> Forum > ๑۩۞۩๑ Memurluk ve Sınav Sistemleri ๑۩۞۩๑ > Diyanet İşleri Başkanlığı > Diyanet Duyurular > Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi  (Okunma Sayısı 483 defa)
22 Eylül 2015, 17:17:08
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 22 Eylül 2015, 17:17:08 »



Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi. Hac İdare Merkezinde basın mensuplarıyla kahvaltılı toplantıda buluşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaptığı konuşmada önemli konulara temas etti.

Sözlerinin başında Kabe’de meydana gelen kazada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dileyen Başkan Görmez, İslam dünyasında meydana gelen gelişmeler, iç savaşlar sonucunda ortaya çıkan mülteciler meselesi, Türkiye’de son dönemde yaşanan olaylar, Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırılar ve yaklaşan Kurban bayramı hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

İslam toplumları için bu yüzyılın bir hazan mevsimi olduğunu kaydeden Başkan Görmez’in konuşmasından bazı satır başları şöyle;

“Bu yüzyıl, İslam toplumları için bir hüzün yüzyılı, hazan mevsimi oldu…”

Eğer yüzyıllara isim verilecek olursa İslam toplumları için bu yüzyıl, bir hazan mevsimi, bir hüzün yüzyılı olmuştur. Zira Müslümanlar bu yüzyılın başında yaşadıkları bölünmeyi, parçalanmayı, dağılmayı, işgallerin ve sömürgelerin bıraktığı izleri silmeye çalışırken, yüzyılın başında ortaya çıkan yaralarını sarmaya çalışırken, daha yaralarını sarmadan yeni büyük yaralar açılmıştır. Bu yaşadığımız dönemi İslam tarihinin 4’üncü zor dönemi olarak tarif ediyorum. Birinci zor dönem, Hazreti Osman’ın katliyle başlayan ilk fitne hadiselerinin başladığı zor dönemlerdir. İkinci zor dönem, Moğol istilasıyla Haçlı Seferlerinin birleştiği ve yine aynı şekilde bütün Müslümanların topyekun büyük zorluklar yaşadıkları ikinci dönemdir. Üçüncü dönem, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışıyla Müslümanların bir dağılma sürecine girmeleri olmuştur. Ama bu son on yıllar dördüncü zor dönem olarak İslam’da yad edilecektir. Çünkü büyük yaralar açılmıştı, işgallerin ve sömürgelerin açtığı büyük yaralar vardı, bu yaraları Müslümanlar gerek bireysel olarak, gerek toplumsal olarak hep sarmaya çalışıyorlardı. Cehalet gibi, fakirlik gibi, tefrika gibi büyük yaralar vardı, fakat bu yaraları henüz kapatamadan yeni büyük yaralar açıldı, açılan yeni büyük yaralar içerisinde son 30 yılda 11 milyon Müslüman katledildi. Bunların bir kısmı dışarıdan işgal, savaşlarla yok oldu, bir kısmı da en üzücü olanı da Müslümanların birbirlerini katletmeleri neticesinde 11 milyon Müslüman öldürüldü, katledildi, 60 milyon Müslüman yaralandı, 150 milyon çocuk yetim kaldı, milyonlarca insanlar yerinden, yurdundan edildi.

“Son on yıllarda İslam dünyasında yaşananlar Müslüman bilinçlerde yaralar oluşturdu…”

Bütün bunlar içerisinde bu yaralar dahi sarılabilir, en büyük yara bilinçlerde açılan yaralar olmuştur. Bu yüzyılın başında dahi başımıza gelen musibetler, toplumların bilinçlerinde yaralar oluşturmadı, ama bu son on yıllarda yaşadığımız büyük acılar Müslüman bilinçlerde yaralar oluşturdu, bu yaralar Müslümanları birtakım gruplara ayırdı. İslam dünyasında kendisine Selefi adını veren gruplar ile Şii adını veren gruplar karşı karşıya geldi, bir mezhep çatışmasına doğru adımlar atıldı. Dolayısıyla, sadece Bağdat tahrip edilmedi, Bağdat’ın sadece binaları yıkılmadı, sadece Bağdat’ın tarihi dokusu, medeniyeti yok olmadı, aynı zamanda yüzyıllarca Bağdat’ta Sünni’yi, Şii’yi, Hıristiyan’ı, Müslümanı birlikte yaşatan o tarihi doku, dini doku yok oldu. Sadece Şam yok olmadı, sadece Şam’ın ilmi, marifeti, hikmeti yok olmadı, aynı zamanda tarih boyunca Şam’da inşa edilen ötekine saygı yok oldu. Bağdat’taki İmam-ı Azam Ebu Hanife ekolünün, mektebinin inşa ettiği düşünceler ile Kazımiye’de Ehli Beyt mektebini inşa eden, Kerbela’da Ehli Beyt mektebini inşa eden düşüncelerin yan yana birlikte yaşaması yok oldu. Onun için, gerçekten bu bilinç yaraları, zihin yaralanması yahut gönüllerin parçalanması son yüzyılda yaşadığımız ne büyük hadiselerdir. Biz Müslümanların bir zaafı daha var, biz bütün başımıza gelen musibetleri hariçte aramak, suçu başkalarına atma konusunda zaman zaman mahir olabiliyoruz. Elbette harici unsurların farkında olmak gerekir. İslam dünyasındaki hareketlenmeler, bütün bunların harici sebeplerinin farkında olmakla birlikte, asıl bizden kaynaklanan dahili sebepleri unutmamak lazım, aksi takdirde yaraları sarma imkanına sahip olmayız.

“Tarih boyunca başka dünyalardaki mazlum, mahrum ve zulme uğrayanların sığındıkları İslam dünyası, bugün başka dünyalara sığınmak zorunda kalmışlardır…”

İslam dünyasında bütün bu olup bitenler, aynı zamanda bir göç hareketini beraberinde getirdi, bir sığınma ve iltica hareketini beraberinde getirdi ve işte son zamanlarda bütün dünyanın konuşmaya başladığı bir mülteciler sorunuyla karşı karşıya kaldı bütün insanlık. Belki biz Müslümanların gelecek nesillerimize anlatmakta zorluk çekeceğimiz husus, tarih boyunca biz sığınılan bir yurt olmuşuz, başka dünyalardaki mazlumlar, mahrumlar, zulme uğrayan, ırkçılığa tabi tutulan, ötekilenen garip insanların sığındıkları coğrafya İslam coğrafyası olmuştur. Yahudiler 1400’lü, 1500’lü yıllarda İspanya’dan ve bütün Avrupa’dan sürüldüklerinde başvurabildikleri, sığınabildikleri tek coğrafya İslam coğrafyası olmuştur. Onlar İstanbul’a gelmişlerdir, İstanbul’da kendi inançlarını, düşüncelerini, kendi kitaplarını, Kelam kitaplarını kaleme alma imkanı bulmuşlardır. Aynı şekilde Ortodokslarla Katolikler arasında tarihi büyük savaşlarda Ortodokslar sığınacak yegane melce olarak İslam diyarını bulmuşlardır. Dünyanın her tarafından mazlumlar İslam coğrafyasına sığınmışlardır. Ama bugün üzülerek belirteyim, izahını yapmakta zorlandığımız husus, bilakis Müslümanlar Müslümanlardan kaçarak gayrimüslimlere, başka dünyalara sığınmak zorunda kalmışlardır.

“Akdeniz sadece mülteciler mezarlığı değil, aynı zamanda bir vicdan ve merhamet mezarlığına dönüşmüştür…”

Bir taraftan bu mülteciler, muhacirler sorunu aynı zamanda bir insanlık sorununa dönüşmüş, Akdeniz sadece mülteciler mezarlığı değil, aynı zamanda bir vicdan ve merhamet mezarlığına dönüşmüştür ve bu da devam etmektedir. Bunun neticeleri nereye varacak, bütün bu insanlar yerlerinden ve yurtlarından edilen insanlar nereye sığınacaklar? Biz aynı zamanda 2015 yılı hac ibadeti esnasında bunları da düşünmek, dualarımızla bütün bunları da ifade etmek zorundayız.

“Mescid-i Aksa’nın Harim-i İsmet’inin çiğnenmesi bütün Müslümanları derinden yaralamıştır…”

2015 yılının hac ibadeti ve Kurban Bayramına girerken yaşadığımız önemli sorunlardan bir tanesi de, Mescid-i Aksa’nın bir hafta içerisinde üç defa işgalciler tarafından işgal edilmesi, askerlerin postallarıyla girmesi, ses ve sis bombalarıyla Mescid-i Aksa’nın Harim-i İsmet’ini çiğnemeler yine aynı şekilde bütün Müslümanları derinden yaralamıştır. Üzülerek belirteyim, zaten bütün Filistinliler vatanlarından edilerek toprakları üzerinde zorla bir devletin kurulmuş olması, daha sonra Kudüs’ün Berlin duvarına benzer duvarlarla ikiye taksim edilmesi, bütün insanların yerlerinden, yurtlarından edilmesi, on binlerce insanın katledilmesi yetmiyormuş gibi, bir de zamansal ve mekânsal olarak Mecsid-i Aksa’yı taksim etme planlarının devreye sokulmuş olması, içinde ibadet eden insanlara bir sabah vaktinde bombalarla girerek Mescid-i Aksa’nın Kanuni Sultan Süleyman zamanından itibaren yapılan, kapılarını kırarak, tahrip ederek, Mecsid-i Aksa’nın tarihi eser olarak değeri hiçbir şeyle ölçülemeyecek pek çok yerini tahrip ederek, ama en önemlisi de Harim-i İsmet’in çiğneyerek zamansal ve mekânsal taksime yeltenmeleri yine şekilde bütün Müslüman hafızalarda, vicdanlarda, gönüllerde açılan bir yara olmuştur.

“Türkiye’de yaşanan terör hadisesi sadece bir terör hadisesi değil, tarih boyunca İslam’a sadakati tartışılmaz olan Kürt kardeşlerimizi İslam’dan koparma teşebbüsüdür…”

Türkiye’de on yılardır devam eden bir cinayet şebekesinin eli kalem tutacak çocukları on yıllardır dağlara götürerek onlardan bir katiller grubu oluşturması ve sonra şehirlere inerek insanları, askerleri, polisleri, sivilleri katletmeye başlaması, tabi aynı şekilde bu atmosferde aklımızdan ve hatırımızdan çıkarmamamız gereken, buralarda ibadetlerimizde ve dualarımızda üzerinde durmamız gereken önemli bir konu olarak önümüzde duruyor. Bilhassa İslam dini açısından meseleye baktığımızda, hem İslam tarihi açısından, İslam dini açısından ve İslam dünyasında yaşanan sorunlar açısından baktığımızda, Türkiye’de tekrar harekete geçen bu üzücü hadiseler sadece bir terör hadisesi, bir terör meselesi değildir. Bilhassa on yıllardır bölgede başlayan bu terör hadisesi sadece bir terör hadisesi değil, aynı zamanda tarih boyunca İslam’a sadakati asla tartışılmaz olan, bizim ayrılmaz bir parçamız olan Kürt kardeşlerimizi sadece Türklerden ayırma ameliyesi ve teşebbüsü değil, aynı zamanda İslam’dan koparma teşebbüsü olarak okunması gerekiyor. Tarih boyunca hem İslam dünyasında başlatılmak istenen Selefilik ve Şiilik ihtilafı ve kavgası dikkatte alındığında, bu bölge aynı zamanda İslam’ın ana yolu, medeniyetler kuran ana yolunun daima temsilcisi olmuş, hem de İslam’a olan sadakati hiçbir zaman tartışılmaz olmuştur.

“Terör hadisesi, Anadolu’yu ve İslam dünyasını birbirine bağlayan o tarihi dini dokuyu ortadan kaldırma teşebbüsüdür…”

Şemdin’li mezarı bulunan Seyyid Taha Arvasi Hindistan’daki  müceddidiye mektebi ile Ortadoğu’daki halidiye mektebini birbirine bağlamış, Kafkasya ile Hindistan arasında akrabalıklar oluşturmuş, İstanbul’la Bağdat’ı, Şam ile Diyarbakır’ı adeta aynı düşüncenin, aynı inancın, aynı aşkın birer mensupları haline getirmiştir. Onun için belki biz bütün bu hadiseleri sadece birer terör hadisesi olarak okuyabiliyoruz, hatta sadece birer etnik hareket olarak görüp okuyabiliyoruz, ama bizler İslam açısından meseleye baktığımızda, İslam tarihi açısından mesel...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi
« Posted on: 30 Nisan 2024, 14:42:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi rüya tabiri,Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi mekke canlı, Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi kabe canlı yayın, Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi Üç boyutlu kuran oku Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi kuran ı kerim, Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi peygamber kıssaları,Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldi ilitam ders soruları, Görmez, Mekke’de basın mensuplarıyla bir araya geldiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes