๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Dört Mezheb Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 19:19:02



Konu Başlığı: Akıtlerde Muhayyerlık
Gönderen: Eflaki üzerinde 05 Şubat 2010, 19:19:02
Alış-veriş ve diğer akitlerde muhayyerlik iki şeyden daha hayırlı ola­nını tercih etmek demektir. Alış veriş akdinde bu iki şey, fesih ve onayla­madır. Akdi yapan kişi bu ikisinden birini tercih etmede muhayyerdir.

Alış-veriş akdinde aslolan, gerekli şartları üzerinde taşıyan akdin, ta­rafları bağlayıcı olmasıdır. Ancak muhayyerlik meselelerinde, üstün bir hik­met nedeniyle ki bu hikmet de tarafların maslahatıdır bu asıldan vazgeçilmiştir. Şerîat koyucu, insanlar arasında dostluğu gerçekleştirmek, nefislerindeki kin ve kızgınlığı bertaraf etmek amacıyla muhayyerliği mu­bah kılmıştır. Çünkü insan, bir eşyayı kendisini çevreleyen belli bir ortam için satar veya satın alır. Bu ortam ortadan kalkınca yaptığı alış-verişten dolayı pişmanlık duyması muhtemeldir. Bu pişmanlığı kin, öfke, husûmet ve çekişme gibi İslâm´ın şiddetle reddetttiği ve insanları sakındırdığı bir­takım kötülük ve mefsedetler takip edecektir. İşte bu nedenle Şerîat ko­yucu, akdi yapan kişiye bir fırsat tanımıştır ki, bu fırsat sayesinde kendi nefsi için ihtiyatlı davranabilecektir. Daha sonra pişman olmasına maze­ret kalmasın diye de sakin bir atmosferde malının değerini ölçebilecektir. Ancak bu da akdin değerini muhafaza etmesi şartıyla kayıtlıdır ki bu mu­hayyerlik süresi, sahih bir sebep olmaksızın akdi nakzedip iptal etmeye ortam hazırlamamalıdır. Şerîat koyucu, bu muhayyerliğin ancak iki şartla sahîh olabileceğini hükme bağlamıştır:

1-  Satıcı ile müşteri, ileride de açıklanacak olan bir keyfiyetle muhay­yerlik şartı üzerine anlaşmaya varmalıdırlar.

2-  Satılan malda, geri verilmesini gerekli kılacak bir ayıp mevcûd ol­malıdır.

Bundan bir takım teferruatlar daha doğmaktadır ki, bunları muhay­yerliğin kısımları bahsinde mezheblere göre ayrı ayrı anlattık. Akdin ta­mamlanmasından sonra, akid meclisinden ayrılmadan önce, akdi yapan kişinin muhayyerlik hakkı konusuyla ilgili olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Alış-veriş yapanjar, (akid meclisinden) ayrılmadıkça muhayyerdirler.[1]

Bu hadîsin ifâde ettiği muhayyerliği bazı imamlar kabul ederken, ba­zıları kabul etmemişlerdir. Bununla amel etmeyen imamlar, münâsib bir tevile gitmişlerdir ki, buna ilişkin detaylı açıklamalar aşağıya alınmıştır.

(130) Şâfiîler dediler ki:  Hıyâr-ı Meclis, yani akdin tamamlanmasından sonra, akid meclisinden ayrılmadıkça tarafların muhayyerlikleri, böyle bir şartı akid esnasında ilerç sürmelerine gerek kalmaksızın bir hak olarak sabit olur. Hatta taraflardan biri, meclis muhayyerliğinin olmamasını şart koşar­sa, alış veriş akdi bâtıl olur. Çünkü asıl itibariyle akid, böyle bir şartın ol­masını gerekli kılar. Zîrâ meclis muhayyerliği ietihadla değil, nassla sabittir ve bu nedenle de akdin gereklerinden biri olmuştur. Akdin gerekli kılmadığı her şart bâtıldır. Muhayyerlik ya bir zarureti bertaraf etmek için olur ki o da noksanlık ve kusur muhayyerliğidir. Veya düşünme için olur ki bunun da iki sebebi vardır: Meclis ve şart. Bu da üç kısımdır. Kendisinde şu beş kaydın bulunduğu her akitte meclis muhayyerliği sabit olur:

1-  Yapılan akit muavaza (bedelleşme) akdi olmalıdır. Yani taraflardan her biri, diğerine bir karşılık vermelidir. Bu kaydı koymakla, bedelsiz hîbe kapsam dışına çıkmış olmaktadır. Zîrâ açıkça bilindiği gibi hîbe, bir muava­za akdi değildir. Hîbeden sonra hibeyi teslim alan için, muhayyerlik yoktur. Ama hîbeden önce, hîbe eden kişi geri dönebilir. Hîbe eden sonra da geri dönebilir. Veya hîbe ettiği şeyde fer´i için asıl olursa da dönebilir. Yine aynı şekilde hatîta denen indirme sulhu de kapsam dışına çıkmış olmaktadır. Bu, bir şeyin bir kısmından vazgeçilmesi üzerine yapılan bir sulhtur. Meselâ bir kişinin kendisinden yüz lira alacağı olan birisiyle, yirmi liradan vazgeçip seksen lirayı kendisine ödemek üzere sulh yapması durumunda bu bir akid olur. Ama muavaza akdi olmadığı nedeniyle bu akdin yapılışından sonra muhay­yerlik hakkı olmaz.

2-  ivazın fâsid olması nedeniyle akdin fâsid olması. Sözgelimi bir kişi kendi mülkiyetinde olmayan bir malı başkasına satarsa, bu durumda ivaz, (yani taraflardan birinin fiyat karşılığı diğerine verdiği şey) fâsid olduğu için satış akdi de fâsid olur. ivazının fâsid olması nedeniyle fâsid olan her akitte muhayyerlik sahih olur. Ama ivazın fâsid oluşu nedeniyle fâsid olmayan akid-lerde muhayyerlik olmaz. Nikâh ve hul´ akidleri gibi. Bir kişi başkasının mül­kiyetindeki bir mal üzerine bir kadınla evlenirse, evlenme (nikâh) akdi fâsid olmaz; mehr-i misil ödemesi gerekir. Aynı şekilde başkasının malını kocasına vererek muhâlea akdi yapan kadının, yapmış olduğu bu akdi fâsid ol­maz. Ancak kocasına vermiş olduğu malın değerini, mal sahibine ödemesi gerekir.

3-  Muâvaza akdi, tarafların lâzım mülkleri olan bir eşya üzerine, ya da satış kelimesini kullanarak müebbed bir menfaat üzerine yapılmalıdır.

Tarafların, mülkleri üzerine yapmış oldukları akid, satıcının ve müşte­rinin karşılıklı olarak biribirlerine bir eşya vermeleri şeklinde gerçekleşir.

Tarafların, müebbed bir menfaat üzerine yapmış oldukları akde gelin­ce, bu da kişinin kendi komşusuna, kendi duvarı üzerine tahta koyma hak­kını satmasıdır ki bu, bir hakkın ebediyyen satışıdır.

Bu maddenin baş kısmında "tarafların lâzım mülkleri olan bir eşya üzerine kaydını koymakla şirket ve mudârebe akidleri, kapsam dışına çı­karılmış oldu- Çünkü bu akidlerde tarafların ortaya koymuş oldukları mal­ları, lâzım değil, caizdir. Yine bu kaydı koymakla, rehin de kapsam dışına çıkarılmış oldu. Çünkü rehindeki mal her ne kadar lazımsa da (yani zorunlu olarak veriliyorsa da) borcun ödenmesi durumunda bu malın rehinden çıka­rılması mümkün olacaktır. Bu kayıt nedeniyle, icar ve müsakât gibi lâzım olmayan bir menfaat üzerine yapılan muâvaza akidleri de kapsam dışına çık­mış olmaktadır. Bütün bu saydığımız akidlerde muhayyerlik hakkı yoktur.

4-  Muâvaza akdinde zorla mülk sahibi olma durumu mevcûd olmama­lıdır. Bu kaydı koymakla da şuf´a satışı, kapsam dışına çıkarılmış olmakta­dır. Çünkü şufa´da cebir yoluyla mülkiyet sahibi olma durumu mevcûddur. Dolayısıyla bu akitte muhayyerliğin bir anlamı da olmayacaktır. Bazı kim­seler şufa akdinde şufadarın muhayyerlik hakkının sabit olduğunu söyle­mişlerdir. Yani şuf´adar, şuf´a yoluyla sahip olduğunu elinde tutma veya geri verme muhayyerliğine sâhibtir.

5-  Muâvaza akdi, ruhsatlar statüsünde olan havale ve kısmet akidleri gibi olmamalıdır. Zîrâ bunlarda satış olgusu görülmemektedir. Bu formül sayesinde, kendisinde meclis muhayyerliği sabit olan akidleri saymak kolay olur: Mutlak satış akdi, selem, bedelli olmak şartıyla hîbe, yiyeceğin yiyecek karşılığında satılması gibi. Buna, kendisinde ribâ bulunan satış anlamına gelen *Bey-i ribevî´ denir. Tevliye veya menfaat karşılığı olmaksızın muâaza sul­hu, taraflardan her birinin, karşılığında menfaat şartı koşmaksizın diğerine bir mal vermesi şeklinde tahakkuk eder ki, bunda da muhayyerlik hakkı var­dır. Ama menfaati şart koşarlarsa, bu durumda yapılan akid, satış değil de icar olur, şöyle ki: Bir kişi, muhatabına, ´evinde bir yıl süreyle barınmama karşılık, sendeki paralarımdan (vazgeçip seninle) sulhettim" derse bu; icar akdi olur ki sahih kavle göre bunda muhayyerlik hakkı olmaz. Anılan şart­ları taşıyan bütün muâvaza akidlerinde meclis muhayyerliği hakkı vardır. Ama sözkonusu şartları taşımayan akidlere gelince, bunları şöylece sıralamamız mümkündür: Nikâh, huF, icar, bedelsiz hîbe, hatîta sulhu, şuf´a, müsakât, şirket, kırad, rehn ve anılan beş şartı taşımayan diğer akidler gibi. Meclis muhayyerliği hakkı iki şeyle düşer:

1-  Tarafların satış akdini, kendilerini bağlayıcı bir akid hâline getirdik­lerine açıkça delâlet eden bir kelimeyi söylemeleri. Örneğin; "akdin bağlayı­cılığını yeğledik** veya ´akdi onayladık", "uygun gördük", "muhayyerlik hakkım iptal ettik" veya "muhayyerliği zorla değil, kendi arzumuzla fâsid kıldık" demeleri gibi. Ama muhayyerlik hakkını iptal ettiklerini, açık an­lamlı olmayan bir ifâdeyle açıklarlarsa, meselâ satış akdinden söz etmeksi­zin, "biz muhayyerleştik" derlerse, bu sözleri, hem fesih hem onay anlamını taşır. "Muhayyerleştik´* diyen kişi, bu sözüyle feshi kasdettiğini iddia eder­se, yemin etmesi şartıyla bu iddiası tasdik edilir. Muhayyerlik hakkı, akdin geçerliliğine delâlet eden bir ifâdenin kullanılmasıyla sakıt olabileceği gibi, akid meclisinde satışta tasarruf etmekle de sakıt olabilir. Meselâ müşteri, satın almış olduğu eşyayı, alaiğından başka bir fiyatla satıcıya tekrar satarsa, bu, muhayyerliği düşüren bir icazet olur. Akdi yapanlardan biri, "ihtiyar ettim" derse, akid bağlayıcı olur. Ama öteki böyle demezse diğer söyleyenin mu­hayyerliği bâtıl olur. Taraflardan biri akdin bağlayıcılığını tercih eder, diğe­ri de feshi tercih ederse, fesih durumu yeğlenir.

2- Meclis muhayyerliğini düşüren ikinci sebep; tarafların bedenen, akid meclisinden ayrılmalarıdır. Akdi yapanlardan biri, meclisi terkedip ayrılırsa akid bâtıl olur. Buradaki ayrılmadan maksat, insanların örfen ayrılma say­dıkları bir durumdur. Ayrıca bu ayrılmanın, kişinin kendi isteğiyle olması şarttır. Herhangi bir sebepten dolayı zorla birbirlerinden ayrılıp uzaklaştırı-lırlarsa, muhayyerlik hakları sabit kalır. Meclis muhayyerliğinin süresi sınır­sızdır. Meselâ akdi yaptıkları yerden ayrılmayıp günlerce orada bekleyen tarafların muhayyerlik hakları sakıt olmaz. Şayet bu durumda taraflardan biri ölür veya delirirse, bu hakkı, mirasçılarına intikal eder.

Hanbelîler dediler ki: Akdin tamamlanmasından sonra bile, şart koşmamış olsalar dahî, akid taraflarının meclis muhayyerlik haklan sabit olur. Akdin yapıldığı meclîste bulundukları sürece taraflardan her biri, akdi devam ettirebilecekleri gibi fesh de edebilirler. Mecliste bir ay veya daha fazla bir süre bekleseler bile ayrılmadıkça bu hakları bakî kalır. Ayrıldıkları anda haklan düşer. Yalnız bir canavarın saldırısı veya benzeri bir durum nedeni ile ayrılmak mecburiyetinde kalırlarsa hakları düşmez. Bir zâlimle karşılaş­maları durumunda aynlırlarsa bu haklan yine bakî kalmakta devam eder. Akid tamamlanıp da meclisten aynlırlarsa, yapılan satış akdi bağlayıcı olur. Muhayyerlik şartı olmaz veya satılan malda bir ayıp bulunmazsa, taraflar­dan herhangi biri, akdi feshedemez. Meclis muhayyerliği hakkı şu şeylerde sabit olur:

1- Bilinen fiyatının bir kısmini ödeyerek bir kişinin mülküne ortak ol­mak. Bu, satış şekillerinden biridir. Ama bundan başka ortaklıklarda hayyerlik yoktur.

2-  Muayyen bir mal veya bir nakid olsun, bir mal üzerinde sulh olmak akdinde muhayyerlik vardır.

3- Ev veya hayvan gibi muayyen bir eşya üzerine icar akdi yapmakta muhayyerlik vardır. Elbise dikmek, duvar yapmak gibi bir işi yapmak üzere bir kişiyi kiralayarak zimmetteki bir menfaat üzerine icar akdi yapmada da muhayyerlik vardır. Çünkü icar da bir tür satıştır.

4-  Karşılık ödemeyi şart koşarak yapılan hîbe akdinde de muhayyerlik hakkı vardır.

5-  Sahih olması için, satılan malın teslimi şart koşulan satış akidlerinde muhayyerlik hakkı vardır. Meselâ sarfta muhayyerlik hakkı vardır. Çünkü sarfta, akdin sahih olması için teslim ve tesellüm şarttır. Selem akdinde de muhayyerlik hakkı vardır. Ölçekle ölçülen ve tartıyla tartılan malların, ken­di emsalleriyle satılması (mübadele) akdinde de muhayyerlik hakkı vardır. Zorla yaptırılan paylaşmalarda muhayyerlik hakkı yoktur. Çünkü bu, hak­kın ifrazıdır. Satış değildir. Bu sayılanlardan başka müsakât, müzâraa, ha­vale, ikâle, şufa, ciale, şirket, vekâlet, mudârebe, âriye, karşılıksız hîbe, ölümden önce vasiyet ve vedia akidlerinde meclis muhayyerliği yoktur. Ni­kâh, hul´, rehin, daman, kefalet gibi akidlerde de meclis muhayyerliği yok­tur. Bu akidlerde meclis muhayyerliğinin olmayacağını akid esnasında şart koşma durumunda akid bâtıl olmaz. Sâdece muhayyerlik düşer.

Meclis muhayyerliği dört şeyle düşer:

1-  Taraflar, akdi tamamlamadan önce muhayyer olmama şartını koşa­caklardır. Meselâ ´´aramızda muhayyerlik hakkı olmaması kaydıyla alış-veriş yaptık" demeleri gibi. Veya taraflardan biri, "aramızda muhayyerlik hakkı olmamak üzere alış-veriş yaptık" der de, diğeri hiç bir şey eklemeksizin sâ­dece "kabul ettim" cevabını verirse, bu durumda meclis muhayyerliği düşer.

2-  Akdi tamamladıktan sonra, tarafların muhayyerliği sakıt etmeleri. Meselâ taraflardan biri, "akdi imza etmeyi veya bağlamayı ihtiyar ettim" derse veya taraflardan biri muhayyerliği düşürürse, ya da diğer tarafa "mu­hayyer ol" derse, muhayyerliği düşer. Karşı tarafın muhayyerliği bakî kalır.

3-  Akdi yapanların, örfe göre, bedenen meclisten ayrılmış olmaları. Ay­rılmakla satışın kesinleşmesini veya herhangi bir ihtiyaç gidermeyi kasdetse bile taraflardan biri meclisten ayrılırsa satış akdi kesinleşir. Satışı feshetme-yip, kesinleştirmek amacıyla ayrılacak olan tarafın, diğer tarafın izin ver­memesine rağmen meclisten ayrılması haramdır. Zîrâ Nesâî´nin rivayet etmiş olduğu bir hadîs-i şeriflerinde Peygamber (s.a.v.) buyurmuşlar ki:

"Satış yapanlardan birinin, kendisinden, akdi feshetmeyi isteyeceğin­den korkarak arkadaşından ayrılması helâl olmaz."

4-  Akdi yapan taraflardan birinin ölümü. Bu durumda muhayyerlikleri sakıt olur. Çünkü ölüm, en büyük ayrılıktır. Taraflardan birinin diğerinden kaçması durumunda da muhayyerlik sakıt olur. Ama taraflardan biri delirir veya bayıhrsa, muhayyerlik hakkı sakıt olmaz.

Hanefîler dediler ki:  Bir şart olarak ileri sürülmedikçe akdi yapan kişinin meclis muhayyerliği hakkı sabit olmaz. Meclis muhayyerliğini şart koşmaksızın akdin tamamlanması durumunda, taraflar mecliste kalsalar da, meclisten ayrılsalar da akid kesinleşmiş olur. Muhayyerlik şartını koşmamış olsa da mecliste bulunan akid sahibi için söz muhayyerliği vardır. Satıcı, "sana sattım" der de müşterinin kabul etmesinden önce bu sözünden caymak is­terse, cayma muhayyerliği vardır. Bu mezheb uleması, az önce nakledilen hadîsi bu mânâya yorarak şöyle demişlerdir: Bu hadîs, şart koştukları tak­dirde tarafların meclis muhayyerliği hakkına sâhib olacakları anlamına gel­mektedir.

Mâlikîler dediler ki: Aslında meclis muhayyerliği yoktur. Muhay­yerlik iki kısma ayrılır:

1-  Şart muhayyerliği: Buna hıyâr´üş-şart ve hıyar´üt-terevvî, yani dü­şünme muhayyerliği de denir. Bu şartı ileri süren kişi, akdi onaylamak veya reddetmek için düşünür. Muhayyerlik denince, fıkıhçılar örfüne göre bu tür muhayyerlik akla gelir.

2-  Noksanlık muhayyerliği. Buna hıyâr-ı hükmî de denir. Bunun sebe­bi; satın alınan malda bir kusur görülmesi veya başkasının bu malda hakkı olduğunun anlaşilmasıdır. "Birbirlerinden ayrılmadıkça iki alışverişçi muhayyerdirler" hadîsine gelince, bunun rivayeti her ne kadar sahihse de Medîneliler bunun aksiyle amel etmişlerdir. MedîneliIerİn ameli, sahih de olsa hadîse tercih edilir. Çünkü bu amel, mütevâtir hükmünde olan kesin bir mû-cibtir. Ama hadîs, bunun tersinedir. Hadîs, sahih de olsa, âhâdjivâyetli ha­disler zan ifâde ederler. Böyle olunca MedîneliIerİn ameli, hadîse tercih edilir. Akdi yapan kişi, meclis muhayyerliğini şart koşarsa, satış akdi fâsid olur. Bundan da anlıyoruz ki Hanefîlerle Mâlikîler meclis muhayyerliğinin olma­yışında görüş birliği etmişlerdir. Ancak Hanefîler derler ki; bu muhayyer­lik, şart koşmakla sabit olur. Mâlikîlerse derler ki; bu muhayyerliği şart olarak ileri sürme durumunda satış akdi fâsid olur.