๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 18 Ekim 2010, 21:33:23



Konu Başlığı: Kainat herşey sevinci senden alır
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 18 Ekim 2010, 21:33:23
1291. Kainatta herşey, sevinç ve neşeyi senden alır!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, 

(c. V, 2485)

• Benim yaverim, yardımcım sensin; Allah için olsun, bana dostluk göster! Senin için, benim hasta ve zavallı gönlümden daha zayıf hiç bir av olamaz!

• Eğer sen, tenezzül buyurup lütfedip beni kucaklayıp sıksaydın, ızdıraplar, kederler, üzüntüler beni sıkar mıydı?

• Eğer sen, merhamet bulutundan benim "başıma yağdırsaydın, gözlerim, bulut gibi gözyaşları döker mi idi?

• Eğer sen, hoş kokulu güzel saçlarını okşamama müsaade etseydin, hiç olmazsa saçlarının ucunu olsun avucuma verseydin, ben, elimi uzatırdım da göğün kulağını bükerdim!

• Eğer sen, bir gece lütfedip başımı kaşısaydın, ben, "ay"ın başından külahını kapıp alırdım!

• Sen, lütuf güllerinden başıma serptiğin içindir ki, yürürken hiç bir diken ayağıma batmadı!

• Ey dudağım; fazla konuşma, sus! Kulağını ötelere doğru çevir; ötelere kulak ver de, sesler duy! 0 sesler, sana gam otağı olsun!

 

1292. Ey ruhani varlık; beni benden alıp götürdün!

Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün 

(c. V, 2592)

• Ey ruhanî varlık! Bugün bana ne getirdin? Ne getirdiğini bilmiyorum ama, şunu biliyorum ki, beni benden alıp götürdün!

• Ey güzelliğin gül bahçesi! Bugün ne kadar güzelsin, ne kadar hoş kokuyorsun! Hangi gül fidanında gülerek açıldın, koku saçıyorsun; hangi gül bahçesi seni bağrına bastı, besledi?

• Bugün, sende şaşılacak bir hal var; sarhoşsun, düşe kalka yürüyorsun Söyler misin, hangi bahçede açıldın, kimin elinden şarap içtin?

• Sendeki o cömertlik, o altın saçan huy, o sultanlık yok mu, ihtiyarlara da gençlere de cömertlik öğretti!

• Hem yol arkadaşısın, hem dert ortağısın; toplulukta da varsın, ferdle de berabersin; hem sevensin, hem sevilensin!

• Bununla beraber, toplulukta otur; benimle de gelme! Korkarım ki, yolda benimle gelirken geri döner kaçarsın!

• Eğer gelecek olursan, yalnız gel; gönlünü (varlığım, benliğini) bırak, getirme! Çünkü, gönülden, iki gönüllülük çıkmaz; bazan sıcaklık, bazan soğukluk görülür!

 

1293. Sen, şu anda kendi bedeninin kabrinde bulunmaktasın!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün

 (c. IV, 2454)

• Dünyadaki yaşayışımız, bazan tatlıdır, hoştur, bazan da kederlerle doludur, hoş değildir! Aklını başına al da sen, daima hoş yaşama mülkünü bağışlayana gönlünü ver; fani dünyaya değil, ebedî hayat lütfedene aşık ol!..

• Bütün ömrümüzün gecesi  siyah, gündüzü aydınlık olarak geçer! Sen, ilahî nurla daima aydınlık olan bir ömrü ara!..

• Ey, arasıra mezarı ve lahdi aklından geçiriyorsun, son nefesini verince gideceğin yeri düşünüyorsun! Halbuki sen, şu anda, daha ölüm gelmeden kendi bedeninin kabrinde yatmaktasın! Gafil olduğun için, bu nükteyi anlayamıyorsun!..

• Sana rızık vereni düşünmek, ona şükretmek, onu hatırlamak, minnet hisleri duymak sana helal rızık yerine geçecektir! Sen, onu bırakıp da sayılı rızık peşinde didinip duruyorsun, dükkan sevdasına kapılıyorsun!..

• Can alemi, safa denizidir; bedenin, maddî varlığın da onun köpüğü gibidir! Safa denizine bak; köpüklerden elini çek!..

• Köpük, denizin üstünde hiç durmadan oynar! Çünkü, arka arkaya gelen dalgalar onu rahat bırakmaz!

• Köpük kıyıya vurunca su kesilir! Çünkü, birlik denizinin gönlünde iki renklilik yoktur!

• Bütün canlar birdir, bir yerden gelmiştir! Görünen her şey, kainatın sahibi, kainatı yaratan büyük bir varlığın bulunuşunun belirtileridir! Eğer aklın varsa, şaşı gözünü düzelt de, kainata öyle bak!..

 

1294. Sevgilin yoksa, neden aramıyorsun?

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'lün 

(c. VI,3061)

• Eğer sevgilin yok ise, niçin aramıyorsun? Eğer sevgiline kavuşdu isen, niçin sevinmiyor, neşelenmiyorsun?

• Nefse uymak (Ebu Cehillik), seni Hakk'tan gizliyorsa, sana perde oluyorsa, Ebu Cehil ile, Ebu Leheb ile ne diye savaşmıyorsun?

• "Bu nefisle savaşmak ne zor, ne şaşılacak iştir!" diye tembel tembel oturuyorsun! Nefisle savaşmayarak aşk hevasına uymadığın için asıl şaşılacak kişi, sen olmuşsun!

• Senin varlığının gecesinde gizlenmiş, pusuya girmiş öyle parlak bir ay varken, gece yarısı kalkıp ne diye duaya koyulmaz, yalvarıp yakarmazsın?

• Benim şarabım aşk ateşidir; hem de, bu şarabı Hakk lütfetmekte, sunmaktadır! Canını böyle bir ateşe odun etmediğin için yaşayış sana haram olsun!

1295. Allahım; her şeyi Sen takdir buyurursun!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'îlün 

(c. VI,2778 )

• Ey Allahım! Hastalara ferahlık veren Sen'sin; lütuflar ve merhametler arasında can gibi gizlenen Sen'sin!

• Kullarını, Sana yalvarsınlar yakarsınlar diye hasta edersin! Çünkü, inlemenin, yalvarmanın, figan etmenin alıcısı, kabul edicisi Sen'sin!

• Şu dünyada herkes, derdine derman aramaktadır! Halbuki, dertlilerin dertlerinin dermanı ise Sen'i arıyor! Çünkü, derdi de, dermanı da yaratan, şüphesiz Sen'sin!

• İnsanı, şunun bunun kapısına düşüren dertler, önceden meydana gelen bir perdedir! Bu perdenin sonunda, son ucunda, yine Sen varsın! Her dertli, sonunda yine Sen'in lütuf kapına başını vurur!

• Sonunda, süküunete kavuşmaları, rahat etmeleri için hastaları inletir durursun! Halbuki, hakikatte bizim derdimiz de, inleyen, feryad eden de Sen'sin!

•"Sen'sin!" diyen de, vallahi Sen'sin! Bu meydanda oynanan top da Sen'sin topu çeviren de Sen! Bu top oyununu seyreden de Sen'sin!

• Kölelik de, efendilik de, sultanlık da hep Sen'in yazındır! Eğri yazı da : doğru yazı da hep Sen'in mektebinde yazılmıştır!

• Bizim bedenlerimiz, birer evdir; ruhlarımız da, o evlerde birer konuk! Ey Allahım! Biz, yokuz; bedenlerimiz de, canlarımız da Sen'in gölgenden ibarettir! Aslında tenlerimiz de, misafir olan canlarımızın canı da Sen'sin!

 

1296. Ey gül koklayan bülbül!

Mefülü, Mefa'îlün, Mefülıi, Mefa'îlün 

(c. V, 2593)

• Eğer sen güneşten yararlanmak istiyorsan, geceleri ay ışığını arzu ediyor isen, işte doğudan güneşi gönderen, geceleri ayı göklerde dolaştıranı anla! Eğer sen ibadet etmek için seher vaktini düşünüyorsan, sabahı arzu ediyorsan, onları sana lütfedeni tefekkür et; gönlün, minnet ve şükran hisleri ile dolsun!

• Ey Ken'an diyarının Yusufu, ey Süleyman'ın canı! Eğer sen taç ve kemer istiyorsan, işte sana bir taç ve kemer bağışlayan eşsiz varlık!..

• Ey gaza safının Hamzası, ey savaşların Rüstemi! Eğer kılıç ve kalkan istiyorsan, işte sana bir kılıç ve kalkan ihsan eden!..

• Ey gül koklayan bülbül, ey hoş konuşan papağan! Eğer tat ve şeker istiyorsan, işte sana tat ve şeker veren!..

• Ey aklın ve zekanın düşmanı, ey aşık öldüren aşık! Eğer kulak ve göz istiyorsan, işte onları sana lütfeden varlık!..

• Ey kinle dolu şeytan, ey insanın en eski düşmanı! Eğer sen fitne ve şer istiyorsan, işte sana ilahî adaleti yerine getirmek için insanların başına fitne ve şer yağdıran!..

• Sus; o kadar söylenme! Kalk, yola düş! Eğer yol arkadaşı istiyor isen, işte sana yol arkadaşı yollayan!..

• Ey Tebrizli Şemsülhakk! Güzelliğinizden ve gönül alıcı oluşunuzdan ötürü, dertli bir aşık arzu ediyor isen, işte sana dertli bir aşık!..

 

1297. Bu yol vuruculuk ne zamana kadar sürüp gidecek;  bu senlik benlik nedir?

Müfte'ilün, Fa'îlün, Müfte'ilün, Fa'îlün 

(c. VI,3020)

• Gel, gel, daha yakın gel! Bu yol vuruculuk ne zamana kadar sürüp gidecek? Mademki sen bensin, ben de senim, artık bu senlik ve benlik nedir?

• Biz, Hakk'ın nuruyuz, Hakk'ın aynasıyız! Şu halde, kendi kendimizle, birbirimizle ne diye çekişip duruyoruz? Bir aydınlık bir aydınlıktan neden böyle kaçıyor?

• Biz, hepimiz, bütün insanlar, tek bir vücut halinde olgun bir insanın varlığında toplanmış gibiyiz! Fakat, neden böyle şaşıyız? Aynı vücudun birer uzvu olduğumuz halde neden zenginler yoksulları böyle hor görürler?

• Aynı vücutta bulunan sağ el, ne diye kendi sol elini hor görür? Her ikisi de, mademki senin elindir, aynı tende uğurlu ne demek, uğursuz ne demek?

• Biz, hepimiz, bütün insanlar, hakikatte tek bir cevheriz; aklımız da bir, başımız da bir! Fakat, bu kambur felek yüzünden, biri iki görür olmuşuz!

• Haydi, şu benlikten kurtul; herkesle anlaş, herkesle hoş geçin! Sen, kendinde kaldıkça bir habbesin, bir zerresin! Fakat, herkesle birleştin, herkesle kaynaştın mı, bir ummansın, bir madensin!

• Bütün insanlarda aynı ruh vardır; fakat bedenler, tenler yüzbinlercedir! Nitekim, dünyada sayısız badem vardır; ama hepsinde de aynı yağ bulunmaktadır!

• Dünyada çeşitli diller, çeşitli lügatler var; fakat hepsinin de anlamı birdir! Çeşitli kaplara konan sular, kaplar kırılınca birleşirler ve bir su halinde akarlar!

• Tevhidin ne demek olduğunu anlar da, birliği ararsan, gönülden sözü, manasız düşünceleri söküp atarsan, can, mana gözü açık olanlara haberler gönderir, onlara gerçekleri söyler!

1298. Gamdan, ızdıraptan daha tatlı bir şey olamaz!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün

 (c. VI, 2675)

• Mutlu olmanın sırrını Peygamber Efendimiz'den öğren de, Allah sana ne verirse, ona razı ol!

• Başına gelen derde, belaya razı olur da ses çıkarmazsan, o anda hemen sana cennet kapısı açılır!

• Eğer gam elçisi sana gelirse, tanıdık bir dost gibi karşıla, onu kucakla! Zaten o, sana yabancı değildir; onunla aşinalığın vardır!

• Sevgiliden gelen cefaya karşı sakın suratını asma! Onu, neşe ile karşıla; ona "Merhaba, hoş geldin!" de!

• Onu güler yüzle, tatlı sözlerle karşıla da, gönül alıcı o eşsiz varlık, hoşa gitmeyen çarşafını üstünden atsın ve güzelliği ortaya çıksın!

• Gam çarşafına bürünerek gelmiş olan o dilberin çarşafının ucundan sıkıca tut ve asla bırakma! Onun çarşafının kirliliğine bakma; içindeki dilber çok güzeldir, çok tatlıdır, pek de vefalıdır!

• Bu yüzdendir ki, bu mahallede, en çok kadına düşkün olan benim! Böylece ben, her güzel yüzlünün çarşafını çeker dururum!

• Güzellerin hepsi de, çirkin görünsünler diye, kirli, biçimsiz çarşaflara bürünerek karşımıza çıkmışlardır! 0 çarşafın içinde korkunç bir varlık, bir ejderha varmış hissini vermek istemişlerdir!

• Gam belası, beni, korkmuş, endişeye kapılmış olarak değil, gülerek görür! Ben, neşe kılığına girerek gelen derdi davet etmem; aksine, dert kılığında gelen devayı çağırırım!

• Şunu iyi biliniz ki; gamdan, ızdıraptan daha tatlı, daha mübarek bir şey olamaz; karşılığı sonsuzdur!

 

1299. Bu fani dünyaya bağlanıp kalma!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(Bu şiir, bir eski yazma mecmuadan alındı.)
• Ey gönül! Bu fani dünyaya, bu toprak yurda neden bağlanıp kalmışsın? Bu ağıldan dışarı çık; çünkü sen, can aleminin kuşusun!

• Sen, naz aleminin sevgilisisin; sen, sır perdesi altında oturanlardansın! Bu  fani yerde, ne diye oturuyorsun?

• Kendi haline bir bak da, suret alemine hapsolmaktan kurtul, manalar çimenliğine sefer et!

• Sen, kutsal alemin kuşusun; ünsiyet, dostluk meclisinin nedimisin! Sen, bu değersiz yerde kalırsan, yazıklar olur!

• Bu cihanda hakikî mutluluk, devlet arama; bulamazsın! îki cihanda selameti, ona kul olmaklığından iste!

• Aşk sözünü bırak! Zira o, bir geçit yoludur, bir köprüdür! Sen, elinden geldiği kadar Allah'a kulluk et, iyi bir insan ol!

• Tebriz'in iftihar ettiği Şems'ten ukba saadetini iste! Çünkü o, manaların ör safında, marifetler güneşidir!

 

1300. Padişah, dilenciden dilenir mi?

Fe'ilatün, Fa'ilatün, Fe'ilatün, Fa'ilatün

 (c. VI,2838 )

• Sevgilim! Sen gönle geldiğin zaman Allah'ın sıfatını alırsın da, ilahî tecelliye mazhar olan Tür-ı Sîna'nın parıltısını sineden apaçık gösterirsin!

• Sen, geceleyin eve gelince, nurlar saçan çerağ gibi olursun da, bütün evi nurlandırırsın!

• Sen, hangi topluluğa gelirsen, ne çeşit insanların arasına karışırsan, güzelliğin ile şarap vasfını alırsın da, herkesi sarhoş edersin; güzelliğinin etkisi ile orada bulunanlara coşkunluklar, taşkınlıklar verirsin!

• Cihan donmuş, ölmüş olsa, sen, gayb aleminden başka ne cihanlar gösterirsin!

• Kararsızların, perişan kişilerin gönüllerine gelen arzular, istekler de hep sendendir! Yoksa, kara balçıktan yaratılmış olan insanların gönüllerinde bu istekler nasıl belirebilirdi?

• Felek, gökler, topraktan olan dünyanın ve topraktan yaratılmış olan insanların çevresinde gece ve gündüz dönüp duruyor! Ey felek; bizden ne istiyorsun? Sen, nur kaynağı, ışık kaynağı değil misin?

• Ey insanoğlu! Bazan ağlıyorsun, gözyaşı döküyorsun, bazan da altın sevdasına kapılıyor, toprak eliyor, altın kırıntıları arıyorsun! Fakat düşünmüyorsun ki, sen, altın madenisin, değerli bir kimyasın!..

• Bir dilenci, padişahtan ihsan isterse, şaşılmaz! Ama, bir padişah. dilenciden bir şeyler ister, dilenirse, işte buna şaşılır!

• Daha şaşılacak şey şu ki; o padişah, dilenciye o kadar çok yalvarır, o kadar çok niyazda bulunur ki, dilenci, bu yakarışlara aldanır da, kendisini padişah sanır!

1301. Ey altın kırıntısı, zerresi; oyna! Çünkü sen, altın madeninin aslının aslındansın!

Mef'ulü, Fa'ilatün, Mef'ulü, Fa'ilatün 

(c. VI,2960)

• Ey altın zerresi; neşe ile oyna! Oyna; çünkü sen, manevî altın madeninin aslının aslındansın! Her neyi arıyorsan; titreyerek, oynayarak her neyin peşinde koşuyorsan, bil ki sen, onun aynısın, tıpkısısın!113

  113 Bu beyitlerde Hz. Mevlana, vahdet-i vücüd görüşünü, bazı benzetmelerle anlatmaktadır Şöyle ki: AItın zerresi, ezelden, aslından ayrılıp gelmiş olan insanın sembolüdür. Zerre i-lahî şarabı içtiği için, onun manevî güneşinde, onun aşkı ile oynayıp durmakta, onu aramaktadır.

• Güneş, bütün ihtişamıyla yüzünü gösteriyor ve zerreden oynamasını istiyor. Ey zerre; sana da, eteklerini toplayarak onun ışığında aşkla şevkle oynamak yaraşır!

• Ey zerre; sen, bir gün bir güneşi kucaklarsın! Hem nasıl biliyor musun? Kanadını onun kanadının üzerine koyarak. Bu nükteyi anlarsın ya!114

  114 Mevlana, bir Mesnevî beytinde; "Bir küp denize gizli bir yol bulup da onun suyu ile dolunca, artık o deniz sayılır!" diye buyurmuştu. Bir damla denize düşünce ne olur? Şebüsterî Gülşen-i Raz adlı eserinde; "Bir su damlasının kalbini yararsan, orada bir deniz bulursun!' diye yazmıştı.

• Güneş, zerrenin önüne bir şarap getirir de; "Ey zerre; bunu iç!" der! Zerre o şarabı içince, bir can güneşinde mahvolur gider!

• Aslında zerre, şarabı içmekle, "Len-teranî" (=Beni ğöremezsin!) ihtarından doğan tecelli ile bir güneş olur; daha doğrusu, güneşte yok olur!115

  115 Bu beyitte, 7. A'raf Suresi'nin şu mealdeki 143. ayetine işaret var: "Musa; 'Rabbim; bana  kendini göster, Sana bakayım!' dedi. Rabbi buyurdu ki: 'Sen, Ben'i göremezsin; fakat dağa bak! Eğer o yerinde durursa, sen de Beni göreceksin!' Rabbi dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa da ...."

• Allahım! Bizler, birer ham meyveleriz; Sen'in güneşinin nuru içinde oynar dururuz! Çünkü Sen, bizi sevgi ateşi içinde pişirirsin!

• Ey pişme; sana, eşi olmayan bir can güneşinden merhabalar!

• Muhterem Şems-i Dîn'im! Sen, Tebriz'in padişahlar padişahısın; sen, benim canımsın, gönlümsün! Sen bilirsin; bütün canlar sana teslim olmuşlardır!

1302. Aşık ol; aşık ol da, üzüntüden kurtul!

Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün

(c. VI,2627)

 

• Aşık ol; aşık ol da, üzüntüden kurtul! Sen, padişah oğlusun; ne zamana kadar dünyanın esiri olarak kalacaksın?

• Bu fani dünyada kimse seni bilmesin, tanımasın!.. Fakat sen, yönü olmayan o alemde eşsizsin, benzerin yoktur!

• Bu alemde herşey, gelip geçicidir; bu dünya, ölümlü dünyadır! Bu fani dünyada bey değilsen ne çıkar? Ölmüyorsun, yaşıyorsun ya; bu sana yetmez mi?

• Sen, insan şeklinde bir Allah aslanısın! Bu hal, faziletinden, çalışıp çabalamandan, yiğitliğinden belli!

• Ömür, geldi geçti! Fakat, mademki sen varsın, Allah'ın nuru içindesin; ha er olmuş, ha geç!

• Sevgilinin değeri, kadri, sevenin izzeti iledir! Ey çaresiz aşık! Bak bakalım;  kadrin ne, değerin ne?

1303. Aşk, bir çeşit deliliktir!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. V, 2470)
• Aşıklara canlar feda olsun! Aşk, hoş bir hevestir! Ey oğul! Aşka bağlan;  geri kalan şeyler boştur, hevadır!

• Gökyüzünden ta yeryüzüne kadar ateşten bir aşk zinciri sarkıtmışlardır! Eğer Hakk'ı hakikati seviyorsan, o zincire sarıl, yukarılara çık!

• Sen; "Aşk, nasıl şeydir?" diye sorma! Aşk, bir çeşit deliliktir, divaneliktir;   insanı, zincire vurdurur! Fakat bu zincir, ahmak ve akılsızlara vurulan zincıir değildir!

• Aşk yoluna düşüp yokluğa ulaştıktan sonra, sana, nerede ve kim düşman olacak? Senin gücün kuvvetin kimde olabilir? Sen, yakıp kavuran tam ve gerçek bir ateşsin!

1304. Haberin yok mu?

Mütefa'îlün, Fe'ülün, Mütefa'îlün, Fe'ulün 

(c. VI, 2727)

• Yeni bir haber geldi; galiba senin haberin yok! Bu haberden, hasetçinin içi yandı, bağrı kanadı! Sen, gamsızsın, işin farkında değilsin!

• Gizli kader yayından gece ve gündüz oklar uçuyor; tatlı canı korumak için siperin yoksa ne yapacaksın?

• Senin içinde, şekerlerle dolu bir şehir var; eğer dışardan şeker yardımı görmüyorsan üzülme!

• Sen, puta tapanlar gibi, maddî güzellere gönül vermişsin; sen, Yusuf gibi çok güzel bir varlıksın! Fakat, kendine bakmıyorsun; dışardaki fani güzellere bakıyorsun!

• Kendi manevî yüzünü aynada görebilsen, Allah hakkı için söylüyorum, kendi sevgilin kendin olursun da, başka sevgili aramazsın!

• Senin bedenin, gönül kabesine giden bir devedir! Sen, eşekliğinden ötürü, gönül kabesine gidemedin; yoksa, binecek eşeğin olmadığından değil!

• Sen, eğer Kabe'ye gidemedinse, mutluluk seni oraya çeksin götürsün! Ey boş şeylerle uğraşan zavallı; kaçma! Çünkü, Hakk'tan başka kaçacak yerin yok!