๑۩۞۩๑ Memurluk ve Sınav Sistemleri ๑۩۞۩๑ => Diyanet Duyurular => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 17 Şubat 2016, 02:38:15



Konu Başlığı: Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Isparta’da din görevlileriyle bir araya geldi
Gönderen: Sefil üzerinde 17 Şubat 2016, 02:38:15
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Isparta’da din görevlileriyle bir araya geldi

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Süleyman Demirel Üniversitesi Camiinin açılış töreni için bulunduğu Isparta’da görev yapan din görevlileriyle bir araya geldi.

İnsanlığın ve İslam coğrafyasının tarihin en zor zamanlarından geçtiğini ifade eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, din görevlilerine hitabında şu hususların altını çizdi:

 “Bugün hem insanlık tarihinin, hem İslam tarihinin çok zor bir döneminden geçiyoruz”

İnsanlık tarihinin çok zor zamanları vardır. İslam tarihinin çok zor zamanları vardır. Bugün hem insanlık tarihinin, hem İslam tarihinin çok zor bir döneminden geçiyoruz. Öyle bir zamandan geçiyoruz ki, bizi kuşatan zorlukların, bütün bu bela ve musibetlerin, gelip şehirlerimizin kapısına, evlerimizin kapısına dayanmayacağını söylemek zor. İnsanlık bir bunalımın içinde. İnsanlığın kendisinden, Rabbinden uzaklaştığını ve uzaklaşmanın getirdiği büyük zorlukları, büyük sıkıntıları çektiğini hepimiz görüyoruz. Bir taraftan, kainata ve bütün insanlığa rahmet getiren İslam’ın İslamofobia dediğimiz bir korkuyla ötekileştirildiği, diğer taraftan İslam’ın genleriyle oynanarak, İslam’ın cahil müntesipleri eliyle o rahmetin bir şiddete dönüştürülmesi, bir katliama dönüştürülmesi, Müslümanların birbirlerini katletmeye başlaması gerçekten en büyük musibetlerdendir.

“İslam medeniyeti, bütün zorluklara karşı yoluna hep devam etti…”

İslam Tarihi dört zorlu dönemden geçmiştir. Birinci zor dönem, Hz. Osman’ın katli ile başlayan, o kardeş kavgasının başladığı dönemlerdir. Daha sonra Allah’a hamdolsun asr-ı saadetin verdiği o muhteşem iksirle İslam alimleri bütün bunların üstesinden gelmiş ve İslam medeniyetini yeniden ayağa kaldırarak dünyanın dört tarafına Yüce Rabbimizin gönderdiği o rahmeti taşıma konusunda her türlü gayreti sarf etmişlerdir. Daha üzerinden 5-6 asır geçtikten sonra bir taraftan İslam coğrafyasının üzerine Haçlı Seferleri düzenlendi. Moğol İstilası da bir taraftan geldi. Ama bir müddet sonra Müslümanlar bunun da üstesinden geldiler. Bütün o zorlukları yendiler ve İslam medeniyeti yoluna devam etti. Endülüs medeniyeti, Maveraünnehir medeniyeti kuruldu Müslümanlar tarafından. Afrika’da İslam medeniyetleri kuruldu. İkinci dönemden sonra da Cenabı Hakk lütfetti. Bizi ahfadı olmakta iftihar ettiğimiz ecdadımız ‘Osmanoğulları’ adı altında bir devlet kurdu. Cenabı Hakk Osmanoğulları’na bunu nasip etti. Cenabı Hakk nasip etti ve asırlarca İslam’ın bayraktarlığını yaptılar. Son iki asır, Osmanlı’nın yıkılışına daha çok şahit oldu. Bütün bu medeniyetlerin, bu imparatorlukların yıkılışları üzerinde dersler vermemiz lazım, çocuklarımıza anlatmamız lazım.

“İslam dünyasındaki ihtilaflar, bir dil ve mezhep rengine büründü…”

Son asırda bölünmüş, parçalanmış İslam coğrafyası arasında ihtilaflar, kavgalar başladı. Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Yemen’de, Libya’da, Müslümanlar birbirlerine küstüler. Dil ve mezhep rengine büründüler. Bütün bunlar olup biterken, içinde yaşadığımız Anadolu’da İslam medeniyeti bütün zorluklara rağmen dimdik ayakta kaldı. Başka kardeşlerinin de umudu oldu. Başka kardeşlerinin de yaralarını sarmak için hep çaba gösterdi. Biz dünyanın neresinde olursa olsun zulme uğrayan bir insan olduğunda onlara yardımcı olmayı esas almışız. Bu bizim milletimizin ruhunda var. Ancak İslam coğrafyası üzerinde oynana oyunlara karşılık Müslümanlara düşen görevler var. Aralarındaki bütün husumetleri, bütün tefrika unsurlarını, bütün ayrılıkları, gayrılıkları bir tarafa bırakarak, birlik ve vahdet içerisinde birbirlerine kenetlenmesi gerekir.

“Hiçbir fitneyi, fesadı, tefrikayı aramıza sokmadan görevimizi yapıyor olmamız, bu ülke için en büyük nimetlerden bir tanesidir…”

Din hizmetleri ve din eğimi konusu İslam coğrafyasının tamamında bir güvenlik konusuna dönüşmüştür. Cami hizmetleri, din hizmetleri İslam coğrafyasında bir güvenlik konusu haline gelmiştir. Aramıza girmeye çalışan hiçbir fitneyi, fesadı, tefrikayı, ayrıyı, gayrıyı sokmadan mihrapta bu görevleri yapıyor olmamız bu ülke için, bu coğrafya için, bütün insanlık için en büyük nimetlerden bir tanesidir. Aramıza hiçbir ayrılık, gayrılık girmemeli. Kalplerimiz ve yüreklerimizi birleştirmeliyiz. Ama bu yetmez, bununla birlikte hep beraber hem ülkemizi, hem milletimizi, hem de alemi İslam’ın yaralarını nasıl sarabiliriz? Bunun gayreti içerisinde olmalıyız. Görev tanımlarımızın tamamını değiştirmeliyiz. Artık bir cami imamı, bir mihrap görevlisi, bir Kuran kursu öğretmeni sadece o camide namaz kıldıran, sadece o Kuran kursunda öğretmenlik yapan biri değildir. Her cami imamı aynı zamana bütün insanlığın, bütün alemi İslam’ın içinden geçtiği bu süreçleri okuyacak, değerlendirecek ve üzerine düşen vazifeleri yapacaktır. Öncelikle bütün bu görev tanımları üzerinde durmalıyız.

“Camilerimizi hayatın merkezine taşımalıyız.”

Camilerimizi hayatın merkezine taşımalıyız. Camilerimiz kıyıda köşede kalmamalı. Camilerimizin kapısını kapatmamalıyız. Onlar bizim mesaimize uygun olarak açılıp kapanan kapılar değil, onlar Allah’ın evleridir. Bilgimizi, ilmimizi, irfanımızı gözden geçirmeliyiz hep birlikte. Sürekli bir okuma içerisinde olmalıyız. Talebe olmayı bırakan bir insan hoca olamaz. Hocalığın devamı, talebeliğin devamına bağlıdır. Kendimizi camimize hapsetmeyelim. Camimizi evlere taşıyalım. Bütün kardeşlerimize ulaşalım. Ulaşamadığımız hiç kimse kalmasın. Aramızda en küçük bir ihtilaf konusu olan hiçbir meseleyi ne mihrabımıza, ne minberimize, ne camimize asla taşımayalım. Allah yar ve yardımcımız olsun. Hepiniz Allah’a emanet olunuz.