๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 03 Şubat 2010, 17:30:24



Konu Başlığı: Avcıda Aranan Şartlar
Gönderen: Eflaki üzerinde 03 Şubat 2010, 17:30:24

Avcıda bulunması gereken şartlan şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Avcı, müslüman veya Kitab Ehlî bir kişi olmalıdır. Mürted, putpe­rest, ateşperest ve hiç bir dîne mensub olmayan birinin kestiği hayvanın eti helâl olmadığı gibi, avladığı hayvanın da eti helâl olmaz. Kitab Ehlî bi­rinin kestiği veya avladığı hayvanın eti, mezheblerce belirtilen tafsilâtlı şart­lar çerçevesinde helâl olur.

2-  Avcida aranan şartların ikincisi, onun akıllı ve mümeyyiz olmasıdı. Mümeyyiz olmayan çocuğun avladığı helâl değildir. Deli ve sarhoş da böyledir. Bunların kestikleri hayvan.da helâl olmaz.

3-  Avcı, yaralayıcı âleti veya köpeği hayvanın üzerine atarken veya gönderirken Allah´ın adını anmalıdır. Kasıtlı olarak veya bilgisizlik Allah adını anmazsa, avladığı ya da kestiği hayvan helâl olmaz. Besmele çekmeyi unutan kişinin avladığı hayvan da, kestiği hayvan gibi helâl olur. Besmele için, aşağıda mezheblere göre açıklanan birta-. kim şartlar aranı.

4-  Avcının, avlanması için köpeği ve benzeri bir hayvanı av üzerine gönderişi, mezheplerin aşağıda belirtilen tafsilatı çerçevesinde olmalidı.

5-  Avcı ya da kesici, avlama ya da kesme işini görürken hayvanın eti-hin helâl olmasına niyet etmelidir. Buna niyet etmezse, sözgelimi herhangi bir âletle hayvana vurur da bu âlet onun boğazına isabet edip ölürse eti helâl olmaz. Çünkü bu darbeyle etini helâl kılmaya niyet etmiş değildir. Mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.

(61) Hanefîler;  avlanan hayvanla ilgili olarak beşinci bir şart daha ileri sürmüşlerdir İd, bu şart, avlanan hayvanın, deniz insanı, denizatı, deniz do­muzu ve benzeri balık suretinde olmayan deniz hayvanlarından olmaması­dır. Çünkü Hanefîlere göre bu hayvanları yemek helâl değildir. Yalnız su yılanı bu hükmün dışında tutulmuştur. Bu, her ne kadar kara yılanı şeklin­de olsa da avlanması ve yenilmesi helâldir. Avlayarak etinin yenilmesi helâl olan hayvanla İlgili şartlar beş tanedir.

1- Bu hayvan, haşerattan olmamalıdır.

2-  (Balık dışındaki) su hayvanlarından olmamalıdır.

3-  Ayakları veya kanatlarının yardımıyla (kaçıp) kendini koruyabilen hayvanlardan olmalıdır.

4-  Kesici sivri dişleri ve pençesi bulunan bir hayvan olmalıdır.

5-  Sağken kendisine ulaşamadan önce av hayvanı veya ok gibi yaralayı­cı bir âletle ölmelidir. Aksi taktirde şer´î biçimde kesilmesi vâcib olur.

(62) Mâlikîler dediler ki: Kitab Ehli bir kişinin kestiği hayvanın eti he­lâl olur. Avladığına gelince; eğer hayvan onun darbesiyle ölürse veya vur­muş olduğu darbe öldürücü olursa o hayvanın eti helâl olmaz. Hayvanda meydana getirdiği yara öldürücü olmaz da ona sağken ulaşırsa, kitabîlerin usulüyle kesse bile, o hayvanın eti helâl olur. Mâlikîlerden bazı kimseler derler ki: Kitabînin avladığı hayvan, onun darbesiyle ölse de ölmese de, tıpkı nor­mal şekilde kestiği hayvanın eti gibi helâl olur. Kitabî bir kişinin kestiği hay­vanın etinin helâl olması için üç şart gereklidir.

1- Kestiği hayvanı Allah´tan başkasının adına kesmemelidir. Haç, put ve İsa Peygamber (a.s.) gibi, Allah´tan başka birinin adını anarak kesilen ve bu isimleri de, kesmek gibi eti helâl kılıcı bir unsur olarak kabul ederek veya ´teberrüken bir ilâhın anısına´ diyerek kesilen hayvanın eti haram olur. Bu hayvan ister bir ilâh için kurban olmak üzere, isterse sırf yemek kastıyla kesilmiş olsun, yenilemez. Ama keserken Allah´ın adı anılır da kurbanın se-vâbi bir puta hediye edilirse -nitekim bazı müslümanlar da evliya için bu tarzda kurban kesmektedirler- bu hayvanın etini yemek kerahetle birlikte caiz olur. Ne Allah´ın, ne de başka bir varlığın adı anılmadan kesilen hayva­nın etini yemek kerâhetsiz olarak caizdir. Çünkü Kitab Ehli kimselerin, ke­simde Allah adını anmaları (besmele çekmeleri) şart değildir. Bazı kimseler derler ki: Kitabî kimsenin ilâhlara kurban olarak kestiği hayvanın eti haramdır. Çünkü böylesi bir et: "Kendilerine kitap verilen kimselerin yiyecekleri size helâldir" âyeti kerîmesiyle bize helâl kılman yiyeceklerden değildir. Çünkü onlar kestikleri bu kurbanı yemeyip, ilâhlarına bırakmaktadırlar. Ama ye­mek için kestikleri hayvanı, üzerine Allah´tan başkasının adını anmış olsa­lar bile yemek, kerahetle birlikte helâl olur.

2-  Kitabînin kestiği hayvanın etinin helâl olması için, kendi malı olması gerekir. Bir müslümana ait hayvanı keserse onun etini yememiz her ne ka­dar helâl olursa da, kuvvetli görüşe göre mekruhtur.

3-  Haramlığı dinimizce de sabit olan bir hayvanı kesmemelidir. Şu hal­de yahûdî birinin, tırnaklı olup parmaklan birbirinden ayrık olmayan perde ayaklı kaz ve ördeği, deve ve zürâfayı kesmesi hâlinde onu yememiz helâl olmaz. Çünkü bu hayvanlar onlara göre haramdır. Kur´ân-ı Kerîm, bu hay­vanları Allah´ın onlara haram kıldığını haber vermektedir. Dinimizce onla­ra haram olduğu sabit olmayan güvercin, tavuk ve benzeri hayvanları kitabîler keserlerse etlerini yememiz helâl olur. Kestikleri hayvanın kendilerine haram olduğunu haber verirler, ama bu haramlık dinimizce de onlar hakkında sa­bit olmazsa, yememiz kerahetle birlikte helâl olur. Kitabî kimse ölü hayva­nın etinin helâl olduğu kanısındaysa, bunu kesme ahkâmını bilen bir müslümanın huzurunda keserse etini yemek bizlere helâl olur. Ama kendi başına kesmişse helâl olmaz.

Şartları yerine getiren Kitap Ehli kimsenin, kestiği hayvanların helâl ol­ması hükmünden kurban müstesnadır. Kurbanı kesen kişinin, kendisinde ibâ­det ehliyeti bulunan müslüman biri olması şarttır. Böyle bir müslüman şahıs, kurbanı kesmede tanımadığı bir kişiyi vekîl eder de, sonra o vekilin gayr-i müslim olduğu anlaşılırsa, kestiği hayvan kurban olarak geçerli olmaz.

Kurbanda kesme işini müslümanın yapması şarttır. Kestikten sonra yü­züp, parçalama ve benzeri işleri yapan kimsenin müslüman olması ise, şart değildir. Şunu söylemekte de fayda vardır ki; kesmeleri helâl olmayan kim­seleri altı maddede toparlamak mümkündür:

1-  Mümeyyiz olmayan çocuk

2-  Mümeyyiz olmayan sarhoş

3- Deli

4-  Ateşperest

5-  Mürted

6- Zındık.

Kesmeleri mekruh olmakla birlikte helâl olanları da altı maddede to­parlamak mümkündür:

1-  Mümeyyiz çocuk

2-  Erselik

3- Kadın

4-  Buruk

5- Sünnetsiz

6-  Fasık

Kesmelerinin kerahetle veya kerâhetsiz olarak helâl olduğu hususunda ihtilâf vukûbulmuş olan kimseleri de altı maddede toparlamamız mümkündür:

1-  Namazı terkeden

2-  Hatâ ve isabet eden sarhoş

3- Kâfir olup olmadığı hususunda ihtilâf olan bid´atçi´

4-  Arap nasrânîsi (Hıristiyan Arap)

5-  Kesmesi için kendisine izin veren müslüman için kesen Nasrânî

6-  A´cemi, ya´ni buluğdan önce İslâm´a icabet eden kimse.

Mümeyyiz çocukla kadının kesmesi meşhur görüşe göre4cerâhetsiz ola­rak caiz olur. Zâhİr kavle göre kesmesi mekruh olan kimsenin avlanması da, yani avladığı hayvanın etinin yenilmesi de mekruhtur.

Hanefîler dediler ki:  Yahûdî olsun hıristiyan olsun, Kitap Ehlî kim­selerin kestikleri hayvanların helâl olması için; keserken haç, İsa ve Uzeyf gibi Allah´tan başka varlıkların adlarını anmaması gerekir. Kesimde bir müs­lüman hazır bulunur da onun yalnızca Mesih adını veya Allah´ın adıyla be­raber Mesih adını andığını işitirse, o eti yemesi haram olur. Ama hiç bir şey işitmezse, hakkında hüsnüzanda bulunarak kitabînin gizlice Allah adını an­dığım takdir edip yemesi helâl olur. Kesim yerinde hazır bulunmaz ve bir şey söylediğini işitmezse; kesen kişi ister "Allah, üçün üçüncüsüdür" desin; ister Hz.Uzeyr´in Allah´ın oğlu olduğuna inansın, ister inanmasın etini ye­mesi hak görüşe göre helâl olur. Ama zaruret olmadığı takdirde yememesi daha uygundur. Hıristiyanın arap nasrânîsi, Benî Tağlib nasrânisi, frank­lardan, ermenîlerden veya İsa (a.s.)´ı kabul eden Sabiîlerden olması arasın­da bir fark yoktur. Yahûdînin de Samirî veya diğer zümreden olması arasında bir fark yoktur. Gayr-ı müslimlerin kendi kiliseleri için kestikleri hayvanın etini yemek mekruhtur.

Şafiîler dediler ki: Üzerine Allah adım ansın anmasın, kitabî kimse­nin kestiği hayvanın eti helâl olur. Ama keserken haç, Mesih, Uzeyr ve baş­kalarının adlarını anmamaları şarttır. Aksi takdirde yenmesi haram olur. Kiliseleri için kesmiş oldukları hayvanın etini yemek de helâl olmaz.

Hanbelîler dediler ki: Kitabînin kestiği hayvanın helâl olması için, üzerine müslümanlar gibi Allah adını anıp besmele çekmesi şarttır. Kasıtlı olarak besmeleyi terkeder/veya Allah´tan başkasının adını anarsa, kestiği hay­vanı yemek helâl olmaz, besmele çekip çekmediğini bilmezse, kestiği hayva­nın eti helâl olur. Kendi bayramı veya kilisesi için bir müslümana kestirirse ve müslüman da keserken besmele çekerse eti kerahetle birlikte helâl olur. Kitabî biri de besmele çekerek keserse, aynı şekilde helâl olur. Ama Allah´­tan başkasının adını anar veya kasıtlı olarak besmeleyi çekmezse eti haram olur.

(63) Hanefî Ve Şafiîler dediler ki:  Mümeyyiz olmayan çocuğun, sar­hoşun ve delinin avları helâl olur. Ama bunların tümü için bir kasıt nevinin var olması şarttır. Nitekim kesmeyi bilirlerse bunların kestikleri hayvanlar da helâldir. Ancak Hanefller, bu kimselerin besmeleyi bilmelerini şart koş­muşlardır. Bunlar etin helâl olması için besmele çekmenin şart olduğunu bilmeyip besmele çekmeseler bile, besmeleyi bilmeleri şarttır. Âmâ kimsenin kesmesi mekruh olmakla birlikte caiz olur. Ama avı helâl değildir.

Şâfîîler bu şartı ileri sürmemişlerdir. Çünkü onlara göre besmele çek­mek şart değildir. Şafiî´ler, yukarıda vasfı belirtilen kimselerin kestikleri hay­vanların mekruh olduğunu söylemişlerdir.

(64) Şafiîler dediler ki:  Avcının köpeği salarken veya oku fırlatırken bes­mele çekmesi şart değildir. Zaten kesim esnasında da besmele şart değildir. Ama bu esnada besmele çekmek müekked olarak müstehabtır. Kasten veya sehven besmele çekilmezse gerek avlanan ve gerekse kesilen hayvan, Şâfiîle-re göre ihtilafsız olarak helâl olur.

Hanefîler dediler ki: Çocuğun, deli ve sarhoşun besmele çekmeleri şart değildir.

(65) Hanefîler dediler ki:  Besmele için bazı şartlar gereklidir ki, bu şart­ların bir kısmı avlanmayı, diğer bir Îmida kesmeyi ilgilendirir. Avlanmayla ilgili olanları üç tanedir.

1- Besmeleyi, avcının bizzat kendisi çekmelidir. Başkası çekerse, avla­dığı hayvanı yemek helâl olmaz.

2-  Besmele, av köpeğini salarken veya ok ve benzeri silâhı atarken aynı anda çekilmelidir. Av köpeğini salarken kasıtlı olarak besmele çekmez de sonra besmeleyle beraber ona seslenirse, köpek bu sese itaat etse bile, avla­dığı hayvanın eti yenilemez. Oku atarken veya köpeği gönderirken, besmele çekerse okun veya köpeğin isabet edip yakaladığı hayvan kendisinin kasdet-tiği hayvandan başkası olsa bile yenilmesi helâl olur. Tabiî kendisinin kas­tettiği hayvana da isabet ederse yenilmesi helâl olur. Çünkü avlanmalarda besmele, av âletinin üzerine çekilir, ki o da yerine getirilmiştir. Bu şart yeri­ne getirildikten sonra avlanan hayvan helâl olur. Sözgelimi avcı, bir ceylan avlaması için besmele çekerek köpeğini saldırtır da o, bir tavşan avlarsa ye­nilmesi helâl olur. Ama normal kesimlerde hüküm bunun tersinedir. Kesim­lerde besmele, (kesim âletinin üzerine değil) kesilecek hayvanın üzerine çekilir. Örneğin (adamın biri) kesmek için bir davarı yanı üzre yatırırsa, sonra onu bırakıp başka bir davarı yere yatırırsa, ilk besmeleyle yetinerek, ikinci bes­meleyi çekmeksizin kesmesi helâl olmaz. Aksine, yeniden besmele çekmesi zorunlu olur. Çünkü kesimlerde besmele, kesim aletinin üzerine değil, hay­vanın üzerine çekilir. Bir kişi keseceği hayvanın üzerine besmele çeker, son­ra da kesimi elindeki bıçağı atıp başka bir bıçağı alarak yaparsa, ikinci kez besmele çekmeksizin kestiği bu hayvanın eti helâl olur. Çünkü besmele, ke­sim âletinin üzerine değil de kesilecek hayvanın üzerine çekilmelidir. Ama (avlanmada hüküm bunun tersine olup) okun üzerine besmele çeker de son­ra onu bırakıp başka bir oku eline alır, besmele çekmeksizin ava atarsa, av­ladığı hayvanın eti helâl olmaz.

3-  Besmeleyi, avcının bizzat kendisi çekmelidir. Besmeleyi avcıdan baş­kası çekerse, avladığı hayvanın eti helâl olmaz. Kesimde de besmeleyi, biz­zat kesen kişinin çekmesi şarttır. Teşbih ve tehlîlde bulunması yeterli olur. Yine bir sıfata bitişik olarak "Allahû ekber", "Allahü a´zam"; veya bir sı­fata bitişik olmaksızın "Allah", "er-Rahman" diyerek Allah´ın isimlerin­den herhangi birini söylemekle halis zikirde bulunması da yeterli olur. Keserken "Bismillahi Allahü ekber" demesi müstehab olur. Kesme esnasın­da, bizzat kesen kişinin besmele çekmesi gerekir. Kesimin de meclis değiştir-meksizin besmelenin hemen ardı sıra yapılması icâb eder. Besmeleden sonra bir şeyler yiyerek veya içerek uzun bir fasıla koyarsa, yeniden besmele çek­meksizin kestiği hayvanın eti helâl olmaz. Fasılanın uzunluğunun ölçüsü, bu fasılayı besmeleyle kesim arasına koyana bakan bir kişinin çok görmesiyle sabit olur. Besmele çeken kişinin, işin başlangıcında teberrük gibi başka bir şeyi kaşdetmemesi şarttır: Böyle yaptığı takdirde kestiği hayvanın eti helâl olmaz.

Şafiıler dediler ki:  Önce de söylendiği gibi besmele çekmek şart ol­mayıp sünnettir. Allah´ın adının yanisıra başka bir adı anmamak şarttır. Me­selâ "Allah´ın ve Muhammed´in adıyla" demek olan "Bismillah ve ismü Muhammed" diyen kişi, bu sözüyle Allah´a ortak koşmayı kasdetmişse kâfir olur. Kestiği hayvan da haram olur. Ama bu sözüyle Allah´a ortak koş­mayı kasdetmez de Allah´tan başkasının adını teberrüken zikretmeyi kastederse, kestiği hayvanın etini yemek mekruh olmakla birlikte helâl olur. Bu sözü, hiç bir şey kastetmeksizin mutlak olarak söylerse, şirki vehmettir­diği gerekçesiyle, kestiği hayvanın eti helâl olmaz.

Mâlikîler dediler ki: Av köpeğini av üzerine gönderirken besmele çekmek şart olduğu gibi, gerek boğazlama, gerek nahr şeklinde normal ke­simlerde de besmele şarttır. Yalnız bu şart müslümanları ilgilendirir. Kitap ehli kimselerin besmele^çekmeleri şart değildir. Besmeleden maksat, özellik­le "Bismillah" demek«dlmayip sâdece Allah´ı anmaktır. Ama en faziletlisi "Bismillahi vallahü ekber" demektir.

Hanbelîler dediler ki:  Avlanmak için oku atarken veya köpeği gön­derirken, kesmek, nahr veya akr etmek için de elin hareketi esnasında "Bismillah" demek şarttır. Başka hiç bir söz "Bismillâh"ın yerine geçerli olmaz. Önce de geçtiği gibi en faziletlisi "Bismillahi vallahü Ekber" demek­tir. Besmeleyi az önceye almak veya az sonraya bırakmanın bir sakıncası ol­maz. Meselâ, av köpeğini besmele çekmeksizin gönderir ve epeyi geçtikten sonra besmele çeker ve köpeği de onun seslenmesine göre hareket ederse, avladığı hayvan helâl olur, besmelenin geciktirilmiş olmasının bir sakıncası da olmaz. Ama besmeleyi kasıtlı olarak çekmeyen kişinin avı ve kestiği hay­vanın eti helâl olmaz. Unutarak veya bilgisizlikten dolayı besmeleyi terke-den kişinin avı değil de kestiği hayvan helâl olur. Çünkü kesimler çok sayıda olduğu için besmele çekmek de unutulabilir. Ama avlanmalar böyle olma­yıp, avlanırken besmele çekmemek müsamahayla karşılanmaz. Kişi belli bir av için besmele çeker de köpeği veya oku başka bir ava isabet ederse, avla­nan o hayvanın eti helâl olur. Ama üzerine besmele çekmeksizin ava atarsa, avlanan hayvanın eti helâl olmaz. Çünkü kesimlerde hayvanın üzerine, av­larda ise av âletinin üzerine besmele çekmek gereklidir.

(66) Mâlikîler:  Av hayvanını av üzerine göndermenin keyfiyeti hususun­da bu mezhebin kuvvetli iki görüşü vardır:

1- Av hayvanını, sahibi, eliyle tutmuş veya bu hayvan ona bağlanmış olmalıdır. Bağlanışı ya ayağının altına veya kemerine olur. Sahibine bağlan­mış olmayıp serbest durumda olursa; sahibi onu av üzerine gönderdiğinde avladığı hayvanın yenilmesi caiz olmaz.

2- Bağlı olması şart değildir. Av hayvanı çözük vaziyette olur ve sahibi de onu av üzerine gönderirse avladığı1 hayvanın yenilmesi helâl olur.

Av hayvanı, sahibinin hizmetçisinin elinde olur da, efendisi hizmetçiye, onu av üzerine göndermesini emreder ve o da gönderirse, avladığı hayvanın eti helâl olur. Çünkü hizmetçinin eli, efendinin eli hükmündedir. Bunda em­redenin niyeti ve besmelesi yeterli olur. hizmetçinin de bu durumda müslü-manlığı şart değildir. Ona emredenin, yani efendisinin niyeti yeterli olduğundan ötürü hayvanı göndermek, hükmen efendiye aittir. Niyetle ilgi­li açıklama yakında yapılacaktır.

Hanefîler dediler ki:  Çözülmüş vaziyette de olsa avcı hayvan, avcı­nın kendisi tarafından av üzerine gönderilmiş olmalıdır. Köpek ve benzeri avcı bir hayvan sahibinden kopar da sâhibi-tarafmdan gönderilmek sizin gi­dip bir hayvanı avlar ve öldürürse o hayvanın etini yemek helâl olmaz. Ama sahibinden kopar da sahibi ona seslenir, o da süratlenerek ve avı araştırma­da fazlasıyla gayret ederek sahibine itaat ederse avladığı hayvanın eti helâl olur. Fakat sahibi ona seslenmez veya seslenir de o itaat etmezse, gönderme şartı gerçekleşmediği için avladığı hayvanın eti helâl olmaz; yenilemez. Yine avcı hayvan kendi başına sahibinden kopup bir avın üzerine gider; sahibi ona seslenmez ama başka bir müsîüman seslenir, onun sesine itaat ederse avladığı hayvanın eti, istihsan gereği helâl olur. Müsltimamn seslenmesine itaat etmezse veya ateşperest biri kendisine seslenirse, avladığı hayvan helâl olmaz.

Hanbelîler dediler ki:  Avcı hayvanın av üzerine gönderilişi, bizzat avcı tarafından olmalıdır. Av köpeğinin kendiliğinden gidip avlanarak bir hayvanı öldürmesi hâlinde o hayvanın eti helâl olmaz.

Şâfiîler dediler ki:  Av köpeği, sahibi göndermeksizin kendi başına gidip avlanarak bir hayvan öldürürse, avı helâl olmaz. Kendiliğinden ava doğ­ru koşup gider de durdurmak için sahibi kendisine seslenir ve o da durursa; bundan sonra sahibi onu teşvik eder ve ava doğru koşar da onu öldürürse, avı ihtilafsız olarak helâl olur. Ama hayvan kendiliğinden ava gider de ses­lendiği takdirde durmazsa, sahibinin seslenmesi nedeniyle ava doğru koşu­sunu ister arıtırsın, ister arttırmasın av helâl değildir; yenilemez. Yine avcı hayvan, ava doğru koşarken sahibi onu durdurmak için seslenmeyip avla­ması için teşvikte bulunursa ve bu teşvikten Ötürü hızlanmazsa kesinlikle av helâl olmaz. Ama hızını arttıracak olursa avının helâl olup olmadığı husu­sunda iki görüş vardır ki, doğrusu helâl olmadığı yönündedir. Durması için seslenir de durmazsa ve (ister istemez) onu av için teşvik ederse avladığı hay­van helâl olmaz.

(67) Mâlikîler dediler ki:  Avcı, ya da kesim işini yapan kimse müslüman ise, kestiği, ya da avladığı hayvanın etinin helâllığma hükmen ya da ha­kîkaten niyet etmesi şart olur. Hükmen Niyet, kişinin, eti yemenin helâlliğini mülâhaza etmese bile, şer´î kesime niyet etmesidir. Bu niyet, yemenin helâl olmasına niyet etme hükmündedir. Çünkü şer´î kesimin, yemenin helâl ol­ması için bir sebeb olmaktan başka bir fonksiyonu yoktur. Bu da helâl kıl­maya kesin olarak niyet etmekle yerine getirilmiş olur. Ama avlanılan, ya da kesilen hayvanın helâllığından şüpheye düşerse eti haram olur. Kesen ve­ya avlayan kişi Kitap Ehli biri ise, helâl kılmaya kalben niyet etmese bile kes­me, ya da avlama fiilini kasdetmesİ yeterli olur. Çünkü o, ölü hayvan etini yemenin mübahlığma inananlardansa, önce de belirtildiği gibi kesme ahkâ­mını bilen müsîüman bir kişinin huzurunda keserse kestiği hayvanın eti he­lâl olur. Zîrâ kesmekle etin helâllığına inanma; mânâsındaki niyet, Kitap Ehli kesiciler için şart eğildir. Mükellef bir kimsenin şer´î kesim niyeti ol­maksızın, meselâ hiç bıVşeye niyet etmeden, ya da oynayıp eğlenmeye niyet ederek avlanması haram olur. Ama köpeği ava gönderme eğitimi yaptırmak, meyve yemek gibi konfor hususunda çoluk-çocuğuna genişlik getirmek gibi şer´î bir maksatla avlanacak olursa caiz olur. Sıkıntı gidermek ve avlanmayı geçim sağlayan bir ticâret için sanat hâline getirmek gayesiyle avlanma hu­susuna gelince, bazıları bunun caiz olduğunu, bazıları ise yasak olduğunu söylemişlerdir.

Hanefîler dediler ki: Besmele çekmek nass ile şart kılınmıştır. Ta­hakkuku da ancak niyetle olur. Şu halde keserken, ya da avlarken niyet zo­runlu olmaktadır. Bu nedenle de kasıt ve niyeti olmayan sürekli delilik içindeki kimsenin kesmesi sahîh olmaz. Şart olduğunu bilmediği için besmele çekme­se bile; kendisinde kasıt ve niyet bulunabilen, besmelenin lâfzını aklında tu­tan, şer´î kesim usûlünü bilen bunak kişinin kestiği hayvanın eti helâl olur. Besmele çekmesini bilmeyen, besmele çekmesini unutanın hükmündedir. Bu hüküm açısından çocuk ve sarhoş da bunak gibidir. "Bismillah" deyip de (etin helâl olmasına) niyette bulunmayan kişinin kestiği hayvan, onun dış durumuna yorularak besmeleyi, o hayvan için söylediği kabul edilerek helâl olur. "el-hamdü lillâh", "sübhânallah" veya "lâ ilahe illallah" diyen kişi­nin bu cümlelerle besmeleyi kasdetmesi gerekir. Çünkü bunlar, besmelenin kinaye (kapalı söz) leridirler. Kinâyedeyse niyetin mevcud olması zorunludur.

Hanbelîler dediler ki:  Şer´î kesimin kasdedilmesi, etin helâlliği açı­sından gereklidir. Diyelim ki bir kılıç, hayvanın üzerine düşer de onu öldü­rürse, olayda kesme kastı olmadığı için etini yemek helâl olmaz. Keserken, şer´î kesime niyet edildiği için ayrıca etini yemeye niyet etmek gerekli değildir.

Şâfiîler dediler ki:  Avcının, ya da kesicinin avlama ya da kesme ey­lemini -zannında hatâ etse bile- avlayacağı ya da keseceği hayvanın biz­zat üzerine tatbik etmeyi kasdetmesi şarttır. Yine bu kişilerin -isabette hatâ etseler bile- eylemlerini, bir hayvan cinsinden sâdece biri üzerine tatbik et­meyi kasdetmeleri şarttır. Birincinin örneği: Avcı, cansız zannettiği bir he defe silahını atar, sonra da iş açığa çıkar ve bu darbesi ile bir hayvanın öldüğünü görürse, o hayvanın yenilmesi helâl olur. Çünkü avcı zannında hatâ etmiş olsa bile, belli bir cismi hedef almıştır. İkincinin örneği: Avcı bir geyik sürüsünü hedef alarak atış yapar da onlardan birine isabet ederse, isabet alan geyiğin etini yemek helâl olur. Çünkü avcı, geyik cinsini hedef almış, ama isabette hatâ etmiştir. Aynı şekilde bir hayvanı hedef alıp atışı yapar da baş­kasına isabet ederse, isabet alan hayvanın eti helâl olur. Atış yaparken belli bir cisim veya cins hedef alınmazsa, isabet alan hayvan helâl olmaz. Sözgeli­mi kişinin elindeki bıçak düşüp bir hayvana isabet eder de onu keserse, eti helâl olmaz. Kesmeyi kasdetmek değil de, salt olarak hayvana karşı bir ey­lemde bulunmaya kast etmek şarttır. Meselâ bir hayvan bir kişiye saldırır da, o kişi kılıcıyla vurup hayvanı öldürürse, her ne kadar kesmeyi kasdet-mese bile etini yemek helâl olur. Çünkü muteber olan husus, ona karşı bir eylemde bulunmayı kasdetmektir ki, o da yerine getirilmiş olmaktadır.