๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 25 Şubat 2010, 19:07:53



Konu Başlığı: Dâvalarda Vekalet
Gönderen: Eflaki üzerinde 25 Şubat 2010, 19:07:53
Adamın biri, sahih bir dâvada kendi yerine iddiada bulunmak ve­ya aleyhine açılan dâvalara cevap vermek üzere başkasını vekil tâ­yin ederse, caiz olur. Bu vekil, borçlan teslim almaya ve sulh yapmaya yetkili değildir. Yetkili olabilmesi için, vekâlet akdi yapılırken bu hu­suslarda da vekâlet verilmesi gerekir. Mezheblerin buna ilişkin de­taylı açıklamaları aşağıya alınmıştır.

(43) Mâlîkîler dediler ki:  Dâvalarda vekâlet, bazı şartlarla caiz olur:

1- Dâva vekili birden fazla sayıda olmamalıdır. Ancak, hasmın rızasıy­la bu vekillerin birden fazla sayıda olması sahih olur.

2- Vekil, hasmın düşmanı olmamalıdır. Hasmın düşmanının vekil tâyin edilmesi sahih olmaz. Ama düşman olduğu sabit olmazsa, hasmın rızâsı alın­madan dahi, vekil tâyin edilmesi sahih olur.

3-  Dâvalarda vekil tâyin edilenin belirtilmesi zorunludur. "Hasmımla benim adıma dâvâlaşacak olan herkesi kendime vekil kıldım demek sahih olmaz. Öyleki iki kişi, başkası nezdinde bulunan bir hakta ortak olurlar ve: "İkimizden hangisi hazır bulunursa onunla dâvâlaşsın" derlerse yine sahih olmaz. Çünkü bu söz, belirtmeksizin birden fazla kişiyi vekil tâyin etmek olur. Kişinin, hasmıyla kendi yerine dâvâlaşacak olan vekili belirtmesi zorunludur.

4-  Müvekkilin kendisi, hâkimin huzurunda bizzat dâvaya katılmış ol­mamalıdır. Hâkim huzurunda hasmıyla bizzat dâvâlaşır ve üç celseye katı­lırsa, artık kendi yerine başkasını vekil tâyin etmesi sahih olmaz. Çünkü bunda, kötülüğü fazlalaştırma ve husûmet alanını genişletme durumu var­dır ki; bu da, müsamaha dîni olan İslâmiyetçe yasaklanmıştır. Evet, hasta­lık, yolculuk, ve îtikâf gibi nedenlerden ötürü kişinin, kendi yerine başkasını vekil tâyin etmesi sahih olur. Ancak bu durumda, bu gibi sebeplerden birin­den ötürü vekil tâyin ettiğine dâir yemin etmesi gerekir. Yemin etmezse, an­cak hasmının rızâsı ile vekil tâyin etmesi sahih olur. Davacıyla, dâvâlının sövüşmeleri veya bir hasmın diğerine tahammül edemeyerek, mahkemede onunla yanyana durmayacağına yemin etmesi de vekil tâyin etmek için yeterli mazeretlerdendir. Ama sebepsiz yere böyle bir yemin etmesinin yararı olmaz.

Üç celseye katıldıktan sonra dâva vekiiinin kendini azletmesi mümkün değildir. Meğer ki bir mazereti bulunsun. Bu durumda, sırf bu mazeretten ötürü kendini vekâletten azlettiğine yemin ettikten sonra kendini azletmesi caiz olur. Müvekkil de kendisini azledemez. Üç celseye katılmadan kendini azledebileceği gibi, müvekkil de onu azledebilir. Bu durumda diğer taraf, kendisini vekil tâyin edebilir. Ancak birinci müvekkile düşman olursa, diğer hasım tarafından vekil tâyin edilmesi sahih olmaz.

Vekil, bir dâvada müvekkili nâmına karşı tarafla dâvâlaştiktan ve dâva sonuçlandıktan sonra (müvekkiline âit) başka bir dâvaya girmek isterse, ve­kâletin gayrı muayyen olması ve iki dâva arasındaki husûmetin, kesilme müd­detinin uzamaması şartıyla sahih olur. Bu müddet altı ay kadar uzarsa sahih olmaz. Ama iki dâva arasındaki husûmet kesilmeksizin devam ederse, veki­lin, müddet uzasa bile müvekkili nâmına konuşması sahih olur.

Özel dâva vekili, müvekkili adına ikrarda bulunamaz. Ancak vekâlet akdi yapılırken müvekkil, kendisine bu yetkiyi de verirse, ikrarda bulunabi­lir. Bu yetkiyi vermeden, vekil onun adına ikrarda bulunursa, müvekkil bu ikrarın sonuçlarına katlanmaz. İkrarı yapan vekil, bu durumda şahit gibi olur.

Tam yetkiyle kendisine vekâlet verilen (mufavvez) vekil,müvekkili adı­na ikrarda bulunabilir. İkrarının müvekkili bağlaması için her iki durumda da bazı şartlar gerekli olur. Öyle ki ikrarda bulunma yetkisine sahip kılınan özel dâva vekilinin ve tam yetki ile vekil tâyin edilen vekilin ikrarları, bu şart­ların tahakkuk etmemesi durumunda geçerli olmaz.

1-  Dâvaya uygun olan, akla yatkın bir ikrarda bulunmalıdır. Uygunluk Ölçülerini ve mâkullük sınırlarını aşan ikrarlarda bulunamaz.

2- Dâva türünden bir ikrarda bulunmalıdır. Sözgelimi müvekkil, onu bir borç hususunda vekil tâyin eder de; borcun bir kısmım tahsil ettiğine ve­ya borçluyu borcun bir kısmından ibra ettiğine dâir ikrarda bulunursa, ikra­rı geçerli olur. Ama müvekkil, onu hasmının yanındaki bir alacağı konusunda vekil tâyin eder; vekil ise onun kendi yanındaki bir emânetini telef ettiğine dâir bir ikrarda bulunursa, bu ikrarı geçerli olmaz.

3- Dostu, yakını ve bunlara benzer, aralarında (iltimas) töhmeti bulu­nabilen bir kişi lehine ikrarda bulunmamalıdır. Müvekkil, ona: "benim na­mıma bin liralık bir ikrarda bulun" derse, bu ikrarı müvekkilin kendisi yapmış olur. Artık bu ikrarın vekil tarafından yenilenmesine gerek kalmaz. Bundan sonra müvekkil bu ikrarından geri dönemez. Vekili de ikrardan azledemez. Vekil de onun bu ikrarı üzerine ona karşı şahit olur.

Hanefîler dediler ki: Dâvalarda başkasına vekâlet vermek caizdir. Vekilin bir veya birden fazla olması arasında bir fark yoktur. Fakat, vekil tâyin etmek için hasmın razı olması şart mıdır, değil midir? Bâzıları bu hususta Ebû Hanîfe´nin görüşünü tercih etmiştir. Buna göre dâvalarda vekil tâyin etmek, ancak hasmın rızasıyla caiz olur. Bazıları da, ister dâvâcı, ister dâvâlı olsun, hasım razı olsun veya olmasın, dâvalarda vekil tâyin etmek ca­izdir diyen İmâmeynin görüşünü tercih etmişlerdir.

Bazıları derler ki; bu işi kadıya havale etmek gerekir. Kadı eğer müvek­kilin haksız yere hasmına güçlük çıkaracağım ve zarar vereceğini biliyorsa, başkasını vekil tâyin etmesini kabul etmez. Bunun yanısıra, hasımlardan bi­rinin, gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla vekil tâyinini kabulde güçlük çı­kardığını anlarsa, güçlük çıkaran tarafa aldırış etmez; vekil tâyinini kabul eder. Böyle bir uygulama zamanımızda yapılırsa, iyi sonuçlar doğurur. Çünkü; insanların çoğu haksızlığını bile bile, dâvayı kaybedeceğini bilmesine rağmen işi inada bindirmek ve husûmeti ilerletmek amacıyla avukat tutmaktadırlar. Avukat da, hakkı geciktirmek ve karşı tarafa zulmederek gereksiz, boş mas­raflar yaptırarak hasma zarar vermekten başka bir şey yapmamaktadır. Bu gibi durumlara sebebiyet verecek müvekkilin maksadım anlayan kadı, has­mının rızâsını almadan vekil tâyin etmesine müsâade etmezse, bu güzel bir uygulama olur.

Bütün bunlar, kadı´nın töhmet altında bulunmaması hâlinde sözkonu-su olur. Kadı eğer töhmet altındaysa o zaman, İmâmeynin görüşüne göre hareket etmek daha uygun ve yararlı olur. Şu da var ki, Ebû Hanîfe zorun­luluk dolayısıyla, hasım razı olmasa bile davalaşmada vekil tâyin etmeye ce­vaz vermiştir. Meselâ; müvekkil hasta olup, mahkemeye kendi ayağıyla gelemeyecek durumda olursa, vekil tâyin edebilir. Binek sırtında gelme im­kânına sahip olursa ve gelmesi durumunda hastalığı da artmayacaksa gel­mesi gerekir. Aksi takdirde gelmeyip, yerine bir başkasını vekil tâyin eder. Yine aynı şekilde, sefer müddeti kadar devam edecek olan bir sefere azmet­tiği ve gerçek bir sefere çıkacağına dâir karîneler bulunduğu zaman da yeri­ne bir başkasını vekil tâyin edebilir. Hasmı, onun bu durumunu doğrulamadığı takdirde kadı, ona Allah adıyla yemin ettirir.

Aklî istikrarı olmayıp, normal olarak erkekler arasına girip çıkan ka­dın da bu hükme tâbi olup, hasmının rızâsı olmaksızın kendi yerine başkası­nı vekil tâyin edebilir. Yine buna benzer olarak davalaşmayı iyice beceremeyen bir kimse de, hışmı razı olsun olmasın kendi yerine başkasını vekil tâyin ede­bilir. Vekâlet hususunda avamın çoğunluğuna bu yöntem uygulanabilir.

Davalaşmak İçin tâyin edilen vekil, bu işi ücretsiz olarak yapmaktaysa, dilediği anda kendini vekâletten azledebilir. Bir hakkı teslim almak, mal sat­mak, mal satın almak için tâyin edilen vekiller de bu hükme tabidirler. An­cak üç durumda ne vekil kendini azl edebilir, ne de müvekkil onu azledebilir:

1-  Müvekkil, bir eşyayı başka bir şahsa teslim etmek üzere vekil tâyin eder, meselâ ona: "Şu elbiseleri veya kitapları veya hayvanları falan kimse­ye ver" der. Ondan sonra beldeden çekip başka taraflara giderse, bu durumda vekilin o eşyaları falana teslim etmesi gerekir. Kendim vekillikten azledemez.

2-  Müvekkil, rehindeki malını satmak üzere birisini vekil tâyin eder. Me­selâ; borcuna karşılık olarak alacaklısının yanma bir eşyasını rehin bırakır. Sonra da borcunu kapatmak amacıyla, rehindeki eşyasını satması için bir başkasını vekil tâyin ederse, vekil o malı satmaya mecburdur. Kendini vekil­likten azletmesi sahih olmaz.

3- Bir kimse, davacının talebi üzerine gaipte iken davalaşma ve açılan dâvaya cevap vermek üzere birisim vekil tâyin ederse; vekilin, davalaşma işine koyulması gerekir. Bu durumdayken kendini azletmesi sahih olmayacağı gi­bi müvekkilin de onu azletmesi sahih olmaz. Azledildİği takdirde dâvâcı, kar­şısında kendisine cevap verecek ve dâvâlaşacak birini bulamayınca hakkı zâyî olacaktır. Ama dâvâlı hazırdaysa, müvekkil onu azledebilir. Çünkü bu du­rumda dâvâcı, karşısında kendisinden hak talebinde bulunacağı dâvâlıyı bulma imkânına sahiptir. Vekilin tâyin edilmesi, davacının talebi dolayısıyla olma­mışsa, yine müvekkil onu azledebilir. Çünkü bu durumda onun vekâlette hakkı bulunmamaktadır. Bu husustaki geniş açıklama, vekilin azli bahsinde yapı­lacaktır.

Davalaşmak ve hak talebinde bulunmak üzere tâyin edilen vekil, mü­vekkilin hak ettiği bedeli teslim almaya yetkili değildir. Müftâbih olan görüş bu doğrultudadır: Borç ve benzeri mâlî hakları teslim alabilmek için vekâlet verirken bu hususun belirtilmesi gereklidir. Bir kişi, başkasındaki alacağını teslim almak üzere birisini vekil tâyin ederse, bu vekilin (borçlu ile) davalaş­maya hakkı ve yetkisi vardır. Çünkü davalaşmak, hakları tahsil edebilmek için (baş vurulacak) bir yöntemdir. Davalaşmak için tâyin edilen vekil, ha­sımla sulh yapmaya yetkili değildir. Sulh yapmak için tâyin edilen vekil de davalaşmaya yetkili değildir. Çünkü davalaşmak, vekâlet konusu olan sul­hun zıddıdır. Davalaşmak için tâyin edilen vekil, diğer vekillerin tersine, ik­rarda bulunma yetkisine sahiptir. Diğer vekiller, bu yetkiye sahip değildirler. Hak teslim almak veya sulh yapmak üzere tâyin edilen vekil veya diğer ve­killer ikrarda bulunma yetkisine sahip değildirler. Davalaşmak için tâyin edilen vekil de, ancak bazı şartlar çerçevesinde ikrarda bulunabilir:

1-  Kadı´mn meclisinde ikrarda bulunmalıdır. Meclis dışında ikrarda bu­lunacak olursa, bu ikrarı müvekkili bağlamaz.

2- İkrarı, had veya kısasa dâir olmamalıdır. Müvekkili nâmına böyle bir ikrarda bulunacak olursa, ikrarı geçerli sayılmaz.

3- Davalaşmak üzere vekil tâyin edilen bir kimseye vekâlet verirken mü­vekkil, onun ikrar yetkisine sahip olamayacağını belirtmiş olmamalıdır. Eğer böyle bir belirlemede bulunacak olursa, vekil, ikrarda bulunma yetkisine sahip olamaz. Özetleyecek olursak deriz ki; müvekkil: "Benim nâmıma ikrarda bulunma hakkına sahip olmaman şartıyla, davalaşmak üzere seni vekil tâ­yin ettim" dediğinde, bu şekilde vermiş olduğu vekâlet sahih olur. Bundan sonra vekil, kadı´mn meclisinde müvekkili aleyhine ikrarda bulunursa, ve­kâletten çıkarılır ve davalaşması dinlenmez. Bu durumda vekil, sadece inkâr hakkına sahip olur. Ama, sadece inkâr hakkı istisna edilirse, o zaman ikrar­da bulunabilir. Davalaşmak üzere vekil kılındığında müvekkili ne inkâr ne de ikrar yetkisinden söz etmezse, o zaman vekil hem inkâr, hem de ikrar yet­kisine sahip olur. Davalaşmak üzere vekil tâyin edilen bir kimseye inkâr ve ikrar yetkisi verilmezse, yâni inkâr ve ikrarda bulunmaması şart koşulursa, bu vekâletin şahinliği ihtilaflıdır.

Hanbelîler dediler ki:  Davalaşmak üzere vekil tâyin etmek caizdir. Davalaşmak üzere tâyin edilen vekil, vekâlet sözleşmesinde bu yetki kendi­sine verilmediği takdirde mâlî hakları hasımdan teslim alma hakkına sahip olamaz. Ama sözleşmede bu yetki kendisine verilmemişse, davalaşma vekâ­leti, mâlî hakları teslim alma hususunu ne örf en ne de lügaten kapsamaz. Zîrâ olabilir ki müvekkil, mâlî hakkını teslim almasına razı olmadığı bir ki­şiyi davalaşmada bulunması için vekil tâyin etmeye razı olur. Mâlî haklan teslim almaya yetkili kılınan vekil, hasımla davalaşma yetkisine sahiptir. Çün­kü Öyle zamanlar olur ki, mâlî haklan elde edebilmek için ister istemez da­valaşmak mecburiyetinde kalınır. Şu halde mâlî hakkı teslim alma vekâleti, davalaşma vekâletini de örfen kapsamaktadır.

Şâfiîler dediler ki: Davalaşmak için vekâlet vermek sahihtir. Yalnız davalaşma vekili, müvekkili adına ikrarda bulunamaz, sulh yapamaz, borç­luyu borçtan ibra edemez, alacakları tahsil edemez. Şu da var ki, ikrarda bulunmak için vekil tâyin etmek sahih değildir. Müvekkil, vekâlet verirken bu hususu açıkça belirtse bile esah kavle göre bu vekâlet sahih olmaz. Ada­mın biri,bîr başkasına: "Benim nâmıma falan şahıs lehine şu kadarhk bir meblağı ikrar etmen için seni vekil tâyin ettim" der. Vekil de: "Falan kişi lehine şu kadarhk bir meblağı ikrar ettim" derse, sahih olmaz. Çünkü bu, bir hakkı haber vermektir ki; bu da, şahitlikte olduğu gibi, vekâlet kabul etmez. Bu hususta yetkili olan müvekkildir. Müvekkil böyle demekle yâni vekâlet verirken vekiline:"Benim nâmıma ikrarda bulun" demekle, ikrar etmiş sayılır mı, sayılmaz mı? Cevaben deriz ki bu, onun kullandığı ifâdeye göre değişir. Eğer, "benim yerime, falan kişinin bendeki bin liralık alacağı için ikrarda bulunman üzere seni vekil tâyin ettim" derse, bu sözüyle kesin ik­rarda bulunmuş olur. Eğer "bendeki alacağı" kaydım koymaksızın "benim yerime ikrarda bulunman üzere seni vekil tâyin ettim" derse, bir görüşe gö­re ikrarda bulunmuş olur. Bir başka görüşe göre ikrarda bulunmuş olmaz. Esah olan, onun bu sözle ikrarda bulunmuş olmasıdır. "Benim nâmıma" kaydını koymaksızın: "Falanın bendeki bin lirası için ikrarda bulunmak üzere seni vekil tâyin ettim" derse, esah kavle göre bu sözüyle ikrarda bulunmuş olmaz. Çünkü kendi namına ikrarda bulunmasını açıkça belirtmemiştir. Ama "benim namıma" ve "bendeki alacağı için" kayıtlarını koymaksızın, "fa­lan kimse için bin liralık bir ikrarda bulunmak üzere seni vekil tâyin ettim" derse, bu sözüyle kesinlikle ikrarda bulunmuş sayılmaz.