๑۩۞۩๑ Memurluk ve Sınav Sistemleri ๑۩۞۩๑ => Diyanet Duyurular => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Mayıs 2013, 21:22:56



Konu Başlığı: Manevi ve Sosyal Sorunların Çözümünde Din
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Mayıs 2013, 21:22:56
“İslâm dünyası, insan yetiştiren mekanizmalarını gözden geçirmek zorundadır”

(http://www.diyanet.gov.tr/turkish/vitrin/arkakapi/cache/hbrfilBuyukResim1139.jpg)


Tarih: 18.05.2013

“Manevi ve Sosyal Sorunların Çözümünde Dinin ve Din Adamlarının Rolü” ana temalı 6. Balkan Ülkeleri Diyanet İşleri Başkanları Toplantısı Arnavutluk’un başkenti Tiran’da başladı.
12 ülkenin katıldığı toplantının açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Ne yazık ki, dini kurumlar ve din adamları son yüzyılda sekülerizmin etkin gücü ile zayıfladı. Bunda, bizlerin de eksiklik ve kusurları oldu. En başta bizler ve dini kurumlar modern zamanlarda kendimizi adeta mabetlerin içine hapsettik. Bugün biz toplum önderlerine, din adamlarına, aydınlara ve dini kurumlara düşen, toplumlarımızın geleceği için sorumluluğumuz doğrultusunda dinimizin iman, ibadet ve ahlak esaslarının toplumda egemen olması için var gücümüzle çalışmaktır” dedi.
Toplantının açılışındaki konuşmasına “Sizlere Türkiye’den, Fatih’in İstanbul’undan, Sultan Murad’ın Bursa’sından, Hz. Mevlana’nın Konya’sından, kucak dolusu selâmlar getirdim” diyerek başlayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, toplantı vesilesiyle bir araya gelen Balkan ülkelerinin geçmişten bugüne aynı medeniyet havzasında var olmuş milletler olduğunu söyledi.
Konuşmasında İslam dünyasının küresel ölçekte yaşadığı sorunlara dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı Görmez önemli mesajlar verdi.
Modern zamanlarda kişisel rahatlık, lüks ve eğlencenin sürekli yüceltildiğine, insanda temel özdenetim mekanizması olan “istek ve ihtiyaç” dengesinin bozulduğuna, Yaratıcı’yı ve ahireti yok sayan bir sorumsuzluk anlayışının ve her şeyi mübah gören acımasız bir dünyevileşmenin yaşandığına değinen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şöyle konuştu;
“Şiddet giderek normalleşmekte ve hayatımızda kalıcı hale gelmektedir…”
“Tarih boyunca ortak insanî bir değer olarak kabul edilen merhamet, modern zamanlarda şaşırtıcı bir hızla hayatın her alanından çekilmeye başladı. İnsanla en derin anlamına kavuşan bu kıymetli duygudan boşalan yeri, şiddet, öfke, kin, intikam, nefret ve zorbalık gibi insanoğlunun ortak aklı tarafından asla tasvip edilmeyen olumsuz duygular doldurmaya başladı. Kültür, inanç, ırk ve coğrafya tanımaksızın bütün dünya halklarını kasıp kavuran şiddet olgusu, bireyin bizzat kendisine uyguladığı fiziksel ve duygusal şiddetten başlayarak ikili ilişkilere sıçramakta, aile ve yakın çevre diyaloglarına uzanmakta, kurumların ve şehirlerin dokusuna işlemekte, nihayetinde uluslararası ilişkiler boyutunda görünür hale gelmektedir.
“Toplumda yaşanılan şiddet olaylarının temelinde, körelen vicdanlar, nasırlaşan kalpler ve yitirilen insaf vardır…”
Toplumları ve uluslararası ilişkileri derinden etkileyen küresel çaplı şiddet olayları bir yana, şiddet bugün bireylerin günlük hayatlarında en çok başvurdukları iletişim biçimlerinden biri haline geldi. Şiddet giderek normalleşmekte ve hayatımızda kalıcı hale gelmektedir. Özellikle kadına karşı şiddet olayları toplumsal dinamiklerimizle tezat oluşturacak şekilde artış göstermeye başladı. Toplumda yaşanılan şiddet olaylarının temelinde, körelen vicdanların, nasırlaşan kalplerin ve yitirilen insafın olduğu izahtan varestedir.”
“Modern zamanlarda İslâm’ın özellikle şiddet ve terörle bağdaştırılmaya çalışılması İslamofobi’yi besleyen en önemli faktördür…”
Şiddetin meşrulaştırılmakta olduğunu ve bilinçaltlarında kabul görmesi için özel çaba sarf edildiğini vurgulayan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İslamofobi’nin de felsefi ve ideolojik temellerine dikkat çekerek şunları söyledi;
“11 Eylül olaylarıyla birlikte özellikle Batı toplumlarında tırmanışa geçen İslamofobi, bugün İslâm’ın önündeki en büyük engellerden biridir. Belki de İslâm’ın tarihi boyunca karşılaştığı en büyük hadiselerdendir. Ne yazık ki İslamofobi’yi canlı tutmak isteyen çevreler olduğu gibi İslamofobi’den nemalanan bir iktidar biçimi de vardır. Modern zamanlarda İslâm’ın özellikle şiddet ve terörle bağdaştırılmaya çalışılması İslamofobi’yi besleyen en önemli faktördür. Doğu-batı çatışması çıkartmak isteyenlerin, medeniyetler, dinler ve kültürler arasında çatışma bekleyenlerin, ırkçılığın, ayrımcılığın, ötekileştirmenin, asimilasyon, izolasyon ve entegrasyon politikalarının İslamofobi’nin tırmanmasındaki payı hiç de az değildir.”
Başkan Görmez şunları söyledi;
“Müslümanlar üç yüz yılı aşkın süredir sürekli şiddete, işgallere, savaşlara ve katliamlara maruz kalmışlardır. Yeraltı ve yer üstü kaynakları sömürülmüştür…”
“Aslında bugün de durumun bundan pek farklı olduğu söylenemez. Dolayısıyla İslâm coğrafyasında zihinler ve gönüller yaralıdır. Ayrıca bilinçli ve sistematik bir şekilde Müslümanların kutsallarına hakaret edilmekte, değerleri aşağılanmaktadır. İslâm toplumları somut işkencenin yanında soyut ve kültürel bir işkenceye de tabi tutulmaktadırlar. Tüm bunlar peş peşe geldiğinde bu olaylar Müslümanların tepki biçimini etkileyerek İslamofobi’yi besleyen ve körükleyen bir unsur hâline gelmektedir. Bu kısırdöngü içerisinde sürekli İslâm ve Müslümanlar zarar görmekte, İslamofobi ise güçlenerek Batı’da bir endüstri hâline gelmektedir.”
“Müslümanların İslâm anlayışı bütüncül bakış açısından çok uzak olduğu gibi yerel, bölgesel ve parçacıdır. İslâm’ın evrenselliğini yansıtamamaktadır…”
Aslında bütün bunlar Batı’nın İslâm’la karşılaşması ve tanışması ile de yakından ilgilidir. İslâm açısından bakıldığında bu yeni bir durumdur. Bugün İslâm, meydan okumalarla karşı karşıyadır. Üzülerek ifade edelim ki Müslümanlar bu yeni duruma hazırlıksız yakalanmışlardır. Özellikle çeşitli nedenlerle Batı’ya gitmiş olan Müslümanlar, İslâm medeniyetini inşa eden değerlerden ne yazık ki yoksun kalmışlardır. Müslümanların İslâm anlayışı bütüncül bakış açısından çok uzak olduğu gibi yerel, bölgesel ve parçacıdır. İslâm’ın evrenselliğini yansıtamamaktadır.
“İslâm dünyası, insan yetiştiren bütün mekanizmalarını yeniden gözden geçirmek zorundadır…”
“Hem İslâm coğrafyasındaki sorunların çözümü hem de Batı’da yükselen İslam düşmanlığı karşısında nasıl bir tavır belirlenmesi noktasında topyekûn İslâm dünyasının, insan yetiştiren bütün mekanizmalarını yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir. Bunu sağlamanın ve geliştirmenin en temel yolu ilim ve hikmetten geçmektedir. İslâm’ın yolu ilim ve irfan yoludur. Ahlâkî erdem ve faziletlerdir. Hak, hakikat ve hukuk duyarlılığıdır. Sahih bilgiye dayalı öğretilerdir. Her türlü aşırılıktan uzak kalarak orta yolu tutmaktır. Sevgili Peygamberimizin çağlar üstü örnekliğidir. Kısacası İslâmî çizginin dışına çıkmadan, sünnet-i seniyyeye bağlı, çağı anlayan, takvaya dayalı Müslümanlıktır. Asrın idrakine sunulmuş İslâm’dır. Endülüs’ü, Maveraünnehir’i inşa eden medeniyet değerleridir.”


Konu Başlığı: Ynt: Manevi ve Sosyal Sorunların Çözümünde Din
Gönderen: Kayin üzerinde 18 Mayıs 2013, 21:44:16
İslâm’ın yolu ilim ve irfan yoludur. Ahlâkî erdem ve faziletlerdir. Hak, hakikat ve hukuk duyarlılığıdır. Sahih bilgiye dayalı öğretilerdir. Her türlü aşırılıktan uzak kalarak orta yolu tutmaktır. tuttuğumuz sürece,iyiyi doğruyu ayırt ettiğimiz sürece,hak yerini bulur elbet...