๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 29 Ocak 2010, 21:01:10



Konu Başlığı: Kaza Namazlarının Kılınış Şekli
Gönderen: Eflaki üzerinde 29 Ocak 2010, 21:01:10

Bir kişi herhangi bir vaktin farz namazını, belirtilen vakitte kılamayıp kaçırırsa, kılması gerekip de kılamadığı andaki keyfiyetiyie kaza eder. Eğer namazı kısaltmayı gerekli kılan bir yolculukta dört rek’atli namaz­lardan birini kaçırmışsa, bunu, ikâmet halinde olsa bile iki rek’at olarak kaza eder. Bu hüküm, Hanefîlerle Mâlikîlere göredir. Hanbelîlerle Şâfiîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanbelî ve Şafiiler dediler ki:  Seferî olan bir kimse, dört rek’­atli namazlardan birini kazaya bırakacak olur ve bunu seferdeyken kaza ederse iki rek’at; ikâmetteyken kaza ederse dört rek’at kılması gerekir. Zîrâ aslolan tam kılmaktır. İkâmet hâlinde tam olana, yani dört rek’ate dönmek gerekir.

Bir kişi mukîm iken dört rek’atli farzlardan birini kazaya bırakırsa, bunu sefer hâlinde olsa bile dört rek’at olarak kaza eder.

Sessiz kıraatti bir namazı, meselâ öğle namazını kazaya bırakmış olan kişi, bunu geceleyin de olsa kaza ederken sessiz kıraatte bulu­nur. Sesli kıraatte bulunulan bir namazı, meselâ akşam namazını ka­zaya bırakmış olan kişi, bunu gündüzleyin de olsa kaza ederken kıra­atleri sesli yapar. Bu hüküm, Hanefîlerle Mâlikîlere göredir. Hanbelîler­le Şâfiîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.

Şafiiler dediler ki: Kaza namazı kılınırken, kılman vakit nazar-ı itibâra alınır. Meselâ öğle namazını geceleyin kaza eden kişi, kıraati sesli yapar. Akşam namazını gündüzleyin kaza eden kişi ise kıraati sessiz yapar.

Hanbeliler dediler ki: Kazaya kalmış olan namaz sesli kıraatli de olsa, sessiz kıraatli de olsa; kılan kişi imam da olsa münferid de olsa, gündüzleyin kılındığı takdirde mutlak olarak sessiz kıraatte bulunur. Ge­celeyin kılındığı takdirde bu namaz, sesli kıraatli bir namaz ise ve kılan da imam ise bu durumdaki kaza, geceleyin edâ olarak kılınan namazlara benzediğinden ötürü sesli kıraatte bulunur. Ama bu namaz sessiz kıraatli bir namaz ise mutlak olarak sessiz kıraatte bulunur. Bu, sesli kıraatli bir namaz olsa bile, kılan kişi münferid ise sessiz kıraatte bulunur.[110]

Kaza namazlarını kılarken aralarındaki tertîbe riâyet etmek gerekir. Meselâ kazaya kalmış olan sabah namazını, kazaya kalmış olan öğle namazından önce; öğle namazını da ikindi namazından önce ka­za etmek gerekir. Yine bunun gibi kazaya kalmış namazlarla edâ ola­rak vakit içinde kılınan namazlar arasındaki tertîbe ve edâ mâhiyetinde cem’edilerek kılınan iki namaz arasındaki tertîbe de riâyet etmek gere­kir. Mezheblerin bu husustaki tafsilâtlı görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanefiler dediler ki: Kaza namazlarının kendi aralarındaki ter­tîbe ve kaza namazlarıyîa vakit namazları arasındaki tertibe riâyet etmek zorunludur. Buna göre vakit namazım, kaza namazını kılmadan önce edâ etmek caiz olmaz. Yine bunun gibi öğle namazının kazasını sabahın ka­zasından önce kılmak da caiz değildir. Aynı şekilde vakit farzlanyla vitir arasındaki tertîbe de riayet etmek gerekir. Meselâ kazaya kalmış vitri kılmadan, sabah namazını edâ etmek caiz olmaz. Aynı kabilden olmak üzere yatsı namazı edâ edilmeden vitrin edası da caiz olmaz. Bahis konu­su tertîbe uymak, kişinin zimmetindeki kaza namazlarının sayısının altıya ulaşmaması hâlinde vâcib olur. Üzerinde altıdan az kaza namazı bulunan kişi bu namazları kaza etmek isterse, tertîbe uyarak kaza etmek mecburi­yetindedir. Sabahı öğleden önce, öğleyi de ikindiden önce kaza eder... Eğer öğleyi sabahtan önce kaza ederse, kaza ettiği öğle namazı fâsid olur ve sabahın kazasını kıldıktan sonra öğleyi iade etmesi gerekir. İkindiyi de öğleden önce kaza ederse aynı hüküm sözkonusu olur ve bu, hep böy­le gider.

Ama mükellefin üzerindeki kaza namazlarının sayısı, vitir dışında al­tıya ulaşırsa, bu durumda sözkonusu tertîbe uyma zorunluluğu düşer. Ki, bunu ileride anlatacağız. Üzerinde altı vakitten az kaza namazı bulunan kişi bunları vakit namazıyla birlikte kılmak isterse, bu kazaları vakit na­mazını edâ etmeden önce tertîbe göre kılması gerekir. Ancak vakit dar olursa bu hükme uymak gerekmez.

Bir kişi, vakit namazlarından birini zamanında kılamayıp kaçırır, bunu müteâkib vaktin namazını edâ etme anında hatırlar ve kaza etmeyip vakit namazını edâ ederse, ikinci namazın farzlığı geçici olarak fâsid olur. Bundan sonra üçüncü vaktin namazını edâ ederse, bu defa (ikinci namaz sahîh ama) üçüncü vaktin namazı geçici olarak fâsid olur. Dördüncü ve beşinci vaktin namazları için de durum böyledir. Beşinci namazın vakti çıkar da henüz sözkonusu kaza namazı kılınmamış olursa, kılınmış olan önceki namazların tümü sahîh olur ve sadece o kaza namazını kılması gerekir. Çünkü o namaz, tertîbten düşmüş olan kaza namazları hükmüne girmiş olmaktadır. Şundan ki: Kaza namazlanyla vakit namazları arasındaki tertîb, kazaların çokluğuyla düştüğü gibi, misâlde belirtilen şekilde edâ edilen namazların çokluğuyla da düşer. Ama misâldeki bir tek kazayı, beşinci namazın vaktinin çıkmasından önce kılarsa, önce kıldığı beş namazın hepsi nafileye dönüşür ve kaza etmesi gerekir.

Meselâ bir kişi sabah namazını kılamayıp kazaya bırakır, sonra da hatırında olduğu halde kaza etmeyip öğle namazını edâ ederse, öğle na­mazı geçici olarak fâsid olur. Yine bunun gibi ikindi vaktinde sabah na­mazını kaza etmeden ikindi namazını edâ ederse, ikindi namazı da geçici olarak fâsid olur. Bu hal, ertesi günün sabah namazının vakti çıkıncaya kadar devam eder. Eğer birinci günün kazaya kalmış olan sabah namazı­nı, ikinci günün sabah namazı vaktinin çıkmasından önce kaza ederse, önce kılmış olduğu beş vaktin hepsinin farzlığı fâsid olup nafileye dönü­şürler. Dolayısıyla da bunları kaza etmesi gerekir. Ama ertesi günün sa­bah namazı vakti çıktıktan sonra hâlâ kaza etmemişse, artık önce kılmış olduğu beş vakit namazı sahîh olur; sadece bu tek kaza namazım kılması gerekir. İçinde bulunduğu vaktin namazım edâ etmekte olan bir kimse zimmetinde bir veya daha fazla kaza namazı bulunduğunu hatırlarsa, kıl­makta olduğu namaz nafileye dönüşür. Bu namazı iki rek’ate tamamla­mak gerekir ve sonra da tertîbe uyarak üzerindeki kazaları kılar. Cuma namazını kılmakta olan bir kişi, sabah namazını kılmamış olduğunu ha­tırlarsa, Cuma vaktinin çıkmasından korkmadığı takdirde kaza namazını kılması ve sonra da vakit namazını Cuma namazı olarak, ya da öğle namazı olarak kılması gerekir. Ama Cuma vaktinin çıkmasından korkarsa, kılmakta olduğu Cuma namazını tamamlar, sonra da kaza namazını kılar.

Bahis konusu tertîb üç durumda düşer:

1. Önce de söylendiği gibi, kaza namazlarının sayısı altı tane olur­sa. (Vitir, bu sayıya dâhil edilmez).

2.  Vakit, hem kaza namazını, hem de vakit namazını kılamayacak kadar dar olursa.

3.  Vakit namazının edâ edilmesi anında kaza namazı unutulursa. Çünkü öğle namazı, vaktinin girmesiyle vakit namazından önce gelmekte­dir. Unutulan kaza namazı, hatırlanmaması dolayısıyla vakti yokmuş gibi kabul edilir. Bunun vakit namazıyla bir araya sıkıştınlmaması gerekir. Bu hususta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Unutma, yanılma ve zorlandıkları şeylerin günâhı ümmetimin üze­rinden kaldırılmıştır.” [111]

Malîkiler dediler ki: Az olsunlar veya çok olsunlar, kaza namaz­ları arasında tertîbe riâyet etmek iki şartla vâcib olur:

1.  Kazalardan hangisinin daha önce olduğu hatırlanmalıdır.

2.  Aralarındaki tertîbe riâyet etmeye muktedir olunmalıdır. Yani başka biri tarafından tertibsizliğe zorlanılmamahdır.

Buradaki vâciblik şart değildir. Durum böyle olunca tertîbe uymaya­rak mahallinden önceye alınan namaz batıl olmaz. Ama günaha sebepiyet verir, kılınmış olduğundan ötürü vakti çıkmış sayılan ve önceye alınan namazı iade etmek de gerekmez. Anılan bu iki şart doğrultusunda, az miktardaki kaza namazlarla vakit namazları arasındaki tertibe uymak da gerekir. Az miktardaki kazalar beş ve daha az sayıdaki kaza namazları­dır. Bu sayıyı aşmayan kazaları, vakit dar olsa bile, vakit namazlarından önce kılmak gerekir. Vakit namazları kasıtlı olarak bunlardan önce kılın­dığı takdirde, günahkâr olmakla birlikte sahîh olur. Kaza namazı kılın­dıktan sonra zarurî vakit de olsa, henüz vakit varsa bu vaktin namazını iade etmek mendub onur. Ama üzerinde kaza namazı bulunduğunu hatır­lamadan vakit namazını kılıp tamamlarsa, bu namaz sahîh olur ve hiçbir günaha da girilmiş olunmaz. Ancak kazayı kıldıktan sonra bu namazı iade etmek mendub olur. Az sayıdaki kazaları vakit namazını kılarken hatırlayan kişi, ister imam ve isterse münferid olsun, eğer bu namazın iki secdesiyle birlikte bir rek’âtini tam olarak kılmazdan önce hatırlarsa namazı kesip kaza namazına başlar. Bunu yapan imamsa, kendisine tâbi olarak namaz kılmakta olanlar da namazlarını keserler. Eğer bunu hatır­layan kişi, imamın ardında namaz kılmakta olan bir muktedî ise, imamın hakkına riâyet ederek namazı kesemez. Ancak imamın selâmından sonra kaza namazını kılar da henüz -zarurî vakit de olsa- vakit kalırsa, imamla birlikte kılmış olduğu vakit namazını iade etmesi mendub olur.

Az sayıdaki kazaları, vakit namazını kılarken hatırlayan kişi, eğer bu namazın iki secdesiyle birlikte bir rek’âtini tam olarak kıldıktan sonra hatırlamışsa, buna mendub olarak bir rek’at daha ekler ve nafile sayar; selâm verip kaza namazına başlar.

Bu kişi eğer iki veya üç rek’atli bir namazın iki rek’âtini kıldıktan veya dört rek’atli bir namazın üç rek’atini kıldıktan sonra zimmetinde az sayıda kaza bulunduğunu hatırlarsa, kılmakta olduğu bu vakit nama­zını tamamlar, sonra da kaza namazlarını kılar. Kazaları kıldıktan sonra henüz vakit kalmışsa, önce kılmış olduğu vakit namazını iade etmesi men­dub olur. Nafile namazı kılmakta olan bir kişinin, zimmetinde az sayıda kaza namazı bulunduğunu hatırladığı takdirde, bu namazı mutlak surette tamamlaması gerekir. Ancak içinde bulunduğu vaktin namazını hâlâ kıl­mamış ve kılmakta olduğu nafilenin de bir rek’atini (rükûa giderek) akletmemişse, vaktin çıkmasından korktuğu takdirde, nafile namazı kesme­si gerekir.

Kaza namazlarının sayısı beşten fazlaysa, bunları vakit namazından önceye almak vâcib olmaz. Aksine eğer zaman genişse, vakit namazını bunlardan önce kılmak mendub olur. Eğer zaman darsa, vakit namazını bunlardan önce kılmak vâcib olur. İster cemedilsinler, isterse edilmesin­ler, vakitleri müşterek olan iki vakit namazı -ki Öğleyle ikindi ve akşamla yatsı namazlarıdır- arasında da tertibe riâyet etmek vâcibtir. Bu vâcib, şart anlamındaki bir vâcibtir. Buna göre öğle namazını ikindiden önce, akşam namazını da yatsıdan önce kılmak gerekmektedir. Bu namazların ikisi arasındaki tertibe, herhangi bir zorlama olmaksızın riâyet edilmezse, öne alınan namaz batıl olur. Ama bu tertibsizlik bir zorlama veya unut­ma sonucu olmuşsa ve ikinci namaz tamamlanıncaya kadar birincisi ha­tırlanmazsa kılınan namaz sahîh olur. Bundan sonra birinci namaz kılınır da, zarurî vakit dahi olsa, vakit kalmış olursa ikinci namazı iade etmek mendub olur. Ama birinci namazın kılınmadığı, ikinci namazın kılınması sırasında hatırlanırsa, bunun hükmü, vakit namazını kılmakta iken üzerinde az sayıda kaza namazı bulunduğunu hatırlayan kişinin hükmü gibi olur. Mûtemed olan görüş budur. Bu kişi, hatırladığında birinci rek’ati (rükûa giderek) akdetmişse, bir rek’at daha ekleyerek namazını nafileye çevirdikten sonra selâm verir ve önceki tafsilâta göre hareket eder.

Hanbeliler dediler ki:  Az olsun, çok olsun kaza namazları ara­sındaki tertîbe uymak vâcibtir. Eğer bu tertibe riâyet edilmezse, meselâ kazaya kalmış olan bir ikindi namazını, yine kazaya kalmış olan bir öğle namazından önce kılan bir kişinin önce kılmış olduğu ikindi namazı, ma­hallinden öne alındığı için sahîh olmaz. Tabiî bunu yaparken öğleyi kıl­madığı hatırında ise ikindi namazı sahîh olmaz, ikindinin kazasını kılıp tamamlayıncaya kadar öğlenin kazasını kılmadığını hatırlamazsa ikindi­nin kazası sahîh olur. Ama bunu ikindinin kazasını kılmaktayken hatır­larsa, kılmakta olduğu namaz batıl olur.

Vakit namazının -ihtiyarî bile olsa- vaktinin çıkacağından korkulma-ması hâlinde kaza namazlanyla vakit namazları arasındaki tertîbe riayet etmek vâcibtir. Ama vaktin çıkmasından korkutursa, vakit namazını ka­zalardan öne alarak kılmak vâcib olur ve bu şekilde kılındığında da sahîh olur. Aynı şekilde zimmetinde kaza namazı bulunduğunu unutarak önce vakit namazını kılan kişi, namazını kılıp tamamlayıncaya kadar kazaları hatırlamazsa namazı sahîh olur. Vakitleri müşterek olan iki namaz ara­sındaki tertîbe riâyet etmek de vâcibtir. Mâlikîlerin bu meseledeki tafsilâ­tı aynen geçerlidir.

Seferi bir kişi öğleyle ikindiyi, meselâ ikindi vaktinde birleştirerek kılacak olursa, önce öğleyi, sonra ikindiyi kılmalıdır. İkindi namazına başlayarak tertîbe muhalefet eder ve henüz ikindi namazındayken öğle namazını hatırlarsa namazı batıl olur. Ama hatırlamaksızın tamamlarsa ikindi namazı sahîh olur.

Vâcib olduğunun bilinmemesi veya cemaate ulaşamama korkusu nedeniyle tertibin vâcibliği düşmez. Bir kişi sabah ve ikindi namazlarını kılamayıp kazaya bırakıp, aralarında tertibin vâcib olduğunu bilmediği için öğle namazını kılar ve sonra da vakti içinde ikindi namazını kılarsa, ikindi namazı sahîh olur. Çünkü bu kişi, ikindi namazındayken başka bir namazın kendisine vâcib olmadığı inancındadır. Yalnız öğle namazım iade etmesi vâcib olur.

Şafiiler dediler ki: Az olsun veya çok olsun, kaza namazları ara­sındaki tertîbe riâyet etmek sünnettir. Bunlardan biri diğerinden önceye alınırsa, mahallinden öne alınmış olan namaz sahîh olur. Ama sünnete ters düşülmüş olur. İade edilmesi daha uygundur. İkindinin kazasını öğ­lenin kazasından önce kılan; Perşembe gününün öğle namazının kazasını Çarşamba gününün öğle namazının kazasından önce kılan kişinin namazı sahîh olur.

Kaza namazlarıyla vakit namazları arasındaki tertîbe riâyet etmek de iki şartla sünnet olmaktadır:

1.  Vakit namazının, zamanında kılınamayıp kaçırılmasından korkulmamalıdır. Vakit namazının kaçırılması ise, vakti içinde bir rek’atinin kılmamaması demektir.

2.  Kaza namazları, vakit namazına başlanılmadan önce hatırlan­malıdır. Hatırlanmayıp vakit namazına başlanırsa, artık (hatırlansa bile) bu namazı tamamlamak gerekir. Vakit geniş bile olsa, başlanmış olan vakit namazını kazalardan dolayı kesmek caiz olmaz. Vaktin müsait ol­duğuna inanılarak vakit namazından önce kaza namazına başlanılır; an­cak daha sonra bu namaz tamamlandığı takdirde henüz kılınmamış olan namazın vaktinin çıkacağı anlaşılırsa, namazı ya kesilir veya nafileye çev­rilir. Bu iki namaz içinde vakit namazına kavuşmak için selâm verilir. Gerçekte, efdâl olan da budur. Cem-i takdim olarak kılınan iki vakit namazı arasındaki tertibe uymak vâcib, cem-i te’hir olarak kılınan iki vakit namazı arasındaki tertibe uymak sünnettir.[112]