๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 18 Ekim 2010, 19:58:18



Konu Başlığı: Gökyüzünün kapıları
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 18 Ekim 2010, 19:58:18
1321. Nerdesiniz, ey gök kapılarını açmasını bilenler?

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. VI,2707)

• Ey aşk kerbelası çölünün belasını candan arayanlar, ey Allah yolunda şehit olan aziz varlıklar; neredesiniz?

• Ey tez canlı aşıklar, ey havadaki kuşlardan daha hızlı uçanlar; neredesiniz?

• Ey gökyüzünun padişahları, ey gök kapılarını açmasını bilenler; neredesiniz? Geliniz; bize, gökyüzünün kapılarını açınız, bizi ötelere gönderiniz!

• Ey benlik zindanının kapısını kıranlar, ey nefsin esaretine düşmüş rahmanî duyguları uyandıranlar, hapisten kurtaranlar; neredesiniz?

• Ey gizli hazinenin, gönül hazinesinin kapısını açanlar, ey mana yoksullarının varı yoğu olanlar; neredesiniz?

• Ey "Nerdesiniz, nerdesiniz?.." diye sorduklarım, aradıklarım! Siz, öyle bir denizdesiniz ki, şu alem, o denizin köpükleridir! Zaten, sizin, çok önceden o denizle aşinalığınız vardı; siz, o denizde yüzmeyi çok önceden bilirdiniz!

• Şu içinde yaşadığımız dünyada görülen şekiller, suretler o vahdet denizinin köpükleridir! Eğer senin aşkın ve aklın varsa, eğer sen temiz kişilerdensen, şu köpüklerle uğraşma, onlarla meşgul olma, onları geç!

• Eğer sen bizden isen, eğer sen de Hakk'ı arıyorsan, şekli sureti bırak da gönüle doğru yürü, gönüle gel!..

• Ey Tebrizli Şems! Doğudan doğ; çık, görün! Çünkü, her ışığın aslının  aslının aslı sensin!

1322. Bütün bu sesler, kıyısı olmayan denizdendir!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün 

(c. VI,2693)

• Bedenin burada ama, gönlün, mana bahçelerinde dolaşıyor! Sen avlanmayı   düşündükçe, seni avlarlar!

• Bedenin ile, kamış gibi belini bağlamış, düğümler atmışsın, buraya bağlanmışsın, buradasın! Fakat, iç yüzün kararsız, rüzgar gibi dolaşıyor!

• Bedenin, denize dalmak için soyunan dalgıcın elbisesi gibi kıyıda kumlar üstünde; gönlün ise, balık gibi denize dalmış, yüzüp durmada!

• Bu denizde asil ruhlu, iyi huylu damarlar da vardır, kapkara, kötü ruhlu damarlar da bulunmaktadır. Çünkü bu alem, zıtlar alemidir!

• Gönül temizliği, asil ruhluluk, faziletli oluş, o temiz damarlar yüzündendir! Kanadını açıp uçmaya başlayınca, o damarların izini bulursun!

• Sen, kan gibi o damarlardan gizlisin; bir parmağını bassan, yani kendi içine inip kendi kusurunu görsen, kendinden utanırsın!

• Güzel telli çengin sesi de, o damarlar yüzündendir; bu ağlayış, o ağlayıştaki güzelliğin duruşudur! Yani, çengin de insan gibi bir dış yüzü, tellerinin sesi var, bir de iç yüzünün, gönlünün sesi var!

• Bütün bu sesler, bu nağmeler, kıyısı bulunmayan denizdendir! Deniz kıyısızdır fakat, coşar, dalgalanır, köpürür!

 

1323. Sen, nereden geldiğini biliyor musun?

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün

 (c. VI, 2927)

• Nereden gelmişsin, biliyor musun? Sen, Hakk'ın hareminden gelmişsin;

• 0 ruhanî alem, o güzellikler hiç hatırına gelmiyor mu?

• Onları unuttun da, bu dünyada şaşkına döndün, böyle şaşırıp kaldın!

• Senin başın dönüp durmada! Bir avuç toprak karşılığında canını veriyorsun;  bu ne ucuz alış veriş?

• 0 toprağı geri ver; kendi değerini bil! Sen, köle değilsin; sen padişahsın, sultansın haberin yok!

• Gökyüzünden nice güzel yüzlüler, senin için gizlice yeryüzüne inmişler!

 

1324. Dünya, güzellerin ateşlerinden yandı!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. VI,2690)

• Aşk bana geldi de; "Benim yolumda can verir misin?" diye sordu! Arkasından; "Neden hemen; 'Evet, evet; can veririm!' demiyorsun?" dedi!

• Dünya, güzellerin ateşlerinden yandı yakıldı! Aşkın güzelliği, aşkın yüzü hertarafı sardı!

• Can, aşkın yüzünü görünce; "Ben elden çıktım; öyle olduğu halde, bana yine de el vermiyorsun!" dedi!

• Ben, aşkı, bir nur burcu olarak gördüm! Fakat, o nur burcunun içinde ne yakıcı ateş var; ah bir bilsen!

• Canlar, aşkın yüzüne karşı birer hayaldir! Üstünde yaşadığımız şu kocaman dünya, onun atının ayağında bir toz zerresidir!

• Onun atının nalından yükselen tozdan ovalarda, tarlalarda güzeller, güzel yüzlüler bitmekte, boy atmaktalar!

• Benden, başka bir şeycikler sormayınız; ben, yalnız şunu biliyorum: "Aşk yolunda yüzlerce kişi bir pula satılmaz!"

 

1325. Benimle beraber olduğun halde neden gizleniyorsun?

Mütefa'îlün, Fe'ülün, Mütefa'îlün, Fe'ulün 

(Dîvan-ı Kebîr, Külliyat-ı Şems-i Tebrîzî, 3238)

• Allahım! Beni, ezelde yarattığın zaman aşkım kemal derecesinde idi! 0 zamanlar ne yer vardı, ne dünya vardı, ne güneş mevcuttu, ne de ay mevcuttu! Sen, benim duamı, yalvarışlarımı işittiğin zaman;

• Ne bir insan başı vardı, ne de onun külahı vardı. Beni kendi aşkın için seçtiğin zamanlar, hiç bir şey mevcut değildi!

• Ben, ezelde, en eski zamanlarda Sen'inle beraber idim, Sen'in nedimin, dostun idim! Böylece, mademki ben Sen'inle beraber oldum, Sen de benimle oldun! Şu halde, niçin görünmüyorsun.?

• Gören göz de Sen'sin, söyleyen, işiten de Sen'sin; gözümüze perdeler çeken, hakikati bize göstermeyen de Sen'sin, perdeleri yırtan da Sen'sin!

1326. Ey gönül; oruçlu iken Allah'a misafirsin!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe-ülün

 (c. VI,2672)

• Ey gönül! Oruçlu iken Allah'a misafirsin; sana gökyüzü sofrası yakışır!

• Sen, bu mübarek ayda cehennemin kapısını kapadın! Böylece sen, cennetten binlerce kapı açarsın! 118

118 Bu beyit, Fuzülî'nin şu beytini hatırlattı:

"Ramazan ayı gele, açıla cennet kapısı 

 Ne reva kim kala meyhane kapısı bağlı"

• Topraktan, ateşten, sudan, rüzgardan dikilmiş olan beden hırkasını çıkar, at!

• Can, aşkın kapısına geldi de; "Beni affet; sen, özürlerin canısın!" diye yalvardı!

• "Ey aşk!" diye sızlandı. "Bu ayda özrümüzü kabul et; hata ettik!"

• Aşk da, gülerek cana dedi ki: "Senin elini tuttum! Biliyorum ki sen, elsizsin, ayaksızsın!

• Hekimim; ben, sana perhize girmeni emrettim! Çünkü sen, bu korkunun ve  ümidin hastasısın!

• Perhize gir de, sana bir şerbet yapıp sunayım; onu içince sen, hiç kendine   gelmeyesin!"

• Sustum; artık bunu aşk anlatsın! Çünkü, onun gözü, canlara can katar!

1327. Şu dünya üstünde hayat, aslında, bir ölümdür!

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'îlün 

(c. VII, 3172)

• Ey bu dar ten kafesinde uçan kuş! Sen, varını yoğunu aldın, göklerin üstüne yücelttin!

• Bundan sonra yepyeni, taze bir zindelik, bir dinçlik gör! Ne zamana kadar bu yeryüzündeki serseri zindeliği, dağınık, zevksiz hayatı sürdüreceksin?

• Şu dünya yüzündeki hayat, aslında, bir ölümden ibarettir! Bizi korkutan ölüm de, hakikatte, hayattır! Bunu ters düşünmek, yani, ölümü, bir başka aleme doğmak değil de yok olup gitmek gibi sanmak imansızlıktır!

• Eğer Hakk ten hanesini yıkarsa, sakın inleme, şikayet etme! Şunu iyi bil ki, aslında sen, ten zindanında mahbussun; ölüm gelip de orası yıkılınca kurtulacaksın!

1328. Sen, hile ile gönül şekline girmişsin!

Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'lün 

(c. V, 3071)

• Ey gönül! Sen, buluşma devlet kuşusun; kimin başına konarsan, o, gerçek sevgiliye kavuşur! Böyle olunca, neden uçmuyorsun, ne diye insanları mutluluğa götürmüyorsun? Seni kimse tanımaz; sen ne insansın, ne de peri!

• Sen, çok güzel bir sevgilisin; gönül değilsin! Fakat sen, binlerce insanın gönlünü elde edesin, onları aşk yoluna düşüresin diye, hile ile, düzen ile "gönül" şekline girmişsin!

• Sen, bir an vefalı ol, toprağa karış, onunla arkadaş ol, ayaklar altında ezil;   sonra kal, bir an da göklere yüksel, arşın da, ferşin de, iki dünyanın da hududunu aş, ötelere git!

• Ruh, neden seni bulamaz? Sen, onun kolusun, kanadısın! Göz, neden seni göremez? Sen, gözün de, görüşün de aslısın, temelisin!  119

  119 Bu beyit, Namık Kemal merhumun şu beytini hatırlatıyor:

                                             "Münferid vasıta-i ru'yet iken 

                                              Göremez kendini dîde bile" 

Yani; yalnız görme vasıtası olduğu halde göz, kendisini göremiyor!

• Tövbenin haddine mi düşmüş ki sana tövbe etsin? Haber kim oluyor ki, seninle bulunduğu halde başka bir şeyden haberi olsun?

• Bütün bilgiler, akıllar, gökteki yıldızlar gibidir; sen ise, onların perdelerini yırtan bir dünya güneşisin!

• Şu dünya, sanki kardır, buzdur; sense Temmuz ayısın! Senin etkin başlayınca ondan eser bile kalmaz; erir gider!

• Zavallı ben kim oluyorum; bana söyle !  Kimim ben ki, seninle beraber olayım da, yine varlığıma sahip bulunayım! Sen, bana doğru bir baktın mı, ben de yok olur giderim, benim gibi yüzlercesi de!..

 

1329. Sen şaraptan, ben de onun kokusundan mest oldum!

Müstefilün, Fe'ulün, Müstefilün, Fe'ulun 

(c. VI,2947)

• Ya ben tuhaflaştım, ya sen tuhaflaştın; birçok kadeh içtin de, bana bir kadeh bile vermedin! 

• Sen şaraptan, ben de onun kokusundan mest oldum! Büyük bir padişahın  meclisinde şarap kokusu ile mest olmak, kendinden geçmek de az bir lütuf değildir!

• Birçok aşıkları öldürdün ama, sen, yine de suçsuzsun! Çünkü, onları eziyet vererek, gamlara, kederlere düşürerek öldürmedin; zevkle, neşe ile öldürdün!

• Dünya, seninle karanlıklardan çıkar, aydınlanır; insan seninle muradına erer, istediğini bulur! Durum böyle iken, neden gittin de sen muratsızlık köyünde ev tuttun, oraya yerleştin?

• Neden böyle yaptığını anlıyorum: Zira, aydın ışık, gece karanlığında daha iyi belli olur! Dünyada dert olmasaydı derman da bulunmazdı; derman, derde  gelir, dertliye gelir! Zaten işin ustalığı da buradadır; her şeyi zıddı ile belirtiyorsun!

• Senin gamından başka bir şey içmeyeyim; ne Amîd'in nüktesini, ne de   İmad'ın sözünü duymayayım! Bir şöy söylemeyeyim diye ağızımı tuttun, kulağımı tıkadın! 120

 120   Amîd (Mansur oğlu Amîd): İran Selçukluları hükümdarı Turgut Bey'in veziri. Çok güzel konuşan bir kimse olduğu için, sözleri darb-ı mesel haline gelmiştir. Ne yazık ki bu büyük insan, bu büyük edip ve hatip, siyasete kurban gitmiş, 1064 tarihinde idam edilmiştir.  İmad'a gelince; 949 senesinde Şiraz'da vefat eden Al-i Büveyh Devleti'nin kurucusunun adı. Bu da edip bir kişi imiş.

• Tebrizli Şemseddin'e, hakikatle mest olmuş, kendinden geçmiş olanların   selamlarını götür, önünde yere kapan da de ki; "Ey ruhum, canım efendim! Kaçtın, halvete mi çekildin?"

 

1330. Bu dünyada hayat, bir zehir gibidir;   sen de, o zehri etkisiz bırakan bir panzehirsin!

Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ülün 

(c. VI, 2734)

• Sevgilim! Sensiz yaşamak, benim için haramdır; sen olmayınca, bu dünyada nasıl yaşanılır, nasıl hayat sürülür? 121

  121 Mevlana'mızın bu lirik beyitleri, eski şairlerimizden Neşatî ve Faruk Nafîz merhumların şu mısralarını hatırlattı:

"Bağa sensiz bakamam, çeşmime ateş görünür

Gül-i handanı değil, serv-i hıramanı bile" 

 Faruk Nafîz de şunları söylemiş:

"Bir goncasın ki ıtrını senden alır bahar 

 Sensiz kalınca yapma çiçekten ne farkı var? 

 Mevsim seninle kol kola gelmezse gelmesin!"

• Senin bulunmadığın yerde hayat sürmek, senin güzel yüzünü görmeden yaşamak, yaşayış zannedilen, yaşayış adı verilen bir ölümdür!

• Dünya acılarla, kederlerle, ızdıraplarla dolu; adeta zehir gibidir... Sen ise, bu zehri etkisiz bırakan bir panzehirsin! Dünya bir tuzaktır, sen de o tuzağın yemisin; senin yüzünden biz, dünya tuzağına düşmüşüz, yaşıyoruz!

• Sen bir incisin; bu cihan da, sanki inci kabı, hokkadır! Yaşayış bir kadehtir;  sen de o kadehte bulunan bir şarap!..

• Senin sevgi suyun olmasa, gül bahçesi çoraklaşır, dikenlerle dolu bir çöl olur! Senin coşup kaynaman, heyecanın olmasa, hayatın hiç bir tadı kalmaz;  ham, çiğ bir meyve gibi olur!

• Kusursuz olan, her bakımdan tam olan güzelliğin olmazsa, yaşayışın tadı, zevki tam olmaz, tam yaşayış sayılmaz; hayat, zevksiz ve manasız bir şey olur!

• Sen olmadıktan sonra kabul edilen dualar, ulaşılan muratlar, dilekler ne işe yarar? Bu hal; duaların kabul edilmemesi, muratların, dileklerin olmaması ve bizim yaşayış muradına ulaşmamamız olur.

1331. Güzellerin gözlerine mahmurluk, büyücülük, gönül alıcılık vermişsin!

Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ulün 

(c. VI,2733)

• Ey vuslatı ab-ı hayat olan sevgili; dünya isteklerinden kurtuluşumuzun çaresini ancak sen bilirsin!

• Sen, gözden kaybolma; çünkü sen, göz nurusun! Gönülden de ayrılma;  sen, cansın! Ben, sensiz yaşayamam!

• Gözümden kaybolduğun zaman canım, gizli gizli ağlamaya başlar!

• Ben kim oluyorum ki vuslatı, sana kavuşmayı arayayım; sen lütfediyorsun, güzelliğinle, beni kendine doğru çekiyorsun!

• Birisi bana; "Aşıklık nedir?" diye sordu. Ona dedim ki: "Sen, bu manaları bana sorma!

• Aşıklığın ne olduğunu, benim gibi olursan görürsün, anlarsın! Seni çağırdıkları zaman, sen de onları çağırırsın! 122 Yani, sevilirsen, sen de seversin!

  122 Hz. Mevlana, MesnevTnin ikinci cildinin önsözünde de şöyle buyurmuştur:

"Birisi; 'Aşıklık nedir?' diye sordu. Ona dedim ki: 'Benim gibi olursan bilirsin, anlarsın

• Sevgilim! Sen, güzelliğinin baharı hevesine kapıldığın, yani gençlik çağında güzelliğinin gururunu yaşarken ben, ömrümün son baharında, her nefesimde son bahar rüzgarı estirmedeyim.

• Sevgilim; sen, güzelliğin ile bağı bahçeyi sonbaharın soğuk rüzgarlarından, cevrinden, cefasından kurtamadasın!

• Allahım! Sen, küçük bir et parçasına söylemek ve dinletmekte, tercümanlık vazifesi vermişsin!

• Peygamberlerin dillerine kadîm olan, evveline evvel olmayan o tek varlığın sırlarını vermişsin, onları söyletiyorsun! Yani, vahiy yolu ile peygamberlerin dilleri ile konuşuyor, onları hidayete erdiriyorsun! 123

  123  Bir Mesnevî beytinde Hz. Mevlana şöyle buyurmuştur:

"Gerçi Kur'an Peygamber'in dudağı ile söylenmiştir; bu yüzden kim ki; 'Kur'an'ı Hakk soylemedi!' derse, o, kafir olur!"

• Velilerin ruhlarına, ölümde ölümsüzlük yaşayışını lütfetmişsin! 124 

  124  Hallac-ı Mansur hazretleri;  "Muhakkak ki benim ölümümde hayat vardır!" demişti.

• İyi düşünemeyen, anlayışsız akla, beden şehrinin baş damında bekçilik vazifesi  vermişsin!

• Sen, her gece uykuya dalınca, insanların ellerinden beş duyguyu alırsın!

• Gül yanaklı güzellerin gözlerine mahmurluk, büyücülük, gönül alıcılık vermişsin!

• İki damla gönül kanına (ana rahmine düşen iki damlaya), ince şeyleri anlama ve düşünme kabiliyeti vermişsin!

• Aşka da lütfetmişsin, yiğitlik, pehlivanlık, cesaret vermişsin!

• Senaî hazretlerinin bir nasihati şu: "Eğer Hakk'ı apaçık, ayan olarak hissetmek istiyorsan, canınla oyna; riyazet ve ibadetle nefsini yen, sıkıntılara katlan!"

• Ey Tebrizli Şems; sen, baştan başa nurdan ibaretsin! Çünkü sen, göklerin nurlar saçan çerağısın!

1332. Biz, varlığımızı yok ederek, tamamıyla aşk olduk!

Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'nlün 

(c. VI,2942)

• Biz, savaşta yüzümüze kalkan tutmayız! Yani, biz aşıklar, nefisle savaşırker korkmadan, kahramanca savaşırız! Sema' ederken de kendimizden geçeriz ne neyden, ne de deften haberimiz olur!

• Biz, zaten, Hakk'ın aşkı ile yok olmuşuz, aşkının ayakları altına serilmişiz' Biz, kat kat aşkız; biz kel değiliz, biz sağır da değiliz!..

• Biz, kendi kendimizle, kendi benliğimizle savaşmış, varlığımızı yok ederek  tamamıyla aşk olmuşuz; bizde, bakıştan ve görüşten başka bir şey kalmadı! Artık, bize, göze çekilen sürmenin faydası yoktur!

• 0 yanıp eriyişin tesiri ile aşkın beni okşamasından ötürü, ciğerim kan kesildi; artık, bende ciğer yok!

• Gönlüm de yüz parça oldu, avareleşti. Bugün arayacak olsan, bende, gönülden bir eser bile bulamazsın!

• Yusyuvarlak aya baksana; o, her gün erimede; ayın sonunda göğe baktığın zaman, gökteki ayı göremezsin!

1333. Cihanın her cüz'ü, her şeyi aşktır!

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. VI, 2674)

• Haydi ey ab-ı hayat, yani aşk! Bir nağmeye başla da, beni şevkle, heyecanla değirmen taşı gibi döndür!

• Böyle yap! Böyle yap da, hep böyle olsun; perişan, darmadağın olarak, ben bir tarafta, gönül bir tarafta olsun!

• Ağaçların dalları ve yaprakları, rüzgar olmasa oynamaz; kehribar olmadan saman çöpü de uçup gitmez!

• İnsaf et; saman çöpü bile rüzgar esmedikçe hareket etmez ise, dünya nasıl olur da rüzgarsız, rüzgar olmadan, bir tesir eden bulunmadan kendi kendine hareket eder?

• Aslında, dünyanın her cüz'ü, her şeyi aşıktır; her şeyin, her zerrenin, her atomun bile içine bir aşk ateşi düşmüştür! Her şey, sevgili ile buluşmak için çırpınır durur; her şey buluşma sarhoşudur!

• Fakat onlar, kendi sırlarını sana söylemezler! Çünkü sır, layık olandan başkasına söylenmez!

• Bütün varlıklar, ev sahibinin, yani Allah'ın tatlı sofrasından yemekte içmektedirler!

• Her şey canlı, her şey yiyor içiyor, konuşuyor! Böyle olmasaydı, karıncalar Süleyman'a sır söylerler miydi, dağ Davud Peygamber'le beraber ilahî okur muydu, seslenir miydi?

• Şu gökler aşık olmasaydı, göğsü böyle saf, temiz, masmavi olur muydu?

• Eğer güneş de aşık olmasaydı, yüzünde bir nur, bir ışık bulunmazdı!

• Yerler, dağlar aşık olmasalardı, gönüllerinden bir ot bile bitiremezlerdi!

• Deniz aşktan habersiz olsaydı, aşkı anlamasaydı, böyle çırpınıp durur muydu, köpürüp coşar mıydı?

• Ey insan! Sen de aşık ol, aşkı tanı; vefalı ol da, vefa bul!

• Gökyüzü, emanet yükünü kabul etmedi! Çünkü, aşıktı; hata etmekten korktu!

1334. Ey gülen bahar; ne kadar da hoşsun!

Müstef'ilün, Fe'dlün, Müstef'ilün, Fe'ulün 

(c. VI,2936)

• Ey gülüp duran ilkbahar; ne kadar da neşelisin! Sen, mekansızlık aleminden geldin; bize bir şey getir! Sevgilimizden ne gördük?..

• Gülüyorsun, yüzün terütaze; yemyeşilsin, misk gibi kokuyorsun! Sen, ya bizim sevgilimizle aynı renktesin, yahut bu güzel rengi ondan aldın!

• Ey mevsim; sen, ruh gibi hoşsun! Gözlerden gizlisin; eserlerinle meydandasın, görünüyorsun ama, kendin meydanda değilsin!

• Ey gül; ne diye gülmüyorsun neşelenmiyorsun? Ayrılıktan kurtuldun, bahara kavuştun!.. Ey bulut; sen de neden ağlamıyorsun, göz yaşı dökmüyorsun? Sevgilinden ayrılmadın mı?..

• Ey gül; bahar yeşilliğini süsle, açıkça gülmeye başla! Çünkü, üç ay gizlice, kimseye görünmeden soğuk dikenler arasında koşup durdun, baharı bekledin!..

• Ey bahçe; şu yeni yetişen çimenleri, fidanları güzelce besle, yetiştir, geliştir! Çünkü, o zavallıların nasıl geldiklerini gök gürültüsünden duymadasın!

• Ey rüzgar; dalları oynat! Bir gün güllere doğru eseceğini hatırla da, dalları neşe ile oynat!

• Bak; ağaçlar, talihli insanlar gibi neşeli! Ey menekşe; senin boynun neden gamdan bükülmüş?

• Süsen, goncaya; "Gözün kapalı ama, bahtın açık! Günden güne uğurlu bir talihe kavuşmadasın! Açılacaksın, güleceksin; güzel renkle boyanacaksın, hoş kokular saçacaksın!" dedi.