๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 20 Ekim 2010, 11:48:50



Konu Başlığı: Rüyamda yokluğunu gördüm
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 20 Ekim 2010, 11:48:50
900. Dün gece rüyamda yokluğu gördüm!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV,2015)

• Dün gece rüyamda, yokluğu gördüm. Onun güzelliğinden şaşırdım kaldım;  aklım başımdan gitti!

• Yokluğun güzelliğinden, kemalinden, olgunluğundan, lütfundan ötürü ta seher vaktine kadar kendime gelemedim!

• Yokluğun la'l madenine benzeyen renginden adeta ipekler, atlaslar giydim!

• Aşıkların heyheylerini çok duydum; "Afiyetler olsun, afiyetler olsun!" sesini çok işittim!

• Yokluktan sarhoş olmuş, kendilerinden geçmiş ve halka halinde oturmuş aşıklar gördüm! Derken, kulağıma bir yokluk halkasının takıldığını gördüm!

• Sonunda, yokluğun nurunda, bir takım acaip nakışlar, şekiller gördüm;   yokluğun yüzünde de, canlar canı parıldıyordu!

• Bu hali görünce çok duygulandım; canımdan yüzlerce coşkunluk coştu! Aşk denizi de dalgalanmaya, köpürmeye başladı!

• Göklerde, binlerce naralar duyuldu! Ben, böyle çavuşa kurban olayım!

901. Bir güzelin ayrılığından ötürü saçlarım ağardı, yüzüm buruştu!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV,1973)

• Güzellikte Çin güzellerini geride bırakan, onların güzelliklerini unutturan bir güzelin ayrılığından ötürü, saçlarım ağardı, yüzüm buruştu!

• Can, tatlı dilli sevgilinin sözlerini kıskandığı için kulağa; "Onun sözlerini pek işitme, az duy!" demededir! Gönül de, onun güzelliğini kıskanır da, göze;  "0 güzele sık sık bakma, onun yüzünü az gör!" demektedir!

• "Gamın ayağını bağlayayım!" diye zevk elini uzattım! Ey müslümanlar! Böylece, benim zevkim de gam rengine boyandı!

• "Belki beni kurtarır!" ümidi ile bir taşa el attım. Fakat, o da, denize düşmüş, şuna buna el atmada, önüne gelene sarılmada!..

• Bugün, gönlün kapısının önünden geçiyordum. Kapıdan içeri baktım ve onu çok perişan bir halde gördüm; yüzü sapsarı idi, elbisesi yırtılmıştı; sağını solunu bilemez bir hale gelmişti!

• Ona; "Nasılsın?" dedim. Hayhaylarla ağlamaya başladı. Dostundan ayrıldığından ötürü feryadlar ediyordu.

 

902. Ben susuyorum; benim sırlarımı sana uyanık gönlüm söylesin!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV,2014)

• Sevgilim sırrını bana söylemiyor; benim de dilim tutuluyor, ona bir şey söyleyemiyorum!

• Ondan özür diliyorum da, diyorum ki: "Ben susuyorum; sana sırlarımı, benim uyanık gönlüm söylesin!"

• Halbuki, bir başkası karşımıza çıkınca o, baştan başa dil oluyor; benim sırlarımı da, kendi sırlarını da söylüyor!

• Bu halde, benim vehimli gönlüm kötü bir zanna kapıldı, bir şüpheye düştü!

• 0, sırrımı ister söylesin, ister söylemesin; gerçek olan şu ki; ben, sevgilinin ayrılığına sabredemiyorum, dayanamıyorum!

 

903. Benim canım, senin canın; senin canın da benim canım!
 Bir bedende iki canı kim görmüştür?

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

c. IV, 2012)

• Ey benim gönlümün huzuru, rahatı; ey benim gönlümü kıran, perişan eden aziz varlık! Ey hiç bir suçum yokken kendini benden çeken sevgili!

• Sen gittin, benden uzaklaştın ama, gönlümden dışarı çıkamadın, gönlümden uzaklaşamadın! Çünkü sen, bir mum gibisin; gönlüm, canım da senin fenerin!..

• Benim canım, senin canın; senin canın da benim canım! Hiç kimse iki bedende bir can görmüş müdür?

• Seninle buluşmak, benim hayatımdır; senden ayrılmak da ölümümdür! Bu iki durumda beni, eşsiz bir hale getirdin!

• Ab-ı hayatı çok aradım, bulamadım! Sonunda, Hızır (a.s.) bana dedi ki:  "Onunla buluşmadıkça canlanamazsın! Bu sebeple, boş yere ab-ı hayatı arama!"

• Gam; senin gamına düşenin, senin gamınla gamlanarın yanına sokulamaz! Gizlice sokulursa, onun boynunu kesmek gerek!

• Hallac-ı Mansur hazretleri; "Ey yaşı küçük, bedeni körpe, taze güzel!" diye başlayan şiirini senin için söylemiş!

• Senin güzelliğin ile mest olanlara, gam yaklaşamaz! Düşünce ile gam, halkındır!

"Şeyh Galib; "Aşıkta keder neyler; gam, halk-ı cihanındır!" diye buyurmuştur."

• Kim nefsanî duygularına esir olmuş, tabiat kuyusunda kalmışsa, kurtulmak için ipe benzeyen pişmanlık düşüncesine sarılmaktan başka çaresi yoktur!

• Fakat, aşk kanadı ile uçabilirse, ip işe yaramaz! "Yakîn"e, tam inanca kavuşunca şüphe ve zandan tamamıyla kurtulur!

• Ey gönül; dilsizlerle dil birliği yap, onların dilleri ile dost ol da, dedikoduyu rehine ver, kurtul!

 

904. Etrafına halkın gözü ile bakma, kendi gönül gözün ile bak!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV, 1972)

• Ey aşık! îki gözünü aç da. cennete  akan şu dört ırmağı kendinde bul, kendinde gör: Su ırmağı, süt ırmağıı, bal ırmağı, şarap ırmağı!

• Ey aşık! Kendine bak da, insanların işine karışma; "Şu şunu söylüyor, bu bunu söylüyor!" deyip durma!

• "Filan bana diken diyor, filan yasemin diye çağırıyor!" düşüncesine kapılmayan, her söze, herkese aldırmayan gül gibi can gözü açık insanın, ben kulu kölesiyim!

• "Filan sana kafir diyor, bir başkası da sana din adamı diyor!.." Bunlardan vazgeç, gözünü aç da, bundan sonra etrafına halkın gözü  ile bakma!

• Allah, sana basiret gözü, gönül vermiş! Öyle bir göz vermiş ki, senin mahmur bakışlarına karşı Cebrail'in kanadı secdeye kapanır!

• Şekil ve suret aşıkları, "Bal bulurum!" ümidiyle ayran çanağına düşen sinek gibi şekle, surete, görünüşe kapılmışlardır!

• Ey Hakk aşığı; neşelen! Seni yükseklere uçuracak kanatların olduktan sonra balçıktan sana ne gam var?

• Ey rahmetten kovulmuş olan Şeytan insan, Cebrail'in bile sana kul, köle almasını istiyorsan, benliği bırak; git, Hz. Adem'e secde et de...

• Kanlar içen, bir çok yolcunun ölümüne sebep olan çölün sendeki kabeden haberi olsaydı, her taraftan ırmaklar akar, gül bahçeleri yetişirdi!

• Ey kendine bakmayıp kendi kusurlarını görmeyip de, başka insanların iyisine kötüsüne bakıp kalan zavallı! Allah, senin yardımcın olsun!..

 

905. Sen, ayağını nereye basarsan, orada laleler, menekşeler, yaseminler biter!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV, 2006)

• Ey benim canım! Sen, nereye ayağını basarsan, orada laleler, menekşeler,  yaseminler biter!

• Gül dalından bir gül koparsan da ona üfürsen, ya doğan olur, ya güvercin!

• Bir dağarcığın üstünde elini yıkasan, elinden dökülen sularla o dağarcık, altın bir put halini alır!

• Bir mezarın başında Fatiha okursan, o ölü uyanır, kefenini yırtıp kalkar!

• Eteğin bir dikene dolaşsa, diken, bir çeng haline girer de; "ten ten tene nen" diye nağmelere başlar!

• Ey Halil! Hangi putu kırdıysan, o put canlanır, akıllanır da bir insan olur!

• Gönül sahnesinden her an insanoğlu gibi biri doğup çıkar fakat, ortada ne erkek vardır, ne de kadın!

• Derken, onun yanından, arkasından adamcıklar dökülür ve yeryüzü onlarla dolar taşar!

• Bu şekilde, daha elli beyt söylemek isterdim ama, sen ağız açar konuşursun, diye ben, ağzımı kapadım!

 

906. îçine aşk ateşi düşen ağaç yanmaz!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

(c.IV.2005)

• Neden yabancılar gibi öyle uzakta oturdun? Gel, aşk delilerinin arasına gir!

• Neden utanıyorsun? Hem aşık olmak, hem de utanmak bir arada olur mu? Can nedir? Hem aşk hevesi, aşk zevki, hem de can korkusunu kim bir arada görmüştür?

"Hz.Mevlana Dîvan-ı Kebîr'in  bir başka beytinde şöyle buyurur"

*0, bir can karşılığı bir öpücük veriyor; ne bedeva bir alış veriş! Git; can ver de bir öpücük satın al!

• Aşkı evler yıkan, harap eden sevgili kalktı da, komşuların evine geldi!

• Şu deniz, aşık olduğu için coşup köpürüyor; göklerde dolaşan ay bile, aşkın önünde başını eğer!

• Ey uykuları bağlayan, bırakmayan sevgili! Gel de, bu gece vuslatınla uykumuzu nişansız, izsiz bir hale sok!

• Her padişahın kulları onu korurlar, bekçilik yaparlar! Bizim padişahımız ise kullarını korur, onları gözetir; onlara gözcülük, bekçilik yapar!

• Bizim padişahımız, uykuyu da bilmez, uyanıklığı da! 0, bize çok yakındır;  o bizim canımızın, damarlarımızın içinde dolaşmaktadır!

• Bu gece bir güzel gördüm; elinde bir meşale vardı! Allah'ım; acaba o kimdir?

• Onun yüzünden uykum kaçtı; coşkunluksa arttıkça arttı! Hindistan'dan gelen fil, yine Hindistan'ı hatırladı!

• Allah aşkının ateşi, yüceldikçe yüceldi; Allah'ın kaza ve kader oku, yaydan fırladı!

• Gayb yeryüzüne ekilmiş tohum, topraktan başgösterdi, bir ağaç gibi boy attı, apaçık meydana çıktı!

• Şimşek çaktı, ağaca bir ateş düştü! Büyük, amansız bir şimşek, büyük, aman bilmez bir ateştir ama, bu ateş, başka türlü bir ateştir!

• îçine aşk ateşi düşen ağaç, yanmaz; o ateşle daha da güçlenir, yeşermeye başlar! Gül bahçesi de, şimşekten, aşk ateşinden açılıp saçılmaya başlar!

• Su, bu ağaçlara zararlıdır! Çünkü bu ağaçlar, ateşle yeşerir, boy atarlar!

• Fakat, sen meydanda iken, sen sen iken, benlikten kurtulmadığın için, ağaç gizlidir! Sen gizlenince, o meydana çıkar!

• Aşk bahçesinin parlaklığı da, güzelliği de Tebrizli Şems'tir; aşk ağaçlarını yetiştiren bahçıvan da odur!

"Eğer sen aşkın açığı isen ve aşkı arıyorsan, keskin hançeri eline al, utanmanın boğazını kes!" (c. I.nr. 213)

 

907. Nice peygamber, vatan sevgisi uğrunda gözyaşı dökmüştür!
Fe'ilatün, Fe'ilatün,Feilatün ,Feilün 

(c. IV,2000)

• Sevgilim! Senin ayrılık acılarına dayanamayarak ölmek, benim için zevktir, neşedir! Sensiz yaşamayı ben ne yapayım? Sen olmadıktan sonra ölüm, bana bal gibi tatlı, süt gibi lezzetli gelir!

• Sudan ayrı düşmüş olan balık, can verinceye kadar kupkuru kumun üstünde çırpınır durur; canı bedeninden ayrılınca, artık her şey bitmiştir!

• Acı su, denizde yaşayanlara ab-ı hayattır; kuru şeker yığını ise onlara mezardır, kefenden daha beterdir!

• "Cüz'ler"in asılları olan "küll"e doğru gitmeleri ve onda yok olmaları gerekmektedir! Bu, bir oyun değildir! Nice peygamber, vatan sevgisi uğrunda gözyaşı dökmüştür; peygamber olduğu halde, geldiği yeri, asıl vatanım özlemiştir!

• Yurdunu, doğduğu yeri bilmeyen çocuk, ister İstanbul'da olmuş, ister Yemen'de bulunmuş, o, dadı ister, süt anne ister!

• Yıldızların dolaştıkları yer gökyüzüdür; hayvan da, selvi gibi, yasemin gibi toprağa bağlıdır! Herkesin, herşeyin bir yurdu, bir vatanı vardır! Ey insanoğlu;  senin vatanın neresidir?

• Kurbağanın canı sudandır, havadan değil; o havayı bilmez! Denizlerde yaşayanların hepsinin işi gücü budur! 

133- Eski şairlerimizden birisi; "0l mahîler ki derya içredir, deryayı bilmezler diye yazmıştır. Evet; denizde yaşayanlar, denizin ne olduğunu bilmezler!

• İlahî nur denizinde gizlenmiş olan ariflerin nefesleri nurdandır! Onlar, hep nuru teneffüs ederler; bilgisiz karanlığı yok ederler!

133- Eski şairlerimizden birisi; "0l mahîler ki derya içredir, deryayı bilmezler diye yazmıştır. Evet; denizde yaşayanlar, denizin ne olduğunu bilmezler!

• Buraya gelince kalem kırıldı, kağıt da yırtıldı! Lütuf sahibi Rabb'in büyüklüğünü, kudretini anlayınca dağ bile paramparça olur!

 

908. Sen, canların canısın;aşık olmayan canları kır, yok et!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV,2011)

• Sen, canların canısın; aşık olmayan canları kır, yok et! Asıl insan sensin; insan olmayanları, insan şeklindeki varlıkları ortadan kaldır!

• Sen, ölümsüz bir cevhersin! Gel, gözlere gir, gözlerde kal; senin gibi olmayanları taşlarla kır geçir!

• Ey mana güneşi! Hakk'ın göklerinde ilahî nurlar saç, gözleri kamaştırarak parla; gökyüzündeki yıldızları kır, birbirine geçir!

• Halkın gönüllerini, gaybı bilir bir hale getir; kendi ayıplarını değil de, başkalarının ayıplarını görenlerin gönüllerini kır!

• İz, eser; izi, eseri olmayana perdedir; izsizliği, esersizliği al; izi, eseri kır geçiir!-

"Aziz  Hüdayî hazretleri bu hususta şöyle buyurmuştur:

"Zuhuru perde olmuşdur zuhura
Gözü olan delîl ister mi nura"

(Onun varlığı, kendi varlığına perde olmuştur! Gözü olan bir kimse, nuru görmek için bir delil, bir gösterici arar mı?)

• Karanlık geceyi gündüz gibi aydınlat; bekçilerin insafsızlığını kır geçir!

• Ey Tebrizli Şems! Sen, Hakk'ın bir güneşisin; can mumunu da, şamdanını la kır geçir! 

 

909. Benim başımı şu merhametsiz, gaddar dünyaya bağlatma!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. IV, 1999)

• Ey dost; gönlüme cefalar ederek onu avare, yersiz yurtsuz bırakma! Çaresiz kalmış canımı al; ciğerimi yakma!

• Sana gönüllerini vermiş gamlı, kederli aşıkların pek çoktur! Canın hakkı için, başın hakkı için, şu zavallı, gamlı gönlüme dokunma!

• Bana, çaresizliğime, zavallılığıma acı; senden başka çaremi bulan biri varsa, beni bırak! Sen, çaremi bulmaya uğraşma!

• Gönül, senin ateş tapınağının karşısında bir şişedir! Benim sırça bir şişe gibi olan gönlüme karşı, gönlünü taş gibi sert ve merhametsiz hale sokma!

• Her an cefacı ayrılığın, bana ayrılığın nefeslerini veriyor!.. 0 nefesleri korkusuzca üfle ama, cefa etme!

• Boğum boğum bedenim bir beşiğe benziyor; gönlümse, o beşikte uyuyan çocuk! Çocuğu, hep beşikte bırakma; uyanınca onu kucağına al, göğsüne bastır!

• Güzel yüzünün güneşi nurunda, benim canımı bir toz zerresi gibi oynat;  canımı, gece gibi her yıldıza bağlama!..

• Merhametsiz, gaddar dünyanın hileden iki yüz başı var. Benim başımı şu gaddar dünyaya bağlama!

• Şu bir günlük şarabının sonsuz bir mahmurluğu var; beni, bu hain meyhanecinin şarabına susatma!

• "Nasüt" alemindeki bu düzenbazlıklar hep senin "lahut" alemindendir; artık   bu düzenbaz kafîre yardım etme!   

"Nasut alemi, insanın maddî ve beşerî yönü; lahut alemi ise, mutlak vücudun ilk mertebesidir. Bundan evvel mertebe yoktur. Hakîm Sena'î hazretleri bir beytinde şöyle buyurur:

"Can aleminde öyle gönüller vardır ki, orada verilen kararlar bu dünyada tatbik edilir-Yani, bu dünyada bu görülen her şey, ezelde lahut alemindeki takdire göredir. Allahım.!  Artık, bu hileci kafir nefse yardım etme; bizi ezelin takdirine uydur!

 

910. Aşk, alnımıza eziyetler, mihnetler yazdı!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. IV.1991)

• Hepsi de yediler, içtiler, uyudular; yurt boş kaldı! Çayırlarda, çimenlerde salına salına gezmenin, dolaşmanın tam zamanı geldi!

• Herkes içti ve gitti; biz, sağ olalım! Biz zaten zamanın gönlüyüz, canıyız;    zamanın baş kumandanıyız!

*Sen ab-ı hayat olunca, ölümsüz kalmayan bulunur mu? Herkes ölümsüz olur! Sen sevimli, güzel bir put olunca, herkes putperest, puta tapan olur!

• Ask alnımıza eziyetler, mihnetler yazdı. Sevgi bize fitneler üstüne fitneler  takdir etti.

*Sonra, gönlümüze ferahlık geldi; cihanın hadiseleri ile gönlümüzü karmakarışık, perişan etmesinden kurtulduk! Dünya sevgisinin engellerinden yakasını sıyıran can, Hakk'ın lütuflar, ihsanlar gül bahçelerine doğru uçar gider!

* Ey devem! Gel, buraya çök, ıh! Burası çok güzel bir konak yeri; sulak, verirnli, bolluk; tam deve yatağı!

• "Rızıklanırlar, rahat ederler!" Biz de o şarabı içelim, o mezeyi yiyelim! "Mak'ad-ı sıdk" (gerçeklik konağı), aşıklara konak oldu, yurt oldu! 

"Al-i İmran Surcsi, 3/169. ve Kamer Suresi, 54/55. ayetlere işaret edilmektedir."

• Elmanın eteğini tutalım, şeftaliye doğru çekelim; gonca gülden birkaç söz duyalım da, yasemine götürelim!

• Bana şarap sununca, edebe uymamı bekleme! Şeriat bile sarhoşu cezalandırmaz; sen de beni cezalandırma!

• Edepli olmak da, edepsiz olmak da elimde değil! Ne yapayım; mest olmuş deveci ipimi tutmuş, beni deve gibi çekip götürüyor!

• Bülbül aşık oldu da, gülden bir öpücük bekledi, gönlünden geçirdi! Ona;  "Ne olur" dedi "Şeker kamışını kır da, benim gönlümü kırma!"

• Bülbül; "Öpücük vermezsen, bari bana aşk şarabı sun!" dedi. Gül; "Onu da vermeyeceğim!" dedi. "Haydi git; üzüntülere kapıl, hüzünlere dal !.."

• Dal da yaprak da titriyor, benim gönlüm de titriyor; yaprağı rüzgar titretiyor, gönlümün titreyişi ise, Hoten güzelinin yüzünden!

• Gülün, lalenin yüzleri, bana, şu lekenin altında bir mumun gizli olduğunu haber veriyor!

• Aklını başına al, çalış çabala da bilgisizlik leğenini gönlünün üstünden kaldır! Kaldır da, can maşrıkından(doğusundan) parlak bir gün belirsin, ortalığı aydınlatsın!

• Ey Tebrizli Şems; sen, can maşrıkından doğ! Çünkü, senin güneşin candır;    bütün dünya ise bedendir!