๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 15:07:46



Konu Başlığı: Hakikati gör !
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 15:07:46
740. Adama baktığın zaman, onun hakîkatini gör, onu, îblis gibi, su ve toprak görme!

Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün 

(c.IV, 1737)

• Sarap getir, mahmurluğum var. Allah beni giriftar etti. Ben de o yüzden saraba giriftar (düşkün) oldum.

• Sarap sun aşkın şerefine, aşkın canı için. Güneşin bile kıskandığı kadehi sun, çünkü ben aşktan başka her şeyden bıktım, usandım.

• Şarap sun, o şaraba can bile desem, doğrusu yazık olur. Çünkü ben can yüzünden çok sıkıntılara katlandım. Çok baş ağrıları çektim.

• Sun o şarabı ki, adı bile ağzıma sığmıyor. 0 yüzden sözlerim perişan bir haldedir, darmadağındır.

• Şarap sun ki onsuz ahmaklaştım. Bir şeycikler bilmez oldum. Fakat onu içince, onunla beraber olunca; yiğitlerin, yol vurucuların bile şahı kesildim.

• Şarap sun ki, bir an bile başım onsuz kalınca; duygusuz, donmuş, kapkara kesilirim, nursuz kafirlerden biri olurum.

• 0 şarabı sun ki, beni; "Sun!", "Sunma!" demeden o kurtarır. "Nerede bulayım, nasıl sunayım?" diye beni başından savma! Sen o şarabı hemen sun!

• 0 şarabı sun da uzun gecelerde, tükenmek nedir bilmeyen feryatlarımdan gök kubbesini kurtar, huzura kavuştur.

• 0 şarabı sun ki, ben kadehsiz şarap eminiyim. Karnıma giren şarabı hiç zayi etmeden gereken yerlere veririm.

• Kemiğime, kanıma bakma! Beden bakımından hor, hakîr biriyim. Fakat ruh bakımından yüce bir padişahım.

• Ben bir marangozum: Yontup yaptığım merdiveni yedinci kat göğe dayadım da göklerin damına, yücelere çıktım, ötelere yükseldim.

• Adama baktığın zaman onun hakîkatini gör! Onu, îblis gibi, su ve toprak görme, toprağın ötesindeki yüz binlerce gül bahçesini gör!

• Sakın yanılma, bir kere daha balçığa girersem değişmem, neysem oyum. Çünkü ben yüzümü örttüğüm beden örtüsüne büründüğüm için utanmadayım.

741. Senin gamının dikenleri benim için güllerden daha değerlidir.

Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün 

(c. IV, 1724)

 

• Gözümü açınca her şeyde senin güzelliğini, san'atını, yaratma gücünü görürüm. Dudaklarımı açınca hepsinin vahdet (=birlik) şarabını içerim.

• İnsanlarla boş yere konuşmayı, onların dedi kodularını dinlemeyi haram  sayarım. Fakat senden bahsettikleri, senin güzelliğini anlattıkları zaman sözü çok uzatırım.

• Beni hangi yola götürseler, bin türlü aksaklık gösteririm, fakat sana giden yolda koşarım.

• Hızır gibi elime ab-ı hayat geçse, o suyu senin bulunduğun yerin toprağı ile süslerim.

• Gamının verdiği elemlerden, keder dikenlerinden dikenler toplarım da  nergis, sadberk gülü devşirmeyi düşünmem. Gamının dikenleri benim için güllerden daha değerlidir.

• Yüzümü gönüller açan, hatırlar yapan padişahlar padişahına çevirince, nurum güneşten de üstün olur, ay ışığından da!

* Güneş halini alırsam, gönlümün harareti ile herkesin, her şeyin bütün zerrelerini, sarhoş ederim aşk oyununa düşürürüm.

 

742. Biz yarın ihtiyarlayacak güzel değiliz. Biz ebediyyen genciz.

Mef'ülü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat 

(c. IV, 1705)

 

• Bizden bıkma biz çok güzeliz! Başkalarının kıskanmasından ötürü ürktük, güzelliğimizi gizledik.

• Birgün beden örtüsünü canın üstünden atınca görürsün ki; canı ay da, firkad yıldızı da kıskanmaktadır. Onların hiç birinde canın parlaklığı yoktur.

• Bizi görmek için yüzünü  yıka, temizlen, kirliliklerden kurtul! Çünkü kirli bir insan bizi göremez. Kendini manevî kirlerden temizleyemeyeceksen bizden uzak dur! Kendi güzelliğimiz bize yeter.

• Biz yarın ihtiyarlayacak bir güzel değiliz, biz ebediyyen genciz. Gönlümüz rahattır, hoştur. Biz kadîmiz, önümüze ön, sonumuza son yoktur.

• Giydiğimiz beden elbisesi eskidi, yıprandıysa da, ne gam? 0 elbisenin içindeki ihtiyarlamadı. Ömür örtümüz fanîdir. Fakat kendimiz uçsuz bucaksız bir ömürüz.

• İblis Adem'in hakîkatini göremedi. Örtüsünü gördü de ondan yüz çevirdi. Hz. Adem ona; "Sen Hakk dergahından sürülmüşsün, kovulmuşsun, biz sürülmedik, kovulmadık." diye seslendi.

• İblis secde etmedi ama meleklerin hepsi secde ettiler de; "Gönlümüz örtü altında bir güzele düştü.

• Örtü altında öyle bir güzel var ki; güzelliği aklımızdan  başımızdan aldı da o güzelliğe karşı secdeye kapandık." dediler.

• îhtiyarlamış kişileri güzellerden ayırdedemezsek, aklımız, aşk aleminde bu seçmeyi yapamazsa, biz aşkta dinimizden dönmüş sayılırız.

• Güzelin sözü mü olur? 0 Allah arslanıdır, biz çocukça sözlere daldık. Zaten de çocuklarız. Biz aşk bilgisinde daha alfabedeyiz, ebced okumadayız.

 

743. Biz senin gibi bir güzeli rüyada bile görmedik.

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstefilün, Fe'ulün 

(c. IV, 1701)

• Sevgilim, senin güzelliğinin sesini ruhumda duyunca, su gibi, rüzgar gibi ben de senin aşkına doğru koşmaya başladım.

• Mısırlı kadınların Hz. Yusufun güzelliğini görünce, kendilerinden geçip ellerini kestikleri gibi, sen de bir kerecik olsun elini canımıza koy bak da gör ki; biz güzellikler karşısında gönlümüzde neler kestik.

• Rindlerin, müflislerin halleri meydanda, artık ne yapılabilir? Biz de varımız yoğumuz olan şu yamalı hırkayı senin ayaklarının altına döşedik.

• Aşk aleminde bizim gibi binlerce kişi can vermiştir. Fakat biz senin gibi bir güzeli rüyada bile göremedik.

* Biz sana  layık bir aşık olamadık da, su içen hayvanlar gibi suda aksimizi görünce, kendi çirkinliğimizden ürktük.

 

744. Onun aşkının hevesi ile dokuz kat çarh edip dönüyor.

Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat 

(c.IV,1714)

• Ne zamana kadar hep böyle habersizce gideceksin? Başını yerden kaldır da jama bak; hatta dam da bir şey mi? Şöyle sen yukarılara, göklere bak!

• Hiç belli olmaz, can ansızın bir cilveye, bir cezbeye kapılır da, yüzlerce ayın, yüzlerce güneşin kendisine kul, köle olacağı bir ay halini alabilir.

• Görmüyor musun? Onun aşkının hevesi ile dokuz kat gök çarh edip dönüyor. Canla gönül de onun şarabından kadeh kadeh içiyorlar.

• 0 tecellî edince, canlara onun nuru vurunca can şarabını içmek mübahtır. yiyip içmek, yatıp uyumak da haramdır.

* Dünya; "Ey rüzgar ne haber var?" diye sordu. Rüzgar da cevap verdi ki:  Korkudan başka hiç bir şeyden haberim yok!"

 

745. Ben derdimi sevmekteyim, derdime gönül vermişim.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat 

(c. IV,1678 )

• Ben ağlasam da, özür dilesem de sevgili duymaz, ilgilenmez. Çünkü o kulaklarına pamuk tıkamıştır.

• Bana ne cefa ederse etsin, sevgili yaptığı işlerden, cefalardan üzüntü duymaz. Yaptıkları kendinde kalır, ama ben o ne cefa ederse etsin, şikayet etmeden o cefalara katlanırım.

"Eski şairlerimizden birisi bu konuda şöyle yazmış:

"Yarın cefası cümle vefadır, cefa değil!
 Yarı cefa etti diyenler ehl-i vefa değil!"

• Beni adam yerine koymasa, beni yok saysa, (varsın) saysın, ben onun sitemini kerem sayarım.

• Onun bana verdiği dert, gönlüme deva olmaktadır. Bu yüzdendir ki ben derdimi sevmekteyim, derdime gönül vermişim.

"Bu beyt Niyazî-i Mısrî hazretlerinin:

"Derman aradım derdime
 Derdim bana derman imiş beytini hatırlatıyor.

• Onun aziz aşkı beni horlayınca, kendimde yücelik bulurum, saygı görmüş olurum.

• Bedenim, üzüm gibi onun ayakları altında ezilince, mutlu olurum, şarap haline gelirim.

• Onun sevimli ayakları altında üzüm gibi ezilmek bana can verir. Sırlarım neşe bulur, zevke erer.

• Halbuki bu mutluluktan gafil olduğu için, onun ayakları altında ezilen üzüm, kan ağlar. "Bu cevrden, bu cefadan, bu işkenceden bıktım!" der.

• Onu ezen ayaklar; "Ben seni bilgisizlikten ezemiyorum!" der de, kulaklarına pamuk tıkar, şikayetleri duymaz.

 

746. Sen bana o gizli dünyayı göster de, artık bu dünyayı yok sayayım, inkar edeyim.

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat. 

(c.1V.1679)


• Ben mest de olsam ayık da olsam, sevgilinin güzel gözlerinin kuluyum, kölesiyim.

• Canın ve cihanın yüzünün hayali olmadıkça, kendimden de, candan da, cihandan da bezginim, usanmışım.

• Beni gece gündüz güller, gül bahçeleri içinde bırakan güzelimin gül yüzünün kölesiyim.

• İşte ben onun gül yüzünde böyle bir ayna görmedeyim. Gözümü bu aynadan nasıl ayırabilirim?

• Güzelim bana dedi ki: "Ben güzellerin canıyım!" "Evet ey sevgili!" dedim. 'Ben de seni öyle görüyorum."

• Dedi ki: "Başında eğer benim coşkunluğum varsa, senden kıl kadar ayrılmam, seni bırakmam.

• Ben öyle bir mumum ki pervane olanı tutar, kendi ateşimin içine çeker, yakanm."

• Ona dedim ki: "Benden ne yakarsan yak, zaten ben senin aşk dumanından ibaretim."

• Sakî geldi de: "Dostça bana bir şey ver!" dedi. "îşte sarığım; al sende rehin olarak kalsın!" dedim. ;

• "Hayır hayır yanlış söyledim." dedim. "Sarığım yerine sen başımı al da, ondan kurtulayım. Fakat biraz dur, aklım başımda. Sen bana şarap ver aklım gitsin de ondan sonra başımı al!

• Sen bana o gizli dünyayı göster de artık bu dünyayı yok sayayım, inkar edeyim."

 

747. Sen edepten bahsediyorsun, ama sende edep görmedim.

Müstefilün, Fe'ülün, Müstef'ilün, Fe'ülün 

(c. IV, 1690)

• Sevgilim, sensiz iki cihanda da neşe görmedim. Çok güzel varlıklar, şaşılacak şeyler gördüm ama senin gibi güzel göremedim.

• "Ateş kafirin nasibidir." diyorlar. Senin ateşine yanmamış Ebu Leheb'den başkasını görmedim.

• Gönül penceresine nice zaman can kulağını dayadım, dinledim. Pek çok sözler işittim ama söyleyen iki dudağı görmedim.

• Kuluna birdenbire rahmetini saçtın. Bu ihsana sebep senin hududsuz lütfundur. Başka sebep görmedim.

• Cibresi üzüm teknesine girmeyen, Halep'te bile eşi bulunmayan o billur şişedeki şaraptan,

• 0 kadar sun ki kendimden geçeyim. Çünkü ben varlıkta kendinde olmakta zahmetten başka bir şey görmedim.

• Ey nihayetsiz aşk, ey ilahi mazhar! Sen hem güvenilir dayanaksın, hem de kuvvetli arkasın. Senin şanına, haline uygun düşecek bir lakab görmedim.

• Kardeşim sus, fazileti, edebi bırak! Sen bahsediyorsun, ama sende edep görmedim.

 

748. Ben şaşılacak acayip bir cihanım, bir avuç toprakta gizlenmişim.

Müstef'ilün, Fe'ülün, Müstef'ilün, Fe'ulün 

(c.IV, 1693)

• Ben tertemiz olarak aşk yoluna düşmüşüm. Bu yolda gizlenmeden yürümekteyim. Ben kimseye kin gütmem, garaz tohumu ekmem. Yokluk bile  bana sığınır, bana dayanır. Benim gözüm toktur. Ben hiç bir zaman tama'ın sırtını kaşımam.

• Ne halkın dedikodusu ile rahatsız oluyorum, ne de kimseden korkum var. Ben hür bir kuşum, kafes azığına ihtiyacam yok.

• Ben yağmurlar yağdıran bir bulutum. İnciler saçan bir göğüm. Yeryüzünde susuzlara ab-ı hayat sunmadayım.

• 0 ağaç, Hz. Müsa'ya uzaktan ateş gibi göründü ama o ateş gönüllere hoş gelen bir nurdu, ben de uzaktan ateş görünürüm ama ateş değilim, ben de nurum.

• Rüzgarla ağacın dah titrer, oynar ama gövdesi hiç titremez durur. Benim de görünüşte kararım yok. Hadiseler karşısında ben de ağaç gibi titriyorum ama, ruh aleminde karar etmişim. Korkmam, titremem.

• Ben şaşılacak, acayip bir cihanım. Bir avuç toprakta gizlenmişim. Her gece  gönlüm gündüz gibi aydınlıktır. Her sonbaharın içinde ilkbaharlar bulunmaktadır.

• Ben tamamıyla yok olup kendimden geçtiğim zaman kendime gelirim, kendimi bulurum. Bedenimin aslı olan dört unsur ile beş duygudan kurtulunca tam adam olurum.

• İnsan haksız yere kendisinde bir ihtiyar olduğu, cüz'î iradesi bulunduğu davasına girişir. Aslında Hakk'ın ihtiyarındaki yücelik, benim ihtiyarımı elimden almış, beni ihtiyarsız bırakmıştır.

 

749. Ben değersiz bir saman çöpü gibiysem, benim kehribarım sen değil misin?

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün 

(c. IV,1728 )

• Sen beni istemesen de ben seni canla, gönülle isterim. Sen bana kapıyı açmasan da ben kapının eşiğinden ayrılmam, orada oturur kalırım.

• Ben balık gibiyim, dalga beni karaya atsa da, sudan başka sığınacağım yer yoktur. Gönlüm sudan başka bir şey istemez.

• Kendi kendime nereye gidebilirim? Benim gönlüm mü var? Ben de, beden de, gönül de ancak padişahlar padişahının gölgesine sığınmışız.

• Mest olup gitmişsem, yıkılmış, kendimden geçmişsem, mest oluşum, yıkılıp gidişim sendendir. Bir şey biliyor, bir şey duyuyorsam bilişim, duyuşum da sendendir.

• Eğer bende bir gönül kalmışsa gönlümü alan sen değil misin? Eğer ben değersiz bir saman çöpü gibiysem, benim kehribarım sen değil misin?

• Yediğim nefis yemeklerin tatlı helvaların, çöreklerin ağzımda bıraktıkları tat, o güzel dudaklarının tadından, lezzetinden birer kırpıntı değil midir?

• Ne yüksek mevkiler düşünürüm, ne sultanlık, ne mal mülk, ne şöhret, ne ululuk! Bunların hiç birisinde gözüm yok! Senin aşkın bunların hepsinden üstündür!

 

750. Şu zamanda, Mansur gibi, ben senin darağacının altındayım.

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün 

(c.IV, 1726)

• Bana şarap sun, çoktanberi ben senin güzelliğinin mahmuruyum. Ben eski bir hırkaya bürünmüşüm, ama senin gerçek dostun değil miyim?

• Şu anda mahmurum, sen bana uy! Benim dediğimi yap! Mest olup kendimden geçtikten sonra zaten senin emrindeyim, senin dilediğini yaparım.

• Sen şimdi "Enel-hakk" kadehini doldur! Mansur şarabından sun! Şu zamanda Mansur gibi ben senin darağacının altındayım.

• Elest demindeki sözleri, ahitleri, şartları hatırla. Benimle nelere karar vermiştin? Ben hala o karardayım.

• Ey avucum! Tuttuğum kadehe de ki: "Sen at gibi bana binmişsin, ben seni  taşıyorum. Fakat aslında şaşılacak şey şu ki; içindeki şarabı içince ben sana  biniyorum, sen beni taşıyorsun.

• Ey kadeh! Ben aşıklar halkasının ortasındayım. Sen benim etrafında dönmedesin, ama aslında beni döndüren sensin. Senin etrafında dönen de benim.

• Ben nasıl kafir olurum ki, senin gibi bir puta tapıyorum? Ben nasıl fasık olurum ki, senin şarabını içiyorum?

* Gel gel! Sen zamanenin sırlarını bilensin, gönlümün sırlarını ört ki ben senin sırdaşınım