıldığında, o gayenin (sınırın) gelmesinden önce yeminin aksi yönünde hareket edilirse yemin bozulmuş olur. Ama o gayeye (sınıra) ulaşıldıktan sonra yeminin aksi yönünde davranılsa da hiç bir şey gerekmez.

İkinci misâle, yani "karım boş olsun. İllâ ki falan şahıs gelsin" misâli­ne gelince, buradaki illâ, gaye için değil şart için kullanılmıştır. Bu da boşa­ma için bir kayıt olarak kullanılması sebebinden ileri gelmektedir. "Karım boş olsun..´." diyen kişi sanki; "karım boş olsun ve boşanması da falan şah­sın gelmesine dek devam etsin. O gelince de boşanma durumu ortadan kalksın" demek istemiştir. Oysa boşama sürelendirme kabul etmeyen bir ol­gudur. Bu nedenle de o şahsın gelmesiyle değil, bilâkis ölümüyle boşanmış olur. "Abdullah izin vermedikçe Murat´la konuşmayacağım", diye yemin eden bir kişinin yemininin hükmü izin alamadan Abdullah ölürse düşer. Bunda uygulanacak formül şudur: Yemin eden kişi, yemininde sınırlama yapar da, ölüm ve benzeri nedenlerle o sınır ortadan kalkarsa, yemin hükmünü yitirir. Bilindiği gibi süreli yeminin kalıcılığı, onun gereğim yerine getirmenin ta­savvura sığması şartına bağlıdır. Falan ve falan şahıslarla konuşmamaya ye­min eden, veya falan ve falan şahıslarla konuşmak bana haram olsun diyen kişi, iki meselede de her iki şahısla konuşmadıkça yeminini bozmuş olmaz. Sâdece birisiyle konuşursa, yine yeminini bozmuş olmaz. Ancak bu şekilde yemin ederken onlardan sâdece biriyle konuşmamaya niyet ederse, niyet et­tiği şahısla konuştuğu takdirde yeminini bozmuş olur. Çünkü işi kendisi için zorlaştıran, yine bizzat kendisidir. Oradaki ´ne´ edatım tekrarlayarak "ne falanla, ne de falanla konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, onlardan biriyle konuştuğu takdirde yeminini bozmuş olur. Aynı şekilde "ne yiyecek, ne de içecek tadmıyacağım" diye talâkla yemin eden bir kişi, bunlardan bi­rini tattığı takdirde yeminini bozmuş olur. Çünkü bu yeminlerde ´ne edatı­nı tekrarlamak, iki yemin mesabesinde olmamaktadır. ´Ne´ edatını tekrarlamaksızın yemin etmiş olsaydı; hem yemeği ve hem de içeceği tadma-dıkça yemini bozulmuş olmayacaktı. Yalnızca bir tek kardeşi olduğu halde, birden fazla kardeşi olduğuna inandığı bir kimse için, "falan şahsın kardeş­leriyle konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, onun tek kardeşiyle ko­nuşursa yeminini bozmuş olmaz. Çünkü o, yemin ederken bir taneyle konuşmamayı kasdetmemiştir. Dolayısıyla yemini, çoğul üzerinde kalmış­tır. Ama bir tek kardeşi olduğunu bilmiş olsaydı ve onunla konuşsaydı ye­minini bozmuş olurdu. Çünkü o, çoğulu söylemekle tekili kasdetmiş olabilir ki, bu da sahihtir.

Sâdece bir tek çöreği olan bir ekmeği göstererek, "üç çöreği dışında şu ekmekten yemeyeceğim" diye yemin eden bir kişi, o tek çöreği yemekle ye­minini bozmuş olmaz. Evinde oturmakta olan bir şahsı kastederek, "evde olduğu sürece o şahısla konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, o şah­sın, oturmayı iptal edecek şekilde, anılan evden çıkmasından sonra kendi­siyle konuşur da, bilâhare o şahıs yine kendi evine dönerse yemin çözülmüş olur. Bundan sonra konuşsa bile hiç bir ceza terettüb etmez. Evde oturmak­ta olan hanımı için, "o, evde oturduğu müddetçe benden boştur" der de ha­nımı, eşyalarını taşıyarak oturmayı iptal edecek şekilde hemen evden çıkar ve sonra da eve tekrar geri dönerse yemin çözülür ve hükmünü yitirir.

Yemin hükmünün son bulduğu bir sınır olması bakımından "sürece", "olduğunca", anlamlarına gelen "mâzâle",."mâ kâne" yüklemleri de, müd­detçe, "mâ dâme" kelimesinin statüsüne tabidirler. Halk arasında söylene­gelen, "sen şöyle oturduğun zaman boyunca" cümlesi de bu gruba katılır. "Falanın mülkiyetinde olduğu müddetçe şu yemeği yemeyeceğim" diye ye­min etme durumunda o şahıs, yiyeceğin bir kısmını satarsa, geri kalan kısmini yiyen yeminli kişi, yeminini bozmuş olmaz. Zîrâ yeminin bozulması, o yemeğin tümüyle sahibinin mülkiyetinde kalması şartına bağlıdır ki, bu şart da ihlâl edilmiştir. Eşiyle ve dostuyla konuşmamaya veya evine girme­meye yemin eden bir kişi; eşini boşadıktan, dostuyla düşman olduktan veya evini sattıktan sonra bile, eski eşi ve eski dostuna işaret ederse, meselâ "şu, falanın eşidir" veya "şu, falanın dostudur" diyerek işaretle gösterirse yemi­nini bozmuş olur. Çünkü yemininde nitelik, işaretle geçerliliğini yitirir. Son­radan yok olması, aslen varolmaması gibidir. Ama boşadıktan sonra eski eşine, aralarına düşmanlık girdikten sonra, eski dostuna işaret etmez de on­larla konuşursa yeminini bozmuş olmaz. Ev ve diğer mülkiyet altına alına­bilen binek, elbise ve benzeri şeylere gelince bunlara işaret etsin etmesin, kullanmakla yeminini bozmuş olmaz. Meselâ "falanın şu evi" diyerek işa­ret etme durumunda yeminini, falan kişiye mülkiyet bağıyla bağlanmış olan belirli bir şeye mahsus kılmıştır. Ki mülkiyet bağı satış yoluyla ortadan kal­kınca yeminin de hükmü kalkar. "Falanın evine girmem" diyerek belgisiz ve işâretsiz olarak yemin etme durumunda, yeminini belirli bir nesneye değil de, girme eylemine bağlamış olmaktadır. Dolayisiyle bu girme eylemi de eve uygulanacaktır. Ev ise mülkiyet bağıyla falana bağlıdır. Bu bağ mevcud ol­duğu sürece o eve girerse yeminini bozmuş olur. Satış yoluyla mülkiyeti or­tadan kalktıktan sonra eve girmekle yeminini bozmuş olmaz.

HANBELÎLER dediler ki:  Falanla konuşmamaya yemin eden bir kişi, ona bir mektup ya da ulak gönderirse yeminini bozmuş olur. Konuşmamak­tan, yüz yüze konuşmamayı kasdederse; mektup yazıp göndermekle veya ulak göndermekle yeminini bozmuş olmaz. Bu hüküm ittifakla sabittir. Konuş-mamakdan, yüz yüze konuşmamayı kasdetmemişse; ona mektup ve ulak gön­derme durumunda yemininin bozulup bozulmayacağı hususunda ihtilâf vukûbulmuştur. Bazıları da bu durumda yeminin bozulacağını söylemişler, bazilarıysa konuşmamaya yemin ederken mektup ya da ulak göndermeme­ye de niyet etmemesini veya yeminin o şahısla konuşmamasını gerekli kılan bir sebebinin bulunması şartıyla yeminin bozulmayacağı görüşünü doğrulamışlardır. Bu durumda o şahsa mektup ya da elçi göndermekle yeminini boz­muş olur. İşaret etmesine gelince, bazıları bozulur, bazılarıysa bozulmaz demişlerdir.

İnsanla konuşmamaya yemin eden bir kişi kadın-erkek, büyük-küçük, akılh-deli hangi insanla konuşacak olursa olsun yeminini bozmuş olur. Zeyd ile konuşmamaya veya ona selâm vermemeye yemin eden bir kişi, azarlayarak kendisine "defol, sus!" derse yeminini bozmuş olur. Ancak bundan başka bir sözü kasdetmişse yeminini bozmuş olmaz. Zeyd´le konuşmamaya yemin eden kişi imam olarak, Zeyd´in de aralarında bulunduğu bir cemaate namaz kıldırır da namazın selâmını verirken, cemaate de vermeye niyet etmekle ye­minini bozmuş olmaz. Veyahut Zeyd imamlık yaparken, ona tâbi olan ve kendisiyle konuşmamaya yemin eden kişi Zeyd´in kıraatteki takıntısını açarsa yeminini bozmuş olmaz. Falan kimseyle konuşmamaya yemin eden bir kişi, o şahsa seslenir ve o da sesini duyacak kadar yakın bir mesafede bulunursa, dalgınlık veya meşguliyet gibi bir arıza nedeniyle sesini işitmese bile-ye­minini bozmuş olur. Ama sesini duyamayacak kadar uzak bir mesafede bulunursa yeminini bozmuş olmaz.

"Falanla konuşmayacağım" diye yemin eden kişi, ona selâm vermekle yeminini bozmuş olur. Kendisiyle konuşmamak üzere talâk veya itak ile ye­min ettiği şahsın da aralarında bulunduğu bir topluluğa, aralarında onun bu­lunduğunu bilmeden dahi selâm verirse karısı boş olur veya kölesi azâd olur. Ama kendisiyle konuşmamaya talâk ve itaktan başka şeyler üzerine yemin ettiği şahsın aralarmda bulunduğu bir topluluğa selâm verir de, aralarında onun bulunduğunu bilmezse, yeminini bozmuş olmaz. Bu durumda tıpkı unut­muş bir kimse gibi olur. Ama onun da aralarında bulunduğunu bilir ve se­lâm verirken onu selâmaan ayrı tutmaya niyet etmez, ya da diliyle onu istisna etmezse, meselâ falan şahıs dışında size selâm olsun" demezse, yemini talâk ve itak üzerine de olsa başka şey üzerine de olsa yeminini bozmuş olur. Fa­lan şahsa karşı kendisinin ilk konuşan olmayacağına yemin eden bir kişi ile o şahıs aynı anda beraberce konuşurlarsa, yeminlinin yemini bozulmaz. Fa­lan şahısla bir zaman konuşmamaya yemin eden kişinin, belirli bir süre ko­nuşmamaya niyet etmediği takdirde altı ay süreyle onunla konuşmaması gerekir. Ama altı aydan az veya daha fazla bir müddet konuşmamaya niyet etmişse, niyetine göre hareket eder. Baş tarafına "Iâm-ı ta´rif" koyarak "falan şahısla, zamanla konuşmayacağım" diye yemin eden kişinin de, "hîn" keli­mesinde olduğu gibi, altı ay süreyle onunla konuşmaması gerekir. Ama bel­gisiz olarak falan kimseyle bir zaman, dehr, bir uzaklık miktarı, çok uzunca, uzunca, bir vakit, bir ömür, bir çağ boyunca konuşmamaya yemin eden ki­şinin yemini en az zaman için geçerli olur. Fakat falan şahısla ebediyyen ve­ya dehr boyunca veya ömür boyunca konuşmamaya yemin eden kişinin, zaman belirten kelimelerin başına "lâm-ı ta´rif" koyması durumunda, süre­siz olarak o şahısla konuşmaması gerekir. Çünkü bu kelimelerin başına ko­nan "lâm-ı ta´rif´ler, istiğrak içindir. Yani zamanın tümünü kapsarlar. Falanla aylarca konuşmamaya yemin eden kişinin, onunla üç ay konuşma­ması gerekir. Günler de böyledir. "Seneye kadar onunla konuşmayacağım" diye yemin eden kişinin, yemin anından itibaren tam bir sene süreyle onunla konuşmaması gerekir. Sene içinde yemin etmişse, ertesi sene aynı vakte ka­dar onunla konuşmamalıdır. Falanla üç gün konuşmamaya yemin eden ki­şinin bu yemini, geceleri de kapsar. Buna göre, geceleriyle birlikte üç gün onunla konuşmaması gerekir. Aynı şekilde üç gece konuşmamaya yemin eden kişinin de günleriyle birlikte üç gece konuşmaması gerekir.

ŞAFİÎLER dediler ki:  Konuşmamaya yemin eden bir kişi, namazı bâtıl kılmayan, Kur´ân, zikir ve duâ gibrt haram olmayan sözleri telâffuz etmekle yeminini bozmuş olmaz. Tabiî bunları telâffuz ederken, Allah ve Rasûlün den başkasını muhatab etmemesi şarttır. Aksi takdirde yeminini bozmuş olur. Anlaşılmaz bir harfi telâffuz etmekle de yeminini bozmuş olmaz. Çünkü bu harfle namaz bozulmaz. Kendi nefsine duyurması veya duyacak kadar bir sesle telâffuz edip de bir arıza nedeniyle işitememesi şartıyla, anlaşılır bir harfi telâffuz etmekle yeminim bozmuş olur. Ama böyle olmayınca yemini bozul­maz. Namaz kılmakta olanın kıraatte takılması durumunda onun takıntısı­nı açarsa ve bununla sâdece açmayı kasdeder, ya da hiç bir şey kasdetmezse yine yeminini bozmuş olur. Ama takıntısını açmakla sâdece Kur´ân okuma­yı kastederse veya okumakla beraber açmayı kastederse yeminini bozmuş olmaz.

Falan şahısla konuşmamaya yemin eden bîr kişi, ona selâm vermekle yeminini bozmuş olur. Tabiî, verdiği selâmı ona duyurması veya duyması­nın mümkün olacağı bir yerde bulunduğu halde bir arıza nedeniyle duyma­ması şarttır. Duyduğu selâmı da bir bakımdan olsa da anlaması şarttır. Namaz selâmını verirken ona da vermeyi kasdederse, yine yeminini bozmuş olur. Ama onu kasdetmeyip namazdan çıkmayı kasdeder veya hiç bir şey kasdet­mezse yemini bozulmaz. Ona mektup veya ulak göndermekle, ya da el veya başka şeyle işaret etmekle de yeminini bozmuş olmaz. Meramını ona bir âyet okuyarak anlatır, ama bununla sâdece okumayı kastederse veya okumakla birlikte meramını da anlatmayı kasdederse yeminini bozmuş olmaz. Fala­nın hanımıyla veya kölesiyle konuşmamaya yemin eden bir kişi, o kimsenin hanımını boşamasından veya kölesini azâd etmesinden sonra onunla konu­şursa yeminini bozmuş olmaz. Aynı şekilde falanın evine girmemeye yemin eden bir kişi, falanın o evin tamamını ya da bir kısmını satmasından sonra o eve girerse yeminini bozmuş olmaz. Ama bu yeminleri ederken, "falanın şu hanımıyla konuşmayacağım" veya "falanın şu evine girmeyeceğim" di­yerek nesnelerin başına işaret zamirlerini koyar ve yemin ederken de bu ka­dının, falanın nikâhında kaldığı süreye veya bu evin falanın mülkiyetinde kaldığı süreye niyet ederse; falanın o evi muhayyerlik şartını koymaksızın bağlayıcı bir satış akdiyle satmasından sonra o eve girerse veya falanın o ka­rısını bâin talakla boşamasından sonra o kadınla konuşursa, yeminini boz­muş olmaz. Ama anılan sürelere niyet etmemişse, yeminini bozmuş olur.

Bir Kimsenin Çocuğunu Dövmeye Veya Satmamaya-Almamaya Ve Benzeri Akidleri
Yapıp Yapmamaya Yemin Etmesi


Bu konuyla ilgili muhtelif meseleler mezheblere göre aşağıda ele alın­mıştır.


(115) Malikîler dediler ki:  Çocuğuna yirmi kırbaç vurmaya yemin eden bir kişi, yirmi kırbacı bir araya getirerek tümüyle bir darbe şeklinde vurur­sa, yemininin gereğini yerine getirmiş olmaz. Aksine, âdete göre yirmi kırbact müteferrik olarak vurması gerekir. Sonra o darbe, eğer bir tek darbenin acısını hissettiriyorsa bir darbe olarak sayılır. Aksi takdirde darbe sayılmaz.

Hanımını öpmemeye yemin eden bir erkeğin hanımı kendisini öper ve o da karısı için aynı arzuyu duyarsa yemini bozulur. Eğer hanımı onu du­daktan öperse erkeğin yemini bozulur. Yanaktan öperse bozulmaz.

Hanımı üzerine, hanımının kendisini öpmemesi için yemin eden bir ki­şinin hanımı, kocasını öperse kocanın yemini mutlak surette bozulur. Koca gevşeyip kendini bıraksa da bırakmasa da dudaktan da öpse başka taraftan da öpse yemini bozulur. Hanımını öpmemeye yemin eden koca, onu dudak­tan da öpse, başka tarafından da öpse yeminini bozmuş olur.

Bir kişinin bir başkasından alacağı olur da, ona hitaben senden hakkı­mı almayıncaya veya hakkımı sana ödetmeyinceye veya hakkımı senden te­sellüm etmeyinceye jcadar senden ayrılmayacağım veya sen benden ayrılmayacaksın diye yemin etmesi durumunda alacaklı, borçluyu sıkı tut­madığı için veya sıkı tutup da kendisini zorlayarak ya da İğfal ederek kaçar da hakkım alamazsa yemini bozulmuş olur.

Borçlu, alacaklıyı başkasına havale eder de o kişi havaleyi kabul eder­se, kabul eden kişi borçlunun huzurunda alacaklının hakkını ödese bile bir rivayete göre yine bu yeterli olmaz. Ve alacaklının yemini bozulmuş olur. Ama örfte buna muhalefet olmazsa hüküm böyle olur. Mısır örfünde bu gi­bi durumlarda havaleyle yetinilmesi öngörülmektedir. Bilindiği gibi yemin­ler, örf esâsı üzerine kurulurlar.

Falan işi öğrendikten sonra onu falan adama haber vermeye veya öğ­retmeye yemin eden bir kî§i, o işi öğrendikten sonra falana haber vermez veya öğretmez de, falan o işi başkasından haber alıp öğrenirse; yine ona bil­dirmekle yükümlü olur. Yemininin gereğini yerine getirmesi için falana ya şifahen, ya ulak, ya da mektup aracılığıyla bildirmesi gerekir. Bu şekiller­den biriyle ona bildirirse yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Yemin eden kişi, o işi başkasının falana bildirdiğini duyarsa, bir rivayete göre bu, onun yemininin gereğini yerine getirmesi açısından yeterli olur. Maksat elde edil­diği için falana bildirmekle yükümlü olmaz. Diğer bir rivayete göre ise bu, onun yemininin gereğini yerine getirmesi açısından yeterli olmaz.

Bir kişinin rehinde bir elbisesi olsa ve bir başkası da iğreti olarak kendi­sinden elbise istese; o da elbisesinin olmadığına yemin etse, eğer sıkıntıda olduğu için elbiseyi rehinden çıkaramıyorsa veya borcu âcil olmayan borç-lardansa ittifakla yeminini bozmuş olmaz. Eğer elbiseyi rehinden çıkarabi­lecek gücü varsa ve yeminiyle de rehindekinden başka elbisesi olmadığına niyet etmişse, yeminini bozmuş olmayacağına dair yine ittifak vardır. Bu ye­miniyle eğer iğreti verebilecek elbisesi olmadığına niyet etmişse ve elbisenin değeri de borcunu karşılıyorsa yine yeminini bozmuş olmaz. Aynı şekilde elbisesinin değeri, borç miktarının üstünde olsa bile yemini, mûtemed görüşe göre bozulmuş olmaz.

Falan kimseye elbisesini veya evini iğreti olarak vermemeye yemin eden bir kişi sadaka, hibe, vakıf, evde oturma gibi fayda temin eden çeşitli yollar­la evini veya elbisesini ona verirse, yeminini bozmuş olur. Yeminiyle özel olarak iğreti vermemeyi kasdettiğini söylerse, bu sözü fetva makamınca mutlak olarak kabul edilir. Yemini eğer boşama, ya da muayyen bir ıtk (azâd) üze­rine ise mezkûr sözü yargı merciince kabul edilmez. Durum bunun tersi olursa, meselâ bir kimse falana sadaka vermemeye veya bir şeyi ona hibe etmemeye yemin ederse o şahsa bir şeyi iğreti olarak verir de yeminiyle hibe ve sadaka­nın hakikatini kasdettiğini yoksa bunların mutlak faydalarını vermemeyi kas-detmediğini iddia ederse, iğreti verme nedeniyle yeminini bozmuş olmaz. Talâk veya muayyen bir azâd üzerine yemin etmiş olsa bile mezkûr iddiası, yargı merciince kabul edilir. Falana şunu sadaka vermeyeceğim diye yemin eden kişi, o şeyi ona bağışlar da, "sadaka vermeyeceğim derken sadakanın haki­katini kasdettim, yoksa bu şeyin faydasını vermemeyi kasdetmedim" derse ve yemini de boşama ve muayyen bir azâd ise, iddiası, kadı huzurunda ka­bul edilir. Yine durum bunun aksi olursa, meselâ "şu şeyi falana hibe etmeyeceğim diye yemin eden kişi o şeyi sadaka olarak ona verirse ve ye­min ederken özellikle hibeyi kasdettim derse; eğer yemini boşama ve muay­yen bir azâd üzerine ise bu iddiası kadı nezdinde kabul edilmez. Ama bütün bu durumlarda müftü nezdinde kabul edilir.

Sefere çıkmaya yemin eden bir kişinin bir niyeti veya yemininin bir se­bebi olmazsa, yeminini şer´î anlama yorarak namazı kısaltmayı gerekli kıla­cak kadar bir mesaiye gitmesi gerekir. Zîrâ önce de belirtildiği gibi kuvvetli görüşe göre şer´î anlam, sözlük anlama tercih edilir. Seferinin sona erdiği yerde de onbeş gün beklemelidir. Şu anlamda ki: Yolculuğa çıkmış olduğu beldeye veya namazı kısaltmayı gerekli kılan mesafedeki bir başka yere dön-memelidir. Onbeş günden önce dönerse yemininin gereğini yerine getirmiş olmaz. Ama namazı kısaltmayı gerekli kılan mesafeye vardıktan sonra sefe­re onbeş gün daha devam ederse, yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Ayrıca onbeş gün beklemesi gerekmez; ama bir ayı doldurması mendub olur. Şu beldeden taşınacağım diye yemin eden bir kişinin, arada namazı kısalt­mayı gerekli kılacak uzaklıktaki başka bir beldeye taşınması gerekir. Daha yakın mesafedeki bir beldeye taşınmakla yemininin gereğini yerine getirmiş olmaz. Taşındıktan sonra onbeş gün beklemesi gerekir. Bir ayı tamamlama­sı mendub olur. Şu evden veya şu haradan taşınacağım diye yemin eden bir kişinin başka bir eve veya başka bir haraya taşınması yeterli olur. İki evin veya iki haranın arasında namazı kısaltmayı gerekli kılan bir mesafenin bu­lunması şart değildir. Ancak taşındığı evde veya harada onbeş gün kalması gerekir. Bir ayı tamamlaması ise mendub olur. Bu, komşusunu kaçırtmayı kasdettİği zaman böyledir. Ama komşusundan hoşlanmadığı için taşınmaya yemin ederse, taşındıktan sonra hangi vakitte dönerse yeminini bozmuş olur.

Yemininin ucunu boş bırakan; meselâ, belde, hara veya ev kelimelerini söy-lemeksizin sâdece taşınmaya yemin etfen kişi belde, hara veya ev kelimele­rinden birini söylemediği gibi, bunlardan birine niyet de etmezse veya maksadını belirleyen bir yemin sebebi de yoksa, namazı kısaltmayı gerekli kılan mesafedeki bir yere gitmesi ve orada onbeş gün kalmadan Önce geri dönmemesi gerekir. Aksi takdirde önceki misâlde de belirtildiği gibi yemini­nin gereğim yerine getirmiş olmaz.

"On gün sonra falanın hakkını ödeyeceğim" diye yemin eden bir kişi, dokuz gün sonra sahibinin haberi olmaksızın başkasının malına kasdedip alır ve bununla hakkını ödemeye yemin ettiği kişiye olan borcunu öderse, du­rum ne olacaktır? Bu meselede biraz tafsîlât vardır. Şöyle ki: Mal sahibi, vâdenin gelmesinden önce veya sonra durumdan haberdar olabilir. On gü­nün tamamlanmasından önce durumu bilir de yeminlinin (aynı zamanda borç­lunun) malını almasınafizin verirse yemin bozulmaz. Aynı şekilde alacaklı da vâde bitiminden Önce alacaklıya müsamaha ederse (meselâ vâdeyi uzatır­sa) yine yemin bozulmaz. Ama mal sahibi, on günden sonra durumu öğre­nirse buna ilişkin bir kaç kavil vardır ki, bunların doğruya en yakın olanı, malının alınmasına mal sahibi izin verse de vermese de yeminlinin, yani borç­lunun yemininin mutlak olarak bozulacağıdır. Aynı şekilde yeminli, içinde kendisinin de hissesinin bulunduğu, geri kalan kısmıninsa başkasına âit ol­duğu, borcun cinsinden olmayan bir malı alıp onu borç yerine verirse yemi­nini bozmuş olur. Bu maldaki kendi hissesi borcunu kapatacak miktarda olsa bile yeminini bozmuş olur. Çünkü alacaklı, bu malın tümünü almadığı tak­dirde razı olmayacaktır. Malın bir kısmı gidince rızâ ortadan kalkacaktır. Yine bunun gibi borcunu, ayıplı bir şeyle öderse, meselâ içinde bakır veya kurşun karışımı bulunduğu anlaşılan gümüşle öder de hak sahibi buna razı olmazsa, yeminini bozmuş olur. Ama hak sahibi razı olursa yeminini boz­muş olmaz. Fakat borç olarak ödediği nesne, teamüldeki ölçü, tartı veya sa­yıdan eksik olursa, hak sahibi razı olsa da yeminini bozmuş olur.

Falan şahsa tazmin ettirmemeye yemin eden bir kişi onun vekîlinc taz­min ettirirse durum ne olacaktır? Bu meseleyle ilgili tafsîlâtı şöylece sırala­yabiliriz: Yemin eden kişi, vekilin, o şahsın vekîli olduğunu ya bilir veya bilmez. Onun vekîli olduğunu bilir de müvekkiline bir şey satın aldığı veya borç aldığı zaman vekile tazmin ettirmekle yeminini bozmuş olur. Bu vekîl, müvekkilinin yakını, dostu ve nesebinden biri olsun olmasın, ya da yemin eden kişi, vekille müvekkil arasında böyle bir bağın bulunduğunu bilsin bil­mesin mutlak surette yemin bozulur. Ama vekil kendi namına bir şey satın alır veya borç alır da yeminli kişi ona tazmin ettirirse yeminini bozmuş ol­maz. Tazminatı aldığında falan şahsın vekili olduğunu bilse bile yeminini bozmuş olmaz. Vekili olduğunu bilmez de müvekkili için satın almış olduğu bir şey için ona tazmin ettirirse; vekil de müvekkilin yakını, dostu veya nese­binden biri olursa yeminini bozmuş olur. Aralarında yakınlık, veya dostluk bağı bulunduğunu bilmezse bir rivayete göre yemini bozulmuş, diğer bir rivayete göre bozulmamış olur. Yemini boşama ve benzeri şeyler üzerine etmişse ve vekîl ile müvekkil arasındaki bu bağdan haberi olmadığı­nı iddia ederse, eğer bu bağ meşhur olup herkesçe bilinmiyorsa iddiası ikinci görüşe göre kadı nezdinde kabul edilir. Eğer vekil ile müvekkil arasındaki bağ meşhur ve herkesçe biliniyorsa iddiası kadı nezdinde kabul edilmez. Bu bağ meşhur olsa da olmasa da iddiası fetva makamınca kabul edilir.

Zeyd´e bir şey satmamaya veya simsarlık yoluyla onun adına satış işini yürütmemeye yemin eden bir kişi, Zeyd´in vekiline satarsa veya vekili için bir satış işini yürütürse, bu vekil de Zeyd´in yakını veya dostu olursa, yemin eden kişi, onun Zeyd´in vekili olduğunu bilmese bile yeminini bozmuş olur. Aralarında yakınlık olduğunu bilmesi durumunda birinci meseledeki ihtilâ­fın aynısı sözkonusu olur. Ama onun, Zeyd´in vekili olduğunu bilirse, Zeyd´Ie vekili arasında anılan bağlar bulunsun, bulunmasın yeminini bozmuş olur. Yemin eden kişi vekile: "Ben Zeyd´e bir şey satmamaya yemin ettim. Kor­karım ki sen de onun vekilisin dese ve vekîl de; "Satışın banadır. Ona değildir" dese; fakat sonra, o satışın Zeyd için olduğu belgelerden anlaşılsa satış akdi geçerli olur. Ancak satıcının yemini bozulmuş olur. Ama satar­ken, "eğer Zeyd için alıyorsan seninle aramda satış yoktur" derse yemini bozulmuş olmaz. Bu durumda mûtemed görüşe göre satış akdi de geçerli olmaz.

Muhammed, Ali´ye bir sır verip-gizleyip kimseye söylememesi için ye­min ettirirse; sonra da Muhammed aynı sırrı Halid´e tevdi etse, Hâlid de Ali´ye giderek sırrı açıklasa ve Ali, "Muhammed´in bu sırrı benden başkasına an­latacağını sanmazdım" dese yeminini bozmuş olur. Çünkü maksadı haber vermek olmasa dahi böyle konuşması, haber vermektir.

"Şu işi yapmayıncaya kadar karımla konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişi, yemininin hemen ardından ona "git veya buradan ayrıl" derse, ye­minini bozmuş olur. yemininin bozulması, başka bir konuşma yapmasına bağlı kalmayıp hemen o anda bozulur. "Konuşmaya kendisi başlamadıkça falan kimseyle konuşmayacağım" diye yemin eden bir kişiye falan şahıs, "ben sana aldırış etmem" demiş olsa, bu onun söze başlamış sayıldığını göster­mez. Yeminli kimse onun bu sözlerinden sonra konuşacak olursa, yeminini bozmuş olur.

"Şu vakitte falanın hakkım ödeyeceğim" diye yemin eden bir kişi, ala­caklısına (fâsid oluşu hususunda ittifak edilen) fâsid bir satışla bir mal satar ve malın parasını borcuna saydırırsa, yemini bozulur mu bozulmaz mı? Bu meselede tafsîlât vardır: Malı alacaklıya teslim eder ve vâdenin gelmesinden önce o mal alacaklının elinden gitmiş te olabilir, elinde kalmış ta olabilir. Vâdenin gelmesinden önce alacaklının elinden gitmiş olursa ve borcu karşı­layacak değerdeyse yemini bozulmuş olmaz. Borcu karşılayacak değerde ol­mazsa, vâde gelinceye kadar farkı öderse yine yemini bozulmuş olmaz. Eğer malı vâdenin gelişinden önce alacaklıya teslim etmezse, bu da o malı vâde­den önce ona teslim etmemesi veya vâdeden sonra ona teslim etmesiyle olur. Bu durumda yemininin bozulup bozulmayacağı hususunda ihtilâf vardır: Ba­zılarınca benimsenen görüşe göre malın değeri borcu karşılıyorsa yemin bo­zulmaz. Karşılamıyorsa yemin bozulur. "Şu vakitte falanın hakkını ödeyeceğim" dîye yeniin eden bir kişi, vâde geçinceye dek borcunu ödemez de alacaklı borcu kendisine hibe eder ve o da kabul ederse yeminini bozmuş olur. Ama vâdenin tamamlanmasından önce borcunu öder de alacaklı ona hibe eder ve o da kabul ederse, doğru görüşe göre yeminini bozmuş olmaz. Çünkü sırf hibeyi kabul etmek, yeminin bozulmasını gerektirmez.

"Şu vakitfe falanın hakkını ödeyeceğim" diye yemin eden bir kişinin bir yakını, kendisinin izni olmaksızın borcunu öder de bunu vâdenin tamam­lanmasından önce öğrenip kabullenirse yemini bozulmaz. Ama vâdenin ta­mamlanmasından önce bundan haberdar olmaz ve kendisi de vâde geçinceye dek ödemezse yeminini bozmuş olur. Mezkûr yakını bu borcu ister borçlu­nun malından, ister kendi malından ödemiş olsun, borçlunun umûmî vekili veya sâdece borç ödemede vekili değilse yemin bozulmuş olur. Umumî veki­li veya borç ödemede vekili ise yemini bozulmuş olmaz. Ama bu borcunu alım-satımdaki vekili veya akarının haracını kabzetmede, et, sabun, sebze ve benzeri ev ihtiyaçlarını satın almadaki vekili, veya mahkemelerde kendi namına yürütülecek işlerdeki vekili öderse yeminini bozmuş olur. Aslında borcu, sahibine ödediği ve kendisi üzerinde bir hakkının kalmadığını hatır­larsa, ya da alacaklının hakkını aldığına dâir, kadı huzurunda şâhİdler şâ-hidlik ederlerse; (yeminin gereğini yerine getirmek için) vâdenin gelmesinden önce borç sahibi parayı borçluya iade etmeli ve ikinci kez ondan almalıdır.

Evlenmeye yemin eden bir kişi, kendisine lâyık olmayan düşük seviyeli bir kadınla evlenirse, yemininin gereğini yerine getirmiş olmaz. Meselâ fahi­şe bir kadınla evlenirse veya kendisi varlıklı olur da yoksul bir kadınla evle­nirse, zifafa girmiş olsa bile yemininin gereğini yerine getirmiş olmaz. Aynı şekilde gerdekten önce veya gerdekten sonra feshedilecek fâsid bir nikâhla, meselâ mut´a nikahıyla, veya şiğar nikahıyla (değişik yaparak mehir ödemek­sizin evlenme) veya mahrem kadınlardan birini nikahlayarak evlenmekle de yemininin gereğini yerine getirmiş olmaz. Yemin ederken evlenme vaktini be­lirleyerek sözgelimi, "bu ay evleneceğim" diye yemin ederse, vakit geçince­ye dek, sosyal mevki ve değer yönünden kendisine benzer bir kadınla sahîh nikâh akdi yapıp evlenmediği takdirde yeminini bozmuş olur. Yemininin ge­reğini yerine getirmiş olması için kadının gerek kendisine, gerek soyuna rağ­bet ederek evlenmiş olması şart değildir. Sırf yemininin gereğini yerine getirmiş olmak maksadıyla da olsa onunla evlenmiş olması yeterli olur.

Para ve mal için hiç kimseyi keÇİ etmemeye yemin eden bir kişi, daman-ı veçhile, yani borçlunun kendisini getirip alacaklıya teslim etme hususunda bir şahsı kefil ederse, yeminini bozmuş plur. Çünkü o kefil, borçluyu alacaklıya götürüp teslim etmekten âciz kalırsa borcu ödemekle yükümlü ola­caktır. Ancak kefil ederken, "borçluyu, alacaklıya götürüp teslim etmekten âciz kaldığı takdirde kefilin kendisi mâlî sorumluluk kabul etmez" şartını koyarsa, bu durumda yeminini bozmuş olmaz. Çünkü bu kefalet sâdece borcu taleb etme kefaletidir ki, mâlî sorumlulukla yükümlü değildir. Mal, para ve­ya başka bir kayıt koymaksızın "kefil olmam" diye yemin eden bir kişi, her türlü kefaletle yeminini bozmuş olur.

Zeyd´e tazmin ettirmeyeceğim, diye yemin eden bir kişi, Zeyd´in vekili­ni kendi adına değil de Zeyd adına aldığı bir şeyde tazmin ederse yeminini bozmuş olur. Bir kişi müşteriye bir mal satar; satıcı, malın bedelini almadan müşteri, kendisine fiyattan biraz düşürmesini ister de satıcı, hakkından az bir kısmım dahi kendisine bırakmamaya yemin ederse; müşteri bunun üzeri­ne malı kendisine geri verir ve satıcı da malı kabul eder (ve ikale eder)se; satıcının yemini bozulur mu bozulmaz mı?

İkâlenin (satılan malı geri vermenin) birinci satışı reddetmek olduğu gö­rüşünü benimseyenlere göre; geri verme esnasında o mal ilk satıldığı zaman­daki değerine eşit değerde de olsa, daha düşük değerde de olsa satıcının yemini mutlak surette bozulmaz.Çünkü edilen yeminin mûcib sebebi,satıcı­nın "eğer benim kazanmış olduğum bir hakkım varsa, ondan asla fedakar­lık etmem" anlayışıdır. Satış akdi çözüldüğüne ve mal da geri geldiğine göre, satıcının müşteri üzerinde hiç bir hakkı kalmamış demektir. Dolayısıyla ye­mini bozulmuş olmaz. Ama ikâlenin, satılan malın geri verilmesi değil de, ayrı bir satış akdi olduğu görüşünü benimseyenlere göre, ikâle esnasında o malın değeri önceki satış değerine gerçekten eşit veya daha fazla ise, satıcı­nın yemini bozulmuş olmaz. Ama daha az ise, müşteri değer farkını satıcıya vermediği takdirde yemini bozulur. Değer farkını verirse, yemini bozulmaz. Çünkü yine, müşteride bir hakkı kalmamış olmaktadır. Ancak müşteri de­ğer farkını, satıcıya verirken aynı zamanda hibeye niyet etmiş olmamalıdır. Aksi takdirde yine yemin bozulur.

Talâk veya başka şeyler üzerine yemin ederek falan şahsın hakkını an­cak kendisine erteleme yaptığı takdirde falanca vakitte ödemeye söz veren kişi, alacaklının erteleme yapmadan ölmesi durumunda; reşîd bir vârisi olup da ikinci bir vâdeye ertelerse, borçlu birinci vâdede ödemediği takdirde ye­minini bozmuş olmaz. Reşîd olan vârisi ikinci bir vâdeye ertelemez, borçlu da daha önce kararlaştırılan vâdede ödemezse yeminini bozmuş olur. Müte­veffa alacaklının bu alacağının tamamı karşılığında borcunun olması duru­munda reşîd vârisinin ertelemesi de fayda etmez. Falan şahsın hakkını ancak kendisine erteleme yaptığı takdirde falan zamanda ödemeye yemin eden ki­şi, alacaklının erteleme yapmadan ölüp küçük yaşta mirasçılar veya sefihlikleri, ya da delilikleri, nedeniyle kısıtlı mirasçılar bırakması durumunda, müteveffanın vasisi,ikinci bir vâdeye ertelerse borçlunun yemini bozulmaz. Vasîbu ertelemeyi, borcun inkâr edilmesi veya borçlunun düşmanlık etmesinden çekinme gibi çocuk veya kısıtlıların yararı için de yapsa, başka ne­denlerle de yapsa geçerli olur. Ancak vasînin, küçüklerin veya kısıtlıların yararını göz ardı ederek başka bir vâdeye ertelemesi haram olur.

Vasînin ertelemesi npdeniyle borçlunun yemininin bozulmaması için mü­teveffanın, terekesinin.tamamını kapsayacak kadar borcunun olmaması şart­tır. Eğer terekenin tamamım kapsayacak kadar borcu olursa o zaman söz, alacaklıların olur. Onların, yemin eden borçlu nezdinde geciken borcu mik­tarında ölünün zimmetini ibra etmeleri şartıyla yeminlinin borcunu ikinci bir vâdeye ertelemeleri caiz olur. Böyle yapmadıkları takdirde yeminlinin bor­cunu ertelemeleri, onun yemininin bozulmaması için yeterli olmaz. Borcunu kendisine bıraksalar bile yemini bozulur. Ayrıca bütün alacaklıların ertele­meyi kabul etmeleri şarttır. Şayet bir kısmı erteler de bir kısmı ertelemezse, ertelemeyenlere acilen ejdemek gerekir.

Hanefîler dediler ki:  Çocuğuna yüz kırbaç vurmaya yemin eden bir kişinin bunu yapmak istememesi halinde, vuruşların acıtması şartıyla onu hafif darbelerle dövmesiyle yemininin gereği yerine gelmiş olur. Acıtma­dığı takdirde yeminin gereğini yerine getirmiş olmaz. İki bölümlü bir kır­baçla elli defa vurursa, bu yüz vuruş yerine geçer. Her iki bölümün de dövülene isabet etmesi şartıyla yeminin gereği yerine getirilmiş olur. Yüz kırbacı veya sopayı toplayıp baş taraflarını düzelttikten sonra, her´birinin başı dövülene isabet edecek şekilde bir defada vurursa yeminin gereğini yerine getirmiş olur. Ama kırbaçların yan taraflarıyla vurur da baş kısımlarını düzeltmez ve üst üste gelirlerse, ya da dövülenin vücûduna isabet etmezlerse, yüz darbe vur­muş sayılmaz. Sâdece kaç darbe isabet ettirmişse o kadarı sayılır. Bir kişi kendi küçük kız çocuğuna yirmi kırbaç, ya da sopa vurmaya yemin etmiş İse, hurma dalından yirmi tanesini bir araya getirerek bir vuruşla vurursa, yemininin gereğim yerine getirmiş olur.

Hanımına vurmamaya yemin eden bir kişi, ona kızarak çimdikler, ısı­rır, boğazını sıkar veya kılıçla canını acıtırsa yeminini bozmuş olur. Ama bunu oynaşma maksadıyla yaparsa yeminini bozmuş olmaz. Hanımını döv-memeye yemin eden bir kişi, kızını döverken vurduğu darbe hanımına isa­bet ederse, mûtemed görüşe göre yeminini bozmuş olmaz. Aynı şekilde hanımını dövmemeye yemin eden bir kişi, elbisesini silkelerken elbisesi yü­züne değer de hanımını incitirse yeminini bozmuş olmaz. Çocuğunu öldü-rünceye dek dövmeye yemin eden bir kişi, onu şiddetli bir vuruşla döverse, yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Çünkü bu tür yeminler çoğunlukla mübalağalı mânâda geçerli olurlar. Oğlunu dövmeye niyetlenen bir kişi, kim­senin kendisine engel olmamasına yemin eder de bir iki sopa vurduktan son­ra adamın biri gelip kendisine engel olursa ve kendisi daha fazla vurmak niyetindeyse, yeminini bozmuş olu;-.

Bir kimse, alacaklı olduğu kişiden hakkını alıncaya kadar ayrılmamaya yemin ederse; ondan ayrılmış olmaması için aralarında perde veya mescid sütunlarından biri de bulunsa onu görecek veya muhafaza edecek şekilde yakınında oturması veya birisi dükkanın içinde diğeri de dışında olacak şekil­de oturması gerekir. Hakkını taleb eden kişi, uyur veya dalar veyahut başka bir şahıs onu meşgul eder de borçlu kaçarsa, yemin eden kişinin yemini bo­zulmuş olmaz. Ama borçlu kaçar da onu yakalamaya muktedir olduğu hal­de yakalamazsa, yemini bozulur.

Falandan hakkımı alacağım veya tesellüm edeceğim diye yemin eden bir kişinin yemininin gereği, gerek kendisi alsın, gerek kendisinin adına vekili alsın, yerine gelmiş olur. Bu yeminiyle bizzat kendisinin almasına niyet etti­ğini söylerse; niyetine göre davranır ve bu sözü de hem fetva ve hem de yar­gıca kabul edilir. Bu kişi, alacağını borçlunun, emriyle vekilinden veya kefilinden almakla da yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Borçlunun bor­cunu havale etmiş olduğu şahıstan almakla da yemininin gereğini yerine ge­tirmiş olur. Alacaklı hakkım, almaya yemin ettiği şahıstan başka birinden veya borçlunun emri olmaksızın kefilinden veya havale ettiği şahıstan alır­sa, yeminini bozmuş olur. Borçlusundan, kendi alacağı tutarında bir malı gasbederse, yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Bir kişi süre koymaksı-zın falan şahıstan borcunu tahsil etmeye yemin eder de sonra onu borçtan ibra eder veya ona bağışta bulunursa, alacaklının yemini bozulmuş olur.

"Şu vakitte hakkımı falan şahıstan alacağım" diye yemin eden kişinin, vâde gelmeden önce borçluyu ibra etmesi durumunda, yemini düşer. Belirti­len vâde gelince de yemini bozulmuş olmaz. "Şu vakitte falan kimsenin hak­kını ödeyeceğim" diye yemin eden bir kişi, vâdesi gelince ayıplı şeylerle de olsa borcunu ödeyince yeminini bozmuş olmaz. Meselâ alacaklıya, muame­leye engel olmayan ve kolaylık gösteren tüccarlar tarafından kabul edilen hileli paralar (ki bunlara züyuf yani kalp para denir) vererek ödeme yapma­sı veyahut züyuftan daha fazla hile karıştırılmış paralar (Benherice denen bu kalp paraları müsamahakâr tüccarlardan başkaları kabul etmezler) vere­rek ödemesi halinde de yeminini bozmuş olmaz. Ama çok fazla miktarda hile karıştırılan ve "setuka" adı verilen altı üstü gümüş, ortası bakır ve kur­şun olan paralarla Ödeyecek olursa, yemininin gereğini yerine getirmiş ol­maz. Çünkü setukalar, para cinsinden sayılmazlar. Bu kişi alacaklısına başkasının ispatlanmış hakkını vermekle de yemininin gereğini yerine getir­miş olur. Bir borçlu bu üç şekilden biriyle, yani züyûf paralarla veya benhe­rice paralarla veyahut başkasının mülkü olarak ispatlanmış bir malla borcunu ödedikten sonra, yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Bu ödeme aracı olan paralar veya mal, geçerli olmadıkları için bilâhare kendisine geri çevrilseler bile yemini bozulmaz.

"Falan kimsedeki hakkımı şu vakitte alacağım" diye yemin eden bir ki­şiye borçlusu bir mal satar da parasını borcuna saydırırsa, yemin eden ala­caklı o malı teslim alsa da, almasa da yeminini bozmuş olmaz. Teslim almadan o mal helak olursa satış akdi infisah eder. Borç geri gelir ama yemin bozulmaz. Borçlu, fâsid bir satış akdiyle alacaklısı olan, yeminli şahsa bir mal sa­tar da alacaklı onu teslim alırsa ve o malın değeri kendi alacağına eşit ise yemini bozulmuş olmaz. Aksi takdirde bozulur. Süre koymaksızm, falan şah­sın borcunu ödemeye yemin eden kişinin alacaklısı borcu kendisine bağış­larsa, yemininin gereğini yerine getirmiş olmaz. Çünkü ödemek borçlunun, bağışlamaksa alacaklının işidir ve bu durumda Ödeme işini borçlu yerine ge­tirmemiştir. "Falanın borcunu yarın ödeyeceğim" diye yemin eden kişinin alacaklısı, yarından önce ona bağışlarsa yeminini bozmuş olmaz. Çünkü öde-nilmesi üzerine yemin edilen borç, bağışlamakla düşmüş, yapılmasına yemin edilen iş de bu nedenle imkansızlaşmıştı. Önce de belirtildiği üzere, yemi­nin geçerliliğini koruması için, yapılmasına yemin edilen işin yapılabilir bir iş olması şarttır. Nitekim bu husus, yeminin gerçekleşebilmesi için de şarttır. Şunu satmayacağım* veya almayacağım diye yemin eden bir kişinin o eş­yayı almak veya satmak işini başkasına emretmesiyle yemini bozulmuş ol­maz. Emredilen kişi, yeminlinin vekili, yakını veya dostu olsa da olmasa da, yemini bu nedenle bozulmaz. Selem akdi de ahş veriş kapsamına girer. Buğday satmamaya yemin eden bir kişi, selem akdi yapmayı teklif eden bir şahsa, hasat zamanı seksen bin lira karşılığında bir ton buğday vermeyi taahhüd ederse yeminini bozmuş olur. Çünkü peşinen müşteriye teslim etme­miş olsa bile, bilâhare teslim etmek üzere buğday satmıştır. Aynı şekilde elbise veya bir ürün satın almamaya yemin eden bir kişi, bunların parasını peşin vererek kendilerini bilâhare teslim almak üzere selem akdi yaparsa, yemini­ni bozmuş olur. Çünkü bu kişi için "satın almıştır" cümlesini kullanmak mümkündür. Bu alışverişte son vâde, malın teslim alınış zamanıdır. Bir ma­lı satmamaya yemin eden kişi, satın almış olduğu malı sahibine bey´ (satış) kelimesini kullanarak ikâle ederse (geri verirse) ittifakla yeminini bozmuş olur. Sattığı malı tekrar satın almamaya yemin eden bir kişiye, müşteri kendisin­den satın almış olduğu malı bey´ (satış) kelimesini kullanarak ikale ederse (geri verirse) yani ona, "şu malı benden satın al" derse yemin ittifakla bo­zulur. Ama bu geri verme işlemini satış kelimesini kullanarak değil de; fe-sihleşme yoluyla yaparlarsa veya müşteri malı satıcıya, satıcı da parayı müşteriye terkederek mütareke yaparlarsa veya müşteri malı satıcıya, satıcı da parayı müşteriye geri verirse, bu işlemler ahm-satımın kapsamına girmezler. Ama malın geri verilmesi ikâle (geri verme) lafzıyla olursa, meselâ müşteri, satın aldığı malı satıcısına götürerek; "bu malın satışını bana ikâle et" der ve o da "kabul ettim" derse ve bu geri verme esnasında malın değeri, ilk satışındaki değerinden az olmazsa yemin bozulmaz. Ama ilk satışındaki fi­yatından cins ve miktar bakımından eksik olursa yemin bozulur. Bir rivaye­te göre de bu yemin bozulmaz. Çünkü bu, her halükârda bir ikâledir. Alıp-satmamaya yemin eden bir kişiwteslim almasa bile fâsid olarak bu akidleri yapsa dahi yeminini bozmuş olur. Satıcının veya müşterinin muhayyer bıra­kıldığı satış akdini yapmakla da yeminini bozmuş olur. Fuzûli satış akdi ( yani haberi olmaksızın başkası tarafından kendisi adına yapılan akdi onaylama­sı) ile de yeminini bozmuş olur. Bâtıl satış akdiyle yemini bozulmaz. Ayrıca fıkıhçılar müvekkilin, vekili adına yapmakla yemininin bozulacağı işlerle, bozulmayacağı işler İçin bir formül de belirlemişlerdir. Şöyle ki:

Vekilin yapmasıyla ona emreden müvekkilin yemininin bozulmayacağı akidler; doğacak sonuçların bizzat akdi yapana âit olacağı ve bu akdi yapan vekilin sözkonusu akdi müvekkiline nisbet etmeye gerek duymadığı akillerdir. Vekilin bu işleri yapmasıyla müvekkilin yemini bozulmaz. Bunlara ör­nek olarak ahm-satım, icar vermek, icara tutmak, maldan fedakârlık ederek sulh olmak, ortaklar arasında mal paylaşmak gibi akitleri gösterebiliriz. Mah­kemede tartışmak, iddialara cevap vermek gibi işleri


Konu Başlığı: Ynt: Konuşmama Üzerine Yemin Etme
Gönderen: Ceren üzerinde 03 Mayıs 2018, 01:55:25
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..


Konu Başlığı: Ynt: Konuşmama Üzerine Yemin Etme
Gönderen: Sevgi. üzerinde 03 Mayıs 2018, 02:08:37
Aleyküm Selam.  Rabbim bizleri Razı olmıcağı şeylerden herzaman uzak eylesin inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Konuşmama Üzerine Yemin Etme
Gönderen: Mehmed. üzerinde 03 Mayıs 2018, 08:01:23
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun