๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 19 Ekim 2010, 14:58:31



Konu Başlığı: İstek ve arzular
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Ekim 2010, 14:58:31
1171. Herkes isteklerinin, arzularının kulu, kölesi olmuştur.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün

 (c. V. 2379)

• Sen bize can şarabını sun! Hepimiz yine öyle bir haldeyiz ki, şarabı kadehten, başımızı da ayağımızdan ayırdedemiyoruz.

• Hepimiz de yeşermişiz, süsenden, gül fidanından daha tazeyiz. Hepimiz baştanbaşa can olmuşuz da can gibi parıl parıl parlıyoruz.

• Herkes isteklerinin, arzularının kulu, kölesi olmuştur. Halbuki isteklerle arzular bizim kulumuz, kölemiz olmuştur. Çünkü biz, zamandan, zamanın dönüşünden çıkmış kurtulmuşuz.

• Doğunun parıltısı, bedenimizi gölge gibi yuttu. Suretimiz, görünüşümüz, yersiz, yurtsuz kevne(=oluşa) benzemededir.

• Yeşilliğin, lale bahçesinin dostuyuz. Fakat kötü gözden, nazardan korktuğumuz için yüzümüz sarardı.

• Mushaf getirelim de, senden başkasının elinden şarap içmeyeceğimize dair sakîye yemin edelim.

• Kimin canı varsa, ancak o, can bahçesinden koku alır. Fakat ona sahip olan da baştan başa ondan ibaret olduğunu anlar.

• 0 kadeh yüzünden öyle tez canlı olmuşuz ki, gönlümüz, kuş gönlü halini almış da bedenimizin dışında çırpınmada.

• Biz, insan bedeni kesafetinin, karanlıklarının perdesi arkasında oturmuşuz da seher vaktinin nuru gibi karanlık perdeleri yırtarız.

• Biz gece idik. Mana güneşinin nuru ile aydınlandık, sabah haline geldik. Biz yırtıcı kurt idik, ilahî feyizle, tanınmış bir çoban olduk.

• Tebrizli Şems, cana benzeyen yüzünü gösterdi de, ruh gibi, hepimiz, canla başla ona doğru koşuyoruz.

 

1172. Hakk'ın lütfuyla gül bahçesinde dikenle gül arkadaş olmuşlardır.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V. 2381)

• Cenab-ı Hakk'ın kudretine bak ki, aşkı, aşıklarla, ruhu da topraktan yaratılmış şu bedenle uzlaştırmıştır.

• Ne zamana kadar şunu bunu, iyiyi kötüyü birbirinden ayrı göreceksin? Sen, işin sonuna bak, onlar mezarda birbirlerine karışacaklardır.

• Ne vakte kadar bunun nişanı, izi var; ötekinin nişanı yok, izi yok diyeceksin? İzi belirleyene bak, asıl izi belirenle birleşmiş.

• Ne zamana kadar o cihan, bu cihan deyip duracaksın? 0 cihana bak, bu cihanla nasıl da karışmış. Çünkü, bu cihan, o cihanın ekin yeridir

1171. Herkes isteklerinin, arzularının kulu, kölesi olmuştur.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün

 (c. V. 2379)

• Sen bize can şarabını sun! Hepimiz yine öyle bir haldeyiz ki, şarabı kadehten, başımızı da ayağımızdan ayırdedemiyoruz.

• Hepimiz de yeşermişiz, süsenden, gül fidanından daha tazeyiz. Hepimiz baştanbaşa can olmuşuz da can gibi parıl parıl parlıyoruz.

• Herkes isteklerinin, arzularının kulu, kölesi olmuştur. Halbuki isteklerle arzular bizim kulumuz, kölemiz olmuştur. Çünkü biz, zamandan, zamanın dönüşünden çıkmış kurtulmuşuz.

• Doğunun parıltısı, bedenimizi gölge gibi yuttu. Suretimiz, görünüşümüz, yersiz, yurtsuz kevne(=oluşa) benzemededir.

• Yeşilliğin, lale bahçesinin dostuyuz. Fakat kötü gözden, nazardan korktuğumuz için yüzümüz sarardı.

• Mushaf getirelim de, senden başkasının elinden şarap içmeyeceğimize dair sakîye yemin edelim.

• Kimin canı varsa, ancak o, can bahçesinden koku alır. Fakat ona sahip olan da baştan başa ondan ibaret olduğunu anlar.

• 0 kadeh yüzünden öyle tez canlı olmuşuz ki, gönlümüz, kuş gönlü halini almış da bedenimizin dışında çırpınmada.

• Biz, insan bedeni kesafetinin, karanlıklarının perdesi arkasında oturmuşuz da seher vaktinin nuru gibi karanlık perdeleri yırtarız.

• Biz gece idik. Mana güneşinin nuru ile aydınlandık, sabah haline geldik. Biz yırtıcı kurt idik, ilahî feyizle, tanınmış bir çoban olduk.

• Tebrizli Şems, cana benzeyen yüzünü gösterdi de, ruh gibi, hepimiz, canla başla ona doğru koşuyoruz.

 

1172. Hakk'ın lütfuyla gül bahçesinde dikenle gül arkadaş olmuşlardır.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V. 2381)

• Cenab-ı Hakk'ın kudretine bak ki, aşkı, aşıklarla, ruhu da topraktan yaratılmış şu bedenle uzlaştırmıştır.

• Ne zamana kadar şunu bunu, iyiyi kötüyü birbirinden ayrı göreceksin? Sen, işin sonuna bak, onlar mezarda birbirlerine karışacaklardır.

• Ne vakte kadar bunun nişanı, izi var; ötekinin nişanı yok, izi yok diyeceksin? İzi belirleyene bak, asıl izi belirenle birleşmiş.

• Ne zamana kadar o cihan, bu cihan deyip duracaksın? 0 cihana bak, bu cihanla nasıl da karışmış. Çünkü, bu cihan, o cihanın ekin yeridir.

• Gönül bir padişaha benzer. Dil de onun tercümanıdır. Fakat padişaha bak ki, tercümanı ile uzlaşmış, bir bedende dostça beraber yaşıyorlar.

• Yeryüzü ile gökyüzü, birbirleriyle içli dışlı arkadaş olmuşlardır. Çünkü Allah, onları bizim için birbirleriyle uzlaştırmıştır. Ey birbirlerine yan bakanlar, birbirlerinden hoşlanmayanlar! Şu ayrılığı bırak da siz de birlerinizle uzlaşın, dost olun !

• Suya, ateşe, rüzgara, toprağa bak! Birbirlerine düşman oldukları halde, dostlar gibi nasıl birbirleriyle uzlaşmışlar, arkadaş olmuşlardır.

• Kurt, koyun, arslan, ceylan, bunların dördü de birbirlerinin zıtları iken, yiğit bir terbiyecinin korkusuyla bir arada uzlaşmışlardır.

• 0 padişahın kudretine bak ki, onun lütfuyla, gül bahçesinde dikenle gül, birbirleriyle arkadaş olmuşlar, bir arada yaşamaktadırlar.

• Şu bulutlara dikkatle bak! Parça parça oldukları halde Hakk'ın feyziyle birleşerek su haline gelip nice oluklardan akıp durmadalar.

• İlkbaharla sonbahar ortaya koydukları eserlerle, çeşit çeşit meyveleri yetiştirmek için nasıl birbirleriyle karışmışlar, dost olmuşlardır.

• Nice kimseler eğri, huysuz ve hırsızdır. Ama, birbirleriyle ok ve yay gibi uzlaşmışlardır.

 

1173. İçine üfürülmeden ney'in feryad ettiğini kim görmüştür?

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün

 (c. V. 2378 )

• 0 güzel yüze şöyle bir hırsızlamaca bakan kimsenin yüzünde yüzlerce mahmurluk, yüzlerce neşe vardır.

• Onun mest oluşunda yüzlerce neşe var. Yüzlerce heves var. Belki de o kendi eliyle kendi yüzünü okşamıştır.

• Sevgilinin dudaklarından çıkan selamı duyan kimse, zamanenin hilesine, işvesine aldanmaz.

• Ey zamanenin iyi işlerinin, kötü işlerinin etkisi altında kalarak kıvranan zavallı! Sen sevgilinin saçlarındaki büklümleri, kıvrımları görmediğin için kıvranmakta, üzülüp durmadasın.

• Elbette bir ney yapan vardır ki, kamışa şekil, suret veriyor. Nefes verilmeden, içine üfürülmeden, neyin feryad ettiğini kim görmüştür?

• Yerden biten kamış, insan gibi üstün bir varlığın dudağına dost olacağını bilseydi; hiç kesilmeden korkar mıydı?

• Allah'ın "kün" (=ol)  62 emrinin bir damlasını şu toprağın üstüne döktüğü içindir ki, cihan aşıklarının dudakları, senin kapının toprağını yalıyorlar.

    62 Yasin Suresi, 36/82. Ayete işaret edilmektedir.

 

1174. Allah'ın sevdiği kullarına sunduğu gökyüzü şarabından sun!

Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün

 (c. V. 2376)

• Ey güzel! Acını dağıtmak için içtiğin şaraptan birazcık da bize ver! Kat kat olan gamını bir yudumcuk neşeyle beraber biraz bize de sun!

• Gamın bizi yedi bitirdi. Sen bize fazlaca neşe şarabı sun da gama, gussaya hak ettikleri cezayı ver!

• Allah'ın sevdiği kullarına sunduğu gökyüzü şarabından sun! Sen onu düşmanlara göstermeden dostlara ikram et!

 

• Savaşları durdur! Çengleri okşa, çenglere Irak-îsfahan perdesinden nağmeler ver!

• Köpek ağzını açınca, binlerce susuz mest kişi; "Bana da sun, bana da sun!" diye kadehler getirdiler.

• Ey güzel! Şu sonbahara bak! Şu çıplakları gör de onlara atlas gibi şaraptan birer kaftan giydir.

• Gençleri seyretmek için ihtiyarlar oturmuşlar. Şu iki üç ihtiyara genç şaraptan bir baston ver de ayaklansınlar, yürüsünler.

• "Sen padişahsın, şarabın da var. Can şarabından bize de lütfet!" diye ağlaya, inleye Selahaddin'e baş vur!

 

1175. Oruç harmanından can buğdayı satın al!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün 

(c. V. 2375)

• Oruç anası keremlerde bulundu, çocuklarına geldi, kavuştu. Çocuğum! Fırsatı kaçırma, oruç ananı sıkıca tut, bırakma!

• Oruç anasının güzel yüzünü seyret! Onun lütuf sütünü em! Onun yurdunu yurt edin! Orucun kapısında otur!

• Rıza çölüne bak, Allah'ın ilkbaharını seyret! Oruç nergisleri ile dolu olan can cennetini müşahede et!

• Ey gonca! Sen çok güçsüzsün. Gelişmemişsin. İpte oynayan bahar cambazı gibi sıçra, oruç çemberinden geç!

• Ey gül! Kanlara batmışsın, hal böyle iken, neden gönlün hoş, neden gülüp duruyorsun? Yoksa Halil'in İshak'ı mısın ki, oruç hançerinden hoşlanıyorsun?

• Neden ekmeğe aşıksın? Bahar mevsiminde gençleşen dünyayı seyret! Oruç harmanından can buğdayı satın al!

 

1176. Biz kendimizden de, yakınlarımızdan da tövbe ettik.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün

 (c. V. 2352)


• Mana şarabıyla bir kadeh, yüz binlerce candan daha iyidir. Kalk kumaşımızı rehine koy da o şaraptan al, bize sun!

• Biz kendimizden de, yakınlarımızdan da tövbe ettik. Biz asla bu köyden başka bir yere gitmeyiz.

• Büyük, küçük bir olmamız için şarap bizi bir renkli yapar.

• Derviş kendinden boşaldı. Sen yokluk şarabını dolu sun, dolu!

• Kalk kemanın kirişini çek, kemanı ger! Biz keman gibiyiz. Şarap da kiriş!

• Hünerle dolu akıl, yerinde kaldı. Zaten şişman ihtiyara layık olan da budur.

• Biz gam yemeyiz. Bunu kim görmüştür? Sen yük çekesin de o ah desin.

• Gamdan kaç, padişahın bulunduğu tarafa git! îğreti evden çık, orada oturma.!

 

1177. Aşk, kucağını açınca, düşünce korkusundan kaçtı.

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün

(c. V. 2357)

• Ey gönlü mermer gibi katı olan sevgili! Biz, taş gibi, mermer gibi duygusuza karşı ne yapabiliriz?

• Şişeler mermere karşı ne yapabilirler? Kendilerini çarpıp, param parça olmalarından başka ne çareleri vardır?

• Yıldız, karşısında can versin diye, gerçek sabah gibi gülüyorsun.

• Aşk, kucağını açınca, düşünce korkusundan kaçtı, bir köşeye gizlendi.

• Sabır, düşüncenin bozguna uğradığını görünce, o da tek başına kaçtı. Bir köşeye sığındı.

• Sabırla düşünce kaybolunca, sevda yalnız başına ortada kaldı. 0 hem ağlıyordu, hem de yanıp yakarıyordu.

• İşler böyle olunca, biz de, akıl ile bin tarakta bezi olan gönlü tanımaz olduk. Onlara yabancı kesildik.

• Gerçekten de aşk beyliktir, ululuktur, şiir de onun davuludur, bayrağıdır.

• Aşk beyi pek huysuzdur, hırçındır, kendini koru. 0 seher vakti her şeyi yağma eder. "

• Sen, onu bunu bırak da ayrılığı anlat! Çünkü ayrılığın korkusundan sözün bile ödü kopuyor.

• Ey müezzin! İmam, aşkın korkusundan kaçtı, gizlendi. Sen de artık sus; minareden in!

 

1178. Aşktan çok bahsetme, aşkı yaşa!

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. V. 2354)

• Sevgilim! Sensiz yaşayış tatsız, tuzsuz, manasızdır, adeta donmuş gibidir Sen olmadıkça musikî ve sema' ölüdür, ölü!

• Biz aşk kapısının halkasını tutmuş çalıyoruz. Sen ise kapıyı kilitlemişsin Anahtarını almış gitmişsin.

• Her yanan ateş senin nefsinle yanmadadır. Sana sayı ile verilmiş olan nefse acı! Merhamet et, onu boş yere harcama!

• Biz ham kişileriz, gel bizi aşk ateşinde çerçöp gibi yak, yandır!

• Biz Hz. Musa gibi kimsenin sütünü emmedik. Biz senin sütünle beslendik Senin sütünle huy sahibi olduk.

• Ey bizim gözümüz gibi olan sevgili! Perde arkasında durma! Gözde perde bulunması hoş bir şey değildir.

• Aşktan çok bahsetme, aşkı yaşa! Aşkı şarap gibi iç, onu tat! Söylemek yemeye içmeye benzemez.

 

1179. Can, kendine secde etmede idi.

Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. V. 2353)

• Beden uykuda iken can, beden atından inmiş, basit bir aleme, rüya alemine yaya olarak gelmişti.

• Derken bir aşk seli geldi. Canı kaptı götürdü. 0 sel, denizlerden bile coşkundu, ziyade idi.

• Aşk seline kapılan can, telaşla iki gözünü açtı. Kendini latif bir su olarak gördü.

• Bu su, şeker gibi kendiliğinden tatlı idi. Şarap gibi kendiliğinden coşup köpürüyordu.

• Halk, bir halde cana bakmakta idi. Can da şaşırmış halka değil, kendine kendi haline bakmakta idi.

• Orası mekansızlık alemi idi. Çünkü ne secde eden vardı, ne de secde edilen seccade vardı. İşte böyle halde can kendine secde etmekte idi.

• "Ey can neşesi! Ey neşeli can!" diye dudağını kendi dudağına koymuş, kendini öpüyordu.

• Her şey, birbirinden doğar. Ey can! Sen hiç kimseden doğmadın.

• Derken, can deve olmuştu. Beden de onun yuları haline girmişti de Tebriz şehrine doğru gitmede idi.

 

1180. Bizde bir hayalden başka bir şeycik kalmadı.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. V. 2356)

• Biz kadîm olan, önüne evvel düşünülemeyen bir zamandan beri aşka düşen   kişileriz. Bizden olmayanların, bizden geri kalanların hepsi de bize seyirci olmuşlardır.

• Fakat seyirciler usandı. Ortada yalnız kızgın aşk şuleleri ile beslenen gönül kaldı.

• Biz, gökyüzü gibi güneşin arkadaşıyız, dostuyuz. Biz onun ışığında yıldız gibi gizli kalmayız.

* Biz minarenin üstündeki deve gibi parmakla gösteriliyoruz, tanınmışız.

• Bizde bir hayalden başka bir şeycik kalmadı. 0 da parça parça oldu, ortadan kayboldu.

• Hakk sevgisi yolunda yürüyenler, çare aradılar. Anladılar ki, varlık kaldıkça çare yoktur.

• Demir, bakır, kaya gibi aşk ateşinde yanmak için sıraya girdiler.

• Erkekçesine, korkmadan, sonsuz olan, kıyısı bulunmayan aşk denizine daldılar.

 

1181. Doğudan batıya kadar nur dalgaları gelip durmadadır.

Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ülün

 (c. V. 2358 )

• Biz iki gözü de, canı da şaşırmış kalmış kişileriz. Sen dalıp gitmiş, kendilerinden geçmiş aşıkları görmek istiyorsan bize bak!

• Sen bir mana ay'ısın. Bizse senin parlak yüzünün etrafında şaşkın gökyüzü gibi başımız dönmüş bir halde dolaşıp duruyoruz.

• Akıl, senin davranışlarının, yaptığın işlerin etrafında dönüp dolaşan bir çobandır. Ben bu şaşkın çobandan feryad etmedeyim.

• Gözde binlerce mum yanmada, binlerce ışık parlamada, fakat bu göz, şamdan gibi şaşırmış kalmış.

• Doğudan batıya kadar gizli alemden nur dalgaları, şaşkın bir halde baş gösterip durmadadır.

• Bu ölmüş alemden dışarıda bir padişah var. Aşka hayran olmuş kalmış bir başka dünya var.

• Bana o başka dünyadan bir iz ver, haber ver, nerede olduğunu söyle diyorsun. Şaşkın, ancak şaşkının izini gösterebilir.

• Selahaddin'in yüzüne bak da, hayranlığın ifadesini orada bul![/color]