๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 18 Ekim 2010, 21:28:44



Konu Başlığı: Tebrizli Şems Hazretlerinin şiiri
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 18 Ekim 2010, 21:28:44
1305. Tebrizli Şems hazretleri kaybolunca bu şiiri söyledi.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün

 (c. VI,2648)

• Ey gönül yari; yazıklar olsun! Birçok dertlerle, hasretlerle bizi bıraktın gittin!

• Biliyorum; bizden ayrılmayı istemedin! Sızlandın, şikayetler ettin; ama, faydası olmadı! İnsaf etmeyen, aman vermeyen hükme, emre uydun, geçtin gittin!

• Her tarafa koştun; yanımızda kalmak için çareler aradın, bahaneler düşündün! Fakat, bir çare bulamadın, çaresiz bir halde gittin!

• Güllerle dolu olan kucağın, ay gibi nurlu yüzün ne oldu? Nasıl oldu da hor ve hakir bir halde bir altına gittin?

• Dostların toplantılarından ayrıldın, seninle düşüp kalkanların arasından çıktın da, toprak altına, karıncalarla yılanlar arasına gittin!

• 0 nükteli sözler, o güzel konuşmalar ne oldu? 0 ilahî sırlara aşina olan akıl ne oldu?

• 0 elimizden tutan mübarek eller ne oldu? Meram bağlarına, o gül bahçelerine giden ayaklar ne oldu?

• Nazik idin, latîf idin; insanların gönüllerini kazanmasını, insanları sevmesini bilirdin! Şimdi tuttun, insanları sevmeyen, insanları yiyen toprak içine gittin!

• Ne oldu? Nasıl bir fikre kapıldın da uzun, sapa, bozuk bir yola düştün gittin?

* Sen, ağlaya ağlaya o yola düşünce, gökyüzü gözyaşı döktü; ay da, yüzünü  tırmaladı, yırttı!

• Gönlüm, kanlarla doldu; ne bileyim de, ne sorayım? Bari, sen söyle; acab;  uyanık mı gittin?

• Mademki bizi bırakıp gittin, acaba, Hakk aşıklarının, ermişlerin sohbetini mi seçtin; yoksa, aşktan mahrum mu kaldın?

• İnkar ederek mi gittin? Sana sordukları sorulara verdiğin o güzel, o tatlı cevapların ne oldu? Artık sustun, söylemekten vazgeçtin?

• Bu, ne biçim ateştir; bu, ne biçim hasrettir? Ansızın yola düşen misafir gibi hiç haber vermeden çıktın gittin!

• Nereye gittin ki, izin tozu bile belirmiyor? Bu sefer gittiğin yol, ne de kanlarla dolu yol ki, kin güderek çektin gittin.

1306. Aşk burağı aklımı da, gönlümü de aldı götürdü!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'lün  

(c. VI, 3039)

• Manaların aşk burağı, aklımı da, gönlümü de aldı götürdü! "Nereye götürdü?" diye, sen, bana sor! Aklımı da, gönlümü de senin bilmediğin o tarafa, ötelere götürdü!

• Ben, öyle bir revağa, öyle bir kemer altına ulaştım ki, orada, ne ay gördüm, ne de gök! Öyle bir dünyaya eriştim ki, orada, dünya da dünyalıktan çıkar, dünyalığını kaybeder!

• Bir an için olsun, müsaade et, eman ver de, aklım başıma gelsin! Gelsin de, canın ne olduğunu anlatayım! Onun güzelliklerinden bahsedeyim. Sözlerimi yabana atma; kulak ver bana! Senin de canın var; canı anlamaya çalış!

• Sevgilinin bize lütufları var, keremleri var, ihsanları var, armağanları var! Bunlar, acaip, görülmemiş lütuflar, ihsanlardır! Bunlar, eşi benzeri olmayan keremlerdir; duygu yolundan apaçık ışıklar gelmede, gönüller aydınlanmaktadır !

• Süheyl yıldızına benzeyen can, Rükn-i Yemanî tarafından görününce, ay da görünmez olur, güneş de, yedi göğün kutbu da! Canın nuru, onların hepsini alt eder!

• Bir an için, altın kırıntısına benzeyen "din"i al, dilinin altına koy da, senin kendi gönlünde, kendi içinde nasıl çok kıymetli bir maden bulunduğunu gör, anla!

• Sende bulunan beş duygu ışığını gönül nuru ile aydınlat! Duygulan, beş vakit namaz gibi bil! Senin gönlün ise, yedi ayetten ibaret olan Fatiha Suresi'ne benzer!

• Her sabah, göklerden bir ses gelir; gönlünden dünya sevgisini atabilirsen, o sesi duyar, hakikat yolunun izini bulur, yol alır gidersin!

  

1307. Ey ruh aleminden gelen garip! Bu diyarda ne haldesin?

Mütefa'îlün, Fe'ulün, Mütefa'îlün, Fe'ülün  

(Tercî'ler, 40)

• Ey ruh aleminden gelen nadir garip! Bu diyarda nasılsın, ne haldesin? Ey değerli varlık, ey Hakk devletinin nedimi! Ezelî mahmurlukla nicesin?

• Padişahlar padişahından ayrı düştüğün için çok kederlisin; bu ayrılık acılarına nasıl katlanıyorsun, zamanını nasıl geçiriyorsun? Ey mutluluk, ey manevî saadet gülü! Seni hırpalayan, yaralayan dünya dikenleri arasında ne yapıyorsun?

• Sen, öyle üstün bir varlıksın ki, dünyaya hayat veren güneş bile sana; "Sensiz içime ateş düşmüştür, yanıyorum!" diye seslenmede! Bağlar, bahçeler, çiçeklerle dolu çayırlar da herşeyi sende bulmakta ve sana; "Ey bahar; nasılsın?" demedeler!

• Bütün canların hayatı sensin. Böyle olduğu halde, neden şekle, maddeye bağlanıp kalmışsın? Gönüllerin kararı, huzuru seninle olduğu halde, sen, neden böyle kararsızsın?

• Her düğünün, derneğin canı sensin; iki dünyanın da düğünü, derneği sensin! Böyle olduğu halde, kendin neden yaslısın, matemler içindesin; aklın şaşıp kalıyor!

• Sen, dünyanın Yusufu değil misin? Sana bir sorum var: "Sen, kendi isteğinle neye kendini kuyuya atıyorsun, neden kendini zindana sokuyorsun?"

• Ey yücelik göğü; neden maviler giyinmişsin? Ey mana güneşi; nurlar saçan bu dönüşünle nicesin?

• Baban, iki buğday tanesinin belasından ötürü cennetten çıktı geldi; sen cennet hevesini taşıdığın halde neden herise (=helile) yersin?

  

1308. Kulunu geceleyin yürüten ALLAH, noksan sıfatlardan münezzehtir!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün  

(c. V, 2538)

• Gözünün perdesini açarsan, pek sevdiği kulunu geceleyin yürüten ALLAH, noksan sıfatlardan münezzehtir! Hz. Peygamber'e Miraç'ta kendi cemalini gösterirsin; geceleyin kulunu yürüten ALLAH, noksan sıfatlardan münezzehtir! 116

  116  Burada, 17. İsra Suresi'nin şu mealdeki 1. ayetinden iktibas var: "Eksiklikten uzaktır' 0  ALLAH ki, geceleyin kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini bereketli kıldığı Mescid-i  Aksa'ya yürüttü!"

• Aşk şarabı olur, coşar köpürürsün! Bu yüzden, daha fazla kendinden geçer, aklını kaybedersin! Binlerce aklı da alır götürürsün! Geceleyin kulunu yürüten ALLAH, noksan sıfatlardan münezzehtir!

• Canın başına bir taç geçirirsin, gönlünü alır, Mirac'a çıkarırsın; onu, iki dünyadan da ötelere yükseltirsin! Kulunu, geceleyin yürüten ALLAH, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir!

 

• Gönül, Sen'in lutfunla yükselir, uçar; çölleri, ovaları aşar ve bütün canlardan ileriye geçer! Derken, ansızın karşısına Sen çıkarsın! Kulunu, geceleyin yürüten ALLAH, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir!

• Lutfu ile, sevgisi ile yücelttiğini, ötelere götürdüğünü, mekansızlık bahçesine kondurur, ona ikramlarda bulunursun! Kulunu, geceleyin yürüten ALLAH, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir!

• Nerede olursak olalım, bizimle beraber olduğun için öyle seviniyorum ki, gönlüm, her an uçmada, her an sabır elbisesini yırtmadadır! Geceleyin kulunu yürüten ALLAH, noksan sıfatlardan münezzehtir!

• Altı cihetten (yönden) de kaçar, o lütuf kapısına sarrılırım! Çünkü Sen, pek gönüller bağlayansın, pek güzelsin! Kulunu, geceleyin yürüten ALLAH, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir!

• 0 büyük ve eşsiz varlık, canlara can verdi, gönülleri neşe ile oynatmaya başladı! Yokluğa bile sevda verdi, onu sevdalı kıldı! Geceleyin kulunu yürüten ALLAH, noksan sıfatlardan münezzehtir!

• Ey gönül! Yücelere, ötelere doğru kaç; yani, Salahaddin'e git! Çünkü sen, elsizsin ayaksızsın! Geceleyin kulunu yürüten ALLAH, noksan sıfatlardan münezzehtir!

1309. Ev, dumanlarla dolmuştu; bir pencere açtılar da duman çıktı gitti!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün  

(Tercî'ler, 43)

• Şu dumanlarla dolmuş evde bir pencere açtılar da, duman çıktı gitti; eve, güneşin nuru doldu!

• 0 ev nedir; neyin sembolüdür? 0 ev, gönül evidir; içeri dolan duman da, üzüntülerimizi, kederlerimizi göstermektedir! Aslında, boş düşüncelerimiz, endişelerimiz, bizim manevî zevkimizin, ruhanî neşemizin boynunu kırmaktadır!

• Ey Hakk yoluna düşen kişi! Aklını başına al, gaflet uykusundan uyan da, düşünceden de kurtul, hayalden de!.. Ya Rabbi! Şu bizim uykuya dalanlarımıza bir davulcu gönder!

• Uykuya dalan kimse, bir hiç için binlerce gam yer, kederlere kapılır! Rüyasında ya kurt görür, ya da yolunu kesen eşkiya!.. İnsan, rüyasında yüzbinlerce kılıç, yüzbinlerce mızrak görür; fakat uyanınca, kılıçlar, mızraklar şöyle dursun, bakar ki, bir iğne bile yok!..

• Ölüp gidenler (bu dünyaya gözlerini kapayıp da manen öteki alemi görmeye başlayınca) derler ki: "Boş yere ne olmayacak gamlar yemişiz, üzülüp durmuşuz! Ömrümüz, çeşitli vesveselerle geçti gitti!

• Bir hayal için düğünler yapmışız, evler kurmuşuz; yine hayal için zırhlar giyinmişiz, savaşa girmişiz!

• 0 düğün de, o savaş da, o yas da hep boş şeylermiş; bütün bunlar, bu nefsin işleri imiş!.. Bugün ne ondan bir oyun kaldı, ne bundan bir ağıt, bir feryad!.."

• Dünya aleminde başlarına gelenlerden ötürü yüzlerine vururlar, yüzlerini yırtarlar, dövünürler dururlar. Fakat, gaflet uykusu sona erince, görürler ki yüzlerinde bir tırmık beresi bile yok!

• Nerede o bizimle sütle bal gibi kaynaşan, nerede o bizimle su ile yağ gibi bir türlü uzlaşamayan?.. Şimdi, gerçekler belirdi; uyku da geçti, hayal de!. Şimdi, huzur var, rahat var; emniyet, istirahat var; ne bizlik kaldı, ne benlik!..

• Şimdi, ne ihtiyar var, ne genç; ne esir var, ne de eşkiya (haydutlar); ne yumuşak var, ne sert kaldı!.. Artık ne mum var, ne demir!..

• Bir renklilik, bir sıfata bürünmüş birlik (vahdet) var; bedenden uçup gitmiş bedenden kurtulmuş bir can var!..

1310. Bu tecellilere, bu rabbanî cilvelere karşı ne yapılır?

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fa'lün

 (c. VI,2883)
• Ne de hırsın var! Beni yemeksiz, uykusuz bırakırsın; istediklerimi vermezsin! Benden yüz çevirirsin ki, mihraba yöneleyim de, el açıp Sana yalvarayım!

• Bazan, suyu, ağzımda zehirden de acı bir hale getirirsin! Korkunç hadiseleri karşıma çıkarır, ödümü koparırsın! Bazan da, derdinle beni eritir, su edersin!..

• Benim hacca gitmemi istersin; o takdirle beni, çöllere sürersin! Sonra, önüme eşkiyaları düşürür, yolumu keser, devemi de, varımı yoğumu da Araplara pay edersin!..

• Bazan kuraklık verir, meyvelerimi, ekinlerimi kurutursun; bazan da, yağmur yağdırır, hepsini de sellere verir, siler süpürürsün!..

• Edepli, terbiyeli bir hal takınsam, "Yürü; sen, rind değilsin, mest değilsin! Edepli olmak, sana benlik vermiş!" dersin! Nefse uyup edepsizlik etsem, bu defa da bana, tutarsın, edep ve terbiyeye ait hikayeler anlatmaya koyulursun!..

• Uzlet düşünsem, inzivaya çekilsem; "Rahibe benzedin; Müslümanlık'ta rahiplik yoktur!" dersin! İnsanlarla ülfet etsem, sohbet etmeye koyulsam, dilimin sürçmesi ile beni, dostlara düşman edersin!..

• Tevekkül yoluna düşsem, yalnız Sana güvensem, sebeplere sırt çevirsem;

"Sebeplere tutunmak yolumuzdur!" dersin! Sebeplere yapışsam, sebepleri elimden kaçırmaya başlar; "Onlarda iş yok!" demeye kalkarsın!

• Hikmetinden sual olunmaz: Herşeyi yok edersin; sonra tutar, yok ettiklerinin yüzlerce fazlasını verirsin! Kış mevsimlerini yollar, ardından ilkbaharları getirirsin, yeryüzünü yeşertir, kurumuş topraklara can verirsin!

 

1311. Aşkın verdiği rahatlıkların, aşk gibi, sonu yoktur!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün  

(c. V, 2468)

• Gönül ehlinden (aşıklardan), canın ölümsüzlüğünden başka bir rivayet gelmemiştir! Aşkın verdiği rahatlıkların da, aşk gibi, sonu yoktur!

• Bu topluluk ne kadar hoştur! Hepsinden de şükürler duydum! Sen, kendine gel de, aşktan şikayet edenin şikayetine kulak asma!

• Her seher vaktinde, başka bir tatlılık, başka bir güzellik vardır; her tarafta bir başka terütazelik vardır! Sanki herşey, yeniden yaşamaya başlamıştır! Her adımda bir şaşılacak şey, her nefeste bir başka lütuf, bir başka kerem hissedilir!

• Canın güzelliği haddi aşınca, Hakk'tan ona yardım üstüne yardım gelir! Fakat, hasedin kötü gözü kurumaz ki!..

• Gökyüzü, her zaman aşkı arayıp durduğu için, sırtı, aşıkların sırtı gibi bükülmüştür! Çünkü, onun güzelliği, eşsiz ve ömeksiz bir güzelliktir!

• Seher vakitleri güneşin mızrak çekmesi, sabahın bayrak açması, aşkın yüzünün parıltısıdır!

• Aşk yol gösterince, can rahata kavuşur; başını gökyüzünden çıkarır da; "Ne güzel memleket!" der!

• ALLAH, aşkına; "Senin güzelliğin olmasaydı, ben, varlık aynasına itibar eder miydim?" diye buyurdu!

• Ne zamana kadar anlatıp duracaksın? Canın hakkı için, daha fazla söyleme! Gönül, senin dilinden dertlere düşüyor, tasalara batıyor!

• Halvete girenler, yalnızlığı arayan kişiler kaçmışlar, sesin azığını dökmüşler! Çünkü susmak, sarhoş olanlara güçtür, kuvvettir!

• Bülbüllerin ötmesi, aşıklara ilaçtır, devadır! Ama, sen sus da, aşk, sana daha başka bir güç, daha başka bir kuvvet versin!

1312. Gamının dikenine katlanmadıkça, gülistandan gül toplayamazsın!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün  

(c. V, 2455)
• Güzellerin yanından geçtiğin zaman, güzellerin gönüllerinden başka bir   şey alıp gidemezsin! Ey gönül! 0 sevgiliden kendini çekme; ne yapsan, canını ondan kurtaramazsın!

• Kapısının toprağı olmadıkça, razı olup kapı açmaz! Gamının dikenine katlanmadıkça, gülistandan gül toplayamazsın!

• Dağı bir hayli kazmadıkça, eline bir la'l geçmez; denize dalmadıkça, inci ve mercan elde edemezsin!

• Sen alçak gönüllü olmadıkça, felek, sana baş eğmez; nakdinin değeri doğru olmadıkça, kimse senin nakdini almaz!

• ALLAH'ın mesti olmadıkça, gam, keder, sıkıntı senden ayrılmaz; kurt kılığına girmedikçe, Ken'an Yusufu'nu kapamazsın!

• Teni çeşitli nimetlerle beslemek, insana hamlık verir! Halbuki, mihnet ve   meşakkat, onu yola getirir! Din mihnetini çekmedikçe, iman devletini elde edemezsin!

• Ey dudağım; gönlüm açılıncaya kadar hiçbir şey söyleme! Çünkü sen, bir taş yürekli ile düşüp kalktıkça, Bedahşan la'lini bulamazsın!

1313. Gel; gel ki, sen, bizim gibi bir dost bulamazsın!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'lün  

(c. VI, 3055)

• Gel; gel ki, sen, benim gibi bir dost bulamazsın! İki dünyada da bizim gibi gönüller aşığı bir dost bulamazsın!

• Sen, kupkuru çorak bir vadi gibisin; bizse, sevgi yağmuruyuz! Sen yıkılmış, harab olmuş bir şehirsin; biz ise, yıkık yerleri tamir eden, yeni binalar yapan mimarız!

• Uykuya yatınca, rüyada binlerce şekil görürsün; gezer tozar, insanlar arasına karışırsın! Uyanınca, o insanlardan hiç birinin mevcut olmadığını anlarsın!

• Aklını başına al da, seni yaratanın şifa yurduna gel; bütün hastalara şifa bağışlayan o büyük hekimden hiç bir hasta çekinip kaçamaz!  

• 0 eşsiz padişah olmasa, dünya, başsız bir bedene döner! Sen, benzeri olmayan o başın etrafina sarık gibi sarıl da, ondan asla ayrılma!

• Yüzün kara değilse, yani, yüzünde günahlardan arta kalan lekeler yoksa, aynayı elden bırakma! Çünkü can, senin aynandır; balçıktan yaratılmış bedeninse, o aynanın pasıdır, lekesidir!

• Gel de, beni zaman zaman hatırla, beni aklına fıkrine getir! Çünkü, o aklı, o düşünceyi sana ben verdim! Eğer la'l satın almak istiyorsan, benim madenimden al!

• Eğer yürüyüp gideceksen, sana ayak lütfeden, yürüme gücü veren o büyük varlığa doğru git; iki gözünü aç da, sana görüş verenin, güzel eserlerle dünyayı süsleyenin yarattıklarında, onu görmeye çalış!

• Coşan, dalgalanan, köpürüp duran denizi hayranlıkla seyrediyor, neşeleniyor, el çırpıyorsun! Seni neşelendiren köpükler, onun denizinin köpükleridir! Bu yüzden, onun neşesine ne gam gelir, ne keder!

• Onun sözlerini baş kulağı olmaksızın duy; ona, dilsiz dudaksız hitap et; söz söyle! Çünkü, dille söylenen sözlerin bazan hoş. olmayan yalan sözler, bazan da gönül kıran acı sözler olmamasına imkan yok!

1314. Benim coşkunluğumu, benim duyduklarımı ALLAH bütün aleme dağıtsa, herkese pay etse, o zaman dünyada akıllı tek bir insan bulamazsın!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün  

(c. V, 2537)

• Ben, dün kendimde değildim; adeta hasta idim! Sevgili hakkında bazı sözler söyledim! Dostluğumuz hakkı için, yaptığımız sohbet hakkı için söylediğim sözleri sevgiliye duyurmayın!

• ALLAH korusun, o ay yüzlü sevgili söylediklerimi ansızın duyarsa, işitirse, gece karanlığında bana ne yapar, ne eder; artık kendisi bilir!

• Aklı başında olmazsa, sevda masalı perişan olur, dağılır gider! Akıl, bazan alta düşer, bazan üste çıkar; bazan nefisle savaşa girer, bazan ağlar inler!

• Bendeki coşkunluğu, benim sevdamı ALLAH bütün aleme dağıtsa, herkese pay etse, o zaman dünyada akıllı tek bir insan göremezsin; herkes deli divane olur, herkes aklından olur!

• Ey akıl; durmadan başıma vesveseleri döküyorsun! Ey bulut; sen de, aralık vermeden üstüme acılar, kederler şarabı mı yağdırıyorsun?

• Ey müslümanlar, ey müslümanlar! Gönlünüze sahip çıkın, gönlünüzü kederden, vesveseden koruyun! Bana ne yakın olun, ne de, acılar çektiğim için bana acıyın, ne de beni teselli edin!

1315. Bizim sevdamız, bir başka sevdadır!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'îlün

 (c. VI,2784)

• Bütün dünyayı arayıp tarasan, sevdasız bir baş bulamazsın! Fakat bu bizim  sevdamız, başka türlü bir sevdadır! Bu sevda, dünyada görülmemiştir; bunun eşi benzeri yoktur!

• Bu öyle bir sevda ki, bütün sevdalar, bu sevdanın hasretini çekerler! Çünkü, bunun insanı yüceltecek, mana alemine götürecek yüzlerce kolu kanadı vardır! Halbuki, öteki sevdaların bir tek kanadı bile yoktur!

• Öteki alemin bağına bahçesine karşı şu dünya bahçesinin güzelliği, hamamlardaki nakışlara benzer! Şu fani dünyanın meyvelerinin de ebedîliği yok; dallar da, her zaman taze, her zaman yaş değil!

1316. Benim mezhebimde, kendinde oluştan daha beter bir cinayet yoktur!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün  

(c. V, 2476)

• Horoz öttü! Haydi! Gafletten uyan, kendine gel; seher vaktinin gönlü uyanık kişilere sunduğu mana şarabını içme zamanı geldi! Feyzini uzunca anlatamıyorum; akıllı ve anlayışlı kişiye, bir işaret yeter!

• Zaten, sen de uyanık bir kişisin, akıllısın. temiz gönüllüsün! Mana şarabını getir de, gönlümü al! Böylece, seninle bir alış veriş yapalım!

• Ney'i eline al, üfür! Zaten, mübarek seher vakti bizim gafletimiz için ağlamakta, feryad etmektedir! Çeng de, ayrılıktan şikayet edip durmaktadır!

• Altın renkli şaraptan bize bir kadeh sun da, bizi bizden al! Bizim mezhebimizde kendini beğenmekten, kendinden yana çıkmaktan daha beter bir cinayet yoktur!117

  117 Bu beyit, Şirazlı Hafız merhumun şu beytini hatırlattı:

"Kimsenin gönlünü kırma da, ne yaparsan yap! Bizim şeriatimizde bundan başka günah voktur!"

• Nefis, hırslı ve huyludur; nekestir, dünya malına aşıktır; dedikodudan hoşlanır! Bu kötü huyları yüzünden, sendeki gizli rahmet hazinesinden habersizdir!

• Ey gönül! Kendine gel; "Zahmet çekmeye gücüm kuvvetim yok!" deme! Kendi saçma görüşlerinden vazgeç; sen, güçsüz değilsin!

• Herkesin zahmetini bol bol çekiyorsun da, sende bulunan gizli hazineyi aramak zahmetine katlanmıyorsun! Bu; tembelliktir, hasisliktir, aşağılıklıktır!

• Gönlünde ne varsa, o, senin sözünde, feryadında gizlenmiştir! Onlar; sözünle, feryadınla meydana çıkarlar ve derlenir toplanır, kıyameti koparırlar!

• Müridin canı da, gönlü de, benlik ve bizlik şehvetinden, ancak senin tertemiz denizinden başka bir şeyle temizlenmez.

• Günah işlemekten çekinenler, temiz gönüllü kişiler, sabah akşam çölde yol alırlar, Kabe'ye gitmek isterler! Halbuki Kabe, onları ziyaret etmek için onlara doğru gelir, onları karşılar!

• Ruh, ona secdeye kapanır, onun varlığına şükürler eder! ALLAHım! Ruh, Sana ibadette baş olmuştur, yücelmiştir!

• Güneş gibi gülüşündeki lutfa, kereme, zerre zerre her şey, bir başka çeşit şehadette, tanıklıkta bulunur!

• Herkes, her şey, Sen'i arıyor; Sen'in mahallende itikafa girmiş, Sen'in kereminin, lütfunun kabesine yüzlerini dönmüşler, ibadet ediyorlar!

• Bazan çeng gibi, kapının önünde Sana rüku etmekte, bazan ney gibi, Senin nefesinin ümidi ile kamet getirmektedir!

• Yeter ey akıl! Artık, bu hüzünlü feryadı bırak; acıklı hikayeyi söyleme! Cesur olan her gönül,'konuşarak değil, susarak hakikatin kokusunu alır!

1317. Hem bedene can verirsin, hem de bedenden gizlenirsin!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat  

(c. VI, 2795)

• Ey yüzlerce gül bahçesinin canı! Yasemene kendini göstermedin, ondan gizlendin fakat, ey benim canımın canının canı olan sevgili; sen, nasıl oldu da, benden gizlendin?

• Gökler, seninle aydınlandığı, seninle nurlandığı halde sen, niçin kendini gizlersin, göstermezsin? Şu bedeni canlandıran, yaşatan sensin! Peki, ne diye can verdiğin bedenden de gizlenirsin?

• Hakk'ın gayretinin kemalinden ve kendi güzelliğinin üstünlüğünden ötürü mü, kendi güzelliğini kendinden mi kıskanıyorsun? Ey padişahlar padişahı:  böylece, erkeklerden de, kadınlardan da gizleniyorsun!

• Ey kendinden geçen, kendinden bile gizlenen eşsiz, benzeri olmayan ay' Bizden de gizlensen, iki dünyadan da gizlensen şaşılmaz!

• Ey canlara, gönüllere apaçık görünen aziz varlık! Öyle bir gizlendin, şu fani gözlerimize öyle bir görünmez hale geldin ki, bu aşırı gizlenişle sen gizlilikten bile gizli kaldın!

• Ey Tebrizli Şems! Sen, Hz. Yusuf gibi, bir kuyuya düşmüş, kendini gizlemişsin! Ey ab-ı hayat, ey bizi ölümsüzlüğe kavuşturacak bengisu! Seni elde etmek için kuyuya sarkıtacağımız ipten bile gizlendin; seni nasıl bulabileceğiz?

  

  
1318. Bir sırları söylemeye imkan yok; bütün zerreleri açsan, her birini bir ağız yapsan, yine bu sırlar anlatılamaz!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün  

 (c. V, 2465)

• Sen; benim sırrımı, gizlediklerimi herkese söylemeye, nişanı izi belli olmayan o padişahı göstermeye, izini belirtmeye geldin!

• Dün akşam, sarhoş hayalin bana geldi; elinde bir şarap kadehi vardı! "Ben, içki içmem!" dedim; "Içmemezlik yapma, ziyan edersin!" dedi!

• "Eğer içersem, aklım başımdan gider, utanma nedir bilmem! 0 zaman elimi saçlarının üstüne korsam, sen, hemen benden kaçar gidersin!" diye korkuyorum!"

• Nazlanmamı gördü de, bana; "Sen, bir acayip adamsın!" dedi. "Can, sana yüzünü dönüyor, iltifat ediyor, sen, ondan yüzünü çeviriyorsun!

• Herkese karşı dalavere yapıyorsun, düzenler kuruyorsun ama, benim gibi birisine de mi dalavere?.. Ben ki, sana dostum, sana çok yakınım; benden de mi sır saklıyorsun?

• Yeryüzünün gönlünün hazinesiyim; ne diye başını yere koyuyorsun, secde ediyorsun? Gökyüzünün de kıblesi benim; ne diye yüzünü göğe tutuyor, ondan birşey diliyorsun?

• Sana görüş nurunu veren padişaha doğru bak! Eğer inadından ötürü ondan baş çekersen, ecel gününde halin nice olur?

• Eğri otur fakat, doğru söyle; insana, doğru söz yaraşır! Senin canın da, ruhun da benim! Halbuki sen, beni bırakıp başka tarafa gidiyorsun!"

• Yeter; bu söz anlatılamaz, ağıza gelmez! Hatta, bütün zerreleri açsan, herbirini bir ağız haline getirsen, yine anlatılamaz!

1319. Gönlüme, görülmemiş, acayip bir ateş düşürdün.

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün

 (c. V, 2488 )

• Ey güzel varlık! Gönlüme, canıma görülmemiş, acayip bir ateş düşürdün! Düşürdüğün ateş, gönlümde yerleşti kaldı! Sen, ne diye yolculuğa çıktın?

• Ateşin gönlüme yerleşti kaldı, gönlüme dost oldu! Gönlüme attığın ateşe de ki: "Gönül senden şikayetçi değil; sana, ab-ı hayat gibi 'Hoş geldin!' diyor!"

• Senin hayalinin lezzeti, gönlümü yaktı yandırdı! Güzelim; sanki senin gamın tatlılaştı, şeker oldu da, gönlüm, bir kağıt gibi ona sarıldı!

• Mum, ateşinle yandığı için sızlanmadı, sabretti de, her tarafı nur kesildi! Nur, herşeyden iyidir; hele ölümsüz, sonsuz olursa!..

• Nur, bir an baş kaldırdı mı, ruhu isteyen, tek başına kalır! ALLAH'ın lütfu, ihsanı olmadıkça, benim ay yüzlüm de görünmez olur!

• Fakat, yine bir ihsana uğrar, ALLAH'ın yardımından yine bir lütuf gelir de, sonsuz birlik imam olur, kendisine uyulur!

• ALLAH, kahır kaplanını bağlar, sevgi kapısını açar ve şehrin üstüne bir kubbe kurar da, bütün şehir kötülüklerden kurtulur!

1320. Ay gibi bir güzellik definesi

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün  

(c. V, 2492)

• İki dünyada da gönlünü nefsanî arzulardan temizlemiş her insan, "Elest" sesine karşı, "Bela" (evet) demenin yokluk olduğunu görmüş ve anlamıştır!

• Topraktan yaratılmış olan şu dünyayı küçük bir tepe say; yokluk, onun altında gömülü bir hazine! Tepenin üstünde oynayıp eğlenmek, ancak çocukların zevkidir, neşesidir!

• Kimin gözü bağlanırsa, onun hırs parıltısı azalır! Gizli hazineden haberi olmayanın ise, hantallığı ve tembelliği artar!

• Ay gibi bir güzellik hazinesini can gördü de; "Aman ne kadar da güzel göz değmesin!" dedi. Binlerce padişah, onun yoluna düşmüş, onu arıyor! Ah ne de büyük, ne de elde edilmesi gereken yüce bir şey!

• Onun güzelliğini överdim, dudaklarından bahsederdim; canın yüzünü açardım, onu anlatmaya çalışırdım! Fakat, onu anlatacak, ona ulaşacak kişi nerede?

• İki köyde, yani iki dünyada, ona layık kimse yoktur! Ama, varsın olmasın;  sen, onun yoluna canını da at, kendin de atıl! Baş çekme; başını yere koy!

• Ey tanınmış Tebriz! Şemseddin'in kapısında kemer kuşan; yani, ona hizmete hazırlan! Çünkü, başın, bir mübarek kişinin ayağına kapanması pek kutlu, şerefli bir şeydir!