๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 19:37:09



Konu Başlığı: Ayıbı Dolayısıyla Malı Geri Vermenin Şartları
Gönderen: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 19:37:09
Ayıplı olması dolayısıyla malı geri vermenin bazı şartlan vardır:

1-  Satın alınan malın emsali, çoğunlukla bu ayıptan salim bulunmalı­dır. Böyle demekle de emsalinde çoğunlukla bu ayıbın bulunduğu mal­lar, kapsam dışına çıkarılmış oldu. Birinci gruptaki mallara örnek olarak deriz ki: Bir kişi, bir at veya bir eşek satın alır da burulmuş olduğunu gö­rürse, bu burukluk o hayvan için bir ayıp sayılır. Çünkü at ve eşeklerin çoğu buruk değildir. B6yle olunca da burukluk, müşterinin o hayvanı sa­tın almasındaki maksadının elden kaçmasına neden olur. Zîrâ müşteri, onu dişisiyle birleştirerek bir yavru elde etmek amacıyla satın almış olabi­lir. Dolayısıyla buruk olduğu takdirde o hayvanı geri verme hakkına sahipti.

ikinci gruptakilere gelince; bir kişi, koyun ve keçi gibi genellikle bu­rulan, eti yenir bir hayvan satın alır da buruk olduğunu görürse, bu bu­rukluk hayvanın geri verilmesini gerekli kılan bir ayıp sayılmaz. Çünkü bu gruptaki hayvanlar genellikle burulurlar. Burulmakla da daha fazla semizleşirler.

2-  Satın alınan malda görülen ayıp, fazla zorlanmadan giderilmesi mümkün olmayan bir ayıp olmalıdır. Fazla zorlanmadan giderilebilecek bir ayıp ise, mal geri verilemez. Sözgelimi bir kişi, yıkamakla değeri eksil meyecek necâsetli bir elbiseyi satın alırsa, necis oluşu, bu elbiseyi geri verme hakkını doğuran bir ayıp olmaz.

Çünkü bu ayıbı, zorluk çek­meden gidermek mümkündür. Aynı şekilde eğriliği kolaylıkla düzeltilebi­lecek eğri bir kılıcı satın alan kişi de bu kılıcı geri verme hakkına sahip olmaz.

3- Satılan maldaki ayıp, satıcısının yanmdayken o malda mevcûd ol­malıdır. Mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

4- Ayıplı malı geri verme şartlarının dördüncüsü, satıcının ayıptan be-raati şart köşmasıdır ki, mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağı­ya alınmıştır.

5-  Maldaki ayıp, satış akdini feshetmeden önce yok olmuş olmamalı­dır. Bir kişi, hasta bir hayvan satın alır ve satış akdini feshetmez sonra da hastalığı iyileşirse, bu hastalık nedeniyle artık satışı feshedemez. Çünkü hastalık, malı reddetmeden önce yok olup gitmiştir.

(137) Mâlikîler dediler ki:  Satılan malın örf ve âdete göre ayıptan salim olması şarttır. Meselâ burukluk her ne kadar fiyatını arttırırsa da, hayvanın geri verilmesi hakkını doğuran bir ayıptır. Ancak satılan hayvan, işte çalıştı­rılacak bir sığır ise, burukluk onun için bir ayıp olmaz. Çünkü âdete göre sığırın sâdece buruk olanı işte çalıştırılır. Aynı şekilde koçun buruk olması da onun için bir ayıp değildir ve geri verilmesine imkân sağlamaz. Bazıları buruk olan sığır ve koçun geri verilmesinin müşterinin hakkı olduğunu söy­lerler. Çünkü burulmamışın eti, burulmuşun etinden daha lezzetli ve daha iyidir. En doğrusu, bu hususta örfün takdirine başvurmaktır.

Hanbelîler dediler ki:  Satılan malın cisminin ayıptan, noksanlık­tan salim olması şarttır. Burukluk, mutlak olarak o malda bir noksanlık mey­dana getirir. Satılan malın, ticâret erbabının örfüne göre de noksanlıktan salim olması şarttır. Birinci kuraldan çıkarılan hüküm budur. İkinci kurala gelince burukluk, örf tarafından ayıp olarak nitelenmedikçe ayıp sayılmaz.

(138) Hanbelîler dediler ki:  Bü hususta ayıbın kuvvetlilik ve zayıflığı gözönüne alınır. Eğer ayıp, az bir başağrısı veya az bir sıtma gibi zayıf bir ayıpsa, malı geri verme hakkını doğurmaz. Ama ayıp şiddetli olursa, geri verme hakkını doğurur. Buna göre zorluk çekmeksizin ve elbisenin değerine eksiklik getirmeyecek şekilde necasetinin giderilmesi mümkün olan bir elbi­sedeki necaset, onun geri verilmesini gerekli kılan bir ayıp sayılmaz. Çünkü bu durumdaki necaset, zayıf bir ayıp sayılmaktadır.

Mâlikîler dediler ki:  Yıkanması elbiseye zarar verse de vermese de, elbisedeki necaset, şayet satıcı tarafından gösterilmemişse, müşteriye geri ver­me hakkım kazandırır.

(139) Hanefîler dediler ki: Bİr kişi bir mal satın alır da değerini eksilte­cek şekilde ayıplı olduğunu görürse ve bunu da satın alırken veya daha önce bilmezse, şu durumlardan biri kaçınılmaz olur: Bu ayıp ya müşterinin teslim almasından önce mal henüz satıcının dindeyken meydana gelmiş olur. Veya müşterinin teslim almasından sonra meydana gelmiş olur. Müşterinin teslim almasından önce, satıcının elindeyken de şu beş durumdan biri cereyan et­miş olabilir:

1-  Bu ayıp, akdin yapılmasından sonra satıcının yanmdayken, satıcı ta­rafından mal üzerinde meydana getirilmiş olabilir. Bu durumda müşteri, malı almamak veya alıp da ayıp nedeniyle meydana gelen değer eksikliği oranın­da fiyatını düşürmek muhayyerliğine sahip olur. Bu arada, akidden önce mey­dana gelmiş başka eski bir ayıp bulsa da bulmasa da aynı hüküm sözkonusu olur.

2-  Bu ayıp eşyada, müşterinin fiiliyle vukûbulmuş olmalıdır. Bu durumda satıcı, parayı ödememiş olduğu için malı teslim almasını engellemiş de olsa, müşteri malın bedelini tamamiyle ödemekle yükümlü olur. Yine bu müşteri kendi meydana getirdiğinden ayrı olarak satıcı yanında iken malda meyda­na gelmiş başka bir ayıp bulursa; bu ayıp nedeniyle malı geri verebilir. Ma­lın bedelini ödeme yükümlülüğünden kurtulur. Yalnız, malda kendi meydana getirmiş olduğu ayıp oranında bir meblağ ödemesi gerekir.

3-  Bu ayıp malda, müşteri ile satıcı dışındaki üçüncü bir şahıs tarafın­dan meydana getirilmiş olabilir. Bu durumda, müşteri muhayyer olur. Di­lerse malı, satıcıyla anlaştıkları fiyatın tamamı üzerinden satın alır. Malda meydana getirdiği değer eksikliği oranında bir meblağı, üçüncü şahıstan alır. Dilerse de malı geri verir ve fiyatını, satıcıya ödeme yükümlülüğünden kurtulur.

4- Bu ayıp, doğa! bir âfet sonucu meydana gelmiş olabilir. Bu durumda müşteri, malı iade ederek verdiği bedelin tamamını geri alma hakkına sahip olduğu gibi dilediğinde de malı kabul ede.bilir. Meydana gelen değer eksikli­ği oranında fiyattan indirim yapar. Bu arada, satıcının yanmdayken malda meydana gelmiş bir ayıp daha görürse, eski ayıp dolayısıyla malı geri verme­si sahîh olmaz. Çünkü malı, iki ayıp nedeniyle geri vermiş olmaktadır. Oysa ki malı, sâdece eski aybi dolayısıyla geri vermek sahih olabilir.

5- Bu ayıp, satılan malın kendisi tarafından meydana gelmiş olabilir. Meselâ satın alınan bir kölenin, kendini ayıplı kılacak bir fiili işlemesi gibi. Bu durumda» dördüncjp şıktaki hükmün aynısı uygulanır.

Satılan malda müşİerinin teslim almasından sonra bir ayıp meydana ge­lirse, yine beş durum sözkonusu olur:

1-  Bu ayıp, müşterinin fiiliyle meydana gelmiş olabilir.

2-  Doğal bir âfet sonucu meydana gelmiş olabilir.

3-  Satılan malın, kendi fiili sonucu meydana gelmiş olabilir.

4-  Satıcının fiiliyle meydana gelmiş olabilir.

5- Satıcıyla müşteri dışındaki yabancı bir şahıs tarafından meydana ge­tirilmiş olabilir.

Birinci, ikinci ve üçüncü durumların hükmü: Satılan malda, müşterinin teslim almasından sonra meydana gelen ayıptan ayrı olarak (satıcı yanmdayken meydana gelmiş) eski bir ayıp daha bulunursa, bu eski ayıp nedeniyle malı geri verme hakkı doğmaz. Çünkü yeni ayıp, eskisiyle çatışmış olmaktadır. Müşteri, eski ayıp dolayısıyla malda meydana gelmiş olan değer eksikliği ora­nında bir meblağı satıcıdan isteme hakkına sahip olur. Ancak yeni ayıp do­layısıyla vukûbulan noksanhğıyla birlikte malı almaya razı olursa, sorun kalmaz.

Dördüncü ve beşinci durumların hükmü: Satıcının veya satıcıyla müş­teri dışındaki yabancı bir şahsın, malın müşteriye tesliminden sonra malda bir ayıp meydana getirecek bir fiil işlemelerine gelince; bu ayıptan ayrı ola­rak malda eski bir ayıp daha bulunursa, bu ayıp nedeniyle müşteri, malı geri verme hakkına sahip olmaz. Malda ayıp meydana getiren her kişi, mal üze­rinde suç işledikleri gerekçesi ile meydana getirdikleri değer eksikliği oranın­da tazminat vermekle yükümlü olur. Sonra meydana getirilen ayıp dolayısıyla verilecek fark hissesi, fiyatına nisbetle malın sağlamkenki değeriyle ayıphy-kenki değeri arasındaki fark kadardır. Meselâ bir kişi, değeri aslında yüz li­ra olan bir malı, kırk liraya satın alır. Sonra asıl değerinden on lira eksiltecek bir ayıp meydana gelirse değeri doksan liraya düşmüş olur. Böyle olunca da satın alınmış olduğu fiyatın onda biri (dört lira) düşürülür. Ayıbı meydana getiren kişi dört lira ödemekle yükümlü olur. Diğerleri de bu hesaba kıyas­lanır. Malın değerini takdir edenlerin iki kişi olması, ikisinin de değer takdir ettikleri mal üzerinde vukuf sahibi olması; satıcıyla müşterinin huzurunda "tanıklık ederiz ki..." şeklinde haber vermeleri şarttır.

Buraya kadar verilen bilgilerden anlaşılıyor ki; müşteri, satın aldığı malda bir ayıp bulursa, o ayıp nedeni ile malı geri verir. Mah tutup da, ayıp dolayı­sıyla meydana gelen değer eksikliği farkını talep edemez. Ancak, mah olduğu gibi geri verip, vermiş olduğu bedeli tamamıyla geri alma hakkına sahiptir. Yalnız, yukarıdaki tafsilât çerçevesinde malda ikinci bir ayıp daha meydana gelmiş İse, geri vermek mümkün olmazsa değer farkını talep edebilir. Mese­lâ bir kişi bir elbise satın alır. Sonra dikmek için kesip birbirinden ayırır da bu arada değerini eksiltecek bir aybı olduğunu görürse, kestikten sonra elbi­seyi geri vermek mümkün olmadığı için, değer farkını satıcıdan alma hakkı­na sahip olur. Aynı şekilde bir mirasçı, kendisine miras bırakacak birinden bir mal satın alır da sonra satıcı ölürse, müşteri de satın aldığı malda ona mirasçı olur. Yalnız satıcının ölümünden sonra bu malda bir ayıp bulursa, malı (varsa) başka bir mirasçıya geri veremez. Başka mirasçı yoksa, zaten geri vermesi mümkün olmaz ve bu durumda değer eksikliği farkını alma hakkı da düşer.

Aynı şekilde bir kişi, bir deve satın alır da onu kestikten sonra bağır­saklarının bozuk olduğunu görürse, kesmiş olduğu için deveyi geri vermesi mümkün olmadığından ötürü, müşterinin devedeki bu ayıp dolayısıyla mey­dana gelmiş değer eksikliği farkını satıcıdan istemeye hakkı vardır. Yine bu­nun gibi bir kişi ipek bîr elbise satın alır da, su ile ıslattıktan sonra ayıplı olduğunu görürse, satıcıya geri veremez. Ama değer eksikliğinden doğan farkı isteyebilir. Çünkü ıslatmak, elbisenin değerini eksiltir. İşte böyle eski ayıbı­na ek olarak kendisinde yeni bir ayıp meydana gelerek değeri eksilen mah geri vermek caiz olmaz. Önceki tafsilât doğrultusunda, malda eski ayıp do­layısıyla meydana gelen değer eksikliği farkını müşteri, satıcıdan alabilir.

Malikîler dediler ki:  Bir kişi bir mal satın alır ve bu malda bir ayıp görürse, sahibine geri verebilir. Ancak geri vermek bazı durumlarda imkân­sız olur:

1-  Satılan mal, ayıplı olduğu bilinmeden ister satıcının elinde olsun, is­ter müşterinin elinde olsun, satış akdinin yapılmasından sonra telef olursa, geri verilmesi imkânsız olur. Telef oluşu müşterinin iradesiyle de olsa meselâ hayvanı alıp kesmesi gibi irâdesi dışında da olsa meselâ satın al­dığı hayvanı başkasının öldürmesi veya kendiliğinden düşüp ölmesi gibi hüküm aynı olur. Yani telef olduktan sonra hayvanın ayıplı olduğunu gö­rürse gen vermesi sahih olmaz. Zaten, geri vermesi de mümkün değildir. Hük­men telef olmak da bu statüye tâbidir. Meselâ bir kişi, satın aldığı bir malı başkasına sadaka olarak verir. Sonra bu malın ayıplı olduğunu görürse, bu ayıp nedeniyle satıcısına geri vermesi mümkün olmaz. Çünkü bu mal, her ne kadar bilfiil telef edilmemişse de (sadaka olarak verdiği için) hükmen telef edilmiş gibidir. Hibe etmek de böyledir. Bu durumda müşteri, ayıbın malda meydana getirmiş olduğu değer eksikliği farkım satıcıdan alma hakkına sa­hip olur. Bu da şöyle olur: Satın alınan malın sağlam olunca değerinin ne kadar olacağı, ayıplıyken de değerinin ne kadar tutacağı ayrı ayrı takdir edi­lir. Ayıplı hâle getirmekle malın değeri, sağlamlık zamanındaki değerine nis-betle ne kadar eksilmişse o kadarlık farkı talep etme hakkı doğar. Meselâ bir kişi, ayıplardan salim diye bir mah yüz liraya satın alır. Sonra bu malda, değerini seksen liraya düşürecek bir ayıp bulursa, aradaki yirmi liralık farkı satıcıdan alma hakkına sâhib olur ki, bu, yüz liranın beşte biridir.

2-  Satın aldığı malın ayıplı olduğunu anladıktan sonra müşteri, malı al­maya razı olursa, mal gefi; verilmez. Müşterinin razı olduğuna delâlet eden hususlar iki kısma ayrılır:

a)  Mutlak rızâya delâlet eden hususlar. Bu hususlar, müşteriyle satıcı­nın malı geri verip vermeme maksadıyla tartıştıkları zamanda olsa da olma­sa da farketmez. Müşterinin satın aldığı elbiseyi (ayıplı olduğunu bildiği halde) kullanması veya satın almış olduğu hayvanı icara vermesi gibi. Bu davranış­lar, satın alınan malda eksiltme meydana getirdikleri için, malı kabul etme­ye müşterinin razı olduğuna delâlet ederler. Bir malı satın alıp (ayıplı olduğunu ve geri verme hakkına sahip olduğunu bilmekle beraber) bu şekilde kulla­nan müşterinin, malı satıcıya geri vermesi sahih olmaz.

b)  Satıcıyla müşterinin çekişip tartışmalarından sonra değil de daha ön­ce rızâsına delâlet eden hususlar. Bu da ev veya dükkânda oturmak gibidir. Çekişme zamanında başkasını oturtmaktır. Bir kişi bir ev satın alır, sonra duvarındaki çatlaklık gibi bir ayıp görürse (ki bu çatlak, evin kıymetini azaltır), veya sağlayacağı yararı azaltan bir sebep bulursa evi geri verebilir. Bu ayıp veya sebebi gördükten sonra evde otursa bile, geri verebilir. Çünkü evde otur­mak evin değerini eksiltmez. Müşterinin, içinde oturmak gibi evin değerini eksiltmeyecek işleri yapması hâlinde, geri verme hakkı kaybolmaz. Ama müş­teri bu ayıbı gördükten sonra ilân etmez ve geri vermek için satıcıya başvur­madan evde oturmaya devam ederse, bu evden razı olduğuna delâlet eder ki, bundan sonra malı, sahibine geri verme hakkına sahib olmaz. Bu arada üçüncü bir kısım diyebileceğimiz bir husus daha vardır ki; bu, müşterinin mutlak rızâsına delâlet etmez. Müşterinin, satın aldığı malı kullanmaksızın ondan sağlanan semereden faydalanması, sözgelimi satın aldığı hayvanın sü­tünden-ve yününden yararlanması gibi. Bu yararlanma, malı geri vermek için satıcıyla tartışma zamanında da olsa, başka zamanda da olsa farketmez. Yal­nız iki mesele bundan istisna edilmiştir:

a)  Seferde olan bir kimse, satın aldığı binek hayvanında bir ayıp bulun­duğunu gördüğü halde hayvana binip yolculuğuna devam ederse, yolculugun tamamlanmasından sonra sahibine geri verebilir. O hayvana binmeye mecbur olsa da, olmasa da farketmez. Bindiğinden ötürü hayvanda bir za­yıflama ve benzeri bir kusur meydana gelmezse, müşterinin bir tazminat ver­mesi gerekmez. Ama bir zayıflama (ve benzeri bir kusur) meydana gelirse, farkını ödeyerek geri verebileceği gibi, aslî aybının farkını satıcıdan alarak hayvanı yanında da tutabilir. Satıcıya çok yakın olmadığı takdirde, sefer es­nasında geri vermek mecburiyetinde olmaz. Tabiî sefer esnasında çok fazla bir meşakkatle karşılaşmayacaksa geri vermesi gerekir.

b)  Bir kişi mukîm olduğu bir şehirde, yine kendisi gibi aynı şehirde mu­kîm olan birinden bir hayvan satın alır, sonra bu hayvanda bir ayıp bulun­duğunu görür de geri vermek İçin binerek o hayvanı sahibine götürürse, bu biniş, onun geri verilmesine mâni olmaz. Aynı şekilde müşteri, bir makam sahibiyse ve hayvanı, binerek sahibinin bulunduğu yere götürürse, bu biniş, o hayvanın geri verilmesine mâni olmaz.

3-  Satılan mal sadece köle, satıcı da hâkim veya vâris olur. Efendisinin borcunu ödemek maksadıyla kadı, bir köleyi satarsa, veya kaybolmuş bir kişinin kölesini kadı satarsa ve bu kölenin ayıplı olduğunu kadı bilip de müş­teriye açıklarsa, veya kadı bilmese de müşteri bilir (yine de satın alır) ise, artık müşteri, bu köleyi geri verme hakkına sâhib olmaz. Aynı şekilde bir kişi, borcu ödemek veya vasiyeti yerine getirmek amacıyla, kendisine miras olarak intikal eden bir köleyi satar ve ayıplı olduğunu müşteriye açıklarsa, bundan sonra müşteri, köleyi geri verme hakkına sâhib olamaz. Köleden gayrı eşyaların satımında, ayıptan ibranın bir faydası olmaz. Bir kişi ayıptan beri olmak şartıyla bir hayvan veya bir ticâret eşyası satar da, müşteri bilâhare o malda eski bir ayıp bulunduğunu görürse, malı geri verme hakkına sâhib olur. Ayıptan berî olarak satışının bir faydası olmaz. Bu şart genel veya özel olarak koşulsa, bâtıl bir şarttır. Ama satış akdini bâtıl kılmaz.

4-  Satın alınan maldaki ayıp, geri vermeden önce yok olursa, sahibine geri verilemez. Ancak tıp bilginleri, bu ayıbın tekrar geri geleceğinin muhte­mel olduğunu söylerlerse, müşteri malı geri verme hakkına sahip olur.

Hanbelîler dediler kî:  Satın alınan malda bir ayıp görülürse, iki durum sözkonusu olur:

1-  Satın alınan bu maldaki ayıp, satıcıdan teslim almadan önce meyda­na gelmiş ise, müşteri onu reddetme hakkına sahip olur. Bu ayıp, satış akdi­nin yapılmasından önce veya sonra meydana gelmişse, müşterinin ayıptan haberi olsa veya olmasa da, reddetmeye hakkı vardır. Ancak bu malın taz­mini müşterinin üzerine olursa, yani o malı ölçeksiz veya ölçüsüz veya tartı­sız olarak satın alır ve satıcı vermemezlik etmemesine rağmen müşteri onu teslim almazsa ve bu ayıp da satış akdinin yapılmasından sonra meydana gelmişse, müşterinin mülkiyetindeyken meydana gelmiş sayılır ki, bu durumda satıcı o ayıptan sorumlu tutulmaz. Müşteri, satın almış olduğu malı, ayıplı oluşu nedeniyle geri verirse, gen verme masrafını kendisinin üstlenmesi ge­rekir. Satıcının da, almış olduğu bedeli tamamen geri vermesi gerekir. Satı­cı bedelin tümünü veya bir kısmını müşteriye hîbe etmiş, ya da onu ayıptan ibra etmiş ise; bundan sonra müşteri malı geri verirse, satıcının bedelin tü­münü İsteme hakkı doğar. Bedeli daha önce hibe etmiş olması veya müşteri­yi bedeli vermekten İbra etmiş olması nazar-ı itibâra alınmaz. Müşterinin, satın aldığı malın ayıplı olduğunu gördükten sonra, almış olduğu malı telef ederek veya yiyerek veya başka bir nedenle geri vermesi imkânsız olmasa bi­le bu malı kabul edip yanında tutması ve ayıplı oluşundan dolayı doğan de­ğer farkı oranındaki bir meblağı satıcıdan alma hakkı vardır. Bir kişi bir elbise satın alır ve dikmek için kesip parçalara ayırdıktan sonra ayıplı olduğunu görürse, bu ayıptan dolayı elbisede meydana gelen değer eksikliği farkını sa­tıcıdan alma hakkına sâhib olur. Bu durumda elbiseyi geri vermesi mümkün olmamasına rağmen, değer farkını alma hakkı vardır. Çünkü müşteri ile sa­tıcı, bu elbiseyi belli bir para karşılığında satmak ve satın almak üzerinde anlaşmışlardır. Dolayısıyla da satılan malın (elbisenin) her bir parçası, kar­şılığında ödenen paranın her bir parçasına tekabül etmektedir. Ayıplı oluşu nedeniyle elbisede eksilen parçaya karşılık olarak paranın da bir veya bir kaç parçası eksilir. Satıcının hoşuna gitse de gitmese de, müşteri bu eksilen be­deli satıcıdan alma hakkına sahip olur. Ancak bu bedeli alma nedeniyle bir ribâ muamelesi cereyan edecekse, almak sahih olmaz. Meselâ bir kişi, ağırlı­ğınca dirhem karşılığında süs için yapılmış bir gümüş parçası satın alır da bu gümüşün ayıplı olduğunu görürse, bu durumda ayıplı oluşu nedeniyle gü­müşte meydana gelen değer eksikliği farkını satıcıdan alması helâl olmaz. Çünkü bu ribây-ı fazl olur. Ama gümüşü, aldığı zamanki haliyle tümüyle geri verip, vermiş olduğu dirhemleri de tam olarak alma hakkı vardır. Böyle yapabileceği gibi, gümüşü kabul edip hiç bir fark da istemeyebilir.

2-  Müşteri malı teslim aldıktan sonra malda bir ayıp meydana gelir ve­ya ölçeksiz, ölçüsüz, tartısız olarak satın alıp, satıcının vermemezlik etmesi­ne rağmen müşteri teslim almaz da mal satıcının yanındayken bir ayıp meydana gelirse, satıcı, sorumlu olmaz. Bu ayıp nedeniyle, müşterinin malı geri vermesi sahih olmaz. Satıcının yanındayken malda bir ayıp meydana gelir, sonra müşterinin yanındayken bir ayıp daha eklenirse, müşteri razı olup da malı almayı kabul ederse ne alâ. Aksi takdirde durum, hâkime arzedilir. Hâ­kim, satış akdini fesheder. Satıcı, almış olduğu parayı müşteriye geri verir. Müşterinin de, satıcı yanındayken meydana gelen ilk ayıbıyla ayıplı olması halindeyken malın değerini vermesi gerekir. Sonra malın ayıplı olması nede­niyle meydana gelen değer eksikliği farkı, fiyatına nispetle o malın sağlam­ken değeri ile ayıplıyken değeri arasındaki farktır. Bu fark şöyle hesaplanır: Malın sağlam iken değerinin ne kadar olacağı takdir edilir. Sonra da ayıplı iken değerinin ne kadar olacağı takdir edilir. Bu iki değer arasındaki fark, fiyatıyla orantılı olarak hesaplanır. Çıkan sonuca göre hesaplanan meblağı hak sahibi olan taraf alır. Meselâ bir kişinin yüzelli liraya satın aldığı bir malın değeri yüz liraya iner. Sonra da bu malda bir ayıp meydana gelir ve değerini on lira eksilterek doksan liraya düşürür. Bu durumda sağlamkenki değeri ile ayiphykenki değeri arasındaki fark on lira olur ki, bu yüz liranın onda biridir. Bu fark, malın satın alındığı fiyata nisbet edilirse onbeş lira tutar. (Çünkü yüzelli liranın onda biri onbeş liradır.)

Şâfiîler dediler ki:  Bir kişi, satın aldığı malın ayıplı olduğunu gö­rürse ve bu ayıp, o mah teslim almasından önce meydana gelirse, almayıp, reddetme hakkına sahip olur. Bu ayıbın akdin yapılmasından önce veya sonra meydana gelmesi arasında hüküm bakımından fark yoktur. Yeter ki müşte­ri, onu teslim almış olmasın. Bu ayıbın müşterinin malı teslim almasından sonra meydana gelmesi durumuna gelince: Ayıbın sebebi eski İse, müşteri yine geri verebilir. Aksi takdirde geri veremez. Meselâ adamın biri bir köle satın alır ve köle kendisine teslim edilir, ama bu köle, satılmadan önce hır­sızlık yapmış olabilir ve suçu da satılıp müşteriye teslim edildikten sonra sa­bit görülüp eli kesilebilir. Bu durumda elin kesilmesi ayıbından satıcı sorumlu olur. Müşterinin yanındayken malda bir ayıp meydana gelir, sonra müşteri bu malda, daha önce satıcının yanındayken meydana gelmiş olan başka bir ayıp görürse ve bu yeni ayıbın sebebi eskiye dayanmaz, müşterinin eski ayı­bı bulmasından önceye kadar zail olmaz, eski ayıbın bilinmesi de ona bağlı olmazsa, müşteri bu malı geri verme hakkını yitirir. Bu ayıbı bizzat satıcı meydana getirmiş olsa bile yine de geri veremez. Ancak satıcı razı olursa ge­ri verebilir. Bundan sonra bu meselede üç durum sözkonusu olur:

1-  Satıcı, müşteriden bir bedel almaksızın akdi feshetmeye razı olur. Müş­teri de eski ayıp nedeniyle satıcıdan bir karşılık talep etmeksizin mah alma­ya razı olur.

2-  Bir karşılık vererek satış akdini geçerli kılmak veya feshetmek üze­rinde anlaşırlar. Akid feshedilirse, müşterinin kendi yanındayken malda mey­dana gelen ayıptan ötürü satıcıya tazminat ödemesi gerekir. Akid feshedilmezse satıcının malı teslim etmeden önce meydana gelen ayıptan ötürü, değer eksikliği farkını müşteriye ödemesi gerekir.

3- Satıcıyla müşteri anlaşamazlar. Meselâ biri feshetmeyi, diğeri akdi geçerli kılmayı taleb eder.

Birinci ve ikinci şıktaki anlaşma durumlarında hüküm açıktır. Anlaşa­mamaları durumunda, ister satıcı olsun, ister müşteri olsun, akdi geçerli kıl­mak isteyen tarafın görüşü uygulanır ki, bu durumda satıcının, kendi yanındayken malda meydana gelen ayıp için, müşteriye değer farkı ödemesi gerekir. Satılan mal, kendi cinsinden bir malla satılmışsa; meselâ ekmek, ek­mek ile satılmışsa, bu durumda tek çare, akdi feshetmektir. Müşteri de, kendi yanındayken malda meydana gelen ayıp nedeniyle, satıcıya tazminat öder.

(140) Hanefiler dediler ki:  Satılan malda her halükârda zuhur edecek ayıplardan beraatı şart koşmak sahih olur. Bu şart genel olarak da koşulabilir. Özel olarak da koşulabilir. Satıcı kendisinin, maldaki ayıplardan beri ola­cağını, yani ayıplardan sorumlu olmayacağını şart koşabileceği gibi; sattığı matın ayıplardan beri olacağını da şart koşabilir. Birincinin misâli: "Hiç bir ayıbından sorumlu olmayarak..." veya "bir toprak kümesi olarak bu evi sana sattım" veya "kırık ve de parçalanmış olarak bu bineği sana sattım" gibi. Bu şekilde ayıptan beraatı şart koşarak satış yapmak sahih olur. Satıcının bu şekilde şart koşarak sattığı malı alan müşteri, satın aldığı malda bir ayıp ortaya çıkınca geri verrfle hakkına sâhib olamaz. Çünkü, malda görülecek her ayıbı kabul ederek satın almış ve artık, mah kabul etmekten başka bir seçeneği kalmamıştır. Aynı şekilde satıcı husûsî bir ayıbı belirterek ondan beraati şart koşarsa, bu şart koşma evleviyetle sahih olur. Meselâ satıcı, "bu atı satıyorum, ama serkeştir" der de müşteri öylece kabul ederse, artık ser­keşliği nedeniyle atı sahibine geri veremez. Satılan malın ayıplardan beri ol­duğunu şart koşmaya gelince bunu, şöylece örneklendirebiliriz: Satıcı, "bu hayvanı hiç bir aybı olmaksızın sana sattım" der ve belli bir ayıbını açıkla­maz, müşteri de bu şartla hayvanı satın alırsa, hayvanda gördüğü eski bir ayıp dolayısıyla onu geri verebilir. Satıcı "bu hayvanı her dertten beri ola­rak sana sattım" derse, bu hususta "dert" kelimesinin, örf ve âdette ne an­lamda kullanıldığına bakılır. Eğer örfe göre dert kelimesi sâdece iç hastalıkları anlamında kullanılmaktaysa, satın alınan hayvanda her ne türden olursa ol­sun eski bir hastalık bulunduğu belirirse, müşteri onu geri verebilir. Örf eğer dert kelimesini genel hastalıklar anlamında kullanmaktaysa, hayvanda gö­receği herhangi bir eski hastalıktan dolayı onu geri verebilir. Zamanımızda "dert" kelimesi, örfen iç ve dış hastalıklar anlamında kullanılmaktadır. Bu anlam, aynı zamanda lügate de uygundur. Sonra malın ayıplardan beri bu­lunduğunu şart koşmak; satış akdinin yapılmasından önceki ve satış akdin­den sonra, ama müşterinin teslim almasından önceki ayıpları kapsar.

Bir kimsenin, herhangi bir ayıbından veya belirli bir ayıbından sorumlu olmamayı şart koşarak sattığı bir hayvanda, satış akdi esnasında bir ayıp bulunmaz da, akdin yapılmasından sonra ve müşterinin teslim almasından önce bir ayıp meydana gelirse, bu sonradan olma ayıp nedeniyle müşteri, o hayvanı geri veremez. Önceki eski ayıp nedeniyle müşteri, o hayvanı geri veremez. Çünkü ayıplardan beraati şart koşmak, eski ayıbı da kapsar. Bazı­ları derler ki: Malın ayıplardan salim olduğunu şart koşmak, akid esnasın­da, mevcûd olan ayıplardan başkasını kapsamaz. Akdin yapılışından sonra ve teslim alınışından önce meydana gelen ayıp nedeniyle müşteri, mah geri verme hakkına sahip olur. Nitekim Şâfiîler de bu görüştedirler. Malın ken­disinde mevcûd bütün ayıplardan beraati şart koşmak, sonradan meydana gelen ayıpları kapsamaz. Ki bu hususta icmâ vardır. Bir kişi "şu anda içinde mevcûd olan ve akdin yapılışından sonra, senin teslim almandan önce mey­dana gelecek ayıplardan sorumlu olmamak şartıyla bu malı sana sattım" derse, bu şekildeki şart koşması, mûtemed görüşe göre satış akdini fâsid kılar. Ba­zıları da derler ki: Bu şart icmâ ile akdi fâsid kılar.

Mâlikîler dediler ki: Satılan maldaki ayıptan beraat şartını kayıtla­mak doğru olmaz. Bir kişi, bir hayvan veya bir ticâret eşyası satarken onda bulunacak herhangi bir ayıptan veya belli bir ayıptan beraati şart koşarsa, yani böyle bir ayıbının görülmesi hâlinde sorumlu olmayacağını şart koşar­sa, bu şartın bir faydası olmaz. Henüz satıcının yanındayken malda bir ayıp görülürse, müşteri onu almayıp reddedebilir. Öyle ama bu şekildeki bir şart koşuş, yalnız ayıplarını anlayabileceği bir süre kadar yanında bulundurdu­ğu ve ayıplı olduğunu bilmediği bir kölenin satışında fayda verir. Kölesini, satıştan sonra kendisinde görülecek ayıplardan berî olmak şartıyla satar ve sonra da bu kölede bir ayıp görülürse, müşteri onu geri veremez. Aynı şekil­de, önce de anlatıldığı gibi, hâkim veya vârisin satmış olduğu köle de (bir ayıbının görülmesi hâlinde) geri verilemez.

Şâfiîler dediler ki: Bir kişi, akid esnasında mevcûd ayıplarından be­rî olmayı şart koşarak bir mal satarsa, şu iki durumdan birinin vukûbulması kaçınılmaz olur:

1-  Bu ayıplardan kendi şahsının berî olacağını (sorumlu olmayacağım) şart koşar.

2- Satmakta olduğu malın bütün ayıplardan salim olduğunu şart koşar.

Birincisinin örneği:  Satıcının, "bulunacak bütün ayıplarından sorumlu olmayacak şekilde beraati şart koşarak bu malı, şu fiyatla sana sattım" de­mesi gibidir. Bunun hükmü şudur: Satılan mal, bir hayvan ise ve satış akdi esnasında sahibince bilinmeyen gizli bir ayıbı mevcûd olursa, sahibi sorum­lu olmaz. Ama satılan mal başka bir eşya ise, sorumlu olur. Denilir ki, bu durumda satıcı, her ayıptan berî olur. Ama satılan malda açıkça görülebilen bir ayıp bulunduğu açığa çıkarsa veya satılan mal, hayvandan başka bir eş­ya İse, ayıplardan beraat şartının bir faydası olmaz. Malda görülecek bütün ayıplardan satıcı sorumlu olur.

İkincinin örneği: Satıcının "bütün ayıplardan berî (salim) olması şar­tıyla bu malı sana sattım" demesi gibidir ki, bunun hükmü de öncekinin hük­mü gibidir. Satıcı, satmış olduğu malda zuhur£den bütün ayıplardan sorumlu olur. Ancak satılan mal, bir hayvan ise ve kendisinde görülen ayıp, satıcısı tarafından bilinemeyen gizli bir ayıp ise, satıcı sorumlu olmaz. Çünkü satı­cı, bilememesi ve aybın gizli oluşu nedeniyle mazurdur. Bazıları, satıcının bu durumda sorumlu olacağını, zahir görüş olarak ileri sürmüşlerdir. Çün kü satıcı, malın bütün ayıplardan berî olduğunu kendi şahsı üzerine şart koş­muştur. Anlaşmazlığı gidermek için onun şartına göre hareket edilir. Ama satış akdinin yapılışından sonra ve fakat müşterinin teslim almasından önce malda meydana gelecek ayıplardan beraati şart koşmak, fâsid bir şarttır. Çün­kü bu, mevcûd olmayan bir şeyi düşürmektir. Fâsid olmakla birlikte bu şart, mûtemed görüşe göre satış akdini fâsid kılmaz. Bundan da anlaşılıyor ki; genel olarak ayıplardan beraati şart koşmak, bir durum dışında fayda ver­mez ki, o durum da az önce anlatıldığı gibi; satılan malın bir hayvan olması ve ondaki ayıbın da satıcı tarafından bilinmeyen gizli bir ayıp olmasıdır. Özel olarak belli bazı ayıplardan beraati şart koşmaya gelince bunda tafsîlât var­dır: Maldaki ayıp, hayvdrida bulunan cild hastalıkları gibi görülen bir ayıp ise, müşterinin kendisine anlatılıp gösterildikten sonra bu ayıba muttali ol­ması şarttır. Ama maldaki ayıp, görülemeyen ayıplardansa, onun müşteriye anlatılıp belirlenmesi yeterli olur. Görmesi gerekmez. Meselâ bir kişinin, "tar­lada çift sürme esnasında yatar olduğunu" şart koşarak bir öküzü satması veya "serkeşlik yaptığını" şart koşarak bir atı satması ve satıldıktan sonra da bu hayvanların böyle olduklarının görülmesi gibi. Satın alma esnasında müşterinin görmemiş olsa bile bu ayıp nedeniyle malı geri vermeye hakkı yoktur.

Hanbelîler dediler ki:  Bir kişi bir ma! satar da bu malda mevcûd bütün ayıplardan beraati şart koşarsa veya satış akdi yapıldıktan sonra, ama müşterinin teslim almasından önce meydana gelecek ayıplardan beraati şart koşarsa, bu şartı fâsid olur. Satın alınan mal, hayvan da olsa, başka bir mal da olsa, maldaki ayıp gizli de olsa açık da olsa, müşteri bilse de bilmese de ne zaman açığa çıkarsa, ayıp dolayısıyla müşteri, malı geri verebilir. Aynı şekilde satıcı, malındaki belirli bir ayıptan beraati şart koşarak sattığı malı; meselâ "serkeşlik ayıbından berî olarak bu atı sana sattım" veya "asilik ayı­bından berî olarak bu deveyi sana sattım" diyerek satılan bir malı, bu ayıbı dolayısıyla müşteri geri verebilir. Çünkü bu şart fâsiddir. Satıcı ayıbı adlan­dırıp belirtir ve müşteri de ona muvafakat ederek onu ibra ederse, artık ayıplı oluşu nedeniyle malı geri veremez. Çünkü ayıbı bilmiş ve ona razı olmuştur. Şunu da belirtelim ki; kişinin, satmakta olduğu malda bildiği bir ayıp varsa, o ayıbı gizlemesi haramdır. Zîrâ Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

"Müslüman, müslümanın kardeşidir." (Madem öyle) bir müslümanın, ayıbını ona açıklamadığı takdirde (müslüman) kardeşine ayıplı bir malı sat­ması helâl olmaz.[3]