Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İstanbul İmam Hatip okullarının eğitim çalıştayına katıldı
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, "İstanbul İmam Hatip Ortaokulları ve Anadolu İmam Hatip Liseleri Eğitim Yönetimi ve Kalite Çalıştayı"na katıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğünce Yalova'nın Çınarcık İlçesi’nde düzenlenen çalıştayda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, sözlerine İmam Hatip okullarının ortaya çıkmasında emeği geçen büyüklere rahmet dileyerek başladı.
İmam Hatip okullarının asla bir alternatif değil, eğitim sisteminin bir parçası olduğunu söyleyen Başkan Görmez, konuşmasında şu sözlere yer verdi;
“İmam Hatip okulları eğitim sisteminin bir parçasıdır…”
Ülkemizin eğitim tarihinden, eğitim sisteminden bahsederken İmam Hatip liselerini asla örgün eğitim yapan diğer müesseselere, diğer liselerimize alternatif olarak değil, bilakis onların bir parçası olarak, onlara katkıda bulunan, onlardan etkilenen, tecrübe alışverişinde bulunan ve birlikte bu milletin hem dini hayatını, hem kültürel hayatını, hem ilmi hayatını, hem düşünce hayatını ayağa kaldırması gereken bir müessese olarak görmek gerekir.
“İmam Hatip okullarının tarihi üçe ayrılır…”
İmam hatip liselerinin tarihine baktığımız zaman bu tarihi üç kısma ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Pratik din hizmetlerini ifa etmekten uzaklaşıldığı birinci dönemde İmam Hatip okullarının tarih sahnesinde o sürekliliği yeniden kazanmak için belki kurucu değil, ama koruyucu bir misyon ile ortaya çıktığını ifade edebiliriz.
“İmam Hatip liseleri yeni bir fonksiyon icra edecekse içinden geçtiğimiz dönemi çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor…”
İkinci dönem yani 70’li, 80’li yılları, hatta 90’lı yılları da bu şekilde değerlendirmek mümkündür. Bu iki dönem arasında oldukça önemli farklar vardır. Üçüncü döneme girmiş bulunuyoruz. Üçüncü dönem daha farklı bir dönemdir bu da 2000’li yıllardır. 2000’li yıllardan sonra ve son 5 yılda çok daha farklı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Eğer imam hatip liseleri gerçekten yeni bir fonksiyon icra edecekse içinden geçtiğimiz bu üçüncü dönemi çok iyi görmemiz, iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Bu üçüncü dönemde İmam Hatip liselerinin misyonunun Türkiye’yle sınırlı kalması son derece büyük bir eksiklik ve yanlışlık olur. Çünkü dünyanın, ülkemizin, İslam’ın, İslam coğrafyasının içinden geçtiği süreçleri çok iyi okuyarak, iyi değerlendirerek bundan sonra öğrencileri daha farklı yetiştirmemiz gerekecektir.
“Bugün Müslüman coğrafyanın İslam’a ihtiyacı var…”
Bugün Müslüman coğrafyanın İslam’a ihtiyacı var. Hakikaten İslam dini ve Müslümanlar tarihin en zor döneminden geçiyor. İslam medeniyetinin havzaları vardır. Birinci havza İslam'ın doğduğu Hicaz bölgesidir. Hemen akabinde Bilad-i Şam ve Irak olarak bilinen, daha çok Arap kardeşlerimizin yaşadığı bölgeler. Şu anda bu bölgelere baktığımızda, hem Hicaz hem Irak, hem Şam bölgeleri, İslam medeniyetinin ilk büyük havzası burada oluştuğu halde, üzülerek belirteyim, hep birlikte çöküşüne şahit oluyoruz. Bu son Irak-Körfez Savaşları ve arkasından işgaller, işgallerden sonra meydana gelen şiddetler ve sonra 'bahar' adı altında Müslümanların başına gelen kışlar. Aslında sadece bu başkentlerin binalarını, kültürünü, medeniyetini yok etmedi. Aynı zamanda bu İslam medeniyetinin ilk önemli havzalarının insanlığa ışık saçan bütün yönlerini ortadan kaldırdı. Buradaki bütün ilmi müesseseler yok oldu. Buradaki doku yok oldu. Yani Şiilerle Sünnileri beraber yaşatan, Müslim ile gayrimüslimi, Hristiyan ile Yahudi'yi, Ezidi'yi, Müslüman ile Müslüman'ı birlikte, barış içerisinde yaşatan bir ahlak ve hukuk çerçevesinde varlıklarını sürdüren o büyük doku yok edildi. Bu havza bir çöküş yaşıyor.
“İslam'ın o medeniyetler kuran ana yolundan uzaklaşan bazı düşünceler bir dönüşüm yaşamıştır…”
İslam'ın o medeniyetler kuran ana yolundan uzaklaşan farklı bir düşüncenin, hakikati ilk üç asrın tekelinde gören ama kendi hakikatini onlara mal eden, kendisine Selefi adını veren ve bunu bir ideolojiye dönüştüren, ideolojisini kabul etmeyeni tekfir eden, tekfir ettiği insanla savaşmayı cihad zanneden, başka bir dönüşüm yaşamıştır. Bu coğrafya, İslam'ın doğduğu coğrafya, Medine'den bahsediyorum, Mekke'den, Yemen'den bahsediyorum. Ebu Musa el-Eşari'nin rahmet peygamberinin mesajlarını götürdüğü Yemen'den bahsediyorum. Yahut hemen akabinde Hazreti Ömer'in bizatihi kurduğu Bağdat'tan söz ediyorum. Bütün bu medeniyet havzasında üzülerek söyleyeyim bugün bir çöküş yaşanıyor ve ayağa kalkmayı bekliyor.
“İslam dünyasının Anadolu İslamiyet'inin yeniden ayağa kalkacağına dair umutları olduğunu unutmamalıyız…”
Hasbelkader 5 senedir bu ateşten cübbeyi giymiş bir kardeşiniz olarak bütün bu dünyalarla ilişkileri geliştirme çabası içeresinde olan bir kardeşiniz olarak söylüyorum. Bütün bu yaralı, medeniyet bunalımı yaşayan havzalardaki Müslüman kardeşlerimizin hepsinin hala hafızasında ve yüreğinde şu umut var: 'Anadolu İslamiyet'i yeniden ayağa kalkacak ve yeniden ayağa kaldıracak. Bütün İslam ümmetini zilletten kurtaracak, bizi yeniden tarihte olduğumuz gibi o izzetli konumumuza çıkaracak' diye bir umut içerisinde olduklarını hiçbir zaman unutmamalıyız.
“İslam bizim elimizde merhamet yönünü kaybederse, o zaman bütün insanlık tükenir…”
Bu asrın sorunu, merhametsizlik sorunudur. Bu asır vicdanını ve merhametini kaybeden bir asır oldu. Fakat ilahi dinler de merhametin kaynağı olmayı kaybettiler. Hıristiyanlık Roma’nın elinde merhametini kaybetti ve Romalaştı. Yahudilik Siyonizm’in elinde Hazreti Musa’nın getirdiği bütün merhameti kaybetti ve bir şiddete dönüştü. Şimdi isteniyor ki, bütün alemlere rahmet olarak gönderilen İslam bizim elimizde merhametini kaybetsin. Bu merhamet yönünü eğer kaybederse, o zaman bütün insanlık tükenir.
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın