Konu Başlığı: Hilâlin Tesbiti Gönderen: Eflaki üzerinde 30 Ocak 2010, 15:02:09 Hanefiler dediler ki: Havada görüşü engelleyen şeylerin bulunmaması hâlinde, haber vermeleriyle ilmin vukûbulacağı çok sayıdaki cemaatin hilâli görmeleri zorunludur. Çok sayıdaki cemaatin kaç kişiden teşekkül edeceği, imamın veya vekilinin takdirine bağlıdır. Kuvvetli görüşe göre, bu çok sayıdaki cemaatin belli bir sayısı yoktur. Bu durumda hilâli görenler, hilâli gördüklerini haber verirken, “tanıklık ederim ki...” demelidirler. Havada görüşü engelleyen şeylerin bulunması hâlinde akıllı, baliğ, adaletli ve müslüman bir kişi, hilâli gördüğünü haber verirse, onun tanıklığı ile yetinilir. Bu kişinin, “tanıklık ederim ki...” demesi şart değildir. Ayrıca hilâli görenlerin ifadesini kaza meclisinde alıp karar çıkarmak da gerekli değildir. Hâkimin hükmünü almaya da ihtiyaç yoktur. Havada görüşü engelleyen bir sebepin bulunması hâlinde, görmek çok zor olduğu için hilâli cemaatin görmesi şart değildir. Bir kişinin görmesi yeterli olur. Gören bu şahsın da kadın veya erkek olması, köle veya hür olması farketmez. Şâhidliği sahîh olan bir kişi hilâli görür de, bunu şâhidliği sahîh olan bir başka kişiye haber verirse, bu ikinci kişi de kadıya gidip birinci kişinin şâhidliği doğrultusunda şâhidlikte bulunursa kadı, onun bu şâhidliğini muteber sayabilir. Esah olan görüşe göre durumu belirsiz kişi de bu hususta âdil kimse gibidir. Hilâli görüp de şâhidliği sahîh olan kişinin şehirde bulunması hâlinde, aynı gece kadıya giderek huzurunda şâhidlikte bulunması vâcibtir. Bu kişinin, köyde bulunması hâlinde mescide giderek halk içinde hilâli gördüğüne tanıklıkta bulunması vâcib olur. Hilâli gören şahıs, peçeli bir kadın olsa bile, bu tanıklığı yapmak mecburiyetindedir. Hilâli gören kişinin tanıklığı kadı tarafından reddedilse bile hem kendisinin hem de kendisini onaylayanların oruç tutmaları vâcib olur. Yalnız bunlar, tanıklığın reddedilmesi hâlinde oruçlarını açacak olurlarsa kefâretsiz olarak sadece kaza etmekle yükümlü olurlar. Şafiiler dediler ki: Ramazan ayı, hâli bilinmeyen bir kimse de olsa, âdil birisinin hilâli görmesiyle sabit olur. Hava bulutsuz da olsa, görüşü zorlaştıracak şekilde tozlu veya bulutlu da olsa, bir kişinin görmüş olması, Ramazanın sübûtu için yeterli olur. Ramazan hilâlini gördüğüne tanıklık eden kişinin müslüman, akıllı, baliğ, hür, erkek ve dış görünüşü itibariyle de olsa âdil olması şarttır. Bu kişi tanıklık ederken, “tanıklık ederim ki...” demelidir. Meselâ kadı’nın huzuruna girdiğinde, “hilâli gördüğüme tanıklık ederim” demelidir. “Yarın Ramazandır” demesine gerek yoktur. Hilâlin görüldüğünü duyan kadı, hüküm çıkarmadıkça veya “bana göre Ramazan ayı sabit oldu” demedikçe halkın tümünün oruç tutması vâcib olmaz. Hilâli gözüyle gören kimsenin, gördüğünü kadıya haber vermese veya haber verdiği halde haberine itibar edilmese bile oruç tutması vâcib olur. Kâfir, fâsik, köle, kadın veya çocuk da olsa hilâli gören kimseden, gördüğü haberini alan kişinin, bu habere itimâd edip doğruladığı takdirde, oruç tutması vâcib olur. Malikiler dediler ki: Ramazan ayı, hilâlin görülmesiyle sabit olur ki, bundada üç durum sözkonusudur: 1. Hilâli iki âdil kişi görmelidir. Âdil; erkek, hür, baliğ, akıllı, büyük günahlar işlememiş, küçük günahlar üzerinde ısrar etmemiş, mürüvvete halel getirecek davranışlardan sakınmış olan kişidir. 2. Hilâli, haber vermeleri ilim ifade eden, yalan üzerinde ittifak etmeyeceklerinden emin olunan çok sayıdaki bir cemaat görmelidir. Bu cemaattaki şahısların tümünün erkek, hür ve âdil olmaları gerekli değildir 3. Hilâli bir kişi görmelidir. Ancak Ramazan ayı bir kişinin görmesiyle topluluk için sabit olmuş sayılmaz. Sadece kendisi ve hilâli gözetmekle ilgilenmeyen kimselerden haber verdiği şahıs için Ramazanın sübûtu, bir kişinin görmesiyle tahakkuk etmez. Ama gören bir kişiye oruç tutmak vâcib olur. Bu bir kişinin erkek ve hür olması şart değildir. Bu şahıs yalancılıkla tanınmamış bir kadın veya köle bile olsa; hilâlin durumuyla ilgilenmeyen kimseler, itimad edip mutmain olmaları hâlinde bu kişinin haber vermesiyle oruç tutmaya mecbur olurlar. Ne vakit ki iki âdil kimse veya yaygın olan bir topluluk hilâli görürlerse, bunların gördüğünü haber alan kimselerin oruç tutmaları vâcib olur. Birinci ve ikinci şıklarda bahsedilen kişi veya toplulukların hilâli gördüklerini haber alan kimselerin de oruç tutmaları vâcib olur. Ancak hilâlin görüldüğünü haber verenlerin iki âdil kişi olmaları gerekir. Bunların her birinden haber nakledenlerin de iki âdil kimse olması gereklidir. Nakilde iki âdilin müteaddit olmaları gerekli değildir. Meselâ iki âdil kişi, hilâlin görüldüğünü bir kişiden naklederler, sonra da bir başkasından naklederlerse, kendisine haber nakledilmiş her kişiye oruç tutmak vâcib olur. Veya yaygın bir cemaat, hilâlin görüldüğü haberini naklederse, oruç tutmak, haberi alan herkese vâcib olur. Bir kişinin nakli yeterli değildir. Haber, yaygın bir cemaatten nakledilirse, nakledenin âdil olmak kaydıyla tek kişi olması bile yeterli olur. Haber nakli; Ramazanın hâkim huzurunda tesbit edilmesiyle veya hâkimin, Ramazanın sübûtunu hükme bağlamasıyla ilgili olursa, yine haberi nakledenin bir tek kişi olması yeterli olur. Hilâli adalet sahibi veya durumu belirsiz bir kişi görürse, bunu hâkime arzetmelidir. Ki tanıklık müessesesi işlerlik kazansın ve hilâli gören herkes hâkime haber versin. Böyle olunca, hilâli gören bir kişi, âdil ise bir başkası, âdil değilse yaygın bir cemaat de kendisine tâbi olabilir. İki âdil kişinin veya diğerlerinin hilâli gördüklerine ilişkin tanıklıkta bulunurken, “tanıklık ederim ki...” demeleri şart değildir. Hanbeliler dediler ki: Ramazanın sabit olması, hem içsel, hem de dışsal açıdan dürüst olan mükellef bir kişinin, hilâli gördüğünü haber vermesiyle olur. Mümeyyiz olmayan çocuğun veya durumu belli olmayan bir kişinin hilâli görmesiyle Ramazan ayı sabit olmaz. Haber veren kişinin erkek veya kadın olması, köle veya hür olması, hükmü değiştirmez. Haber veren kişinin, “tanıklık ederim ki...” demesi şart değildir. Verdiği haber, durumunu bilmediği gerekçesiyle hâkim tarafından reddedilen âdil kişinin hilâli gördüğüne ilişkin haberini duyan herkesin oruç tutması vâcib olur. Hilâli gören kişinin kadıya gitmesi, mescide gidip haber vermesi vâcib değildir.[167] |