๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 19:11:08



Konu Başlığı: İhramdan Çıkmadan Önce Avlanmanın Cezası
Gönderen: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 19:11:08

Hacı adayının ihramdan çıkmadan önce avlanması caiz değildir. Ne gibi hususlarla ihramdan çıkılabileceğine ilişkin mezheblerin tafsi­lâtlı görüşleri daha önceki sayfalardan öğrenilmiş bulunmaktadır. İh­ramdan çıkmadan avlanan kişi cezalı olur. Cezasının takdiri hususun­da mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

Şafiiler dediler ki: Geyik veya yabanî bir sığır gibi vahşi bir ka­ra hayvanım avlayan veya bunları hedef olarak bir avcıya gösteren; ya da elinin altında bu türden bir hayvan bulunup da telef eden veya hastalığına sebep olan kişi iki şartla cezalı olur. Bu cezanın izahı ileride yapıla­caktır. Söz konusu şartlar şunlardır:

1. Bu hayvan onun canına veya malına zarar vermezse. Meselâ sırtlan gibi.

2. Eşyasını pislemek, yiyeceğini yemek veya yol gitmesine engel olmak gibi bir zarar vermezse. Meselâ yol üzerinde yaygın vaziyette ve çok miktarda çekirge bulunur da bunları öldürürse ne değerini tazmin eder; ne de fidyelerini verir.

Söz konusu ceza şu şekilde açıklanabilir:

Avlanan hayvan eğer evcil hayvanlardan benzeri olan güvercin, kum­ru ve ev güvercini gibi bir hayvansa bir tanesi için bir koyun veya keçi kesilir. Avlanan hayvan erkek veya dişi bir devekuşu ise, onun için bir deve kesilir. Avlanan havyan eğer yabanî bir sığır veya eşekse onun için ehlî bir sığır kesilir. Avlanan eğer erkek geyikse onun için bir teke; eğer dişi geyikse onun için dişi bir keçi; eğer ceylânsa onun için küçük bir keçi kesilir. Avlanan hayvan eğer tavşansa onun için dişi bir oğlak kesi­lir. Avlanan hayvan eğer Arap tavşanı veya ada tavşanı ise onlardan her biri için dört aylık dişi bir oğlak; eğer sırtlansa onun için bir koç/ tilki ise bir koyun kesilir. Bütün bunlar, haklarında şârî’den rivayet edilen sahîh nakiller bulunan hayvanlardır. Avlanan hayvanla ilgili olarak hü­küm belirten bir nakil yoksa adaletli ve uzman iki kişi, şekil ve benzerlik açısından avlanmış olan hayvan için emsal takdirinde bulunurlar. Nitelik­lerde de eşitliği göz önühde tutmalıdırlar. Büyük için büyük, küçük için küçük, sağlıklı için sağlıklı, ayıplı için ayıplı emsal takdirinde bulunmalı­dırlar. Yalnız her ikisinin ayıbı aynı cinsten olmalıdır. Meselâ birer gözle­rinin kör olması gibi! Ayıplar ayrı ayrı olurlarsa yeterli olmaz. Aynı şe­kilde şişmanlık, zayıflık ve gebelik durumları da göz önünde bulundurul­malıdır. Yalnız, gebe olan kesilmez. Değeri takdir edilerek yiyecek olarak dağıtılır veya bu yiyeceklerin her yarım sa’ı için bir gün oruç tutulur. Avlanılan hayvanın mislini takdir etmede bir şer’î nakil veya âdil kimselerin hükmü bulunmazsa; iki âdil kişi onun değerini takdir ede­rek hükme bağlarlar. Bu konuda vâcib olan fidye, üç şeyden birini yap­makla edâ edilmiş olur: Avlanan hayvanın misli olan bir davar ya kesilir ve eti de haremdeki yoksullara sadaka olarak dağıtılır, ya da fitır sadaka­sı olarak verilmesi caiz olan yiyeceklerden satın alınarak yine haremdeki yoksullara dağıtılır. Veyahut da bu yiyeceğin her yarım sa’ı karşılığında bir gün oruç tutulur. Bu, misli bulunan hayvanlar için söz konusudur. Güvercin dışındaki diğer kuşlarla çekirge gibi misilsiz hayvanlara gelince, bunları avlayan kişi, iki şeyden birini yapma seçeneğine sâhibtir: Ya bu hayvanın değeri tutarında yiyeceği sadaka olarak Harem’deki yoksullara dağıtır veya yiyeceğin her yarım sa’ı karşılığında bir gün oruç tutar. Avcı ihramlı olduktan sonra, avlanan hayvanın harem dâhilinde veya harem haricinde olması farketmez. Avcı ihramlı değilse bu hüküm, sadece ha­rem dahilindeki avlanmayı ilgilendirir. Avcı eğer mümeyyiz ise anılan hü­kümler işlerlik kazanır. Unutarak, hükmünü bilmeyerek, hata ederek ve­ya zorlanarak da olsa mümeyyiz bir kişi avlanırsa söz konusu hükümler işlemeye başlar. Hacci bozmayacak sakıncalı davranışlardan biri de, ön­ceki tafsilât çerçevesinde haremin ağaçlarına ve otlarına taarruzda bulun­maktır. Haremin büyük bir ağacını kesen kişinin bir sığır kesmesi gere­kir. Küçük bir ağacını kesen kişinin bir davar kesmesi gerekir. Çok kü­çük bir ağacını kesen kişininse değerini sadaka olarak vermesi gerekir. Fidye olarak hayvan kesmesi gereken kişi dilerse hayvanı kesip etini sadaka olarak dağıtır; dilerse değeri tutarında yiyecek satın alarak sadaka şek­linde dağıtır veya dağıtacağı bu yiyeceğin her yarım sa’ı karşılığında bir gün oruç tutar.

Haremdeki bir otu koparan kişi, eğer bu otun yerine ot yeşerecekse ne fidye ne de tazminat vermesi gerekmez. Eğer otun yerine ot yeşerme-yecekse değerini sadaka olarak dağıtmak gerekir.

Aşağıda sayacağımız şu hususlardan ötürü de, kurban olmaya elve­rişli bir davar kesilmelidir. Bundan aciz olan kişi, kurban yerine hacday­ken üç gün, memleketine döndükten sora da yedi gün oruç tutmalıdır. Şöyle ki:

1.  Temettü eden kişi bu kurbanı kesmelidir. Çünkü hacci, Umre­den önce yapmayı terketmiştir.

2. Kıran yapan kişi de bu kurbanı kesmelidir. Çünkü bu da Hacc-ı ifrâdı terketmiştir.

3. Cemreleri taşlama çakıllarından üç veya daha fazlasını atma­yan kişi,

4.  Mazeretsiz olarak teşrik geceleri Minâ’da gecelemeyen kişi,

5.  Mazeretsiz olarak Müzdelife’de gecelemeyen kişi,

6. Mazeretsiz olarak mîkatı ihramsız geçen kişi,

7.  Mazeretsiz olarak Veda tavafını yapmayan kişi,

8. Yürümek, binmek, tıraş olmak veya hacc-ı ifrâd yapmak gibi, hacda yapmayı adak ettiği bir işi yapmayan kişi,

9. Mahsur kalmaksızın Arafat’ta vakfeyi, oranın yerinin bir kıs­mına da olsa kurban bayramının birinci günü fecrin doğuşundan önce ulaşmayan kişinin, hac ihramındaysa veya hacc-ı kıran ihramındaysa kur­ban kesmesi gerekir. Arafat’ta vakfeyi kaçıran kişinin Umre yaparak ih­ramdan çıkması vâcib olur. Buna göre vakfe dışındaki haccın geri kalan amellerini ifâ eder. Müzdelife ve Minâ’da geceleme zorunluluğu kalkar; cemreleri taşlaması gerekmez. Bundan sonra tavaf eder; sa’y etmemişse sa’y eder. İhramdan çıkma niyetiyle tıraş olur. Ertesi sene de acilen haccı kaza etmesi vâcib olur. Bir kimse Arafat’taki vakfeyi bir mazeret nede­niyle de kaçırmış olsa, haccı nafile de olsa, muktedir olsun olmasın, bu haccı kaza etmesi zorunludur. Vakfeyi kaçırmış olduğu sene değil de hac­cı kaza ettiği sene kurban keser. Hacca gidenin mahsur kalmasına gelin­ce, onunla ilgili açıklama ileride gelecektir.

Hanefiler dediler ki: Yabanî bir kara hayvanını avlayan kişinin, Harem’de avlanmakla ilgili olarak geçen kayıtlar çerçevesinde kıymetini vermesi vâcib olur. Harem’deki otları kesen kişi de aynı hükümlere tâbi­dir. İhramdaki bir kişi, avlanması caiz olmayan bir hayvanı avlarsa; haremde veya oraya yakın bir yerde iki âdil kişi tarafından takdir edilen değerini ödemekle yükümlü olur. Eğer değeri, bir kurban değerine ulaşır­sa üç şeyden birini yapma seçeneğine sâhib olur:

1. Bu değerde bir kurban alıp Harem’de keser veya;

2.  Bu değerde yiyecek maddesi satın alarak, her birine yarım sa’ miktarında olmak üzere dilediği yerlerdeki fakirlere sadaka olarak dağı­tır. Veyahut da;

3.  Her yarım sa’ yiyecek karşılığında bir gün oruç tutar. Bu oruç­ları peşpeşe tutması da şart değildir. Avladığı hayvanın değeri, kurban değerine ulaşmıyorsa iki şeyden birini yapma seçeneğine sâhib olur.

1.  Bu değerde yiyecek maddesini fakirlere dağıtır.

2.  Her yarım sa’ fçin bir gün oruç tutar. Avlanmayı kasten veya hatâen yapmanın bu hükme bir etkisi olmaz. Ayrıca avlanılan hayvanın mislini bulup kesmek de gerekmez. Değeri kadar yiyecek dağıtmak da yeterli olur. Âyet-i kerîmede anılan kasıt ve emsâlliğe gelince bu işlerde kasıt, genellikle söz konusu olduğu için âyette anılmıştır. Emsalliğe gelin­ce bundan maksat da, manadaki bir emsalliktir. Yüce Allah buyurmuştur ki:

“Ey iman edenler! Siz ihramdayken av öldürmeyin. İçinizden kim onu bilerek öldürürse ona, öldürdüğü hayvanın benzeri bir hayvan kur­ban etmek cezası vardır. Kabe’ye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere, içi­nizde adalet sahibi iki kişi hükmeder.” [263]

Bu hüküm, avlanılan hayvanın, herhangi bir kimsenin mülkü olma­ması durumunda söz konusudur. Eğer bir şahsın mülküyse avlayana iki ceza verilir:

1. Önce belirtilen cezayı öder.

2. Ayrıca mülk sahibine de bir o kadar öder. Avcısı ihramlı olma­sa bile haremde avlanılan hayvanlar mutlak surette helâl değildir. Avla­nıp da kesilirlerse etleri yenmez; tıpkı leş gibidirler. Hatta zorunluluk hal­lerinde leş yemek, bunların etlerini yemeye tercih edilir. Bir organı telef eden veya bir tüy yolan kişinin fark ile fidye vermesi gerekir. Maymun, kaplumbağa, kelebek, karasinek, karınca, kirpi ve arı gibi haşereleri öl­düren kişiye hiçbir şey gerekmez. Yılan, akrep, fare, karga ve saldırgan köpeği öldürmek de böyledir. Ama haremdeki otları kesen kişi, önce de belirtildiği gibi, kestiği otun değerini vermekle cezalandırılır.

Bunlardan ayrı olarak Hanefîler derler ki: Bazı hususlardan ötürü yarım sa’ buğday veya değerini ceza olarak vermek gerekir. Bu hususlar şunlardır:

1.  Bir organdan az miktardaki yere koku sürmek.

2. Bir günden az süreli olarak kokulu gömlek veya elbise giymek.

3. Bir günden az süreli olarak başı örtmek.

4. Başın veya sakalın dörtte birinden azını tıraş etmek.

5. Bacak veya pazuları tıraş etmek.

6. Bir veya iki tırnak kesmek.

7. Abdestsiz olarak Kudüm veya Veda tavafım yapmak.

8.  Veda tavafının turlarından birini veya bir turun bir kısmını terk etmek.

9.  Başkasını tıraş etmek. Tıraş edilen, ihramlı olsun olmasın hü­küm aynıdır.

Yarım sa’ buğdaydan (1, 667 kg.) az cezayı gerektiren davranışlara gelince buna örnek olarak da çekirge öldürmeyi gösterebiliriz: Bir çekirge öldüren kişi, dilediği miktarda sadaka verir. İki veya üç çekirge öldüren kişi, bir avuç yiyecek verir. Üç taneden fazlasını öldürense yarım sa’ buğ­day verir.

Malikiler dediler ki: Harem’de hayvan avlayan bir kişi, aşağıda açıklanacak cezaya çarptırılır. Hayvanın ölümüne sebepiyet veren kişi de aynı cezaya çarptırılır. Bu da şöyle olur: Hayvan, kişiyi görüp de korkar ve kaçarken düşüp ölürse veya diktiği bir mızrağa takılarak ya da çarpa­rak ölürse, Ölümüne sebepiyet veren kişi cezalandırılır. Mâlikî mezhebinin mûtemed görüşü budur. Bazı Mâlikîler derler ki: bu gibi durumlarda ce­za söz konusu olmaz. Zîrâ bu hayvan leş hükmündedir. Bu hayvanın yumurtası da eti gibi haram olur. Anılan av hayvanını öldürmek, tüyleri­ni yolarak, selâmetini gerçekleştirmemek, yaralamak şeklinde onu telef olmaya mâruz bırakmak cezayı gerekli kılar. Hayvanı Harem’den kovup da harem dışında bir avcı tarafından avlanmasına veya Harem’e dönmeden önce ölmesine sebep olmak da cezayı gerekli kılar. Avlanmada vâcib olan ceza, muhayyer olarak üç çeşittir:

1. Avlanan davar türünden hayvanların mislini, yani, bu hayvana şekil ve değer bakımından benzer ve yakın olanı ceza olarak vermek gerekir. Şekil bakımından benzer ve yakın olan bulunmazsa değer bakı­mından yakın ve benzer olanı vermek yeterli olur. Davarlardan, kurban olmaya elverişli olmayanı vermek yeterli olmaz. Kurban olmaya elverişli olanlar da küçükbaşlardan (koyun-keçi) bir yaşım tamamlamış olan; sı­ğırlardan üç yaşını tamamlamış olan, develerden de beş yaşını tamamlamış olanlardır.

2.  Avlanan hayvanın değeri nisbetinde yiyecek vermek. Avlanan hayvanın değeri, telef edildiği günkü piyasaya ve telef edildiği mıntıkaya göre takdir edilir. Eğer telef edildiği mıntıkada bir değeri yoksa oraya en yakın mıntıkadaki rayice göre değerlendirilir ve bu değer nisbetinde yiyecek, telefin vukûbulduğu mahaldeki miskinlere, yarımşar sa’ olarak dağıtılır.

3.  Her yarım sa’ yiyecek karşılığında bir gün oruç tutulur. Geriye kalan yiyecek miktarı yarım sa’dan az İse, onun için de bir gün oruç tutulur. Çünkü oruç, bölünmeyi kabul etmez.

Avlanan hayvanın diğer takdirini de ancak konuyla ilgili fıkhı hü­kümlere vâkıf, adaletli iki kişi yapabilir. Ceza da bu değer takdirinden sonra ödenir. Zîrâ değer takdirinde bu nitelikteki insanlara ihtiyâç vardır. Yiyecek bedeli olarak oruç tutmak da, ancak yarımşar sa’lar sayısınca olur. Oruç günlerinin sayısının belirlenmesi için de değer takdirinin yapıl­ması zorunlu olmaktadır. Harem’deki güvercinlerle ev güvercinleri emsal takdirinden istisna edilmişlerdir. Bunlardan birinin avlanması hâlinde, değer takdirine gidilmeksizin bir koyun veya keçi vermek gerekir. Bunu ver­mekten aciz olan kişi, on gün oruç tutar.

Şunu da belirtelim ki, her hayvanın cezası kendine göredir. Avladığı hayvanın mislini vermek isteyen kişi, devekuşu için erkek veya dişi bir deve verir. Çünkü develer, genel olarak şekil, miktar ve değer yönünden devekuşunun emsalleridirler. Fil avlayan kişinin, iki hörgüçlü deve ver­mesi gerekir. Yabanî eşek veya sığır avlayan kişinin bir sığır vermesi gere­kir. Sırtlan veya tilki avlayan kişinin bir koyun veya keçi vermesi gerekir. Anılan bu cezalar, avla ilgili fıkhı hükümlere vâkıf, adaletli iki kişinin hükmü ile yerine getirilir. Bunlar ya emsal takdirinde veya değer takdi­rinde bulunurlar veyahut da on gün oruç tutulmasına hükmederler. Harem’deki güvercinlerle ev güvercinleri dışındaki haremin tüm kuşları, ke­ler ve Arap tavşanlarının avlanmasından ötürü, telef edildikleri günkü ra­yice göre değerleri verilir. Veya bunun yerine on gün oruç tutulur. Kişi, bu iki cezadan birini seçme hakkına sâhibtir.

Hanbeliler dediler ki: Harem’de bizzat avlanan veya bir hayva­nın ölümüne sebepiyet veren kişinin avlandığı veya ölümüne neden oldu­ğu hayvan, daha önceden bir kişinin mülkiyetinde ya bulunur ya da bu­lunmaz. Eğer bir kişinin tnülkiyetindeyse avlayan için iki durum söz ko­nusudur:

1.  Avladığı hayvanın cezasını, Harem’deki miskinlere dağıtır ve;

2. Hayvanın sahibine de tazminat öder. Eğer hayvanın emsali yoksa tazminatı, değer olarak verir. Eğer misli varsa, mislini satın alıp sahibine eder. Avlanılan hayvan, daha önceden bir kimsenin mülkiyetinde eğilse yalnızca ceza öder. Avlar iki kısma ayrılırlar.

A. Yaratılış bakımından davarlar içinde emsali olanlar. Yaban eşeği, ağ keçisi ve benzerleri gibi. Bunların hükmü de iki kısma ayrılır:

a.  Haklarında, sahabeye ait nass bulunanlar,

b. Haklarında, sahabeye âit nass bulunmayanlar.

Haklarında sahabeye ait nass bulunanlar birkaç tanedir: Bunlardan iri devekuşudur. Haremde devekuşu avlayan kişinin erkek veya dişi bir eve kesmesi gerekir. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve diğerleri bu olda hüküm vermişlerdir. Haklarında nass bulunanlardan biri de yaban eşeğiyle dağ keçisidir. Bu sonuncusuna “va’l” denir. Bunlardan birini Harem’de avlayan kişinin bir sığır keserek etini harem’deki yoksullara ağıtması gerekir.

Sırtlan da bu gruptan sayılır. Bunu haremde avlayan kişinin koç kesmesi gerekir.

Geyik de bunlardan olup bunu avlayan kişi dişi bir keçi kesip etini aremdeki yoksullara dağıtmalıdır.

Tilki avlamanın cezası yoktur. Harem dâhilinde keler avlayan kişi-in, altı ayına girmiş bir oğlak kesmesi gerekir. Haklarında sahabeden akledilmiş nass bulunan hayvanlardan biri de tavşandır. Tavşanı harem dâhilinde avlayan kişinin, dört ayına yaklaşmış dişi bir oğlak kesmesi srekir. Ada tavşanı avlayan kişinin altı aylık bir oğlak kesmesi gerekir.

Güvercin veya öten, gagasını suya koyup davar gibi su içen -ki ta­vuk, serçe ve kumrular da bu tanımın kapsamına girerler- güvercine benzer bir kuş avlayan kişi bir davar keser ve etini haremdeki yoksullara dağıtır. Haklarında sahabeden nakledilmiş nasslar bulunmayan hayvanlara gelince, harem dâhilinde öylesi bir hayvanı avlayan kişi, bu hayvanın eğerini iki âdil kimseye takdir ettirir. Bu iki kişiden birinin avcının kendisi de olabilir. Veya her ikisi de, bu eylemin haram olduğunu bilmezlerse ve bu eylemi yanılgı sonucu işlerlerse veya yiyecek başka bir şey bula­mamaları nedeniyle yeme zorunluluğu için bu eylemi yaparlarsa değer takdiri işinde bilirkişilik yapabilirler. Avlanılan veya ölümüne sebepiyet verilen hayvanın emsalini belirlerken küçüklük-büyüklük, sağlamlık-sakatlık, sağlıklılık-hastalıklı olma yönlerinden iki hayvanın emsal olması göz önünde ulundurulmahdır.

Buraya kadar anlattıklarımız davarlardan emsali bulunan hayvanla­rı hükmüyle ilgiliydi. Davarlardan emsali bulunmayan hayvanların avlanması hususuna gelince, bunların değerlerini sadaka olarak vermek gerekir. Bunlar, önce anılanlar dışındaki kuşlardır. Örneğin su kuşu, ördek ve benzeri hayvanlar gibi... Bunlardan birinin tüyünü, kıl veya saçlarını yolan kişi, telef ettiği şeyi iade ettiği takdirde cezalı olmaz. Çünkü bu takdirde hayvandaki ayıp ve noksanlığı telâfi etmiş olmaktadır. Söz gelimi, böyle bir hayvanı yaralar da, bu yarayı tedavi ederse ceza gerekmez. Ama bu ayıbı telâfi etmekten aciz olursa, yapmış olduğu eylemiyle hay­vanda meydana getirmiş olduğu değer eksikliğini karşılayacak nisbette sa­daka vermesi gerekir.[264]