๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 17:25:42



Konu Başlığı: İhram
Gönderen: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 17:25:42

Fıkıh ıstılahında ihram, Hac ve Umre’ye girmeye niyet etmektir. İhramın gerçekleşmesi için telbiye, kurban şevki veya bunlara benzer şeylerle bir arada yapılması şart değildir. Şâfiîlerle Hanbeiîier bu gö­rüştedirler. Mâlikîlerle Hanefîlerin buna ilişkin görüşleri ise aşağıya alınmıştır.

Hanefiler dediler ki:  İhram, bir takım özel yasaklara uymayı kabullenmektir. Bu da niyetle ve ihramın telbiye eşliğinde giyilmesiyle ta­hakkuk eder. Her ne şekilde olursa olsun zikir etmek, bedeneyi (deve veya sığırı) işaretleyip hacca sevketmek, telbiye yerine geçerli olur. Bir kişi telbiyesiz veya telbiye yerine geçen bir fiili işlemeksizin ihrama girerse veya ihram giyerken telbiye getirip de niyet etmezse, ihrama girmiş ol­maz.

Bir kişi deveyi, sol hörgücünü yaralamak suretiyle işaretlerse (ki bu işaret deveye mahsustur) veya üzerine çul koyarsa veya onu Mekke’ye gönderirse kendisi de Umre ile Temettü yapmış değilse; gönderdiği deve­nin peşine düşüp ona da kavuşmamışsa veyahut da bir davarı işaretlese ihrama girmiş olmaz.

Malikiler dediler ki: İhram, haccın yasaklarına girmektir. Mûtemed görüşe göre ihrama girmek, niyetle tahakkuk eder. İhramın telbiye veya tehlil gibi bir sözle veyahut da hacca yönelme, ya da deve veya sığırı (bedeneyi) işaretlemekle bir arada yapılması sünnettir.

İhramın sadece telbiyeye bitiştirilmesi, yani telbiye getire­rek ihrama girilmesi sünnettir.[243]

İhram’ın Mîkatları:

Mîkat’ın lügat anlamı, hacca giden kişinin ihrama gireceği yer ve zaman demektir. Zaman mîkatı, ‘Haccın vakti’ kısmında anlatıldığı için burada mekân mîkatını e!e alacağız. Mekân mîkatlan, yönlere göre de­ğişiktirler. Mısır, Şam, Batı Afrika (Fas) ve bunların ötesindeki Endülüs, Anadolu ve Tekrûr halkının mîkatları Cuhfe’dir. Burası Mekke ile Medîne arasında bulunan bir köydür ki şu an harâb durumdadır. Rabiğ diye tanınan köy de buraya yakındır. Rabiğ’de ihrama girmek, kerahetsiz olarak sahihtir. Yukarıda sayılan mıntıkaların insanları, deniz yolculu­ğuyla hacca giderlerken, denizde bu mıntıkanın hizasına geldiklerinde ihrama girerler. Çünkü ihrama girerken mîkat yerine kara yoluyla uğra­mak gerekli değildir. Bu hususta asıl olan; mîkat yerine uğramak veya denizde de bulunulsa o hizaya gelmektir. Iraklıların ve diğer doğulula­rın mîkatlan Zât-ı Irk’tır. Burası Mekke’ye iki konak mesafede bulunan bir köydür. Zat-ı Irk denmesi, burada Irk adlı bir dağın bulunmasından ileri gelmektedir ki, bu dağ Akik vadisine bakar. Peygamber (s.a.s.) in nuruyla nurlanan Medîne halkının mîkatı, Zülhuleyfe’dir. Medîneye beş mil mesafede bulunan bu mîkat, Cüşemoğullarının su yeridir. Ki burası mîkatların Mekke’ye en uzak olanıdır. Çünkü burayla Mekke ara­sında dokuz konaklık mesafe vardır. Yemen ve Hindistan halkının mî­katlan Yelemlem’dir. Bu, Tihame dağlarının, Mekke’ye iki konaklık me­safedeki bir uzantısıdır. Necidlilerin mîkatı, Karn’dır. Bu, Mekke’ye iki konak mesafede bulunan ve Arafat dağına bakan bir dağdır. Karnü’l-Menâzil de denilir. Bütün bu mîkatlar, anılan mıntıkaların insanları için­dir. Ayrıca bu mıntıkalardan olmayan bir insan, bu mıntıkaya özgü mîkata geldiğinde ihrama girer. Bu mîkatlardan birine uğrayan veya hizasına gelen kişi, hac ibadetini kasdetmişse ihrama girmesi vâcib olur. Burasını ihramsız olarak geçmesi caiz olmaz. İhramsız olarak burasını geçen kişinin; yolda güvenlik varsa ve geri döndüğü takdirde hac iba­detini kaçırmayacak kadar vakit genişse geri dönüp burada ihrama gir­mesi vâcib olur. Aksi takdirde kendisine kurban lâzım gelir. Çünkü mî­katı ihramsız olarak geçmiştir. Bu kişinin geri dönmesinin mümkün ol­ması, ya da yolun korkulu olması veya zamanın dar olması nedeniyle mümkün olmaması aynı hükme tâbi olur. Yalnız, mîkata geri dönmesi mümkün olup da dönmezse günahkâr olur. Bu kişinin önünde, yolda başka mikât olsa da, olmasa da hüküm değişmez. Bu hükümle ilgili detaylarda Şâfiîlerle Hanbelîler görüş birliği etmişlerdir. Hanefîlerle Mâlikîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.

Hanefiler dediler ki: İhramsız olarak mîkatı geçmek haramdır. Böyle yapan kişinin yolunda daha sonra uğrayacağı başka bir rnîkat yok­sa kendisine kurban lâzım gelir. İleride uğrayacağı başka bir mîkat varsa ve ihramlılık hâline ters düşecek bir işi yapmamaktan da eminse, ilk mîkatta ihrama girmesi daha fazîletli olur. Emin değilse ihrama girmeyi, uğrayacağı en son mîkata ertelemesi daha faziletli olur.

Malikiler dediler ki: Kişi, bu mîkatlardan birine uğrarsa, orada ihrama girmesi vâcib olur. İhramsız olarak mîkatı geçen kişi, haram bir fiil işlemiş olduğundan kendisine kurban kesmek gerekir. Meğerki ileride uğrayacağı başka bir mîkat bulunsun. Böyle olunca ilk mîkatta ihrama girmesi sadece mendub olur. İlk mîkatta ihrama girmeyen kişi günahkâr olmaz ve kendisine kurban da gerekmez. Sadece menduba muhalefet et­miş olur.

Ahâlisinden olsun olmasın, Mekke’de bulunan kimsenin mîkatı Mekke’nin kendisidir.

Mekke’li olmadığı halde Mekke içinde bulunan kişinin, vakit geniş olsa bile kendi beldesine özgü mîkat yerine gidip İhrama girmesi isten­mez. Meskeni, mîkat yeriyle Mekke arasında bulunan kişi, bulunduğu yerde ihrama girer. Üç mezheb imamına göre bu kişinin mîkatı, kendi bulunduğu yerdir. Mâlikîlerin bu husustaki tafsilâtı aşağıya alınmıştır.

Malikiler dediler ki:  Mekke’nin yerlisi olmadığı halde Mekke’­de bulunan kişinin, hac için Mekke’de ihrama girmesi günahsız olarak sahîh olur. Ama vakit genişse ve mîkata gittiği takdirde canına ve malına bir zarar gelmiyeceğinden emîn olursa, kendi beldesine özgü mîkata gidip orada ihrama girmesi mendub olur. Canına ve malına bir zarar geleceğin­den korkarsa, mîkata gitmesi mendub olmaz.

İhram’a girmek isteyen kimsenin ihram’dan önce yapması gere­ken işler:

İhrama girmek isteyen kişiden istenen bazı şeyler vardır ki, bunla­rın bir kısmı sünnet, bir kısmı da mendubtur. Bunları tafsilâtlı olarak her mezhebe göre ayrt ayrı anlatmayı uygun gördük.

Hanefiler dediler ki:  İhrama girmek isteyen kişinin şu hususları yerine getirmesi gerekir:

a. Gusletmelidir. Bu gusül, müekked sünnettir. Bu sünnetin aslını yerine getirmek için abdest almak da gusül yerine geçerli olur. Ama gus­letmek daha faziletlidir. Bu gusül, taharet için değil normal temizlik için­dir. Şu halde ihrama girmek isteyen kadın, hayızlı veya nifash da olsa gusletmelidir. Suyu bulamayan kişinin, ihram için gusletme gereği orta­dan kalkar ve yerine teyemmüm etmesi de meşru olmaz. Çünkü teyem­mümle normal temizlik yapılmaz.

b.  Tırnaklarını kesmelidir. Alışkanlık haline getirmiş olduğu, saç ve bıyık gibi koparılmasına izin verilen tüylerini tıraş etmelidir. Alışkan­lık hâline getirmemişse olduğu gibi bırakmalıdır. Bu tıraş, müstehab olup -gusülden önce yapılmalıdır.

c.  Engelleyici bir durum yoksa ihramdan önce hanımıyla cinsel ilişki kurmalıdır. Zamanın uzamasıyla, ihramı bozacak bir davranışta bu­lunmamak için böyle yapmak müstehab olur.

d.  İzar ve ridâ giymelidir. İzar, göbekle diz arasını örten giysidir. Ridâ ise, sırta konulup göğüs ve omuzları kaplayan örtüdür. Bu da müstehabtır. İhramını düğmeleyen veya bağlayan kişi, kendisine bu davranı­şından ötürü dem gerekmese bile, iyi yapmamış olur. İzar ve ridânın yeni veya temiz yıkanmış olması ve renginin de beyaz olması müstehabtır.

e. İhrama ve vücûda, ihram giyildikten sonra her ne kadar koku­su kalsa da cismi kalmayacak olan güzel koku sürülmesi. Bu, kişinin yanında esans bulunması halinde müstehabtır.

f. Buraya kadar sayılan şeyleri yaptıktan sonra, vakit kerahet vakti değilse iki rek’at namaz kılmalıdır. Kerahet vaktiyse kılmaması gerekir. Sahîh olan görüşe göre bu namaz sünnettir. Efdal olan, bunun birinci rek’atinde Fâtiha’dan sonra Kâfirûn sûresini, ikinci rek’atteyse Fatihayla birlikte İhlâs sûresini okumaktır. Hemen ardısıra ihrama girilmesi hâlinde farz namaz da bu namazın yerine geçerli olur.

g.  Kalbindekine uygun olarak diliyle de şöyle demelidir:

“Allah’ım! Ben haccetmek istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve ben­den kabul buyur.”

Bunu söyledikten sonra da telbiye getirmelidir. Telbiyenin metni şu­dur:

“Buyur Allah’ım! Emrine hazırım. Buyur. Senin şerikin yoktur. Öv­güler, nimetler ve mülk elbetteki sana özgüdür. Senin ortağın yoktur.”

Telbiyeden sonra hafif sesle Peygamber (s.a.s.) e salât getirmelidir. Her farz namazın peşisıra, her hacı kafilesine rastladıkça, yüksek yerlere çıkarken, vadilere inerken, yapabildiği kadar çok sayıda telbiye getirmeli­dir. Kişinin kendini zorlamaksızın telbiyelerin tümünde sesini yükseltmesi müstehab olur.

Malikiler dediler ki: İhrama girecek olan kadın, hayızlı veya nifâslı da olsa gusletmesi sünnet olur. Çünkü bu, ihram için yapılması iste­nilen bir davranıştır ki, her şahıs tarafından yapılması gerekir. Guslün sünnetliği, ancak ihramla bir arada yapılması hâlinde tahakkuk eder. Bir kişi gusledip örfe göre uzun süre bekledikten sonra ihrama girmek isterse guslü yenilemesi gerekir. Zülhuleyfe’de ihrama girmek isteyen Medîne’li bir kimsenin guslünü Medine’de yapması mendubtur. Gusül için su bula­mayan kişinin, bunun yerine teyemmüm etmesi meşru olmaz. İhrama gi­recek olan kişi, şayet beraberindeyse kurbanın boynuna gerdanlığını tak-mahdır. Bu bir nevi işaret olup düşkünler bunun kurban edileceğini anla­yacaklarından gönülleri müsterih olur. Gerdanlığını taktıktan sonra iş’ar etmesi de gerekir. İş’ar, hörgücün sol tarafını, boyun tarafından kıç tara­fına doğru bir veya iki parmak ucu kadar yarmaktır. Kurbanlardan deve­lerle sığırlar taklid edilir (boyunlarına gerdanlık takılır.) İş’ar ise sadece deveye ve hörgücü olan sığırlara mahsus bir işarettir. Davarlarsa ne tak­lid, ne de iş’ar edilirler. İhrama girecek olan kişinin izâr, ridâ ve ayakka­bı giymesi mendubtur. İzâr, göbekle diz arası avret mahallini örten giysi­dir. Ridâ, omuzların üstüne atılan bir örtüdür. Bunlardan başka, dikişli ve etrafı çevrili olmayan şeyleri giymenin bir zararı olmaz. Ama mendub, elden kaçırılmış olur.

İhramın, namazdan sonra giyilmesi sünnettir. Bu namazın, eğer va­kit nafile kılmanın caiz olduğu bir vakitse, iki rek’atlık nafile bir namaz olması mendub olur. Eğer vakit, nafile kılmanın caiz olmadığı bir vakit­se, nafile kılmanın helâl olacağı vakit beklenir. Bineği olan kişinin bineği­ne binip de üzerine tam olarak yerleştiği anda yaya gitmekte olan kişinin de yürümeye başladığı anda ihrama girmesi evlâdır. Önce de söylendiği gibi ihram giymenin, telbiye ile birarada yapılması sünnettir. Haddi zâ­tında telbiye vâcibtir. Ama yüksek bir yere çıkarken, bir vadiye inerken, arkadaşlarla karşılaşılırken, namazdan sonra ve daha bu gibi durum deği­şikliklerinde telbiyeyi yenilemek mendubtur. Hacca giden kişi, Mekke’ye girinceye kadar telbiyeye devam eder; tavaf edince de telbiyeyi keser. Sa’y etmek isterse kudüm tavafının peşi sıra Safa ile Merve arasında sa’y eder. Bu arada da telbiyeyi keser. Sonra, arafe günü güneşin zevale gel­mesine kadar geçen zaman içinde tekrarlar. Böylece Arafat’taki namaz­gaha ulaşıncaya kadar devam eder. Oraya varınca telbiyeyi keser. Eğer bu süre içinde telbiyeyi tekrarlamazsa vacibi terketmiş olur ve kendisine kurban lâzım gelir. Telbiyede orta yolu tutmak gerekir. Sıkıntı ve usanç verecek kadar telbiyeye devam edilmemelidir. Telbiyeyi orta yükseklikte bir sesle telâffuz etmek gerekir. Telbiyeyi, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz­den nakledilen kalıbıyla yetinerek okumak mendubtur:

“Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n- ni’mete leke ve’1-mülk. Lâ şerike lek.”  (Bu telbiyenin Arapça yazılışı ve anlamı biraz önce Haneliler bölümünde geçmişti.)

Hanbeliler dediler ki: İhrama girecek olanın gusletmesi sünnet­tir. Hayızlı veya nifaslı bir kadının da yine gusletmesi gerekir. Ama su bulamayan veya hastalık ya da benzeri bir sebepten dolayı suyu bulup da kullanmaktan aciz olan hacı adayının ihrama girerken gusül yerine teyemmüm etmesi sünnet olur. Gusülle ihram arasında hades hâli vukû bulursa bunun bir zararı olmaz. Kişinin ihrama girmeden önce vücudun­daki tüy ve saçları tıraş ederek, tırnaklarını keserek bedenindeki pis ko­kuları gidererek temizlenmesi sünnet olur. Vücûduna koku sürünmesi de sünnettir. Giysilerine koku sürmesi ise mekruhtur. Üzerindeki giysiye sü­rer de giymekte devam ederse, onu üzerinden çıkarmadıkça bir sakıncası olmaz. Üzerinden çıkardıktan sonra tekrar giymesi caiz olmaz. Kişinin, ihramdan önce beyaz renkli temiz ve yeni izâr ve ridâ ile nalinleri (takun­yaları), eğer erkekse dikişli elbiselerden arındıktan sonra giymesi sünnet olur. İhrama farz veya nafile bir namazdan sonra girmek sünnettir. Tabiî bu nafilenin kılınması, nafile namaz kılmanın caiz olduğu vakitte olmalı­dır. Ayrıca su veya toprağı bulamamış olmaması da şarttır. İhrama giren kişinin yapacağı ibadetin türünü hac, umre veya kıran şeklinde belirtmeli­dir. Bunu dili ile de söylemelidir. Bu niyetle şöyle demesi müstehab olur:

“Allah’ım, ben falan ibâdeti (hac, umre, vs.) yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve benden kabul buyur. Eğer bir hapseden beni hapse­derse benim hapsolunduğum yer, ihramdan çıkış yerim olsun.”

Bunu dedikten sonra bir hastalık veya düşman tarafından hacca git­mesi engellenirse ihramdan çıkmış olur ve kendisine de hiç bir şey (ceza) gerekmez.

Şafiiler dediler ki:  İhrama girecek olan kişinin şu hususları yerine getirmesi sünnet olur.

1.  İhrama girecek kişi eğer kadınsa, kendisinde hayız kanaması vukûbulsa bile gusletmeli ve bunu da ihram niyetiyle yapmalıdır. Maze­retsiz olarak bu guslü terk etmek mekruhtur. Su bulamayan veya bulup da kullanmaya muktedir olmayan kişi gusül yerine teyemmüm eder.

2. İhrama girecek kişinin koltuk altında ve kasıktaki kılları gidermesi, bıyığını kısaltması, tırnaklarını kesmesi ve tıraşla zînetlenecek kim­senin tıraş olması sünnettir. Eğer tıraşla zînetlenmeyecekse saçlarını ağaç zamkı gibi şeyle yapıştırarak olduğu gibi bırakır. Bu, kurban kesmemeye azmetmesi halinde böyledir. Ama kurban kesmeye azmetmişse bunu kur­bandan sonraya bırakır. Bu sayılan şeyleri gusülden önce yapmak, cünüb olmayan kimseler içindir. Cünüb kimselerinse bunları, gusülden sonra yap­maları sünnet olur.

3.  Gusül yaptıktan sonra, koku sürünmek sünnettir. Ancak oruç­lu olanın ve kocasının vefatından dolayı süslenmesi yasaklanan kadının koku sürünmesi bundan müstesnadır. İhramı giydikten sonra koku sü­rünmeye devam etmek, bu kokunun cirmi de olsa ve giysilere sızsa bile, zarar vermez.

4.  İhrama girmeden önce hanımıyla cinsel ilişkide bulunması da sünnettir.

5. Kadının, ellerini bileklerine kadar kınalaması ve bunu nakışsız olaralc yapması; kınadan birazını da yüzüne sürmesi sünnettir.

6. İhrama girecek kişi erkekse beyaz ve yeni izârla ridâ giymeli­dir. Yoksa yıkanmış olanları giymelidir. Ayrıca nalin de giymelidir. Bo­yanmış ihram giymesi mekruhtur.

7.  Kerahet vaktinde değilse ihramdan önce iki rek’at namaz kıl­mak sünnettir. Ancak Mekke’de harem dâhilinde bulunan kişi, ihrama girmeden önce hangi vakitte olursa olsun mutlak olarak iki rek’at namaz kılmalıdır. Farz veya nafile olarak kılınan herhangi bir namaz da bu na­mazın yerine geçerli olur. Geceleyin de olsa bu namazları kılarken kıraati sessizce yapar.

8.  İhrama girerken kıbleye yönelmek sünnettir. Bu esnada şöyle demelidir:

“Allah’ım senin için saçımı, derimi, etimi ve kanımı ihrama koy­dum.”

9.  İhrama girerken telbiye getirmelidir. Telbiye metni şudur: “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’1-mülke lâ şerîke lek.” Bunu sekînetle ve zikir vakarıyla okumalıdır. İhramda olduğu sürece telbiye getirirken sesini yükseltmesi sünnettir. İhramda değilken sessizce okuması sünnet olur. Kadınınsa her halükârda sessizce okuması sünnet olur; yabancı er­keklerin yanında sesini yükseltmesi mekruhtur. Erselikler de kadın hükmündedirler.

10.  Telbiyeden sonra Peygamber (s.a.s.)’e salâtü selâm getirmeli­dir. Kişinin durgunluktan harekete doğru durumu değiştikçe, yüksek yere çıkarken, bayır aşağı inerken, arkadaşlarla bir araya gelindiğinde, gece veya gündüz karşılanırken üç defa telbiye getirmesi müekked sünnet olur. Telbiyeden sonra, istenilen bir dua okunabilir. Bu hususta nakledilen du­ayı okumak daha faziletli olur.[244]