๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 20 Ekim 2010, 11:43:57



Konu Başlığı: Dünyayı nurlarla doldurmak
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 20 Ekim 2010, 11:43:57
911. Dünyayı nurlarla doldurmak istiyorsan, yüzünden elini çek!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

(c. IV, 1960)

 • Ey mana güneşi; doğ! Gönül evini bir kere daha nurlarla doldur, dostları sevindir, düşmanları kahret!

• Tepenin arkasından çık; feyizli nurunla adî taşları la'l yap! Bir kere daha kuru koruğu oldur, üzüm haline getir!

• Ey güneş! Bağı bahçeyi, ovayı yaylayı, dağı bir kere daha yeşert, onlara yeşil elbiseler giydir; her tarafı hurilerle doldur!

• Ey aşıklar hekimi, ey göklerin çerağı; aşıkların elinden tut, hastaya çare bul!

• Böyle ay yüzlü bir sevgilinin bulutlar altında kalması insafa sığmaz! 0 ay yüzden, bir an içinde bulutu uzaklaştır!

• Dünyayı nurlarla doldurmak istiyorsan, yüzünden elini çek; dünyayı karanlıklar içinde bırakmak istiyorsan, yüzünü ört!

 

912. Gel de, benim gönlümden kelimesiz, sözsüz nükteler duy!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. IV,2010)

• Gel de, benim gönlümden kelimesiz, sözsüz nükteler duy; aklın almadığı, şaşırıp kaldığı, anlamaya sığmayan şeyleri anla!..

• Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanıyorsun? însanların taş gibi duygusuz sandığın yüreklerinde öyle bir ateş vardır ki, sır perdesini tamamıyla yakar, yok eder!..

• Sır perdesi yanınca insan, Hızır(a.s.)'ın hikayelerindeki manayı da, ledün bilgisini de tamamıyla anlar!-

"Kehf Suresi, 18/65. ayete işaret var."

• Canın da, gönlün de içinde o eski ezelî aşktan güzel hayaller belirir, yeni şekiller meydana gelir!

• Sen; "Andolsun kuşluğa ki,.." süresini okuyunca, güneşin ne halde olduğunu gör! "Hiç kimse ona eş olamaz!" ayetini okuyunca da, manevî altın madeni seyret!

138 Duha Suresi'ne işaret ediliyor.

 

913. Kaza ve kader yaylarından atılan oklara bedenini siper et;
bedenine ne kadar ok saplanırsa, o kadar kazanırsın!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. IV,1998 )

• Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki, gül, o tatlı gülüşü senden öğrendi; dağ da kemer kuşanmayı senden öğrendi!

• Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki, benim gördüğümü gökyüzü de görmüştür! Eğer görmeseydi, başının üstünde dönüp durur muydu?

• Neye dedim ki: "Niçin böyle feryad edip duruyorsun?" Dedi ki: "Onun hoş nefesini içime çektim; bu yüzden, feryad etmem gerekmektedir, şarttır!"

• Gökyüzündeki hilale dedim ki: "Ey yeni ay! Neden böyle azalmada, küçülmede, eriyip gitmedesin?" Hilal bana dedi ki: "Semirmem, serpilmem için o bana ot veriyor!"

• Semirmenin faydası zayıf olmadan, erimeden görülmez; kazanç için çalışmak, harcamak içindir!-

"Her şeyin zıddı ile değeri artar. Eski şairlerimizden birisi şöyle yazmış: "Olmayınca hasta, kadrin bilmez adem sıhhatin." (İnsan, hasta olmadan sağlığının değerini bilmez.)

• Pervanenin kanadı, uçarak gidip mumun alevini bulmaya yarar! Onu bulunca, kendini alevin içine atınca, artık ne kanat ister, ne de uçmak!..

• Varlıkların faydaları  yoklukta görülür! Öyleyse, beladan şikayet etmek, ağlayıp inlemek yersizdir!

• Yeter, sus artık! Kaza ve kader yaylarından atılan bela oklarına bedenini siper et; bedenine ne kadar ok saplanırsa, ne kadar hırpalanırsan, o kadar kazanırsın, mutlu olursun!

 

914. Bütün çiçekler barış taraftan, barış istemede;  fakat kötü huylu diken kılıcını çekmiş, savaşa hazırlanmada!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat

 (c. IV, 1961)

• Ey ilkbahar; sen, bizim canımızsın! Bize yeniden can ver, canımızı tazele;  bağları bahçeleri çiçeklerle doldur; tarlaları, ovaları gençleştir!

• Gül, güzelliği ile parıl parıl parlamada; kuş da, söz söylemeyi öğrenmiş fakat, seher rüzgarı esmediği için konuşamıyor! Haydi, ey seher rüzgarı, es! Es de, her şey tazelensin, canlansın!

• Selvi ağacı süsene; "Dilini aç da bir şeyler söyle!" diyor. Sünbül de laleye;   "Vefa göster, vefakarlığı tazele!" deyip duruyor.

• Çınarlar def çalmaya başladı; çamlar el çırpıyor; güvencinler; "Hu, hu!" diye naralar atmada ve; "Allah'ım; bizlere olan lütfunu ve ihsanını yenile!" diye yalvarmadalar!

• Pembe gül ayağa kalkmış, menekşe eğilmiş, asma yaprağı secdeye kapanmış! Bunları gör de, hepsini yeniden Hakk'ı tesbihe çağır!

• Bütün çiçekler barış taraftarı, barış istemedeler fakat, kötü huylu diken kılıcını çekmiş, savaşa hazırlanmada!..

• Gök gürleyerek diyor ki: "Bulut geldi, yeryüzüne miskler saçmaya başladı! Haydi, ey gül bahçesi! Gel, yüzünü, elini, ayağını yıka; baştanbaşa tazelen!"

• Nergis, bülbülün yanına geldi de; "Artık ötmeye, çilemeye başla; aşkı tazele, nağmeyi yenile!" diye gözünü kırpıyor!

• Bülbül, nergisin göz kırpışını gördü ve sözlerini duydu da, gülün yanına gitti! "Canın sıkılmazsa, gönlü kırık şu zavallı aşığın nağmelerini dinlemek lütfunda bulun!" dedi.

• Yeşil elbiseler giyenler, yeşillere bürünenler bülbüle diyorlar ki: "Haydi öt;  öt de, çiçekler gibi velilerin sırlarının sırlarını tazele!"

• Van gülü, Sakız gülü, bir de yasemin hep birden bülbüle; "Hayır!" diyorlar. "Sus; sus da, susmaktaki feyzi, kimyayı gör!"

 

915. Sözüm mest olmuş, gönlüm mest olmuş, hayalim mest olmuş; hepsi de birbirine düşmüş!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c. IV, 1996)

• Sevgilim! Senin hayalin oynaya oynaya gönlüme gelince, güzelliğine dayanamam, mest olurum! 0 zaman ne hayaller ederim, daha ne hayaller ortaya çıkar, hiç sorma!

• Hayalin, ay gibi ortada döner durur; öbür hayallerin hepsi de, onun etrafında oynamaya başlarlar!

• Hayaller, mest olarak kendilerinden geçmiş bir halde oynarlarken, dalgınlığından ötürü, sana çarpan bir hayal senden nur alır da, güneş vurunca parıl parıl bir ayna gibi parlar, kendisine bakanların gözlerini kamaştırır.

• Sözüm, söylemek istediğim halde söyleyemediğim bir düşünce gibi ağzımdan gönlüme gider; sonra, belki de yüz kere gönlümden ağzıma gelen bir sıfat yüzünden mest olur!

• Sözüm mest olmuş, gönlüm mest olmuş, hayalim mest olmuş; hepsi de birbirine düşmüş, birbirine bakmadalar!

• Nice zamandır, hepsi de birbirlerine ağız sürmede, dostluk göstermedeler! Halbuki, beden, dostluğu çekemeyip feryad edince, onların hayalleri birbirine düşmede, birbirini kırıp geçirmedeler!

• Sanki onlar üzüm taneleri, gönlümse şıra sıkılacak tekne; sanki onlar suyu sıkılacak gül yaprağı, gönlümse onların attar dükkanı...

 

916. Lütfunla, can gibi oldum; kendimde gizlendim, kendimi kaybettim!

Müstef'ilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün 

(c. IV, 1805)

• Canımın içinde can gibi örtünerek. kendini gizleyerek akıp gitmedesin! Ey bağımın bahçemin aydınlığı; sen, benim salına salına yürüyen selvimsin!..

• Mademki gidiyorsun, ey canımın canı; bensiz gitme, bedensiz gitme! Ey gözümün nuru; gözümden çıkma, ayrılma!..

• Başı dönmüş canıma güzellerin baktıkları gibi hoş bir bakışla bakarsan, öyle bir güç kazanırım ki, yedi kat göğü de yırtarım, yedi büyük denizi de aşarım!..

• Beni, başsız ayaksız bir hale getirdin; elimi ayağımı aldın! Beni uykudan, yemek yemeden, su içmeden kestin! Ey benim Yusuf-ı Kenanım; kapıdan gir, Yakub'un önüne gel!..

• Lutfunla, can gibi oldum; kendimden gizlendim, kendimi kaybettim! Ey varlığı benim gözlerimden silinen, gizlenen; ey benim varlığımda gizlenen sevgili!..

• Gül, senin yüzünden elbisesini yırttı; nergisin gözleri, senden mest oldu;  dallar, senin lütfunla tomurcuklandı! Ey benim ucu bucağı bulunmayan bağım bahçem!..

• Bir an oluyor, beni dağa götürüyorsun; bir an oluyor, bağa götürüyorsun;   bir an da oluyor, gözlerim açılsın diye, beni ışığın dibine götürüyorsun!

• Ey canlardan da üstün can; ey bütün dünya madenlerinden değerli maden;   ey güzeller güzeli; ey benim güzelim!..

• Mademki bizim asıl vatanımız, yurdumuz toprak değil, bırak da şu beden toprak altında çürüsün, dağılsın; korkum yok! Ben, gökleri bile düşünmüyorum ey vuslatı Zühal yıldızı ile buluşmak gibi olan aziz varlık!..

• Senin ay gibi parlak ve güzel yüzünü hatırlayınca, feryada figana başlıyorum! Her an padişahlar padişahının güzel kokusunu aldığım için, O'nun eserlerinde sanatını, yaratma gücünü gördüğüm için O'na karşı hayranlığım artıyor!

• Can senin güneşinden ayrı kalınca, havadaki zerreler gibi titrer durur! Ey benim dört temelimin temeli, ey benim dört erkanımın aslı esası; can senden niçin ayrı kalsın?

• Ey benim padişahım Selahaddin, ey yol gösterenim, ey benim temkinimden fariğ olan aziz varlık, ey olması mümkün olanlardan da üstün olanım!..

 

917. Rüzgar, sevgilinin saçlarının kokusundan mest oldu!

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün,

(c. IV, 1962)

• Kardeşim! Dün gece sevgilimi rüyamda gördüm. 0, çeşmenin yanıbaşında Ağustos gülleri arasında uyuyakalmıştı.

• Huriler, ellerini kavuşturmuşlar, onun etrafında halka olmuşlardı. Bir yanda lale bahçesi, bir yanda da yasemin bahçesi vardı.

• Rüzgar hafıf hafif esiyor, sevgilimin saçlarını okşuyordu. Onun saçlarının her büklümünden etrafa anber kokuları, misk kokuları yayılıyordu.

• Rüzgar o güzel kokulardan mest oldu da, ne yapacağını şaşırdı, sevgilinin yüzünden saçlarını dağıttı. Parlak bir mumun üstünden leğeni kaldırdığınız zaman etraf nasıl aydınlanırsa, tıpkı onun gibi, her taraf nura gark oldu.

• Bu rüyanın başlangıcında, rüyama; "Dur!" dedim; "Yavaşla! Sabret de, bir an için olsun, kendime geleyim! Sus, artık konuşma!"

 

 
918. Neşeyi ve mest olmayı, sonsuzluk sürahisinden al!

Fe'ilat, Fa'ilatün, Fe'ilat, Fa'ilatün 

(c.IV, 1987)

• Yarım mest oldum; aman bana bir kadeh daha sun!.. Senin iyi bir arkadaşın varsa, artık iyiyi kötüyü terk et!..

• Cefadan kim ağlıyor? Kim çıplak? Sen, onlara bakma; sen, onun vasîsı değilsin! Otur da kendi işine bak!

-Alemde her şey ilahî bir nizam içinde adilane bir şekilde işleyip durmadadır. Biz, hadiselerin hakikati ötesinde ne olduğunu bilemediğimiz için üzülürüz "Neden böyle oldu, neden şöyle oldu?" diye düşünmeye gerek yok. İbrahim Hakkı hazretleri:

*Saraba doğru bak; çeng ve neyin feryadını dinle! Bir taraftan da ay yüzlülere servi boylulara bakıp neşelen!.. 

*Ben çocuk değilim ki, kuru üzümü ve cevizi arzu edeyim! Sen, kuru   üzümü ve cevizi al da sepete koy! 

*Ocuç ayı gelince ne kadehten bahset, ne de testiden; bundan sonra neşeyi,  mest olmayı sonsuzluk sürahisinden al!

• Sevgilinin semtinde otur; sema'da, düğünde, ziyafette bulun! Kimse seni görmesin; ağyardan habersiz yaşa! Ahadiyyet şarabından iç, neşelen!..

• Can gelini mest olduğu için yokluğu bırakır da, varlık semtine gelirse, ona ikram edeceğin yemeği ilahî tabaktan ver; onun yüzünü akıl duvağı ile ört!

• Söz söylemekten bıktın, usandın! Çünkü, kimse senin sözlerine mahrem değildir! Haydi; söz aynasını hemen bir keçeye sar!

 

919. Ben, sedefe benzerim; beni kırdıkları zaman gülerim!
Rahata kavuşunca, üstünlüğe ulaşınca gülmek, ham kişilerin işidir!

Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün 

(c.IV, 1989)

 

"Deme şu niçin şöyle 
Yerindedir ol öyle ı
Bak sonuna seyreyle
Görelim Mevla neyler
Neylerse güzel eyler

Hep işleri faiktir
Birbirine layıktır
Neylerse muvafıktır
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler"

diye buyurmuştur. Bunu da yanlış anlamayalım. Taş yürekli olmayacağız, yardım isteyenlerin yardımına koşacağız. Elimizden geleni yapacağız fakat, üzülmeyeceğiz. Hani şairin;

"Çalış gam-gînleri şad etmeye, şad olmak istersen
Sevindir kalb-i nası gamdan azad olmak istersen" 

dediği gibi."İnsanların hayırlısı, insanlara yardım edendir!" hadîsini de unutmayacağız.

• Bana kıvılcımlar gibi gülmeyi öğreten güzel, tatlı gülüşü ile dünyayı cennete çevirdi!

• Gerçi ben yokluktan hoş gönüllü ve gülerek doğdum ama, aşk, bana bir başka çeşit gülmeyi öğretti!

• "Herkese gamsız, mihnetsiz gülüşü göstereyim" diye padişah, bana güneş gibi gamsız gülmeyi öğretti!

• Ben, sedefe benzerim; beni kırdıkları zaman gülerim! Bir rahatlığa, bir üstünlüğe ulaşınca gülmek, ham kişilerin işidir! İnsan olan, kırılıp ezildiği zaman güler!

• Her sabahın, her seher vaktinin canı olan sevgili, bir gece odama geldi de, bana seherler gibi gülmeyi öğretti!

• Bulut gibi yüzüm ekşi ama, içimden gülüyorum! Yağmur yağarken gülmek, şimşeğin adetidir!

• Eğer sen iyi insan isen, pek büyük bir kişi isen, git de eğreti padişahlığa, eğreti taç ve kemere, eğreti servete, mala mülke gülmeyi ölüm vaktinde ecelden öğren!

• Ey hoca! Eğer sen İsa huylu isen, şehvet duygularını gideremediği için üzülen, gamlanan erkek ve kadına; "Gülmeyi git de Hz. İsa'dan öğren!" de!

• Gonca gibi gizli gül; ağaçlar çiçek açtıkları zaman dallar üstünde gülen çiçekler gibi gülme!