๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 28 Şubat 2010, 16:45:10



Konu Başlığı: Eşlerin Mehirde İhtilâfa Düşmeleri
Gönderen: Eflaki üzerinde 28 Şubat 2010, 16:45:10
Eşlerin mehirde ihtilâf edip tartışmaları, mutlaka şu hususların birinde olur:

1- Mehrin tesmiyesi hususu: Sözgelimi ikisinden biri mehrin be­lirtilmiş olduğunu, diğeri de bunun aksini iddia eder.

2- Mehrin -ister nakit, ister ölçeklenen veya tartılan bir nesne olsun- miktarı hususu:  Sözgelimi, eşlerden biri mehrin yüzbin lira, di-ğeriyse ellibin lira olduğunu iddia eder.

3- Mehrin cinsi hususu:  Sözgelimi eşlerden biri mehrin deve, di-ğeriyse eşek olduğunu iddia eder. Fıkıhçılara göre cinsten maksat lügavî anlamdaki cinstir. Bu da nev´idir. Mantıkî cins bakımından eş­lerin ihtilâf etmelerine şöyle bir örnek verilebilir: ikisinden biri meh­rin bir yiyecek maddesi olduğunu, diğeriyse hayvan olduğunu iddia eder.

4- Mehrin niteliği hususu:  Sözgelimi ikisinden biri mehrin floransa buğdayı, diğeriyse pencuma buğdayı olduğunu İddia eder.

5- Mehrin kendisiyle kesinlik kazandığı şey hususu:  Sözgelimi kadın, kocasının kendisiyle yalnızca başbaşa buluştuğunu veya ken­disiyle cinse! temasta bulunduğunu iddia ettiği halde kocası bunu inkâr eder. Bütün bu ihtilâflarla ilgili olarak mezheblerin geniş açık­lamaları aşağıya alınmıştır.

(61) Hanefîler dediler ki: Mehirde ihtilâf dört durumda olur:

Birinci durum:  Eşlerifı mehrin tesmiyesi hususunda ihtilâf etmeleri. Eş­lerden biri, mehrin belirtildiğini iddia eder, diğeri ise bunu inkâr eder. Bu­nun da bir kaç şekli vardır:

1-  Gerdekten veya halvetten sonra boşanma halinde, her ikisi de hayat­ta olarak mehrin tesmiyesinde ihtilâf ederler. Sözgelimi koca: "Ben onun için mehir olarak yüzbin lira belirttim" der; kadın ise, "hayır! Benim için mehir belirtmedi" derse, koca isbatla yükümlü kılınır. İsbattan âciz olursa, bu defa kadın, kendisi için mehir olarak yüzbin lira belirtmemiş olduğuna yemin eder. Böylece kadın için mehr-i misil sabit olur. Ancak bu mehr-i mislin, kocanın itiraf etmiş olduğu yüzbin liradan eksik olmaması şarttır. Aynı şe­kilde kadın, kocasının kendisi için mehir olarak yüzbın lira belirttiğini iddia eder, kocaysa bunu inkâr ederse; kadın, iddiasını isbatlamakla yükümlü kı­lınır, îsbatlayamazsa, o zaman koca yüzbin lirayı mehir olarak belirtmedi­ğine yemin eder. Yemin edince de kadın için mehr-i misil sabit olur. Yalnız bu mehr-i mislin, kadının iddia ettiği yüzbin liradan fazla olmaması şarttır. Birinci şekilde kadın veya ikinci şekilde koca yeminden kaçınırsa, diğerinin iddiası sabit olur. Eğer, Ebû Hanîfe´den nakledildiğine göre, nikâhta inkâr eden kişi yemin etmez, bunun gereği olarak da davacı isbattan âciz olursa, inkarcının hakkı yeminsiz olarak sabit olur denirse, buna verilecek cevap şu­dur: Ebû Hanîfe demiştir ki; nikâhtan maksat ister nikâh akdi olsun, ister cinsel temas olsun, nikâhın aslında inkarcının yemin etmesi gerekmez. Ama bizimkisi, mehirde ihtilâf meselesidir. Mehir, maldır. Malî ihtilâflarda ye­min edileceğine dâir icmâ vardır.

2- Hayattayken, eşlerin gerdekten veya halvetten önce boşanma halin­de ihtilâf etmeleri. Bu durumda kadın kendisi için mehir belirtildiğini ispat­lamaktan âciz olur ve koca da onun için mehir belirtmediğine yemin eder de kadın için mehir belirtilmediği sabit olursa, kadına mut´ay-ı misilden başka şey verilmez. Bunun açıklaması daha önce yapılmıştır.

3-  İkisinden birinin ölümünden sonra ihtilâfın vukûbulması. Kadın ölür de kocası onun için mehir olarak yüzbin lira belirttiğini iddia eder, kadının mirasçısı ise bunu inkâr ederse, davacı iddiasını ispatlamakla yükümlü kılı­nır, îspatlayamazsa, kadının mirasçısı yemin eder ve kadın için mehr-i misil sabit olur. Gerdekten sonra boşanmada da aynı durum sözkonusudur. Ko­canın ölmesi ve kadının kendisi için mehir belirtilmiş olduğunu iddia etmesi durumunda da aynı hüküm sözkonusu olur.

4-  Eşlerin beraberce ölmeleri ve mirasçılarının, mehrin belirtilmesi hu­susunda ihtilâf etmeleri. Bununla ilgili olarak iki görüş vardır:

a- Mehrin belirtildiğini inkâr edenin sözüne itibâr edilir. Kadın lehine bir hüküm verilmez. Bu, Ebû Hanîfe´nin görüşüdür.

b-  Kadın için mehr-i misil karan verilir. Fetva da bunun üzerinedir. Bu, İmâmeyn´in görüşüdür.

İkinci durum: Eşlerin mehir miktarı hususunda ihtilâf etmeleri. Bu, meh­rin zimmette nitelenen bir borç olması durumunda vukûbulan bir ihtilâftır. Bunda mehrin altın, gümüş, dirhem, dinar, cüneyh, lira gibi bir nakit olma­sıyla, ölçeklenen, tartılan veya sayılan bir şey olması arasında bir fark yok­tur. Nakit olan mehrin miktarında eşlerin ihtilâf etmelerine örnek olarak kocanın, "mehir bin dinardır", kadınınsa "ikibin dinardır" demesini gös­terebiliriz.

Tartılı şeylerde ihtilâf etmelerine örnek olarak kocanın, "mehir, yirmi kilogram saf arı balıdır" demesini, buna karşılık kadınınsa "otuz kilogramdır" demesini gösterebiliriz. Ölçekli şeylerde ihtilâf etmelerine ör­nek olarak kocanın, "yirmi kile floransa buğdayı karşılığında seninle evlendim" demesini, kadınınsa, "otuz kile" demesini gösterebiliriz. Sayılı şeylerde ihtilâf etmelerine örnek olarak kocanın, "ikibin nar karşılığında se­ninle evlendim" demesini gösterebiliriz. Mehrin miktarına ilişkin bu ihtilâf­ların hepsi de aynı hükme tâbidir. Bu durumla ilgili birkaç şekil vardır:

1- Gerdeğe girilmiş olsun olmasın, evliliğin devam etmesi halinde eşler arasında ihtilâf vukûbulması.

2- Boşanma ve gerdekten sonra eşler arasında ihtilâf vukûbulması.

Bu iki şeklin hükmü aynıdır. Nakdin miktarı hususunda ihtilâf ederler­se; meselâ koca "ben o kadınla, miktarı bin dinar olan mehir karşılığında evlendim" der, kadınsa "ikibin" derse, bu ihtilâfın üç hâli olur:

a- Mehr-i mislin, kadının sözüne muvafık olması,

b-  Mehr-i mislin, kocanın sözüne muvafık olması.

c- Mehr-i mislin binbeşyüz dinar olmasıdır. Yani hiç birinin sözüne mu-vâfik olmaması. Bilindiği gibi kadın ikibin, kocaysa bin dinar olduğunu söy­lüyordu. -

´a´ şıkkının, yani mehr-i mislin kadının sözüne muvafık olmasının hük­mü şudur: Yemin ettikten sonra kadının sözü muteberdir. Yani kadın, kocasmın iddia ettiği gibi bin dinarlık mehirle kendisiyle evlenmediğine dâir yemin eder. Böylece de ikibin dinar almaya hak kazanır. Yemine yanaşmaz­sa, kocasının iddia ettiği bin dinarı alabilir.Kendi iddiasını teyid edecek bir belge getirirse, bu kabul edilir ve böylece kadının lehine hüküm verilir. Ko-ca,kendi iddiasını teyîd edecek bir beyyİne getirirse,_kabul edilir. Ancak bu durumda kocanın beyyinesi, kadınınkine nisbetle önceliklidir. Zîra zahiren durum kadından yanadır. O da mehr-i mislin, kadının iddiasına muvafık olu­şudur. Koca, zahirî durumun aksini isbatlamak istemektedir. Kadınsa kendi mehr-i mislinden az olan bin dinara razı olmaktadır. Dolayısıyla kocanın bey­yinesi, kadınınkine nisbetle öncelikli olmaktadır.

´b´ şıkkının, yani mehr-i mislin kocanın sözüne muvafık olmasının hükmü şudur: Yemin etmesi şartıyla, söz kocanındır. Yani koca, o kadınla iki bin dinarlık mehirle evlenmediğine yemin eder ve kadına bin dinar verilmesine karar verilir. Yemine yanaşmadığı takdirde kadına ikibin dinar verilmesine karar verilir. Eşlerden hangisi beyyine getirirse, beyyinesi dinlenir. Ancak bu durumda kadının beyyinesi, kocanınkine nisbetle öncelikli olur. Bu, şıkkındakinin tersinedir. Zîra zahirî durum, kocadan yanadır. Beyyine, za­hirî durumun tersini ispatlamaktadır.

V şıkkının, yani mehr-i mislin eşlerin ikisinin de iddiasına muva­fık olmaması. Sözgelimi mehr-i misil binbeşyüz dinardır. Koca, ikibin di­narla kadın ile evlenmediğine yemin eder; kadın ise kocasının bin dinarla değil de ikibin dinarlık mehirle kendisiyle evlenmiş olduğuna yemin eder. Eş­lerden hangisi yeminden kaçınırsa, diğerinin iddiası onu bağlar. Koca yemin­den kaçınırsa, binbeşyüz dinar -ki bu mehr-i misildir- vermesi gerekir diyenler de olmuştur. Ama birinci görüş daha kuvvetlidir. İkisi birlikte yemin eder­lerse, mehr-i misile karar verilir ki, o da binbeşyüz dinardır.

Özet olarak deriz ki: Eşlerin kendi iddialarını doğrulayıcı beyyineleri yok­sa, ikisi de yemin eder. Biri yemin eder de diğeri yeminden kaçınırsa, yemin edenin iddiası doğrultusunda hüküm verilir. İkisi birlikte beyyine getirirler­se, yine mehr-i misile karar verilir.

Eşlerin ölçekli, tartılı veya sayılı bir ayında ihtilâf etmeleri durumunda da bu tafsilât aynıyla geçerli olur.

3- Eşlerin gerdekten önce ve boşanmadan sonra ihtilâf etmeleri. Bu du­rumda ihtilâf konusu olan mehir, ´şu hayvan´ gibi ya hazır ve muayyen olur. Ya da zimmette nitelenmiş bir borç olur. Örneğin nakit, ölçeklenen veya tar­tılan veya sayılan ayınlar gibi. Mehir muayyense ve koca, mehrin yansını kadına vermeye razı olursa ne alâ. Aksi takdirde tahkime gerek kalmaksızın kadına uygun bir mut´a, yani mut´ay-ı misil vermek gerekir. Mehir eğer borçsa, tahkim yoluyla kadına mut´ay-ı misil vermek gerekir. Bu, kadının kendi iddiasını isbatlayamaması durumunda sözkonusu olan bir hükümdür. Aksi takdirde ona, isbatladığı mehrin yarısı verilir.

4-  Eşlerden birinin ölmesi, diğeriyle ölenin mirasçıları arasında mehrin miktarı hususunda ihtilâf vukûbulması. Bu ihtilâfın hükmü, arada hiç bir fark bulunmaksızın eşlerin hayattayken aralarında vukûbulan ihtilafın hük­mü gibidir.

5-  Eşlerin ölmesi ve belirtilmiş mehrin miktarı hususunda mirasçılar ara­sında ihtilâfın vukûbulması. Bu şeklin hükmü de şudur: Söz, kocanın mi­rasçılarına aittir.

Üçüncü durum:  Eşlerin mehrin cinsi hususunda ihtilâf etmeleri. Meselâ kocanın:´´Yirmi kile arpa karşılığında seninle evlendim" demesi, kadınınsa: "Aksine, buğday karşılığında benimle evlendin´* demesi veya kocanın: "Bu sığır karşılığında seninle evlendim" demesi, kadınınsa: "Aksine şu sağmal inek karşılığında benimle evlendin" demesi gibi.

Dördüncü durum:  Eşlerin mehrin niteliği hususunda ihtilâf etmeleri. Söz­gelimi kocanın mehrin kalitesiz bir buğday, kadınınsa kaliteli bir buğday ol­duğunu söylemesi gibi.

Eşler, mehrin niteliği hususunda ihtilâf edecekleri gibi, nev´i hususun­da da ihtilâf edebilirler. Sözgelimi kocanın mehrin floransa buğdayı oldu­ğunu, kadınınsa pencuma buğdayı olduğunu söylemesi gibi. Bu durumda mehİr, şu elbise veya şu buğday kümesi gibi, belirliyse ve eşler ihtilâf ede­rek, meselâ koca, yirmi metre olması şartıyla "şu kumaş kaşılığında seninle evlendim" der, ama kumaş eksik çıkarsa veya floransa buğdayı olması şar­tıyla "şu buğday kümesi karşılığında seninle evlendim" der, ama buğdayın başka cinsten olduğu anlaşılırsa, bu durumda yeminsiz olarak kocanın sö­züne itibar edilir. Ya da tahkimsiz olarak kadına mehr-i misil ödenmesine karar verilir ki, bunda icmâ edilmiştir. Mehrin zimmette nitelenmiş bir borç olması durumunda cinsi, nev´î veya sıfatında ihtilâf edilirse, bu ihtilâfın hük­mü, mehrin aslında vukûbulan ihtilâfın hükmü gibidir.