๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 16:24:21



Konu Başlığı: Deve, Sığır Ve Davarların Zekatının Şartları
Gönderen: Eflaki üzerinde 01 Şubat 2010, 16:24:21

Deve, sığır ve davarlar iki şartla zekâta tâbi olurlar:

1. Bu hayvanların zekâta tâbi olmaları için, besili olmayıp otlak­larda otlanmaları şarttır. Mâlikîler bu görüşe muhaliftirler.

Malikiler dediler ki: Deve, sığır ve davarların zekâta tâbi olma­ları için saime (otlanan) hayvanlar olmaları şart değildir. Bunlar, nisâb miktarını bulduktan sonra saime (otlanan) da olsalar, bütün sene boyun­ca yemle besili veya iş için kullanılmakta da olsalar, yahut da olmasalar zekâta tâbi olurlar.

Otlanan (saime) hayvanın ne demek olduğu mezheblere göre detaylı bir şekil­de aşağıda anlatılmıştır.

Hanbeliler dediler ki:  Saime (otlanan) hayvan, yılın çoğunda veya azında sâhibsiz otlaklarda otlanan hayvandır. Bu hayvanların zekâta tâbi olmaları için ayrıca sütünün sağılması, yavrularının çoğalması veya semizletilmesi için elde bulundurulmaları da şarttır. Şayet ticâret için bulunduruluyorlarsa, ileride izah edilecek şekilde zekâta tâbi olurlar. Bunla­rın zekâta tâbi olmaları için bizzat sâhibleri tarafından yayılmaya gönde­rilmeleri şart değildir. Kendiliklerinden veya kendilerini gasbeden kişi ta­rafından sahibinin kastı olmaksızın senenin çoğunda sâhibsiz otlaklarda yayılırlarsa da zekâta tâbi olurlar.

Şafiiler dediler ki: Saime hayvan, kendisine mâlik olduğunu bilen sahibi tarafından, veya sahibince otlatılması için vekîl tâyin edilen kişi tarafından, senenin tümünde sâhibsiz otlaklarda yayılan hayvandır. Kıy­meti az olan sâhibli otlaklar da sâhibsiz otlak gibidir. Otlanan hayvanı, bir iki günlük az bir süre yemediği takdirde, açık bir zararın meydana gelmiyeceği bir yemle beslemenin bir sakıncası olmaz. Tabiî bu az yemle, saimelik şartını kesme kasdı güdülmezse sakıncası olmaz. Bu şartlardan biri ihlâl edilirse, saimelik vasfı kalkar. Örneğin bu hayvan kendi başına gidip yayılırsa veya sahibinden ya da sahibinin vekil tâyin ettiği kimseden başkası tarafından otlaührsa, yaşamasını temine yetmeyecek veya açık bir zararla birlikte yaşamasını temin edecek miktarda bir yem kendisine veri­lirse veya açık bir zarar olmaksızın yaşamasını temin eden bir yem kendi­sine verilir de bununla saimelik vasfını kaldırmak amaçlanırsa veyahut da bu hayvan bir mirasçıya intikâl eder de onun bundan haberi olmaz­sa... Bütün bu durumlarda bu hayvanlar zekâta tâbi olmazlar. Yine sai­melik şartlarını tümüyle taşıyan hayvanlar, bir işte çalıştırılmak maksa­dıyla elde bulundurulurlara zekâta tâbi olmazlar.

Hanbeliler dediler ki:  Saime hayvan, sütü, yavruları ve kesimi için değil de kuvvetlenmesi amacıyla semizlemesi için elde bulundurulan ve yine bu amaçla sahibi tarafından senenin çoğunda meralara otlatmaya gönderilen hayvandır. Ayrıca bu hayvanların zekâta tâbi olmaları için, sâhibleri tarafından bu amaçla otlatılmaya gönderilmeleri kasdedilmiş ol­malıdır. Bunları kesmek, binmek, yük taşımak, tarlada çalıştırmak gaye­siyle otlatmayı kasdederse zekâta tâbi olmaz. Ticâret maksadıyla otlatma­yı kasdederse ileride izah edilecek şekilde zekâta tâbi olur. Bu hayvanı, sahibi senenin yansı veya daha fazlası süresince yemle besler veyahut da sahibinin kastı olmaksızın kendiliğinden yayılırsa da zekâta tâbi olmaz.

Mâlikîler:  Saime hayvanın tanımım yapmamışlardır. Bilindiği gi­bi bunlara göre zekâtın kapsamına girmesi açısından saime hayvanla di­ğer hayvanlar arasında herhangi bir farklılık söz konusu değildir.

2.  Bu hayvanlar nisâb miktarına ulaşmış olmalıdırlar. Bunlar, nisâb miktarına ulaşmaz veya yemle beslenip herkese açık sâhibsiz otlarla beslenmezlerse zekâta tâbi olmazlar. Bu hayvanlar, binmek ve­ya tarlada çalıştırılmak için elde bulunduruluyoriarsa zekâta tâbi olmazlar.[210]


Develerin Zekatı

Develerin ilk zekât nisabı beş tanedir. Beş devesi bulunan bir kişi, bunlar için zekât olarak bir koyun veya keçi gibi bir davar verir. Yirmi­ye kadar her beş deve için bir koyun veya keçi verilir. Yani yirmi deve için dört koyun veya $eçi verilir. Develerin sayısı yirmi beşi bulunca bunlar için bir “bint-i-mehâd” (bu, bir yaşını tamamlayıp iki yaşına giren devedir) verilir. Develerin sayısı otuz altıyı bulunca bunlar için bir “bint-i lebûn” (bu da iki yaşını tamamlayıp üç yaşına giren devedir) verilir. Develerin sayısı kırk altıyı bulunca, bunlar için bir “hıkka” (üç yaşını tamamlayıp dört yaşına giren deve) verilir. Develerin sayısı alt­mış biri bulunca, bunlar için bir “cez’a” verilir. (Cez’a, dört yaşını ta­mamlayıp beş yaşma giren devedir.)

Özel isimleri belirtilen bu hayvanların meselâ bir yaşını tamamla­yıp İkinciye girmiş olmaları veya iki yaşını tamamlayıp üçüncüye girmiş olmaları veyahut da üç yaşını tamamlayıp dördüncüye girmiş olmaları şartı ittifakla kabul edilen bir şarttır. Ancak Hanbelîler bu hayvanların bir sonraki yaşa girmiş olmaları şartını aramayıp bir sonraki yaşa ulaş­mış olmalarını yeterli görmektedirler.

Develerin sayısı yetmiş altıyı bulunca bunlar için İki tane “bint-i lebûn” verilir. Doksan biri bulunca bunlar için iki tane “hıkka” verilir.

Yüz yirmi biri bulunca, bunlar için üç tane “bint-i lebûn” verilir. Şâfiîlerle Hanbelîler bu görüştedirler. Mâlikîlerle Haneîîlerin buna ilişkin gö­rüşleri aşağıda belirtilmiştir.

Malikiler dediler ki:  Develerin sayısı yüz yirmi bir ilâ üç yüz yirmi dokuz arasında olursa, zekât memuru dilediğinde üç tane bint-i lebûn veya dilerse iki tane hıkka alır. Tabiî ki bu iki sınıf hayvan, zekât verecek olanın yanında bir arada bulunur veya her ikisi de bulunmazsa, zekât memuru muhayyer olur. Ama bunlardan sadece bir çeşidi bulunur­sa, zekât ister istemez onunla ödenir. Zekât verecek olan yükümlü, me­murun istemesiyle de olsa yanında bulunmayan çeşitle zekâtını ödemeye zorlanamaz.

Hanefiler dediler ki:  Develerin sayısı yüzyirmiyi aşınca farîza ye­niden başlar. Böylece yüzyirmiden fazlasının zekâtı, ilk nisabın zekâtı gi­bi olur: Yüzyirmiden sonraki her beş deve için, iki hıkkaya ek olarak birer davar verilir. Bu hesap yüzkırkbeşe kadar yapılır. Yüzkırkbeş deve için iki hıkka ve bir de bint-i mehâd verilir.

Develerin sayısı yüzeHiyi bulunca üç hıkka verilir. Yüzellibeşten sonraki her beş deve için üç hık­kaya ek olarak birer davar verilir. Bu hesab yüzyetmişdörde kadar devam eder. Develerin sayısı yüzyetmişbeşi bulunca üç hıkka ve bir bint-i mehâd verilir. Yüzseksenaltı deve için de üç hıkka ve bir bint-i lebûn verilir. Sayıları yüzdoksanaltıya varınca da bunlar için dört hıkka verilir. Bu öl­çü ikiyüze kadardır. İkiyüzü bulunca da, zekât verecek olan mal sahibi dilerse dört hıkka, dilerse de beş tane bint-i lebûn verir. Bundan sonra farîza yeniden başlar. Şöyle ki: İkiyüzden sonraki her beş deve için zim­metinde bulunan dört hıkka, ya da beş bint-i lebûna ek olarak birer da­var verir. Bu hesap ikiyüzyirmidört deveye kadar yapılır. Develerin sayısı ikiyüzyirmibeşi bulunca dört hıkka, ya da beş bint-i lebûna ek olarak bir bint-i mehâd verilir. İkîyüzotuzaltıya varınca beş hıkka verilir. Bu hesap ikiyüzelliye kadar tatbik edilir. Bunu da geçerse önceki hesâblarda her beş deve için uygulanan hesabın aynısı uygulanır.

Develerin sayısı yüzotuza varınca farîza değişir ve her kırk deve için bir bint-i lebûn, her elli deve için de bir hıkka verilir. Yüzotuz deve için iki bint-i lebûn ve bir hıkka verilir. Yüzkırk deve için üç hıkka veri­lir. Her on sayı arttıkça bu farklılık tatbik edilir. Belirtilen iki sayı arasın­daki küsurat, zekâttan muaftır. Örneğin beş deve için bir davar verildi­ği gibi, dokuz deve İçin de bir davar verilir. Nisabın aslına eklenen bu dört deve için ayrıca zekât verilmez. Develer için davarların zekât olarak verilmesi, ancak mezheblerin aşağıda belirtilen detaylı şartları doğrultusunda yeterli olabilir.

Hanefiler dediler ki: Develer için zekât olarak verilecek davar, koyun olsun keçi olsun, bir yaşını tamamlayıp iki yaşına girmiş olmalı­dır. Zekâtları verilen develer ayıplı olsalar da zekât olarak verilen davar ayıplı ve kusurlu olmamalıdır.

Hanbeliler dediler ki: Zekât olarak verilecek davar eğer koyunsa altı ayı doldurmuş olmalıdır. Eğer keçiyse bir yaşım tamamlamış ol­malıdır. Zekât olarak verilecek davarın, kurban olmaya engel kusurlar­dan salim bulunması gereklidir. Ancak bu davarın, zekâtı olarak verilece­ği deve hasta ise, hastalığı nedeniyle değerini yitirdiği nisbette verilecek davar da eksik değerli olmalıdır. Meselâ bir kişinin seksen cüneyh değe­rinde beş tane hasta devesi olduğunu düşünelim. Bu develer sıhhatli olsa­lardı yüz cüneyh, değerinde olacaklardı. Böyle olunca hasta develer, sıh­hatli develere nisbetle beşte bir oranında değer kaybetmiş olmaktadırlar. Öyleyse sağlam olan beş deve için verilecek bir davarın değeri beş cüneyh ise, hasta olan bu beş deve için zekât olarak verilecek davarın değeri dört cüneyh olmalıdır.

Şafiiler dediler ki: Zekât olarak verilecek davar, koyun ise bir seneyi doldurmuş olmalıdır. Eğer doğumundan itibaren altı ay geçmiş de ön dişleri düşmüşse, seneyi doldurmamış olsa bile zekât olarak verilmesi yeterli olur. Zekât olarak verilecek davar keçiyse, iki yaşını tamamlayıp üç yaşına girmiş olmalıdır. Zekât olarak verilecek davar, koyun da olsa keçi de olsa, zekâtı olarak verildiği deve ayıplı ve kusurlu olsa da kendisi­nin ayıp ve kusurlardan salim bulunması gerekir.

Malikiler dediler ki:  Zekât olarak verilecek davar, koyun da ol­sa keçi de olsa, bir yaşını tamamlamış olmalıdır. Bunlardan her birinin zekât olarak verilmesi hususunda tafsîlât vardır ki; bu tafsilâtı şöylece özetleyebiliriz: Eğer belde halkının çoğunun davarı koyun ise, zekât vere­cek olanın davarı koyun olmasa bile, zekâtını koyun olarak vermelidir. Eğer belde halkının çoğunun davarı keçiyse, zekâtın da keçi cinsiyle öden­mesi vâcib olur. Ancak kendi arzusuyla teberru ederek koyun cinsiyle ödemek isterse bu yeterli olur. Zekât memuru da bu uygulamayı kabul etmeye icbar edilir. Eğer belde halkının davan koyun ve keçi olarak bir­birine eşitse, zekât memuru zekâtı dilediği cinsten alabilir. Zekât olarak verilecek davar, kusurlu olmamalıdır. Kusurlu davar, zekât için yeterli olmaz. Ancak zekât memuru, öylesi bir hayvanın yoksullara daha faydalı olacağı görüşündeyse, meselâ eti çoksa zekât olarak verilmesi yeterli olur. Yalnız, sahibi illâ da bunu zekât olarak vermeye zorlanamaz.[211]

Sığırların Zekâtı

Sığırların ilk zekât nisabı otuz tanedir. Bir kişinin otuz sığırı bulunursa, bunlar için zekât olarak erkek veya dişi bir “tebi’ “ vermesi vâcib olur. Otuz sığırı bulunan kişinin erkeğe nisbetle dişi bir “tebi’” vermesi Şâfiîlerle Mâlikîlere göre daha faziletli olur.

Sığırların sayısı kırka varınca bunlar için “müsinne” vermek ge­rekir. Erkek müsinne’in verilmesi yeterli olmaz. Hanefîler dışındaki di­ğer üç mezheb bu hususta müttefiktirler.

Hanefiler dediler ki: Erkekle dişi müsinne arasında fark yok­tur. Sığırların sayısı kırka varınca bunlar için erkek veya dişi bir müsinne verilir.

Eğer kırkı geçerse, her otuz sığırda bir tebi’,[212] veya bir tebîa,[213] her kırk sığır için de bir müsinne verilir. Sığırların sayısı altmışı bulun­ca iki erkek veya dişi tebi’ verilir. Yüz sığır için bir müsinne ve iki tebi’ verilir. Yüzon sığır için iki müsinne ve bir tebi’ verilir. Yüz yirmi sığır İçin dört tebi’ veya üç müsinne verilir. Mâlikîler bu görüşe muhâliftirler.

Malikiler dediler ki: Yüzyirrni sığır için dört tebi’ veya üç mü­sinne verilir. Zekât veren kişinin yanında her ikisi bir arada bulunsa veya her ikisi de bulunmasa zekât memuru dilerse tebi’, dilerse müsinneleri ondan alabilir. Ama zekât verecek olan kişinin yanında bu iki sınıftan biri bulunursa, zekât memuru zorunlu olarak sadece onu alır. Mal sahibi­ni, zekât olarak diğer sınıfı satın alıp vermesi için zorlayamaz.

Bu hesâb hep böyle gider. İki nisâb arasındaki küsurat, zekâttan muaftır. Hanefîler bu görüşte değildirler.

Hanefiler dediler ki:  İki nisâb miktarı arasındaki küsurat, ze­kâttan muaf olur. Ancak kırk ile altmış arasındaki küsurat böyle olmayıp zekâta tâbidir. Zahir rivayete göre artan fazlalık oranında müsinne değeri verilir. Meselâ kırk sığıra bir sığır eklenirse, zekât olarak bir müsinne ve bir müsinnenin kırkta bir değeri verilir. Kırktan fazla iki sığır bulunur­sa, bir müsinne ve bir müsinnenin yirmide bir değeri verilir. Bu hesap altmış sığıra kadar tatbik edilir.

Tebi’: Bir yaşını tamamlayıp ikinci seneye giren buzağıya verilen isimdir.

Müsinne: İki yaşını tamamlayıp üçüncü seneye giren danadır. Tebî ve müsinne’nin bu şekilde tanımlanmasında Mâlikîler dışındaki diğer mezhebler ittifak etmişlerdir.

Malikiler dediler ki:  Tebi’, iki yaşını tamamlayıp üçüncü sene­ye giren buzağıdır. Müsinne ise, üç yaşını tamamlayıp dördüncü seneye giren danadır.[214]

Davarın Zekatı

Davarın ilk zekât nisabı kırktır. Kırk davarı olan bir kişinin zekât olarak, yaşı daha önce belirtilmiş olan bir koyun veya bir keçi vermesi gerekir. Eğer bir kimsenin sahip olduğu davar koyun ise, zekâtı da koyun olarak verilmelidir. Davan keçi ise, zekâtı da keçi olarak verilir. Davarı koyun ve keçi karışımından ibaretse, zekâtı, çoğunlukta olan hayvandan vermelidir. Davarlar eşit sayıda koyun ve keçiden ibaretse, meselâ yirmi koyun ve yirmi keçi varsa, zekât memuru dilerse koyun, dilerse keçi alma seçeneğine sâhibtir. Hanefîlerle Mâlikîler bu hüküm­de görüş birliği etmişlerdir. Şâfîilerle Hanbelîlerin buna ilişkin görüşleri aşağıya alınmıştır.

Şafiiler dediler ki: Keçi yerine koyunu, koyun yerine keçiyi ze­kât olarak vermek, kıymet farkına riâyet etme hâlinde yeterli olur. Yü­kümlünün davarının hepsi koyun ise ve keçinin bir yaşında olanından zekât vermeyi isterse, kıymeti iki yaşındaki bir koyununkine eşit olması hâlinde yeterli olur.

Hanbeliler dediler ki:  Bir yaşını doldurmuş olması şartıyla ze­kât olarak keçinin koyun yerine verilmesi yeterli olur. Aynı şekilde altı ayı doldurmuş olan koyunun da kırk keçinin zekâtı olarak verilmesi ye­terli olur.

Davarların sayısı yüzyirmibire varınca iki koyun veya iki keçi verilir, ikiyüzbir davar içinse üç koyun veya üç keçi veri­lir. Dörtyüz davar için dört koyun veya dört keçi verilir. Dörtyüzden sonraki her yüz davar için, bir tanesi zekât olarak verilir. İki nisâb mik­tarı arasındaki küsurat zekâttan muaftır.[215]