๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 26 Şubat 2010, 15:18:09



Konu Başlığı: Hîbe
Gönderen: Eflaki üzerinde 26 Şubat 2010, 15:18:09
Hîbe’nin Tanımı

İnsanların kaiblerini birbirine yaklaştıracak, gönüllere sevgi fi­danlarını dikecek ve dostluk bağlarını pekiştirecek olan her şey, İs­lâm dinince istenilir ve arzu edilir. İslâmın bu gibi şeylere olan arzusu, insanların bu şeylere olan ihtiyacı oranında artar, eksilir, insanların yaşamı için gerekli ye zorunlu olan şeyleri, her ferdin yerine getirmesi gereklidir, farzdır. Örneğin Cenab-ı Allah bu şeylerden biri olan ze­kâtı şu âyet-i kerîmeyle farz kılmıştır:

"Onların mallarında dilencinin ve (ihtiyacını açıklamayan) yok­sulun bir hakkı vardır.[1]

Bu dünya hayatında, zarurî ihtiyaçlarını temin etmekten âciz ka­lan bazı fertlerin bulunması kaçınılmazdır. Şu halde bu durumdaki insanların perişanlıklarını bertaraf etmek ve onlardan açlık-çıplaklık gailesini gidermek farzdır. Bu zarurî ihtiyaçları gidermekten fazla mal´ sarfedip harcamaya gelince; bu, (zenginlerle yoksullar) arasında kar­şılıklı sevgi ve ülfeti filizlendireceği için mendubtur. Hîbe, mendubtur. Çünkü Peygamber (s.a.s.) efendimiz:

"Hediyeleşiniz ki, birbirinizi sevesiniz [2]bu­yurarak hediyeleşmeyi teşvik buyurmuştur.

Hîbe vermekle insanlar arasındaki sevgi bağlarını geliştirmeyi, Allah´ın, "Mü´minler ancak kardeştirler [3]buyurarak terğib ettiği islâm kardeşliği bağlarını güçlendirmeyi, Peygam­ber efendimizin "hediyeleşin" emrine uymayı kasdeden kişi, verdiği hibeden ötürü, kendi niyeti kadar sevap kazanır. Ama hasis bir gaye uğruna malını hîbe veya hediye eden kişinin bu yaptığını, Allah ve Rasûlü kabul etmez. Rasûluliah´ın da "ameller, ancak niyetlere göredir" buyurduğu gibi, bu kişi, niyeti kadar ikâba mâruz kalır.

Sözlükte hîbe, maldan başka bir şeyle de olsa, bir kişinin bir baş­kasına ihsanda bulunmasıdır. Tıpkı Zekeriyya (a.s.) in; "(Rabbim) ba­na bir çocuk ihsan buyur" demesi gibi. Hîbenİn fıkhî ıstılah açısından ifâde ettiği anlama gelince, mezheblerin buna ilişkin geniş açıkla­maları aşağıya alınmıştır.

(2) Hanefîler dediler ki: Hîbe, bedel olmaksızın bir aynı, halde (şimdi­ki zamanda) başkasına mülk etmektir. Bu demektir ki; sahih bir mülkiyetle bir ayna sahip bulunan bir kimsenin, bu malını kendisine hîbe edilecek kim­seden bir bedel alma şartına bağlamaksızın başkasına mülk olarak vermesi sahih olur. Bu, mal sahibinin mülkiyetinde bulunan bu aynını bir bedel al­ma şartıyla başkasına hîbe etmesine aykırı değildir. Buna da "bedel şartlı hîbe" denir. Çünkü maksat, hîbenin sahih olmasında bedelin şart kılınma­sının yok edilmesidir. Ama bunun yanında aynın sahibi kendi aynını, bedel alma şartım koşmadan hîbe etmeyecekse, bu caiz olur. Örneğin: "Bana yüz bin lira vermen şartıyla bu evi sana hîbe ettim" demek gibi.

Hîbenin tanımında geçen "mülk etmektir" sözü satışı, hîbe ve diğer şey­leri kapsamına alır. Tanımda "ayın" kelimesi, ayırıcı bir kayıt olup, iğreti verme ve kiraya verme gibi, menfaatleri başkalarına mülketme işlemini hi­benin kapsamı dışına çıkarmaktadır. Borcu, borçludan başkasına hîbe et­meyi de kapsam dışına çıkarmaktadır. Çünkü borç, "ayın" olarak adlandırılmaz. Sözgelimi bir kimsenin bir başkasından ikiyüz bin liralık ala­cağı olur da, o kimse bu alacağım borçludan başka birine hîbe eder ve bu parayı borçludan teslim almasını emrederse, bu hîbe sahih olur. Çünkü ken­disine hîbe edilen kişi, bu parayı önce sahibine niyâbeten borçludan teslim alacak, sonra da kendi adına kabzedecektir. Çünkü bu para kendisine hîbe edilmiştir. Evet, teslim almasını emretmeden bu hîbe sahih olmaz. Kendisi­ne hîbe edilen kişi, bu parayı borçludan teslim almadıkça hîbe akdi batıl olur. Buna cevap olarak denilir ki: Borç, her ne kadar bir borç olarak ayn değilse de, alacaklının, kendisine hîbe edilene, teslim almasını emrettikten ve onun da bu borcu alacaklıya niyâbeten teslim aldıktan sonra borç olmaktan çıkıp ayın haline gelecektir. Dolayısıyla hîbe edilmesi de artık sahih olur. Ayın­dan maksat, şimdiki halde veya gelecek zamanda ayın haline gelecek olan şeydir.

Borcun, borçlunun kendisine hîbe edilmesine gelince; bu, gerçek anlamda bir hîbe değildir. Aksine bu, borçlunun zimmetinin borçtan ibra edildiği anlamında bir mecazdır. Her ne kadar hîbe lafzıyla yapılmaktaysa da, bu, borcun düşürülmesi demektir.

"Bedel olmaksızın" kaydını hîbenin tanımına koymakla, bedel alma şartı koşularak yapılan satış ve benzeri şeyler, hîbe akdinin kapsamından çıkmakta, ama sadaka hîbenin kapsamına girmektedir. Çünkü sadaka, bedel almaksı­zın bir aynı başkasına mülketmektir. Buna cevaben denilmiştir ki: Hîbenin buradaki tanımı genel lâfızlarla yapılmıştır ki, bu da bu gibi tanımlarda ca­izdir. Denebilir kî, sadakada sadece Allah´ın rızası gözetilir. Hîbede ise -Mâlikîlerin de dedikleri gibi- beraberinde Allah´ın rızası gözetilsin veya gö­zetilmesin, kendisine hîbe edilen şahsın gönlünü almak düşünülür. Öyleyse hîbenin tanımında bu gözetilirse, güzel olur.

Hîbenin tanımına "şimdiki zamanda" kaydım koymakla da, vasiyet kap­sam dışına çıkarılmış olmaktadır. Çünkü vasiyet, bir aynı bedelsiz olarak gelecek zamanda başkasına mülk etmektir.

Mâlikîler dediler ki:  Hîbe, bir malı sırf hatırını saymak için başka­sına bedelsiz olarak mülketmektir. Buna hediye adı verilir. Bu demektir ki, sahih mülkiyetle bir aynı, mâlik bulunan bir kişi, uhrevî sevabı bir tarafa, sırf kendisine hîbe edileni hoşnut etmek için ve hiç bir karşılık almaksızın ve aynı başkasına mülk olarak verebilir. Bu mülk edişe hîbe denir.

Tanımdaki "mülk etmektir" sözü hîbe, satış ve bunlara benzer akidleri kapsamaktadır. Tanıma "bir malı" kaydım koymakla iğreti verme, vakfet­me ve benzeri menfaatleri mülk etme işlemleri kapsam dışına çıkarılmakta­dır. "Kendisine hîbe edilenin hatırım saymak için" kaydını koymakla sadaka, hîbenin kapsamı dışına çıkarılmış olmaktadır. Çünkü sadaka ile sırf Allah´­ın rızâsı gözetilir. Ya da hem Allah´ın, hem de kendisine sadaka verilen kişi­nin rızâsı ve hoşnutluğu gözetilir. Kuvvetli olan görüş budur. Sadaka ile, yoksulun değil de sırf Allah´ın rızâsı gözetilir diyenler de olmuştur.

Şâfîîler, hîbenin iki anlam ifâde ettiğini söylemişlerdir:

1-  Genel anlamda hîbe; hediyeyi, hîbeyi ve sadakayı kapsar.

2-  Özel anlamda ise sadece hîbeyi ifâde eder ki, buna rükünîü hîbe denir.

Genel anlamda hîbe, kişinin kendi sağlığında gönüllü olarak (kendi mül­kiyetinde bulunan bir aynı) başkasına mülk etmesidir. Bu tanımda bulunan mülk etmesidir" kaydıyla iğreti verme, vakfetme ve misafir ağırlama gibi Şeyler hîbe kapsamı dışına çıkmaktadır. Çünkü hîbe, bir malı başkasına mubah kılmaktır.

Tanımda geçen "gönüllü olarak" kaydıyla, satışla vukûbulan mecburî ülk etme, hîbe kapsamı dışına çıkarılmış olmaktadır. Acaba zekât, adak keffâret de satış gibi olup bunlar vasıtasıyla meydana gelen mülk etme, er istemez mi meydana gelmektedir, yoksa bu yolla vukûbulan mülk et­me, borcu, ödeme kabilinden mi meydana gelmektedir?

Buna cevaben denir ki; bu gibi şeyleri hak edenlerin mülkiyetleri, bu şeyler kendilerine teslim edilmeden tahakkuk eder. Meselâ bir malın üzerin­den bir senelik süre geçince, zekâtı hak edenlerin bu maldaki mülkiyetleri, mal sahibi olan mükellefin zimmetinde tahakkuk eder. Mal sahibinin zekâtı vermesi, kendi zimmetini zekât yükümlülüğünden ibra etmesidir, yoksa ze­kâtı vermekte olduğu kişiye yeni bir mülk etme işlevi de bulunmamaktadır. Adak ve keffâretleri ödemek de böyledir.

Hîbe tanımına konulan "kendi sağlığındayken" kaydıyla, vasiyet hîbe kapsamı dışına çıkarılmış olmaktadır. Sağhğındayken gönüllü ve bedelsiz ola­rak malım başkasına mülk eden kimseye "sadaka veren", "hediye eden" ve "hîbe eden" denir. Bu işlemi yapan kimseye özel anlamda sadece "hîbe eden" denir. Hîbe etmek kişinin sağhğındayken gönüllü olarak ne ikram için, ne sevap için, ne ihtiyaç için icâb ve kabul ile kendi malını başkasına mül-ketmesi demektir.

"Ne ikram için" kaydını koymakla, hediyeler hîbe kapsamı dışına çı­karılmış oldu. Çünkü hediye vermekle, kendisine hediye verilen kişiye ik­ramda bulunma amacı güdülür.

"Ne sevap, ne de ihtiyaç için" kaydını koymakla, sadakalar hîbe kap­samı dışına çıkarılmış oldu. Çünkü sadaka vermekle uhrevî sevapları kazan­mak veya yoksulun ihtiyacım gidermek amacı güdülür. "îcâb ve kabul ile" kaydı da böyledir. Çünkü sadaka ve hediyede icâb ve kabul şart değildir. Bu anlamda hîbe de kayıtsız olarak söylendiğinde bu kasdedilir.

Bundan da anlıyoruz ki sadaka, kişinin kendi sağlığında iken sevap ka­zanmak veya yoksulun ihtiyacını gidermek amacıyla, kendi malını başkası­na mülk etmesidir. îşte bu, hîbe demektir. Hediye de aynı şekilde ikram maksadıyla gönüllü olarak, işinin kendi malını başkasına mülk etmesi de­mektir. Şu halde her sadaka ve her hediye bir hibedir.

Özel anlamda hîbeye gelince, buna ne sadaka, ne de hediye denir. Sa­daka vermemeye veya hediye etmemeye yemin eden bir kimse, sonra da özel anlamda hibede bulunursa, yeminini bozmuş olmaz. Ama hîbe etmemeye yemin edip de, sonra sadaka eder veya hediye ederse yeminini bozmuş olur.

Bir kimseye ikram olsun diye, âhiret sevabı da kasdedilerek icâb ve ka­bulle bir mal verilirse, her üç kavram da tahakkuk etmiş olur. Bu şekilde verilen mala hîbe denilebildiği gibi, hediye ve sadaka da denebilir. Ama âhi­ret sevabı ve karşı tarafa ikramda bulunma kasdı güdülmeksizin icâb ve ka­bulle bir mal verilirse, bu mala sadece hîbe denilir. Ama sadaka ve hediye kavramları yalnız olarak tahakkuk etmezler. Çünkü kişiye ikramda buluna­rak bir mal vermeye hem hediye, hem de hîbe denilir. Sevap kazanma kas-diyla verme durumunda da verilen mala hîbe ve hediye denilir.

Hanbelîler dediler ki: Hîbe, tasarrufu olan bir kimsenin, bilinen veya biUnmesi imkânsız olan meçhul, mevcud ve kendisine hîbe edilene teslim edilmesine muktedir olunan bir malı, sağhğındayken bedelsiz olarak vâ-cib olmaksızın başkasına mülketmesidir.

"Tasarrufu caiz olan bir kimsenin mülk etmesidir" demek, bir kişinin tasarruf ehliyetine sahip (mükellef ve reşid) olması şartıyla, kendi mülkiye­tindeki bir malı başkasına mülk etmesi demektir. "Bir malı" demekle taşınır-taşınmaz akarlar, kapsşm içine alınmış olmaktadır. Bunların hîbe edilmesi sahihtir. "Bilinen veya1 bilinmesi imkânsız olan-meçhul" sözü, hîbe edilen malın bilinir olması gerektiğini ifâde etmektedir. Meçhul malın hîbe edilme­si sahih olmaz. Ancak bilinmesi imkânsız olursa sahih olur. Meselâ bir kim­senin buğdayı, komşusunun buğdayıyla karışırsa, bunlardan birinin kendi buğdayını diğerine hîbe etmesi sahih olur. "Mevcut" kaydını koymakla, or­tada bulunmayan mallar hîbe kapsamı dışına çıkarılmış oldu. Meselâ gebe olmayan bir ineğin, ileride doğacak yavrusunu hîbe etmek sahih olmaz. "Tes­lim edilmesine muktedir olunan bir malı" kaydını koymakla, havada uçmakta olan kuş gibi, ele geçirilip karşı tarafa teslim edilmesine muktedir olunma­yan mallar, hîbe kapsamı dışına çıkarılmış oldu. "Vâcib olmaksızın" kay­dını koymakla zekât, keffârej ve adak malı gibi verilmesi mecburî olan şeyler, hîbe kapsamı dışına çıkarılmış oldu. Çünkü bu gibi şeyler hîbe değildirler. "Sağhğındayken" kaydını koymakla vasiyet, kapsam dışı edilmiş oldu. Va­siyet, ölüm sonrasında mülk etmektir. "Bedelsiz olarak" kaydını koymak­la, satış ve benzeri muameleler kapsam dışına çıkarılmış oldu.

Hîbe, hediye, sadaka ve atiyye eş anlamlıdırlar. Bunların hepsi de kişi­nin kendi sağhğındayken malını, bedelsiz olarak başkasına mülk etmesidir. Ancak bunlar, niyet bakımından biribirlerinden ayrılmaktadırlar.

Kişi kendi malını sırf ahiret sevabı karşılığında başkasına verirse, bu bir sadaka olur. İkram için, dostluk ve mükâfat için verirse, bu bir hediye olur. Herhangi bir maksat olmaksızın verirse, bu bir hîbe ve atiyye olur.


Konu Başlığı: Ynt: Hîbe
Gönderen: Ceren üzerinde 04 Mayıs 2018, 02:23:55
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..


Konu Başlığı: Ynt: Hîbe
Gönderen: Sevgi. üzerinde 04 Mayıs 2018, 02:27:11
Aleyküm Selam. Ameller ancak niyetlere göredir.  Rabbim niyetlerimizi herdaim Rızasına uygun eylesin inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Hîbe
Gönderen: Mehmed. üzerinde 04 Mayıs 2018, 14:27:26
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri her daim hayır üzere eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun