๑۩۞۩๑ Memurluk ve Sınav Sistemleri ๑۩۞۩๑ => Diyanet Duyurular => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 16 Kasım 2016, 15:12:50



Konu Başlığı: Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den Minsk Hutbesi…
Gönderen: Sefil üzerinde 16 Kasım 2016, 15:12:50
Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den Minsk Hutbesi…

إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ. اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِنينَ.
Bizleri, din-i mübin-i İslâm’la şereflendiren, gönüllerimizi imân nûru ile aydınlatan ve lütfuyla hepimizi “kardeşler” kılan Yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar olsun!
Âdem Safiyyullah’tan İbrahim Halilullah’a, Musa Kelimullah’tan İsa Kelimetullah’a ve bilhassa âlemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber Muhammed Mustafa’ya (sas) kadar, bir bakıma yeryüzünde bozulan kardeşliği her fırsatta yeniden tesis etmek için gönderilen bütün peygamberlere salat ve selâm olsun.
Minsk Camiini Dolduran Kıymetli Kardeşlerim!
Hutbeme başlarken, siz kardeşimize, Türkiye’deki kardeşlerinizden, İstanbul’dan, Ankara’dan gönül dolusu selamlar, muhabbetler getirdim. Sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Kardeşlerim!
Öncelikle bu muhteşem camii, bu güzel mabet Minsk’te yaşayan bütün Müslüman kardeşlerimize hayırlı ve mübarek olsun! Emeği geçen herkesten Allah razı olsun!  Bunu bizlere lütfeden Allah’a hamdolsun!
Allah’tan dua ve niyazım odur ki, Minsk’e büyük değer katan bu mabet, ebediyen birlik, barış ve kardeşlik merkezi olsun! İlim, hikmet ve marifet merkezi olsun! Yüzyıllık fetret döneminden sonra burada ahlak, fazilet, hidayet yayılsın! Bütün insanlığa, vicdanını kaybetmiş beşeriyete şefkat ve merhamet saçılsın mihrabından, minberinden kubbesinden!
Aziz Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فيهَا “Allah, sizi yerden, topraktan yarattı ve sizden yeryüzünü imar etmenizi istedi.” Bu ayete göre yaratılış gayemiz, yeryüzünü imar etmektir.  Her insanın yaşadığı hayata ömür denmiştir. İnsan dünyayı imar ederse ömür yaşamış olur. Ancak insanın yeryüzünü imar etmesi, kendi gönül dünyasını imar etmesine bağlıdır.
Kalbini imar edemeyen, yeryüzünü imar edemez. Yeryüzünü imar edemeyen ömür yaşamış olamaz. Gönülleri imar etme merkezleri ise camiler ve mescitlerdir. Camiler de müminlerin gönüllerini imar ederler.
Camiler minareleriyle tevhidin ve şehadetin sembolleridir. Camiler aynı zamanda eşitlik mekânıdır. Dillerin, ırkların, renklerin, makam ve mevkilerin rütbelerin yok olduğu ve herkesin eşitlendiği yerlerdir. Camiler, aynı zamanda Rabbimize kulluğumuzun gereklerini yerine getirerek gerçek özgürlüğü tattığımız mekânlardır. Cami, müminlerin cennetidir.
İçinde bulunduğumuz bu mekân, sadece bir cami değil, aynı zamanda Minsk’de yaşayan bütün Müslümanlar için bir güven ve huzur limanı olması temennimizdir.
Ve camii aynı zamanda kimlik mekânıdır, Müslüman kimliğinin inşa edildiği yerlerdir.
Aziz Kardeşlerim!
Müslümanlar nerede yaşarlarsa yaşasınlar kendi Müslüman kimliklerini muhafaza etmekle mükelleftirler. Ancak kimlik ilim ve hikmetle korunur. Kimlik cehaletle korunamaz. Kimlik şiddet ve nefretle korunamaz. Kimlik ancak ilimle, hikmetle, insanla ve tabiatla, kâinatla, Rabbimizle kurduğumuz güzel ve doğru ilişkilerle ancak inşa edilebilir.
Üzerinde hutbe irad ettiğim mekânın adı minberdir. Minber, bilginin nura dönüştüğü mekân demektir. Cami aynı zamanda ilim tahsil ettiğimiz yerdir. İmamın içinde namaz kıldırdığı mekânın adı mihraptır. Harp kökünden gelen mihrap, bizi kuşatan bütün kötülüklerle harp etmeyi bize öğreten mekân demektir. Eğer biz kendi nefsimizle bizi kuşatan kötülüklerle harp etmeyi bilmezsek, bugün coğrafyamızda olduğu gibi insanlar birbirleriyle harp ederler.
Aziz Kardeşlerim!
Dışarıda az önce vakit olmadığı için söylemek istediğim bir hususu tekrar sizlerle paylaşmak isterim. 8 yıl önce bir Diyanet görevlisi olarak bu topraklara geldim. Navahrudak’taki o tarihi camide kardeşlerimizle beraber olduk. İdya köyünde Müslüman kardeşlerimizle beraber teravih namazı kıldık. Sonra Minsk’te, bulunduğumuz mekâna yakın bir yerde bir barakanın içerisinde kardeşlerimizle beraber münavebeli teravih namazını eda ettik. Bugün o bize konuşan ve dertli olduğu için de sözü uzatmak durumunda olan Muhterem Hocamız Ebubekir Şabanoviç namazdan sonra yakama yapıştı ve şöyle dedi:
“Biz Müslümanlar 6 asırdır buradayız, 6 asırdır burada yaşıyoruz, ama bugün bir mescidimiz yok. 100 sene önce yıkılan mescidimizin yerine bir camii istiyorum. Ama bu camiyi bize minnet edecek bir millete yaptırmak istemiyorum. Bu camiyi bu ülkenin, bu coğrafyanın tarihi, kültürel dokusuna uygun olmayan anlayışları buraya taşıyacak herhangi bir ülkeye yaptırmayı düşünmüyorum. Bu camiyi sizin yapmanızı istiyorum, bu camiyi Türk halkının yapmasını istiyorum” dedi. Gözyaşları içerisinde bana nasıl haykırdığını bugün gibi hatırlıyorum. Ben de ona sarıldım ve dedim ki; “Biz öyle bir Peygamber ümmetiyiz ki Hira’dan bir ümmet dünyaya getirdik, Hira Mağarasından dünyaya ışık saçan bir medeniyet inşa ettik. İnşallah hep birlikte burada sizin istediğiniz o camiyi inşa edeceğiz. Bize aslını buldu, o aslına uygun olarak bugün bu camide hep birlikte müminler topluluğu olarak Cenab-ı Hak bizleri buluşturduğu için sonsuz hamd-ü senalar ediyorum.”
 Aziz Kardeşlerim!
İslam dini, İslam’ın yeryüzüne yayılışı başlı başına bir mucizedir. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vessellem’in vefatından hemen sonra sahabenin temsilcilerinin bu topraklara kadar gelmiş olması İslam’ın en büyük mucizelerindendir. Hz. Osman’ın temsilcileri Çin’e kadar uzanmışlardır. Bu topraklarda 1100 sene kadar önce inşa edilmiş İslam medeniyetleri var. Amuderya’dan, Siriderya’dan sonraki Fergana Vadisi Mekke ve Medine’den sonra İslam dünyasına ve bütün insanlığa ışık yaymış en mübarek, en mukaddes coğrafyadır. Onun için biz İslam medeniyetini ikiye ayırmışız kitaplarımızda; nehrin beri yakası, nehrin öte yakası. Nehrin öte yakasına Maveraünnehir demişiz. Maveraünnehir, nehrin öte yakasına geçince Fergana Vadisi vardır. Fergana Vadisinin Fârab köyü vardır. Orada Farabi dünyaya geldi ve el-Medinetü’l Fazıla’yı orada kaleme aldı. 50 kilometre nehre yaklaştığımızda Yese köyüne gelirsiniz, Hoca Ahmet Yesevî, Divanı Hikmet’i orada kaleme aldı. O topraklardan Özbekistan’a girdiğinizde Taşkent Buhara, Semerkant, bir taraftan Şah-ı Naşibend gibi tasavvuf büyüklerini yetiştirmiş, bir taraftan İmam Buhârî gibi büyük muhaddisler yetiştirmiştir.
Bir taraftan İbn-i Sina gibi hekimler, filozoflar yetiştirmiş, bir taraftan Müslim gibi hadisçiler yetiştirmiştir. Bir taraftan büyük astronomi alimleri, büyük tefsir kitapları, büyük hadis kitaplarının tamamı bu topraklarda kaleme alınmıştır. İslam, Maveraünnehir’e geçince usule dönüşmüş, metodolojisi orada yazılmıştır. İslam’ın hükümleri Maveranünnehir’e geçince hikmetle buluşmuş, felsefeyle tanışmış, fıkıhla buluşmuş ve bu topraklarda büyük medeniyetler inşa edilmiştir.
Oradan Kırgız topraklarına girdiğinizde, Özgen şehrine vardığınızda İmam Ebu Hanife’den sonra Hanefi mezhebinin en büyük âlimi İmam Serahsî’nin mezarıyla karşılaşırsınız. Biraz giderseniz Merginan, Hanefi Fıkhının en büyük âlimi Merginanî’nin köyüne varırsınız. Biraz öteye giderseniz, Tirmiz Köyüne varırsınız, İmam Tirmizî’nin beldesini görürsünüz.
Kıymetli Kardeşlerim!
Bu topraklarda böyle bir medeniyet kuruldu ve bu medeniyetin sahipleri dünyanın her tarafına ilim, hikmet taşıdılar. Ama sonra bu medeniyet yok oldu, yeniden ihya etmeye çalışıyorlar.
Cenab-ı Hak içinde yaşadıkları toplumla barış içerisinde Müslüman kimliklerini inşa etmeyi, İslam medeniyetini inşa etmeyi kardeşlerimize nasip eylesin.
Bu cami aynı zamanda üç büyük mesaj veriyor. Bu cami bu topraklarda 6 asırdır var olan 2. Dünya Savaşında Almanlara karşı en önde savaştırılmak üzere gelen kahraman Tatar Müslüman kardeşlerimizin evlatlarının yaşadığı yerlerdir. 6 asırdır buralarda Müslüman kimliklerini muhafaza eden kardeşlerimizin evlatlarının, yavrularının, zürriyetlerinin ebediyen Müslüman olarak, Müslüman kimliğini muhafaza ederek Muhammed Mustafa’ya (s.a.s) ümmet olarak varlıklarını devam ettirmelerini Cenab-ı Hak nasip eylesin. Tabii ki içinde yaşadıkları toplumla barış içerisinde, İslam’ın barışını, İslam’ın selamını, emanını, güvenini birlikte yaşadığı insanlarla paylaşarak, şiddetten, kötülükten uzak durarak, eman ve selam ile barış ve güven içerisinde varlıklarını devam ettirmelerini Yüce Rabbimiz kendilerine nasip eylesin.
Hutbemi bitirirken hayırsever halkımıza müteşekkiriz. Cenab-ı Hak hepsinden razı olsun. Dünyanın her tarafından Müslüman kardeşlerimiz ‘Bize mabetler inşa edin’, ‘Bize yardım edin’ dediğinde onlara yardımcı olan bütün kardeşlerimizden Allah ebediyen razı olsun.
Birlikte açılışını yaptığımız bu cami sonsuza kadar cemaatsiz, minaresi ezansız kalmasın. İçinde yaşadıkları milletle birlikte barış içerisinde İslam’ın barışını sokaklarına taşıyarak yaşamayı nasip eylesin. İslam kimliğini muhafaza etmenin en büyük yolu; Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın Müslümana takdim ettiği ahlakı yaşayarak göstermeleridir.