Konu Başlığı: Çocuğun Reşid Olmaksızın Bulûğa Ermesi Gönderen: Eflaki üzerinde 08 Şubat 2010, 16:32:19 Çocuk, reşid olmaksızın bulûğa erdiğinde, malı kendisine teslim edilmez. Aksine, sefihtik nedeniyle kısıtlılık altına alınır. Mezheb-İerin buna ilişkin geniş açıklamaları aşağıya alınmıştır. (15) Hanefîler: İmam Âzam ve İmameyn, sırf buluğa ermekle çocuğa malının teslim edilmeyeceği, aksine, denendikten sonra rüşdünün ispatlanmasının zorunlu olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak İmam Âzam demiştir ki: Bu durumda yirmibeş yaşına varmasına dek beklenilir. Sonra rüşde ermese bile, malı kendisine teslim edilir. Tasarrufta bulunursa, hür ve akıllı olduğu sürece tasarrufu sahih olarak vâki oIur.,Çünkü böyle bir kimse, sefihlik nedeniyle kısıtlılık altına alınamaz. İmâmeyne gelince, bunlar malın kendisine teslim edilmeyeceğini söylerler. Bu durumda yüz yıl yaşasa bile, yine de malı kendisine teslim edilmez. Bununla ilgili geniş açıklama sefihin kısıtlanması bahsinde yapılacaktır. Hanbelîler dediler ki: Çocuk reşid olmaksızın buluğa erdiğinde -rcşıdlik, malında ve dininde doğru olmasıdır. Reşidliğin sadece malında doğru olmak olduğunu söyleyenler de olmuştur- kısıtlılığı devam eder. Bulûğa ermezden önce malına bakmak, velîsine âit bir haktır. Velîsi de babası veya vasisi veya hâkimdir. Kısıtlılık üzerinden kaldırıldığında tekrar sefihleşirse, yine kısıtlılık altına alınır. Dininde fâsık olur, ama malında savurganlık yapmazsa, kısıtlılık altına alınmaz. Özellikle rüşdün, malda uygunluk olduğunu söyleyenlere göre, dininde fâsık olan, fakat malında savurganlık yapmayan kimse kısıtlılık altına alınmaz. Dînî ve mâlî bakımdan uygun olmayan kimseleri ancak hâkim kısıtlılık altına alır. Zîra ikinci kez meydana gelen savurganlık farklı olur. Üzerinde düşünüp ictihad yapmak gerekir. Bu durumda hâkimin, müflisi kısıtlılık altına alması zorunlu olur. Kısıtlama, ancak hâkimin hükmüyle olur. Bu gibi kısıtlıların mallarına ancak hâkim nezâret eder. Yine ikinci kez kısıtlılıklar, ancak hâkim tarafından kaldırılabilir. Çocuk buluğa erip´reşid olduğunda veya deli kimse reşid olarak akıllandığında, kadı´-nın hükmü olmaksızın kısıtlılığı çözülür. Malı, kendisine verilir. Malının kadının izniyle verilmesi müstehab olur. Nitekim rüşdünün beyyineyle ispatlanması da müstehab olur. Dolayısıyla malının, kendisine beyyineyle verilmesi müstehabtır. Buluğdan ve reşidlikle akıllılığın sübûtundan önce kısıtlılığı çözülmez. Bu haldeyken yaşlanıncaya kadar dahi kısıtlılığı devam eder. Şâfiîler dediler ki: Önce de belirtildiği gibi küçüğün reşid olması için baliğ olması yeterli olmaz. Aksine, din ve mâlî idare bakımından uygunluğunun zuhur etmesi de gerekir. Dînî bakımdan uygunluk, kişinin büyük günah işlememesi ve küçük günahlarda da ısrar etmemesiyle olur. Mâlî bakımdan uygunluk ise savurganlığın olmaması ve haram olan şehvetlere mal harcanmaması, ya da malın muamelede muhtemel olmayacak kadar fahiş bir aldanmayla zayi edilmemesi, meselâ fahiş miktarda aldatmanın olduğu bir satış veya satın alma muamelesinin vukûbulmamasıyla olur. Ama kişi, malını sadaka ve hayır işlerine sarfeder, kendisine uygun yiyeceklerle giyeceklere harcarsa; bazı kimseler bunun savurganlık olduğunu, bazılarıysa savurganlık olmadığını söylemişlerdir ki, kuvvetli olan görüş de ikincisidir. Buluğa ermeden önce küçük çocuğun reşidliği, denemeyle bilinir. Bu da küçük çocuğun mesleğine göre değişir. Eğer babası tüccarsa, satma ve satın almayla denenir. Babası ziraatçiyse, ziraat haline uygun bir sınamayla denenir. Arazisinin hizmetini gören çiftçilere masraf yapmak ve biçimcileri kontrol etmek ve benzer işleri yapmakla mükellef kılınır. Küçük çocuk kız ise, ev işlerini çevirmek; meselâ yemek yapmak, geçim işlerini düzenlemek ve benzer işleri yaptırmakla denenir. Denemenin buluğdan sonra olması gerektiğini söyleyenler olmuşsa da, buluğdan önce olması gerektiğini söyleyenlerin görüşleri tercihe daha şayandır. Birinci kavle göre, denenmekte olan kısıtlının tasarrufları, ön tasarruflar mâhiyetinde olur. Kendisi ve kendisiyle akidleşmek isteyen kimse arasında anlaşma sağlandığında akidleri velîsi üstlenir. Çünkü kısıtlı, baliğ değildir. Yapacağı akid, kuvvetli görüşe göre sahih olmaz. İkinci kavle göre ise baliğ olduğu için, akdi üstlenecek olan, kısıtlının kendisidir. Şunu da belirtelim ki, denemenin iki veya daha fazla sayıda tekrarlanması gerekir ki, onun reşid olduğu kuvvetle zannedilsin. Küçük çocuk, kadın olsun erkek olsun, kadının hükmü olmaksızın kısıtlılık altına alınır ve tasarruftan menedilir. Buluğa erince de kadının hükmüne gerek kalmaksızın kısıtlılığı çözülür. Çünkü kadı´nm hükmü olmaksızın sabit olan şeyin, kaldırılmasında da kadı´nın hükmüne gerek yoktur. Kısıtlılık, baba ve dede tarafından çözülür. Kayyum ve vasî tarafından çözülmesine gelince, bu hususta iki görüş vardır: Bazı kimseler; "kısıtlılığın çözülmesi, kadı´nın hükmüne bağlıdır" demişlerdir. Bunlara göre reşidlik, görüş ve ic-tihâdı gerekli kılar. Çünl^ü çocuk, reşid olarak buluğa erdiğinde -reşid, malında ve dininde doğru jölan kişidir- asla kısıtlılık altına alınamaz. Reşid olmaksızın buluğa erdiğinde, kısıtlılığı devam eder. Küçüklük nedeniyle var olan kısıtlılığı her ne kadar ortadan kalkmışsa da bu kısıtlılık, sefihtik ve fâsıkhktan ötürü bir kısıtlılığı geride bırakmıştır. Bu kişi, buluğdan önce malında tasarruf eden kimse gibi tasarrufta bulunur. Rüşde erdikten sonra kısıtlılığı çözülüp malı kendisine teslim edildiğinde, savurganlığa tekrar başlarsa, ikinci kez kısıtlılık altına alınır. İkinci kısıtlılığı bir şahıs mı koyar, yoksa bu kısıtlılık kendiliğinden mi meydana gelir? Bu hususta ihtilâf edilmiştir. Bazıları demişlerdir ki: Kısıtlılık ikinci kez, ancak kadı´nın hükmüyle meydana gelir. Bazıları da demişlerdir ki: Kısıtlılık baba, dede ve vasî tarafından ikinci kez konulur. Nitekim kadı´nın hükmüyle de konulabilir. Bir başka grup da şöyle demiştir: Hiç kimse onu kısıtlılık altına almasa bile, ikinci kez kısıtlılığı kendiliğinden meydana gelir. Malında savurganlık yapmaz da zekât vermemek, namaz kılmamak, cimrilik yapmak gibi malını zayi etmeyecek şekilde dinen fâsık olursa, bu sebeple mûtemed görüşe göre kısıtlılık altına alınamaz. Ama zina yapmak, kumar oynamak, malı zayi edici şehvet bataklıklarına yuvarlanmak gibi savurganlığı doğuracak fâsıkhğa bulaşırsa, bu nedenle kısıtlılık altına alınması gerekir. Çünkü bu fâsıklığı, malı savurmak ve israftır. Mâlikîler dediler ki: Çocuk, reşid olmaksızın buluğa ererse, meselâ delirir veya malını muhafaza etmeye elverişli olmazsa, kısıtlılığı devam eder. Ama malını muhafaza etmeye muktedir olduğu sabit olursa, buluğa erer ermez babası kısıtlılığını çözmese bile, kısıtlılığı kalkar. Velînin, babanın görevlendirdiği bir vasî olması durumunda, vasî çözmedikçe kısıtlılık çözülmez. Kısıtlılığı çözmenin şekli, sefihin kısıtlılık altına alınması bahsinde açıklanacaktır. İki durum arasındaki fark şudur: Hiç kimsenin aracılığına gerek kalmaksızın velilik, baba için sabit olur. Veliliğin babadan çıkması da reşidlik sıfatının tahakkukundan başka bir şartı gerektirmez. Babanın görevlendir diği vasînin velî olması durumunda, onun veliliği, ancak babanın aracılığıyla sabit olur. Onun veliliğinin kalkması da fazla bir şarta ihtiyaç hissettirir ki, o da kısıtlılığın çözülmesidir. Şunu da belirtelim ki, bu hükümler çocuk erkek ise sözkonusudur. Kadın ise, malının kendisine teslim edilmesi, onun reşidliğine ek bir şeyi gerekli kılar ki, o da kadının kocasının varlığı ve kocasının kendisiyle gerdeğe girmiş olmasıdır. Kadın evlenmez ve kocası kendisiyle gerdeğe girmezse; malını teslim alma hakkına sahip olmaz. Bunun devamı, sefihin kısıtlılık altına alınması bahsinde anlatılacaktır. |