๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 15:28:31



Konu Başlığı: Perişan bir haldeyim
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 15:28:31
691. Perişan bir haldeyim, sen bana acı da evinin yolunu göster!

Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa-îlün 

(e. III, 1465)

• Ey beni evine misafir olarak almak isteyen, yanıma gel! Ey benim canıma can olan sevgili, bu müjdeli haberden şaşırdım kaldım. Ben evin nerede olduğunu bilmiyorum.

• Ey güzelliği ile şehri de şehirliyi de hayran bırakan aziz varlık! Ev nerede göster, bulunduğu yeri tarif et! Ben evi bilmiyorum.

• Kendisine can olduğun kişide akıl, fikir, bilgi, anlayış arama! Sorguya çekerek onu incitme, sen beri gel, zaten ben evin yolunu bilmiyorum.

• Seni görüp şaşıran, aptallaşan kişiyi mazur gör! Evden uzaklaştırma! Zaten ben evi bilmiyorum .

• Ben aşığım, iştiyaklar, özlemler içindeyim. Herkes benim olduğumu bilir, beni tanır. Perişan bir haldeyim, gücüm, kuvvetim kalmadı. Sen de bana acı da evini göster, çünkü ben evi bilmiyorum.

• Ey usta çalgıcı, vur vur!  Elindeki defe vur! Gönlümün yolunu da vur, beni şaşırt! Zaten ben evin yolunu kaybetmişim, evi bilmiyorum.

 

692. Ne olursam olayım, senin talebenim;  gülün dudaklarından bir gülüş öğrenmek istiyorum.

Mefnlü, Meffi'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. III, 1463)

• Ne olursam olayım, ister anlayışı kıt bir adam, ister eğri ağızlı yalancı bir kişi olayım; senin talebenim. Daima gülün dudaklarından bir gülüş öğrenmek istiyorum.

• Ey anlayış, duyuş çeşmesi, yoksa sen talebe istemiyor musun? Bilmem ne hileye baş vurayım, ne yapayım da senden uzak düşmeyeyim; bir talebe olarak daima senin karşında bulunayım?

• Hiç olmazsa kapı aralığından şimşek gibi çak, yüzünü göreyim de o dehlizdeki ateşten yüzlerce mum uyandırayım. Her tarafı aydınlatayım.

• Bir an olur; "Vergi memuruyum!" diye varımı yoğumu alır gidersin. Bir an olur; "Kılavuzum!" diye önüme düşersin.

• Ben tavadaki balığa benziyorum. Tavada o tarafa bu tarafa döne döne kavruluyorum.

• Tavada beni o tarafa bu tarafa çeviren sensin. Gece karalığında bile seninle beraber olunca, ben gündüzden daha aydınım.

 

693. Sevgilim, şu balçıktan yaratılmış evde, sen olmadıkça gönül mahzundur.

Mef'ülü, Mefa'îliin, Mef'ülü, Mefa'îlün 

(c. III, 1462)

• Ben ressamım, her an bir güzellik resmini yaparım. Fakat seni görün yaptığım resimlerin hepsini senin önünde yırtar, atarım.

• Yüzlerce resim yaparım, sanki onlara can veririm. Fakat senin güzelliğini  görünce, onların hepsini ateşe atar, yakarım.

• Sen ya sakisin şarap sunarsın, yahut ayık kişilerin düşmanısın, yahut yaptığım her benlik evini harap eden birisisin.

• Can dökülüp saçıldı. Sana doğru akıp gitti, sana karıştı, seninle bir oldu  Canda senin kokun var. Onun için şu canı hoş tutalım, sevip okşayalım.

• Benden akan her kan damlası, senin toprağına düşer de, ona der ki: "Ser sevgin ile aynı renkteyim, senin aşkınla ben ortağım."

• Sevgilim, şu balçık evde sen olmadıkça gönül mahzundur, perişandır, har bir haldedir. Ya eve gel, eve sahip ol, yahut da ben bu evi temelinden yıkayım  gitsin.

 

694. Hallaç sağ olsaydı, sırlarımın azametinden ötürü o beni darağacına çekerdi.

Mefülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. III, 1459)

• Ben o sevgiliye aşık olduğumdan beri tuhaf bir haldeyim. Onu sevdiğim için büyük bir iş başarmışım gibi iş güç sahibi olmuşum. Dünya işlerinden yüz çevirdiğim için işsizim, işsiz kalmışım. Pergel gibi ayağımı bir yere koymuşum, başım dönüp duruyor.

• Ey dost! Eğer sen bana gerçekten yakınsan bak da seyret; ben nasıl kendimden geçmişim; neden hep bana aşk sırlarını sorar durursun? Anlıyorum, aşkta ben meşhur olmuşum, herkes benden bahsedip duruyor.

• 0 arslan, aşkın gönül kanından başka birşey içmez. Ben de o arslanın yavrusuyum. Kan içmek için gönül arıyorum.

• Dertliyim, hastayım. Biliyorsun da bana Fatiha okuyorsun. Fakat ey dost görmüyor musun? Ben zaten Fatiha'dan hastayım, yani ruhların ilk yaratılışından, ezelden aşığım da oradan ayrı düştüğüm için hastayım.

• "Enelhakk" (=Ben Hakk'ım) dediği, gerçeğe işaret ettiği için halk gerçeği anlayamadı, Hallaç'ı darağacına çekti. Hallaç sağ olsaydı sırlarımın azametinden ötürü, o beni darağacına çekerdi.

 

695. Sen beni görmek istiyorsun ama, bedenimi görüyorsun, beni göremiyorsun.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. III, 1445)

• Ben hırkamı rehin ettim. Meyhanede elbisesiz olarak kaldım. Bütün varım yoğumu satıp yedim, bir şeyim kalmadı. Bu yüzden ben bugün meyhane mi safiriyim.

• Ey güzel yüzlü mutrip! El çırpa çırpa güzel bir gazel söyle, de ki: "Seni yerin burası değil, sen münacat ehlisin. Halbuki ben meyhane erlerindenim."

• Ey beden süretine, şekle takılıp kalan gafil! Sen beni görmek istiyorsun  ama, sen sadece benim bedenimi görüyorsun. Canı görmeye imkan yoktu Ben meyhanenin canıyım.

• Ben midesine düşkün, yiyip içmeyi seven, yemek için yaşayanlardan değilim. Ben yemekten içmekten bezmiş, usanmış bir insanım. Ben meyhane sofrrasının başındayım.

• Ben padişahın yakın dostu, hemdemiyim. Gerçekten de zamanının Süleyman'ıyım. Ben tamamıyla iman halini aldım. Meyhanenin de imanı oldum.

• Ben bu dünyada aşk ile neşelendim. Aşk ile mest oldum. Birisini gördüm de "Kimsin?" diye sordum. "Ben meyhanenin padişahıyım." diye cevap verdi

• Nerede olursam olayım, aşk ile birlikte, aynı kaseden içiyorum. Her nerede gezersem gezeyim bana hep meyhanede dolaşıyormuşum, meyhanede gez yormuşum gibi geliyor.

• Altınım, gümüşüm gitti ama, gümüş gibi parlak bedenli bir güzelin göğsüne dayanmışım, onun kucağındayım. Malım mülküm yok ama, kendim  meyhanenin malı, mülkü olmuşum.

• Ey canıma can olan sakî! Sen harap olmuş gönlümün mumusun. Hara gönlümü bir gör! Ben meyhanede düşüp kalmışım.

• Sen; "Bu yıkık yere, bu meyhaneye şeytan seni düşürmüş." dedin, fakat meyhanenin şeytanında bile melek huyu, melek güzelliği var.

• Ben sustuğum zaman meyhane küpüyüm. Söz söylemeye başladığım Zaman meyhanenin kapısı olurum.

 

696. Kendimden geçtim de senin aşkını seçtim.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, 

(c. III, 1446)

• Gönlüm yok, elim yok. ayağımı da senin aşkın bağlamış. Halbuki ben nice bağlar koparmışım, nice kayıtlardan kurtulmuşum. Ey sevgili yavaş davran! Ben ayık değilim, mest olmuşum.

• Hayranlık meclisinde senin bildiğin, tanıdığın padişahtan bana can gibi görünmez bir şarap kadehi sunuldu. Yavaş ol, ben mestim.

• Ey canım sevgili! Birazcık olsun bana yaklaş, uzak durarak beni daha fazla incitme  Ey dilberim, yavaş ol; ben mestim.

• Ey sevgilinin sakîsi! Sevgiliye şarap sunarken ağır canlılıktan, donukluktan sakın! Rahiblere göstermeden gizlice o şaraptan bana da sun! Yavaş sun ki, ben mest bir haldeyim.

• Ey şarap! Ben senden daha beter bir haldeyim. Ben senden daha fazla şarabım. Senden daha fazla coşuyorum, köpürüyorum. Yavaş davran, ben mestim.

• İnsanları sarhoş eden, coşup köpüren şarapla aynı cinstenim. Hırkalarını satanlardan değilim. Neden durumu sevgiliden gizleyeyim, örtüneyim? Ben mestim.

• Kendimden geçtim de senin aşkını seçtim. Sonra gördüm ki tamamıyla yok olup gitmişim. Artık sen de yavaş davran! Çünkü benim aklım başımda değil.

 

697. Ben bir doğan kuşuyum, o ruhanî padişah beni çağırmada.

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün

(c. III, 1447)

• Can hekimine gittim. "Lütfen beni muayene eder misiniz, şu nabz bakar mısınız?" dedim. Ben tuhaf bir haldeyim. Hem gönlüm bende de hem hastayım, hem aşığım, hem de mestim, kendimden geçmişim.

• Keşke bir olsaydı, benim yüz çeşit hastalığım var. Bütün bu hastalıklarla raber bir de işin ötesini araştırmaya kalkmışım. Ötelerden haber almak istiyorum.

• Can hekimi: "Bu kadar çok hastalıklar seni öldürmedi mi?" dedi, "Ev dedim, "Bu kadar hastalıklara dayanamadım, öldüm. Beni mezara koydu Fakat senin kokunu alınca mezardan sıçrayıp kalktım."

• 0 ruhanî güzelliğe sahip aziz varlık, o Hakk'a mensup dost, o nuruna, zelliğine dalıp da ellerimi kesip doğradığım o Yüsuf-ı Kenan olan hekim,

• Hoş bir halde yanıma geldi. Elini gönlüme koydu da: "Ne ildensin sen? haldesin?" dedi. Dedim ki: "Ben yabancı değilim, bu ildenim, halim meydanda!"

• Durumumdan şüpheye düştüğü için münakaşa etmeye, çekişmeye kalkışınca, tuttu bana bir kadeh şarap sundu. îçince sapsarı yüzüm kızardı. Alev yanmaya başladı. Bu yüzden çekişmeden vazgeçtim.

• Derken elbisemden soyundum, mest oldum. Deli divane oldum. Hakk rabıyla mest olmuş kişilerin meclisine girdim. Sağ tarafa oturdum.

• Yüzlerce kat elbiseler giyindim. Yüzlerce çeşit coşkunluklarda bulum Yüzlerce kase döktüm. Yüzlerce testi kırdım.

• Musa(a.s.)'ın yokluğunda îsrailloğulları altından yapılmış buzağıya tapmışlardı. Ben aşka tapmazsam, yünden, yapağıdan yapılmış yalancı buzağı  olayım.

• Ben bir doğan kuşuyum. 0 ruhanî padişah yine beni gizlice çağırın, beni padişahlara bir şekilde yücelere doğru çekip götürmede.

• Sevgilim, ayağımı bağlayan sensin. Sevgilim, ben senin mestinim. îster ok olayım, ister yay yüzüğü; ben senin elindeyim, seninim.

• Göklere doğru fırlar, yücelirsem, senin yüzünden fırlar, yücelirim. Mest olmuşsam, senin mestinim, alçalırsam senin yüzünden alçalırım. Varsam senin yüzünden var olmuşum.

• Beni mest ettin de döndürüp oynatıyorsun. Mademki küpün ağzını kapadın, ben de artık ağzımı kapayayım.

 

698. Senin hayalini suda gördüm de yakalamak için suya el attım, su bulandı.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün 

(c. III, 1453)

• Aynada güzel yüzünüzün hayalini görünce hayran oldum. Dil dökmeye başladım, fakat ayna nefes istemez, söz istemez, buğulanır. Bu yüzden ayna buğulandı da hayalin görünmez oldu. Vah benim sözlerime, vah benim sözlerime!

• Senin hayalini suda gördüm de yakalamak için suya el attım. Fakat su bulandı, seni göstermez oldu. Ben de boş yere uğraşmış oldum.

• Ey dost! Aramıza "Ey dost!" sözü bile sığmıyor. Ey sevgili demeye kalkışsam, "Ey sevgili!" bile diyemiyorum.

• Ah etsem, o da ne taraftan geldiyse o tarafa geçip gidiyor. Ağzımın yolunu kapadım. Artık feryad bile edemiyorum.

• Benim feryadım, benim ahım o ayın bulutlar arasına girip kendini göstermemesindendir. Ey benim ayın on dördü olan dilberim! Göğümdeki bulutlar arasına gizlenir, ama sen gizlenmezsin. Elbette canlı ay yüzlüye bakmak daha hoş!

 

699. Varlıktan kurtuluş.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün 

(c. III, 1443)

• Varlık tahtasını yıkadım, temizledim. Varlıktan, benlikten kurtuldum. Benim  artık dünya ile bir ilgim kalmadı. Nasıl olduğu bilinemeyen, anlaşılamayan  büyük yaratıcı ile aramızdaki perdeyi de yırttım, attım. Artık bu hus kafamı yormayacağım, düşüncelere dalmayacağım.

• 0 eşsiz kutsal varlık, beni lütuf sütü ile besledi, yetiştirdi. Ayıplanma kınanma taşı nasıl olur da bana ulaşabilir? Bende gamın yaprağı bile yok.

• Ben yokluğa öyle dalmışım ki sevgilim: "Bir an için olsun gel, ben otur!" deyip duruyor da, ben ona bile aldırmıyorum.

• Hani bir an var ya, Adem(a.s.)'ı bir anda varlık alemine getirdi. On andan da usanmışım, benim onunla da ilgim yok!

• Sen bir an bile kendisinde olmayana ne dersin? Binlerce defa başıma vuruyor, başımı eziyor da ona bile aldırmıyorum.