๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 10:56:37



Konu Başlığı: Canı tuttum,sevgiliye götürüyorum
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 21 Ekim 2010, 10:56:37
800. Canı tuttum, ezel bayramında kurban etmek için çeke çeke sevgiliye götürüyorum.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1589)

• Gözünü aç da dikkatle cana bak! Ben onu tuttum. Ezel bayramında kurban etmek için çeke çeke sevgiliye götürüyorum.

• Mademki her şey sevine sevine aslına gider. Ben de canı o yüzden aslına götürüyorum.

• Şeker kamışının, diş altına düşmedikçe hiç tadı meydana çıkar mı? Bu yüzdendir ki şeker kamışına benzeyen canı, dişin altına götürüyorum.

• Altın madende bulundukça parlaklık elde edemez. Onu azar azar madenden alıyor, çabucak kuyumcuya götürüyorum.

• Ateşin dumanı küfürdür. Nur da imandır. Ben ise can mumunu alıyor, küfrün de, imanın da ötesine götürüyorum.

• Güneşi etkimin altına almış, onu delil olarak güneşi inkar eden her buluta götürüyorum.

• Ey Tebrizli Şems! Sana armağanım, gönül denizinin incileridir. Fakat tertemiz canından utanıyorum da onları deniz gibi gizlice getiriyorum.

801. Üstüne bindiğimiz aşk burakı, arşın burakı idi.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. 111, 1595)

• Başımızı ayak edindik de, sonunda hakîkat ırmağını aştık, kainatı birbirine vurduk, biz dışarı fırladık, bizim kainatla bir ilgimiz kalmadı.

• Üstüne bindiğimiz aşk burakı, arşın burakıydı. Bu yüzden bir sıçrayışta gökyüzüne vardık.

• Ne olduğunu, nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığımız, o eşsiz padişahın tahtının önüne varmak için, alemi zerreler gibi birbirine vurduk, birbirine kattık.

• İlk menzil olarak kanlarla dolu bir deniz göründü. Kanlı ayaklarımızla dalgaları aşıp geçtik.

* Hakk yolunda ilerlerken, insan anlayışı, insan vehmi, insan aklı, hepsi de yolda dökülüp saçıldı. Çünkü biz, insanın etrafını saran altı yönü de aştık, çerilerde bıraktık.

* 0 eşsiz Leyla'nın Mecnun'larının bulunduğu sınıra gelince, atımız serkeşlik etti, zapt edemedik. Mecnun'un sınırını da aştık.

* Yaptığımız ibadetlerle, iyiliklerle gurura kapılıp Karun'a benzeyen nefs, yerin dibine geçti. Ondan sonra ercesine onun hazinelerine doğru at sürdük.

* Çöllerde, ovalarda onun aşk nuruyla aştığımız yollardan bir zerresini bulsaydı, çöl de, ova da canlanırdı.

 

802. Biz nefs Firavun'unu yakalar, îmran oğlu Hz. Musa yaparız.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. III, 1598 )

• Sevgilinin bize misafir olarak geldiği gün, ne hoş bir gündür. Gözümüz, onun güzel yüzünü görünce, bir güzellikler diyarı olur.

• Gönlümüzde ayrılık derdi varsa, onun güneş gibi parlak olan yüzünden o derde derman bulunur.

• 0, gönlümüzü nasıl incitmek isterse öyle incitir. Ne dilerse, biz, onu yaparız.

• Onun dilediğini yapmak canımıza minnettir. Biz ona, canla, gönülle hizmet ederiz, o padişahın hizmetinde bulunuruz.

• Rahmetinin güneşi, toprağımıza vurunca, toprağımızın bütün zerreleri, onun güneşinin nuru içinde oynar durur.

• Kapkara zerrelerimizi onun nuruyla aydınlatırız. Şaşırıp kalan gözlerimizi onun güzel yüzüyle aydınlatırız.

• Kupkuru bir dal halini alan bedenimizi, bir asa gibi onun aşk Musa'sının eline veririz de, mücizeler gösterir, onu bir ejderha yaparız.

• Dünyadaki bütün şaşılacak şeyler bize şaşsa yeridir. Çünkü, biz nefs Firavununu yakalar, onu îmran oğlu Musa yaparız.

• Ben yarım söyledim, sözümün gerisi bu söylediklerimden anlaşılır ama, gizlilik günü söylemek üzere yarısını gizleyeyim.

 

803. îslam'ın binası beş direk üzerine kurulmuştur. Allah'a yemin ederim ki,
bu direklerin en büyüğü oruçtur.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün,

(c. III, 1602)

• Sen, orucu, şaşılacak acaip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! Oruç, insana can bağışlar. Gönül lütfeder. Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş!

• Sen, göklere çıkmak, Mi'rac etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.

• Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakîkati göstermiyor.

• Oruç, insan şeklindeki hayvanın hayvanlığını giderir. Bu yüzdendir ki oruç, insanın insanlığını olgunlaştırmaya mahsustur.

• Aşıkların hayatı, beden matbahı yüzünden kararmıştı. îşte oruç, o matbahları aydınlatmak için çıktı geldi.

• Dünyada şeytanın karnını deşen bir bıçağa benzeyen oruçtan daha fazla şeytan öldürücü, nefsin kanını dökücü bir şey var mı?

• Padişahlar padişahının kapısında kendisine gizli, özel bir vazîfe verilmiş, çabucak faydalı olan, kar bağışlayan kim var? Kim olacak? Oruç!

• Oruç, özlem çekenlerin gönüllerini, canlarını öyle tazeleştirir ki, zavallı balığı bile su o kadar tazeleştirmez.

• Nefis ile savaşa girişen mücahidin, gönül maksadına ulaşma yolunda oruç, yüz binlerce yardımcı canın yaşayışından daha da iyidir.

• İslam'ın binası şu beş direk üstüne kurulmuştur: "Kelime-i Şahadet, Zekat, Hac, Oruç, Namaz." Allah'a yemin ederim ki, bu direklerin en kuvvetlisi, en büyüğü oruçtur!

* Cenab-ı Hakk, bu beş direğin her birinde orucu, orucun kaderini gizlemiştir. Zaten oruç kadir gecesi gibi gizlidir.

• Midesine düşkün olan, çok mide ağrısı çeker, sızlanır durur. Zaten midesine düşkün olanların talihlerinde oruç yoktur.

• Oruç, Allah'ın has kullarına Hz. Süleyman'ın saltanatını bağışlayan bir yüzüktür, yahut da taçtır. Onu ancak seçkin kullarının başlarına giydirir.

• Oruçlunun gülüşü, oruçsuzun secdedeki halinden iyidir. Çünkü oruç, o Rahman'ın sofrasma oturtacaktır.

• Sen farkında değilsin ama, yemek yediğin vakit, için pislikle dolar. Oruç hamama benzer. Seni maddî ve manevî kirliliklerden, bütün kötülüklerden temizler.

• Sen, hiç bilgi nuruyla nurlanmış bir hayvan gördün mü? Beden de bir hayvandır. Hayvanın ardına düşüp de orucu bırakma!

• Sen vahdet denizinden ayrı düşmüş bir damla gibisin. Sen aslına nasıl ulaşacaksın? îşte oruç, sel gibi, yağmur gibi seni alır, denize ulaştırır.

• Nefsinle savaşa girişince; "Ben orucu öyle ucuza satmam!" diye kendini yere at, ellerini çırp, ayaklarını vur, diret!

• Nefsin gönlüne musallat olmuş bir Rüstem'dir ama, oruç, onu gül yaprağı gibi tir tir titretir.

• İçinde ab-ı hayatın gizlendiği bir karanlıktan bahsederler. Aklı başında olanlara o karanlık, oruçtur.

• Sen, canının içinde Kur'an nurunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç bütün Kur'an'ın tertemiz nurunun sırrıdır.

• Gök sofralarının, ruha mahsus sofraların başına tertemiz kişiler oturturlar. İşte oruç, sana, onlarla bir kaptan yemek yedirir.

• Oruç seni gün gibi gönlü aydın, canı saf bir hale kor. Sonra da padişahla buluşma bayram gününde varlığını kurban eder, seni varlıktan ve benlikten kurtarır.

• Oruç ayına girdiğin zaman, o aya kavuştuğun için Hakk'a şükrederek, sevinerek, neşeli olarak gir! Çünkü Ramazanın gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç haramdır. Onlar, oruca layık değillerdir.

 

804. Bütün dostlarımız gittiler, biz yapayalnız kaldık.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, 

(c. III, 1596)

• Bütün dostlarımız gittiler, biz yapayalnız kaldık. Kimsesizler kimsesi, yalnız kalanların dostunu, her an çağırıp duruyoruz.

• Bütün dostlar, hayal gibi gözümüzden çekilip gittiler. Biz de yalnız kalınca bütün dostlar bizi bırakıp gidince, bizler de sevgilinin hayalini gözümüzün önüne aldık.

• Bir zaman geliyordu, sevgilinin ırmağından sular alıyor, kaplarımızı dolduruyorduk. Ayrılık ateşiyle tutuşmuş olan gönlümüze serpeliyorduk. Zaman oluyordu, aşk ağacının altında meyve silkiyorduk.

• Bir an oluyordu, bize şekerler, inciler saçıyordu. Bir an oluyordu, şekerlerine üşüşen sinekleri kovuyorduk.

• Sevgilinin hayali, evinin kapısından çıkınca, onun kapısına kapıcı olduk. Hayali kapıdan çıkıp gidince, biz o kapıda kaldık, ayrılmadık.

 

805. "Beden'den kaçtım, kurtuldum ama, "can"dan çekiniyorum.

Mef'ulü, Mefa'ilü, Mefa'ilü, Fe'ulün 

(c. III, 1486)

• Canım, sırlar gösteren ayna gibi olunca, ağzımı tutmaya, söz söylememeye gücüm yeter, ama görmemeye, bilmemeye gücüm yetmez.

• "Beden"den kaçtım kurtuldum. Ama "can"dan çekiniyorum. Yemin etmesini bilmem! Şu kadar söyleyeyim ki: "Ben ne bundanım, ne de ondan!".

• Ey benden bir hakîkat kokusu almak isteyen, bu uğurda benlikten ölmek şart! Diri iken bana bakma, ben gördüğün gibi değilim!

• Sen benim eğriliğime bakma, şu doğru söze bak! Ben yay gibiyim ama, sözüm oktur!

• Şu baş, sanki bir kabak gibi gelmiş tepeme konmuş. Şu hırka da bedenim! Ben bu dünya pazarında kime benziyorum? Bilmiyorum ki, kime benziyorum.

"Bu beyit Ahmet Haşim merhumun "Başım" başlıklı şiirini hatırlatıyor; Duygularla, düşünceler arasındaki fark açıklanır."

"Bî haber gövdeme gelmiş konmuş,
 Müteheyyic, mütefellis bir baş,
 Ayırır sanki bu baştan tenimi,
 Emr-i ihrama muadil bir yaş."

(Heyecanlı, asık suratlı bu baş, benim haberim olmadan gelmiş gövdeme konmuş. Benim düşüncelerimle duygularımı ihramın ömrü gibi binlerce sene birbirinden .)

 

806. Mademki gülü buldum, dikeni istemiyorum.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. 111, 1522)


• Ben onu istiyorum. Başka bir dost istemiyorum! Mademki gülü buldum, dikeni istemiyorum!

• Senin başka bir dostun varsa, ona git, ben başka dost istemiyorum!

• Onun güzel yüzünden başka bir baht aramıyorum. Onun işinden başka bir iş istemiyorum!

• Ben, doğan kuşları gibi padişahın bileğini seçtim. Akbaba gibi leş kokusunu istemiyorum!

• Gönül ehli arasına, gönülden haşka bir şey sığmaz. Sevgiliden de gönül alıcılıktan başka bir şey beklemiyurum!

 

807. Sen bana; "Neden kendine gelmiyorsun?" diyorsun. Sen, kendimi,
 ne olduğumu bana göster de kendime geleyim.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1526)

• Bilmiyorum o ilahî aşk şarabıyla nasıl yok olup gitmişim? 0 mekansız güzellik yüzünden neredeyim? Ne haldeyim, haberim yok!

• Zaman oldu, denizin dibine düştüm. Zaman oldu, güneş gibi doğdum.

• Bir zaman olur, dünya benden gebe kalır. Bir zaman da dünya gibi doğar, meydana gelirim.

• Bir yere varmışım ki, dünyaya sığmıyorum. Ben artık o mekanı bulunmayan, eşsiz sevgiliden başkasına yaraşmam.

• Ben mest olmuş, kendinden geçmiş öyle bir rindim ki, bütün rindlerin arasında "Hay Hay" demekteyim. ;

• Sen bana diyorsun ki; "Neden kendine gelmiyorsun?" Sen, kendimi, ne olduğumu bana göster de kendime geleyim.

• Ben, güzelliği mest olmuş gördüm. Kendi kendine; "Ben belayım, ben belayım, ben belayım!" deyip duruyordu.

• Ona her taraftan, yüzlerce canla cevap geldi.: "Ben seninim, ben seninim, ben seninim!" diyorlardı.

• Ey güzellik, sen öyle bir türsün ki, Hz. Musa'ya; "Ben Allah'ım, ben Allah'ım!" diye seslenmiştin.

 

808. Gel, gel de birbirimizin kıymetini, kadrini bilelim.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün 

(c. III, 1535)

• Gel, gel de birbirimizin kadrini, kıymetini bilelim, çünkü, belli olmaz, birbirimizden ansızın ayrılabiliriz.

• Mademki Peygamber Efendimiz; "Mü'min mü'minin aynasıdır." diye buyurdu. Ne diye aynadan yüz çeviriyoruz?

• Kerim olan kişiler, dostları uğruna canlarını feda ederler. Köpekliği bırak, biz de kerim insanlardanız!

• "Kul e'uzü"leri, "Kul hüvallah"! neden birbirimizi sevmek için okumuyoruz?

• Garazlar, kinler dostluğu karartır, gönlü yaralar. Ne diye garazları, kinleri gönlümüzden söküp atmıyoruz.

• Bazen, ben öleceğim, şu dünyadaki uygunsuz hallerden kurtulacağım diye seviniriz, ölümü isteriz. Bazen de birbirimizin canlarına düşman oluruz.

 

809. Allah küpünden verilen şarap haram olmaz.

Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'dlün 

(c. III, 1542)


*Şu anda öyle mestim, öyle kendimden geçmişim ki, Havva'yı Adem'den yani kadını erkekten ayırdedemiyorum.

• Deniz, benim coşkunluğumdan dalgalandı, köpürdü. Dünya, beni mest bir halde görünce o da mest oldu.

• İçtiğim şarap nasıl bir şaraptır ki, cellat onu içince mest olmuş, kendinden geçmiş, insan başı kesemez olmuş da dünya artık yastan, matemden kurtulmuş.

• Bu şarap haram değildir. Helal içinde helaldir. Helalin ta kendisidir. Allah   küpünden verilen şarap haram olamaz.

• İhtiyar felek, bu genç şaraptan içseydi beli bükülmezdi.

• Eğer yeryüzü bu şaraptan içseydi, bulutlardan yağmur dilenmezdi.

• Eğer dünyada sır saklayan yan mahrem bir dost bulunsaydı, akılsız gönül,  bu sırrı ona açıklardı. 

• Eğer ayağınız sağlam olsaydı, bu şarap sizi balçıktan çeker, çıkarırdı.

 

810. Şu anda, bu alemden görünmez aleme sefer etmedeyiz.

Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün

 (c. III, 1553)

• Birbirimizle sohbet etmeyi seçelim, adet edinelim, birbirimizden uzak durmayalım, birbirimizin eteğine oturalım.

• Dostlar; "İşimiz var" diye bizi bırakıp gitmeyiniz. Hepiniz de biraz fazla   oturun, oturun da birbirimizin yüzünü daha çokça görelim.

• Bazen birbirimizden ayrı düşüyorsak da, aslında biz ayrı değiliz. Bizi böyle sanma, biz iç yüzümüzden birbirimizle dostuz, birbirimizle uzlaşmış, anlaşmışız. Biz, birbirimize yabancı değiliz.

• Şu anda Hakk aşıkları beraberce oturmuşuz, elimizde mana şarabı kadehi, göğsümüzde gül var!

• Şu anda bu alemden görünmez aleme sefer etmedeyiz.

• Biz evden sevgi bağına, bahçesine yol bulduk. Biz selvi ile, yasemin ile komşu olduk.

• Eve kapanmayalım, her gün bağa, bahçeye gidelim. Açılmış gülleri seyredelim.

• Aşıkların başlarına saçmak için etek etek güller toplayalım.

• Bahçeden topladıklarımızın hepsini de önümüze yığalım, içlerinden güzelleri seçelim.

• Haberimiz olmadan hırsızlar gibi bizim gönlümüzü çalmayın, biz hırsız değiliz. Emin kişileriz.

• İşte gülün kokusu buradan, bizim nefesimizden geliyor. Çünkü biz, gerçek  iman gül bahçesinin gül fidanıyız.

• Dünya o gülden esip gelen rüzgarın getirdiği kokuyla doldu.

• Mademki, rüzgardan onun kokusunu aldık, elbette bizim kokumuzu da oraya götürür de, biz köhneleşmiş olduğumuz halde onun kokusuyla iyileşiriz, gençleşiriz..

• Bizler aşkın değersiz kuluyuz, kölesiyiz, ama, tıpkı aşk gibi pusudayız.