๑۩۞۩๑ Memurluk ve Sınav Sistemleri ๑۩۞۩๑ => Diyanet Duyurular => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 06 Ekim 2015, 20:20:47



Konu Başlığı: Görmez, AA Editör Masası’nın konuğu oldu
Gönderen: Sefil üzerinde 06 Ekim 2015, 20:20:47
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, AA Editör Masası’nın konuğu oldu

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk oldu.

Editör Masasında gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bu yıl hac mevsiminde yaşanan elim kazalardan Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı Mina Raporuna, Türkiye’deki terör olaylarından İslam dünyasında yaşanan gelişmelere, Mescid-i Aksa’da meydana gelen saldırılardan İstanbul’da kurulması planlanan Uluslararası İslam Üniversitesine, Ortadoğu’daki olaylardan Suriye meselesine kadar pek çok konuda değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye ve dünyanın yoğun gündemine ilişkin soruları cevaplayan Başkan Görmez, öncelikli olarak çok sayıda Müslümanın hayatını kaybettiği bu yılki hac organizasyonuna yönelik değerlendirmelerini aktardı.

Hac ibadetinin mana ve önemine vurgu yapan Başkan Görmez, “Hac ibadeti Müslümanlar için Hazreti İbrahim'den bu yana çok önemli ve çok büyük bir ibadettir. Hac ibadeti aslında çok muhteşem bir birlik şölenidir. Hac ibadeti İslam toplumlarının aynasıdır” dedi.

Modern zamanlarda çok şeyin değişmesi gibi hac ibadetinin de pek çok boyutunun değişmeye başladığını ifade eden Başkan Görmez’in açıklamalarından önemli satır başları şöyle;

“İslam dünyasından hac ibadeti için yıllık talep 25 milyon…”

Yapılan bir araştırmaya göre, İslam dünyasından hac ibadeti için yıllık talep 25 milyondur. Öbür taraftan mekanın sınırlı oluşu, aynı zamanda aynı mekanlarda olmanın dinen zorunluluğu, bu ibadeti bir açıdan kolaylaştırdı. Ama bir taraftan da birtakım zorluklar meydana geldi. Suudi Arabistan, 1970'li yıllardan itibaren Mekke ve Medine'yi birer şantiyeye dönüştürerek bu talebe karşılık vermeye çalışıyor. Bunun planlaması kolay değil. Yani dağları eriterek, dağların yerine dağlar misali gökdelenler dikerek bu talebe karşılık vermeye çalıştı ama bunun ne derece doğru olduğu bu stratejinin ne kadar doğru olduğu konuşulmalıdır. Hazreti Muhammed'in insanlığa mesajlarını ilk ilan ettiği dağ olan Ebu Kubeys Dağı yok oldu. Aynı şekilde Ecyad Kalesi ve Ecyad Dağı bugün bulunmuyor. Osmanlı dönemi boyunca muhkem bir kale olarak Kabe'nin güvenliğini sağlamak için ecdadımızın ikamet ettiği bir mekandı. Hz. Ömer'in ismiyle şöhret bulan Ömer Dağı hala eritiliyor. Bütün bu dağlar eritiliyor. Ama bu dağların yerine dağlar misali gökdelenler inşa ediliyor. Bu, pek çok zorluğu da beraberinde getirdi.

“Bu sene bizim için çok hüzünlü bir hac oldu…”

Daha önce bir tünel faciası ile şeytan taşlamada izdiham yaşanmıştı. Sonra, 2 yıl gibi kısa bir süre içerisinde şeytan taşlama mekanları 3-4 katına çıkarılarak çok büyük bir genişletme çalışması yapıldı. Bu sene de bizim için çok hüzünlü bir hac oldu. Yani benim şahsen hayatımda çok zorlandığım bir hac oldu. Önce bir vinç kazası ve burada 100'ü aşkın kardeşimizin hayatını kaybetmiş olması. Cenab-ı Hak onları inşallah Harem şehidi, Kabe şehidi olarak huzuruna kabul eder diye onlar hakkında niyazımızı iletiyoruz. Biz Müslümanlar açısından düşündüğümüzde üzücü olmuştur. Doğrusu Suudi Arabistan bu kazanın sebeplerini izah ederken son derece rasyonel bir yönteme başvurarak, daha önce olduğu gibi 'Bu Allah'ın kazası ve kaderidir, yapılacak bir şey yoktur' demedi. Çok önemli adımlar attı. Uluslararası Uzmanlar Kurulu oluşturdu. Sebeplerini çok güzel araştırdı ve daha sonra verilmesi gereken bütün cezaları verdi. Söz konusu inşaat firmasına her türlü yasağı getirdi. Vefat edenlerin özellikle tazminatlarını ödemek için önemli adımlar attı. Söz konusu insanların aileleriyle görüştü, onların gönüllerini aldı. Bu, bizi son derece sevindirdi. Bizim bunda katkımız da oldu bizzat Hac Bakanlığı ile görüşerek.

“Mina'daki sayı maalesef 759 değil, daha fazladır…”

Daha sonra Mina'daki sayı maalesef 759 değil, daha fazladır. 1000'i aşkın kardeşimizin o hem de geniş bir yol güzergahında şeytan taşlamaya giderken vefat etmiş olmasının ben bütün açıklamalarımda da ifade ettiğim gibi makul bir izahı yoktur. Bunun üzerinden çokça durulması ve çalışılması gerekmektedir. Bir sivrisineğe dahi dokunmanın caiz olmadığı bir ibadeti ifa ederken Müslümanların bini aşkın kardeşini ezerek öldürmüş olmasının hem bugünün genç kuşaklarına hem başka dünyalara doğrusu izah edilebilir herhangi bir tarafı olmadığını düşünüyorum. İran'ın "Mina'da 4 bin 700 kişi vefat etti" iddiası abartılı. Ancak sadece İranlı vefat eden hacıların sayısı ilan edildiğinde sadece 48 idi, şimdi 400'ü aşkın. Başka hiçbir ülke hacılarını kendi ülkesine istemedi. Herkes orada defnetti. Ama İran kendisi bizzat hacılarını uçakta kendi ülkesine taşımak istediği için o sayı öyle ortaya çıktı.

“Diyanet İşleri Başkanlığının ‘Mina Raporu’ tamamlandı…”

Mina'daki izdihamın ardından Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından komisyon oluşturuldu. Olayın yaşandığı yerde bir komisyon marifetiyle bir heyet oluşturarak, görgü tanıklarını bizzat dinledik. Bir rapor hazırladık ve bitirmek üzereyiz. Onu hem Suudi Arabistan makamlarına vereceğiz hem de kendimiz Hac Bakanlığı ile paylaşacağız. Diyanet İşleri Başkanlığı Hac organizasyonunda şeklinde, eğitimde ve ibadetin ruhsatı konusunda devrim sayılabilecek değişiklikler yaptık.

“Diyanet’in Mina’da geceleme şartını ortadan kaldırması bugünden bakıldığında devrim niteliğinde bir karardı…”

Genel olarak hacılarımızın yaş ortalaması yüksek. Bunun için hacılarımızı tek başına bırakmayıp, gruplar halinde organizasyonlar gerçekleştiriyoruz. Bu pek çok kolaylığı beraberinde getiriyor. Hacılarımızın zor durumda kalmamasını sağlıyor. Bu organizasyon şeklimiz, dünyaya örnek gösterdiğimiz bir şekil oldu. Malezya, Endonezya bizi örnek aldı. Suudi Arabistan bunu gördüğü için kendisine giden her ülkeye ricada bulunuyor. Diyor ki 'Lütfen Diyanet İşleri Başkanlığının bu ibadeti nasıl yaptırdığını öğrenin ve siz de öyle yapın' diyor. Bu organizasyon şekli, bu şekilde bütün dünyada yayıldı. Din İşleri Yüksek Kurulunun özellikle ibadetin ruhsatlarından istifade etmek için bundan yıllar önce Mina'da geceleme şartını ortadan kaldırmış olması, bugünden bakıldığında çok önemli bir devrim denilebilecek bir karardı. Müzdelife'de geceleme şartını ortadan kaldırmış olması, gündüz zeval vaktinde şeytanı taşlama şartını kaldırmış olması, bütün dünya milletlerinden önce bizim alimlerimizin bu kararı vermiş olmasının bugün ne kadar isabetli bir karar olduğunu görüyoruz.

“Hz. Peygamber birden fazla hac yapmış olsaydı biz şimdi haccı daha kolay yapıyor olacaktık…”

Haccın bir olmazsa olmazları, Rükünleri, bir de ruhsatları var. Çünkü Peygamber efendimiz bu ibadeti hayatında bir kez yaptı. Ben inanıyorum ki üç kez yapsaydı şimdi biz daha kolay yapıyor olacaktık. Ama bir kez yaptığı içinde nerede ikamet ettiyse, nerede konakladıysa, nerede gecelediyse, nerede nasıl hareket ettiyse, herkes öyle hareket etmek istiyor. Fakat bizim alimlerimiz dediler ki, 'Burada bir zorluk var. Eskiden buraya 100 bin, 200 bin kişi geliyordu ama şimdi milyonlar geliyor. Bu milyonların aynı anda Mekke'yi terk edip, Mina'da gecelemesi mümkün değil.' Nitekim birkaç sene Hacılarımız gece sabaha kadar arabalarında beklemek zorunda kaldılar. Mina'ya ulaşamadılar. Tüm bu hacılar, Müzdelife'ye 'biz sabahı bekleyeceğiz' diye karar verirlerse Arafat'takiler gelemez. Yani bize tahsis edilen mekan dar bir mekan, o zaman Arafat'ta vakfeye duran ve Müzdelife'ye gelmeyi bekleyen kardeşlerimizin asıl ibadetlerini önlemiş oluruz.

“Hac ibadeti bireysel ve toplumsal hayatımızı inşa eden bir ibadettir…”

Hac ibadetinin amacı ve konusu üzerinde de duruyoruz. Sadece günah çıkarmaya gittiğiniz bir ibadet olmaktan haşa çıkarıp bunu bizim bireysel hayatımızı, toplumsal hayatımızı inşa eden, bize ruh veren, gerçekten o deruni dünyamıza yolculuk yapma imkanı sunan, bir ibadet olması içinde ayrıca eğitimlerimizin de şeklini değiştirmekle uğraşıyoruz ama bunu henüz tam olarak başarabilmiş değiliz.

“Bizim yeniden bir Merhamet Seferberliği başlatmamız gerekiyor…”

Merhametin azaldığı bir yüzyılda bulunuyoruz. Aydınlanma, sömürgeler, işgaller ve savaşlar merhametsizliği de beraberinde getirdi. Batı dünyasında meydana gelen, bütün insanlığı kuşatan bu merhametsizlik bizi de kuşattı. Tarihe bakıldığında dinler daima merhametin yegane kaynağı olmuştur. İslam dünyasının adeta 'fay hatlarıyla' oynandı. Sömürgeler, işgaller, dikta rejimlerin gölgesinde merhametsiz nesiller yetişti. Bu merhametsizlik bizi de kuşattı. Biz merhametsiz ideolojileri dinden çıkarmaya başladık. Yani bizatihi Kur'an okumalarımızdan biz tarihte Yahudilerin ve Hristiyanların yaptığı gibi merhametsiz ideolojiler üretmeye başladık. Bir börtü böceğe, bir vahşi hayvana bile şefkati, merhameti öngören bir peygamberin ümmeti birbirlerini katletmeye başladı. Birbirlerini katletmeyi 'cihat' zannetmeye başladı. Bizim yeniden İslam dünyasında merhamet seferberliği başlatmamız gerekiyor. Çünkü Batı’nın da başka dünyaların da buna ihtiyacı var. Bunu çokça işlememiz lazım. 'Merhamet eğitimi' diye bir kavram var. Bunu eğitim süreçlerimize sokmamız lazım. Aksi takdirde insanlar sadece DAEŞ'in, IŞİD'in, El Kaide'nin dünyaya takdim ettiği şiddet üzerinden İslamiyet’i okumaya başladı. Bunun için merhamet üzerinde durmaya ihtiyaç var.

“Hacca gelenlerin yüzde 70'inin üzerine hac farz değil…"

Bu sene hastaneleri ziyaret ettiğimde orada çok sayıda ileri derecede kanser hastalarının, alzaymır hastalarının olduğunu gördüm. Acizane benim tespitim; İslam dünyasında hac kendisine farz olmadığı halde hac ibadetini yapanların sayısı, hac farz olduğu halde yapmayanların sayısından daha fazladır. Yani hacca gelenlerin yüzde 70'inin üzerine hac farz değil. Çünkü mali bir ibadettir aynı zamanda. Yaşlı ve fakir insanların daha çok ilgi gösterdiği ibadet olarak görülüyor. Bunu dikkate alarak daha fazla gencin istifade etmesinin ben toplumların geleceği açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

“Mekke, mümkün olduğu kadar o tabii, orijinal haliyle durabilirdi…"

Öz eleştiri yapma hususu, İslam'ın bize emrettiği bir şey aslında. Kabe'yi saran büyük gökdelenler yerine, her biri bizim için tarihi büyük değer taşıyan o dağları eriterek, yerine gökdelenler dikmek yerine, Cidde ve Medine düzlüklerinde milyonlarca insanı alabilecek uydu kentler kurulabilirdi. Yer altı metrosuyla Kabe'nin etrafına ringler oluşturulabilirdi. Mekke, 1971'e kadar Hazreti Peygamberden ve ashabından bu ümmete kalmış bütün tarihi miraslar orada var. Bütün bu tarihi dokuyu tarihsizleştirme üzerinde çok durdum. Ama dostlarımız bunu anlamakta biraz zorluk çektiler. Halbuki Mekke, mümkün olduğu kadar o tabii, orijinal haliyle durabilirdi. Arafat dünyanın en güzel milli parkına dönüştürülebilirdi.

“İslam dünyasında bir fetva anarşisi yaşanıyor…”

İslam dünyasında bir fetva anarşisi yaşanıyor. Bilhassa bu anarşiyi ortadan kaldırmak için Din İşleri Yüksek Kuruluna çok büyük görevler düşüyor. Bunu dikkate alarak yeniden yapılandı. Diyanet, tüm kurum ve kurullarıyla son yıllarda kendisini tüm Müslüman kardeşlerine hizmet verebilir hale getirmek için bir değişim içerisindedir. 1924'ten 1965'e kadar hiçbir Diyanet İşleri Başkanı Türkiye'yi temsilen yurt dışı ziyareti dahi gerçekleştiremedi. 1965'te zamanın Diyanet İşleri Başkanı, Tunus'a bir ziyaret gerçekleştireceği zaman Türkiye'de kıyamet kopmuştur. Havalanında Başkan heyetiyle bekletilmiş ve olağanüstü Bakanlar Kurulu toplantısı yapılmıştır. Diyanet İşleri Başkanı 'Tunus'a gitsin mi, gitmesin mi?' diye. Tunus'tan Libya'ya geçtiği için de görevden alınmıştır. Ama bizim bu gecikmemizin, dünyadaki Müslüman kardeşleriyle ilgilenmemenin faturasını İslam dünyası çok ağır ödemiştir.

“Din, bir şahsın veya şahısların indi yorumlarına, fikirlerine, düşüncelerine bırakılamayacak kadar yücedir…”

Din çok hassas bir konudur. Bir şahsın veya şahısların indi yorumlarına, fikirlerine, düşüncelerine bırakılamayacak kadar yücedir. Dolayısıyla İslam dünyasında mutlaka her yerde bu konulara, büyük kurulların karar vermesi gerektiğini düşünüyorum. İnşallah, bu kurulumuz bundan sonra tüm Müslümanlara hitap edebilecek bir boyutta olacaktır diye umuyorum.

Uluslararası İslam Üniversitesi…

Uluslararası İslam Üniversitesi hem şahsen büyük bir düşüncem hem de bugün İslam dünyasının büyük bir ihtiyacıdır. Üzülerek söylüyorum ki ilim merkezleri bir bir çöktü. Bağdat sadece şehir ve medeniyet olarak yok olmadı. Aynı zamanda dünyaya bilgi hikmetinin merkezi olarak bildiğimiz Bağdat'ın o yapısı yok oldu. Şam bir şekilde halen dünyadan pek çok Müslümanın gidip ilim tahsil ettiği bir yerdi. Şimdi bu nimetten de mahrum oldu. Kahire, Ezher'in halini hep birlikte büyük üzüntüyle görüyoruz. San’a, Trablus tüm buralar büyük çöküş yaşadı. İstanbul'da, dünyadan tüm öğrencilerin, öğretim üyelerinin olduğu, asgari İslam Medeniyetinin üç lisanını öğreten, asgari bir de Batı lisanı öğreten, İslami ilimlerin tahsil edildiği, İslami ilimleri dini ilimlere indirgemeyen, kainatın ayetleri ile kitabın ayetlerini birlikte öğreten ve okuyan, sosyal bilimleri ve ilahiyat bilimlerini birlikte birleştiren Uluslararası İslam Üniversitesi'nin açılması, tüm İslam dünyası ve tüm insanlığın ihtiyacıdır.

"Bu taşeron terör örgütlerini sadece bir terör örgütü, sadece etnik bir hak arama olarak görmek ve okumak tarihi bilmemek, hayatı ve dünyayı anlamamak olur…”

Türkiye'de son günlerde yaşanan terör olayları, sadece terör olarak değerlendirilmemelidir. Kürtlerin İslamiyet'ten koparılma hareketi olarak planlanıyor. Bugün İslam dünyasını kuşatan hadiseleri sadece lokal, yerel, bölgesel olarak değerlendirmek mümkün değildir. Dünyada olup bitenleri az çok takip eden her insanın bildiği gibi, bunlar küresel birer projedir. Tarihte de İslam Medeniyetleri üzerinde birtakım projeler tatbik edildi. Her zaman söylüyorum. Endülüs Medeniyeti'nin yıkılışını tüm Müslümanların yeniden okuması lazım. 8 asır tüm insanlığa ışık saçan medeniyet olmuştur. Tarihte yaşananlar, bugün belki bu İslam medeniyetinin en önemli merkezi olarak Anadolu İslam medeniyeti üzerinde bu oyunlar oynanıyor. Bilmemiz, görmemiz lazım. Onun için bu taşeron terör örgütlerini sadece bir terör örgütü olarak görmek, okumak, sadece etnik bir hak arama olarak görmek ve okumak doğrusu tarihi bilmemek, hayatı ve dünyayı anlamamak olur.

“DAEŞ'in, İslam medeniyetini yok etmek üzere gösterdiği çabalar ile PKK terör örgütünün çabaları arasında herhangi bir fark yoktur…”

Doğu’da, Güneydoğu’da yaşayan kardeşlerimizin, İslam dinine nasıl sadakatle bağlı olduklarını hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla bölgede oynanmak istenen oyunları bir bütün olarak değerlendirmek lazım. İslam devleti kurduğunu iddia eden DAEŞ'in, İslam medeniyetini yok etmek üzere gösterdiği çabalar ile PKK terör örgütünün çabaları arasında herhangi bir fark görmüyorum. Bunları bu bölgede, bu coğrafyada hakim olan İslam medeniyeti üzerinde oynanan önemli oyunlar olarak görüyorum. Bu örgütü sadece bir örgüt olarak okumak, sadece Kürtleri Türklerden ayrı olarak hedeflerini göstermek çok yetersiz olur. Bilakis hem İslam ana yolunu tarih boyunca temsil etmiş, hayatında tatbik etmiş, İslam'a sadık bir kavmi, aynı zamanda İslam'dan ve İslam medeniyetinden koparma hareketi olarak, seküler edilme, kültürsüzleştirme ve bu şekilde yok etme teşebbüsü olarak görüyorum. Bunu görmek ve okumak için tarihin bazı sayfalarını yeniden okumak lazım. Adım adım burada yaşayan bütün kardeşlerimizi İslam'dan ve İslam medeniyetinin bir parçası olmaktan çıkarmak için kültürel bir saldırı olarak görüyorum. PKK hareketi, Kürtlere ve Türklere yönelmiş bir silahlı saldırı değil, aynı zamanda ideolojik, kültürel bir saldırıdır. Bu ideolojik, kültürel saldırının amacı bu toplumu hem bölmek, parçalamak hem de İslam medeniyetinin bir parçası olmaktan çıkarmak olarak görmek ve okumak lazım geldiğini, tarihi biraz inceleyen herkes bunu kabul edecektir."

“Bölgede zedelenen, tahrip edilen dini ve kültürel dokuyu yeniden inşa etmek gerekiyor…”

Bu bölgelerde din eğitimi ve özellikle İslam'ın tasavvufi yorumu tarih boyunca çok güçlü oldu. Buradaki irfani mektepler yasaklarla zayıflatıldı. Bu da birtakım küresel projelerin önünü açtı. Bölgede kardeşliğin inşası ve bölgenin kadim potansiyellerinden istifade edilmesi için her zaman çalışıyoruz. Bu çalışmaları kimse "gündelik siyasi projeler" şeklinde değerlendirmemelidir. Yaklaşık bin eser vermiş ve talebe yetiştirmiş ilim adamlarının başkanlık bünyesine alınması sadece siyasi olarak okundu. Ancak bu doğru değildir. Toplantılar devam edecek. Sadece silahları indirmek, silahları bırakmak, silahları gömmek yetmiyor, aynı zamanda hem bölgede hem başka yerlerde zedelenen, tahrip edilen dini ve kültürel dokuyu yeniden inşa etmek için kardeşliğin inşasından önce de bunun çok önemli olduğunu düşünerek bu çalışmalara devam edeceğiz.

“İslam dünyasında hakem rolünü asla kaybetmemiz gerekiyor…”

İslam dünyası zor bir süreçten geçiyor. Bu süreçte, İslam dünyasının kültürel ve dini fay hatlarıyla oynandı. Son 30 yılda 11 milyon Müslüman katledildi. 160 milyon insanın sakat kaldı. 150 milyon çocuk yetim kaldı. 30 milyonu aşkın Müslüman yerinden, yurdundan edildi. İslam coğrafyasında umudumu ayakta tutuyorum ve ben İslam dünyasında bir mezhep savaşı olduğunu düşünmüyorum. Batı'da olduğu gibi bir mezhep savaşları bizde olmaz diye düşünüyorum. Ancak her türlü siyasi ideolojilerini 'mezhepçilik' adı altında kışkırtan ve o şekilde kullanan bir dünya görüyorum doğrusu. Bilhassa taşeron örgütler marifetiyle bütün bu dokunun ortadan kaldırılması çabaları gerçekten büyük tahribata, zararlara yol açtı. Ülke ve millet olarak bütün bu yaşananlarda asla hakem rolümüzü kaybetmememiz lazım. Biz hiç bir mezhep kavgasında, ihtilafında taraf olmamalıyız. Biz daima İslam medeniyetinin o ana yolunu temsil etmeliyiz ve daima hakem rolünü oynayarak barış çağrılarımızı yapmalıyız.

“İslam, ölen bir beden üzerinde işkence yapmayı haram kılmıştır…”

Ne derece doğrudur bilemiyorum ama birkaç gündür Silvan'daki bir teröristin cenazesinin sürüklenmesi meselesinden hareketle açıkça ifade etmek isterim. İslam dini hiçbir zaman 'müsle' dediğimiz, 'işkence' dediğimiz hele hele ölen bir beden üzerinde en küçük bir işkenceyi yapmayı haram kılmıştır. Bu doğru değildir. Öldükten sonra herhangi bir kimseye işkence yapmayı dinimizin uygun görmediğini ifade etmek istiyorum.

“Biz Müslümanlar olarak Mescid-i Aksa'nın zamansal ve mekansal taksimini asla kabul etmeyiz…”

Biz Müslümanlar olarak Mescid-i Aksa'nın zamansal ve mekansal taksimini asla kabul etmeyiz. Filistin'de olup bitenler ile bugün Şam'da, Kahire'de, Bağdat'ta hatta Güneydoğumuzda olup bitenleri birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bunları bir bütün olarak görüyoruz ve okuyoruz. Bütün insanlığa şu soruyu sormak gerekiyor. Sadece burada kurduğunuz devletin sahipleri, sakinleri rahat etsinler diye yüzyıldır İslam coğrafyasında akıttığınız bu kadar kan yetmiyor mu?

“Arakan bir başka coğrafyada meydan getirilmiş Filistin'dir…"

İslam dünyasında başka Filistin sorunları icat edildi. Her ülkenin bir Filisitin'i oldu. Neredeyse her ülkenin sınırında bu denemeler yapılmaktadır. Bunlar birbirine bağlı hususlardır. Arakan, bir başka coğrafyada meydan getirilmiş Filistin'dir ama adeta biz kendi haline terk etmiş vaziyetteyiz. Keşmir, Patani, Ortadoğu'daki her ülkede yaşanan acılar ile Kudüs'te meydana gelen hadiseler arasında bir irtibat vardır. Bunu dikkate alarak yeniden bir barışı, adaleti inşa etmenin yollarını aramak gerekmekte.

“Suriyeli sığınmacılar konusunda önceliğimiz, millette muhacir ve ensar bilincini, kardeşlik bilincini oluşturmaktır…”

Suriyeli sığınmacılara yönelik çalışmalarımızda önceliğimiz, millette muhacir ve ensar bilincini, kardeşlik bilincini oluşturmaktır. Çadır kentlerde din hizmetlerini organize etmek için Suriyeli alimlerle çalışmalar yaptık. Buralardaki mescitlerde çocukların din eğitimi çok düzenli olarak devam ediyor. Çadırkentlerde binlerce çocuk hafızlıklarını tamamladı. Şu anda 30 bin kadar öğrencimiz var Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte hareket ediyoruz. Bütün bunları koordine etmek için de nasıl bir koordinatörlük ihdas edildiyse bizim de koordinatör müftülük ihdas etme düşüncemiz oldu ama gerçekleştirememiştik. Bugünlerde inşallah onay çıkacak. Bölgede yardımcıları Suriyelilerden oluşan bir koordinatör müftülük marifetiyle bütün bu çalışmaları koordine edeceğiz.


Konu Başlığı: Ynt: Görmez, AA Editör Masası’nın konuğu oldu
Gönderen: Ceren üzerinde 06 Ekim 2015, 22:35:30
Esselamu  aleyküm.Rabbim hacda vefat eden tüm Müslüman kardeşlerimize rahmet eylesin.Cennet ehli olan,peygamber efendimize komşu olan kullardan olsunlar.Bizleri de hakkıyla hac yapacak kullardan eylesin inşallah...