๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Divanı Kebir => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 19 Ekim 2010, 19:39:13



Konu Başlığı: Bizi bırakıp gitme !
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Ekim 2010, 19:39:13
1081. Sakın bizi bırakıp gitme!

Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, 

(c. V, 2143)

• Evin aydınlığı sensin, evi bırakıp gitme! Bizim zevkimizin, neşemizin tadısın, bizi gözet, gitme!

• Düşmanım seni aldatmaya kalkışır. Onun işvesine, tatlı sözlerine kanma! Canımı, gönlümü gamlar, kederler içinde bırakıp gitme!

•Allah aşkına, senin düşmanını da, benim düşmanımı da sevindirme! Düşmanın hilesine kulak verme, dostu incitme, gitme!

• Ey güzel, ona buna haset eden kişi, hiç kimse için iyi söz söylemez. Sen  Keremine ne layıksa, dosta onu yap, gitme! Elinden gelen lütfu, ihsanı dosttan esirgeme!

• Kötü kişiler gibi her nefeste kendini esen rüzgara kaptırma, vesveselerinin hepsini ateşe at, yak! Sakın bizi bırakıp gitme!

1082. Sen, bana gök şarabından, ilahî şaraptan sun!

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. V. 2154)

• Kendine gel, eğri büğrü yalpa vurarak yürüyorsun. Yine ne içtin; ev ev, mahalle mahalle mest ve harap bir halde dolaşıyorsun?

• Kiminle arkadaş olmuştun? Kimden bir öpücük kapmıştın? Kimin saçlarını halka halka, tel tel çözmüştün?

• Hayır, hayır kim seninle dost olabilir? Ey bütün gözlerin ışığı güzel! Sen havuzdan havuza, dereden dereye gizli gidersin.

• Canın hakkı için doğru söyle! Gönlüm de, canım da senindir. Benim şışeye benzeyen gönlüm, sürahi sürahi şarap içmiştir.

• Doğru söyle; gizleme! Aşıklara arka dönme! Çeşme nerede; söyle de testi testi su taşıyayım.

• Dün gece hayalin aşıklar arasında beni arıyordu. Ne yazık ki, yüz yüze geldiğimiz halde bu kulunu tanıyamadı.

• Sonra kulunu, o eğri büğrü yürüyen kulunu tanıyınca dedi ki: "Hey! Eve gel; ne zamana kadar o tarafa bu tarafa gideceksin?"

• Benim bütün ömrüm odadan odaya, kocadan kocaya giden şaşkın kadınlar gibi; kötü ile, iyi ile, şerle, hayırla beraber yolculukta geçti.

• Ona; "Ey can Peygamberi" dedim. "Ey can ayetinin yeryüzüne inmesine sebep olan aziz varlık! Sen bana, senin içtiğin, sana sunulan gök şarabından, i-lahî şaraptan sun, sun da bu dünya dedikodusundan beni kurtar."

• Can Peygamberi bana dedi ki: "Ezel kıvılcımını ağzına götürürsen, ağzını da yakar, boğazını da. Sonra; 'Ah boğazım, ah boğazım!' diye bağırır durursun.

• Allah, her yiyenin lokmasını, onun kabiliyetine göre vermiştir. Boğazında kalacak lokmayı boş yere arama, arama!"

• Can Peygamberine dedim ki: "Canım da, gönlüm de sana kurban olsun Kusuruma bakma; sen bana can şarabı ver! Ben korkak kişilerden değilim ki, aşıkların hay-huyundan ürkeyim?

• 0 şarapla dost olmayan, o şaraptan ürken kişinin boğazı kesilsin. 0 yolda topallayan kişi bana düşmandır."

 

1083. Bizi görüşten mahrum etme, gözsüz bırakma! Çünkü sen bizim gözümüz, görüşümüzsün.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün,

 (c. V.2174)

• Ey kalender gönüllü sevgili! Neden üzülüyorsun? Gönlünü sıkıntılara sokuyorsun? Daraltıyorsun? Neden harabelerde yaşayan baykuşla ilgileniyorsun, onu düşünüyorsun? Sen üstün bir varlıksın, devlet kuşunun canısın.

• Salına salına gel, aşk uğrunda canlarım vermekten çekinmeyen aşıkların arasına gir! Sen de canınla oyna! Sen de bu uğurda canını vermeğe hazırlan! ey asıl yerinden yurdundan ayrılıp gelmiş olan aziz varlık! Sen, şimdi neredesin? Şu dünyada gurbette değil misin?

*Senin  la'1 dudakların ayrılıp geldiğin madenin zenginliğini, ihtişamını bildirmededir. Sonunda sende bulunan o can incisini göstermeyecek misin?

• Sen pek güzelsin, pek latîfsin, pek zarifsin. Ay gibi parlak bir yüzün var. Aşıklara ne cilveler yaparsın? Ayrılığın ile onları ne belalara sokarsın?

• Öyle parlaksın, öyle güzelsin ki, can güzelliğine hayran olmuş da, bir halka şekline girmiş, gelmiş kulağına takılmış. Fakat sen, aşıklar arasına karışmayacak mısın? Hiç bir halkaya girmeyecek misin?

• Gönülden derdi, gamı aldın, gönlümüzü kederden, gamdan azad ettin. Gönül ilk şarabı yapan efsanevî hükümdar Cem'in küpü gibi oldu. Bu kadeh senin için parlar durur. Ey can! Artık meydana çık!

• Ey Tebrizli Hakk'ın Şemsi! Ey görüşümüzün aslı, temeli! Bizi görüşten mahrum etme! Gözsüz bırakma, çünkü sen bizim gözümüz, görüşümüzsün.

1084. Herkes sustu ama, gayb alemi, gizli alem dilsiz, dudaksız konuşmada, hutbe okumada...

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. V. 2159)

• Ey güzel! Mademki şarap var, sunmaktan çekinme; olmaz deme! Boş iki elini açıp da gösterme! Çabuk o şarabı testiden doldur, getir!

• Ey gam gideren çalgıcı! Bu testiye taş atma! Hakk kapısından bir testi su almakla onun ihsan deresinin suyu azalmaz.

• Hani Hz. Musa, bir mücize göstermişti. Bu mücizesi ile sihirbazlara bir iman kadehi sunmuştu. Onlar kendilerinden geçmiş, seve seve canlarını feda etmişlerdi. Ey sakî ! Sen de bize sihirbazlara sunulan kadehle şarap sun!

• Açıkça gel, şarabı apaçık olarak sun! Aşk şarabının apaçık sunulması daha iyidir. Ramazan olduğu halde, ilahî aşk şarabı yüzünden bugün herkese bayram günüdür.

• Geçen sene ölen kişi, sevgilinin yüzünden yine dirildi. 0 Mesîh huylu sevgilinin lütfu ile kefeni içinde gülmeğe başladı.

• Ey dirilmeyi, kıyameti inkar eden, aptalca konuşma! Bahar geldi. Onun bahçesinde, selvi boylular, çemen gibi yeniden topraktan bittiler, baş gösterdiler, gel de gör!

• Herkes sustu ama, gizli alem, dilsiz konuşmada, dedikodu nağmeleri ol maksızın dünyaya hutbe okumada...

 

1085. Mumun sana ışık değil, karanlık saçmadadır.

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. V. 2155)

• Söyle bakalım, bedeni ile dünyanın bir cüz'ü olan insan, nasıl olur da dünyanın dışında kalabilir? Islaklık ne zaman sudan kurtulabilir? Birincisi nasıl olur da ikincisinden kaçar, ayrılır?

• Ey oğul! Hiç bir ateş, bir başka ateşle sönmez. Benim gönlüm, aşk yüzünden kanlar içinde kalmış. Sen benim kanımı, kanla yıkama!

• Ne kadar kaçtımsa gölgem benden ayrılmadı. Kıl gibi incelsem de, beni vekil eden peşimden gelen yine gölgemdir.

• Gölgeleri ancak güneş giderebilir. 0 bir gölgeyi uzatır, kısaltır. Sen gölge ile oynamak hünerini güneşte ara!

• İki bin yıl gölgenin peşinden koşsan, sonunda geride kaldığını görürsün. Sen yine geridesin, gölge ileridedir.

• Hizmetin, çalışman, çabalaman suç sayılmıştır. Nimetin, sana zahmet olmuştur. Mumun sana ışık değil karanlık saçmadadır. Arayıp taraman senin elini ayağını bağlamıştır.

• Bunların sebebini sana anlatırdım, ama, senin gönlünün beli kırılır diye korkuyorum. Gönül şişesini de kırarsan, senin için o kırıkları tamir etmek yoktur.

• Benden duy, benden işit! Sana gölge de lazımdır, nur da. insana ikisi de gereklidir. "Kötülüklerden sakın (=itteku)" ağacının önüne başını koy da, gölge varlığın uzasın gitsin.

• Sen, Hakk'ın lütuf ağacından yetiştin, geliştin. Kanatların çıktı. Sus artık. Güvercinler gibi "bakara, bakara" demeğe kalkışma!

 

1086. Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da yeryüzünde kapı eşiğini makam edindi.

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün, 

(c. V.2170)

• Ey benim canım! Benim her yönümde, altı cihetimde de senin güzelliğinin resmi var. Ben her tarafta seni görüyorum. Aynada da parıl parıl senin yüzün parlamada.

• Aynasını ancak kendi miktarınca görebilir. Çünkü sen bu kadar güzellikle, bu ihtişamla aynaya sığamazsın.

• Güneş, seni ne vakit görebilirim diye, senin güneşinden sordu. Güneşin cevap verdi de, dedi ki; "Sen battığın zaman ben doğarım."

• Ey aşk! Işığı yedi kat göğe sığmayan akıl, nasıl oldu da senin tuzağına düştü, senin çuvalına girdi?

• Akıl, aşk harmanının ancak bir buğday tanesidir. Fakat bu buğday tanesi, senin kolunu kanadını bağlamıştır.

• Hakk'ın ebedî hayat denizine dalarak ebedî canı görünce, bu can sana kol ve kanat kesildi.

• Artık aşka sahip oldun. Sence şu mal mülk ne işe yarar? Bu alemin devleti yüksek mevkî, senin ulaştığın mevki'e ve devlete göre, ne işe yarar? Kaç pars eder?

• Sana karşı köpek nefsimiz, tilkilik edecek, hilelere baş vuracak, buna imkar var mı? Senin çakalına arslan bile secde eder.

• Ey benim canım! Gece gibi, gündüz gibi, elsiz ayaksız yollara düşmüş, koşup duruyorum. Çünkü gökyüzünden her an "gel" diye çağırdığını duymadayım.

• Senin nuruna karşı bizim karanlığımız da nedir? Senin güzel işlerine karşı bizim kötü işlerimizin ne değeri olabilir?

• Gündüzleri, senin ağacının altına düşmüş gölge gibiyiz. Geceleri de seher zamanına kadar dertten, eleminden emin olduğumuz halde ağlayıp, inlemedeyiz.

• Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği şevkle, neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da huzurunda kapı eşiğini makam edindi.

• Gönül denizi, senin insana değer verişinden, insana ikramda bulunuşundan köpürür, coşar. Fakat ben, senin sözlerine müştakım. Onun için dudağımı kapıyorum, susuyorum.

 

1087. Benim canım sensin. Ben dünyaya meyleden gamlarla dolmuş olan kendi canımı istemiyorum, ondan vazgeçtim.

Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, 

(c. V. 2162)

• Yine öyle bir coşkunluk halindeyim ki, canına yemin ederim. Beni ne biçim bağlarla bağlarlarsa bağlasınlar, hepsini koparır atarım.

• Benim aziz ömrüm sensin, ben fanî ömrü istemiyorum. Canına yemin ederim ki, benim canım sensin, ben dünyaya meyleden gamlarla dolmuş olan kendi canımı istemiyorum, ondan vazgeçtim.

• Bir su kabından su içsem, o suyun içinde senin hayalini görürüm. Canına yemin ederim ki, ben sensiz bir nefes alsam; onsuz neden yaşıyorum diye pişman olurum.

• Sen olmadan ben havalara yükselsem, göklere çıksam, siyah bulutlar içime gamlarla dolar, ağlarım. Canına yemin ederim ki, sensiz gül bahçesine girsem, kendimi zindanda hissederim. 42

    42 Neşatî merhum beyti söylerken Mevlana'yı hatırladı:,

                                   "Bağa sensiz bakamam çeşmime ateş görünür, 

                                    Gül-i handanı değil, serv-i hıramanı bile."

    "Sevgilim, ben bağa sensiz bakamam, yalnız gülen gül değil servi ağacı bile gözüme ateşler içinde kalmış gibi görünür."

• Kulağım senin adından başka ses duymaz. Aklımın, fikrimin duyduğu şey, senin kadehinin sesidir. Canına yemin ederim ki, ben çok perişanım, yıkılmışım, gel de beni kaldır, canlandır.

• Ey beni doğru yola götüren azîz varlık! Mabette de maksadım sensin, mescitte de sensin. Sen, nereye yüz çevirirsen, canına yemin ederim ki, ben de yüzümü oraya çeviririm. 43

    43 Arif bir şair de;

    "Allah'ım; bazen kiliseye gidiyorum bazen mescide. Böylece ev ev seni arıyonım." diye söylemiştir.

• Ben aşkla konuşuyordum, diyordum ki; "Aşk arslandır. Ben de ceylanım." Fakat canına yemin ederim ki, ben arslanlardan kaçmak şöyle dursun, onları ben gözetirim, onlara bekçilik yaparım.

• Ey içten içe inkar eden; gizlice inkar etme! Canına yemin ederim ki, ben alına yazılan gizli yazıyı bile okurum.

• 0 bir türlü anlaşılamayan, neliksiz niteliksiz varlık, acaba şu kanlarla dopdolu gönlüme nasıl bir yakınlık gösterdi ki; canına yemin ederim, bütün yakınlarımdan uzak düştüm.

• Sen, kurbanlık canın bayramısın. Bütün aşıklar, senin kurbanlarındır. Canına yemin ederim ki, ben senin kurbanınım, beni matbahına çek al!

• Geceleri Tebrizli Şems'in aşkı ile uyuyamıyorum. Canına yemin ederim ki onun yüzünden zerreler gibi dağınık bir haldeyim.

 

1088. İnsanların yüzleri, senin yüzünün aynası olmasaydı, insanlardan kaçardım, dağlara sığınırdım.

Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün 

(c. V. 2158 )

• Sen'inle buluşma, sana kavuşma arzusuna kapılmıştım da, bu arzuda ısrar etmekte idim. Sen'in vefana erişmek için bu vefalı canımı vereceğim, ölüp gideceğim.

• Gönlümün arzu ettiği lütufta bulundun da gönlümü ferahlandırdın. Fakat bu Sen'in binlerce lütfundan ancak biridir. Ben, sana karşılık olarak ne yapabilirim?

• Bir tat tattırmasaydın, yeşillik yerden bitmezdi; gökyüzü Sen'in çağrını duymazdı da, böyle dönüp durmazdı.

• Gül fidanlarının dünyası, Sen'in kırmızı, yeşil renkli elbiselerine bürünmüştür. Gece yolcularının ümidi de Sen'in gündüzünün uyanmasına bağlanmıştır.

• İnsanlann yüzleri, Sen'in yüzünün aynası olmasaydı, insanlardan kaçardım. daglara sığınırdım.

• Cansız sandığımız varlıklarla, bitip boy atan bitkilerle bir samanlığa benzeyen dünya, Sen'in kehribarın olmasaydı; yokluktan nasıl meydana gelirdi?

• Sen'ın; "hay, huy" diye birbiri ardınca çağırman olmasıydı, toprağın  gönlünden bu hay, huylar olur muydu? Bu sayısız bitkiler başkaldırır mıydı?

• Eğer sen çağrılmasaydın; bu dünyada senin ne işin vardı? Kendiliğinden bir lütuf gelir, çatar. Onu çeken kimdir? Ey gönül o kendiliğinden geliş de, sana Rabb'inin bir lütfudur.

• Zerre zerreye der ki: "Ne vakte kadar havada titreyerek oradan oraya uçup duracaksın? Zaten, hava da, zerre de hepsi Sen'in havana kapılmışlar, sevdana düşmüşlerdir.

• Şu hava da sabahın erken saatlerinden akşama kadar yüzlerce şekle girer, her şekilde de, her durumda da, Sen'in için çark vururlar, oynar dururlar.

• Havanın oyununu görmüyorsun ama, ağaçların oyunlarına bak! Yahut da, canın Rabb'inin huzurunda secdeye kapanışını seyret!

• Yeter, sen artık sus; sus da varlıkların her biri kendi sözüne dalsın. Bütün huylar, elbette senin dileğine aşık olmazlar.

 

1089. 0 sana, senden daha yakındır. Ne için onu dışarıda arıyorsun?

Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün, 

(c. V.2172)

• Belki gelir, belki de gelmez diyordum. Ama sevgili ansızın bana misafır olarak geldi. Bu gelişten gönlüm şaşırdı da heyecanla; "İşte geldi." dedi. Can da; "Ne şaşıyorsun, işte o ay yüzlü geldi, burada!" dedi.

• 0, eve geldi ama, biz deliler gibi sokaklara döküldük. Onu arıyoruz. "0 nerede, o ay yüzlü nerede?" diye bağırıp duruyoruz.

• Halbuki, o evin içinde; "Ben buradayım." diye bağırıyordu. Benim ise, evin içinden gelen sesten haberim bile yoktu da "Neredesin?" diye her tarafa bağırıp duruyordum.

• Bizim mest olmuş bülbülümüz, bizim gül bahçemizde ötüp duruyordu da biz kumru gibi "Ku, ku, nerede, nerede?" diye feryad ederek uçuyorduk.

• Sanki gece yarısı, bir çok kişiler yataklarından sıçrayıp kalkmışlar; "Hırsız var, hırsız var!" diye bağırıyorlardı. Halbuki, hırsız orada idi. 0 da onlarla beraber; "Hırsız var!" diye bağırmakta idi.

• Hırsızın kendisinin bağırması, öbürlerinin bağırmaları ile öyle karışmıştı ki onların bağırış ve çağırışlarından sesi bile ayırdedilemiyordu.

• "Nerede olursanız olunuz, o sizinle beraberdir."44 Yani bu arayışta o da sizinle beraber olduğu için arıyorsan asıl onu ara!

    44--(57. süre olan Hadîd  Suresi'nin şu mealdeki 4. ayetinden iktibas var: "Her nerede bulunursanız bulunun, Allah sizinle beraberdir)"

• 0 sana senden yakmdır.45 Ne için onu dışarıda arıyorsun? Kar gibi eri, yok ol da, kendini kendinde aramaya başla!

   45--(50. süre olan Kaf Suresi'nin şu mealdeki 16. ayetinden iktibas var "Biz ona yakın olan şah damarından daha yakınız.)"

• İnsan, aşık olunca süsen gibi dillenir, söze başlar, konuşur durur. Ama, sen dilini tut, sus! Süsenin de huyu budur, dili vardır ama, söylemez, susar.

1090. Varlık aleminde asıl yaşayış, duyuş aşktır.

Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün 

(c. V. 2265)

• Bugün dostla buluşma rüzgarı, mutlu olma rüzgarı esmededir. Bugün sevgi, verdiği sözde, ahdinde durmuş, vefa göstermededir.

• Rakip gitmiş, artık sevgilinin yanında yok. Sevgili, düşmanın zahmetini çekmeden, aşıkların yalvarışlarını, yakarışlarını duymadadır.

• Ey gönül! Sana sevgili ile buluşma müjdesi, onunla birlikte şarap içme müjdesi veriyorum. Zaman senden neler aldı gitti ise, onların hepsini sana geri verecek.

• Şükürler olsun, düşman def' oldu gitti. Biz de şarap kadehi ile arkadaşız. Bizim neşeden yanaklarımız kırmızı; rakipse kör olmuş, yaslara girmiş.

• Ey sevgi! Ne mutlu sana, buluşma lütfunda bulunarak kendini gösterdin. Senin canına canlar feda olsun. Zaten asıl cömertlik mal ile değil, can ile olur.

• Sevgili, haset edenlerin gönülleri hoş olsun diye, bize cefa etti. Ama bugün onunla başbaşa kaldık da, o bizi methetmeğe başladı.

• 0, öyle bir ay yüzlüdür ki; onun nuru, güneşin ışığından üstündür. Bugün onu gören kişi, güneşi kararmış görür.

• Bugün o, ay gibi olan yüzünden örtüyü kaldırdı. Onun nuru, güneşten de, aydan da, Zühre yıldızından da üstündür.

• Aynrııktan ötürü ne rahat kalmıştı, ne de huzur. Bugün ise, yaşayışımız güzelleşti, tatlılaştı.

• Yeni ay, her zaman güneşten nur alır. Bu ay ise; güneşe kendi nurunu veriyor. Bu ay nasıl şaşılacak bir aydır.

• Ey gönül! Bu halden faydalan, Allah'a şükret! Sevgi sana şefik olmaya, acımaya başladı. Allah da seni seviyor, ne mutlu sana!

• Şu anda aşk ordusu tarafından esip gelen rüzgar hoş bir eda ile el attı, onun büklüm büklüm olan saçlarından bir büklümünü çözüverdi.

• Sevgi, bizim susuzluğumuzu gidermek için meclise geliyor. Kahvenin verdiği sarhoşluk ise, zaman gibi uzadıkça uzuyor, yeniden yeniye sarhoşluklar doğuruyor.

• Aşıkları rahatsız eden gam, şu anda kapının dışında kaldı. Damdan da aşağı  indi.

• Bugün o, buluşma ihsan ediyor, şifalar veriyor. Bugün ilahî aşkla kendimizden geçtiğimiz için rüku' ediyoruz, secdelere kapanıyoruz.

• Sen bize o incelmiş kadehi gönül şifası olarak sun! Biz çoktan beri onun zevkinden mahrum kaldık.

• Ey insanlar! Aşka sarılın, onun çağrısına cevap verin. Ona gidin, onu bırakmayın. Çünkü, Allah aşka ölümsüzlük vermiştir.

• 0 uyumayan, daima uyanık olan aşk, gökyüzünden, ötelerden gelen sevgi bugün gafilleri, gönülleri uykuda olanları çağırıyor.

• Varlık aleminde asıl yaşayış, duyuş aşktır. Aşksız yaşayış, yaşayış değildir, kabuktur.46

      46 Fuzülî merhum; "Aşk imiş her ne varsa alemde" demişti. Hz. Mevlana da bir şiirinde:

     "Aşksız geçen ömrü, ömür sayma. Onu hiç hesaba katma."demişti. (Dîvan-ı Kebîr, 3-1129)

• Seni aşktan alıp, dünya sevgisine doğru çeken dost, iyice bil ki senin düşmanındır. 0 sana haset etmededir.

• Aşkta konuşma, aşktan bahsetme yoktur. Aşkı yaşamak vardır. Aşkta inlemek, gözyaşı dökmek vardır. Bu gözyaşları sana kafidir.

• Sus, söyleme; hiç bir şey deme! Deme de aşkın ne olduğunu gözyaşı söylesin. Gönül yanmaya başlayınca öd ağacı gibi koku verir.47

     47 Bir şairimiz ;"Sen hamüş ol, macerayı, çeşm-i giryan söylesin." (Sen sus baştan geçeni anlayan göz söylesin.) demişti.

1091. Ben dünyada her şeyden bıktım da senin arzundan başka bir şey istemiyorum.

Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat 

(c. V. 2229)


• Ey adı benim mest olmuş canıma gıda olan sevgili; gözüm de, aklım da senin günlerinle aydınlanmadadır.

 

• Senin güzel yüzünü, gözünü, boyunu, posunu, elini, ayağını gümüş renkli bedenini görünce, altı cihet de benim yüzümün ışığı ile altın rengini aldı.

• Bana; "Gönlüm senden bıktı, usandı." demiştin. Ben de o dünyada her şeyden bıktım da, senin arzundan başka bir şey istemiyorum.

• İşte ben de oturdum, bekliyorum. Canıma, beni özlediğine dair bir haber gelinceye kadar bekleyeceğim.

 

1092. Aşk ehli Tebriz şehrinin topraklarından kokular alır.

Fe'ulün, Fe'ulün, Fe'ulün, Fe'ul 

(c. V. 2274)

• Bir inciye yolum düştü. Denizler onun sevdasına kapılmışlardı. Onu dolunayla cilveleşirken gördüler de şaşırıp kaldılar.

• Bir su gördüm, ruh, o suya aşık oldu. Onunla arınmak, onda sefa bulmak diledi. 0 kirlilikleri temizlerdi ama, ateş değildi.

• Aşkın öyle bir nuru vardır ki, güneşte, ona benzer bir nur yoktur. 0 nur, aşıklara delil olur, kılavuz olur, onları yürütür.

• Sevgi gelini, bir dolunaydır, karanlıklarda parıl parıl parlar. Aşıkların kanları ona mahmurluk verir.

• Sevgiyi elde etmek için dünyaya sırtımı döndüm. Bana kendi diyarımdan başka türlü aydınlandı, göründü.

• Aşk yolunda atlılar gördüm. Atları yaralanmıştı ama, yollarında pek hızlı gidiyorlardı.

• Onlara; "Böyle hızlı hızlı nereye gidiyorsunuz?" dedim. "Sevgi diyarına gidiyoruz, sevgi diyarından kaçan helak olur." dediler.

• Buna tam bir delil, bir örnek istersen "Tebriz" denen şehre git! Orası tam ziyaret edilecek bir şehirdir.

• Aşk ehli o şehrin topraklarından kokular alır. Ruh için orada manevî süsler ziynetler vardır.

• Gider, karanlık bir gece gibi onun havasına girersin. Sonra neşelenmiş bir halde gündüz olursun, geri gelirsin.

 

1093. Hayalinin etrafında aşıkların dönüp dolaştıkları o kerem sahibi geliyor.

Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ül 

(c. V. 2272)


• Ey komşu! Müjdeci, müjdeli bir haber verdi. 0 müjdeyi duyunca gönüller kendinden geçti, yandı, tutuştu.

• Sizin evinizin ve çadırınızın yakınında müjdecinin ağzından Hakk'ın sesi duyuldu.

• 0 müjdeci; "Karanlık gecelere, yüzü ay olan ve hayalinin etrafında aşıkların donüp dolaştıkları, o kerem sahibi geliyor, yaklaştı." diyordu.

• Müjdeciyi karşıladılar. Onun etrafında halka oldular. Hepsi de müjdeciye secde ettiler, onu ziyaret ettiler.

• Bela yatıştıktan sonra, gönüller de yatıştı. Ondan baht elbiseleri giydiler ve yürüdüler, gittiler.