๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 23 Ekim 2010, 12:51:47



Konu Başlığı: Sevgilimin beni azarlayışı pek hoştu
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 23 Ekim 2010, 12:51:47
400. Sevgilimin beni azarlayışı da pek hoştu!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c. II, 670)


• Evvelki gün sevgilimin yüzü, ne kadar da güzeldi. Sevgilimin beni azarlayışı, nazlanışı da hoştu!

• 0 baştan geçenler aklımda değil ama, yalnız şunu hatırlıyorum ki, o baştan geçenler de pek hoştu!

• 0 mecliste, o toplulukta, o zevk aleminde sanki bir bağdaydım. Sanki bir gül bahçesindeydim; her yer, her şey ne de hoştu!

• Ben aşk kadehiyle içtiğim mana şarabından mest olmuştum. Ama mest olmayan, uyanık bulunan sevgilimin yüzü de pek hoştu!

411. Aşk, kötülüklerle dolu olan bu kirli dünyayı terk edip göklere uçmaktır.

Mefulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün
(c. II, 617)


• Göz, görülmemiş, şaşılacak şeyleri görmek için lazımdır. Can da manevî zevke, neşeye dalmak için işe yarar.

• Allah, bu başı bize bir güzelin güzelliğiyle mest olmak için lütfetmiştir. Ayak da, insana Hakk yolunda, sevginin yolunda yürümek, zahmetler çekmek, yorulmak, çilelere girmek, belalara uğramak için verilmiştir.

• Aşk, kötülüklerle dolu olan bu kirli dünyayı terk edip göklere doğru uçmak için gereklidir. Akıl, bilgi, edep öğrenmek için lazımdır.

• Sebeplerden dışarı ne sırlar, ne şaşılacak şeyler var! Bu yüzdendir ki, dünyada olup biten işlerde, yalnız sebepleri gören, sebeplere takılıp kalan kişinin gözü perdelidir, kapalıdır.

• Çöllerin kumlarında sıkıntılar çekerek, mihnet ve meşakkatlere katlanarak yol almak, deve sütüyle kanaat etmek, bedevî Arapların yağmasını göze almak hacı olmaya değer.

 

412. Bahar geldi, dünyanın düğünü var, bağlar, bahçeler çeyiz hazırlıyor.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
 (c. II, 589)

• "Kış mevsimi geldi, yapraklan döktü" diye şikayetler ediyordun. Şimdi kalk da gül bahçesine gel! Kış mevsiminin nasıl bozguna uğradığını, kaçıp gittiğini gör!

• Gök gürlemesinden davul seslerini duy! 0 sesler; "Dünyanın düğünü var, bağ, bahçe çeyiz hazırlıyor" demek istiyor.

• Gel de padişahın meclisini gör, toprağın nasıl neşelendiğini, güldüğünü seyret! Miskler kokan bahar rüzgarı yardıma geldi de, dondurucu düşman bozguna uğradı, defolup gitti.

• Bu savaşta süsenin keskin kılıcı ve hançeri çok işe yaradı, Allah'a hamd olsun! Reyhanların, güllerin, gül bahçesinin ordusu, kış mevsiminin ordusunu bozdu.

• Nilüfer, goncanın kulağına; "Ey güzel kokulu gonca!" diyor. "Karnını doyur, savaşa girmek zamanı geldi."

 

413. Karanlık gecede Mustafa (s.a.v.) gibi safa aramaya bak!

Müstefilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
 (c. II, 525)


• Vakit geçti, akşam oldu. Güneş kuyuya girdi, kendini gizledi. Ey bahtlı kişiler, mana ayının doğacağı feyizlerin, rahmetlerin yağacağı zaman geldi.

• Geceleyin rühlar, makamlarına ulaşırlar, istekleri yerine gelir. Gecenin kıymetini, kudretini bilip anlayan kişi, gündüz gibi parlak bir gönül elde eder.

• Ey gündüz, yoksa sen mahçer günü müsün? Çünkü sen gelince bütün in-sanlar uykudan uyandılar, hayatlarını kazanmak için meydanlara döküldüler. Ey gece, sen kadir gecesi misin? Yoksa Hakk'ın tecellîsine mazhar olan Hz.Musanın ağacı mısın?

• Ey Hakk aşığı, beden kuyusunda gaflete dalma, aklını başına al da gökyüzü kovasını tut! Hz. Yüsuf o kovayı tuttu da, kuyudan kurtuldu. Devlete erdi, Mısır'a sultan oldu.

• Karanlık gecede Mustafa (s.a.v.) gibi, safa aramaya bak! Çünkü o mana padişahı bir gece Mîrac etti de eşsiz, benzersiz bir hale geldi.

• Geceleyin herkes sustu. Sen de onun huzuruna çıkman, ona münacatta bulunman, onunla manen buluşman için, abdest al; acele hazırlan; çünkü sesler, gürültüler halvet yerinin huzurunu kaçırır.

 

414. 0 her yerde hazır ve nazırdır, güzel koruyucudur.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. II, 578 )

• Neşeyle sözleştik, neşe benim olacaktır. Sevgiliyle sözleştik, sevgili de benim olacaktır.

• Padişah bana, kendi eliyle yazılmış bir ferman verdi. Baht baht oldukça, taht da taht oldukça o benim padişahım olacak.

• Ayık da olsam, mest de olsam, ondan başkası benim elimden tutmayacaktır. Ben, kazayla elimi yaralarsam, ancak o bana derman olacaktır.

• Kederin, düşüncenin haddine mi düşmüştür ki, benim şehrimin çevresinde dönüp dolaşsın; hakanım o oldukça kim benim mülkümü, saltanatımı elimden almaya kalkışır.

• Ayın cübbesini yırtarım, padişahın kadehini dökerim, yırtıp döktüğümü bana ödetmeye kalkışırsa, o benim yerime öder.

• Ne sevinilecek şeydir ki, o her yerde hazır ve nazırdır. Güzel koruyucudur, hoş yardım edicidir. Yarattığı şeylerde, delil olarak kendi varlığını, birliğinı, gücünü, kudretini, sanatını gösterdikçe, ben onu inkar edenleri kolaylıkla yola getiririm.

• Dünyada bir can vardır ki, o şekle bürünmekten utanmada, çekinmededir. Ama insan şekline bürünmede, benim insanım olmada, yani benim tanıdığım îlahî sanatları haiz "insan-ı kamil" şekline bürünmede.

Burada; "Allah insanı kendi süretinde yarattı" hadîsine işaret var. Bu hadîs "Allah insanı kendi sıfatlan suretinde yarattı
diye yorumlanır.

 

415. Aşık nasıl olmalı?

Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. II, 574)

• Bana göre aşık öyle olmalı ki, şöyle bir kalkınca, her tarafı ateşler sarmalı, her tarafta kıyametler kopmalıdır.

• Cehennem gibi olacak, cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül istiyor da, o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa, hepsini de yaksın, yandırsın. Onun tek bir dalgası, bir deniz meydana getirsin.

• Gökleri bir mendil gibi dürüp avucuna almalı, sonsuz zevalsiz çerağı bir kandil gibi gök kubbesine asmalı.

• 0 bir arslan gibi savaşa atılsın, onun timsah gibi bir kalbi olsun! 0 yeryüzünde kendisinden başka kimseyi bırakmasın! Hatta kendisiyle bile savaşa girsin!

• Parlak nüruyla gönlün yedi yüz perdesini.yırtsm da ötelerden, arştan, gök ehlinden ona; "Maşallah, Maşallah!" sesleri gelsin.

 

416. Yanağımın rengine bak, bu ettiğin vefa mıdır?

Mefa'îlü, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. II, 567)

• Sormak ayıp olmasın, senin evin nerededir; bir tarif et! Eğer bulabilirsek devlete konduk demektir.

• Sen, dünyanın güneşi olduğun halde, bizden gizlenesin, bu nasıl olur? Bunu sen uygun buluyor musun? Eğer sen uygun bulursan, biz de uygun bulduk.

• Sen; "Ben vefalıyım" demedin, ama yine de senden vefa bekliyorum. Fakat benim yanağımın rengine bak, bu ettiğin vefa mıdır?

• Ben, bu aşk ateşinde yanıp kavruluyorum. Harap oldum, perişan oldum. Fakat ey güzeller padişahı, bundan, başsız kalırsa ne olur?

• Gönle dedim ki: "Ey miskin gönül, gel yerine otur! Kinlerle dolu ateşten sakın!" Gönlüm bana dedi ki: "Varsın olsun, ben ateşten korkmam!"

• Ey geceleri uykumu alıp götüren sevgili! Gel, tedbirim kar etmedi. Benim o Keşmir padişahımı sor, belki bir tanıdık çıkar.

• Zaten o hem meydanda hem gizlidir. Cihan, bir kalp, yer gölge varlıktan ibaret, o ise candır. Bu nasıl bir padişah, bir düşün bakalım! Acaba, o Hakk'ın nüm mu?

• Gönül evini satın aldın. Artık gönül evi senindir. Bilirsin ki, evde ne varsa, o hep ev sahibinindir.

 

417. Allah'ım, sana karşı duyduğum sevgiyi tesbihçi elimden aldı.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'îlün.
 (c. II, 940)

•Senin aşkın, tesbihi elimden kaptı aldı. Ağzıma türküler, şiirler, beyitler verdi. Çok "La havle" dedim, çok tevbeler ettim. Ama gönül bunların hiç birini işitmedi, duymadı.

• Aşkın tesiriyle ellerimi çırpmaya, gazeller söylemeye koyuldum. Senin aşkın arımı, utanmamı, namusumu, düşüncemi, bütün varımı yoğumu yaktı, yok etti.

• Ben afîfdim, zahittim, dağ gibi ayağımı diremiştim. Fakat hangi dağ var ki, seni zikredince, senin tecellîne mazhar olunca, bir saman çöpü gibi kopup gitmesin.

• Ben dağ bile olsam, hep senin sesinle seslenirim. Saman çöpü kesilsem, hep senin ateşine yanarım. 0 ateşte duman olur, tüterim ben!

• Senin varlığını gördüm de utancımdan yok oldum. Fakat bu yok oluş aşkıyla varlığıma can geldi.

• Nereye yokluk gelse, orada varlık yok olur. Bu ne biçim yokluktur ki, geldi de onun yüzünden varlığım arttıkça arttı.

• Gökyüzü masmavi, bu yeryüzü ise, kör bir dilenci gibi gelmiş yol üstüne oturmuş, senin ay gibi nürlu, güzel yüzünü gören kişi ise, bu kör dilenciden de, bu maddî gökten de kurtuldu.

• 0 tıpkı can gibi dünyanın gözünden gizlenmiş ulu bir erdir. 0, adeta, müşriklerie Yahüdiler arasında Allah'ın gönderdiği Ahmed (s.a.v.) gibidir.

• Ey büyük varlık, seni övmek, gerçekten de insanın kendisini övmesidir. Çünkü güneşi öven, kendi j¦özünü övüyor demektir.

• Seni övmek sanki bir denizdir. Dilimiz ise, o denizde bir gemi olmuştur. Deniz yolcusu yürür gider, sonucunda iyi olur, hayra döner.

• Bana denizin inayeti, uyanık baht gibidir. Gözlerim uykuya dalsa da ne gam!

 

418. Mansur şarabı.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II. 731)

• Dünyada bağ, şarap ve üzüm yaratılmamışken bizim canımız zevalsiz bir şa-rapla, Hakk'ın şarabıyla mest ve mahmurdu.

• Mansur'un o nükteli sözünün kavgası, gürültüsü olmadan önce, biz rüh dünyası Bağdat'ında "Ene'l-Hakk"(=Ben Hakk'ım) diyorduk.

• Nefs-i Küll (=Cenab-ı Hakk), Hz. Adem'i daha balçıktan yaratmadan önce, bu hakîkatler meyhanesinde bizim diriliğimiz mükemmeldi. Biz çok mutluyduk.

• Bizim canımız, o dünyada, güneş gibi can kadehi kesilmişti de, can şarabından, o dünya boğazına kadar nürlara gömülmüştü.

• Ey saki, şu balçık aleminde, kendini üstün görenleri sarhoş et de, onlar nasıl bir devletten, bahttan uzak düştüklerini anlasınlar.

• Can yolundan çıkıp gelerek gizlenmiş, örtülmüş her ne varsa onları ortaya döken, açığa çıkaran sakîye can feda olsun!

 

419. Mest olan gönül susarsa, dilsiz dudaksız olarak daha güzel bir gazel söyler.

Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
 (c. II, 538 )

• Gönül ateşi alevlenince mü'mini de, kafiri de yakar, yandırır. Mana kuşu uçmaya başlayınca, bütün süretler, şekiller ortadan kalkar.

• Bütün alem baştan başa yıkılır, harap olur. Can da tüfana gark olur, batar. Eriyip su olan inciyi, yine o su kucaklar, meydana getirir.

Tasavvufî bir görüşe göre; dünya her an yok olmakta, sonra tekrar var olmaktadır. Bu be-yitte sembolik olarak bu görüş belirtilmektedir. Şöyle ki, can bir damla gibi aşk tüfanına, aşk denizine düşer, su olur. 0 denizde yok olur. Aşk denizi kendinde yok olan canı tekrar sedef içinde inci haline getirir. Böylece can incisi yokluğa döner, yokluktan da tekrar varlığa döner.

• Gizli sırlar meydana çıkar, dünyanın şekilleri yıkılır. Ansızın öyle korkunç bir dalga gelir ki, mavi gök kubbesine kadar yükselir.

• Alev alev yanan güneşten gönle her an; "Şu madde alemindeki ışığı bırak da yine can ışığın uyansın, alemi aydınlatsın!" diye bir ses gelmededir.

• Sen sevgiliye hizmet etmedesin; neden kendini gizliyorsun? Altın, kuyumcunun vuruşlarını seve seve yedikten, onun eliyle dövüldükten sonra, her an daha da hoş, daha da güzel bir hal alır.

• Gönül, ezel şarabıyla mest olmuş, kendinden geçmiş de güzel güzel bu gazeli söylemededir. Fakat şu anda nefesini tutar, susarsa; dilsiz dudaksız olarak bundan da daha güzel blr gazel söylemiş olur.

 

420. Sakın, öldüğüm için bana ağlama!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
 (c. II, 911)

• Ölüm günümde tabutum götürülürken, bende, bu dünyanın derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum sanma, bu çeşit şüpheye düşme!

• Sakın, öldüğüm için bana ağlama; "Yazık oldu, yazık oldu!" deme. Eğer nefse uyup Şeytan'ın tuzağına düşersem, işte hayıflanmanın sırası o zamandır!

• Cenazemi görünce; "Ayrılık, ayrılık!" deme! 0 vakit, benim ayrılık vaktim değil, "buluşma, kavuşma" vaktimdir!

• Beni toprağın kucağına verdikleri zaman sakın; "Veda, veda!" deme! Çünkü mezar, öteki alemin, cennetler mekanının perdesidir!

• Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör, düşün Güneş'le Ay batıp gözden kayboldukları zaman bir ziyan gelir mi?

• Bu hal, sana, batmak, kaybolmak gibi görünse de, aslmda bu hal doğmaktır yeniden hayata kavuşmaktır!

• Mezar, insana hapishane gibi, zindan gibi görünse de, orası ruhun kurtulduğu yerdir!

• Hangi tohum yere atıldı, ekildi de tekrar bitmedi, topraktan baş kaldırmadı? Niçin insan tohumu hakkında yanlış bir zanna düşersin?

• Hangi kova kuyuya sarkıtıldı da dolu çıkmadı? Can Yusufu neden kuyudan ziyan görsün, niçin feryad etsin?

• Bu dünyaya ağzını yumunca, öte tarafa aç! Artık senin hayhuyun, uğraşmaların mekansızlık alemindedir!