> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Dört Mezheb Fıkhı > İmam Azam Ebu Hanife
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İmam Azam Ebu Hanife  (Okunma Sayısı 1672 defa)
24 Ocak 2010, 21:41:05
Eflaki
Gökte oturan melek
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9.997


« : 24 Ocak 2010, 21:41:05 »



İMAM AZAM EBÛ HANÎFE

Asıl adı Numan b. Sabit olan ve İmam Azam lakabıyla tanınan Ebû Hanîfe, Hicrî 80 (Milâdî 699) yılında Kûfe´de doğdu. Önce burada Kur´an´ı hıfzetti. Arapçanın o zaman henüz kurulmakta olan sarf ve nahvi ile şiir ve edebiyatını öğrendi. Kûfe, Basra ve bütün Irak´ın en büyük üstadlarından hadîs ve fıkıh dersleri aldı. O zamanlar Küfe ve Basra´da çok ilerlemiş olan cedel ile İslâm´ın dinî felsefesi olan kelâm´ı öğrendi. Kaynaklar onun mantıkta ve hazır cevaplılıkta doğuştan üstün bir yeteneğe sahip olduğunu be­lirtmektedir. Kûfe´nin en ileri gelen İmamlarından Ebû Amr Âmir Şa´bî ile yakın münasebeti vardı. Hatta ilim yoluna girişinde bu zatın büyük etkisi olduğu anlaşılıyor. Yine kaynaklara göre, 16 yaşındayken babasıyla birlikte Hicaz´da bulunmuş ve 714 yılında, Mekke´de, Kabe´nin hareminde râvilerin ders halkalarında hadîsler dinlemiştir. Ebû Hanîfe bu seyahatinde Ata b. Ebî Rebah ve Nâfi gibi tabiînden bazıları ile temas etmiş ve onlardan da hadisler dinlemiştir. Ayrıca onun Irak´ta iken tabiînden 93 zat ile görüştüğü rivayet edilmektedir ki, bu durum Ebû Hanîfe´nin tabiînin küçüklerinden ve tebe-i tabiînin büyüklerinden olduğunu göstermektedir.

Ebû Hanîfe, bütün bu tahsili sırasında, bir yandan da ticâret hayatına girmiş bulunuyordu. Bu âlim-tüccarın, Hind, İran ve Arap Yarımadasının ticaret yollarının birleştiği ve aynı zamanda kelâmî münâkaşaların kaynaştı­ğı Basra´ya 20 defadan fazla gidip geldiği söylenir. Artık olgunlaşmış bir genç olan Ebû Hanîfe, Basra´da ticâret işlerini yürütürken buradaki çeşitli ilmî ve fikrî gruplarla da temasa geçmişti. Bunlar arasında Haricîler, Şia, Kade­riye ve Dehriye mezheblerinin İmam ve müdafileri de vardı. Bunların en bü­yükleriyle tartışmalara ve sohbetlere girdiği ve böylece kelâm ve cedel´de epeyce ilerlediği bilinmektedir. Bütün bunlardan sonra nasslarda görülen, Hz. peygamber (s.a.s.) ve sahabelerinden anane yoluyla gelen ve başlıca cumhur-u ulemâ inanç asıllarının şekillendirilerek vecizeler halinde ifadeleri ve bunların Kur´an ve Hadîs sınırları içerisindeki akıl ve mantığın da yardı­mıyla savunulmaları hususunda büyük başarılar elde ettiği muhakkaktır.

Ebû Hanîfe, İslâm dünyasında yaklaşık bir yüzyıl içinde gelişmiş olan bilgilen elde etmekle birlikte, kendisi için bunları yeterli görmüyordu. Onun düşüncesine göre; bütün bunlar ancak hazırlık mahiyetindeki bilgilerden ibaretti. Bu bilgilerin de yardımıyla din ve dünya işlerinin düzenlenmesine ya­rayacak olan “fıkh”ı elde etmek gerekiyordu. O dönemde Fıkıh İlmi, genişçe ve daha genel bir çerçeve içinde olsa da, ayrı bir ihtisas bölümü olmak üzere yeni kurulmaya başlamıştı. Bu konuyla daha çok İslâm dünyasının müftüle­ri ve hâkimleri uğraşmaktaydı. Nihayet Ebû Hanîfe, fıkhı yeniden kurma konusundaki kararını verdi. Bu sırada yaşı yirminin üstünde bulunuyordu. Irak´ın en ileri gelen fakîhi Hammad b. Ebî Süleyman´ın Küfe camiindeki derslerine devam etti. Aynı zamanda oranın başka âlim ve fakîh muhaddislerinden ders dinledi. İmam Azâm´ın, İmam Cafer es-Sâdık ile, Hz. Ömer, Hz.AIi, İbn Mes´ud ve İbn Abbas kollarına mensup bilginlerden ve bunlara ilâveten daha 4000´e yakın din bilgininden hadîs dinlediği de rivayet edil­mektedir. Ebû Hanîfe, Hammad’ın da en gözde öğrencisiydi. Hocası bulun­madığı zaman onun yerine vekâlet ederdi. Onun derslerine yaklaşık olarak 10 yıl devam ettikten sonra, bir ara ayrı bir tedris halkası kurmayı düşün­müş, fakat hocasına yaptığı iki aylık vekilliği zamanında verdiği 60 fetva­dan yirmisinin hocası tarafından düzeltildiğini görerek, Hammad´ın vefatına kadar onun ders halkasından ayrılmamıştır.

Hammad b. Süleyman´ın Hicrî 120 yılında ölümü üzerine, yaşı kırk do­laylarında olan Ebû Hanîfe, hocasının diğer ileri gelen öğrencilerinin ve ar­kadaşlarının ısrarlı ricaları üzerine, hocasından boşalan kürsüye geçmiş ve dersleri devam ettirmeye başlamıştır. Zaten Ebû Hanîfe, öteden beri yüksek vekarı, samimiyeti ve ciddiyetiyle kendisini çevresine kabul ettirmişti. Aynı zamanda o, resmî görevlerden ve devlet kapısından uzak kalmaya da azmet­mişti. Derin takvasından başka, fıkıhtaki ilham ve sezgi derecesini bulan kav­rayışlı bilgisini tatlı ve güler yüzlü bir şekilde, vecizelerle süsleyerek anlatma hususundaki müstesna yeteneği sayesinde kısa zamanda ders halkası dolup taşmaya başladı. İslâm dünyasının hemen her yerinden akın akın gelen öğ­renciler ve aynı zamanda halktan dinleyicilerle ders kürsüsü sımsıkı sarıldı. Bazı aralıklarla 30 yıl kadar süren ders ve fetva halkalarında yetişen öğren­cilerin sayısının 4000´i aştığı ve bunlardan en az 40 kadarının ictihad derece­sine ulaştığı bilinmektedir. Halkasında yetişen öğrencilerinin adlan, künyeleri ve şehirlerini gösteren kitaplar yazılmıştır. Ebû Yusuf Yakub b. İbrahim el-Ensarî Zufer b. el-Huzeyl el-Ensâri, Dâvud et-Tâî, Esed b. Amr, Afiyet b. Yezid el-Avdî, Hasan b. Ziyâd, Kasım b. Maan, Ali b. Mushir, Mindel b. Ali, Hibban b. Ali ve Muhammed b. Hasan el-Şeybânî gibi büyük âlim ve müctehidler İmamın halkasında yetişenlerin en büyüklerindendir.

Ebû Hanîfe´nin tedris ve fetva verme hususunda izlediği yol, başka bil­ginlerin yolundan farklıydı. Onun halkasında iki türlü müzâkere yapılırdı:

1- Öğrenci için izlenen muntazam fıkıh dersleri.

2- Dışardan ve halk tarafından cevabı istenilen sorular.

Ebû Hanîfe, ele alınacak konuyu ortaya koyar ve mesele açık bir şekil­de, tartışmalı olarak müzâkere edilirdi. Meselenin incelenmesinde hazırlığı olanlar ve ictihad derecesine yükselenler, düşünce ve ictihadlarını söyledikten sonra sıra Ebû Hanîfe´ye gelirdi. İmam, meseleyi yeniden tasvir ve izah ileten sonra kendi düşünce ve ictihadlarını delilleriyle ortaya koyar ve ge­rekli düzeltmeler yapılarak cevaplar verildikten sonra, alınan karar, çoğunlukla delillerinden tecrit edilerek, son derece veciz cümlelerle bizzat kendisi tarafından yazıya geçirilirdi. Bu yazılı vecizeler daha sonra fıkıh kaideleri haline gelmiştir.

İmam Azam, müzâkeresini yeterli görmediği ve olgunlaştığına kanaat getirmediği meselelerin yazı ile tesbitini yasaklardı. Ebû Hanîfe´nin bu ılım halkaları, başta kendilerinin, sonra da arkadaşlarının fıkhî nezâret ve salahiyetleri altında çalışan ilmî bir istişare meclisi niteliğindeydi. İşte böylece İslâm dininin amellerle ilgili bütün talimi yeni baştan gözden geçirilerek in­celenmiştir. İbadetlerden başka aile hukuku, muamelât, hudut, ukûbat, sulh ve cihad hükümleri, miras ve benzeri konuları içeren ve daha sonra kendisi­nin öğrencisi İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed tarafından tedvin edi­lip Zahir el-Rivâyât adıyla anılan büyük teliflerin metinleri bu halkalarda karara bağlanmış ve tesbit edilmiş olan konulardır. Rivayete göre İmam´ın huzurundaki ders halkalarında karara bağlanan meselelerin sayısı yarım mil­yonu bulmaktadır.

Ebû Hanîfe, bir taraftan fıkhın eski olaylara verdiği cevaplardan mey­dana gelen hükümleri öğrencilerine öğretirken, bir taraftan da yeni olaylara ait hükümleri araştırırdı. Bunun yanında aynı türden olan geleceğe ait bir takım olayların meydana çıkması da mümkün olduğu için, bunlara ait farazî meseleler de Ebû Hanîfe´nin meşgul olduğu konular arasındaydı. İşte böy­lece yeni bir ictihad kapısından fıkhın külli kaidelerine doğru yürümek için geniş bir yol açılmış bulunuyordu. İmama göre geçmiş, bazı şartlara bağlı olarak bugün (hâl) için örnek teşkil ettiği gibi, gelecek için de örnek olabilir­di. Öyleyse gelecekte çıkması mümkün olan meseleler için cevaplar arayıp bulmakta bir mahzur yoktu; hatta bu zorunluydu. İşte bu surette fıkıh, geç­miş ile hâlin dar çerçevelerini aşarak geleceğe girmiş ve bu yolda geçmiş ve hâlin somut meselelerinden sonsuz geleceğin ideal fıkıh düşüncesine doğru geçilmiş oluyordu. Nitekim böylece Ebû Hanîfe´nin halkasında bulunan fii­lî ve teorik hükümler belki yüz binleri geçiyordu. Artık bu kadar çok sayıda­ki hükümlerin bir zapt ve rapt altına alınması şart olmuştu. Her gün hacmi artmakta olan meselelerin bazılarının aynı cins ve neviden oldukları görüle­rek, ona göre tasnif edilebileceği meydana çıkmış oluyordu. Bu suretle fıkıh meseleleri cinslerine göre kitaplara, kitaplar da nevilerine göre bab ve fasıl­lara ayrılıyor ve başta taharet olmak üzere ibadetler, münâkehat, muame­lat, hudut, ukûbât konularıyla devam ediyor ve nihayet miras kitapları olmak üzere sıralanarak fıkıh´ın tedvini Ebû Hanîfe´ye nasip oluyordu.

Fikıh´ı, “insanın leh ve aleyhinde olan, yani iyi veya kötü olan şeyleri bilmesi” şeklinde tarif eden Ebû Hanîfe, bu konuda önce Kur´an ve Hadisten ibaret olan nass´lara başvurur, sonra bu nasslarda hakkında kesin hü­küm bulunmayan meselelerde, yine nassın şümul ve gölgesinde kıyâs´a ve ümmetin icmâına bakardı. Sünnet´in Hz. Muhammed (s.a.s.) e dayanması­nı tayin hususunda, İmam Azâm´ın kendisine göre, esaslarını üstadlarından aldığı ve Usûl-i Fıkıh´ta ayrıntılı olarak bildirilen özel metodları vardı. Bu metoda göre her an´ane bir sünnet olmayabilirdi. Bundan dolayı İslâm´ın esaslarına ve asıllarına uymayan “haber-i vâhid”leri reddederdi. Doğrudan doğruya Kitab ve Sünnet´e bağlanamayan meseleler hakkında, iyi ve kötü­nün, yani mâruf ve münkerin tanınmasında ashabın ihtilâfı görülürse, bun­lar arasında kendi görüşüne uygun olan birini tercih eder, fakat kesin olarak bunların sınırları dışına çıkmazdı. Çünkü Peygamber efendimizin sahabele­rinden birine dayanan fetva ve hükümler, ya onların kendi ictihad ve görüş­leri yahut da Hz. Peygamber (s.a.s.) e dayanan mürsel bir sünnettir. İmama göre, ashabın mürselleri, başkalarının müsnetlerinden daha kuvvetli sayılır­dı ve mutlaka bunlardan herhangi birine uymak gerekirdi.

İmam Azam Ebû Hanîfe, bütün ehl-i sünnet tarafından saygı gören dört büyük müctehid mezheb İmamının birincisidir. Gerek kıdem ve gerekse mez­hebindeki genişlik ve büyüklük bakımından, kendi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İmam Azam Ebu Hanife
« Posted on: 17 Nisan 2024, 00:33:58 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İmam Azam Ebu Hanife rüya tabiri,İmam Azam Ebu Hanife mekke canlı, İmam Azam Ebu Hanife kabe canlı yayın, İmam Azam Ebu Hanife Üç boyutlu kuran oku İmam Azam Ebu Hanife kuran ı kerim, İmam Azam Ebu Hanife peygamber kıssaları,İmam Azam Ebu Hanife ilitam ders soruları, İmam Azam Ebu Hanifeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes