๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 17:31:47



Konu Başlığı: İhramlı Kimsenin Yapması Haram Olan İşler
Gönderen: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 17:31:47

Şerîat koyucu ihramlı kişiyi, bazı işleri yapmaktan men etmiştir. Ki bunların bazısını yapmak haram, bazısını yapmaksa mekruhtur. Bun­ları izah sadedinde deriz ki:

1.  İhramlının nikâh akdi yapması haramdır. Yapması hâlinde bu akid, Hanefîler dışındaki diğer üç mezhebe göre batıl olur.

Hanefiler dediler ki:  İhramlının nikâh akdi yapması caizdir. Çünkü ihramlıhk, kadının nikâh akdine konu olmasına engel teşkil et­mez. Yalnız kendisiyle cinsel ilişki kurulmasına engel teşkil eder. Tıpkı hayız ve nifâs hâli ile kefareti verilmeden önceki zıhar hâli gibi. Bütün bunlar, kadınla cinsel ilişki kurulmasına engel teşkil ederler. Ama onun nikâh akdine konu olmasına engel teşkil etmezler

2.  Yine bunun gibi, cinsel ilişki kurması ve bu ilişkinin öncülleri olan öpme ve sarılma gibi işleri yapması da haramdır.

3. Herhangi bir haram fiil işlemekle Allah’a tâatin dışına çıkma­sı yasaktır. Bu her ne kadar hacdan başka yerlerde de yasaksa bile, hacdaki yasaklığı daha kesin ve kuvvetlidir.

4.  Arkadaşları, hizmetçileri ve benzerleriyle bozuşması da ha­ramdır. Buna ilişkin, şöyle buyurulmuştur:

“Her kim onlarda (hac aylarında) ihrama girerek haccı kendine farz ederse, bilsin ki hacda kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve kavga etmek yoktur.” [245]

5. İhramlı kişinin keserek veya öldürerek, eğer görülüyorsa ona işaret ederek (köpeği salarak), eğer görülmüyorsa delâlet ederek veya yumurtasını bozarak bunlara benzer şekilde, eti yenen vahşi kara avla­rına taarruz etmesi haramdır. Eti yenmeyen kara avlarına taarruz et­mesi Şâfiîlerle Hanbelîlere göre caizdir. Hanefîlerle Mâlikîler demişler­dir ki: Eti yensin yenmesin vahşi (yabani) kara avlarına taarruz etmesi mutlak surette haramdır. Deniz avlarına taarruz etmesi ise helâldir. Zîrâ Yüce Allah buyurmuştur ki:

“Deniz avı yapmak ve onu yemek hem kendinize, hem de yolcu olanlarınıza bir geçimlik olmak üzere size helâl kılındı. Kara avı ise, ihramda bulunduğunuz süre içerisinde size haram kılındı.” [246]

Kara avı, her ne kadar suda yaşasa bile doğup üremesi karada meydana gelen hayvandır. Deniz avı ise bunun tersinedir. Şâfiîler dı­şındaki üç mezheb imamı bu görüştedirler’.

Şafiiler dediler ki: Kara avı, sadece karada veya hem karada, hem denizde yaşayan hayvandır. Deniz kaplumbağası gibi! Deniz avı ise, yalnızca denizde yaşayan hayvandır.

6.  İhramlı kişinin, sözgelimi elbise veya bedenine misk sürerek esans kullanması, tırnağını kesmesi; erkeğin gömlek, pantolan, sarık, cübbe ve palto gibi bedeninin tümünü veya bir kısmını saran elbiseler­le dikişli giysileri giymesi haramdır. Mest giymesi de haramdır. Ancak nalın bulunmazsa ve mestleri de mafsal yumru kemiğinden aşağıda kalacak şekilde keserek giymesi caiz olur.

7.  Erkeğin başının veya yüzünün tamamını, ya da bir kısmını herhangi bir örtüyle kapatması, Hanefî ve Mâlikîlere göre haramdır. Şafiî ve Hanbelîlerse, erkeğin yüzünü örtmesinin haram olmadığını söy­lemişlerdir. İhramdaki kadınınsa, yabancılara karşı örtünme kasdıyla yapması hâlinde ellerini ve yüzünü örtmesi caizdir. Ancak yüzünün ön kısmına sarkıttığı örtü, Hanefîlerle Şâfiîlere göre yüzüne temas etme­melidir. Mâlikîlerle Hanbelîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmış­tır.

Hanbeliler dediler ki:  Yakınından yabancıların geçmesi gibi bir durum nedeniyle ihramdaki kadının yüzünü örtmesi caiz olur. Bu örtü­nün, yüzüne temas etmesinin bir sakıncası olmaz. Bu hükümde de, sıkıntı ve zorlukları ortadan kaldırma toleransı vardır.

Malikiler dediler ki: Kadın, insanların bakışlarından korunmak kasdiyla yüzünü ve ellerini kapatabilir. Bunu kendisine bilfiil bakılması­nın tahakkuk etmesinden sonra veya kendisinin parlak bir güzelliğe sâhib olması durumunda yapabilir. Böyle bir kadına erkeklerin bakacağı zanne­dilir. Bakmaları ise haramdır. Ayrıca kadının bu durumda ellerine ve yü­züne örteceği örtü, dikişli veya bağlı olmamalıdır. Aksi takdirde örtün­mesi haram olur. Bu durumda yüzünü örterse, ileride de açıklanacağı gibi, fidye vermesi gerekir. Bu iki şart tahakkuk etmediği takdirde ellerini ve yüzünü, meselâ eldiven gibi, sancı bir şeyle örtmesi haram olur. Elleri dikişli veya bağlı bir şeyle kapatmak haramdır. Ama gömleğin içine sok­mak haram olmaz. Aynı şekilde kadının başını ve saçlarını örtmesinin, kendisine bağlı olduğu yüzünün bir kısmım örtmesi de haram olmaz.

8. İhramlının güzel kokulu ve boyalı bir elbiseyi giymesi haram­dır. Bununla ilgili geniş açıklama aşağıda yapılmıştır.

Hanefiler dediler ki: İhramlının aspur, alaçehre, zaferan (saf­ran) ve bunlar türünden olan esansh bitkilerle boyalı elbiseleri giymesi haram olur. Ancak bu giysiler, kendilerinde koku kalmayacak şekilde yı­kanırlarsa, ihramlıyken giyilebilirler.

Malikiler dediler ki: Kokulu bitkilerle, meselâ alaçehre veya saf­ranla boyalı giysileri giymek haramdır. Aspurla boyalı giysiye gelince, boyası kuvvetli ise, yani bir defadan fazla boyanmışsa yıkanmadıkça gi­yilmesi haram olur. Eğer boyası zayıf ise veya kuvvetli olup da yıkanmış ise, giyilmesi haram olmaz. Yalnız başkalarına emsal olunur diye giyilme­si mekruh olur. Kendisi güzel koku süründüğü için, bunu gören cahil halk da haram olan giysileri giymeye kalkacaklardır.

Şafiiler dediler ki: Safran ve alaçehre gibi kokusundan dolayı kul­lanılan bitkilerle boyanmış giysileri, kokusu tümden gitmedikçe giymek caiz olmaz. Aspur ve kına gibi kokusu için değil de rengi için boyanmış giysileri ihramlıyken giymek haram olmaz.

Hanbeliler dediler ki: İhramlmın alaçehre veya safran gibi bit­kilerle boyalı giysileri giymesi haramdır. Boyası kuvvetli de olsa zayıf da olsa, aspurla boyanmış giysiyi giymesi mubahtır.

9.  İhramlı kişinin esans taşıması ve koklaması ittifakla mekruh­tur. Esans kokan yerde beklemesi ise, ister koklama kasdiyla olsun, ister olmasın Mâliki ve Hanefîlere göre mekruhtur. Hanbelîlerle Şâfiîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanbelî ve Şafiiler dediler ki:  İhramlı kişi, koklama kasdiyla koku taşırsa, meselâ koklama kasdiyla burnuna gül koyarsa, bu gül ister kendisiyle beraber kalsın, ister bulunduğu yerde kalsın, haramdır. Ama koklama kasdı olmaksızın bunu yapması haram olmaz.

10.  İhramlı kişinin tıraş ederek veya kırparak başındaki saçları ve gözde bitmiş olsa bile baştan gayrı yerlerdeki saçlarını gidermesi haramdır. Ancak kalmasıyla kendisine eziyet veren tüyleri gidermesi istisna olarak caizdir. Bunları gidermesi caiz olmasına rağmen, kopar­dığı takdirde fidye vermesi gerekir. Ancak gözünde bitip kendisine ezi­yet veren tüyler, giderilmeleri hâlinde fidye vermeyi gerekli kılmazlar. Mâlikıler bu görüşe muhâliftirler.

Malikiler dediler ki:  İster gözünde olsun ister başka yerinde olsun, ihramlının saç ve kıllarını gidermesi mutlak surette haramdır. Ama giderilmesini gerekli kılan bir mazeretin bulunması hâlinde giderilmesi ha­ram olmaz. Ancak gözde bulunsa bile fidye verilmesini gerekli kılar.

11.  İhramlı kişinin kına yakması caiz olmaz. Çünkü kına da ko­kudur. Kadın olsun erkek olsun, ihramlının koku sürmesi, ellere, başa veya vücûdun başka bir yerine kına yakması Mâlikîlerle Hanefîlere gö­re yasaktır. Şâfiîlerle Hanbelîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.

Şafiiler dediler ki:  İhramlıyken kadının kına yakması mekruh olur. Ancak ihramlı kadın, kocasının vefatından ötürü beklemekte oldu­ğu iddet içerisindeyse, kına yakması haram olur. İddet içinde olmasa bile nakışlı olarak kına yakması da haramdır. Erkeğin, elleriyle ayakları dı­şında vücûdunun bütün taraflarına ihramlıyken kına yakması caizdir. Ge­rek yokken bu iki organa kına yakması haram olur. Aynı şekilde başına kalınca kına yakması da haramdır.

Hanbeliler dediler ki:  Kadın olsun, erkek olsun, ihramlı kişinin vücûdunun herhangi bir tarafına kına yakması caizdir. Yalnız ihramlı er­kek, sadece başına kına yakamaz. Hanbelîlerin bu konudaki hükümleri toleranslıdır.

12. İhramlı kişinin az olsun çok olsun, esans ve esans karıştırıl­mış olan şeyleri yemesi, içmesi haramdır. Ancak bu esans, tadı ve kokusu kalmayacak şekilde yok edilirse yenilmesi veya içilmesi üç mez­hebin ittifakıyla caiz olur. Mâlikîlerin buna ilişkin tafsilâtı aşağıda verilmiştir.

Malikiler dediler ki:  Esansın yok edilmesi, karıştırılmış olduğu yiyeceğin pişirilmesiyle giderilmesidir. Bu yöntemle aslı giderildikten son­ra; misk gibi kokusu, safran gibi rengi kalsa bile bunları yemek caiz olur. Ama esansiı şeyler, pişirilmeksizin bir yiyecekle karıştırılırsa ihramlının onu yemesi haram olur. Bazı kimseler demişlerdir ki: Güzel koku, yemek içinde pişirilirse, aslı olduğu gibi kalsa bile ihramlının onu yemesi haram olmaz.

Ama kokusu veya tadı giderilmezse esanslı şeyleri yemek veya içmek ittifakla haramdır. Esans karıştırılmış olan yiyeceğin pişiril­miş veya pişirilmemiş olması üç mezhebe göre farketmez. Hanefîler bu hükme muhalefet ederek aykırı görüş beyânında bulunmuşlardır.

Hanefiler dediler ki: Esans, pişirilerek vasıf değiştirirse ihramlı­nın, kokusunu hissetsin etmesin, yemesinin bir sakıncası olmaz. Ama esans, pişirilmeksizin bir yiyecekle karıştırılırsa ve bu karışımdaki esans az mik­tarda olursa ihramlının onu yemesi caiz olur. Kokusunu hissetse bile bir sakıncası olmaz. Ama bu karışımdaki esans çoğunlukta olursa, yendiği takdirde cezayı gerekli kılar. Bu anlatılanlar, esansın yiyecekle karıştırıl­mış olmasıyla ilgilidir. Esans, içecek bir şeyle karıştırılırsa ve karışımında da esans çoğunlukta olursa, ihramlının içmesi hâlinde kurban kesmesi gerekir. Eğer azınlıklara sadaka vermesi gerekir. Ama defalarca içerse kurban kesmesi gerekiri Esansın kendisini yerse ve çok miktardaysa kur­ban kesmesi gerekir. Az miktardaysa bir şey gerekmez.

13.  İhramlının esansiı sürmeyi sürmesi caiz değildir. Sürdüğü takdirde, ileride açıklanacak şekilde ceza ödemesi gerekir. Esansiı ol­mayan sürmeyi kullanması, Mâlikîler dışındaki diğer mezheblerin ittifa­kıyla caizdir.

Malikiler dediler ki:  İçinde esans bulunsun bulunmasın ihramlı­nın sürme sürmesi, zaruret hâli dışında mutlak olarak haramdır. Zaruret hâlinde sürme sürmesi caiz olur. Şu var ki, zaruret hâlinde de olsa esanslı sürmeyi sürdüğü takdirde fidye ödemesi gerekir. Yine zaruret için, esansı olmayan sürmeyi sürmesi hâlinde fidye ödemesi gerekmez.

14.  İhramlının kıl ve tüylerini (koparıp) düşürmesi haramdır. Böyle yaptığı takdirde, ileride açıklanacak şekilde ceza ödemesi gerekir. İhramlının saçını veya bedenini yağlaması haramdır. Mezheblerin bu hu­sustaki tafsilâtı aşağıda verilmiştir.

Malikiler dediler ki:  İhramlının hangisiyle olursa olsun, esanssız olsa bile saçını ve vücûdunun tümünü, ya da bir kısmını yağlaması haramdır. Yağladığı takdirde fidye vermesi gerekir. Ancak hastalık nede­niyle esanssız bir yağı sürerse fidye vermesi gerekmez. Bu hastalığın, eli­nin içinde veya ayaklarında veya başka taraflarında olması, hükmü değiş­tirmez. El ve ayaklar dışındaki yerlere sürülmesi hâlinde fidye verilip ve­rilmeyeceği hususunda ihtilâf vardır.

Şafiiler dediler ki:  İhramlının güzel kokulu yağlan sürünmesi mut­lak surette haramdır. Başka yağları, baş ve yüz dışındaki yerlere sürmek caizdir. İhtiyaç olmadıkça baş ve yüze sürülmesi caiz olmaz.

Hanbeliler dediler ki: Güzel kokusu olan yağlan vücûdun her­hangi bir tarafına sürmek ihramlı kimseler için haramdır. Zeytinyağı gibi esansı ve güzel kokusu olmayan yağları başa ve yüze bile sürmek haram olmaz.

Hanefiler dediler ki: Beden üzerinde kullanılan şeyler üç kısma ayrılır:

1.  Kokulanmak için hazırlanmış misk, kâfur, anber gibi esanslar. İhramlının her ne şekilde olursa olsun bu gibi şeyleri yağlanmak veya başka maksatlarla kullanması caiz olmaz.

2. İç yağı gibi ne kendisi esans olan, ne esans anlamını taşıyan ve ne de hiç bir yolla esans hâline gelmeyen şeyleri ihramlının yağlanmak için sürünmesi caizdir. Kullanılmasında hiçbir sakınca yoktur.

3.  Kendisi esans olmayıp esans için hammadde durumunda olan şeyler. Bunlar bazan yağlanmak ve kokulanmak için sürünülür. Bazan da tedavi için kullanılırlar. Meselâ zeytinyağı gibi! Bu, eğer yağlanmak ve kokulanmak için sürünülürse esans hükmüne girer; ihramlı kişinin bu maksatla kullanması haram olur. Tedavi maksadıyla kullanılırsa bu, ih­ramlı için caiz olur. Nitekim yenmesi de caizdir.

15.  İhramlının, Harem dahilindeki ağaçlan kesmesi, kökten çı­karması, telef etmesi caiz olmaz. Bunu yapmak başkaları için de ha­ramdır. Bu ağaçların dallarından biri Harem dışına uzanmış olsa bile koparılamaz. Ama Harem dışına dikilmiş bir ağaç, başkasının mülkü değilse, Harem dâhiline uzanmış olsa bile koparılabilir; kendisinden yararlanılabilir. Harem’deki otlar ve ağaç hükmündedirler. Ancak izhir otu bundan müstesnadır. Bu, güzel kokusuyla tanınan bir bitkidir. Si­nameki de böyle... Bunları kesmek, koparmak ihramlıya mubahtır. Harem’in ağaç ve otlarıyla ilgili olarak mezheblerin detaylı görüşleri aşa­ğıya alınmıştır.

Şafiiler dediler ki:  Haremin yaş ağaçlarını ve otlarını kesmek, yolmak, kökten çıkarmak haramdır. İhramlı kişinin Harem dahilindeki kendi mülkü de olsa, bu gibi şeylere sataşması haramdır. Tabiî yukarıda sayılan iki bitki bu hükümden istisna edilmiştir. Diken de öyle... Bunları kesmek mubahtır. Kesilmesi ve koparılması haram olan ağaç ve otları, sözgelimi budama gibi ıslah maksadı olmaksızın kesmek haramdır. Ama bu maksatla kesilmeleri caiz olur. Harem dahilindeki kurumuş ağaçlan kesip koparmak ve kökten çıkarmak caizdir. Kurumuş otlan kesmek de caizdir, ama kökten çıkarmak, mutlak surette haramdır. Fakat bittiği yer bozulmuşsa kökten çıkarılması da câiz olur. Köse otu gibi kendiliğinden bitip yetişen otla, hurma ağacı gibi insanlar tarafından ekilen ağaçlar ara­sında hükmen bir ayrılık sözkonusu değildir. Harem dahilindeyseler bun­lara sataşmak, mutlak surette haram olur. Harem dâhilinde kendiliğinden biten otlarla tahıllara ihramlı kimselerin taarruz etmeleri haramdır. Ama bunlar, insanlar tarafından ekilmiş iseler, ihramlı kimselerin bunlara ta­arruz etmeleri caiz olduğu gibi, ihramsiz kimselerin de taarruzda bulun­maları caiz olur. Koparma yasağından bir kaç durum istisna edilmiştir: Hurma ağacının budağı ve ağaç yaprağı koparılabilir. Koparmada ağaca zarar verecek bir eylem meydana gelmemelidir. Aksi takdirde koparmak haram olur. Ağaçtaki meyve koparılabilir. Misvak dalı koparılabilir. Ta­biî, sene içinde bunların misillerinin ağaçta bitmesi şartıyla... Harem da­hilindeki ağaç ve otlarla hayvanlar otlatılabilir. İlâç için sinameki ve Ebu Cehil karpuzu da koparılabilir.

Hanbeliler dediler ki: Mekke haremindeki, diken gibi zararlı da olsa, yaş ağaç ve otları koparmak ve kökten çıkarmak haramdır. Misvak­la taze yapraklar da bu hükme tabidirler. Kurumuş ot ve ağaçları kesme­nin veya kökten çıkarmanın sakıncası yoktur. Çünkü bunlar ölü gibidir­ler. Aynı şekilde izhir, mantar, tomalan ve meyveleri -bunlar taze olsalar da- koparmak, kökten çıkarmak veya bir insanın ekmiş olduğu ot ya da ağacı kesmek, kökten çıkarmak caizdir. Çünkü bu, aslen mülktür. Haremin mezkûr otlarıyla hayvanları otlatmak, ağaçlarından düşen yap­raklardan ve yerden kopmuş olan otlardan yararlanmak caizdir. İnsan­dan başka bir şeyin (rüzgâr veya hayvan) kırmış olduğu -bu kırılan şeyin aslından ayrılmamış olması hâlinde- şeyden de yararlanılabilir. Ama bu­nu bir insan kesmişse,” bundan ne kendisi ve ne de başkaları yararlana­maz.

Hanefiler dediler ki:  Haremde biten şeyler ya kurumuş veya kı­rık veyahut da bunlardan başka vasıfta olurlar. Kurumuş ve kırık olan­lar, odun olduklarından ötürü ağaç hükmünde değildirler. İzhir bitkisi de ağaçtan sayılmaz. Kuru olmayıp da gelişip yetişmeye elverişli olan bit­kilere gelince, bunlar ya kendiliklerinden bitmiş olurlar veya insanlar ta­rafından ekilmiş olurlar. Kendiliğinden bitenler, ya ekin gibi insanlar ta­rafından yetiştirilenlere benzer veya muğaylan ağacı gibi insanlar tarafın­dan yetiştirilenlere benzemez. Bunlardan, kendiliğinden yerden bitip in­sanlar tarafından yetiştirilenlere benzemeyenlerin kesilmeleri mutlak su­rette haramdır. Bunlar, şahısların mülkü olsalar da olmasalar da kesile­mezler. Ancak bunları sâhiblerinin kesmesi sadece haram olur; ayrıca bir cezayı gerekli kılmaz. Sâhiblerinden başkalarının kesmesi haram olduğu gibi, ayrıca (mâlî) cezayı da gerekli kılar. Bu cezanın izahı ileride yapıla­caktır. Kesenin, kıymetini ödemesi gerekir. Çadır dikmek, ocak kazmak, hayvanların çiğnemesi nedeniyle kesilenler afvedilir. Çünkü bunlardan sa­kınmak hemen hemen mümkün değildir. İnsanların ektiği veya kendili­ğinden bittikleri halde insanların ektiklerine benzeyenleri ihramlının kes­mesi ve yararlanması helâl olur. Eğer bunların sahibi varsa, kıymetini sahibine ödemek gerekir.

Malikiler dediler ki: Ekilmiş olsa bile çöl baklası ve ılgın, ağacı gibi kendiliğinden bitme özelliğine sâhib olan bitkileri, yaş da olsalar, kuru da olsalar, kesmek (ihramlı kimseler için) haramdır. Ancak bazı şeyler bundan müstesnadır:

1. İzhir bitkisi. Bu, kındıra bitkisi gibi güzel kokusu olan bir bit­kidir.

2.  Tedavi ihtiyacı nedeniyle sinameki otunu da koparmak caizdir.

3.  Değnek.

4.  Misvak.

5.  Minâ yapıp içinde oturmak için ağaç kesmek.

6.  Ucu eğri değneği ağaç dalının üzerine koyup oynatarak yaprağı koparmak. Yaprağı düşürmek için değneği dala vurmak haramdır. Ekil­me özelliğinde olan marul, buğday, nar, kavun gibi şeylerin, Harem dâ­hilinde kendiliklerinden bitip yetişmiş olsalar bile, ihramlı tarafından ke­silmeleri caiz olur.[247]