๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 01:16:49



Konu Başlığı: Giriş, Çıkış, Oturuş Ve Benzeri İşler Üzerine Yemin Etmek
Gönderen: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 01:16:49

Giriş, çıkış ve oturuş konuları üzerine yemin etmenin hükmüyle ilgili olarak mezheblerin tafsilâtlı görüşleri aşağıya alınmıştır.

(113) HANEFÎLER dediler ki:  Eve girmemeye yemin eden bir kişi, Kabe´­ye, mescide, yahûdîlerin havrasına, hiristiyanların kilisesine girmekle yemi­nini bozmuş olmaz. Çünkü buralar, gecelemek için hazırlanmış değildirler. Bu kişi, gecelemeye elverişli olmadığı takdirde hole veya kapı üzerindeki göl­geliğin altına girmekle de yeminini bozmuş olmaz.

Herhangi bir evi belirtmeksizin "eve girmeyeceğim" diye yemin eden bir kişi, binası olmayan harap bir eve girerse yeminini bozmuş olmaz. Ama belirterek "şu eve girmeyeceğim diye yemin eden bir kişi, çöl hâline gelmiş, harap bir ev bile olsa, buraya girmekle yeminini bozmuş olur. Evin so­fasına girmekle de yeminini bozmuş olur. Çünkü üstü açık olsa bile yazın orada gecelemek mümkündür. Bir eve girmemeye yemin eden bir kişi, sonra başka bir evden gelip de o evin damına çıkar ve üzerinde durursa, bir kavle göre yeminini bozmuş olur. Çünkü evden maksat, alttan olsun üstten olsun, kişinin etrafının kuşatılmış olmasıdır. Böyle bir duvarla çevrilmiş yerin içine giren kişi, eve girmiş olur. İster alttan girsin, ister üstten girsin, her iki şekil­de de girmiş olur. Bazıları da, evin çatısı trabzan veya duvarlarla örtülü ol­madıkça oraya giren yeminli kişinin yemini bozulmaz demişlerdir. Çünkü Örfe göre eve girmek ancak bunlarla mümkün olur. Çatının duvardan Örtü­sü olmayınca oraya giren, eve girmiş sayılmaz. Ve evin içinde değil, hava­sında durmuş olur. Kuvvetli görüşe göre bu gibi meselelerde muteber olan Örftür. Örfe göre dama, duvara veya ağaca çıkmak, bunlar her ne kadar evin içinde değilse bile eve girmek sayıldığından, buralara çıkan yeminli kişinin yemini bozulmuş olur. Aksi takdirde dışarıda kalacak şekilde eşikte durmuş olan kişi, evin içine girmiş sayılmaz. Eve girmeme yemini de varsa, yemini bozulmaz. Ama kapı kapanıp kilitlendiği takdirde içerde kalacak şekilde eşikte durmuş olan kişi, eve girmiş sayılır ve varsa yemini de bozulur. Adamın bi­ri, "muktedir olursam yarın sana gelirim" diye bir kişiye yemin eder de er­tesi gün hastalık, unutma veya delirme nedeni olmadığı, ya da hâkim tarafından alıkonulmadığı takdirde, o kişiye gitmesi gerekir. Böyle bir enge­li olmaksızın gitmediği takdirde yeminini bozmuş olur. Bir kimse kendi izni veya rızâsı veya bilgisi veya emri olmaksızın hanımının evden çıkmaması üze­rine yemin ederse, hanımı da onun izni, emri, rızâsı veya bilgisi olmaksızın evden çıkarsa kocanın yeminini bozmuş olur. Böyle olunca da evden her çı­kışında kocasından izin alması ve iznin de onun tarafınca anlaşılır olması şarttır. Kocanın izin vermek istemediğini imâ eden bir karine de olmamalı­dır. Meselâ kocası kendisine: "Çık... eğer çıkarsan Allah seni rezîl etsin" veya "senin cezan azâb olsun!" veya kendisini tehdit etmek amacıyla, "Çık!.." derse ve kadın da çıkarsa yemini bozulmuş olur. Ama kocası ken­disine, "git de dışarıdan şu şeyi satın al" derse bu, onun için bir çıkış izni olur. Kadın, annesinin evine gitmek için izin alıp evden çıkar da sonra kar­deşinin evine giderse, koeamn yemini bozulmuş olmaz. Çünkü kadının, onun rızasını, bilmesi şart değildir. Ama izin ve emir bunun hilâfına olup kadın kocasının izin veya emri olduğunu ya bizzat ondan veya elçisinden işitip öğ­renmek mecburiyetindedir. ,

Mehmed´in izni olmaksızın Ahmetle konuşmamaya yemin eden bir ki­şi, Ahmet´le konuşmak için, Mehmet´ten sadece bir kez izin almaya muhtaç olur. Aynı şekilde Abdullah´ın izni olmaksızın kendi evinden çıkmamaya ye­min eden bir kişi, çıkmak için Abdullah´tan sadece bir kez izin almaya muh­taç olur. Yine bir kişi hanımına, "sana izin verinceye kadar evden çıkma" veya "evden çıkmayacaksın meğer ki ben sana izin vereyim" derse, hanımın evden çıkması için bir kez izin vermesi yeterli olur. Ancak her çıkış için izin alması gerektiğini kasdettim derse, bu sözü, yargı merciince onaylanır. Çünkü o, kendi şahsı için zorlama yapmıştır.

"Şu şehirde veya şu beldede veya şu köyde oturmayacağım" diye ye­min eden bir kişi, şahsen oradan çıkmakla yemininin gereğini yerine getir­miş olur. Tabiî çıkarken de geri dönüşe niyet etmemelidir. Aksi takdirde halâ oranın sakini sayılır. "Falan kişiyle beraber oturmayacağım" diye yemin eden bir kimse, her biri aynı evin ayrı ayrı odalarında oturmakla yeminini boz­muş olur. Ancak oturdukları ev, hara gibi büyük olursa, yeminini bozmuş olmaz. Eğer araya bir duvar fasılası koyarak evi paylaşırlarsa ve bu ev belir­li bir evse, yani "seninle şu evde oturmam" diyerek yemin etmişse, her biri bir tarafta otursa, fasılanın faydası olmaz; yemîni bozulur. Eğer yemin eder­ken "şu..." diyerek evi belirlememişse, her biri bir tarafta oturmakla yemi­ni bozulmuş olmaz.

"Falan kişiyle bir ay birarada oturmayacağım" diye yemin eden bir ki­şi, onunla bir saat süreyle bir arada otursa bile yeminini bozmuş olur. Çün­kü oturmak, her ne kadar müddetle ölçülebilen ve zamanın uzamasıyla uzayabilen bir eylemse de bu müddet, oturmanın az veya çokluğu kapsama­sı için bir kayıt olmaz. Aksine müddet, kişinin bir ay süreyle kendini o kişiy­le birarada oturmaktan menetmesi için bir kayıt olur. Bir saat süreyle de olsa o kişiyle bir arada oturmakla yeminini bozmuş olur. Ama "falan kişiyle bir arada bir ay süreyle ikâmet etmeyeceğim" diye yemin eden bir kişi, onunla bir arada tam bir ay süreyle ikâmet etmedikçe yeminini bozmuş olmaz. "Şu mekândan çıkmayacağım" diye yemin eden bir kişiyi, başkası zor kullana­rak kaldırıp oradan çıkarırsa, yemini bozulmuş olmaz. Ama kendisinin iz­niyle başkası onu kaldırıp çıkarırsa, yemini bozulur. "Yolculuğa çıkacağım" diye yemin eden bir kişi, bulunduğu yerden sefer niyetiyle çıkması ve belde­sinin mamur yerlerini aşıp geride bırakmasıyla yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Tabiî gideceği yerle, beldesinin mâmur olan dış kısımları arasında onsekiz saatlik bir sefer müddeti bulunması şarttır. "Hanımım falan kimse­nin düğününde hazır olmayacak" diye yemin eden bir kişinin hanımı, dü­ğün başlamadan düğün yerine gidip bekler de ondan sonra gelin gelirse, düğün sonuna kadar orada kalsa bile yeminini bozmuş olmaz.

Şu evde oturmayacağım diye yemin eden bir kişi ailesini ve eşyasını orada bırakarak yalnız başına evden çıktığında, evde bırakmış olduğu eşyalar ken­di ev ihtiyaçlarını karşılayacak eşyalar ise yeminini bozmuş olur. Ama evde bırakmış olduğu eşyalar, bir evde oturmaya yetecek kadar değil iseler yemi­nini bozmuş olmaz. Bu kişi başkasına tâbi olarak o evde kalmaktaysa bile —mesela çocuğun babasına tâbi olarak evde kalması gibi-oradan tek başı­na çıkıp gitmekle yeminini bozmuş olmaz. Müftâbih olan görüş budur. Ay­nı şekilde kadın, kocasıyla birlikte çıkmaya yanaşmaz ve kocası evden yalnız basma çıkarsa, yemininin gereğini yerine getirmiş olur. Ama hırsız ve ben­zeri şeylerin korkusu nedeniyle çıkamazsa, mazur sayılır. Bu korku gidince­ye kadar çıkmayıp beklerse, yeminini bozmuş olmaz. Yine bunun gibi kapıyı üzerine kilitlerler ve o da açamazsa veya oturmak için başka bir ev aramakla meşgul olursa, ya da eşyasını taşımakla uğraştığı için günlerce eski evinde kalırsa, eşya taşımak için bir hayvan kiralamaya muktedir olsa bile yeminini bozmuş olmaz. Birkaç evi olan bir şahsın adını vererek, falan kişinin evine girmem diye yemin eden bir kişi, o şahsın boş evlerinden birine girerse, ye­mininin akıbeti ile ilgili olarak iki rivayet vardır:

1-  Bu kişi mutlak surette yeminini bozmuş olur. Çünkü her ne kadar içinde kimseler oturmasa da o şahsın mülkü olan bir eve girmiştir.

2-  O şahsın olsa bile, başkası tarafından kiralanmış olan o eve girmekle yeminini bozmuş olmaz. Çünkü aidiyet, kiraya vermekle ve teslim etmekle bâtıl olur. Nitekim bu görüşte olanlara göre aidiyet, satışla da bâtıl olur. Ama başka birisinin içinde oturmadığı o şahsa ait eve girmekle, mutlak surette yeminini bozmuş olur. Çünkü evin, o şahsa aidiyeti hâlâ devam etmektedir.

Zeyd´in evine girmem diye yemin eden bir kişi, Zeyd´in ölümünden sonra o eve girmekle yeminini bozmuş olmaz. Çünkü evin bedeli kadar borçlu da olsa Zeyd öldükten sonra o ev, kendisinin mülkiyetinden çıkıp vârislere inti­kal etmektedir. Müftâbih olan görüş budur. Her ne kadar borç nedeniyle ölü Zeyd´in hükmü bakî kalmışsa da o ev, her bakımdan onun mülkü ol­maktan çıkmıştır. Elbisesini giyerek dışarı çıkmaya hazırlanan hanımına, "eğer dışarı çıkarsan benden boşsun diyen kişinin hanımı, çıkmaktan vazgeçip oturur da bir saat sonra çıkıp giderse yemini bozulmuş olmaz. Kadın çıkma­dan önce, giymiş olduğu gezi elbisesini çıkarıp şeklini değiştirmiş olsada ol­masa da hüküm aynı olup boşanmış olmaz. Ama babasının evinde olan bir kadına kocası: "Şu anda kalkıp kendi evimize gitmezsen boşsun" derse ve kadın da o anda kalkıp gezi elbiselerini giyer ve dışarı çıkarsa; fakat sonra geri dönüp henüz kocası oradan çıkıncaya kadar babasının evinde oturursa ve kocasından sonra çıkıp kendi evine giderse, boşanmış olmaz. Ancak ka­dın, önce çıkmak isterken bulunduğu şekil ve kılığını değiştirmiş olmamalı­dır. Eğer elbisesini çıkarıp değiştirirse boşanmış olur.

İki durum arasındaki farkı şöylece ifâde edebiliriz: Birinci durumda bo­şama andının konusu, kadının evden çıkmamasıdır. Ki bu, çıkışı terketmektir. Boşanmaması ise, çıkışın zıddmı yapmakla, yani çıkıştan yüz çevirip evde oturmakla mümkün olabilir. Şu halde kadın, kocasının üzerine talâkla and içtiği çıkıştan vazgeçip evde oturmakla, boşanmaktan kurtulmuş olur. İster üzerindeki gezi elbisesini çıkarsın, ister çıkarmasın farketmez. Elbisesini çı­karsa da çıkarmasa da, evden çıkmadıktan sonra boşanmış olmaz. Ama ikinci durum bunun tersinedir. İkinci durumda talâkla üzerine and içilen şey, ka­dının evden çıkıp gitmesidir. Ki bu da olumlu bir eylem olup, boşanmaktan kurtulmak için o müsb^t.eylemi yapmak, yani evden çıkıp gitmek gerekir. Yalnız, kadın gitmeye Hazırlanarak oturur ve gitme niyetiyle beklerse, git­mekten yüz çevirmiş olmaz. Aksine, hükmen gitmekte sayılır. Ancak gitmek­ten yüz çevirmeyip gidici bir şahsın hükmünde olduğunu belirleyen kılık-kıyâfet içinde bulunması şarttır. Ama gidici olduğunu belirleyen kılık-kıyâfetini değiştirirse, zahiren dışarı çıkıp eve gitmekten vazgeçmiş sayılır. Bu yemine yemin-i fevr (âcil yemin) denir. Bu yeminde âcillik süresi bir sa­atle takdir edilir.

Üzerine and içilen eylemin yapılıp yapılmaması bakımından yeminler üç kısma ayrılırlar:

1- Lâfız ve mânâ yönünden müebbed yeminler. Bunlara mutlak yemin­ler de denilir.

2- Lâfız ve mânâ yönünden muvakkat (süreli) yeminler.

3- Lâfız yönünden müebbed, ama mânâ yönünden muvakkat yeminler.

İşte bu, yemin-i fevrin tâ kendisidir. Yukarıdaki misâlde olduğu gibi âcil bir işle kayıtlanırsa âcil olur veya şimdiki zamanla ilgili bir söze cevap mâhi­yetinde olur. Meselâ adamın biri bir başkasına, "gel benimle birlikte öğle yemeği ye" der de, o, "eğer seninle birlikte öğle yemeği yersem karım boş olsun" diye yemin ederse, bu yeminin lâfzı, bir vakitle kayıtlı olmayıp mut­laktır. Ama mânâsı, içinde bulunduğu zamanla kayıtlıdır. Çünkü bu yemin, "gel benimle birlikte öğle yemeği ye" sözünün bir karşılığı olarak söylen­miştir. Bu sözü söyleyen kişiyle öğle yemeği yerse karısı boş olur. Başka tür­lü, meselâ kendi başına öğle yemeği yerse karısı boş olmaz. İster o kişinin davet ettiği yemeği, ister başka bir yemeği yesin, karısı boş olmaz. Ancak kendisini davet eden kişi, "gel de benimle birlikte öğle -yemeği olarak şu ye­meği ye" derse, kendi başına da olsa o yemeği yemekle karısı boşanmış olur. Kendisini öğle yemeğine davet eden adama, "vallahi bugün öğle yemeği yemeyeceğim" diye yemin ederse, her ne şekilde olursa olsun öğle yemeği yemekle yeminini bozmuş olur. Çünkü konuşmasında cevaptan fazlasını söylemis olmaktadır. Bu durumda yemini yeniden başlatmış olmaktadır. An­cak bununla başka şeye niyet ettiğini söylerse, sözü diyâneten onaylanır. Edilen yeminin adiliğine deiâlet eden bir İpucu bulunmazsa o zaman cümle başındaki izâ âcilliğe ´in´ edatı ise geniş zamana delâlet eder. Yani "şu işi yaparsam şöyle olsun" derse âcilliğe, "bu işi yaptığım takdirde şöyle olsun" derse geniş zamana delâlet eder. Meselâ, "eğer evden çikarsam üze­rime kurban vâcib olsun" diyen kişi, evden çıktığı takdirde acilen kurban kesmelidir. Ama "evden çıktığım takdirde iki gün oruç tutayım" diyen kişi, evden çıkarsa, iki gün orucu bilâhare herhangi bir zamanda tutabilir. Bu mi­sâlin yeri her ne kadar yemek üzerine yapılan yeminler bahsi ise de burada yemin-i fevr dolayısıyla anılmıştır.

Mâlîkîler dediler ki:  Eve girmemeye yemin eden bir kişi hamama, kahvehaneye, dükkâna, firma, üzüm sıkılan yere, vekâlete, hapishaneye gir­mekle yeminini bozmuş olur. Ancak örfe göre ev kelimesiyle kişinin sâdece kendi hanımlarıyla oturduğu yerler kastediliyorsa, yukarıda sıralanan yer­lerden birine girmekle yeminini bozmuş olmaz. Yalnız, konut olarak hanım­larıyla birlikte oturduğu eve girmekle yeminini bozmuş olur. Falan kimsenin, bir evdeyken yanma girmemeye yemin eden bir kimse; kendi komşusunun evine girip de o adamı karşısında görürse, yemininin bir sebebi veya önce de belirtildiği gibi bİsatı (yemini gerektiren sebeb) yoksa yeminini bozmuş olmaz. Falan kimse kendi evindeyken yanına girmeyeceğim diye yemin eden bir kişi, o adamın komşusunun evine girer de onu karşısında bulursa yemi­nini bozmuş olur. Çünkü komşusunun evi kendi evine benzer. Zîrâ komşu­nun komşu üzerinde hukuku vardır. Yemin ederken özellikle binaya benzeyen ev kasdedilmemişse veya içinde bulunan sâhibleri üzerine yıkılmakta olan bir evi görerek "eve girmem" diye yemin etmek gibi yeminin bisatı olmazsa çünkü bununla binâvârî evler kasdedilmiş olmaktadır-ev kelimesi kıl­dan yapılan çadırları da kapsamına alır.

Evdeyken falan kimsenin yanına girmem diye yemin eden birisi, o kim­se hapisteyken, mahkûm olarak onun bulunduğu yere suç işleyip de hakettiği için-girerse yeminini bozmuş olur. Ama suçsuz olarak tutuklanıp yanma girerse yeminini bozmuş olmaz. Murad evine girmekteyken, "Murad´ın evine girmem" diye yemin eden bir kişi, Murad´ın evinin içine girme­ye devam ederse yeminini bozmuş olur. Çünkü içeriye girmekte devam etmesi, yeniden içeri girmesi gibi sayılır. Ama evin İçinde beklemekteyken eve gir­mem diye yemin eden bir kimse, beklemekte devam etmekle yeminini boz­muş olmaz.

Bineğe binmişken binmemeye, giyinik olduğu halde elbiseyi giymeme­ye, içinde oturduğu eve girmemeye yemin eden bir kimse; binmeyi, giymeyi veya oturmayı terketmeye muktedir iken bunları yapmaya devam etmekle yeminini bozmuş olur. Sözgelimi iki günlük mesafedeki bir yolculuğa çıkan bir kişi bindiği binek üzerindeyken, "vallahi şu bineğe bineceğim" diye ye­min ederse, yolculuk mesafesinin tümünde o bineğe binmedikçe yeminin ge­reğini yerine getirmiş olmaz. Geceleyin veya zaruret vakitlerinde binekten inmesi, yeminine bir zarar vermez. Giyinik olduğu elbiseyi kasdederek "şu elbiseyi giyeceğim" diye yemin eden bir kişi, giyilmiş sayılacağı zannedilen bir süre miktarı o elbiseyi giymedikçe yemininin gereğini yerine getirmiş ol­maz. Hanımına, "iznim olmadan evden çıkmayacaksın" diye yemin eden bîr kişi, izin vermedikçe ve hanımı da verilen izni bilmedikçe evden çıktığı takdirde kocasının yemini bozulur. Hanımına, "evden çıkmayacaksın, me­ğer ki sana izin vereyim" derse, evden çıkarken kadının, kocasının izin ver­miş olduğunu bilmesi şart değildir. Koca izin verir, ama kadın izin verildiğini bilmezse, dışarı çıkmakla kocanın yemini bozulmuş olmaz. Verilen iznin de sarih olması gerekir. Kadın dışarı çıkar, kocası bunu bilir de menetmezse, çıktığını bilmesi izin sayılmaz.

Sözgelimi babasının evine gitmesi dışında, hanımına dışarı çıkmaya izin vermemeye yemin eden bir kişi, babasının evine gitmesi için izin verir de ha­nımı babasının evinden fazla olarak başkasının da evine giderse; başkasının evine gidişi babasının evine gidişinden ister önce ister sonra olsun veya baba evine gitmeyip yalnızca başkasının evine gitsin, kocası bu fazlalığın olacağı­nı bilmez veya olduktan sonra bilirse, yemini bozulmuş olmaz. Ama kadı­nın baba evi ziyaretinden fazla ziyaret yapmakta olduğu anda bilgisi olur da kadım bundan alıkoymazsa yeminini bozmuş olur. Çünkü bu anda bilgi­sinin olması, kadının yapmakta olduğu işe izin verdiği anlamına gelir. Birin­ci meseledeyse durum böyle değildir.

Kadının çıktığını kocanın bilmesi izin sayılmaz. Şundan ki: Birinci me­selede yemin, olumsuz cümle yapısı üzerine kurulmuştur. O nedenle çekin-celi davranmak gerekir. İkinci meseledeyse yemin, olumlu cümle yapısı üzerine kurulmuştur. En ufak bir nedenle yemin bozulabilir. Kendi izni olmaksızın hanımının evden çıkmaması üzerine yemin eden bir kişi, baba evine gitmesi için izin verir de, hanımı kardeşinin evine de giderse, kocası bundan haber­dar olsa da olmasa da mûtemed görüşe göre yemini bozulmuş olur.

Kendi mülkü olan evi göstererek, "şu evde oturmayacağım" diye ye­min eden bir kişi, daha sonra o evi başkasına satıp kirayla içinde oturursa veya iğreti olarak içinde oturursa yeminini bozmuş olur. Ancak kendi mül­kü olarak içinde oturmamaya niyet etmişse, bu durumda kirayla ve iğreti olarak İçinde oturması, yemininin bozulmasına neden olmaz. Aynı şekilde falan kişinin şu evinde oturmamaya yemin eden bir kişi, o evin üçüncü bir şahsa satılmasından sonra içinde oturmakla da yeminini bozmuş olur. An­cak yemin ederken o evin falanın mülkü olarak içinde oturmamaya niyet et­mişse, üçüncü şahsa satıldıktan sonra içinde oturmakla yeminini bozmuş olmaz. Bu iki meselede evlerin baş tarafına "şu" işaret zamirini koyduğu için yeminli kişinin yemini bozulmuş olmaktadır. İşaret zamiri, muayyenlik ifâde eder. Mülkiyetin başkasına geçmesiyle muayyenlik ortadan kalkmaz. Ama "şu" işaret zamirini kullanmaksızm falan kişinin evinde oturmamaya yemin eden bir kişi, üçüncü bir şahsa satıldıktan sonra o evin içinde otur­makla yeminini bozmuş olmaz. "Şu eve girmeyeceğim" diye yemin eden bir kişi, o evin harâb olup yola karışmasından sonra oraya girmekle yeminini bozmuş olmaz. O evin mescid yapılmasıyla da oraya girmekle yeminini boz­muş olmaz. O ev, yıkılarak yerinde ikinci kez ev yapılır da oraya girerse ye­minini bozmuş olur. Oranın tahribini emretmekle de yeminini bozmuş olur. Evdeyken falan kişinin evine girmemeye yemin eden bir kişi, mesciddeyken yanına girmekle yeminini bozmuş olmaz. Çünkü mescide girmek şer´an iste­nilen bir davranıştır. Bu nedenle de mescide girmesi, kendi irâdesi dışında olmuş gibidir. Falan kişinin yanına girmem diye yemin eden bir kişinin, kas-dettiği kişinin kendisi onun yanma gelip bulunduğu yere girerse, yemin eden kişi oturduğu yerde kalmaya devam etse bile yeminini bozmuş olmaz. Çün­kü yemin eden kişi, falanın yanına girmemiştir.

içinde oturmakta olduğu evi göstererek "şu evde oturmam" diye ye­min eden bir kişinin, o evden taşınması vâcib olur. Geceleyin de olsa, taşın­ma imkânı olduğu halde hâlâ içinde kalırsa yeminini bozmuş olur. Bir zâlimden veya hırsızdan korktuğu için taşınması mümkün olmazsa, yemini­ni bozmuş olmaz. Ama kendine uygun bir ev bulamadığı veya bulduğu hal­de evin kirasının çok olması nedeniyle evden çıkmaması mazeret olarak kabul edümez. Kıldan yapılma bir çadır da olsa oraya taşınması vâcib olur. Aksi takdirde yeminini bozmuş olur. Ağır davranmaksızın normal olarak eve ta­şınma işiyle meşgulken yeminden sonra iki gün veya daha fazla ikâmet etse, yeminini bozmuş olmaz. Yine eşyasını taşıyacak kimse bulamadığı için ikâ­met etmekle de yeminini bozmuş olmaz. Evden çıkıp da oturmak için ikinci kez oraya dönerse yeminini bozmuş olur. Çünkü o şekilde yemin etmesi, umu­mîliği ifâde eder. Ama şu evden taşınacağım diye yemin ederse, taşındıktan onbeş gün sonra oraya geri dönmesi caiz olur. Bu evde kalmayacağım veya bu evde ikâmet etmeyeceğim diye yemin etmek de, mûtemed görüşe göre ay­nıdır. Bu sigalarla yemin ettiğinde evde kalmakla yeminini bozmuş olmaz. Ancak zaman kaydı koymuşsa, o zaman boyunca oturmaması gerekir. Çünkü, "vallahi şu işi yapacağım" diye yemin eden kimsenin o işi geniş zaman için­de yapması gerekir. Acilen yapma zorunluluğu yoktur. Meşhur olan görüş de budur.

"Falan kişiyle şu evde oturmayacağım" diye yemin eden bir kişi, hâlen o kişiyle birlikte oturmaktaysa; ikisinden biri, örfen bir arada oturma duru­munu ortadan kaldıracak şekilde oradan taşınmadıkça veya araya bir duvar çekmedikçe yemininin gereğini yerine getirmiş olmaz. Araya çekilen duva­rın taş veya tuğladan yapılmış kuvvetli bir duvar, ya da hurma ağacı dalın­dan yapılmış zayıf bir duvar olması yeterli olur.

Birinci şahıs, "onunla bir evde oturmam" diye yemin ettiğinde her ikisi de bir arada iseler, yemini ister mutlak olsun, ister, "şu harada onunla bir Jikte oturmam" şeklinde olsun, ikisinden birinin mutlaka oradan taşınması gerekir.

"Falan kişiyle şu beldede oturmam" diye yemin eden bir kişinin, bir fersah (5040 m.) uzaklıktaki bir mesafede oturup ikâmet etmesi gerekir. "Onunla bir arada oturmam" yeminiyle, eğer ondan uzak durmayı kasdet-mişse, onu ziyaret etmesi hâlinde yeminini bozmuş olur. Ama yemini, ço­cuklarla veya kadınlarla çekişmekten ve münâkaşadan dolayı olmuşsa, örfe göre çok sayılmayacak şekilde onu ziyaret ederse yemini bozulmuş olmaz. Ziyaretin çokluğu nedeniyle yemini bozulur. Oturmamaya yemin ettiği ev­den çıktığı halde bazı eşyasını orada bırakırsa, yeminini bozmuş olur. Ama evde oturmamaya yemin eden kişi, orada bir şeyini saklarsa yeminini boz­muş olmaz. Çünkü saklamak, oturmak değildir.

Şâfiîler dediler ki: "Şu evde oturmayacağım" diye yemin eden bir kişi, özürsüz olarak orada beklemekle yeminini bozmuş olur. Eğer bu kişi sürekli olarak o evde oturmaktaysa, ayrılmak niyetiyle, sürekli oturmuyor-sa, sözgelimi gezinti için oraya girmişse, ayrılmaya niyet etmeksizin oradan çıkması gerekir. Bu şekilde çıkmakla yeminini bozmuş olmaz. Ailesi ve eş­yası orada kalmış olsa da olmasa da farketmez. Eşyasını toparlamak, ailesi­ni çıkarmak, elbisesini giymek, kapılarını kilitlemek, canından ya da malından korkmak veya çıkışını başkasının engellemesi gibi mazeretler dolayısıyla ev­de kalmakla yemini bozulmuş olmaz. Ancak eşya taşıma ve benzeri işleri yap­tırmak için emsal ücretle kendisi için bir vekil bulduğu halde yine evden çıkmazsa, yeminini bozmuş olur. Başkalarından gizlenilmesi gereken eşya­ları taşımada başkasını vekil etmeye muktedir olma şartı aranmaz. Taşıma­da başkasını vekil etmeye muktedir olsa bile bu eşyaları kendi taşımakla yeminini bozmuş olmaz. "Falan kişiyle bir arada oturmam" diye yemin eder de ikisi hâlâ orada bulunurlarsa, beklemekle yeminini bozmuş olur. Ancak yemininin ardısıra yıkılmaya başlayan bir binayla meşgul olduğu için bek­lerse, kuvvetli görüşe göre yemini bozulmuş olmaz. Herhangi bir yeri niyet etmeksizin "falan kişiyle bir arada oturmam" diye yemin eden bir kişi, her nerede olursa olsun onunla bir arada oturmakla yeminini bozmuş olur. An­cak ikisinin odaları küçük de olsa bir handa bulunursa, birbirine bitişik ve merdivenleri aynı olduğu takdirde yemini bozulur. Ama her birisi, mutfak, banyo ve merdiveni ayrı olan birbirinden ayrı odalarda kalırlarsa, yeminini bozmuş olmaz. İçinde bulunduğu halde, "şu eve girmeyeceğim" veya dışın­da bulunduğu halde, "şu evden çıkmayacağım" veya temiz iken "temizlenmeyeceğim" veyahut da koku sürünmüşken, "koku sürünmeyeceğim" diye yemin eden bir kişi, bu durumda yeminini bozmuş olmaz. Çünkü bu durumların sürdürülmesi, Örfe göre eylem sayılmaz. Bun­da uygulanacak formül şudur: Üzerine yemin edilen şey ayakta durmak, otur­mak, ikâmet etmek, binmek, giymek, ortak olmak gibi zamanla birlikte uzayacak olgulardansa, yapılmamasına yemin edilen şey, yapıldığı takdirde yemin bozulmuş olur. Çünkü bu sayılan olgular, zamanla birlikte uzarlar. Örneğin: Bir saat ayakta durdum, bir gün oturdum, bir ay ikâmet ettim; onun­la bir yıl ortaklık ettim, gibi. Ama üzerine yemin edilen olgu; giriş, çıkış, temizlenme ve koku sürünme gibi zamanla birlikte uzamayan şeylerdense ye­min eden kişi, bu olguların içinde bulunup da bunları yapmamaya yemin etse bile bulunduğu hâli devam ettirmekle yeminini bozmuş olmaz. Oruç­luyken oruç tutmamaya, namazdayken namaz kılmamaya yemin eden bir kişi, tutmakta olduğu oruca veya kılmakta olduğu namaza devam etmekle yeminini bozmuş olmaz. Çünkü bunlar, "bir ay oruç tuttum", "bir gün na­maz kıldım" demek gibi her ne kadar zamanla takdir edilen fiiller iseler de, bu gibi işlerde muteber olan şey niyettir ve niyet de zamanla takdir edile­mez. Yapmam diye yemin ettiği bir işe devam etmekle yeminini bozan bir kişi, ikinci kez o işi yapmamaya yemin eder de yapmaya devam ederse, yeni­den keffâret ödemesi gerekir. Çünkü birinci yemini, ilk devam edişiyle çö­zülmüş olmaktadır. Hâlen ortağı bulunduğu bir kişiyi kastederek onunla ortak olmam diye yemin eden bir kimse ortaklığı devam ettirirse, yeminini boz­muş olur. "Şu evin mülkiyetinde, kardeşimle ortak olmam" diye yemin eden bir kişinin babası ölür ve dolayısıyla bu ev kendisiyle kardeşine miras kalır­sa, eğer kendisi paylaşmaya muktedir olduğu halde paylaşmaz ve müşterek halde bırakırsa yeminini bozmuş olur. Ama paylaşmaya muktedir olamaz­sa, mazeretinden dolayı yeminini bozmuş olmaz. Faian kişinin evine girmem diye yemin eden bir kişi, bilmeyerek onun evine girerse yeminini bozmuş ol­maz. Aynı şekilde falan kişiye selâm vermem diye yemin eden bir kişi, ka­ranlıkta tanımaksızın ona selâm verirse, yeminini bozmuş olmaz. Çünkü yeminde sorumluluk, önce de belirtildiği gibi, yeminin aksini bilerek, kasıt­lıca ve arzuya bağlı olarak yapma halinde doğar.

Hanbelîler dediler ki:  Eve girmem diye yemin eden bir kişi, her ne halde olursa olsun eve girmekle yeminini bozmuş olur. Yaya olarak veya süvari olarak veya başkası tarafından omuzlanarak da olsa eve girmekle ye­minini bozmuş olur. Bu kişi kendini, eve bitişik bir suya atar da o su kendi­lini eve sürükleyip götürürse, yine yeminini bozmuş olur. Duvardan inerek, duvarı delerek, kemer altından veya kapıdan geçerek de olsa eve girmekle yeminini bozmuş olur. Tabiî bu yemin eve kendi arzusuyla girme durumun­da bozulmuş olur. Ama dövülerek, malı gasbedilerek, ölümle tehdîd edile­rek veya benzeri şekillerde girmeye zorlanarak eve girerse yeminini bozmuş olmaz. Önce de belirtildiği gibi yeminin bozulması için zorlamanın olmama­sı şarttır. Kendi isteği olmaksızın başkası tarafından zorla eve sokulan kim­senin yemini, eğer muktedir olduğu halde engellemezse bozulur. Ama girmeye yanaşmaz ve engellemede bulunurse yeminini bozmuş olmaz. Zorla eve so­kulduktan, zorlama ve baskı ortadan kalktıktan sonra hâla evin içinde kal­maya devam ederse yeminini bozmuş olur.

Bir kimse evin içinde oturduğu halde oturmamaya veya başkasıyla bir­likte oturmaktayken onunla beraber oturmamaya yemin ederse, derhal ora­dan çıkmadığı takdirde yeminini bozmuş olur. Ancak çıktığında canına zarar geleceğinden korkarsa, korkunun ortadan kalkmasına ve çıkma imkânını elde etmesine kadar orada bekleyebilir. Bu bekleme, bir zararı bertaraf etme mak­sadıyla olduğu için yasaklanamaz. Evden çıkışı da normal âdete uygun ol­malıdır. Meselâ geceleyin çıkması gerekmez. Bu evde ailesi ve eşyası olur da onları yanına almaksızın kendi başına çıkarsa, yeminini bozmuş olur. Hem kendisi çıkmalı, hem de ailesini ve eşyasını çıkarmalıdır. Ancak hanımı ya da evdeki çoluk çocuğu kendisiyle birlikte çıkmaya yanaşmaz ve onları çık­maya da zorlayamazsa, kendi başına çıkmakla yeminini bozmuş olmaz. Çık­maya, yemin ettiği halde evde kalmaya zorlanır veya gece yarısı, bir ev bulamayacağı bir zamanca çıkmaya yemin ederse, veya kiralık ev bulma im­kânına sâhib olamazsa, ^veya çıkmasına engel olmak için başkası tarafından kapılar üstüne kilitlenir de açmaya muktedir olamaz ve yine de çıkma niye­tiyle orada kalırsa yeminini bozmuş olmaz. Yalnız ihmalkârlık etmeksizin âdete göre taşıma işine başlamış olması da şarttır. Başladıktan sonra, taşı­ma işi bir kaç gün de sürse, orada kalmakla yeminini bozmuş olmaz. Nor­mal istirahat zamanlarında ve namaz vakitlerinde taşıma işini sürdürmesi gerekmez. Taşındıktan sonra, hasta ziyareti amacıyla o eve gelmekle yemi­nini bozmuş olmaz. Çünkü ziyaret etmek, o evde oturup ikâmet etmek de­ğildir.

"Falan kişiyle bir arada oturmam" diye yemin eden bir kişi (oradan taşmmaksızın sâdece) aralarına bir perde veya örtü koyarsa, yeminini boz­muş olur. Ama evin içinde iki oda bulunur da her odanın kapısı, banyo, tu­valet ve merdiven gibi ek tesisleri ayrı olursa ve her biri ayrı odalarda otururlarsa yeminini bozmuş olmaz. Bütün bu durumlarda yeminli kişinin, eğer aksi istikamette bir niyeti veya yemininin sebebi olmazsa yeminini boz­muş olmaz. "Şu beldeden çıkacağım" diye yemin eden bir kişi, ailesini ya­nına almaksızın çıkmakla yeminini bozmuş olmaz. Ama "şu evden çıkacağım" diye yemin eder de kendi başına yalnız olarak çıkarsa, önce de belirtildiği gibi yeminini bozmuş olur. Beldeden çıkmaya yemin eden kişi, beldeden çık­tıktan sonra geri dönmekle yeminini bozmuş olmaz. Beldeye geri dönebilir.

Evin içindeyken "eve girmem" diye yemin eden bir kişi, yeminini boz­muş olur. Binek üzerindeyken, "bineğe binmem" veya giyinik iken "giyinmem" veya ayakta durmaktayken, "ayakta durmam", veya örtülü iken "örtünmem", veyahut kıbleye yönelik iken "kıbleye yönelmem" diye yemin eden bir kişi yapmam diye yemin ettiği ve hâlen yapmakta olduğu bu fiillerden birini yapmaya devam etmekle yeminini bozmuş olur. Aynı şekil­de bir şeyi tutmakta olduğu halde "tutmam", veya birisiyle ortak iken "onun­la ortak olmam" diye yemin eden bir kişi yeminini bozmuş olur. Çünkü eylemi devam ettirmek, yeni baştan yapmak gibidir. "Evdeyken falanın yanına

girmem" diye yemin eden bir kişinin yanma öbürü gelip girer de yemin eden onunla birlikte oturursa, yeminini bozmuş olur. Çünkü oturmaya devam et­mek, haramlık açısından yeniden oturmak gibidir. Ancak yemin edenin aksi istikâmette bir niyeti veya yemininin sebebi olursa, ona göre muamele görür.

Eve girmemeye yemin eden bir kişi bedevî de olsa kentli de olsa-mes­cide, hamama, Kabe´ye, haymaya, deriden veya kıldan yapılan bir eve gir­mekle yeminini bozmuş olur. Ama evin holüne veya sofasına girmekle yeminini bozmuş olmaz. Çünkü buralara ev denilmez. Ancak yemin edenin aksi yönde bir niyeti veya yemininin bir sebebi olursa ona göre davranır.

"Falan kişinin evine girmem" diye yemin eden bir kişi, o şahsın kendi oturduğu veya başkasına kiraya vermiş olduğu evine girmekle yeminini boz­muş olur. O şahsın-mülkiyetinde olmayıp kira ile içinde oturmakta olduğu eve girmekle de yeminini bozmuş olur. Ama o şahıs kendisine emânet ola­rak verilen bir evde oturmaktaysa oraya girmekle yeminini bozmuş olmaz. Çünkü emânet verme kişiye, malın menfaatine sâhib olma hakkını vermez. Şu halde içinde emaneten oturduğu ev, o şahsın mülkü olmaz.

"Falan kişinin konutuna girmem" diye yemin eden bir kişi, o şahsın emaneten veya kira ile, ya da karışık şekilde de olsa oturmakta olduğu her yere girmekle yeminini bozmuş olur. İçinde oturmadığı bir mülküne girmekle yemini bozulmaz. "Falanın mülküne girmem" diye yemin eden bir kişi, o şahsın kiralamış olduğu mekânına girmekle yeminini bozmuş olmaz. "Eve girmem" diye yemin eden bir kişi, evin damına girmekle yeminini bozmuş olur. Ama evin duvarı veya kapısının kemeri üzerinde durmakla yeminini bozmuş olmaz. Ancak yemininin bir sebebi olursa, sebep lâfzın umumun­dan önce gelir. Eğer yeminin sebebi, ev halkını terketmek ve onları görme-mekse; yol olduğu için damından geçerse yemini bozulmaz. Aynı şekilde yeminiyle, evin içine girmemeye niyet etmişse, damından geçmekle yemini bozulmaz. Çünkü niyet, genel lâfzı özelleştirir. Ayağını eve koymayacağına veya eve ayak basmayacağına veya eve girmeyeceğine yemin eden kişi; yürü­yerek de olsa, süvari de olsa eve girmekle, önce de belirtildiği gibi yeminini bozmuş olur.