๑۩۞۩๑ Memurluk ve Sınav Sistemleri ๑۩۞۩๑ => Diyanet Duyurular => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 17 Ekim 2015, 09:05:09



Konu Başlığı: Cumhurbaşkanı Asya-Pasifik Ülkeleri Müslüman Dinî Liderlerine seslendi
Gönderen: Sefil üzerinde 17 Ekim 2015, 09:05:09
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Asya-Pasifik Ülkeleri Müslüman Dinî Liderlerine seslendi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, I. Asya-Pasifik Ülkeleri Müslüman Dinî Liderler Zirvesi’nin kapanış oturumunda konuştu.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen ve dört gün süren I. Asya-Pasifik Ülkeleri Müslüman Dinî Liderler Zirvesinin son gününde, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in Sonuç Bildirgesi’ni okumasının ardından katılımcılara seslenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirveyi düzenleyen Diyanet İşleri Başkanlığına teşekkür ederek, zirvenin, Türkiye ile Asya-Pasifik ülkeleri arasındaki kadim dostluğun, dayanışmanın ve iş birliğinin artmasına, gönül ve muhabbet köprülerinin güçlenmesine vesile olmasını diledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvenin tartışıp konuştuğu ‘Kesret İçinde Vahdet: Hikmet ve Barış'ı Birlikte Düşünmek’ temasına işaret ederek, “Bugün İslam coğrafyasında karşı karşıya kaldığımız birçok sorunun temelinde, meşveretin terk edilmesi, istişarenin ihmal edilmesi vardır. Bugün, ümmet olarak yaşadığımız rahmet kıtlığının sebebi işte budur. Şu anda ümmetin vahdetinden birliğinden bahsedemeyiz. Ümmet şu anda paramparça… Ümmetin birliğinin sağlanması için işte bu toplantılar çok çok önem arz ediyor” diye konuştu.

Esenlik ve sükûn beldeleri olması gereken ülkelerin, bugün kan, gözyaşı ve çatışmalarla anıldığını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 37 ülkeden 125 Müslüman dini lidere hitaben yaptığı konuşmada şu hususların altını çizdi;

“Düşmanın bile kendisinde hayat bulması gereken bir dinin mensupları, etnik ve mezhep temelli fitneler sebebiyle birbirlerinin hayatlarına kast ediyor…”

Hemen yanı başımızda, Suriye’de, bizzat rejim tarafından en gelişmiş silahlarla, varil bombalarıyla, keskin nişancıların namlularının ucunda sönen hayatlar, yıkılan şehirler, yağmalanan bir miras var. Yaşamayı, yaşatmayı, ihya ve imar etmeyi düstur edinen, düşmanın bile kendisinde hayat bulması gereken bir dinin mensupları, etnik ve mezhep temelli fitneler sebebiyle birbirlerinin hayatlarına kast ediyor. İçinde bulunduğumuz bu karamsar tablodan bizi selamete ulaştıracak, çıkış yolunu gösterecek pusula, istişare ve vahdettir. Bütün önyargılardan arınarak, temiz bir kalp ve halis bir niyetle yapılacak istişareler, İslam coğrafyasının sıkıntılarına çözüm arayışında en kıymetli vasıtamız olacaktır.

“Nevzuhur terör örgütleri, kime ve neye hizmet ettiği meçhul caniler üzerinden, İslam âlemi töhmet ve zan altında bırakılmak isteniyor…”

Nevzuhur terör örgütleri, kime ve neye hizmet ettiği meçhul caniler üzerinden, 1 milyar 700 milyonluk İslam âlemi, töhmet ve zan altında bırakılmak isteniyor. Müslümanlara karşı sistemli bir karalama kampanyasının küresel ölçekte yürütüldüğünü hepimiz biliyoruz. Bizler, İslam dininin, yürütülen tüm bu propagandalardan, kendisine biçilen elbiselerden, özellikle kendi mensuplarının ona yaptığı fenalıklardan azade olduğunu biliyoruz. Ancak, bu algıyı pekiştiren, bu algının oluşmasına yol açan hataları da görmezden gelemeyiz. ‘Eşyayı dahi incitme’ diyen medeniyetin mensupları, şayet bugün, ‘Bunu düşman dahi yapmaz’ diyebileceğimiz zulümleri birbirine reva görüyorsa, burada yanlış giden bir şeyler var demektir. Başkalarını suçlama kolaycılığına kaçmadan, ötekine işaret etmeden, kendi kendimizi sorgulamak, kendi kendimizi sığaya çekmek, iç muhasebemizi hep birlikte yapmak zorundayız.

“İslam dünyasını kan ve ateş denizine çeviren sürecin arkasında hangi dinamiklerin, hangi kirli hesapların olduğunun görülmesi gerekiyor…”

İslam dünyasını kan ve ateş denizine çeviren sürecin arkasında hangi dinamiklerin, hangi ihmallerin, hangi kirli hesapların olduğunun görülmesi gerekiyor. Kendi çatışmalarını bizim üzerimizden yürütmek, topraklarımızı kendi melun savaşlarına sahne etmek, bizi birbirimize kırdırmak isteyenlere karşı uyanık olmalıyız. Müslümanlar arasında körüklenen ayrışmaların ve ekilen fitne tohumlarının, geleceğimize konulan ipotekler olduğunu çok iyi bilmeliyiz. Aynı dinin mensubu olan kardeşlerin, sapkın ideolojiler, küçük çıkarlar ve gelip geçici iktidar adına birbirlerine silah doğrultmalarına daha fazla tahammül gösteremeyiz.

“Bizim medeniyetimizde ‘insan inanın kurdu’ değil, ‘mümin müminin güven yurdu’dur…”

Peygamber Efendimizden Kur’an ve sünnetin yanında ‘Müslümanlar kardeştir’ düsturu miras kaldı. ‘Bir annenin çocukları’ anlamına da gelen ümmet kavramı, Müslümanlar arasındaki ilişkilerin ve kardeşlik hukukunun belirleyicisidir. Ümmet olmak, Senegalli Ahmet ile Malezyalı Abdullah’ı, Filistinli Sümeyye ile Pakistanlı Hatice’yi, Haitili Muhammed ile Afganistanlı Eşref’i, Açeli Hüseyin ile Arakanlı Aziz’i, aynı milletin birer ferdi olarak görmektir. Ülkeleri ayrı olsa da, 1 milyar 700 milyon Müslüman kardeştir, aynı ailenin evlatları, aynı iklimin çocuklarıdır. Bizim medeniyetimizde ‘insan inanın kurdu’ değil, ‘mümin müminin güven yurdu’dur. Bakınız bir Türk atasözü ‘bin dost az, bir düşman çok’ der. Müslümanlar olarak, bir insanı bile feda etmeye, hor görmeye, karşımıza almaya, ötekileştirmeye, çemberin dışına atmaya hakkımız yoktur, olamaz.

“Müslüman coğrafyanın fay hatlarıyla bilinçli bir şekilde oynanıyor…”

Müslüman coğrafyanın fay hatlarıyla bilinçli bir şekilde oynanıyor. Kadim bir medeniyetin temsilcileri olan Müslümanların bugün bir beka mücadelesi, bir varlık-yokluk mücadelesi veriyor. Üzülerek belirtmek isterim ki dün El-Kaide bugün DAEŞ benzeri, tek sermayesi dinî istismar etmek ve acımasız bir silah gibi kullanmak olan yapılar, geleceğimizi tehdit etmektedir. Bunların İslam’la alakası yoktur. Biz böyle bir İslam öğrenmedik. Kur’an’la ilişkisi lafzi ve harfi, sünnetle ilişkisi zahiri ve şekli olan bu anlayış, ilim ve irfan mirasımızı yok etmektedir. Dikkat ederseniz, en cani cürümleri işlemekten çekinmeyen bu örgütlerin hedefinde sadece Müslümanlar vardır. Bu örgütler, medeniyetler arası değil, medeniyet içi bir çatışma isteyen siyaset mühendisliklerin en kullanışlı, en vahşi araçlarıdır. Bu tarz yapıların, Müslümanların dinî duyarlılıklarını rehin almasına, belli çevrelerce Müslümanları tedip etmek, özgüvenlerini yok etmek için kullanmasına karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bu mücadele bizim en büyük silahımız ferasetimiz, basiretimizdir, kadim medeniyet mirasımızdır. Bu zorlu süreci neticeye ulaştıracak yegâne araç, kardeşliğimizdir, kesret içinde vahdet olmayı başarabilmektir. İşte bu zirve gibi zeminlerde bir araya gelen alimlerimiz, dinî kanaat önderlerimiz, artık ellerini, gerekirse gövdelerini taşın altına koyarak, sorunu sahiplenmek mecburiyetindedir. Aksi takdirde hep birlikte büyük bir vebalin altına girmiş olacağız.

“Diyanet İşleri Başkanlığı, Kızılay, AFAD ve diğer sivil toplum kuruluşlar dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman kardeşlerinin yaralarını sarma çabası içindedir…”

Türkiye, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kızılay, AFAD ve diğer sivil toplum kuruluşları ile dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman kardeşlerinin yaralarını sarma çabası içindedir. Bundan sonra da aynı samimiyetle, aynı hissiyatla tüm mağdurlara, mazlumlara el uzatmaya, yardımcı olmaya inşallah devam edeceğiz.

“Ümmetin zedelenmiş hafızasını onaracak, yaralanmış bilinçlere şifa verecek, Müslüman nesillere rehberlik edecek, en başta alimlerdir…”

Yeni bir yaklaşım geliştirip yaşanan sorunlara çözüm üretmenin, devlet adamlarıyla birlikte bilim insanlarının ve din adamlarının da sorumluluğudur. Ümmetin zedelenmiş hafızasını onaracak, yaralanmış bilinçlere şifa verecek, Müslüman nesillere rehberlik edecek, en başta sizlersiniz. Radikal akımlara kapılan gençlerimizi kör ideolojilerin elinden çekip alarak, ilmin ve hikmetin aydınlığına yöneltecek olan yine sizlersiniz. İslam’ın sahih anlayışını yaşayarak anlatacak ve geleceğe taşıyacak olan, ömrünü ilme vakfetmiş, Peygamberlerin varisleri olan sizin gibi âlimlerimizdir.